UNITED NATIONS' CHANGING ROLE IN THE POST-COLD WAR ERA
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-044
10 Ergebnisse
Sortierung:
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-044
In: Turquoise series 10 [i.e.9]
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-036
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-043
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-051
Bu çalışmada Güney Kafkasya'da devam etmekte olan güç mücadelelerini ele alan kaynaklar taranmıştır. Kaynak taramasında bölgenin stratejik önemi nedir, bölgedeki güç çatışmasının boyutları nelerdir, güç çatışmasında ne gibi araçlar kullanılmaktadır, bölgede çatışan güçlerin bölge üzerindeki hesaplan nasıldır türünden soruların cevapları aranmaya çalışılmıştır. Yapılan araştırmaların sonucunda cevabı aranan sorulara ek olarak bölge üzerindeki güç mücadelesinden çıkabilecek bir stratejik sonuç arayışına da gidilmiş ve ABD'nin bölgedeki etkisini Rusya Federasyonu aleyhine geliştireceği tezi ortaya konmuştur. Bu tez aynı zamanda bir öngörü olarak da çalışmada ön plana çıkarılmıştır. Bu tezin ortaya konuşu ve ispatlanmaya çalışılmasına paralel olarak, bu görüşü destekler nitelikte olan deliller ve olaylar çalışmada ön plana çıkarılmıştır. Çalışmada, ayrıca bu tezin karşısında olan görüşler de incelenmiş ve tutarlı bulunan kısımlar antitezler olarak çalışmada yansıtılmaya gayret edilmiştir. Çalışmada, bu belirtilen noktalara ek olarak tarihsel bir izdüşüm de ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bölgede devam etmekte olan güç çatışması Soğuk Savaş dönemindeki global güç mücadelesine benzetilerek ortak yönler meydana çıkarılmıştır. ; At this work, the sources that are interested in the power struggle over Transcaucasia are scanned. By this scanning, some questions like What is the strategic importance of the region?, What are the different dimensions of the power dispute on the region?, Which strategies are applied by the disputing states?, What is the main aim of these disputing states on the region? are tried to be answered. At the result of these searches, in addition to the questions above, also a strategic result is tried to be existed. This strategic result is based on the fact that USA will increase the affect on the region by the decreasing of Russia Federation's control on the Transcaucasian states. This thesis is tried to be proved on this work. The events and the evidences that support this thesis are emphasized and underlined at this research. In addition to these, the opinions that are claimed as the anti-thesis of this result are tried to be given on the work. As a conclusion, the power dispute on the region is considered by a historical similarity between the Cold War and the events seen today. So, the similar points between the global dispute on the Cold War and this dispute are tried to be given.
BASE
ÖZET Türkiye'nin askeri, iktisadi, bilim ve teknoloji, insan gücü açısından denizcilik konjonktüründeki konumunun tespit edilerek denizcilik stratejisinin zorunluluğunun belirlenmesine yönelik bir çalışmanın yapılmasına gayret edilmiştir.Bu amaçla soğuk savaş sonrası oluşan yeni dünya düzeninin uluslar arası siyasi çerçevesi çizilmiştir. Siyasi çerçevenin coğrafi faktörler kapsamında incelenmesi sonucunda, Türkiye'nin soğuk savaş sonrası jeopolitiği belirlenmiştir. Global güçlerin yeni jeopolitik konumda Türkiye'ye etkileri değerlendirilerek Türkiye'nin deniz havzaları incelenmeye alınmıştır.Türkiye'nin çevre deniz havzalarının gerektirdiği denizcilik stratejisinin kavramsal çerçevesi çizilmeye ve Türkiye'nin denizlerle ilgili alanlardaki konumu veriler ışığında belirlenmeye çalışılmıştır. Askeri ve ekonomik tablonun çıkarılması gayretiyle genel bir çerçevede denizcilik sektörünün durumu ve Deniz Kuvvetlerinin mevcut stratejisi anlatılmıştır.Denizciliğin iktisadi yapımıza etkisi, denizcilik açısından ticaret filosu ve istifade ettiğimiz tersane ve liman işletmeciliği gibi sektörlerin konumu incelenerek Türk Denizciliğinin konumu tespit edilmeye çalışılmıştır.Siyasi çerçeve realist bakış açısından değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu maksatla global güçlerin mevcut jeopolitiğimize etkilerini tespit ederken, Orta Asya, Uzakdoğu veya Pasifik havzasının kilit devleti Çin, her yöndeki hareketimizi etkilemesi açısından Avrupa Birliği ve Amerika Global Güçler olarak ele alınmıştır.Avrupa Birliğinin mevcut konumu itibarıyle Fransa-Almanya eksenli ve Almanya etkenli gücü global bir güç olarak değerlendirilmiştir. NATO'nun farklı bir yapısının bulunması ve uluslar arası bir güç olmasına rağmen güvenlik açısından üslendiği fonksiyon nedeniyle global bir güç olarak incelemeye alınmıştır.Türkiye jeopolitiğinin uygulama ve kazanım alanının denizler olduğu, iyi bir politikanın oluşturulmasının denizcilik stratejisine bağlı olduğu değerlendirilmiştir. Soğuk savaş sonrası belirlenen yüksek ideallerin başarılması temel stratejilerdeki tutarlılığa bağlı olduğundan, denizcilik stratejisinin doğru belirlenmesi ve uluslar arası fonksiyonlarımızı işletirken azami istifade edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.Denizcilik stratejisinin uluslar arası ilişkiler açısından çok önemli bir araç olması nedeniyle dünyadaki değişimlerle paralel olarak farklı boyutlarda yeniden ele alınması gerektiği ifade edilmeye çalışılmıştırABSTRACT In this study Turkey's military, economical, scientifically and technological maritime power evaluated and than emphasized making of maritime strategy.For this aim, new world order international politics that established after cold war criticized. Changing international politics and geographical factors detailed so the picture of the Turkey's new position viewed at the crossroads of world affairs. Turkey's new geopolitics, which should affect the maritime strategy assessed and tried to provide global powers intentions towards this geography. Global powers political and economical precision inspected and looked for affects upon Turkey's position after cold war strategically. Transition areas of changing geopolitical conditions through these perspectives are seas. Lines of communications over seas, which surround Anatolia have responsibilities, because of carrying on Caspian energy sources.Turkey's sea areas conducting all important energy sources from east to the west are more important after cold war. Static conditions during the cold war period changed and dynamic environment requires also changes through the new energy geopolitics. All changes in international politics affects, are Turkey sea areas. This means Turkey needs to search a new maritime strategy, which corresponds all new conditions.Turkey's maritime institutions values show that conditions related to new NATO concept emerged in system and important for the the region following the Cold War will not adequately meet Turkey's aim. Turkey's approach contains a series of mistakes involving arrangements that only related Aegean section. But Turkey's new role in the Eurasian region needs to make wide openings towards Karadeniz and Akdeniz even though Caspian Sea. By ignoring the important role of maritime strategy Turkey can play an important role for international politics. Turkey can play in contributing to security and stability in a wider context if develop maritime strategy and applies which correspond the positions in new world conditions.Undoubtedly, in the face of all international politics, Turkey will continue to expend every effort to optimize its own maritime interests and security requirements with or without the support of allied countries or global powers.
BASE
1952 yılından beri NATO üyesi olan Türkiye geçen süre içinde savunmasını NATO ile entegre etmiş ve NATO'ya önemli katkılarda bulunmuştur. Ancak Soğuk Savaşın sona ermesi, AB bütünleşmesinin yeni inisiyatiflerle ivme kazanması ve Avrupa'nın savunma politikasını AB üyesi ülkeleri esas alarak geliştirme çabası içine girilmesi Türkiye'nin güvenlik endişelerinin artmasına yol açmıştır.Özellikle son zamanlarda Türkiye'nin dış politikasında ilk sıraya oturan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) alanında meydana gelen gelişmeler aslında Avrupa için pek de yeni değildir. Zira Avrupa tarihine kısaca bir göz atıldığında bugün gelinen noktanın alt yapısını oluşturan birçok gelişme rahatlıkla görülebilecektir. Bu incelemenin maksadı NATO'nun ve AGSP' nın gelişimi ve bu gelişme içinde Türkiye'nin posizyonu ve endişelerini bir bütün halinde ortaya koymak ve gelecekteki çalışmalara temel teşkil etmektir. SUMMARYTurkey, which has been a member of NATO since 1952, has integrated its defense with NATO and has provided important contributions to NATO during this time period. However, the end of the Cold War, the acceleration of EU unification through new initiatives and the Europe's efforts to develop its defense policies basing on the EU member countries have increased the security concerns of Turkey.Especially, the developments in the European Security and Defence Policy (ESDP) which as become a primary aspect in Turkish foreign policy are actually not very recent for the European Union. Hence, if we make a short glance to the European history, it is very easy to notice many developments that have provided a basis for the point that is reached today. The major aim of this research is to put together the development of NATO and ESDP and the position and concerns of Turkey during this development phase as a whole.
BASE
TEZ ÖZETİSivil toplum kavramı, "sivil toplum kuruluşları (STK)" nın kalkınmanın aktörleri olarak gündeme getirilmeye başlandığı son yıllarda üzerinde yoğun bir biçimde tartışılmaktadır. Bu tartışmalar, baskı grubu olarak toplumsal mücadelelere katılma işlevini üstlenmiş olanlar ile neoliberal yaklaşımların tümüyle içinde yeraldıkları için birer ajan olarak görülenler arasındaki ayrımın giderek belirginleşmesi ile birlikte kendini göstermektedir. Bu bağlamda STK' larının özellikle, 2.Dünya Savaşı' nı izleyen yıllarda yaşanan gelişmeler doğrultusunda farklı bir işlev üstlendiği görülmektedir. STK' larının söz konusu konjonktürdeki yer ve işlevleri, kalkınma yaklaşımlarının öngördüğü devlet müdahaleleriyle aynı doğrultuda oluşmaktadır. Uluslararası sistemin 1960' lı yıllardan itibaren krize girmesiyle birlikte STK' larının daha çok "baskı grupları" şeklinde bir işlev üstlenmeye başladıkları görülmektedir. Az Gelişmiş Ülkelerde yaşanan kriz, STK' ları devlet ile karşı karşıya getirmiş; bu kuruluşlar toplumsal mücadelelerde önemli bir işlev üstlemeye başlamışlardır. 1980' li yılların ikinci yarısından itibaren soğuk savaşın son bulması ve yeni dünya konjonktürünün oluşması ile kalkınma yaklaşımları yerini neoliberal yaklaşıma bırakmıştır. Büyüme merkezli kalkınma yaklaşımları yerine insanı merkeze alan yeni kalkınma yaklaşımları STK' larını, "kalkınmanın yeni aktörleri" olarak tanımlamışlardır. Bu tanımlama, neoliberal yaklaşımların, "minimal", devlet anlayışı ile uyum göstermektedir. Küreselleşme adı verilen bu süreçte STK' lar yeni ajanlar olarak değerlendirilmektedir. Kavram, uluslararası çevreler tarafından kalkınmacı STK' lar olarak tanımlanmaktadır. "Hükümet-dışı", "özel kar amacı gütmeyen", gibi çok çeşitli açılardan tanımlanan kavram tam bir netlik taşımamaktadır. Bu durum, STK' larının içinde bulunduğumuz dönemde, neoliberal yaklaşımın gerektirdiği düzenleme araçlarından biri olarak ajan işlevi üstlendikleri yargısını kuvvetlendirmektedir.SUMMARY OF THE THESISThe concept of civil society has been intensively discussed in the recent years when "civil society organizations (CSO)" were started to be brought into agendas as actors of development. These discussions arise with clarification of the difference between those that have assumed the function of participating in social struggles as a group of pressure and those that are considered as an agent each as they take part in neo-liberal approaches in full. In this context, it is seen that CSO's assume a different function in the direction of the developments experienced following the 2nd World War in particular. CSO's position and functions in the conjuncture in question form in the same direction as the government interventions that development approaches stipulate.Along with the international system's entering into a crisis again in the 1960's, it is seen that CSO's have started to assume a function in the form of "pressure groups" rather. The crisis experienced in Less Developed Countries, brought CSO's in opposition to the state; these establishments have started to assume an important function in social struggles. As of the second half of the 1980's, along with that the cold war ended and that the new world conjuncture formed, the development approaches left their place to the neo-liberal approach. The new human-centered development approaches unlike the growth-centered development approaches have defined their CSO's as "the new actors of development." This definition demonstrates compliance with the "minimal" state understanding of the neo-liberal approaches. In this process named globalization, CSO's are considered as the new agents. The concept is defined by the international community as development-oriented CSO's. The concept defined from a large variety of views, such as "non-governmental," "nonprofit" does not bear complete clarity. This situation strengthens the judgment that CSO's assume the function of an agent as one of the regulating instruments required by the neo-liberal approach within the period that we are in.
BASE
ÖZETOrtadoğu'nun sınırları kesin olarak tespit edilmeyip farklı tanımlar yapılsa da bilinen en önemli gerçek bu bölgenin tarihin başlangıcından beri jeopolitik, stratejik ve yer altı kaynakları yönünden çok önemli olduğudur. Bölge I. Dünya savaşından sonra Osmanlı devletinin hakimiyetinden çıkarak, 1920 San Remo konferansında İngiltere ve Fransa arasında manda rejimi altında paylaşılmıştır. II. Dünya savaşından sonra bölgedeki siyasi olayları yönlendiren en önemli faktör İsrail devletinin kuruluşu olmuştur. Bu tarihten sonra bölge Arap - İsrail sıcak çatışmalarına; büyük devletler arasında ise soğuk savaşa sahne olmuştur.Türkiye'nin bu dönemdeki Ortadoğu politikası bölgede Arap ülkeleriyle yakın ilişkiler içinde bulunma ve onların davalarını destekleme şeklinde olmuştur. Ancak bu dönem uzun sürmemiştir. Bu yakınlaşma artan Sovyet tehdidi, Türkiye'nin Batı ittifakına girme çabaları ve bunun bedeli olarak 1949 da İsrail'i tanımasıyla sona ermiştir. Çünkü önce Truman Doktrini ardından Marshall yardım planıyla Türkiye'nin ulusal çıkarını hızla Amerikan çıkarlarıyla özdeşleştirme yoluna girmesiyle, Türkiye bu politikasını terk etmiştir. Artık Türkiye'nin Ortadoğu politikası Amerikan çıkarları çerçevesinde şekillenmeye başlamıştır .II. Dünya savaşından sonra Türkiye dış konjektür ve iç politikadaki gelişmelerin etkisiyle yeniden çok partili hayata geçiyordu. Bu dönemin ilk partisi olarak Demokrat Parti 1946 da politika sahnesine çıkıyor ve 14 Mayıs 1950 seçimlerinde 27 yıllık tek parti dönemini yıkarak iktidara geliyordu. Muhalefet döneminde CHP'nin dış politikasını eleştiren Demokrat Parti'nin kendi programında da farklılık yoktur. Hatta partiler arası birlik bu dönemin özelliklerinden biridir. Yani CHP ve DP dış politikada hedef yönünden farklı olmayıp sadece aktiflik, cüretkarlık yönünden farklıdır. Demokrat Partinin İktidara gelmesiyle birlikte Türkiye'nin Arap ülkelerine yönelik Ortadoğu'daki siyaseti, aktif bir değişim içine girdi. Bu aktiflik aslında daha önce başlayan yakınlaşma çabalarının bir sonucu niteliğindeydi. Menderes'in Ortadoğu'ya yönelik bu aktif politikasının sebebi, Sovyetler Birliği'nin yakın dönemde önemi artan Ortadoğu'ya girme çabasının ABD ve Batılı devletler tarafından engellenmek istenmesiydi. Menderes hükümeti Batı ve Ortadoğu devletleri arasında dengeli bir siyaset izlemeye çalışırken, tek taraflı bir yol takip ediyordu. Bunun da gerçek nedeni, Menderes hükümetinin başlarda Ortadoğu ile ilgili belirgin politikasının olmayışıydı. Aslında Menderes'in belli bir politikasının olmayışı bir gerçekti,ama onun diplomasisinin temeli, Batılı ülkelerin Ortadoğu'da gelişen siyasi olaylara mümkün olduğunca katılımlarını sağlamaya dayanıyordu. Menderes, her iki güç dengesini görmüştü ve bu bölgede ortaya çıkan güç boşluğunu Türkiye'nin hedeflerine yararlı bir şekilde kullanmaya yönelik çaba sarf ediyordu.Menderes hükümeti Ortadoğu politikasına yön veren üç temel hedef vardır: a)Ortadoğu'da istikrarın ve güvenliğin korunmasıb)Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki anlaşmazlığın tatmin edici bir çözüme ulaştırılmasıc)Komünizmin bu "hassas bölgeye" girmesini engellemek için etkili güvenlik sisteminin yaratılmasıBu Ortadoğu politikası çerçevesinde Türkiye bölgedeki devletlerden Irak ve Ürdün ile 14 Temmuz 1958'de ki ihtilallere kadar iyi ilişkiler içerisinde olmuştur. Mısır ve Suriye ile ise, bu devletlerin Sovyet denetiminde hareket etmeleri nedeni ile zaman zaman gerginlikler yaşanmıştır.Demokrat Parti'nin Ortadoğu politikası sonucu değil konjektür gereğidir. Bununla birlikte Adnan Menderes mevcut durumda aktif bir rol almaya çalışmıştır. Demokrat Partinin izlediği Ortadoğu Politikası ABD - Batı ülkeleri ile ilişkilerini geliştirirken bölge ülkeleriyle ilişkilerini zedelemiştir. Demokrat Parti 1958 Irak darbesiyle bölgedeki tek Arap destekçisini de kaybetmiş ve Ortadoğu Politikasının Araplara "abilik" yapma kısmı iflas etmiştir. SUMMARYSince the definite borders of the middle east hasn't been strictly determined and there are several different definitions about it, the most important reality known about here is that the middle east is very important in sense of the geopolitics,strategy and the richness of the its underground sources, since beginning of the history. The region released from the OtomanSovereignity after the first world war and in the San Remo Conference (1920) it was shared between England and France under a mandatery regime.After the World War 2 the most effective political factor that leads the events in this region has been the establishment of the Israeli government. Since this date, the area witnessed hot conflicts between Arabs and Israel , also cold conflicts among the great powers. Turkey's middle east politics had been in a direction that making close relationship with Arabian governments and supporting their allegations. However it didn't last too long. This getting closer with them ended by the increasing Soviet threat,Turkey's attempt to enter the West Alliance and as a price of this accepting the existing of İsraeli government. Additionally by the Truman Doctrine and then the Marshall helping project Turkey's national self-interests started to become identical with the America's own interests. Because of these, Turkey abandoned its approach to the area. From then on Turkey's middle east politics started to take shape in accordance with the America's self - interests. After the world war 2 Turkey was transferring into the poly-party system again by the effects of foreign conjuncture and the developments of the internal affairs. Democratic Party was getting into the politic stage in 1946 and in 14 May 1950 was coming to the power , demolishing the 27 year long period of single party. However it used to criticize the CHP's foreign affairs severely when it was the opposition party, there is no difference in its own party programme. İn fact the association between the parties was one of the main characteristics of that period. That is to say ,the CHP and the DP aren't different in sense of foreign politics' goal but in sense of activeness and boldness. By the DP's coming to the power ,Turkey's middle east politics towards the Arab states changed into an active transformation. Actually this activeness which was started beforehand was a consequence of attempts for getting closer to that world. The aim of Menderes' this active middle east politics was that America's and West's will of preventing the Soviets who wanted to enter the middle east of which value had been gradually rising then. Menderes' government was nourishing a unilateral way while it was trying to make a balanced policy between West and Arab governments. The real reason of this was that in fact there wasn't any clear policy about middle east by Menderes' government. Actually having no political approach was true but Menderes' fundamentals of diplomacy were based on making the western governments get involved in middle east affairs as much as possible. He saw the both two balance of power and was attempting towards to make benefit for Turkey's aims from any lack of power existing in this region. There are three main aim of Menderes' government that leads its middle east policy: a) Proving stability and security in the areab) Obtaining satisfactory solutions for conflictions between İsraeli and Arab governments. c) Establishing an effective security system in order to prevent communism to enter this touchy region. In the limits of this policy Turkey made close relationships with Jordan and Iraq until the revolutions in 14 July 1958, but with EGYPT and Syria there occasionally was some high tensions because of their positions under the Soviet control.This activeness doesn't come from Democrat Party's
BASE