The cold war re-visited: explaining and understanding of the end of the cold war in light of neo-realism
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 49, Heft 0, S. 1-20
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 49, Heft 0, S. 1-20
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 71, Heft 3, S. 827-853
ISSN: 1309-1034
YÖK Tez No: 599307 ; İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Sovyetler Birliği'nin toprak ve üs talepleriyle karşı karşıya kalan Türkiye, Batı ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Savaş sonrası Sovyetler Birliği'ne karşı yeni stratejiler geliştiren ABD, bu stratejileri ve çıkarları gereği Türkiye'ye destek verme kararı almıştır. Bu kararın ilk uygulamaları 1947'de Truman Doktrini ve 1948'de Marshall Planı çerçevesinde olmuştur. Türkiye, 1950'de başlayan Kore Savaşı'nda Batı ülkelerinin yanında yer alarak Kore'ye asker gönderme kararı almış ve 1952'de ABD'nin de desteğiyle NATO'ya resmen üye olmuştur. Bu tarihten sonra NATO, Türkiye-ABD ilişkilerinde çok önemli bir mihenk taşı haline gelmiştir. Türkiye, NATO'ya üye olduktan sonra özellikle güvenlik boyutunda ABD ile daha sıkı ilişkilere girmiştir. İlk dönemde şartların zorlaması ve iki ülkenin ihtiyaçları çerçevesinde pürüzsüz başlayan ikili ilişkilerde, daha sonra ABD'nin Soğuk Savaş politikaları çerçevesinde ciddi sorunlar ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş döneminde iki ülke arasındaki stratejik ittifak dönemi, Kıbrıs sorunu ile sarsılmaya başlamıştır. Kıbrıs Türklerine karşı yapılan saldırılar nedeniyle 1964 yılında Türkiye adaya müdahale etmek istemiş, fakat ABD'nin tepkisiyle karşılaşmıştır. ABD Başkanı Johnson'un 5 Haziran 1964 tarihinde gönderdiği mektup, Türkiye-ABD ilişkilerine ağır bir darbe vurmuştur. Sarsılan ilişkiler, 1969 Savunma ve İşbirliği Anlaşması ile bir düzene oturtulmak istenmişse de 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ve ertesinde Türkiye'ye uygulanan silah ambargosu ilişkileri kopma noktasına getirmiştir. İki ülke arasındaki ilişkilerin tekrar yakınlaşmaya başlaması, 1978'de ambargonun kalkması ve arkasından 1979'da Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması'nın imzalanmasıyla mümkün olmuştur. İmzalanan anlaşmalar ile ABD'nin Türkiye'deki askeri varlığı da yeniden ele alınmıştır. 1980'li yıllarda iki ülke arasında her ne kadar bazı sorunlar yaşansa da ilişkilerde yeniden bir yakınlaşma dönemi başlamıştır. Bu çalışma, Soğuk Savaş döneminde Türkiye-ABD ilişkilerini incelemeyi amaçlarken söz konusu dönemde iki ülke ilişkilerinde ortaya çıkan önemli anlaşmazlıklara da dikkat çekmeyi hedeflemektedir. Ayrıca bu dönemde, Türkiye-ABD ittifakının temel özelliklerini ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu bağlamda Türkiye'nin ne derecede ABD'nin etkisi altında kaldığı da incelenmektedir. ; Towards the end of the Second World War, Turkey, who was confronted with land and military base demands of the Soviet Union, started to develop her relations with Western countries. The United States of America, who was developing new strategies against the Soviet Union after the war, decided to help Turkey because of her strategies and interests. First applications of these decisions were the Truman Doctrine (1947) and Marshall Plan (1948). Turkey took side with Western countries and decided to send troops to Korean War that began in 1950 and became a NATO member in 1952 with the support of the United States. After this date, NATO has become a very important milestone with regards to the Turkey-US relationship. After joining NATO, Turkey had closer relations with the US especially on security dimension. At the beginning, enforcement of conditions and framework of two countries' needs led to smooth bilateral relations. Later, serious problems arose because of the Cold War policies of the United States. Cold War strategic alliance era between the two countries began to be shaken by Cyprus issue. Due to attacks against the Turkish Cypriots, Turkey wanted to intervene to the island in 1964, but US opposed that intervention. US President Johnson's letter, which was sent on 5 June 1964, inflicted a heavy blow on the Turkey-US relations. Even if shaken relations were tried to be reconciliated with Defense and Cooperation Agreement in 1969, 1974 Cyprus Peace Operation and after that arms embargo imposed on Turkey brought relations to the breaking point. The resumption of relations between the two countries became possible with the disembargo in 1978 and signing of the Defense and Economic Cooperation Agreement in 1979. US's military presence in Turkey was also reconsidered by these agreements. Although there were some problems between two countries in the 1980s, a rapprochement period began. This study aims to examine Turkey-US relations during the Cold War Era and draw attention to significant disputes that emerged between two countries. Additionally, this study tries to reveal basic features of Turkey-US alliance during this period. In this regard, to what extent Turkey was under the influence of the United States is examined.
BASE
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 49, Heft 0, S. 117-141
Bu çalışmada, Türkiye ile İran ikili ekonomik, siyasi ve güvenlik etkenleri dahilinde incelenmiştir. Bu bağlamda Türkye ile İran arasında siyasi ilişkiler I.Dünya savaşı, Türkiye Cumhuriyetinin ilk yılları, II.Dünya Savaşı , soğuk savaş dönemi, İran İslam devrimi ve sonrası bir çok olay ile doğrudan etkilenmiştir ve bu süreçte ilişkilerde de çalkalanmalar meydana gelmiştir. Buna ek olarak Türkiye ve İran'ın sınır ihlalleri sorunu ve özellikle terör sorunu konususda ilişkiler İran'in terör örgütlerine çoğu zaman mütama göstermesi ile gerilmiştir. İran'in özellikle Ahmedinejad döneminde artan dış politikada tehtitkar yaklaşımı ve nükleer enerji sorunu konusunda da Birleşmiş Milletlerin aldığı ambargo ve yaptırım kararlarının Türkiye – İran ilişkilerine etkisi, her iki ülkenin de ticari çıkarlarını zedelemiştir. Son olarak Arap baharı ve Suriye meselesinde her iki ülkenin farklı bakış açıları ile olaya yaklaşmaları Türkiye – İran ikili ilişkilerinin son dönemde gerilmesine sebebiyet vermiştir. ; In this work, Turkey and Iran have been examined within the bilateral economic, political and security contexts. In this context, political relations between Turkiye and Iran were directly affected by World War I, the first years of the Republic of Turkey, the Second World War, the Cold War era, the Iranian Islamic Revolution and many other events, and in this process the relations have been stirred up. In addition, relations between Turkey and Iran on the issue of border violations and especially on the issue of terrorism have been strained as Iran has often interfered with terrorist organizations. The dangerous approach of Iran to the foreign policy, especially in the period of Ahmadinejad, and the effect of the United Nations' embargo and sanctions on Turkey – Iran relations on the nuclear energy problem have damaged the commercial interests of both countries. Finally, the approach of the two countries with different perspectives in the Arab Spring and the Syrian occasion has led to the recent tension between the Turkey-Iran bilateral relations.
BASE
Doktora Tezi ; Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, realist yaklaşıma uygun bir şekilde, gerektiğinde güç kullanmak suretiyle, Batı Blokunun güvenliğini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemde Doğu Bloku tehdidinin ortadan kalkmasına ve nükleer silahların sınırlandırılması konusundaki girişimlerin olumlu sonuçlanmasına rağmen NATO'nun mevcudiyetini yitirmediği gözlemlenmiş ve örgüt, neo-liberal yaklaşım doğrultusunda, üye devletlerin güvenlik işbirliğini kolaylaştırdığı ve insani müdahalede bulunma kapasitesine sahip olduğu gerekçesiyle varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Bu durum birçok görüş çerçevesinde de eleştirilere maruz kalmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde güvenlik konularının ve buna bağlı olarak ortaya atılan tehditlerin çoğalması sonucunda NATO, 1990 sonrası dönemde sorumluluk sahasını da genişleterek, neo-liberalizme uygun şekilde, güvenlik işbirliğini kolaylaştırdığı ve insani sorumluluk ilkesiyle hareket ettiği gerekçesiyle, "alan dışı" görev ve yetkilerle hegemonyasını arttırmaya çalışmıştır. Bu çaba, NATO zirvelerinden de gözlemlenmiştir. Ayrıca 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra, neo-liberal düşünce yanında, sosyal inşacı yaklaşımın "şiddetin durduğu ama düşman ve tehdit algılamalarının devam ettiği bir ortamın barış olarak kabul edilemeyeceği" tezini savunarak, son on dört yıldaki NATO zirvelerinde kabul görmesi söz konusu olmuştur. Çalışma, küresel güvenlik sistemi içindeki değişimin unsurlarını tespit etmek, eski ve yeni dönem arasındaki bağlantıyı kurabilmek ve değişen/dönüşen güvenlik anlayışında, realist, neo-liberal ve sosyal inşacı kuramlar ışığında, Soğuk Savaş sonrası dönemdeki zirveleri ve müdahaleleri çerçevesinde NATO'nun dönüşümünü değerlendirmektedir. ; abstract ; In accordance with the international relations theory of realism, The North Atlantic Treaty Organization (NATO) was established in order to provide security for the Western Bloc by using force if necessary. However, despite the success in the attempts to limit nuclear weapons and the cessation of the Eastern Bloc threat, it was seen that NATO did not cease to exist and in fact, due to the neo-liberal policies, continued its existence with the justification that it was capable of making humanitarian interventions and facilitating the security cooperation of the member states. This event received criticism within the framework of various opinions. As a result of the increase in security issues and threats during the Post-Cold War Era, NATO, which expanded its area of responsibility starting from 1990's, tried to augment its hegemony by out-of-area operations and authorizations with the justification that it facilitated security cooperation and moved with the principle of humanitarian responsibility in accordance with neo-liberalism. This effort was also observed in NATO summits. After 9/11 terrorist attacks, neo-liberalism by defending the social constructionist approach which states that "an environment, where violence has stopped but the enemy and threat perceptions still continue, cannot be acknowledged as peaceful", got itself accepted in NATO's summits in the last fourteen years. This study tries to determine the elements of change in the global security system make connections between the old and new eras and evaluate the NATO's transformation within the framework of its post-cold war summits and interventions, while considering the changing understanding of security, realist, neo-liberalist and social constructionist theories.
BASE
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 45, Heft 0, S. 99-103
Soğuk Savaş, iki taraf arasındaki ilişkilerde blokların ve üyelerin davranışlarına yönelik her iki tarafça da kabullenilmemiş, kurallardan uzak ve ilişkilerde bütünüyle zorla üstünlük kurma mücadelesinin benimsendiği bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde her iki güç tarafından diplomatik yöntemler bir kenara bırakılmış ve anlaşma kurallarının görmezden gelindiği bir ortam meydana gelmiştir. İkinci Dünya Savaşının yıkıcı etkisi sonucunda hem Avrupa hem de Avrupa diplomasisi derin bir çöküntü yaşamıştır. Bu siyasi güçsüzlük ABD ve SSCB'nin Avrupa ve beraberinde dünyanın kaderine yön verecek bir kutuplaşmaya zemin hazırlamıştır. Bu dönemde bu iki uluslararası aktör ülke siyasetlerine ve pakt anlayışlarına şekil vermiş, artan bir ivmeyle güç mücadelesini sürdürmüşlerdir. Bu atmosferde ulus-devlet ve pakt anlaşmaları çerçevesinde dünyanın her bölgesinde yaşayan bir standart kutuplaşmış dünya düzeni bulunmaktaydı. 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla birlikte meydana gelen siyasi, ekonomik ve askeri olaylarda Varşova Paktı dağılmış ve birçok yeni devlet oluşmuştur. 1990 yılıyla birlikte başta teknolojik atılımlarla beraber "küresellik" düşüncesiyle Yeni Dünya Düzeni oluşmaya başlamıştır. Çalışmanın amacı Yeni Dünya Düzeni olarak adlandırılan bu dönemde ortaya çıkan tehdit algılamalarını ortaya çıkarmak ve Türk Kamu Yönetimi açısından bir değerlendirme yapmaktır. Türkiye'nin tehditlere karşı izleyebileceği siyasi, sosyal ve ekonomik politikaları kamusal ve siyasal anlamda değerlendirmek Türk kamusal düzeninin geleceğine yön verebilmesi açısından önemli bir yer tutmaktadır. ; The Cold War, as a period of struggle to establish the rule adopted in remote and relationship emerges. It can be seen that the block in relations between the two sides and both parties for the behavior of its members not accepted, the rules in force in its entirety. This period has been set aside by both power and diplomatic methods which has occurred in an environment that ignore the rules of the agreement. As a result of the devastating effects of World War II in both Europe and the European diplomacy has experienced a deep depression. During this period, it gave way to the two international pacts and understanding the country's political actors have continued to struggle for power with an increasing acceleration. The atmosphere in the nation-state and the pact there were a standard polarized world order, living in all regions of the world within the framework of agreements. With the fall of the Berlin Wall in 1989 caused political, economic and military events in the Warsaw Pact which was dissolved and formed many new states. Together with the first technological breakthrough in 1990 "globalization" idea began to be formed as the New World Order. The study aims to uncover the threat perceptions that arise during this period called the New World Order and make an assessment in terms of Turkey. Political threats which can be watched by Turkey holds an important place in terms of social and economic policies to give direction to the political will evaluate Turkish public and political sense.We can say that this region is a priority for the American foreign policy. Therefore, it is important that the state policies toward the region, which has an influence on many states such as the USA do not only influence Middle East policies but also world policies. The USA's target to dominate on the energy resources of Middle East has not changed from the beginning. However, its politics toward the region has changed depending on the periodic conditions. In our study, we have systematically examined the final aims of the USA in the Middle East by taking this periodic conditions into account.
BASE
Yakın dönemde uluslararası politikayı derinden etkileyen hadiselerden biri Soğuk Savaş'ın sona ermesidir. Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası örgütler dönüşüme uğramış ve bazı ülkelerin dış ve güvenlik politikalarında köklü değişiklikler ortaya çıkmıştır. Çalışmada Soğuk Savaş sonrası dönemde Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO) geçirmiş olduğu dönüşüm ve Türk Dış Politikasının karşılaştığı yeni sorunlar analiz edilmektedir. NATO'nun dönüşümü şüphesiz Ankara'yı birçok açıdan ilgilendirmektedir. Fakat özellikle NATO'nun genişlemesinin Balkanlar boyutu ve bu bölgeye yapmış olduğu müdahaleler Türkiye'nin Balkanlar politikasıyla büyük ölçüde örtüşmüştür. Çalışmada NATO'nun Soğuk Savaş sonrası dönemde geçirdiği dönüşümün Türkiye'nin Balkanlar politikasına etkisi incelenmektedir. ; The end of the Cold War is one of the actions that deeply influenced international politics. In the post Cold War era, international organizations have undergone a transformation period and fundamental alterations have been seen in the foreign and security policies of some states. Transformation of the NATO in the post Cold War period and some new problems that Turkish foreign policy came up against are analized in this paper. The transformation of NATO concerns Ankara in many apects . But especially NATO's axpansion in the Balkan's and its interventions on the region are overlaped with Turkey's Balkan policy. In this study, the effect of transformation of NATO, in the post Cold War period on Turkey's Balkan policy are analized.
BASE
"Soğuk Savaş Sonrası Dönem'de Türkiye Ermenistan İlişkilerinde "Yumuşak Güç" " başlıklı tez çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde konuya ilişkin teorik ve tarihsel temel oluşturulmuştur. İkinci bölümde ilgili dönemde Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin temel dinamikleri analiz edilmiştir. Çalışmamızın son bölümünde Türkiye Ermenistan ilişkilerinde "yumuşak güç" Soğuk Savaş Sonrası Dönemde uygulanmış mıdır? Günümüzde uygulanmakta mıdır? Gelecekte uygulana bilir mi? Uygulanabilirse hangi alanlarda, ne şekillerde uygulana bilir soruları tartışılmıştır. Hipotezimize göre Soğuk Savaş Sonrası Dönem'de Türkiye Ermenistan ilişkilerine genel hatlarıyla bakılmıştır. Türkiye bu dönemde Ermenistan'la ilişkilerinde "yumuşak güç" adına bazı girişimlerde bulunmuştur. Çalışmada komşularıyla sorunlarını "yumuşak güç" üzerinden çözmeye çalışan Türkiye'nin Ermenistan'a yönelik attığı adımların sorunların çözümünde ne kadar önemli ve etkili olup olduğu değerlendirilmiştir. Çalışmada yerli ve yabancı kitaplar, akademik makaleler ve akademik niteliği olan süreli yayınlar kullanılmış, çeşitli kütüphanelerin ve internet veritabanları taranmıştır. ; The thesis titled ""Soft Power" in Relations Between Armenia and Turkey in the Post-Cold War Era" consists of three chapter. The theoretical and historical basis about the subject was established in the first chapter, The fundamental dynamics of Turkey-Armenia relations in the relevant period was analyzed in the second chapter. In the last chapter of the thesis, the following questions were discussed: Was "soft power" applied to Turkey-Armenia relations in the post-Cold War era? Is it being applied at the present time? Is it possible to be applied in the future?If it is in what fields and in what forms? According to our hypothesis, the Turkey-Armenia relationship in the post-Cold War era has been researched in general terms. In this period Turkey has taken some initiatives related with "Soft Power" in its relations with Armenia. The steps taken towards Armenia by Turkey which trying to solve their problems with neighbors through "soft power", how important and effective in solving the problems have been evaluated in our work. Academic books, essays and periodicals which are noteworthy as academic essay in both native and foreign language are used in our work, databases of various libraries and internet sources are scanned.
BASE
Soğuk Savaş'ın sona ermesi tüm dünyada olduğu gibi Ortadoğu coğrafyasında da yeni bir dönemin başladığını ifade etmektedir. Soğuk Savaş'ın galibi ABD zengin petrol yataklarına sahip olan Irak üzerinde planlar yapmaya başlamıştır. Körfez Krizi ve 2003 Irak işgali bu planların somutlaştığı gelişmelerdir. Türkiye-Irak ilişkilerinin ekonomi politiğine yönelik bir çalışmada, küresel güçlerin çizdiği çerçeveden bağımsız bir analiz yapmak mümkün değildir. 1990'lı yıllarda Türkiye-Irak ilişkilerini belirleyen temel dinamik Körfez Krizi'dir. Körfez Krizi öncesi Türkiye-Irak ekonomik ilişkileri zirve noktasındayken, krizin başlamasıyla durma noktasına gelmiştir. BM'nin Irak'a uyguladığı ambargonun, iki ülke ilişkilerinin bozulmasında önemli bir payı vardır. 2000 sonrasında ABD'nin Irak işgali, bölgesel gelişmeleri tekrar derinden etkilemiştir. 2003 yılındaki işgal sonrasında bu kez iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin hızla toparlandığı görülmüştür. Türkiye ve Irak arasındaki ticaret işgalden sonraki yıllarda hızlı bir artış içinde olmuştur. 2013 yılı verilerine göre Irak, Türkiye'nin ihracat yaptığı ülkeler arasında Almanya'nın ardından ikinci sırada yer almaktadır. Bu dönemde iki ülke arasında "Kapsamlı Ekonomik İşbirliği Anlaşması" ve "Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği' gibi diyalog mekanizmaları devreye sokulmuştur. Türk dış politikası; Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında çok taraflılık, çok boyutluluk, komşularla iyi ilişkiler ve aktif dış politika gibi yeni kavramlarla şekillenmiştir. Bu yeni bakış Irak, İran ve Suriye gibi komşu ülkelerle daha iyi ekonomik ve siyasi ilişkiler kurmayı öngörmektedir. Yeni bir vizyonla Türkiye-Irak arasındaki ekonomik ve siyasi ilişkilere olumlu bir hava hakim olmuştur. Arap Baharı gelişmeleri ise Türkiye ve Irak arasındaki olumlu politik ortamı bozucu bir etki göstermiştir. Özellikle Suriye'deki iç savaş üzerinden iki ülke siyasi gerginlikler yaşamıştır. Çalışmada Türkiye ve Irak arasındaki ilişkiler ekonomi politik bir perspektifle açıklanmaya çalışılmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde, iki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik gelişmelerin nasıl bir etkileşim içinde olduğu analiz edilmiştir. ; The ending of the Cold War represents the start of a new era in the Middle East as well as all over the world. The winner of the Cold War, the U.S., has began to make plans on Iraq which has rich oil reserves. Gulf Crisis and the 2003 invasion of Iraq are the manifestation of these plans. In a study of the political economy of Türkiye-Iraq relations, it is not possible to make an analysis independent from the scope of global power. In the 1990s, the fundamental dynamics of the Turkey-Iraq relations is the Gulf Crisis. With the start of the Gulf Crisis, Turkey-Iraq economic relations come to a standstill while those relations were at the peak before the Crisis. There is a significant share of the the UN embargo on Iraq in the deterioration of relations between two countries. U.S. invasion of Iraq has deeply affected regional affairs again after 2000. After the invasion in 2003 it has been observed that economic and trade relations between two countries recovered rapidly,. The trade between Turkey and Iraq has been soared in subsequent years after invasion. According to 2013 data, Iraq ranks second, following Germany, among the exporting countries of Turkey. During this period, some initiatives on dialogue between two countries like "Comprehensive Economic Cooperation Agreement" and "High Level Strategic Cooperation Council" have been put in place Turkish foreign policy was shaped by new concepts such as multilateralism, multidimensionality, good relations with neighbors and active foreign policy, in the ruling Justice and Development Party. This new approach forsees that to establish better economic and political relations with neighboring countries such as Iraq, Iran and Syria. With a new vision a positive mood has been dominated the economic and political relations between Turkey and Iraq. As for Arab Spring developments, it has been a destructive effect on the positive political atmosphere between Turkey and Iraq. Especially over the civil war in Syria, the two countries have experienced political tensions. In this study, the relations between Turkey and Iraq have attempted to explain with a political economy perspective. In the Post-Cold War period, it has been analyzed how is the interaction of political and economic developments between the two countries.
BASE
Karadeniz, tarihin her döneminde stratejik öneme sahip bir bölge olmuştur. Bu sebeple bölgedeki güvenlik algılamaları, her zaman için hassas dengelere dayan- mıştır. Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan yeni güvenlik denklemi, Karade- niz'de de etkisini göstermiştir. Bölgenin güçlü devletleri Türkiye ve Rusya Fede- rasyonu (RF), Karadeniz'deki güvenlik politikalarını yenileyerek müttefik hâline gelmişlerdir. Bu ittifakın karşısında ise Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yer almıştır. ABD'nin ve RF'nin Soğuk Savaş sırasındaki rekabeti, Karadeniz'de yeni dönemde de devam etmektedir ancak Türkiye açısından bakıldığında Karadeniz örneği, yeni ve daha bağımsız bir politikanın belirlenmesi anlamına gelmektedir. Bu yeni "Ankara merkezli" politika, başarılı bir hamle olarak değerlendirilebilir. ; Black Sea is a region which has strategical importance in every era of history. Therefore, security perceptions in the region have always leaned to critical balances. New securtiy equation emerged after the Cold War, has also indicated its effect in Black Sea. Türkiye and Russian Federation (RF), powerful states of the region, have become allies by renewing their security policies on Black Sea. United States of America (USA) has been an opposing state against this alliance. The competition of USA and RF during the Cold War has been going on also in the new period but in terms of Türkiye, the sample of Black Sea means as determining a new and more indepent policy. This new "Ankara-based" policy may been evaluated as a successful lunge.
BASE
Soğuk Savaş'ın başında kurumsallaşan Türkiye- ABD ilişkileri 1990'lara kadar ABD ekseninde bir seyir izlemiştir. Sovyetlerin dağılmasıyla batının Türkiye'ye ihtiyacının azaldığı düşünülmeye başlanmıştır. Türkiye'nin enerji kaynaklarının geçiş yolunda olması ve ABD'nin Sovyetlerden boşalan alanda nüfuz oluşturma hamleleri Türkiye'nin önemini eskisinden daha fazla artırmıştır. Türkiye dostluğu aranan bir ülke olmuştur. 1990'lardan itibaren Türkiye özgün politikalar oluşturmaya başlamış batı ile zaman zaman sürtüşmeye girmiştir. Bir kısım araştırmacılar bu gelişmeyi eksen kayması olarak değerlendirmişlerse de bu aslında Amerika ekseni dışında davranma gücünü keşfetmedir. 2000'li yıllarda uygulanan sıfır sorun politikası Türkiye'nin yumuşak gücünü artırmıştır. Bölgesel güç olma yolunda ilerleyen Türkiye ABD ile çıkarlarının örtüştüğü alanlarda önemli başarılar elde etmiştir. Anahtar Kelimeler: Türkiye, Amerika, müttefik, güvenlik, enerji, süper güç, Körfez Savaşları. ; Turkey-U.S.A relationships institutionalisated at the beginning of the cold war contemplated at the pivot of the U.S.A by 1990s. When the Soviet Union was dispersed, it was started to think that the need of the West towards Turkey decreased. Being at the passageway the energy sources of Turkey and attacks of U.S.A to penetrate in the free field from Soviet Union increased Turkey's value much more than old times. Turkey became a country whose friendship was asked for. Beginning from 1990s, Turkey started to form peculiar politics and sometimes rubbed against the West. Although some researchers evaluate this improvement such as axial dislocation, this is actually discovering the manner of acting power outside the axis of U.S.A. Zero problem politics which applied in 2000s increased the soft power of Turkey. Turkey which developed to be a regional power obtained important successes in the fields where its benefits corresponded to U.S.A Key Words: Turkey, America, allied, security, energy, superpower, Gulf Wars.
BASE
Westfalya Barış Antlaşmaları ile başlayan modern uluslararası ilişkilerde uluslararası sistemin yapısında, temel özelliklerinde ve aktör sayısında çeşitli dönemlerde farklı değişimler yaşanmıştır. Özellikle Post Westfalyan dönemin başlarında uluslararası sistemde ABD'nin siyasi, askeri ve ekonomik anlamda hegemon olduğu bir döneme şahit olmaktayız. Bu dönemde uluslararası sistemde yeni risk ve tehditleri içeren birtakım dinamikler görülmekte ve değişen güvenlik algısına paralel olarak da çeşitli dönüşümler yaşanmaktadır. Aynı şekilde diplomasi anlamında da farklı uygulamaların yaşandığı bir döneme girilmektedir. Çalışmada, Richard Rosecrance'nin uluslararası sistem tanımlamasında siyasi elitlerin ve yöneticilerin iç politikada karar alma mekanizmasındaki rolünden hareketle, Soğuk Savaş'ın hemen sonrasındaki dönemde uluslararası sistemin yapısı ve özelliklerine değinilmiştir. Bunun yanında devletlerin iç politikadaki ekonomik yapısının uluslararası sistemdeki politikalar üzerindeki rolü incelenmiştir. Ayrıca ABD'ye karşı gerçekleştirilen 11 Eylül 2001 Saldırıları sonrası yaşanan Post Westfalyan dönemde ABD önderliğinde diğer aktörlerin de katılımıyla oluşan uluslararası sistemin yapısında ve özelliklerinde ne gibi değişim ve dönüşümlerin yaşandığı ve bu durumun 2000'li yıllara nasıl yansıdığı analiz edilmiştir. ; In the modern international relations starting with Westphalian Peace Treaties, the different changes occured in the structure main features and actor number of international system in different period. Particularly, in the early of Post Westphalian era, we have witnessed the period that in the international system USA has been hegemonic in the military, politic and economic sense. In this phase in the international system several dynamic faced involving new risks, threats and several transformations occured correspondingly changing security perception. Similarly, different practices occured in the meaning of diplomacy in this phase. At this study, act on role decision making mechanism in the internal politics of the political elites and managers in the Richard Rosecrance's international system definition has touched upon the structure and characteristics of the international system in the post-Cold War era. In addition, the role of states's internal economic policy on policies in the international system has been examined. It was analyzed what sort change and transformation in the structure and features of international system has experienced with the participation of other actors in the leadership of USA and how this situation was reflected in 2000s.
BASE
Soğuk Savaş Sonrası Dönem'de küreselleşen dünyada göç olgusu ve bu olgunun sebep olduğu sorunlar herhangi bir devletin tek başına etki edemediği bir karaktere bürünmüştür. Önemli göç güzergâhları arasında yer alan ve geçmişten günümüze göç olgusunun farklı boyutları ile karşılaşan Avrupa Birliği (AB) göçe yönelik politikalarını ve yaklaşımlarını zamanın koşullarına göre uyarlamak zorunda kalmıştır. AB'nin göç politikasının temellerinden biri olan üçüncü ülkelerle işbirliği kapsamında Türkiye gerek Birlik'e tam üyelik sürecinde olması gerekse de bölgeye geçişlerde sıkça kullanılan göç güzergâhlarından biri olması sebebiyle önemli bir aktör olarak görülmektedir. Bu bağlamda çalışmamızda AB ve Türkiye'nin göç politikalarının gelişimi incelenerek, düzensiz göç sorunun AB ile Türkiye ilişkilerine etkisi analiz edilmiştir. Analizler yapılırken resmi belgeler, anlaşma metinleri ve söylemler kullanılırken aynı zamanda konuyla ilgili eserlere ve görüşlere de yer verilmiştir. Hipotezimize göre AB'nin sorumluluğu üçüncü ülkelere bırakan güvenlik odaklı göç politikası iki aktör arasında halihazırda var olan güvensizliğin derinleşmesine sebep olmuştur. ; In the post-Cold War era, the phenomenon of migration in the globalizing world and the problems caused by this phenomenon have taken on a character that any state can not influence alone. The European Union (EU), which is among the major migration routes and faced with different dimensions of the migration phenomenon from past to present, has had to adapt its policies and approaches according to the circumstances of the time. Within the context of cooperation with third countries, which is one of the pillars of the EU's regular immigration policy, Turkey is in the process of full membership to the Union and is one of the migration routes frequently used in the transition to the region. Turkey is seen an important actor beacuse of this reasons. In this context,the development of Turkey and the EU's migration policies by examining, analyzed the effects of irregular migration issues in relations between Turkey and the EU. In the analysis, official documents, treaty texts and discourses were used, while related works and views were also included. According to our hypothesis, the security-oriented immigration policy, which left the responsibility of the EU to the third countries, led to a deepening of the insecurity already existing between the two actors.
BASE