Irregular migration towards EU and Balkan Countries: FBA conference proceedings : Third Sarajevo International Conference, April 27-30, 2017, Sarajevo, Bosnia and Herzegovina
In: FBA conference proceedings
5815 Ergebnisse
Sortierung:
In: FBA conference proceedings
YÖK Tez No: 710072 ; Sık ormanlarla kaplı, engebeli, dağlık olarak nitelendirilen Balkan Yarımadası, tarihsel olarak Osmanlı İmparatorluğu ve daha sonra modern Türkiye için oldukça önemli bir bölge olmuştur. Türkiye'yi Avrupa'ya bağlayan Balkan Yarımadası, jeostratejik öneminin yanı sıra ekonomik, güvenlik, kültürel faktörler sebebiyle de Türkiye'nin bölgede etkin rol almasında oldukça etkili olmuştur. Soğuk Savaş döneminde uluslararası sistemin iki kutuplu yapısı gereği Batı bloğunda yer alan Türkiye, Doğu bloğunda yer alan Balkan ülkeleri ile aktif dış politika geliştirememiştir. 1990 sonrasında Doğu bloğunun yıkılması ve beraberinde Yugoslavya'nın sancılı dağılma sürecinde Türkiye, Bosna-Hersek ve Kosova sorunlarında askeri ve barışçıl misyonlara katılarak Balkan bölgesinde aktif rol oynamaya başlamıştır. Bu durum Yugoslavya'nın dağılmasını istemeyen ve ülkeyi şiddetle bir arada tutarak "Büyük Sırbistan" hayalini gerçekleştirmek isteyen Sırbistan ile Türkiye arasındaki ikili ilişkilerde gerginliğe sebep olmuştur. 2000'li yılların başlarından itibaren Türkiye siyasetinde yaşanan dönüşüm ve aktif dış politika, Bosna-Hersek ve Sırbistan ile ikili ilişkileri geliştirmeyi, sorunları çözerek işbirliği yapmayı amaçlamıştır. Bu çalışmada, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden günümüze kadar Türkiye'nin Bosna-Hersek ve Sırbistan ile siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri incelenerek, ikili ilişkilerde kamu diplomasisi ve yumuşak gücün etkisinin olup olmadığı analiz edilmektedir. ; peaceful missions in Bosnia-Herzegovina and Kosovo problems. This situation caused Defined as densely forested, rugged and mountainous, the Balkan Peninsula has historically been a very important region for the Ottoman Empire and later for modern Turkey. The Balkan Peninsula, which connects Turkey to Europe, has been very effective in Turkey's taking an active role in the region due to its geostrategic importance as well as economic, security and cultural factors. Due to the bipolar nature of the international system during the Cold War, Turkey, which was in the Western bloc, could not develop an active foreign policy with the Balkan countries in the Eastern bloc. After the collapse of the Eastern bloc and the painful disintegration of Yugoslavia after 1990, Turkey started to play an active role in the Balkan region by participating in military and tension in the bilateral relations between Serbia and Turkey, which did not want Yugoslavia to disintegrate and wanted to realize the dream of "Greater Serbia" by keeping the country together with violence. The transformation in Turkish politics and active foreign policy since the early 2000s aimed to develop bilateral relations with Bosnia-Herzegovina and Serbia, and to cooperate by solving problems. In this study, Turkey's political, economic and cultural relations with BosniaHerzegovina and Serbia, from the end of the Cold War to the present, are analyzed, and it is analyzed whether public diplomacy and soft power have an effect on bilateral relations.
BASE
Soğuk Savaş'ın sona ermesini takiben Yugoslavya topraklarında meydana gelen etnik çatışmaların, çok geçmeden tarihin en kanlı iç savaşlarından birine dönüşmesi, Bosna Hersek'te ciddi bir 'kimlik sorunu'nun da su yüzüne çıkmasına sebep olmuştur. 1995 yılında Bosna Hersek'te barışı sağlamak amacıyla imzalanan Dayton Barış Anlaşması, üç etnik grubu (Sırplar, Hırvatlar ve Bosnalı Müslümanlar) devletin kurucu unsuru kabul ederek bölgede yeni bir sistem kurmuştur. Bu çalışmada Dayton Barış Anlaşması sonrası, AB'nin bölgede Avrupalılaşma sürecini gerçekleştirerek, sürdürülebilir bir barış inşa etme çalışmalarını, Sosyal İnşacılık perspektifinden incelenmek suretiyle, AB'nin bu süreçteki çabalarının bir değerlendirmesini sunacağız. --- Following the end of the Cold War, the ethnic conflicts in Yugoslavia became one of the most bloody civil wars in the history, causing a serious 'identity problem' in Bosnia and Herzegovina. Dayton Peace Accord which was signed in 1995 with the aim of ensuring peace in Bosnia and Herzegovina, established a new system in the region by identifying three main enthnic groups (Serbs, Croats and Bosnian Muslims) as the constituent element of the state. With the perspective of social constructivism, an evaluation of the EU's efforts in this process, will be presented by examining the EU's Europeanization process in the region during the peacebuilding period in Bosnia and Herzegovina.
BASE
Soğuk Savaş'ın sona ermesini takiben Yugoslavya topraklarında meydana gelen etnik çatışmaların, çok geçmeden tarihin en kanlı iç savaşlarından birine dönüşmesi, Bosna Hersek'te ciddi bir 'kimlik sorunu'nun da su yüzüne çıkmasına sebep olmuştur. 1995 yılında Bosna Hersek'te barışı sağlamak amacıyla imzalanan Dayton Barış Anlaşması, üç etnik grubu (Sırplar, Hırvatlar ve Bosnalı Müslümanlar) devletin kurucu unsuru kabul ederek bölgede yeni bir sistem kurmuştur. Bu çalışmada Dayton Barış Anlaşması sonrası, AB'nin bölgede Avrupalılaşma sürecini gerçekleştirerek, sürdürülebilir bir barış inşa etme çalışmalarını, Sosyal İnşacılık perspektifinden incelenmek suretiyle, AB'nin bu süreçteki çabalarının bir değerlendirmesini sunacağız. --- Following the end of the Cold War, the ethnic conflicts in Yugoslavia became one of the most bloody civil wars in the history, causing a serious 'identity problem' in Bosnia and Herzegovina. Dayton Peace Accord which was signed in 1995 with the aim of ensuring peace in Bosnia and Herzegovina, established a new system in the region by identifying three main enthnic groups (Serbs, Croats and Bosnian Muslims) as the constituent element of the state. With the perspective of social constructivism, an evaluation of the EU's efforts in this process, will be presented by examining the EU's Europeanization process in the region during the peacebuilding period in Bosnia and Herzegovina.
BASE
Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı sonrasında savaşların son bulması için devletler bir araya gelerek Avrupa entegrasyonunun temellerini atmışlardır. Üye ülkeler arasında barış ortamını büyük oranda sağlayan Avrupa Birliği, maalesef Avrupa'nın göbeğinde 1992 yılında Bosna Savaşı'nın yaşanmasına engel olamamış ve bu savaş sırasında istenilen desteği verememiştir. Bu savaş Avrupa Birliği'nin meşruiyetinin sorgulanmasına neden olmuştur. Bosna Savaşı Avrupa Birliği'nin güvenlik politikası geliştirmesinde etkili olmuştur. Ayrıca Avrupa Birliği, Balkan politikası geliştirmiş ve genişleme politikasına Balkanları da dâhil etmiştir. Bu ülkelerden biri olan Bosna Hersek'te hem barış ortamının devam etmesi hem de ekonomik gelişimine katkı sağlamak amacıyla dış politikasında Avrupa Birliği üyeliğini amaç edinmiştir. Günümüzde ülkede çatışma riski bulunmakta ve bu riskin giderilmesi için Avrupa Birliği'nin çözüm olacağı düşünülmektedir. ; For Europe to end wars after the Second World War, states came together and laid the foundations for European integration. Unfortunately, the EU, which provided a peaceful environment among the member states in great measure, could not prevent the Bosnian War in 1992 from happening and failed to provide the desired support during this war. This war is the legitimacy of the EU. The Bosnian War has influenced the development of the EU's security policy. In addition, the EU has developed Balkan policy and has included the Balkans in its enlargement policy. BiH, one of these countries, aims at EU membership in foreign policy in order to continue the peace environment and contribute to economic development. Today, there is a risk of conflict in the country and it is thought that the EU will be the solution to eliminate this risk.
BASE
In: http://hdl.handle.net/11684/2382
Bu çalışmada Bosna Savaşı döneminde Türkiye ve İran'ın bölgedeki pozisyonları ve bölgeye yaklaşımları analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu konuda öncelikle Yugoslavya'nın dağılması ile Bosna Hersek'te patlak veren iç savaşı daha iyi anlayabilmek adına Bosnalı Müslümanların milli kimlik oluşumu tarihi süreç içerisinde açıklanmıştır. Bağımsız Bosna Hersek devletinin kurulmasına giden süreçte Boşnak kimliği açıklanmaya çalışılmıştır. Bosna Savaşı'nın başlaması ile birlikte ise Türkiye ve İran bölgeye ilk ulaşan ülkelerden olmuştur. Çalışmada bu iki aktör hangi araçlar ve söylemler ile bölgeye yaklaşmıştır, yaklaşımlarında ne gibi farklılıklar olmuştur ve bunların nedenleri nelerdir gibi soruların cevapları aranmaya çalışılacaktır. Sonraki bölümde, Bosna Savaşı dönemindeki dengeler ile önce Türkiye'nin daha sonra İran'ın buradaki etkinlikleri ayrı ayrı açıklanmıştır. Soğuk Savaş'ın bitmesinin ardından şekillenen yeni uluslararası sistemde Türkiye ve İran'ın yeri anlaşılmaya çalışılmıştır. Bosna Savaşı'nda aktörlerin davranışları, tarihi, sosyal ve kültürel arka planı düşünülerek incelenmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak ise Türkiye ve İran'ın Bosna Savaşı'na yaklaşımları karşılaştırılmış ve Türkiye'nin Bosna Hersek'e yardımlarının yanı sıra İran'ın da bu bölgede savaş sırasında da etkili olduğu anlaşılmıştır. Böylelikle araştırmada, İran'ın Bosna Hersek'te yeterince fark edilmeyen fakat bölgede derin izler bırakan önemli ülkelerden biri olduğu sonucuna ulaşılmıştır ; In this study, Turkey and Iran's activities were analyzed during the Bosnian civil war. In this regard, firstly for a better understanding of Bosnian outbreak with the dissolution of Yugoslavia, national identity creation of Bosnian Muslims was explained within the historical process. Bosniak identity was tried to be explained in the process leading to the establishment of the independent state of Bosnia and Herzegovina. With the start of Bosnian war Turkey and Iran was one of first countries that reached the region. Thus these two actors' tools and discourses, their approaches to the region, the differences in their approaches and the reasons for their differences will try to be answered. Thereinafter, first Turkey then Iran's activities were described separately with the balances during the war in Bosnia Herzegovina. In the new international system formed after the end of the Cold War, Turkey and Iran's position has tried to understand. The civil war of Bosnia and Herzegovina was tried to be examined by considering the actors' behavior, historical, social and cultural background. As a result, the study's main purpose was to compare Turkey and Iran's approach and show that as well as Turkey's helps in Bosnia Herzegovina Iran, during the war in this region was quite effective. Thus, in this research it was aimed that in fact Iran was one of the important countries that are not recognized enough in Bosnia Herzegovina but left a lasting impression
BASE
In: Balkan Araştırma Enstitüsü dergisi: Journal of Balkan Research Institute, Band 12, Heft 1, S. 1-35
ISSN: 2147-1371
İran İslam Cumhuriyeti, 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi'nin ardından kendi kimliğini dinî değerler aracılığıyla tanımlamıştır. Bu da İran'ın çıkar ve tehdit algılayışını şekillendirmiştir. Böylece Tahran, Şii yayılmacılığı olarak da ifade edilen bir stratejiyi benimsemiştir. Bu nedenle de İran, Şii grupları desteklemekte ve diğer inanç gruplarına mensup kişileri Şiileştirmeye çalışmaktadır. İran, Balkanlar politikasında da etkin bir kamu diplomasisi aracılığıyla bölgedeki sufiler üzerinden bölgede nüfuz kurmaya çalışmaktadır. Üstelik Tahran, bu bölgeye ilişkin hedeflerine ulaşmak için zaman zaman terör yöntemleri ve istihbarat operasyonları gibi sert güç unsurlarına da başvurabilmektedir. Ayrıca İran'ın Balkanlar politikası, Müslüman nüfusun yoğunluğuna göre ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu makalede İran'ın Balkanlar politikası, Bosna-Hersek ve Arnavutluk örnekleri üzerinden detaylı bir biçimde ele alınmaktadır.
Bu çalışmada, bir uluslararası uyuşmazlık çözüm yöntemi olan ve aynı zamanda BM Şartı'nın "Uyuşmazlıkların Barışçıl Yollarla Çözülmesi" başlığını taşıyan 6. bölümünün 33. maddesinde anlatım bulan çözüm yöntemlerinden de biri olan arabuluculuk, Bosna-Hersek ve Dağlık Karabağ vakaları çerçevesinde ele alınmıştır. Çalışmanın ana amacı, söz konusu vakaları karşılaştırmak suretiyle uluslararası arabuluculuğun başarısına etki eden koşullar ve etkenler üzerine test edilmeye açık bir takım hipotezlere ulaşmaktır. Veri toplama tekniği bağlamında çalışma, ulaşılabilen ilgili ya da uzman kişilerle röportaj ve diğer her türlü ikincil veriye dayanmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde temel olarak arabuluculuk kurumu detaylı bir biçimde betimlenmiş, ikinci bölümde Bosna-Hersek Krizi hakkında bilgi verilmiş ve söz konusu krizde arabuluculuk süreci incelenmiş, üçüncü bölümde ise yine ilk olarak Dağlık Karabağ sorunu hakkında bilgi verilmiş ve ardından bu sorunda arabuluculuk girişimleri irdelenerek başarılarına ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur. Ulaşılan sonuçlara göre, daha önce benimsenen kriterler ışığımda, Bosna-Hersek krizinde uluslararası arabuluculuk faaliyetleri başarılı olarak değerlendirilirken, Dağlık Karabağ sorununda arabuluculuk süreci genel anlamda başarısız olarak değerlendirilmiştir. Bu bulgu temelinde uluslararası arabuluculuğun başarısına etki eden temel bazı faktörler üzerine bir takım tespit ve önerilerde bulunulmuştur. ; In this study, mediation, which is an international dispute resolution method and also one of the resolution methods expressed in the 33rd article of the 6th chapter of the UN Charter, titled "Peaceful Resolution of Disputes", is discussed within the framework of the Bosnia-Herzegovina and Nagorno-Karabakh cases. The study's primary purpose is to reach a set of hypotheses that are open to testing on the conditions and factors that affect the success of international mediation by comparing the cases in question. As for data collection technique, the study relied on interviews with ...
BASE
In: Yeditepe Yayınevi 169
In: Balkan Araştırma Enstitüsü dergisi: Journal of Balkan Research Institute, Band 11, Heft 2, S. 491-510
ISSN: 2147-1371
Safet Zec is one of the most prominent Bosnian painters and graphic artists. For decades he has been creating works with a certain number of motifs and returning to them on several occasions during his active years. Above all, in his works he depicts landscapes, architectural motifs (the house, the homestead, room, window, door...), still life (bread, a cloth, table, flower pot...), and human figures. While his early work dates back to a peaceful time in his life in former Yugoslavia, marked by an atmosphere of happiness, fulfillment, and freedom, his later works, which date from the war in Bosnia and Herzegovina and its end, depict the tragedy and collective suffering of a people. This paper aims to present the importance of the works of Safet Zec and to view his opus from the aspect of his choice of motifs, their transformation, and the message the artist conveys depending on the social circumstances. We hope that this paper will introduce the work of this artist to the wider and expert public, and provide a contribution to a broader view of his work, encouraging researchers to further study.
Bu çalışma, Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinde olan Türkiye ile Batı Balkan ülkelerinin küresel kriz sonrası ekonomik ve mali performanslarının karşılaştırılmasını amaçlamaktadır. Türkiye ve Batı Balkan ülkeleri (Makedonya, Karadağ, Sırbistan, Arnavutluk aday ülkeler; Kosova ve Bosna Hersek potansiyel aday ülkelerdir), Avrupa Birliği'nin ekonomik ve mali uyuma ilişkin kriterlerini yerine getirmekle yükümlüdürler. Küresel kriz ve ardından yaşanan borç krizi Avrupa Birliği'ne üye ülkeler kadar aday Batı Balkan ülkelerinin ekonomik ve mali performanslarını ciddi biçimde etkilediğinden, Batı Balkan ülkeleri müzakere sürecindeki yükümlülüklerini yerine getirmede zorlanmaktadırlar. 2008-2016 yıllarına ilişkin reel gayri safi yurtiçi hasıla, işsizlik, enflasyon, kamu açığı, kamu borcu, kamu gelirleri ve harcamaları gibi ekonomik ve mali göstergeler bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Batı Balkan ülkelerine göre küresel krizden daha sınırlı düzeyde etkilenen Türkiye ise dikkate alınan göstergeler bakımından daha olumlu bir görünüm sergilemesine rağmen, Avrupa Birliği, üyelik bakımından Batı Balkan ülkelerine daha yakın dururken, Türkiye ile arasına daha fazla mesafe koymaktadır. ; It is aimed to compare the economic and fiscal performance of Western Balkans and Turkey in the process of accession to the European Union. Turkey and the Western Balkans that consist of candidate ( Macedonia, Montenegro, Serbia, Albania) and potential candidate (Kosovo and Bosnia and Herzegovina) countries are obliged to fulfill the criteria for the European Union's economic and fiscal cohesion. The Western Balkans have been forced to fulfill their obligations under the negotiating process, as the global crisis and the subsequent debt crisis seriously affects their economic and fiscal performances as well as European Union members. Economic and fiscal indicators such as real gross domestic product, unemployment, inflation, public deficit, public debt, public revenues and expenditures for the years 2008-2016 clearly demonstrate this. Despite the fact that Turkey less affected by the global crisis vis-a-vis the Western Balkans has more positive outlook in terms of the indicators, the European Union stands closer to the Western Balkans compared to Turkey.
BASE
BM, dünya barışının sağlanması maksadıyla gönüllü olarak bir araya gelmiş milletler topluluğudur. Barışın sağlanması için BM, öncelikle barışçıl yöntemlere başvurur, eğer bu mümkün olmazsa silahlı kuvvet kullanmak zorunda kalabilir. BM'nin silahlı güç kullanmak zorunda kaldığı yerlerden olan Kosova, Bosna-Hersek ve Afganistan'da Türkiye'nin katkılarının ne boyutta olduğu irdelenecektir. Bu katkıların genel çerçevede yeterli olduğu tezimizde açıklanacaktır. ; UN is the union of countries which has come together voluntarily for the purpose of the settlement of world peace. For the settlement of peace, UN applies principally peaceful solutions, if this is not possible, UN might be obliged to use armed forces. Turkey's contributions in Kosovo, Bosnia-Herzegovina and Afghanistan where UN has obliged to use armed forces will be examined. These contributions which are being sufficient in general framework will be explained in our thesis.
BASE
Sırbistan, Karadağ, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Kosova ve Kuzey Makedonya'dan oluşmakta olan Batı Balkan Bölgesi, AB'nin genişleme sürecinde ilk adım olarak üyelik sürecinin tamamlanmasını istediği bölgelerden biridir. Bu coğrafyada yer alan devletlerden biri olan Kuzey Makedonya'nın Avrupa Birliği üyeliğinde beş aday devletten (Türkiye, Karadağ, İzlanda, Sırbistan) birisi olarak 2004'te üyelik başvurusunda bulunduğu bilinmektedir. 2005'te AB Konseyi tarafından garanti edilen Kuzey Makedonya'nın adaylık statüsü günümüze değin farklı ekonomik ortaklıklar ve vize muafiyetiyle sürdürülmüştür. Entegrasyon sürecinde AB-Kuzey Makedonya ilişkilerinde tam üyelik aşamasında Kuzey Makedonya'nın dış politika sorunları, AB ilerleme raporlarına uyum gibi meseleler gerçekleştirilmesi beklenen reformlar arasındadır. Hiç şüphesiz AB'nin Sosyal İnşacı politikası Kuzey Makedonya'nın siyasal ve hukuksal reform hareketlerinin hayata geçirilmesinde etkili bir itici güç mahiyetindedir. Bu bağlamda yakın dönemde Kuzey Makedonya'nın üyeliğinin önündeki temel etken olan Yunanistan ile yaşadığı isim anlaşmazlığı sorunu ortadan kalkmıştır. Bu durum Kuzey Makedonya'nın, Avrupa Birliği Entegrasyon Sürecinde önemli mesafeler kat ettiğinin kanıtıdır. Üç bölümden oluşan çalışmamızda AB'ye entegrasyon sürecinde Kuzey Makedonya'nın AB üyeliği süreci Sosyal İnşacı yaklaşım açısından ele alınmıştır. Bu çerçevede AB üyelik kriterleri ve Kuzey Makedonya'nın AB üyeliğinde gerçekleştirmesi gereken reformların neler olduğuna değinilmiştir. Çalışmamızda Kuzey Makedonya Cumhuriyeti'nin AB'ye kabulünün AB reformlarıyla birlikte gerçekleşebileceği görülmüştür. Diğer Balkan devletleriyle yaşanan sosyo-kültürel ve etnik meselelerin çözüme kavuşturulması da bir diğer unsurdur. ; The Western Balkans Region, which consists of Serbia, Montenegro, Albania, Bosnia and Herzegovina, Kosovo and Northern Macedonia, is one of the regions that the EU wants to complete the membership process as a first step in the enlargement phase. It is known that Northern Macedonia, one of the states in this geography, applied for membership in 2004 as one of the five candidate states (Turkey, Serbia, Montenegro, Iceland) of European Union membership. The Candidate Status of Northern Macedonia, guaranteed by the EU Council in 2005, has been maintained to date with different economic partnerships and visa exemptions. In the entegration process, Northern Macedonia's foreign policy problems at the stage of full membership in Northern Macedonia relations and compliance with EU progress reports are among the targets to be achieved. Undoubtedly, the social constructivist policy of the EU is an effective driving force in the implementation of political and legal reform movements of Northern Macedonia. In this context, the name dispute with Greece, which is the main reason preventing Northern Macedonia's accession recently, has disappeared. This is proof that Northern Macedonia has made significant progress in the European Union Integration Process. In our three-part study, Northern Macedonia's EU membership process has been discussed in terms of social constructivist approach in the EU integration process. It covered the EU membership criteria and what reforms Northern Macedonia should implement in its EU membership. In our study, it was seen that the acceptance of the Republic of Northern Macedonia to the EU can only be realized with the EU reforms which include social constructivist approach. The resolution of socio-cultural and ethnic issues with other Balkan states is another factor.
BASE
Sigma programı (Support for Improvement in Governance and Management-Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Yönetişim ve Yönetimi Geliştirmek için Destek), Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yönetişim ve yönetimi geliştirmek için destek bağlamında oluşturulmuş, aday ülkelerin özellikle genel yönetsel kapasitelerinin geliştirilmesine destek sağlamak için kullanılan bir teknik destek mekanizmasıdır. Sigma, 1992 yılında OECD'nin Kamu Yönetimi Direktörlüğü'ne bağlı olarak kurulmuş, AB ile OECD'nin ortak bir girişimidir. Büyük bir kısmı AB'nin PHARE Programı tarafından finanse edilen bu girişim, onüç (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Makedonya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Polonya, Slovakya ve Slovenya) eski Sovyet bloğu ülkelerinin kamu yönetimi alanındaki reformlarını desteklemek amacıyla başlatılmıştır. 2004 yılı itibariyle Türkiye de Sigma programından yararlanmaya başlamıştır. Sigma'nın temel amaçları;rogramdan yararlanan ülkelerin yönetsel verimliliğini artırmak ve kamu sektöründe çalışan personelin demokratik değerler, etik ve hukukun üstünlüğüne bağlı kalmalarını desteklemek amacıyla oluşturmaya çalıştıkları iyi yönetişim konusunda destek sağlamak, AB ile bütünleşme planları ve uluslararasılaşma çerçevesindeki sorunları aşabilmek için merkezi idarede yerel kapasitenin oluşturulmasına destek sağlamak, kamu yönetimi reformu konusunda AB ve diğer destek programları kapsamındaki girişimleri desteklemek ve bu alandaki farklı destek mekanizmaları arasında eşgüdümün sağlanmasına katkıda bulunmak olarak ifade edilmektedir. Çalışmada Sigma programı doğrultusunda Türk kamu yönetimindeki çalışmalar ortaya konulmaya çalışılacaktır. ; Sigma (Support for Improvement in Governance and Management) is established to improve governance and management as a support in Central and Eastern European countries and it is a technical support program for the candidate countries to develop the general administrative capacity development. Sigma was established related to OECD's Public Management Directorate and it is a common initiative of the EU and OECD. Funded by a large part of the EU's PHARE program, this initiative is initiated in order to support the reforms in public administration of thirteen (Albania, Bosnia-Herzegovina, Bulgaria, Czech Republic, Estonia, Macedonia, Hungary, Lithuania, Latvia, Poland, Slovakia and Slovenia) former Soviet bloc countries. In 2004, Turkey has begun to take advantage of the Sigma program. Main objectives of Sigma are; increasing the administrative efficiency of program benefited countries in order to support the public sector employees' democratic values, bound ethics and rule of law, supporting the local governance in central administration in order to overcome the problems in the framework of the issues related to EU integration plans and internationalization, supporting the entreprises in the scope of issues related to public administration reform EU and other support programs and contributing to the coordination between the different support mechanisms. In this study, the works in Turkish public administration will be put forward in line with the Sigma program.
BASE
Repository: DergiPark Akademik / Turkish JournalPark Academic
The main aim of this essay is to examine the policy adopted by Turkish decision makers toward the Bosnian War between 1992 and 1995. The puzzling question is that why Turkey attempted to play an active role during the war in Bosnia in spite of its internal and external problems at the time. This study argues that the search for a new state identity in the post-Cold War era provided the key to understand Turkish foreign policy towards the Bosnian conflict. It is argued that by developing an active attitude toward the conflict, Ankara was in fact trying to reformulate its former identity, which had been constructed during the Cold War. Turkey was trying to prove that it was still important for Western security in the new era. The study shows that the wars of Yugoslav dissolution witnessed many speeches of Turkish leaders declaring the greatness of the country. This dominant discourse was accompanied by an active foreign policy by the Turkish leaders. At the time Ankara started many diplomatic initiatives to bring the Bosnian issue to the attention of the international community. This study argues that the discourse and foreign policy during the Bosnian War were caused by Turkish leaders’ desire to show Turkey’s still lasting geopolitical signifance to the world. ; Bu çalışmada Türkiye'deki karar alıcıların Bosna Savaşı'na yönelik izledikleri dış politika analiz edilmektedir. Araştırma sorusu Türkiye'nin o dönemdeki mevcut iç ve dış sorunlarına karşın nasıl olup da aktif bir politika izleyebildiğidir. Bu çalışma yeni bir devlet kimliği arayışı sürecinin bu politikada etkili olduğunu savunmaktadır.