Amsterdam anlaşmasinin a vrupa birliği hukukuna katkilari: (Makaleler derlemesi)
In: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi yayınları 589
In: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi yayınları 589
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 13, Heft 1, S. 1
ISSN: 1309-1034
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 56, Heft 2, S. 1
ISSN: 1309-1034
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 54, Heft 1, S. 1
ISSN: 1309-1034
Geri Kabul Anlaşmaları son dönemde, özellikle 2015 yılında Avrupa'ya doğru yaşanan düzensiz göç akını nedeniyle gündeme gelmiş olmasına rağmen Avrupa Birliği uygulamasında elli yıldan uzun bir geçmişe sahiptir. Avrupa Topluluklarının kurulduğu ilk yıllardan bu yana önceleri Üye Devletler arasında daha sonra Üye Devletlerle üçüncü ülkeler arasında ve nihayet Avrupa Birliği ile üçüncü ülkeler arasında geri kabul anlaşmaları imzalanmıştır. Avrupa Birliği'nin Amsterdam Antlaşması ile göç konusunda yetki kazanması ile birlikte AB'nin bu alandaki çabaları yoğunlaşmıştır. Bu çalışmada önce geri kabul kavramının çıkış noktası ve uluslararası hukuktaki yeri değerlendirilecek, daha sonra tarihsel süreç içinde geri kabul anlaşmaları dönemler halinde ele alınacaktır. Bu bağlamda son dönem geri kabul anlaşmaları detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Son bölümde ise Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan geri kabul anlaşması ve bu anlaşmanın Türk vatandaşları ve üçüncü ülke vatandaşlarının geri kabulüne ilişkin hükümleri incelenecek, anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yaşanan gelişmeler irdelenecektir. ; Although Readmission Agreements became main topic of conversation during the irregular migration flow towards Europe especially in 2015, they have a history of more than fifty years in EU practice. Since the foundation of the European Communities, readmission agreements have been concluded first between the Member States, then between the Member States and third countries and later between the European Union and third countries. The EU' effort in this field intensified after the Amsterdam Treaty where the EU was empowered with competences in migration issues. This study will focus on first the starting point of the readmission concept and its place in international law, later examine readmission agreements in the historical process. Within this context latest term readmission agreements will be analysed in detail. Last part will be focus on the readmission agreement between Turkey and the EU. The provisions regarding to the readmission of Turkish nationals and third country nationals will be analysed in detail together with the developments during the implementation of the agreement.
BASE
In: Liberal Düşünce Dergisi, Heft 108, S. 153-160
Bu çalışmanın amacı, Para, Banka ve Finansın 11 yüzyıl ile 20. yüzyıllar arasındaki uygulama ve gelişmeleri ilgili devirlerde yaşanan siyasi ve askeri olaylarla ilişkili bir şekilde neden- sonuç metodolojisi içinde ortaya koymaktır. Prof. Dr. Mehmet Baha Karan tarafından yazılan "Para Banka ve Finansın Sırları: Tapınak Şövalyelerinden Modern Çağlara" adlı kitabı 473 sayfa ve 10 bölümden oluşmakta olup bölümler sırasıyla; Birinci bölüm giriş, ikinci bölüm Tapınak Şövalyeleri: Haçlı Seferlerinin Bankerleri, üçüncü bölüm Mediciler: Rönesans'ın Bankacıları, dördüncü bölüm Amsterdam Bankası: Borsa ve Anonim Şirketlerin Yükselişi, beşinci bölüm Sarraf Bankerler: Kısmi Rezerv Sisteminin Doğuşu, altıncı bölüm Law: Kağıt Paranın Kumarbaz Mucidi, yedinci bölüm Rothschidler: Küresel Finans İmparatorluğu, sekizinci bölüm JP Morgan: Amerika'yı Kurtaran Bankacı, dokuzuncu bölüm Osmanlı Bankası: İmparatorluğun Devlet Bankası ve onuncu bölüm Sonuç ve Genel Değerlendirme şeklindedir. Kitabın sonunda yazar, Kitabın sonunda yazar özellikle finansal özgürlük ile ekonomik performansın yakından ilişkili olduğunu; demokrasinin yatırımı ve ekonomik reformları teşvik edip geliştirdiğini, halkın refahını gözetmek suretiyle sosyal huzuru azalttığını ve ülke ekonomisini büyüttüğünü vurgulamaktadır.
Avrupa Senedi ile telaffuz edilmeye baslayan Avrupa Birligi içinde ortak bir dıs politika gelistirme iradesi, 1990'lı yıllarda hem uluslararası sistemde hem de Avrupa Birligi sisteminde ortaya çıkan yeni olgular temelinde hızlanarak, Maastricht Antlasması'nın imzalanmasının ardından Ortak Dıs Politika ve Güvenlik Politikasının olusturulmasının kabul edilmesiyle, somut bir görünüm kazanmıstır. Avrupa Birligi, Ortak Dıs Politika ve Güvenlik Politikası'nın dogal bir uzantısı olarak, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasının gelistirilmesini de burada kabul etmislerdir. Bu dogrultuda, çalısmalar hızlandırılmıs, Amsterdam ve Nice Antlasmaları ile AGSP'na iliskin sistemin gerekli araç ve yeteneklere kavusturulması saglanmaya çalısılmıstır. Bu süreç devam ederken Avrupa Birligi içerisinde, Türkiye'nin 1987'de tam üyelik basvurusuyla yeni bir görünüme kavusan iliskiler, 1990'lı ve 2000'li yıllarda ortaya çıkan gelismeler ısıgında Avrupa Birligi'nin Genisleme Politikası, ODGP ve AGSP ile de baglantılı hale gelmistir. Son dönemde Türkiye ve Avrupa Birligi arasındaki iliskileri etkileyen en önemli konulardan birisi olan AGSP, kültür ve kimlik açılımları da içermektedir. Türkiye'nin gelistirilmeye çalısılan AGSP'na olan yaklasımı, kaygıları ve bu politikaya getirecegi açılımlar, hem uluslararası etkenler hem bölgesel dinamikler hem de tarafların dıs politik çıkarları ve güvenlik algılamaları dogrultusunda islenecektir. Ulusüstü bir deger dagıtım sistemi olarak, siyasal bütünlesme sürecini tamamlama yolundaki Avrupa Birligi'nin, ortak yarar temelinde, ortak degerler ve normlar dogrultusunda gelistirmeye çalıstıgı AGSP'nın, bölgesel ve küresel etkileri ile Türkiye'nin buradaki konumu, kamuoyu destegi, siyasi irade ve dıs politika gelismeleri ele alınarak incelenecektir. ; Development of a common foreign and security policy in the EU, was emphasized with the Single European Act in1986. Process of development a common foreign policy accelerated in 1990's. In this era, some radical changes occurred in international system, such as declining Soviet power and communist system, existing new independent states, transformation process of Central European countries. The EU, as a supranational system and as a global actor, affected from all these developments and started improving its strategic interests and security aims. With signing Maastricht Treaty, Europeans began to work on design a Common Foreign and Security Policy (CFSP) and also, they took responsibilities of creating a credible European Security and Defense Policy (ESDP). ESDP is being created as a dimension of the Union's Common Foreign and Security Policy. Relevant with these developments, the EU began strengthening its identity and own statue at global and regional level. Arrangements of Amsterdam and Nice Treaties are known as important developments because of aiming to provide assets and capabilities which are necessary to development a credible Foreign and Security policy in the EU. The EU is eager to be part of the picture whenever security problems arise in Europe. Since the Turkish full membership application to the EC in 1987, relations between two parties gained a new phase. Turkey and the European Union relations were affected by European Union Enlargement Policy, CFSP and ESDP. These there policy areas of the EU have strong cultural roots and identity dimensions. So, the Turkish concerns and opinions according to integration, enlargement process of EU and its position according to ESDP were examined in the basis of international effects, regional dynamics, political interests and security perceptions.
BASE
Avrupa Senedi ile telaffuz edilmeye baslayan Avrupa Birligi içinde ortak bir dıs politika gelistirme iradesi, 1990'lı yıllarda hem uluslararası sistemde hem de Avrupa Birligi sisteminde ortaya çıkan yeni olgular temelinde hızlanarak, Maastricht Antlasması'nın imzalanmasının ardından Ortak Dıs Politika ve Güvenlik Politikasının olusturulmasının kabul edilmesiyle, somut bir görünüm kazanmıstır. Avrupa Birligi, Ortak Dıs Politika ve Güvenlik Politikası'nın dogal bir uzantısı olarak, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasının gelistirilmesini de burada kabul etmislerdir. Bu dogrultuda, çalısmalar hızlandırılmıs, Amsterdam ve Nice Antlasmaları ile AGSP'na iliskin sistemin gerekli araç ve yeteneklere kavusturulması saglanmaya çalısılmıstır. Bu süreç devam ederken Avrupa Birligi içerisinde, Türkiye'nin 1987'de tam üyelik basvurusuyla yeni bir görünüme kavusan iliskiler, 1990'lı ve 2000'li yıllarda ortaya çıkan gelismeler ısıgında Avrupa Birligi'nin Genisleme Politikası, ODGP ve AGSP ile de baglantılı hale gelmistir. Son dönemde Türkiye ve Avrupa Birligi arasındaki iliskileri etkileyen en önemli konulardan birisi olan AGSP, kültür ve kimlik açılımları da içermektedir. Türkiye'nin gelistirilmeye çalısılan AGSP'na olan yaklasımı, kaygıları ve bu politikaya getirecegi açılımlar, hem uluslararası etkenler hem bölgesel dinamikler hem de tarafların dıs politik çıkarları ve güvenlik algılamaları dogrultusunda islenecektir. Ulusüstü bir deger dagıtım sistemi olarak, siyasal bütünlesme sürecini tamamlama yolundaki Avrupa Birligi'nin, ortak yarar temelinde, ortak degerler ve normlar dogrultusunda gelistirmeye çalıstıgı AGSP'nın, bölgesel ve küresel etkileri ile Türkiye'nin buradaki konumu, kamuoyu destegi, siyasi irade ve dıs politika gelismeleri ele alınarak incelenecektir. ; Development of a common foreign and security policy in the EU, was emphasized with the Single European Act in1986. Process of development a common foreign policy accelerated in 1990's. In this era, some radical changes occurred in international system, such as declining Soviet power and communist system, existing new independent states, transformation process of Central European countries. The EU, as a supranational system and as a global actor, was affected from all these developments and started rethinking its strategic interests and security aims. With signing Maastricht Treaty, Europeans accepted to designing a Common Foreign and Security Policy (CFSP) and also, to took responsibilities of creating a credible European Security and Defense Policy (ESDP). ESDP is being created as a dimension of the Union's Common Foreign and Security Policy. Relevant with these developments, the EU began strengthening its identity and own statue at global and regional level. Arrangements of Amsterdam and Nice Treaties, aimed to provide assets and capabilities which are necessary to development a credible Foreign and Security policy in the EU. The EU is eager to be part of the picture whenever security problems arise in Europe. Since the Turkish full membership application to the EC in 1987, relations between two parties gained a new phase. Turkey and the European Union relations were affected by European Union Enlargement Policy, CFSP and ESDP. These there policy areas of the EU have strong cultural roots and identity dimensions. So, the Turkish concerns and opinions according to integration, enlargement process of EU and its position according to ESDP were examined in the basis of international effects, regional dynamics, political interests and security perceptions.
BASE
Bu tez çalışmasında, Avrupa Birliği'nin toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının üye ülkeler üzerindeki etkisi feminist bakış açısı ile incelenmiştir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sonucu oluşan kamusal/özel alan ayrımı kadınların siyasi karar mekanizmalarında yer almalarını engellemiştir. Bu tezin ana argümanı, kuruluşundan itibaren iktisadi temelli yapılanmış olan Avrupa Birliği'nin özellikle Amsterdam Antlaşması ile ana akım politikası haline getirdiği toplumsal cinsiyet eşitliği, üyelerinin farklı siyasi geçmiş ve refah devlet tipolojilerine sahip ülkelerden oluşması göz önüne alındığında Avrupa Birliği'nin her üye ülkesinde toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları farklı seviyelerde pratik edilmekte olduğudur. Avrupa Birliği'nin üye ülkelerinde kadınların siyasi hayata katılımları karşılaştırmalı vaka analizi kapsamında incelenmiştir. Tez çalışması feminist kuram çerçevesinde kadınların siyasi katılımını ele almıştır. Avrupa entegrasyon sürecinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin Birliğin politikalarında özellikle kadınların siyasi katılımından ziyade ekonomik çıkarlarına odaklandığına yer verilmiştir. Son olarak, siyasi alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin zayıf olduğu Avrupa Birliği'nin kurucu üyesi İtalya ile Avrupa Birliği'nin toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları ile 2004 yılında tanışan ve siyasi düzeyde toplumsal cinsiyet eşitliğinde görece iyi bir konumda olan eski sosyalist ülke Slovenya karşılaştırılması yapılmıştır. Sonuç olarak Avrupa Birliği'nin toplumsal cinsiyet eşitliğini ana akım politika haline getiremediği ve üye ülkeler üzerinde etkisinin kısıtlı kaldığı; ülkelerin siyasi kültür ve geçmişlerinin yanında refah devlet tipolojilerinin toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında etken olduğu saptanmıştır. Çalışmanın sonucunda Avrupa Birliği'nin kadınların siyasi katılım özelinde yetersiz toplumsal cinsiyet politikaları ürettiği ve üye ülkeler üzerindeki etkisinin kısıtlı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu sonuç doğrultusunda tez çalışması, literatürde mevcut boşluğu doldurmayı hedeflemiştir. --- This study examines the effect of gender equality policies on of European Union (EU) member countries from feminist theory. The distinction between public and private space that is built by gender inequality restrains women from political decision-making. Main argument in this study is that European Union, that has constitutive focus on economics, institutionalized gender equality as its mainstream politics after the Treaty of Amsterdam; however, the emphasis of gender equality varies within member countries since they have different types of political and financial agenda and welfare state models. In this study, comparative case analysis methods are applied to examine political participation of women in European Union member counties. For this research, political participation of women is discussed from feminist approach. In the process of European integration, European Union policies focuses on economic interests instead of aiming political participation of women in terms of gender equality. Lastly, this study compares Italy, as a charter member of European Union, which has weaknesses for promoting gender equality and Slovenia, as an former socialist country, which is still relatively in a better position for promoting gender equality even though it met with gender equality criteria of EU in 2004. To sum up, European Union was not able to institutionalize gender equality as its mainstream politics. The impact of EU"s political structure for promoting gender equality on the member countries is limited because of the fact that the differences between political and historical agendas of these counties and their welfare state models are the factors that have a visible impact in this context. In consequence, this research points that policies of European Unions on gender equality in terms of political participation of women are insufficient and the impact of its structure on its members are limited. In this direction, this study aims to fill the gap in the literature.
BASE
Bu tez çalışmasında, Avrupa Birliği'nin toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının üye ülkeler üzerindeki etkisi feminist bakış açısı ile incelenmiştir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sonucu oluşan kamusal/özel alan ayrımı kadınların siyasi karar mekanizmalarında yer almalarını engellemiştir. Bu tezin ana argümanı, kuruluşundan itibaren iktisadi temelli yapılanmış olan Avrupa Birliği'nin özellikle Amsterdam Antlaşması ile ana akım politikası haline getirdiği toplumsal cinsiyet eşitliği, üyelerinin farklı siyasi geçmiş ve refah devlet tipolojilerine sahip ülkelerden oluşması göz önüne alındığında Avrupa Birliği'nin her üye ülkesinde toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları farklı seviyelerde pratik edilmekte olduğudur. Avrupa Birliği'nin üye ülkelerinde kadınların siyasi hayata katılımları karşılaştırmalı vaka analizi kapsamında incelenmiştir. Tez çalışması feminist kuram çerçevesinde kadınların siyasi katılımını ele almıştır. Avrupa entegrasyon sürecinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin Birliğin politikalarında özellikle kadınların siyasi katılımından ziyade ekonomik çıkarlarına odaklandığına yer verilmiştir. Son olarak, siyasi alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin zayıf olduğu Avrupa Birliği'nin kurucu üyesi İtalya ile Avrupa Birliği'nin toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları ile 2004 yılında tanışan ve siyasi düzeyde toplumsal cinsiyet eşitliğinde görece iyi bir konumda olan eski sosyalist ülke Slovenya karşılaştırılması yapılmıştır. Sonuç olarak Avrupa Birliği'nin toplumsal cinsiyet eşitliğini ana akım politika haline getiremediği ve üye ülkeler üzerinde etkisinin kısıtlı kaldığı; ülkelerin siyasi kültür ve geçmişlerinin yanında refah devlet tipolojilerinin toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında etken olduğu saptanmıştır. Çalışmanın sonucunda Avrupa Birliği'nin kadınların siyasi katılım özelinde yetersiz toplumsal cinsiyet politikaları ürettiği ve üye ülkeler üzerindeki etkisinin kısıtlı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu sonuç doğrultusunda tez çalışması, literatürde mevcut boşluğu doldurmayı hedeflemiştir. --- This study examines the effect of gender equality policies on of European Union (EU) member countries from feminist theory. The distinction between public and private space that is built by gender inequality restrains women from political decision-making. Main argument in this study is that European Union, that has constitutive focus on economics, institutionalized gender equality as its mainstream politics after the Treaty of Amsterdam; however, the emphasis of gender equality varies within member countries since they have different types of political and financial agenda and welfare state models. In this study, comparative case analysis methods are applied to examine political participation of women in European Union member counties. For this research, political participation of women is discussed from feminist approach. In the process of European integration, European Union policies focuses on economic interests instead of aiming political participation of women in terms of gender equality. Lastly, this study compares Italy, as a charter member of European Union, which has weaknesses for promoting gender equality and Slovenia, as an former socialist country, which is still relatively in a better position for promoting gender equality even though it met with gender equality criteria of EU in 2004. To sum up, European Union was not able to institutionalize gender equality as its mainstream politics. The impact of EU"s political structure for promoting gender equality on the member countries is limited because of the fact that the differences between political and historical agendas of these counties and their welfare state models are the factors that have a visible impact in this context. In consequence, this research points that policies of European Unions on gender equality in terms of political participation of women are insufficient and the impact of its structure on its members are limited. In this direction, this study aims to fill the gap in the literature.
BASE
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 18.06.2018 tarihli "Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge" gereğince tam metin erişime açılmıştır. ; Avrupa Birliği, birçok ülke ile ticaret anlaşması imzalama yoluyla ilişkiler kurmaktadır. Türkiye, AB üyesi olmamasına rağmen Gümrük Birliği nedeniyle AB'nin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarından etkilenmektedir. Bu bağlamda hazırlanan söz konusu tezin ilk bölümde Serbest Ticaret Anlaşması'nın ne olduğu ve neden yapıldığına ilişkin bilgi verilerek Avrupa Birliği'nin üçüncü ülkelerle kurduğu ticari ilişkilerin genel içeriğine değinilecektir. Bu kapsamda AB'nin ticari ilişkilerinin kurucu anlaşmalardaki hukuki dayanaklarına (Paris Anlaşması, Roma Anlaşması, Maastricht Anlaşması, Amsterdam Anlaşması, Nice Anlaşması, Lizbon Anlaşması) yer verilecektir. İkinci bölümde ise serbest ticaret anlaşmaları bağlamında Avrupa Birliği – üçüncü ülke ilişkileri incelenecek. Serbest ticaret anlaşmalarının AB için önemiyle başlayacak olan bölümde AB'nin STA kapsamında müzakere yürüttüğü ülkeler ''sonuçlanan'' ve ''hala müzakere sürecinde olanlar'' olarak iki kısımda incelenecektir. Son bölüm, Türkiye'nin AB süreciyle başlayacak ve STA sebebiyle oluşacak ekonomik ve politik beklentiler ile devam edecektir. Ek olarak AB ve ABD'nin taraf olduğu TTIP'nin Türk ekonomisine etkisine yer verilecektir. Türkiye'nin imzaladığı STA'lar değerlendirilecek ve Avrupa Birliği tarafında gerçekleştirilen Serbest Ticaret Anlaşmaları'nın Türkiye'ye etkileriyle bölüm tamamlanacaktır. Eleştirel kaynak taramasının akabinde resmi kaynaklardan alınan verilerle tablolar oluşturulacak ve toplanan veriler üzerinden hipotetik analizler çerçevesinde değerlendirmeler yapılacaktır. Yapılan çalışma, Gümrük Birliği nedeniyle Avrupa Birliği'nin üçüncü ülkelerle yapmış olduğu Serbest Ticaret Anlaşmaları'ndan Türkiye'nin olumsuz yönde etkilendiğini ortaya koymaktadır. ; The European Union establishes ralations with many countries through signing trade agreements. Although Turkey is not an EU member, the Costum Union is affected by the free agreements signed by the EU with third countries. In this context, the first part of this thesis will give information about what is STA and why it is done and the general content of the European Union's trade relations with third countries. In this context, the legal basis of the EU's commercial relations in the founding treaties (Treaty of Paris, Treaty of Rome, Maastricht Treaty, Amsterdam Agreement, Nice Agreement, Lisbon Agreement) will be included. In the second part, the relations between European Union and third countries will be examined in the context of free trade agreements. In the section that will begin with the importance of free trade agreements for the EU, the countries where the EU negotiates on the STA will be examined in two parts, which are still in the negotiation process. The final chapter will begin with Turkey's EU process will continue and STA will occur due to economic and political expectations. In addition, the impact of the TTIP, planned to be realized between the European Union and the United States, on the Turkish economy will be included. Turkey has signed FTAs with the European Union will be evaluated and held in side section will be completed by the effects of the FTA with Turkey. Following the critical literature review, tables will be formed with the data obtained from official sources and evaluations will be made on the collected data within the framework of hypothetical analysis. The studies, because the European Union's Customs Union with third countries that have been negatively affected by Turkey's Free Trade Agreements that reveals.
BASE
Soğuk Savaş Sonrasında Avrupa Birliği'ne Üyelik Kriterlerinin Neo Fonksiyonalist Teori Açısından Analizi Elif Toprak Doktora, Uluslararası İlişkiler Bölümü Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet Genç Bu tez, Avrupa Birliği'nin son genişleme süreci olan Orta ve Doğu Avrupa genişlemesini, neo fonksiyonalist ve sosyal yapısalcı kuramlar açısından incelemektedir. Tezin temel argümanı, referans alınan iki kuramın sosyal ve kurumsal varsayımlarına dayanarak; genişleme sürecinde elitler başta olmak üzere resmi ve gayri resmi grupların, kurumların, hatta bireylerin ve dolayısıyla öğrenme ve sosyalleşme süreçlerinin, devletlerin tercih ve kararlarının oluşumunda önemli rol oynadığıdır. Bu amaçla, neo fonksiyonalizmin tarihsel gelişimi, etkilediği teoriler (karşılıklı bağımlılık, rejim teorileri ve kurumsalcılık) ve bunların hükümetlerarası entegrasyon yaklaşımlarından farklılıkları ortaya konmuştur. Neo fonksiyonalizmin esin kaynağı olduğu sosyal yapısalcı yaklaşımın Avrupa Birliği (AB) çalışmalarına uygunluğu; ve sosyolojik ve kurumsal yaklaşımın gerekliliği üzerinde durulmuştur. Olay incelemesi olarak, AB'nin Orta ve Doğu Avrupa genişlemesi, Birliğin politika ve stratejileri açısından tarihsel ve teorik olarak analiz edilmiştir. Üyelik kriterleri, Orta ve Doğu Avrupa devletleri ve Türkiye açısından karşılaştırmalı olarak incelenmiş ve süreçlerin ve yaklaşımların farklılıkları ortaya konmuştur. Uluslarüstü (supranasyonel) ve hükümetlerarası öğelerin dengesi açısından sorgulanan genişleme sürecinde, varılan sonuç hükümetlerarası unsurların ağır bastığı olmuştur. Ancak ulusaşın (transnasyonel) etkilerin bireysel, toplumsal ve kurumsal tabanda yoğun olduğu argümanı, neo fonksiyonalist ve sosyal yapısalcı çerçevede savunulmuştur. Soğuk Savaş'm sona ermesi ile beraber Birlik, genişleme-bütünleşme tercihi aşamasında, kurumsal reformlar ile esnek entegrasyon anlayışım birleştiren bir genişleme stratejisi seçmiştir. Amsterdam, Nice ve Anayasal Andlaşmalar ile gerçekleştirilen kurumsal değişiklikler sınırlı ancak önemli adımlar olarak kabul edilmektedir. Ortak Anayasanın onaylanması sürecinde olan AB için yeni üye devletlerin adaptasyonu ve aday devletlerin hazırlıkları süreci, ortak AB kimliği açısından önem taşımaktadır. ; This dissertation analyses the last enlargement process of the European Union, namely Central and Eastern European (CEEC) enlargement from neo functional and social constructivist perspectives. The basic argument of the dissertation is that, based on the social and institutional assumptions of the two theories referenced; governmental and non-governmental groups mainly elites, institutions, even individuals, thus related learning and socialization processes have played important role in shaping state preferences and decisions. For this research interest; first of all, the development of neo functionalism and the theories inspired by it (interdepence, regime theories, institutionalism) and their differences from intergovernmental approaches have been elaborated. The necessity and the appropriateness of the social constructivist perspective (also inspired by neo functionalism) to EU studies and importance of institutional and social approaches have been emphasized. As the case study, the EU's CEEC enlargement, the Union's policy and strategies are historically and theoretically analysed. The accession criteria are examined with an eye to the differences of Turkey's candidacy from that of CEECs. Questioning the enlargement process as regards the balance of supranational and intergovernmental elements, the conclusion reached is that the intergovernmental practices overwhelm. But the transnational network of relations affect the decisions and even shape them, both at the domestic and the European level. With the end of the Cold War, the EU came to the point of deciding between enlargement and deepening. The Union has chosen an enlargement strategy uniting institutional reform with flexible integration. The institutional reform realized by the Amsterdam, Nice and the Constitutional Treaties have been modest but important. For the EU on the way to an European Constitution, the adaptation of the new member states and the preparation for the waiting candidates are vital for a common European identity.
BASE
Bugün Avrupa Birliği, 4-5 asır geriye giden Avrupa 'yı ortak bir çatı altında birleştirme girişimlerinin kuşkusuz en başarılı olanıdır. Esasen Avrupa 'nın bir bütün olarak coğrafi, ekonomik ve siyasi entegrasyonu hedeflenmiş; fakat taktik olarak ekonomik entegrasyondan başlanılarak 1951 Avrupa Kömür ve Çelik Toplulukları And-laşması akdedilmiş ve bunu 1957 Roma Andlaşması izlemiştir. Bu andlaşmaları müteakip ekonomik işbirliği alanlarında hızla cesaret verici başarılar kaydedilmiş ve 1986Avrupa Tek Senet Andlaşması ile iki kutuplu uluslararası sistemde gözlemlenme-ye başlanan değişim eğiliminin de etkisiyle güvenlik ve dış politika da işbirliği alanlarına dahil edilerek, bütünleşmeye yeni bir siyasal boyut da katılmıştır. 1992 'de iki kutuplu uluslararası sistemin sona erdiği Soğuk Savaş sonrası dönemde, Maastricht Birlik Andlaşması ile Ekonomi, Adalet ve İçişleri ve Dış Politika ve Güvenlik Politikası taşıyıcı sütunları üzerinde bir "Avrupa Birleşik Devletleri" inşa etme hedefi ortaya konulmuştur. Böylece bütünleşmiş bir Avrupa 'nın, tek ve birleşik devasa bir güç olarak uluslararası sistemde belirleyici roller oynayan küresel bir aktör haline getirilmesi hesaplanmaktaydı. Buna yönelik olarak da bütün kıtada hızla ekonomik, siyasi ve coğrafi bütünleşme tamamlanmak istenmiştir. Bu kıtasal bütünleşmenin teknik, kurumsal ve hukuki altyapısını inşa etmeye yönelik olarak, 1997 Amsterdam Andlaşması, 2001 Nice Andlaşması ve en nihayet 2004 Anayasa Andlaşması akdedilmiştir. Anayasa Andlaşması 'nın 2005 'de Fransa ve Hollanda 'daki referandumlarda reddedilmesi üzerine, Avrupa entegrasyonu ile ilgili bir kriz dönemine girilmiş; 2007 'de Anayasa Andlaşması 'nın reforma edilmiş bir hali olan Lizbon Reform Andlaşması imzalanıp güçlükle Aralık 2009 'da yürürlüğe sokularak, Avrupa entegrasyonu bugüne ulaşmıştır. Gelinen bu aşamada Avrupa bütünleşmesinin kurumsal yapısını temsil eden Avrupa Birliği, büyük ölçüde kıtayı bütünleştirerek bölgesel düzeyde barış ve refaha önemli katkılar sağlamakta olup bu yönü ile örnek bir bölgesel entegrasyon modelini temsil etmektedir. Ancak hem sahip olduğu reel güç ve potansiyeller, hem bizzat kendisinin de hedeflediği ve hem de esasen dünyanın da büyük ölçüde kendisinden beklediği küresel barış ve istikrarın kurucu ve koruyucusu global düzeyde belirleyici rol, güç ve etkiye sahip bir "Avrupa Birleşik Devletleri" olabilme açısından, Avrupa Birliği 'nin oldukça yetersiz kaldığı görülmektedir. Bu yetersizlikte ise dar-tutucu bakış ve yaklaşımların etkisiyle, böyle bir rolü mümkün kılabilecek siyasal irade ve stratejik vizyonlar geliştirememenin temel etkiye sahip olduğu söylenebilir. ; Today the EU is undoubtedly the most successful initiative, among those which have taken for 4-5 centuries, to consolidate Europe under a common roof. In fact, geographical, economic and political integration of Europe as a whole had been targeted but, as a tactic, starting with the economic integration, firstly the European Coal and Steel Communities Treaty of 1951 was conducted and it was followed by the Treaty of Rome in 1957. In the areas of economic cooperation some encouraging success was quickly achieved, and also with the Treaty of the European Single Act in 1986, and the effect of the tendency of change the bipolar international system of security, foreign policy was entered into cooperation so that the Integration of Europe has been gained a political dimension. In 1992, the Cold War period after the end of the bipolar international system, the target to build a "United States of Europe" on the carrier columns of Economy, Justice and Home Affairs, Foreign and Security Policy by the Maastricht Treaty of Union has been put. Thus, an integrated Europe, as a single unified international system and as a huge power would have transformed into a global actor playing decisive roles. For achieving this in the whole of continent a quick economic, political and geographical integration has been intended to complete. The Amsterdam Treaty of1997, the Nice Treaty of2001, and finally, the Constitutional Treaty of2004, have been conducted to build the technical, institutional and legal infrastructure of continental integration. With the rejection of the Constitutional Treaty by referendum in France and the Netherlands, it was entered the period of a crisis related to European integration; The European integration has reached to our days by putting into force the Treaty of Lisbon, signed in December 2009, as a reformed version of the Constitutional Treaty of2007, with some difficulties. At this stage we have reached, the European Union, representing the institutional structure of European integration, has been an example model of integration with its aspect of providing with an important contribution to peace and prosperity largely at the regional level by integrating the continent. The European Union, in terms of playing an effective global role as the founder and guardian of the global peace and stability, has remained rather inadequate, with regard to its own power and potentials and its own targets creating expectation for the entire world. This inadequacy arises because of the basic effect of the failure of developing a political will and strategic visions to be able to fulfil its expected role, with the effect of the narrow-conservative viewpoints and approaches.
BASE
ÖZETAvrupa Topluluğu'nun sosyal yönü, Avrupa entegrasyon sürecinin başlangıcından beri vardır. Ancak, Avrupa Topluluğu'nun temel amacı, Topluluk üyeleri arasında etkin bir ortak pazar oluşturarak ekonomik bütünleşmeyi sağlamak olduğundan sosyal politikanın genel Topluluk politikaları içindeki rolü küçüktü. Üye ülkeler arasında Topluluk'un sosyal alandaki rolü konusunda hiçbir zaman bir konsensüs oluşmadı. Ancak, zaman içinde, Topluluk üyeleri ekonomik bütünleşmesinin başarısı için etkin sosyal politikaların gerekliliğini kavradılar. Dolayısıyla, Toplululuk'un sosyal yönüne dikkat çekildi ve 1980'lerin sonlarında bu yönde adımlar atılmaya başlandı. Topluluk seviyesinde etkin bir sosyal politika 1980'lerin sonunda siyasi destek kazandı ve Avrupa entegrasyon süreci boyunca, birbiri ardına gelen Antlaşma revizyonlarıyla devam etti. AB sosyal politikasının bu tarihsel gelişme sürecine paralel olarak, Tek Avrupa Senedi (TAS) ile başlayarak, sosyal politikanın yasal ve yönetişim yönlerinde bir dönüşüm gerçekleşmiştir. AB'de sosyal politika alanı hala üye devletlerin yetkisinde olmasına rağmen, özellikle 1990'lardan itibaren, AB sosyal politikasının yönetişiminde hiyerarşik yapıdan hiyerarşik olmayan yapıya doğru bir gelişim olmuştur. Bu yönetişim yaklaşımında, AB'de değişik katmanlardan çok sayıda aktör, sosyal politika yapım sürecine dahil edilmiştir. AB sosyal politikasının geçirdiği bu gelişim süreci, Avrupa sosyal ortaklarının sosyal politika yapım sürecine katılmalarıyla sosyal diyaloğun yolunu açmıştır. Bu açıdan, Avrupa sosyal diyaloğu, 1985'te o günkü Komisyon Başkanı Delors'un başlattığı 'Val Duchesse' görüşmelerinden bu yana AB'nin gündeminde yer almaktadır. Avrupa sosyal diyaloğunun Maastricht ve Amsterdam Antlaşmaları'yla kurumsallaşmasıyla sosyal diyaloğun etkisi, bağlayıcı olmayan ortak görüşlerden, Komisyon tarafından denetlenen ve Konsey kararıyla uygulanan çerçeve anlaşmalara kadar ulaştı. Avrupa sosyal diyaloğunun bu aşamalı gelişiminde, sürecin temel aktörlerinden olan sosyal ortakların rolü ön plana çıkmıştır, çünkü bunların Avrupa seviyesinde temsili, sosyal diyaloğun Avrupa seviyesinde kurumsallaşması açısından önemlidir. Böylece, Maasricht Antlaşması'ndan beri, bir tarafta işçi sendikaları diğer tarafta işveren örgütlerini Avrupa seviyesinde temsil eden Avrupa sosyal ortakları, sosyal politika yapım sürecinde kurumsal bir role sahip olmuşlar, ve işgücü piyasası ile ilgili konularda yasal olarak bağlayıcı anlaşmaları görüşebilir duruma gelmişlerdir. Bu doğrultuda, sosyal ortakların gücü, sosyal ortaklara Laeken Avrupa Konseyi ile 'otonom çerçeve anlaşmalar' hazırlama ve uygulama yetkisinin verilmesi ile daha bağımsız bir rol verilerek arttırılmıştır.Bu bağlam içinde, çalışma Avrupa sosyal diyaloğunun ve sosyal ortakların rolünün AB sosyal politika yapım sürecindeki etkisini yönetişim yaklaşımı bağlamında araştırmaktadır. Avrupa sosyal diyaloğunun bağlayıcılığı olan çıktıları ve kapsamı kısıtlı olduğu görülmektedir. AB kurumsal yapısının sosyal diyalog üzerindeki etkisi de kısıtlıdır. Avrupa sosyal ortakların temsil yapılarında da eksiklikler mevcuttur. Ancak, bütün bunlara rağmen, Avrupa sosyal diyaloğu, AB sosyal politikasının meşruluğuna katkısı açısından AB sosyal politkasının önemli bir parçasıdır. Bu açıdan, Avrupa sosyal diyaloğu, sadece temelinde uzlaşma, konsensüs, işbirliği olan Avrupa sosyal modelinin önemli parçalarından biri olarak değil, aynı zamanda genel çerçevede Avrupa yönetişimin ve AB'deki demokratikleşmenin önemli bir mekanizması olarak karşımıza çıkmaktadır. ABSTRACTThe social dimension of the Community exists since the inception of the European integration process. However, as the primary rationale of the Community was economic integration among the member states in order to create an effective internal market within the Community in the initial phases, the role of social policy in overall Community policy was minor. There has never been consensus among the member states as to the role of the Community in the social field. However, in time, the member states of the Community perceived the necessity of effective social polices for the accomplishment of economic integration. Thus, increased attention was paid to the social dimension of the Community, with a clear commitment to its development from the late 1980s. This idea for an active social policy, which began to gain political support in the late 1980s, continued its progress with the successive Treaty revisions throughout the European integration process. In parallel to this progressive historical development of European Union (EU) social policy, there has been a transformation in the legal and governance aspects of social policy, starting with the Single European Act (SEA). Although the social policy field is still within the domain of the member states, especially in the 1990s, there has been a transformation in the governance of EU social policy from a hierarchical mode of governance to a non-hierarchical mode of governance, producing soft law rather than the regulatory mode of hard law. According to the governance approach, multiple actors at multiple levels of the EU are involved in the social policy-making process with deliberation and problem-solving efforts. This development of EU social policy paves the way towards the European social dialogue through the active involvement of the European social partners in the social policy-making procedure. In that regard, the European social dialogue has been on the EU's agenda since 1985, when it was initiated with the 'Val Duchesse' talks under the presidency of Delors. With the institutionalization of the European social dialogue process through the Maastricht and Amsterdam Treaties, the influence of the European social dialogue has increased from merely issuing non-binding joint opinions to the point where it now makes framework agreements implemented by Council decision and monitored by the Commission. In this incremental development of the European social dialogue, the role of the social partners as the core actors of the process has come to the fore, since their representation at European level is important for the institutionalization of the social dialogue at European level. Thus, since the Maastricht Treaty, the European social partners, which represent trade union and employer organizations, has enjoyed an institutional role in the policy-making process and can negotiate legally binding agreements on labour market issues. Moreover, the power of the social partners has been enhanced with the Laeken European Council, when they were granted greater independence in the preparation and implementation of 'autonomous agreements'. In this context, the study explores the extent of the influence of the European social dialogue and the role of the social partners in EU social policy-making procedure with reference to governance in the EU. It is notable that, despite the limited outcomes of the European social dialogue process regarding binding legislation, the limited scope of the European social dialogue, the limited influence of the EU institutional framework on the social dialogue, and the deficiencies in the representative structures of the social partners, the European social dialogue is a significant part of EU social policy in terms of its contribution to its legitimacy. In that regard, the European social dialogue has emerged not only as one of the vital parts of the European social model, which comprises the concepts of compromise, consensus, and cooperation, but also as an important mechanism in the general framework of European governance and democratization of the EU. Key Words:EU social policy, EU/ European social policy governance, European social dialogue, European social partners
BASE