The European Security Architecture and Turkey
In: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-030
In: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-030
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-033
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-025
During their life times, societies have always wanted to symbolize everything that constantly required remembering or being remembered. That kind of desire to symbolize came out as monuments in the course of time. Monuments have always changed and renewed as with the changing world. During this process, it has been one of the most important components to monitor the cultural changes of societies. Time has attributed them the characteristics such as holding the traits of construction period and describing this peculiar time. Along with developing societies, monuments have lost their characteristic as the only single structure and they have been considered as small finds from the past as well as settlements that exist in real life. The tradition of monument together with the concept of time has shown itself in Turks that have roots deep in history. Monuments in Turkish civilizations have exhibited different characteristics in the course of time and changed with social, religious, political and economic developments. Turkish people reflected the characteristics of the term in a regional integrity to make monuments everywhere they went. The Atatürk Monument in Konya in Neo‐Classic Age style appears as the synthesis of monument‐statue approach in the early Republic Years. Therefore, the study of Konya Atatürk Monument is important in terms of shedding light on the monument understanding as well as the architecture of the term. ; Toplumlar, yaşantıları boyunca, sürekli anımsanmak ve anımsatmak gereğini duyduğu her şeyi simgelemek istemişlerdir. Bu simgelemeği isteği, zamanla anıt olarak karşımıza çıkmıştır. Anıtların biçim ve nitelikleri, değişen dünya ile birlikte değişmiş ve yenilenmiştir. Bu süreç içerisinde, toplumların kültür değişikliklerinin izlenebileceği en önemli unsurlardan biri olmuşlardır. Zaman onlara, yapıldıkları dönemin özelliklerini barındırma ve anlatabilme görevini yüklemiştir. Anıt, gelişen toplumsal anlayışla, sadece tek bir yapı olma anlayışının değişmesini sağlamış, geçmişten kalan küçük bir buluntu, yaşam içinde varolan bir yerleşme merkezi olarak da düşünülmeye başlanmıştır. Zaman kavramı ile var olan anıt geleneği, köklü bir tarihe sahip Türklerde de görülmektedir. Türklerde anıt zaman içerisinde farklı biçimler ve özellikler göstermiş, toplumsal, dini, siyasi ve ekonomik gelişmelerle değişmiştir. Türkler gittikleri her yerde dönemlerinin özelliklerini yöresel bir bütünlük içerisinde anıtlaştırmışlardır. Konya Atatürk Anıtı'da, son Osmanlı dönemi Neo‐Klasik anıt anlayışı ile Cumhuriyetin ilk yıllarındaki anıt‐heykel anlayışının bir sentezi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle de Konya Atatürk Anıtı'nın incelenmesi, dönemin mimarisine ve anıt anlayışına ışık tutması açısından önemlidir.
BASE
Soğuk Savaş sonrasında Afrika'da demokratik normların gelişmesine ilişkin önemli ilerlemeler sağlanmasına rağmen; kıtadaki silahlı çatışmalar günümüze kadar süregeldi. Son yirmi yıl içinde birçok Afrika ülkesinde uyuşmazlık nedenleri ulusal güç, ideoloji, otonomi, ayrılık, toprak/bölge, doğal kaynaklar ve diğer nedenler olarak kategorize edilebilecek şiddetli çatışmalar yaşandı. Afrika Birliği Örgütü, Afrika'nın entegrasyon sürecinde 1963'de kuruldu ve 2002'deki dönüşüm sonrasında anılan örgüt yerini Afrika Birliği'ne bıraktı. Her iki kuruluşun barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik yapılanmaları ve yaklaşımları farklılık göstermektedir. Afrika Birliği Örgütü'nün öncelikli hedefleri; "Afrikalı" kimliğin güçlendirilmesi, kıtada sömürge yönetimi altındaki ülkelerin özgürlüklerini elde etmelerinin sağlanması ve Afrika'nın entegrasyonu olarak belirlendi. Afrika Birliği ise, önceki baskın prensip kıtadaki devletlere "müdahale yok" yerine, Kurucu Yasa'da belirtilen koşullarla uyumlu olarak müdahaleye olanak veren "ilgisizlik yok" prensibini kabul etti. Barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabaların sonucunda oluşturulan Afrika Barış ve Güvenlik Mimarisi, 2002'den itibaren fonksiyonel hale geldi. Afrika Birliği, kıtadaki bölgesel ekonomik topluluklardan güvenlik alanında yararlanarak; bunların Mimariye entegre edilmesini amaçlamaktadır. Bu çalışmada Afrika'nın entegrasyon sürecinde barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabalar, kıtada görülen silahlı çatışmalar ve örnek olay bağlamında Darfur krizi analiz edilmekte; kolektif savunma ve güvenlik anlayışıyla oluşturulan Afrika Barış ve Güvenlik Mimarisinin kapasitesi yorumlanarak yetersizliğinin giderilmesine yönelik çözümler önerilmektedir. ; Although important progress regarding development of democratic norms has been maintained in Africa after Cold War, armed conflicts on the Continent have been held until nowadays. Violent armed conflicts, dispute reasons of which are categorized such as national power, ideology, autonomous, secession, territory, natural resources and others have been witnessed in most of African countries in the last twenty years. In the integration process of Africa, the Organization of African Unity (OAU) was established in 1963 and after transformation in 2002 the aforementioned organization left its place to African Union (AU). Structures and approaches of both organizations towards maintaining peace and security show diversities. The primary objectives of OAU were defined such as strengthening of African identity, acquiring independence of countries, which were under colonial administration and integrating Africa. In regards to AU, instead of former dominant principle "non intervention" to the countries on the Continent, AU adopted "non interference" principle, which provides intervention possibility in line with mentioned conditions in the Constitutive Act. African Peace and Security Architecture (APSA), which was constituted as a result of seeking efforts towards maintaining peace and security, has become functional since 2002. AU aims to integrate Regional Economic Communities (RECs) on the Continent into APSA by making use of RECs in the field of security. In this study, efforts towards ensuring peace and security in the process of African integration; armed conflicts on the Continent and Darfur crisis, as a case study, are analyzed; capacity of APSA, which was established with the understanding of collective defense and security approach, is commentated and solutions to overcome its insufficiency recommended.
BASE
In: Mersin Üniversitesi yayınları No: 35
In: Mimarlık Fakültesi yayınları No: 4
In: Ünlü Türk gemileri dizisi 4
World Affairs Online
DergiPark: 326387 ; trakyasobed ; The subject matter of this article is the recent commotion between Russia and the Ukraineç This commotion has occured around two strategically important rawmaterials, the oil and the natural gas. It is argued here that the security concern this commotion has created in the West is similar to that of the cold war. In thıs article, after highlighting this renewed security issues, Russia's expansionary motives are scrutinized. Accordingly it is argued that the recent price increases of oil and natural gas ended with Russia having excessive funds which led wealthier Russia to seek to improve her influence in the region, akin to the Stalinist era. As such the disagreement between the Ukraine and Russia rapidly spread to include the EU, Balkans and the Caucasus. The article progresses by proposing solutions that would compromise the interests of the regional actors. In this regard the article argues that Turkey, a member of NATO and a candidate negotiating to become a full member to the EU, can play a vital role in resolving disputes between conflicting actors. It is proposed that a peaceful and stable resolution to such crisis as the one between Russia and the Ukraine can only come from establishing alternative regional organisations similar to the former RCD, CENTO and ECO. The article further argues that such organisations can be instrumental in promotiing Western type democratic values in the region. They would also help enhancing economic and political stability and welfare of the peoples of the region. However, there still exists difficulties in establishing such organisations, one of which relates to the differences in the priorities between the EU and the USA and the other is the limited resource availability imposed by the current global economic meltdown. In addition, unpredictability of Russia's foreign policy options during a period when the oil price declines is another obstacle. By this token, this article analyzes that Russia, a fading power after the end of cold war appears to have bounced back economically and became once again one of the important international players to be reckoned with ; Bu makale yakın zamanda petrol ve doğalgaz gibi iki önemli ham-madde etrafında gündeme gelen ve soğuk savaş dönemini anımsatan çekişmeyi konu edinmektedir. Makale uluslararası piyasalardaki fıyat artışları sonucu, petrol ve doğalgaz zengini Rusya'nın elinde bulunan dolar rezervlerinin arttığını, buna bağlı olarak Rusya'nın, Stalin dönemini hatırlatan bir yayılmacılık ve etki alanı oluşturmaya çalıştığını tartışmaktadır. Rusya ve Ukrayna arasında boy gösteren bu çatışma bahsi geçen ham maddelerin uluslararası güvenlik mimarisini ilgilendiren özgün karakterini de yansıtmaktadır. Makale, doğalgaz üzerine olan uzlaşmazlığın süratle yayıldığını, Avrupa Birliğini (AB), Balkanları, Kafkasları da içine çektiğini irdeledikten sonra bölgedeki aktörlerin çıkarlarının uzlaştırıldığı çözüm önerilerini analiz etmektedir. AB ile tam üyelik görüşmeleri yürüten, NATO üyesi olan Türkiye'nin, Rusya ve Ukrayna arasındaki doğalgaz üzerine olan çekişmede Avrupa enerji güvenliği açısından önemini vurgulamakta ve bölgede kalıcı bir barışın, istikrarın ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin sağlanmasının alternatif bölgesel örgütlenmeler ile sağlanacağını önermektedir. Bu bağlamda makale, RCD, CENTO, ECO türü ittifakların başta AB olmak üzere, ABD ve genel olarak Batı dünyası ve değerleri için önemli çözümler getirebileceğini, Türkiye'nin de bu tür alternatif ilişki ağları içinde, Batı için anahtar ülke olduğunu ileri sürmektedir. Öte yandan makalede bahsi geçen alternatif örgütlenmelerin de hangi koşullarda gerçekleşebileceği ve bu tür örgütlenmeleri tesis etmenin önündeki engellere dikkat çekilmektedir. Bu engellerden biri şüphesiz ABD ve AB'nin öncelikler konusunda birbirlerine karşılıklı güvensizlikleri, diğeri ise küresel mali kriz yüzünden Batı dünyasının karşılaştığı kaynak sıkıntısıdır. Bunlara, fiyat hareketlerine bağlı olarak uluslararası pozisyon belirleyen Rusya'nın ham madde fiyatlarının düştüğü dönemlerde takip edeceği siyasetin ne olacağı konusundaki belirsizlik de eklenmelidir. Bu bağlamda makale, soğuk savaş sonrasında etkinliğini yitirir gibi görünen Rusya'nın yeni dönemde artan önemini ve enerji sorununun çözüm önerileri etrafında yeni güvenlik çevriminin ne olacağını analiz etmektedir.
BASE
Siyasi karar tahakküm-yönetim- strateji ilişkilerini içerir ve kendine has bağımsızlaşma yeteneği vardır. Siyasi kararın egemenlikle rabıtası norm ihdasıyla konumlandığından norm ve istisna eksenleri ayrıntılandırılmış, istisnayı dışlamanın asliliği vurgulanmıştır. Aydınlanmacı tezde normların hakikati temsili, özneler arasındalığılığı üzerinde durulmuş Rawls'un düzeltme girişimine değinilmiştir. Müzakereci ve kararcı tezlerin rasyonal addedilmeyen unsurların siyasi kararlara sızışı bakımından farklılaşmaları irdelenmiştir. Schmitt'in reddettiği norma yakınlık ve meylettiği istisna kuramının ulus muhtevasından gelen tarihi sabiteleri dışlayıcı yapısına buna mukabil liberal tezlerin siyasi karar mimarisi bakımından tam yapısızlaştırmayı hedeflediğine ve Rawls'un nötrleştirici tutumuna değinilmiştir. Düzenlemeci teknik baskınlaştıkça siyasi kararların normla tek biçimli cevap üretimine dönüştüğü, istisna kuramının deneyim ağırlıklı teknikte dirençle karşılandığına değinilmiştir. Siyasi kararın üst limitte egemenlikle olan rabıtasına nazaran neyin norm olduğu ya da istisnai olanla, iç limitte neyin rasyonal olmadığına dair dışlamalarla belirlendiği vurgulanmıştır. ; Political decisions which have an independent nature of their own involve the inter-relationships among domination, administration and strategy. Taking into consideration the approach that establishes the relationship between political decision and sovereignty through instutionalization of norms, exceptions and norms are delineated and exclusion of exceptions is emphasized with regards to Schmitt and Agamben-Benjamin. The representation of reality through norms in the Enlightenment thought and the inter-subjectivity ofthe norms with regards to Habermas is elaborated while the additional revisions brought upon by Rawls are discussed. The differentiation of negotiator and decision maker (as in Schmitt) theories are thoroughly scrutinized with respect to their relevant analysis of infiltration of political decisions by factors which are regarded as irrational. The theories of Schmitt which disregard norm-centric approaches and lean towards theexception-centric theories (which exclude historical constants arising from national content) are mentioned. Rawl's neutralization approach is examined in view of theliberal theories aiming to destructuralize political decision architecture along the abovementioned lines. It is mentioned that, as the regulatory technique becomes more dominant, political decisions take the shape of jurisprudencial uniform answers. It is also discussed that the exceptions approach meets more resistance in experiential processes. What is relevant as norm in view of the relationship between political decision and its upper limits, sovereignty, is also considered. Additionally, it is mentioned that the exceptional factors are determined through the exclusion of what is regarded as "off-limits", namely irrational.
BASE