Foreign Policy Doctrine of the Holy See in the Cold War Europe: Ostpolitik of the Holy See
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 49, Heft 0, S. 117-141
249 Ergebnisse
Sortierung:
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 49, Heft 0, S. 117-141
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-051
Bu çalışmada, Türkiye ile İran ikili ekonomik, siyasi ve güvenlik etkenleri dahilinde incelenmiştir. Bu bağlamda Türkye ile İran arasında siyasi ilişkiler I.Dünya savaşı, Türkiye Cumhuriyetinin ilk yılları, II.Dünya Savaşı , soğuk savaş dönemi, İran İslam devrimi ve sonrası bir çok olay ile doğrudan etkilenmiştir ve bu süreçte ilişkilerde de çalkalanmalar meydana gelmiştir. Buna ek olarak Türkiye ve İran'ın sınır ihlalleri sorunu ve özellikle terör sorunu konususda ilişkiler İran'in terör örgütlerine çoğu zaman mütama göstermesi ile gerilmiştir. İran'in özellikle Ahmedinejad döneminde artan dış politikada tehtitkar yaklaşımı ve nükleer enerji sorunu konusunda da Birleşmiş Milletlerin aldığı ambargo ve yaptırım kararlarının Türkiye – İran ilişkilerine etkisi, her iki ülkenin de ticari çıkarlarını zedelemiştir. Son olarak Arap baharı ve Suriye meselesinde her iki ülkenin farklı bakış açıları ile olaya yaklaşmaları Türkiye – İran ikili ilişkilerinin son dönemde gerilmesine sebebiyet vermiştir. ; In this work, Turkey and Iran have been examined within the bilateral economic, political and security contexts. In this context, political relations between Turkiye and Iran were directly affected by World War I, the first years of the Republic of Turkey, the Second World War, the Cold War era, the Iranian Islamic Revolution and many other events, and in this process the relations have been stirred up. In addition, relations between Turkey and Iran on the issue of border violations and especially on the issue of terrorism have been strained as Iran has often interfered with terrorist organizations. The dangerous approach of Iran to the foreign policy, especially in the period of Ahmadinejad, and the effect of the United Nations' embargo and sanctions on Turkey – Iran relations on the nuclear energy problem have damaged the commercial interests of both countries. Finally, the approach of the two countries with different perspectives in the Arab Spring and the Syrian occasion has led to the recent tension between the Turkey-Iran bilateral relations.
BASE
Danışman: DOÇ. DR. EMİNE AKÇADAĞ ALAGÖZ Yer Bilgisi: İstanbul Gelişim Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı Konu: Enerji = Energy ; Soğuk Savaş sonrasında güvenlik algısında oluşan değişimler, Türkiye gibi enerjide dışa bağımlı bir ülkenin dış politikasında elzem bir yer tutmaktadır. Ayrıca ikili ilişkilere de daha fazla değer atfetmektedir. Türkiye, Azerbaycan ile kurduğu ekonomik, siyasi ve enerji temelindeki ilişkileri sayesinde uluslararası arenada transit ülke olma ve enerjiye sorunsuz şekilde ulaşmayı, Azerbaycan ise elinde bulundurduğu enerjiyi kesintisiz ve yüksek fiyatlarla dünya piyasasına sunmayı amaçlamaktadır. Türkiye açısından arz güvenliği ve Azerbaycan açısından talep güvenliğinin gündeme gelmesiyle ilişkilerin karşılıklı bağımlılık esası üzerinden analizi yapılmaktadır.İki ülke arasında enerji noktasında meydana gelen işbirliğin tahlil edilmesi Türkiye'nin enerji güvenliğinde Azerbaycan'ın rolünün tespiti adına gereklidir. Türkiye'nin Hazar petrolünü Avrupa'ya ulaştırmak, boru hatlarıyla (BTC, TAP, TANAP) enerji merkezi haline gelmek ve Avrupa'nın enerjide Rusya'ya olan bağımlılığını azaltması adına Azerbaycan ile güvenli işbirliği noktasındaki adımları üzerinde durulacaktır. ; The chages occured in the security perceptions of the Cold War, Turkey dependent on foreign energy is essential in a country's foreign policy is to keep such a place. It also attributes greater value to bilateral relations. Thanks to economic, political, energy-based relations between Turkey and Azerbaijan, Turkey aims to be a transit country in the international arena and reach energy smoothly and Azerbaijan aims to offer the energy it owns to the world market without any interruption and at high prices. Relations are analyzed based on interdependence when the security of supply in terms of Turkey and security of demand in terms of Azerbaijan added to the agenda. Analysis of cooperation between the two countries in terms of energy is required to identify the role of Azerbaijan in Turkey's energy security. In this study, steps on safe cooperation with Azerbaijan will be emphasized in terms of transporting Khazar oil to Europe, become an energy hub with pipelines (BTC, TAP, TANAP), and reduce Europe's dependence on Russia in energy.
BASE
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-029
Doktora Tezi ; Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, realist yaklaşıma uygun bir şekilde, gerektiğinde güç kullanmak suretiyle, Batı Blokunun güvenliğini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemde Doğu Bloku tehdidinin ortadan kalkmasına ve nükleer silahların sınırlandırılması konusundaki girişimlerin olumlu sonuçlanmasına rağmen NATO'nun mevcudiyetini yitirmediği gözlemlenmiş ve örgüt, neo-liberal yaklaşım doğrultusunda, üye devletlerin güvenlik işbirliğini kolaylaştırdığı ve insani müdahalede bulunma kapasitesine sahip olduğu gerekçesiyle varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Bu durum birçok görüş çerçevesinde de eleştirilere maruz kalmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde güvenlik konularının ve buna bağlı olarak ortaya atılan tehditlerin çoğalması sonucunda NATO, 1990 sonrası dönemde sorumluluk sahasını da genişleterek, neo-liberalizme uygun şekilde, güvenlik işbirliğini kolaylaştırdığı ve insani sorumluluk ilkesiyle hareket ettiği gerekçesiyle, "alan dışı" görev ve yetkilerle hegemonyasını arttırmaya çalışmıştır. Bu çaba, NATO zirvelerinden de gözlemlenmiştir. Ayrıca 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra, neo-liberal düşünce yanında, sosyal inşacı yaklaşımın "şiddetin durduğu ama düşman ve tehdit algılamalarının devam ettiği bir ortamın barış olarak kabul edilemeyeceği" tezini savunarak, son on dört yıldaki NATO zirvelerinde kabul görmesi söz konusu olmuştur. Çalışma, küresel güvenlik sistemi içindeki değişimin unsurlarını tespit etmek, eski ve yeni dönem arasındaki bağlantıyı kurabilmek ve değişen/dönüşen güvenlik anlayışında, realist, neo-liberal ve sosyal inşacı kuramlar ışığında, Soğuk Savaş sonrası dönemdeki zirveleri ve müdahaleleri çerçevesinde NATO'nun dönüşümünü değerlendirmektedir. ; abstract ; In accordance with the international relations theory of realism, The North Atlantic Treaty Organization (NATO) was established in order to provide security for the Western Bloc by using force if necessary. However, despite the success in the attempts to limit nuclear weapons and the cessation of the Eastern Bloc threat, it was seen that NATO did not cease to exist and in fact, due to the neo-liberal policies, continued its existence with the justification that it was capable of making humanitarian interventions and facilitating the security cooperation of the member states. This event received criticism within the framework of various opinions. As a result of the increase in security issues and threats during the Post-Cold War Era, NATO, which expanded its area of responsibility starting from 1990's, tried to augment its hegemony by out-of-area operations and authorizations with the justification that it facilitated security cooperation and moved with the principle of humanitarian responsibility in accordance with neo-liberalism. This effort was also observed in NATO summits. After 9/11 terrorist attacks, neo-liberalism by defending the social constructionist approach which states that "an environment, where violence has stopped but the enemy and threat perceptions still continue, cannot be acknowledged as peaceful", got itself accepted in NATO's summits in the last fourteen years. This study tries to determine the elements of change in the global security system make connections between the old and new eras and evaluate the NATO's transformation within the framework of its post-cold war summits and interventions, while considering the changing understanding of security, realist, neo-liberalist and social constructionist theories.
BASE
Geçmiş dönemlerden itibaren uluslararası alanda Karadeniz Bölgesi, önemini koruyan bir bölge olmuştur. Stratejik, ekonomik ve politik alanda her zaman önemini koruyan Karadeniz Bölgesi, soğuk savaş sonrası dönemde politikaların çatıştığı bir alan olmuştur. Bu durumun ortaya çıkmasının nedeni ise Sovyetler Birliği'nin dağılması ile birlikte yeni devletlerin ortaya çıkmasıdır. Bu yeni oluşan devletler ya kendileri ya da kendileri üzerinden Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Karadeniz'deki çıkarlarını kollama yoluna gitmiştir. Böylece Karadeniz, yeni bir çatışma alanı olmuştur. Her çatışmanın ve savaşın karşılıklı işbirliği ve güvenlik doğuracağı gerçeği, Karadeniz'de yeni işbirliklerini ve güvenlik anlayışını doğurmuştur. Hem ABD hem de Rusya bu anlayışı farklı aktörler, farklı araçlar ve niyetlerle sürdürmüştür. Bu çerçevede soğuk savaş döneminde Karadeniz'e komşu olan ülkeler, Karadeniz üzerinden kendi güvenliklerini sağlamak amacıyla Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİÖ)'nün temellerini atmış ve gelebilecek tehditlere karşı birlik içerisinde hareket etmeyi amaçlamıştır. Bu ve buna benzer işbirlikleri, Karadeniz'in, soğuk savaş sonrası oluşan dünyanın yeni odağı, olduğunu göstermektedir. Ayrıca Karadeniz'in, dünyanın yeni odağı haline gelmesiyle birlikte gelişen olaylar sonucu, işbirliğinin kaçınılmaz olmasının temel nedeni ise güvenlik kaygısının ortaya çıkmasıdır. Karadeniz'e kıyısı olan ülkeler ise bu durumun önemini kavrayarak daha çok Batı Bloku'ndan gelebilecek tehditlere karşı işbirliği ve güvenlik politikaları geliştirmiştir. ; Black sea region maintains its importance in the international area since previous periods(ya da throughout the history). The black sea region that has been always maintaining its importance with regard to the field of strategical and political economy has been a region where policies conflict with each other post-Cold war. The reason for this shown up situation arises from the emergence of new states with the disintegration of the soviets. These newly formed states have chosen to protect their interests in the Black Sea either by themselves or Russia or the Us. Thus black sea has been a new region for the conflicts. The fact that each conflict and war will lead to mutual cooperation and security paves the way for the new sense of security and cooperation in the region. Both the us and russia have put forward this sense with different actors, tools and intentions. In this framework, the states that are adjacent to the Black sea in the Cold war period have established the basis of Black Sea Economic Cooperation in order to provide their own security over the region (Black Sea) and aimed to act jointly against any threats. This and similar collaborations show that Black Sea is the new focus of the world after the cold war. Furthermore, the fact that black sea is the new focus of the world and events caused by the cooperations has caused security concerns. The states that have coasts of Black sea have developed the cooperation and security policies against any threats coming from the Western Bloc by comprehending the importance of this situation.
BASE
Günümüz dünyasında Türkiye'nin halen aktif olarak temas, iş birliği ve dayanışma içinde olduğu ve yakın ilişkileri Osmanlı Devleti dönemine kadar uzanan müttefiki Amerika Bileşik Devletleri ile münasebetlerde zaman zaman gerginlikler ve sıkıntılar yaşanmaktadır. Hem ilişkiler tarihinde hem de hâlihazırda belirli dönemlerde çeşitli vesilelerle ittifakın kuvvetlendiği gözlenirken, kimi zaman da çıkan krizler ve problemler sebebi ile ilişkiler zedelenmektedir. Bu krizler ve problemler, Türkiye'de kamuoyu tarafından dönem dönem farklı reaksiyonların gösterilmesine yol açmaktadır. Bu reaksiyonların çeşitli dönemlerde ve farklı kesimler tarafından kısmen tutarsızlık gösteriyor olması elbette bir takım değişkenlere yorulabilmektedir. Birçok alanda işbirliği ve karşılıklı dayanışma içinde olan Türkiye ve Amerika'nın ikili ilişkilerinin seyri, Türkiye açısından oldukça büyük önem arz etmektedir, zira bu ilişkilerde yaşanan aksaklıklar ve sorunlar, Türkiye'nin özellikle dış politikası olmak üzere, ekonomik ve askeri politikaları, ticari politikaları, sosyal politikaları ve iç politikaları bağlamında olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bunların yanı sıra Amerika ile ilişkiler Türkiye'deki siyaseti de ikiye bölmüştür. Bir kesim Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye için ezeli ve ebedi bir dost ile kadim bir müttefik olduğunu savunarak bu ittifakı sağlamlaştırmak üzere politikalar formüle etme çabasındayken, diğer bir kesim ise ABD'yi faşist, baskıcı, çıkarcı ve ülkelerin iç işlerine müdahaleci bir siyaset yürütmek ile suçlayarak kati suretle ABD'den bağımsız politikalar yürütmenin gerekliliğini savunmaktadır. Bu şartlar altında ve çeşitli görüşler çerçevesinde farklı bakış açılarının doğru ve yanlış yönlerini tespit etmek ancak tecrübe ve bilimle, tarihten ders almakla mümkün olabilir. Bu bağlamda, bu çalışma Türk-Amerikan ilişkilerinin en yoğun seyrettiği Soğuk Savaş dönemi süresince Türkiye'de Amerikan karşıtlığına yol açan sorun ve krizleri analiz ederek ve bu sayede Türkiye'de dönem dönem tırmanışa geçen Amerikan ...
BASE
Soğuk Savaş, iki taraf arasındaki ilişkilerde blokların ve üyelerin davranışlarına yönelik her iki tarafça da kabullenilmemiş, kurallardan uzak ve ilişkilerde bütünüyle zorla üstünlük kurma mücadelesinin benimsendiği bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde her iki güç tarafından diplomatik yöntemler bir kenara bırakılmış ve anlaşma kurallarının görmezden gelindiği bir ortam meydana gelmiştir. İkinci Dünya Savaşının yıkıcı etkisi sonucunda hem Avrupa hem de Avrupa diplomasisi derin bir çöküntü yaşamıştır. Bu siyasi güçsüzlük ABD ve SSCB'nin Avrupa ve beraberinde dünyanın kaderine yön verecek bir kutuplaşmaya zemin hazırlamıştır. Bu dönemde bu iki uluslararası aktör ülke siyasetlerine ve pakt anlayışlarına şekil vermiş, artan bir ivmeyle güç mücadelesini sürdürmüşlerdir. Bu atmosferde ulus-devlet ve pakt anlaşmaları çerçevesinde dünyanın her bölgesinde yaşayan bir standart kutuplaşmış dünya düzeni bulunmaktaydı. 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla birlikte meydana gelen siyasi, ekonomik ve askeri olaylarda Varşova Paktı dağılmış ve birçok yeni devlet oluşmuştur. 1990 yılıyla birlikte başta teknolojik atılımlarla beraber "küresellik" düşüncesiyle Yeni Dünya Düzeni oluşmaya başlamıştır. Çalışmanın amacı Yeni Dünya Düzeni olarak adlandırılan bu dönemde ortaya çıkan tehdit algılamalarını ortaya çıkarmak ve Türk Kamu Yönetimi açısından bir değerlendirme yapmaktır. Türkiye'nin tehditlere karşı izleyebileceği siyasi, sosyal ve ekonomik politikaları kamusal ve siyasal anlamda değerlendirmek Türk kamusal düzeninin geleceğine yön verebilmesi açısından önemli bir yer tutmaktadır. ; The Cold War, as a period of struggle to establish the rule adopted in remote and relationship emerges. It can be seen that the block in relations between the two sides and both parties for the behavior of its members not accepted, the rules in force in its entirety. This period has been set aside by both power and diplomatic methods which has occurred in an environment that ignore the rules of the agreement. As a result of the devastating effects of World War II in both Europe and the European diplomacy has experienced a deep depression. During this period, it gave way to the two international pacts and understanding the country's political actors have continued to struggle for power with an increasing acceleration. The atmosphere in the nation-state and the pact there were a standard polarized world order, living in all regions of the world within the framework of agreements. With the fall of the Berlin Wall in 1989 caused political, economic and military events in the Warsaw Pact which was dissolved and formed many new states. Together with the first technological breakthrough in 1990 "globalization" idea began to be formed as the New World Order. The study aims to uncover the threat perceptions that arise during this period called the New World Order and make an assessment in terms of Turkey. Political threats which can be watched by Turkey holds an important place in terms of social and economic policies to give direction to the political will evaluate Turkish public and political sense.We can say that this region is a priority for the American foreign policy. Therefore, it is important that the state policies toward the region, which has an influence on many states such as the USA do not only influence Middle East policies but also world policies. The USA's target to dominate on the energy resources of Middle East has not changed from the beginning. However, its politics toward the region has changed depending on the periodic conditions. In our study, we have systematically examined the final aims of the USA in the Middle East by taking this periodic conditions into account.
BASE
"Soğuk Savaş Sonrası Dönem'de Türkiye Ermenistan İlişkilerinde "Yumuşak Güç" " başlıklı tez çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde konuya ilişkin teorik ve tarihsel temel oluşturulmuştur. İkinci bölümde ilgili dönemde Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin temel dinamikleri analiz edilmiştir. Çalışmamızın son bölümünde Türkiye Ermenistan ilişkilerinde "yumuşak güç" Soğuk Savaş Sonrası Dönemde uygulanmış mıdır? Günümüzde uygulanmakta mıdır? Gelecekte uygulana bilir mi? Uygulanabilirse hangi alanlarda, ne şekillerde uygulana bilir soruları tartışılmıştır. Hipotezimize göre Soğuk Savaş Sonrası Dönem'de Türkiye Ermenistan ilişkilerine genel hatlarıyla bakılmıştır. Türkiye bu dönemde Ermenistan'la ilişkilerinde "yumuşak güç" adına bazı girişimlerde bulunmuştur. Çalışmada komşularıyla sorunlarını "yumuşak güç" üzerinden çözmeye çalışan Türkiye'nin Ermenistan'a yönelik attığı adımların sorunların çözümünde ne kadar önemli ve etkili olup olduğu değerlendirilmiştir. Çalışmada yerli ve yabancı kitaplar, akademik makaleler ve akademik niteliği olan süreli yayınlar kullanılmış, çeşitli kütüphanelerin ve internet veritabanları taranmıştır. ; The thesis titled ""Soft Power" in Relations Between Armenia and Turkey in the Post-Cold War Era" consists of three chapter. The theoretical and historical basis about the subject was established in the first chapter, The fundamental dynamics of Turkey-Armenia relations in the relevant period was analyzed in the second chapter. In the last chapter of the thesis, the following questions were discussed: Was "soft power" applied to Turkey-Armenia relations in the post-Cold War era? Is it being applied at the present time? Is it possible to be applied in the future?If it is in what fields and in what forms? According to our hypothesis, the Turkey-Armenia relationship in the post-Cold War era has been researched in general terms. In this period Turkey has taken some initiatives related with "Soft Power" in its relations with Armenia. The steps taken towards Armenia by Turkey which trying to solve their problems with neighbors through "soft power", how important and effective in solving the problems have been evaluated in our work. Academic books, essays and periodicals which are noteworthy as academic essay in both native and foreign language are used in our work, databases of various libraries and internet sources are scanned.
BASE
YÖK Tez No: 604029 ; Enerji güvenliği, tüketici ülkelerin, makul fiyatlardan, farklı kaynaklardan ve sürdürülebilir bir şekilde arz güvenliklerinin sağlanması olarak tanımlanmaktadır. Jeopolitik istikrarsızlıklar, doğal afetler, terörizm veya yatırım eksikliği gibi nedenler bir ülkenin enerji güvenliği boyutunda sorun yaşamasına neden olabilmektedir. Bu nedenle, devletler enerji arz güvenliklerini sağlamak için farklı stratejiler geliştirmektedirler. Enerji güvenliği, özellikle hidrokarbon kaynakları bakımından zengin olan Ortadoğu için oldukça önemli bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, Ortadoğu'nun en önemli ülkelerinden biri olan İran'ın Soğuk Savaş sonrası dış politikası enerji güvenliği bağlamında ele alınacaktır. Soğuk Savaş'ın bitmesiyle iki kutuplu sistemin sona ermesi, Humeyni'nin vefatı ve ABD'nin Irak müdahalesi gibi küresel etkileri olan olayların meydana gelmesi, İran dış politikasında önemli değişikliklere neden olmuştur. İran'ın coğrafi konumu ve zengin yeraltı kaynakları, bu olaylardan sonra enerji güvenliğinin dış politikada daha önemli bir faktör olarak yer almasına neden olmuştur. Özellikle İran'ın nükleer enerji çalışmaları, uluslararası gündemi ve İran dış politikasını meşgul eden en önemli konulardan biri olmuştur. Soğuk Savaş sonrası şekillenen yeni uluslararası sistemde enerji güvenliği, İran dış politikası açısından her geçen gün daha fazla önem kazanan bir parametre haline gelmiştir. Enerji güvenliğinin, İran'ın dış politikası açısından stratejik önemini koruyacağı tahmin edilmektedir. ; Energy security is defined as the supply security of consumer countries at reasonable prices, from different sources and in a sustainable manner. Reasons such as geopolitical instability, natural disasters, terrorism or lack of investment can cause a problem in terms of a country's energy security. For this reason, governments are developing different strategies to ensure energy supply security. Energy security is a very important concept especially for the Middle East which is rich in hydrocarbon resources. In this study, post-Cold War foreign policy of Iran, which is one of the most important countries in the Middle East, will be discussed within the context of energy security. The end of the bipolar system with the end of the Cold War, the death of Khomeini and the occurrence of internationally influential events, such as the US intervention in Iraq, caused significant changes in Iranian foreign policy. Iran's geographical location and rich resources have made energy security a more important factor in foreign policy after these developments. Particularly, Iran's nuclear energy efforts have been one of the most important issues that preoccupied the international agenda and Iranian foreign policy. Energy security has become an increasingly important parameter for Iranian foreign policy in the new international system shaped after the Cold War. Energy security is expected to maintain its strategic importance in terms of Iran's foreign policy.
BASE
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-018
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 45, Heft 0, S. 99-103
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 16, Heft 1, S. 62-90
ISSN: 1309-0593
Soğuk Savaşçı erkeklik, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki iki kutuplu dünya sisteminin antagonistik siyaset anlayışıyla şekillenmiştir. Nükleer silahlanma yarışlarının, rekabetin, ideolojik kamplaşmanın yarattığı kaos ortamı güç ve güvenliğe olan ihtiyacı daha da arttırmış ve bu konjonktürde zamanın erkeklik biçimini militarist öğeler oluşturmuştur. Bu bağlamda, bu çalışma Soğuk Savaş döneminde erkekliğin iç ve dış politikada nasıl üretildiğini ve Türkiye'de Demokrat Partili yıllarda siyasal alana nasıl yansıdığını incelemektedir. Bu amaçla çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde erken Soğuk Savaş döneminde erkekliği şekillendiren unsurlar ve dönemin hegemonik erkekliği "eril koruma mantığı" kavramı çerçevesinde tartışılacaktır. Çalışmanın ikinci bölümünde erken dönem Soğuk Savaş erkekliğinin Türkiye'nin Demokrat Partili yıllarını kapsayan (1950-1960) döneme yansımasına odaklanacaktır. Son bölümde ise, Soğuk Savaş dönemi liderlerinden biri olarak Adnan Menderes üzerinden erkeklik okuması yapılacaktır.
Yakın dönemde uluslararası politikayı derinden etkileyen hadiselerden biri Soğuk Savaş'ın sona ermesidir. Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası örgütler dönüşüme uğramış ve bazı ülkelerin dış ve güvenlik politikalarında köklü değişiklikler ortaya çıkmıştır. Çalışmada Soğuk Savaş sonrası dönemde Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO) geçirmiş olduğu dönüşüm ve Türk Dış Politikasının karşılaştığı yeni sorunlar analiz edilmektedir. NATO'nun dönüşümü şüphesiz Ankara'yı birçok açıdan ilgilendirmektedir. Fakat özellikle NATO'nun genişlemesinin Balkanlar boyutu ve bu bölgeye yapmış olduğu müdahaleler Türkiye'nin Balkanlar politikasıyla büyük ölçüde örtüşmüştür. Çalışmada NATO'nun Soğuk Savaş sonrası dönemde geçirdiği dönüşümün Türkiye'nin Balkanlar politikasına etkisi incelenmektedir. ; The end of the Cold War is one of the actions that deeply influenced international politics. In the post Cold War era, international organizations have undergone a transformation period and fundamental alterations have been seen in the foreign and security policies of some states. Transformation of the NATO in the post Cold War period and some new problems that Turkish foreign policy came up against are analized in this paper. The transformation of NATO concerns Ankara in many apects . But especially NATO's axpansion in the Balkan's and its interventions on the region are overlaped with Turkey's Balkan policy. In this study, the effect of transformation of NATO, in the post Cold War period on Turkey's Balkan policy are analized.
BASE