Judding The Autonomy of Deed for Progressive Political Economy
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 60, Heft 3, S. 1
ISSN: 1309-1034
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 60, Heft 3, S. 1
ISSN: 1309-1034
Kalkınma projeleri ile birlikte neoliberal küreselleşme, dünyayı Batı ideallerine göre yıllardır şekillendiren modernite kurumlarındandır. Özellikle "Üçüncü Dünya'da" bu şekillendirmenin yapılması birçok topluma yoksulluk, sefalet ve şiddet getirmiştir. Bu şiddet ve yoksulluğun mağdurları olan ve kapitalizmin kaderleri olmadığının farkında olan taban hareketleri alternatifler yaratabilmenin çabası içindedirler. Otonomi ise bu çabanın gerçekleştirilebilmesinin yoludur. Fakat ne var ki otonomi kavramı birçok özerklik hareketine de temel olacak şekilde uzun süredir liberal düşünce okulunun tahakkümü altındadır. Otonomi kavramına farazi durumlar üzerinden daha büyük bir amaca ulaşmanın aracı olarak yaklaşan liberal otonomi yaklaşımı neoliberal küreselleşme sürecinde sığ kalmaktadır. Çalışmada incelenen Zapatista Hareketi örneğinde de görüldüğü gibi, tabandan gelen toplumsal hareketlerin otonom olmayı arzuladıkları modernite kurumlarını liberal otonomi yaklaşımları doğal ve alternatifi olmayan gerçeklikler olarak üstü açık ya da kapalı kabul etmektedirler. Böyle bir yaklaşım ise Castoriadis'in heteronomi olarak adlandırdığı otonomiye zıt bir durumu ortaya çıkartmaktadır. Liberal otonomi yaklaşımlarının bizzat toplumların otonom olmayı arzuladıkları gerçeklikleri alternatifsiz kabul etmesi yeni bir otonomi yaklaşımının inşasını gerekli ve mümkün kılmaktadır. Neoliberal küreselleşme ve kalkınma projesi gibi toplulukların otonom olabilmelerini engelleyen modernite kurumlarını tamamen reddeden Post-Kalkınma Teorisi ise çok boyutlu otonominin inşası için kuramsal bir çerçeve sunmaktadır. Liberal otonomi yaklaşımları aksine Post-Kalkınma Teorisi, Zapatista Hareketi'nde de görüldüğü gibi siyasi, ekonomik ve kültürel mecralarda çok boyutlu bir otonomi yaklaşımına sahiptir. Otonomi kavramını, ulus devletin merkezi tarafından tanınan siyasi ve kültürel ayrıcalıklar olarak kabul etmek yerine, bu çalışma sömürgecilikten kalkınma projelerine modernite kurumlarının hepsinin mağduru olan toplulukların oluşturduğu Zapatista Hareketi'nde de görüldüğü gibi çok boyutlu bir otonomi yaklaşımının kuramlaştırılmasını hedeflemektedir. ; Along with development projects, neoliberal globalization has been one of the modernity institutions which transforms rest of the World in line with Western ideals. Such transformation has brought poverty, misery and violence to communities and especially to those in the so-called "Third World". Those communities have come to realize that the system that bears such misery and violence is not their fate and is not without an alternative and the ways of creating such alternatives are emanating from the grassroots. The concept of autonomy is the path to such attempts of creating alternatives. However, autonomy has long been studied in and associated with liberal school of thought. But, the liberal approaches to autonomy which tend to see autonomy as a tool for achieving a greater goal and conceptualizes it through vague and abstract situtations, are nothing but shallow in these times of neoliberal globalization. Because, as it can be observed in the case of Zapatista Movement, the grassroots initiatives aim to be autonomous from the institutions of modernity and the liberal approaches view these institutions like free-market economy or nation-state as natural realities and without their alternatives. Such an approach is not only compatible with the very notion of autonomy but is what Castoriadis called heteronomy; the opposite of autonomy. In this light, the Post-Development Theory provides theoretical framework for an alternative and multi-layered conceptualization of autonomy. As it can be seen in the case of Zapatista Movement, the project of autonomy can be realized through political, cultural and economic levels. It is the aim of this study to theorize such an alternative and multi-layered approach to autonomy.
BASE
Sosyal bilimlerdeki tek kanun olan "değişim" insanların toplumsal ihtiyaçlarında hem nicelik hem de nitelik açısından farklılaşmalara ortaya yol açmıştır. Hızla artan ve çeşitlenen hizmetlerin karşılanması yeni bir takım tedbirlerin alınmasını gerekli kılmaktadır. Günümüzde insanlar ihtiyaçların karşılanmasının yanında bu ihtiyaçları karşılamak üzere oluşturulan yönetimlerde söz sahibi olmak istemektedirler. Burada da karşımıza halkın katılımı ve özgürlüklerin korunması konuları çıkmaktadır. İşte bu çalışmada yerel yönetimlerin hem yüklendiği hizmetleri gereği gibi yerine getirmesi hem de demokrasinin temel değerleri olan "katılım ve özgürlükler" ile olan ilişkileri ele alınmaktadır. Çalışma iki bölümden meydana gelmektedir. Birinci bölümde yerel yönetimler, bunların varlık nedenleri ve dayandığı temel değerler yer alırken ikinci bölümde ise demokrasi kavramı ve yerel yönetimlerin demokrasi ile olan ilişkileri üzerinde durulmaktadır. ; Change, the only rule in social sciences, has caused both quantitative and qualitative differentiations in human needs. Meeting rapidly increasing and varied services requires taking some new measures. Today, people want to have a word both in meeting their needs and the governments that were formed to meet those needs. Right in here, we face the topics of people's participation in government and the protection of liberties. In this study, governments' performance of their duties as they are supposed to and their relationships with the two fundamental values of democracy "participation and liberties" are scrutinized. This study is composed of two parts. The first section deals with local governments, the reason they do exist, and the principles they are based on. The concept of democracy and the relationship between local governments and democracy are outlined in the second part of this work.
BASE
Yerel demokrasi kavramı ile bağlantılı kavramlardan biri olan ve literatürde kimi zaman yerel demokrasi ile eşdeğer anlamda kullanılan "yerel özerklik" kavramı, en genel anlamıyla; bir yerel topluluğun, yerel nitelikteki işleri, kendi başına, kendi organları eliyle görebilmesi ve buna olanak verecek kaynaklara sahip olabilmesidir (Keleş, 2000: 49). Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın üçüncü maddesi, "özerk yerel yönetim" kavramını, "yasalar çerçevesinde kamu hizmetlerinin önemli bir bölümünü yurttaşlarının yararı doğrultusunda ve kendi sorumluluğunda yerine getiren, hukuki ve yönetsel yeteneklere sahip yerel tüzel kişilik" olarak tanımlamaktadır. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise bu hakkın, üyeleri serbest, gizli, eşit, doğrudan ve genel seçimle oluşturulan konseyler ya da meclisler tarafından kullanılacağı ifade edilmektedir (Mengi, 1998: 70).halkın karar alma süreçlerine katılımını çok büyük oranda sınırlayan katı merkeziyetçi yapılardan uzaklaşarak yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması ve katı, hantal, bürokratik bir anlayış yerine üretken, gerçek anlamda eşitlikçi halk katılımına dayanan bir anlayışın hâkim kılınması, küreselleşmenin ve neo-liberalizmin yıkıcı etkilerine karşı bir alternatif oluşturabilecektir. Öte yandan, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması ve güçlendirilmesi özellikle Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olan Kürt sorununun çözümüne de önemli ölçüde katkı sunabilecek bir potansiyel taşımaktadır. Cumhuriyet tarihi boyunca yerel yönetimler, özellikle de belediyeler, yerel demokrasinin sağlanmasından ziyade, yerel hizmetlerin etkin, verimli ve daha az maliyetle sağlanmasının aracı olarak görülmüştür. Ancak bu yaklaşım yerine, Fransa'nın 1951'den itibaren yaptığı gibi, ulus-devletin katı merkeziyetçi sistemini gevşeterek yerel yönetimlere anlamlı oranda yetki devri yapmak yoluyla hem ülke içinde eşitlikçi bir bütünleşme sağlanabilecek, hem bölgeler arası sosyo-ekonomik dengesizlikler aşılabilecek, hem de farklı yerelliklerin kendi farklılıklarını korumalarına olanak tanıyacak çoğulculuk sağlanabilecektir. Bu yolla halkın yönetimde yer alma olanaklarının geliştirilmesini sağlayacak mekanizmaların kurulması, yerel yönetimlerin toplumun bütün sorunları ile ilişkilendirilmesi, sosyal, ekonomik, tarihsel ve kültürel varlığın korunması ve geliştirilmesinde yerel yönetimlerin bir özne olarak değerlendirilmesi mümkün hale getirilebilecektir. Bu anlayışa ek olarak ise, söz konusu yerelliklerin hem gelişmişlik oranlarına göre denge sağlayıcı bir biçimde merkezi bütçe tarafından desteklenmesi, hem de kendi ekonomik kalkınmalarını sağlayabilmelerine imkân tanıyan olanakların (kooperatifleşme gibi) verilmesi, yani bir nevi ortaklaşma ve ürettiğini tüketebilme, kendine yetebilme imkânı tanınması, neo-liberal sistemin halk için değil sermaye için esas aldığı "küreselleşmeci yerelleşme" anlayışının alternatifi olabilecektir. Bu esaslara dayanan bir "yerel özerklik" anlayışı ile liberal yaklaşım tarafından savunulan yerel yönetimlerin merkezi yönetimin müdahalesinden uzak olması ile sınırlandırılmış olan "yerel özerklik" anlayışı arasındaki fark ise ortadadır. ; The concept of -local autonomy-, frequently used synonymously with local democracy, is broadly defined as `the possibility of a local community to independently handle its local tasks using its own means` (Keles, 2000: 49). The third entry in the European Charter of Self-Government defines the concept of self-government as `a local legal entity that owns legislative and governing capability to perform a significant quantity of public services within legal boundaries and under its own responsibilities in line with its public's interests`. The second article of the same entry, on the other hand, states that this capability is used by councils or assemblies whose members are elected via independent, confidential and direct general elections (Mengi, 1998: 70) As one of the frequently debated issues, the demand for more autonomous local governments is restricted to being repressed and independent of the central government by liberal approaches which aim to privatize local services, to increase the power of global capital flows by distributing public services, and to provide suitable conditions for the implementation of neo-liberal policies. In addition to ignoring general public participation, such an autonomy demand of localism seeks to adapt democracy to fit the needs of sovereign powers and to create a local governing platform where everything is subcontracted, transferred to the global capital via neo-liberal policies, and then left to the conscious of capitalism which, referring to Marx; -. cuts down the tree if its shadow cannot be sold-. Particularly today, an increasing promotion of global localization is witnessed while being moved away from the central government often equals to giving in to the wheels of the global capitalism and entering into a competitive localism with its global companies. However, this should threaten neither the existence of a local government as a self-governing unit nor the local public's right to participate in decision-making processes. The firm centralist approach, more or less like the neo-liberal approach, is an obstacle against local governments to become participatory autonomous units. Throughout the human history, all communities have been organized according to their own needs. Today, it is clear that self-governments are vital for the top-down expansion of democracy and the coordination of social development. In this respect, moving away from firm centralist bodies that cause obstructions and restrict the possibility of public participation in decision-making processes seems crucial to create an alternative against the destructive effects of globalization and neo-liberalism. This can be achieved by empowering the authority of local governments and by adapting a true egalitarian participatory approach rather than a firm, clumsy, bureaucratic method. However, increasing and empowering the authorization of local governments has the potential of contributing greatly to the solution of Kurdish issue as one of the important knots in Turkey. Throughout the history of the Republic, local governments and municipalities have been considered as effective tools in providing cost-efficient and prevalent public service rather than maintaining local democracy. Nevertheless, instead of adapting this approach, transferring significant amount of authority to local governments and loosening the firm centralist system of nation-state, as France has been doing since 1951, will not only create an integration in the country and reduce the unbalanced socio-economic conditions among the regions but it will also sustain the plurality by maintaining the differences of each local community. It will then be possible to establish mechanisms to enable public participation, to relate local governments with the problems of the whole society, and to include local governments in the protection and the development of social, economic, cultural, and historical assets. In addition, supporting local governments by the central budget in line with their growth rate, providing them with the autonomous possibilities of improving economically (e.g. becoming a cooperative); that is, giving them the opportunity to cooperate, consume what they produce, and be self-sufficient, could be an alternative for neo-liberal system's -global localization- approach adapted not for public but for the capital. The difference between such a -local government- and the one advocated by liberal approach repressed from central government is self-evident.
BASE
Url: http://josc.selcuk.edu.tr/article/view/1075000437 ; 1920'li yıllardan itibaren dünya ve Türkiye yeni bir kitle iletişim aracıyla tanışmıştır. Yeni olduğu kadar etkili ve güçlü olan bu kitle iletişim aracı radyodur. Özellikle II. Dünya Savaşı'nda etkisini ve gücünü ortaya koyan radyo, herkesin olduğu gibi siyasal iktidarların, baskı gruplarının vs. ilgi odağı olmuştur. Türkiye, bu etkili kitle iletişim aracını kullanmaya başlamak konusunda, öncü ülkelere oranla çok geç kalmamıştır. 1927 yılından itibaren ülkemizde de radyo yayını yapılmaya başlanmıştır. Türkiye'nin siyasal ortamında radyo daima önemli bir rol oynamış, özellikle, çok partili hayata geçiş döneminde, üzerinde çok büyük tartışmalar yaşanmıştır. 27 Mayıs 1960 Devrimi'nin ardından hazırlanan 1961 Anayasası ile bazı kurumlara özerklik tanınmış, böylece siyasal iktidarların etki ve baskısından uzak tutulmaya çalışılmıştır. Özerklik verilen kurumlardan birisi de TRT Kurumu olmuştur. Özerk TRT Kurumu 1964 yılında faaliyetlerine başlamış, özerkliğini fiilen 12 Mart 1971 muhtırasına kadar, yasal olarak da Şubat 1972 yılına kadar sürdürmüştür. Bu dönem, Türkiye'nin siyasal ortamıyla birlikte, TRT'nin gelişimi bakımdan çok özel bir öneme sahiptir. Bu çalışmada, özerk TRT kurumunun, 7 yıl boyunca ortaya koyduğu gelişme ele alınmış, Türkiye'nin bu dönemdeki siyasal ortamı da göz önünde tutularak, TRT'nin özerkliği konusunda yaşanan tartışmalar incelenmiştir. Siyasi partilerin, ulusal gazetelerin tutumlarının yanı sıra, TRT'nin kendi iç tutumu da incelenerek, TRT'nin yıpranma ve özerkliğinin kaldırılma sürecinde yaşananlar ortaya konulmuştur. ; World and Turkiye met a new mass communication tool in 1920's. This new and also powerful tool was radio. Especially during World War II radio showed its effects and power, and so, it became the focus of interests of parties-in-power, compression groups etc. Turkiye was not so late to start to use this mass communicaton tool as compared to countries which used it primari-ly. Since 1927, radio have been listened in our country. Radio has always have an important role in political state of Turkiye. Especially during the passage to multi-political parties life there was great arguments on radio. After the revolution in May 27, 1960, a new constitution was prepared in 1961, with which, autonomy was giyen to some organizations. By this autono-my, those organizations were tried to be kept from the pressure of parties-in-power. TRT was one of these organizations. Autonom TRT organization started to work in 1964 and had its autonomy until the memorandum on March 12, 1971, in application. But legally, its autonomy continued until February 1972. This period has an important role, together with Turkiye's politi-cal state, for the development of TRT. In this study the development of autonom TRT during this seven years was followed, and also by considering the political state of Turkiye during this peri-od, the discusions about the autonomy of TRT were examined. Besides the behaviors of political parties and national newspapers, the internal behavior of TRT was also examined, and so, the deformation and completion of autonomy stages were stated by this study.
BASE
In: Ortadoğu etütleri: siyaset ve uluslararası ilişkiler dergisi = Middle Eastern studies : journal of politics and international relations, Band 14, Heft 2, S. 149-177
Suriye Kürtleri sivil savaşa kadar uluslararası arenada az bilinen bir etnik azınlık konumundadır 2011 yılında patlak veren iç savaş Kürtler açısından bazı fırsatlar ortaya çıkarmıştır. Bu makalenin amacı, terör örgütü Kürdistan İşçi Partisi, PKK'nın Suriye kolu olan Demokratik Birlik Partisi, PYD'nin Suriye'de politik bir aktör haline gelmesine katkıda bulunan sivil savaş kaynaklı fırsatları, "siyasal fırsatlar" kavramsal çerçevesi kapsamında değerlendirmektir. Makale temel olarak, Suriye sivil savaşının ilk beş yılında Kürtler için üç kritik siyasal fırsatın ortaya çıktığını ve terör örgütü PKK'nın Suriye kolu olan PYD'nin bu fırsatlar aracılığıyla ülkede politik bir aktör haline gelme yolunda önemli adımlar attığını ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu siyasal fırsatlar sırasıyla Mart 2011'de iç çatışmaların başlaması, Temmuz 2012'de Suriye rejim güçlerinin ülkenin kuzeyinden çekilmesi ve Eylül 2014'te DAEŞ'in Kobani'yi (Ayn al Arab) kuşatmasıdır. Makale, Suriye sivil savaşının ilk beş yılında ortaya çıkan fırsatları siyasal fırsatlar kavramsal çerçevesi kapsamında değerlendirmekte ve bu fırsatların PYD'nin politik bir aktör haline gelmesinde oynadığı rolleri ampirik olarak analiz etmektedir. Bu haliyle makale Türkçe akademik literatürde PYD'nin aktörleşmesiyle ilgili yapılan tartışmalara katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
In: İstanbul Üniversitesi yayınlarından no. 2309
In: Hukuk Fakültesi no. 527
In: Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu yayınları No. 1
In: Türk dünyası insan hakları yayınları No. 1
ÖZETYüzyılın sonu itibariyle, merkezi devletin küçülmesi ve yerel güçlerin ön plana çıkması çabaları ağırlık kazanmıştır. Ulus devlet, yetki ve görevlerinden vazgeçmeye, yerel kamu hizmeti gören örgütler üzerinde denetim yetkisini azaltmaya eğilim göstermiştir. Bu nedenle, günümüz çoğulcu ve demokratik devlet sisteminin bir gereği de, bütün yetkileri üzerinde toplayan bir devlet yerine, güçlü, hizmette halka yakın ve özerk olan bir yerel idarenin olmasıdır. Demokratik ülke olmayı bir vasfı olarak kabul eden Türkiye'nin yerel yönetim örgütlerinin, sahip olması gereken özelliklerden başlıcası özerklik ilkesidir. Bu tez çalışması, yerel yönetimlerde yerel özerklik kavramının Avrupa Birliği bağlamında irdelenmesine yönelik bir çalışmadır.Birinci bölümde, yerel özerklik kavramı tüm yönleriyle incelenmiştir. Bu bölümde öncelikle yerel yönetim, yerinden yönetim ve yerel özerklik kavramlarının tanımı ve kapsamı ile yerel özerkliğin önemi ve gereklilik nedenleri işlenmiştir. Yerel özerklik hedef ve ilkeleri de incelememizde yer almıştır. Bu ilkeler ise özetle, şeffaflık, objektif davranış, sosyal adalet, halk katılımı gibi ilkelerdir. Ayrıca yerel özerklik-idari vesayet ilişkisi, yerel özerklik-egemenlik, bağımsızlık, yetki genişliği kavramları arasındaki ilişkilerin yanısıra Türk Anayasalarında yerel özerklik yaklaşımı irdelenmeye çalışılmıştır.İkinci bölümde ise, Avrupa Birliği konusu değişik yönleriyle incelenmiştir. Avrupa Birliği'nin kuruluşu, organları ve hukuku ile bu hukukun yerel yönetimler üzerindeki etkilerini incelemek, Avrupa Birliği'nin yerel özerklik yaklaşımını anlamada ışık tutacaktır. Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde özerklik uygulamalarının neler olduğu da, örnekleme metoduyla ele alınmıştır.Üçüncü bölümde Avrupa Birliği'nin yerel özerklik konusundaki mevzuat çalışmaları, konferans ve antlaşmaları araştırma konusudur. Yerel özerklik konusunda önemli bir metin olan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı başlıca inceleme konusudur. Dördüncü bölümde, Türkiye'nin Avrupa Birliğine uyum sorunu incelenmiştir. İnceleme, kronolojik ve kurumsal olarak iki açıdan yapılmıştır. Yine uyum sürecinde, Avrupa yerel özerklik yaklaşımı ile çatışan ve uyuşan noktalar incelenmiştir.Sonuç bölümünde bir önceki bölüm bilgilerinin değerlendirilmesi sonucunda, konu ile ilgili çalışmadan çıkan sonuçlar ve öneriler yer almıştır. ABSTRACTIt is seen that, there have been effective efforts both to minimize the size of central state mechanisms and to make the local powers stronger towards the end of the century. The nation-state tended to give some of its authorities and tasks to the local administrative structures and minimize the tutelage over them. Therefore, as a necessity of today's pluralist and democratic state system, there must be autonomous local authorities which are powerfull and closer to the local people in regard to the services instead of a centralist state which has all the powers related to service supply. In the local govenmental structure of Turkey which tries to be a democratic state, "autonomy" is the most important characteristics that local authorities should have. This thesis work tries to examine the the concept of "local autonomy" in context of European Union.In the first part of the work, the concept of local autonomy is studied comprehensively. In this chapter, after the concepts of local authority, decentralisation and local autonomy were defined, the importance of and the reasons for local autonomy have been discussed. The relations among the concepts of local autonomy, administrative tutelage, sovereignity, independence and deconcentration are also studied. In the second part, the European Union is studied in several dimensions. Its emergence, basic organs and structure of law are also studied to understand the matter better. The autonomy practices in the member states are gathered by means of sampling method.The structure of current law related with local autonomy in European Union and the related treaties are studied in the third chapter. The European Chart of Local Autonomy which is one of the most important texts on local autonomy is the main subject of the study.The integration and adjustment problem of Turkey to the European Union are examined in the fourth chapter. The examination were made both chronologically and institutionally. The points which are suitable or contradictory to The European Local Autonomy Approach in the process of integration are also examined. In the final chapter, the basic results reached in this work are explained and some suggestions are made.
BASE