CONSERVATIVE ACTIONS: A COMPARISON OF THE INVASIONS OF VIETNAM AND AFGHANISTAN
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 051-073
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 051-073
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi
ISSN: 1309-1034
"Karanlık Ortaçağ" metaforu post-modernizmin de etkisiyle bugün, birçok tarihçi tarafından bir yanılsama olarak görülmekte ve yoğun eleştiri altında. Dahası, alegorik bir "aydınlık Ortaçağ ütopyası" dahi sunulmakta. Ortaçağ'ın "karanlığına" yönelik eleştiriler, üç madde altında gruplandırılabilir. İlki, tarihteki sürekliliklere atıfta bulunarak Rönesans'ın aslında Ortaçağdan kopuşu değil, Ortaçağ'ın sonucunu teşkil etmekte olduğunu iddia eder. İkinci eleştirinin kaynağı olan Avrupa-merkezcilik karşıtı teorilere göre ise Ortaçağ karanlıksa bile bu Avrupa için geçerlidir, dünyanın geri kalanı için değil. Son olarak ve diğer iki argümanı da kapsayan bir diğer itiraz ise Ortaçağ'ın karanlığı ya da geriliği paradigmasının Aydınlanma felsefesinin ve hümanizmaya dönüşün getirdiği bir önyargı olduğudur.
Bu üç eleştiri başlığından hareketle, bu çalışma, modernitenin distopik bir geleceğe hizmet ettiğini savunan yukarıdaki "araçsallaştırıcı" iddiaları tartışacak. Batı - Ortaçağ öğretim-kültür sisteminin, dogmanın ve skolastik düşünce tarzının öznel Ortaçağ güzellemeleri (çoğunlukla mikro monografiler) üzerinden meşrulaştırılmasının, romantizm tepkiselliğinin ve ardından gelen Post-modernizmin bir sonucu olduğunu değerlendirmekteyiz. Bu bağlamda "karanlık" Ortaçağ imgelemini yıkan görüşün tarihsel arka planı tartışıldıktan sonra yukarıda sayılan eleştirilerin romantik ve neo-muhafazakâr söylemlerle ilişkisi tartışılacak ve Aydınlanma felsefesinin niteliksel yönüne vurgu yapılacak.
Makalede örneklem olarak alınan eleştirilerin analizi, kavramsal çerçevemiz olan Ortaçağ güzellemelerine araç olarak kullanılan maddesel bağlamından kopuk kültüralist söylemin eleştirisi ile birlikte iç içe olacaktır.
Uluslararası ilişkiler disiplininde realist teori geleneği içerisinde uluslararası sistemin yapısı ve bunun devletlerin politikası üzerindeki etkileri uzunca bir süredir tartışma konusu olmuştur. Soğuk Savaş'ın bitimiyle birlikte sistemik faktörlerin ara değişkenler vasıtasıyla dış politik eylemlere dönüştürüldüğü iddiasıyla neoklasik realizm adı altında yeni bir realist akımın ortaya çıktığı görülmüştür. Dış politika analizine sistemsel ve iç politik etmenleri birlikte dâhil eden bu yaklaşım, devrim sonrası dönem İran dış politikalarını reformcu-muhafazakâr çekişmesi ekseninde inceleyen bu çalışmaya uygun bir teorik arka plan sunmaktadır. Reformcu lider Hatemi'nin 1997'de iktidar olmasıyla birlikte, İran'ı dünya politikasına entegre etmek ve içte demokrasi inşa etmek isteyen reformcu kanat ile, temelde devrimci ilkelere geri dönüşü savunan muhafazakâr kanat arasındaki çekişmeler devrim sonrası İran iç ve dış politikasında görünür hâle gelmiştir. Netice itibarıyla bu çalışmada reformistler ile muhafazakârlar arasındaki söylem farklılığına karşın, İran dış politikasının değişmeyen temel yönleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Dış politikada süreklilik arz eden hususları açıklarken de sadece iç politik faktörlere değil aynı zamanda dışsal/maddi dünyaya da dikkat çekilmiştir. ; The structure of international system and its effects on states' behaviors has been debated for a long time in realist school of international relations. The new wave of realist theory called neoclassical realism, which claims that systemic factors must be filtered through intervening variables to formulate foreign policy behaviors, has emerged by the end of Cold War. This paper uses theoretical insights from neoclassical realism, which incorporates both systemic level variables and domestic factors into its analysis, to explain the reformist-conservative conflict in the foreign policy of post-revolutionary Iran. With the ascent of reformist cleric Khatami to presidency in 1997, the long lasting rivalry between reformist faction, which seeks for Iran's integration into world politics and 'Islamic democracy' at home, and the conservative faction whose guiding principle is based on return to revolutionary Islamic ideology, has become apparent in post-revolutionary Iran. Despite the contentious discourses adopted by those factions, this paper tries to reveal basic principles of Iran's foreign policy. While explaining the building blocks of foreign policy of Iran, the paper incorporates both domestic and international factors into its analysis.
BASE
Devletin nasıl tanımlandığı ve algılandığı, devlet olgusu karşısında nasıl konum alındığı siyasal düşünce ve ideolojilerin ayırt edilmesi ve anlaşılması bakımından önem taşımaktadır. Türkiye'de sağ siyaset geleneğinin devlete atfettiği önem ve değer söz konusu olduğunda bu geleneğin devlet tahayyülünü soruşturmak başlı başına ilgiye değer görünmektedir. Bir entite olarak devlet, sağ-muhafazakâr siyasetçilerin büyük çoğunluğu için oldukça önem ve değer verilen bir güç ve otorite kaynağı olarak görülmektedir. Meşru güç ve otoriteyi temsil eden devlet, oldukça çeşitlenen bir dizi mitolojik ad ve sıfat etrafında tanımlanmakta ve algılanmaktadır. Devlet tanımlanırken en sık müracaat edilen sıfatmecaz onun "baba" oluşudur; yaygın kullanılan tipik tamlama ise "devlet baba"dır. Bu mecaza eşlik eden ayrılmaz bir başka önemli unsur ise "kutsallık" veya "kutsiyet"tir. Böylesi bir algı ve bununla ilintili devletotorite tasavvurunun sağ-muhafazakâr siyasetçiler nezdinde karşılık bulmasının, modern siyasetin siyasetçilerin önüne koyduğu güncel meselelerin tartışılması ve çözüm olasılıkları önünde ciddiye alınması gereken bir engel oluşturduğu görülmektedir. Mevcut makalenin üretilmesine zemin oluşturan çalışma Devlet Planlama Teşkilatı'nın Düzey II. kriterlerine göre Türkiye'yi temsil niteliğini haiz 13 il merkezinde 6 siyasi partiye (Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Anavatan Partisi ve Büyük Birlik Partisi) mensup toplam 126 siyasetçi ile yarı-yapılandırılmış bir soru formu eşliğinde, yüz yüze görüşmeler yoluyla gerçekleştirilmiştir. ; How the state is described and perceived, and how the people position themselves with respect to the state is crucial to distinguish the political decisions and ideologies. When the importance and value attributed to the state by the right-wing politics is considered, it is especially important to examine the state imagination of this tradition. The state, as an asset area, is perceived by the vast majority of the right-conservative politicians as an essential and valuable source of power and authority. The state, which represents the legitimate power and authority, is defined and perceived through a wide variety of qualities, names and adjectives. When the state is described the most common adjective-metaphor is the "father" and another common description is "state father". This is the most common paternalist metaphor that was used almost by the all politicians while promoting or criticizing the state. It might be mentioned that such a pre-modern understanding of history and the related state vision that has a response in the rightist-conservatist politicians is an important obstacle over the debates and solutions about the actual questions that modern politicians have to discuss. The field work of this article has been completed in 13 different cities of Turkey; with 126 politicians belong to 6 right wing-conservative parties with the semi-structured questionnaires and face-to-face interviews.
BASE
In: http://hdl.handle.net/11499/2882
Bu çalışma AK Parti'nin ?Muhafazakâr Demokrat? kimliğini sorgulamak gayesi gütmektedir. Bunun için öncelikle muhafazakârlık düşüncesinin teorik birikimi tarihsel süreç dikkate alınarak incelenmiş olup, geleneksel muhafazakâr düşünce ve en önemli temsilcisi Edmund Burke'ün görüşlerine yer verilmiş ve modern muhafazakâr düşünce akımları olan Yeni Muhafazakârlık ve Yeni Sağ'ın düşünsel temelleri açıklandıktan sonra Robert Nisbet'in muhafazakârlık ideolojisine değinilmiştir. Literatürde muhafazakâr demokrat kavramı bulunmadığından dolayı, muhafazakârlığın demokrasi ile olan ilişkisi, muhafazakârlık ve liberalizmin etkileşimleri bağlamında açıklanmaya çalışılmış ve Batı muhafazakârlığının liberalizm ile kurduğu süreç içerisindeki demokrasiye karşı olan tutumları ifade edilmiştir. Türkiye'de 3 Kasım 2002 seçimleriyle iktidara gelen AK Parti'nin, kendisini muhafazakâr kimlikle tanımlayan ilk parti olarak, muhafazakârlık temelinde hem Batı ile karşılaştırması yapılmış, hem de AK Parti'nin Türk Muhafazakârlığı ile süreklilikleri ve kesintileri tartışılmaya çalışılmıştır. AK Parti'nin muhafazakâr demokrat tanımlamasındaki demokrasi anlayışı açıklanırken, programı, seçim beyannamesi ve icraatları dikkate alınarak, AK Parti'nin demokrat kimliği irdelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Muhafazakârlık, Liberalizm, Demokrasi, Muhafazakar Demokrasi, Adalet ve Kalkınma Partisi ; This study aims to cross-examine the ?Conservative Democrat? identity of Justice and Development Party (AK Party). Due to this, firstly the theoretical accumulation of thought of conservatism in attention of historical perspective is analyzed, the ideas of Edmund Burke as the most significant representative of traditional conservatism are mentioned and finally, after clarifying the ideological bases of new conservative approaches as New Conservatism and New Right, the conservative ideology of Robert Nispet is emphasized. Due to there is not any concept for conservative democrat in literature, the relation of conservatism with democracy, is tried to be explained in the sense of interaction between liberalism and conservatism and the attitudes of West Conservatism to democracy in the process of this relation is mentioned. In Turkey, AK Party which has come into power after the elections on 3th November 2002, as the first party defined himself by conservative identity, is compared with West on the bases of conservatism and also the continuities and discontinuities of AK Party with Turkish conservatism are tried to be argued. While the perception of democracy in AK Party?s definition of conservative democrat is explaining, the democrat identity of AK Party is explicated considering the program, declaration of election and performances. Key Words: Conservatism, Liberalism, Democracy, Conservative Democracy, Justice and Development Party.
BASE
Dünya siyaset tarihi içerisinde en fazla öne çıkan ve toplumun geneli tarafından kabul gören siyasal anlayışların başında, muhafazakâr düşünce sistemi gelmektedir. Bu düşünce sistemi kimi zaman iyi ve güzeli koruma, kimi zaman ise yeniliklere kapalı olma özelliği göstermiştir. Ancak bu düşünce sistemi özellikle demokrasi kültürünün tüm toplumlarda kabul görmesi ile birlikte bir kısım değişikliklere uğramıştır. Muhafazakâr düşüncenin demokrasi gibi önemli bir kavramı yok sayması mümkün olmamış ve neticesinde muhafazakâr demokrasi adı verilen ve hem muhafazakârlığı hem de demokratik unsurları içerisinde barındıran bir düşünce sistemi ortaya çıkmıştır. Tüm dünyada ilgi gören muhafazakâr demokrasi kavramı, ülkelerin kendi yönetim sistemleri ve kültür şekillerine göre olgunlaşmıştır. Bu bağlamda kimi ülkelerde muhafazakârlık kavramı ağır basmış iken bir kısım ülkelerde ise demokrasi kavramı güncelliğini korumuştur. Türkiye'de bu yeni kavrama kayıtsız kalmamış ve özellikle son yarım yüzyılda yeni sağ düşünce görüşüne uygun olarak muhafazakâr demokrasi kavramını savunan siyasal partiler ortaya çıkmıştır. Bu partilerden en önemlisi ve Türk siyasal yaşamına damgasını vuran parti ise AK Parti olmuştur. AK Parti kuruluşundan kısa bir süre sonra tek başına iktidara gelmesi ve halen daha bu vasfını devam ettirmesi nedeniyle Cumhuriyet tarihinin en önemli partileri arasında yer almıştır. Ayrıca benimsediği muhafazakâr demokrasi düşüncesi de büyük kitleler tarafından kabul görmüştür. Bundan sonraki dönemlerde yeniliklere uyum sağlayabildiği ölçüde toplum tarafından kabul görmeye devam etmesi beklenmektedir. ; One of the most prominent political approaches in the history of politics in the world is the conservative thought system. This system of thinking has been shown to be good and beautiful and sometimes closed to innovations. However, this system of thought has undergone some changes especially with the adoption of democracy culture in all societies. It was not possible for conservative thought to ignore an important concept like democracy, and as a result, a system of ideas, called conservative democracy, which contained both conservatism and democratic elements, emerged. The concept of conservative democracy, which attracts attention all over the world, has been matured according to the countries' own management systems and culture forms. In this context, while the concept of conservatism was dominant in some countries, the concept of democracy remained up to date. Turkey has not indifferent to this new grip, especially in the last half century, according to conservative views right new idea has emerged political parties advocating the concept of democracy. The most important of these parties and the party that marked the Turkish political life was the Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Party: Justice and Development Party). The AK Party has been one of the most important parties in the history of the Turkish Republic due to the fact that it came to power in a short period of time after its establishment and still has this characteristic. In addition, the idea of conservative democracy has been accepted by the masses. In the following periods, it is expected to continue to be accepted by the society to the extent that it can adapt itself to innovations.
BASE
Bu çalışmada, politik kimliklerin dış politikayı etkilediği varsayımı kabul edilmektedir. Bu varsayım çerçevesinde, Kemalist ve liberal-muhafazakâr politik kimliklerin, Türk dış politikasını (TDP) kendi dünya tasavvurları çerçevesinde etkiledikleri iddia edilmektedir. Bu iddiayı desteklemek için sosyal inşacılık, çalışmanın temel kuramı olarak seçilmiştir. Sosyal inşacılar; normların, ideolojilerin, kimliklerin ve fikirlerin oluşturduğu soyut unsurların dış politikayı şekillendirdiğini iddia ederler. Böylece sosyal inşacılar, soyut alanı hem anlamaya çalışır hem de dış politika analizlerinde kullanırlar. Bu çalışmada yorumsamacı (hermeneutik) metodoloji kullanılarak Kemalist ve liberal-muhafazakâr kimliklerin benlik tanımları, dış politikadaki öteki algıları ve uluslararası yapının hangi kültürüne yakın oldukları tespit edilmeye çalışılmıştır. Kemalist kimliği, CHP ve ordu sahiplenirken liberal-muhafazakâr eklemlenmeyi, ANAP ve AK Parti sahiplenmiştir. Kemalist kimlik, dış politikada emperyalist söyleme sahip Batılı devletleri genelde nötr öteki ve bazen de uzak öteki olarak tanımlamıştır. Komünist Rusya ve Orta Doğu ülkelerini kendine uzak öteki olarak görmüştür. Sovyetler sonrası Rusya'ya karşı nötr davranmıştır. Liberal-muhafazakâr kimlik, Batılı ve Orta Doğu devletlerini kendine yakın görürken Komünist Rusya'yı kendine uzak öteki olarak görmüştür. Sovyetler sonrası Rusya'ya karşı nötr davranmıştır. Kemalist ve muhafazakâr liberal politik kimliklerin uluslararası yapının ortaya çıkardığı kültürlerle uyumu tartışılırken Alexander Wendt'in "üç anarşi kültürü" kullanılmıştır. Kemalist kimlik, dış politikayı yönettiği zamanlarda uluslararası yapıyla uyum içinde çalışmıştır. Kemalistler, Lockecu kültüre sahip olmakla birlikte Kantçı kültüre askerî temelde yönelmişlerdir. Benzer şekilde liberal-muhafazakâr kimlik de dış politikayı yönettiği zamanlarda uluslararası yapıyla uyum içinde olmuştur. Liberal-muhafazakârların Kemalistlerden farkı, Lockecu kültüre yakın olmakla birlikte Kantçı kültüre hem askerî hem siyasi hem de iktisadi boyutta yönelişleridir. ; In this study, it is argued that political identities affect foreign policy. In the framework of this assumption, it is the argument of the study that the Kemalist and liberal-conservative syntheses political identities influenced Turkish foreign policy within the context of their own world imagination. In order to support this argument, constructivism has been chosen as the basic theory of the study because of the fact that constructivists claim that norms, ideologies, identities and ideas shape foreign policy. In this way, they count in identities and ideas into the foreign policy analysis. Interpretative (hermeneutical) methodology has been used in the study. It has been tried to determine the definition of Kemalist and liberal-conservative identities self-perception, the definition of their other-perception, and which cultures of international structure they are near via interpretivist methodology. While CHP and the Turkish military have adopted Kemalist identity, ANAP and AKP have adopted liberal-conservative articulation. Kemalist identity on foreign policy is generally in neutral, and sometimes in distant against Western states having imperialist discourse. In addition, it had been in distant against communist Russia and Middle East states, but after the falling of communist Russia it has become in neutral against Russia. Liberal-conservative's identity has been in close proximity to Western and Middle East states. Further it had been in distant communist Russia. However, it has been in neutral against Russia after the falling of Soviet. Alexander Wendt's three anarchy cultures have been used in discussing with which cultures of international structure Kemalist and liberal-conservative political identities conform. Liberal-conservative has worked in harmony with the international structure at the time when they managed Turkish foreign policy like Kemalist. Although Kemalists have a Lockean culture, they are oriented towards Kantian culture on the military basis. Liberal-conservatives have differentiated from Kemalists, because liberal-conservative identity is oriented towards Kantian culture military, cultural and economic basis.
BASE
1980'li yıllar neoliberalizm açısından Türkiye'de dönüm noktası olmuştur. 1970'lerde yaşanan dünya ekonomik bunalımının akabinde refah devleti anlayışı terk edilerek yeni sağ ideoloji uygulanmaya başlanmıştır. 1980'lerde ortaya çıkan yeni sağ politikaların uygulayıcıları; ABD'de Ronald Reagan, İngiltere'de Margaret Thatcher, Türkiye'de ise Turgut Özal olmuştur. ABD'de Reaganizm, İngiltere'de Thatcherizm, Türkiye'de ise Özalizm olarak adlandırılan yeni sağ politikalar çerçevesinde birtakım gelişmeler yaşanmıştır. 1980'lerde, Türkiye'de, devletçilik politikalarının rafa kaldırılıp neoliberal politikaların uygulandığı bir dönem yaşanmıştır. Türkiye'de yaşanan toplumsal sorunlar ve siyasal istikrarsızlıklar ekonomik sıkıntılarla birleşince, 1980 sonrasında neoliberal bir dönüşüm başlamıştır. Süleyman Demirel hükümetinin Türkiye ekonomisini iyileştirmeye ve geliştirmeye dönük hazırladığı "24 Ocak 1980 ekonomik istikrar programı" ile Turgut Özal, bu neoliberal dönüşümü Türkiye'de başlatan kişi olmuştur. Türkiye'de yeni sağ ideoloji, "24 Ocak Kararları" ile uygulama alanı bulabilmiştir. Bu kararlarla Türkiye'de yapısal dönüşüm sürecine girilmiştir. Neoliberal ekonomi programının uygulanmasıyla liberal ekonomi dönemi başlamış, Türkiye ekonomisi dış rekabete açık bir hale getirilmiş, özelleştirme uygulamaları yapılarak devletin küçültülmesi sağlanmıştır. Ancak bu gelişmeler ilk başta olumlu olsa da ilerleyen dönemlerde olumsuz sonuçlar yaratmıştır. Ayrıca bu dönemde ihracatta artış yaşanırken, piyasa ekonomisine yönelik gereken altyapı hazırlanamamıştır. ; 1980 has been a turning point in Turkey in terms of neoliberalism. Following the crisis of the world in the 1970s, the welfare state concept was abandoned and the new right ideology began to be applied. The practitioners of the new right politics that emerged in the 1980s; the United States Ronald Reagan, Margaret Thatcher in Britain, has been the case of Turkey, Turgut Ozal. US Reaganism, Thatcherism in Britain, a number of new developments under the right policies in Turkey have called Ozalizm. In the 1980s, in Turkey, there was a period where implementation of the rack lifted statist policies of neoliberal policies. Social problems and political instability coupled with economic difficulties experienced in Turkey, began in 1980 after a neoliberal transformation. Süleyman Demirel government prepared to reform and improve Turkey's economy "January 24, 1980 economic stabilization program" by Turgut Ozal, it was the first political leader of the neoliberal transformation started in Turkey. New right-wing ideology in Turkey, "24 January Decisions" was able to find applications. This decision was entered into the process of structural transformation in Turkey. Neoliberal economic era has begun for the implementation of liberal economic program, Turkey has become an open economy to foreign competition, downsizing of the state has been achieved by making privatization process. However, these developments were positive at first, but they had negative consequences in the following periods. Moreover, while there was a positive increase in exports during this period, the infrastructure needed for free market economy was not prepared.
BASE
Bu çalışmada, politik kimliklerin dış politikayı etkilediği varsayımı kabul edilmektedir. Bu varsayım çerçevesinde, Kemalist ve liberal-muhafazakâr politik kimliklerin, Türk dış politikasını (TDP) kendi dünya tasavvurları çerçevesinde etkiledikleri iddia edilmektedir. Bu iddiayı desteklemek için sosyal inşacılık, çalışmanın temel kuramı olarak seçilmiştir. Sosyal inşacılar; normların, ideolojilerin, kimliklerin ve fikirlerin oluşturduğu soyut unsurların dış politikayı şekillendirdiğini iddia ederler. Böylece sosyal inşacılar, soyut alanı hem anlamaya çalışır hem de dış politika analizlerinde kullanırlar. Bu çalışmada yorumsamacı (hermeneutik) metodoloji kullanılarak Kemalist ve liberal-muhafazakâr kimliklerin benlik tanımları, dış politikadaki öteki algıları ve uluslararası yapının hangi kültürüne yakın oldukları tespit edilmeye çalışılmıştır. Kemalist kimliği, CHP ve ordu sahiplenirken liberal-muhafazakâr eklemlenmeyi, ANAP ve AK Parti sahiplenmiştir. Kemalist kimlik, dış politikada emperyalist söyleme sahip Batılı devletleri genelde nötr öteki ve bazen de uzak öteki olarak tanımlamıştır. Komünist Rusya ve Orta Doğu ülkelerini kendine uzak öteki olarak görmüştür. Sovyetler sonrası Rusya'ya karşı nötr davranmıştır. Liberal-muhafazakâr kimlik, Batılı ve Orta Doğu devletlerini kendine yakın görürken Komünist Rusya'yı kendine uzak öteki olarak görmüştür. Sovyetler sonrası Rusya'ya karşı nötr davranmıştır. Kemalist ve muhafazakâr liberal politik kimliklerin uluslararası yapının ortaya çıkardığı kültürlerle uyumu tartışılırken Alexander Wendt'in "üç anarşi kültürü" kullanılmıştır. Kemalist kimlik, dış politikayı yönettiği zamanlarda uluslararası yapıyla uyum içinde çalışmıştır. Kemalistler, Lockecu kültüre sahip olmakla birlikte Kantçı kültüre askerî temelde yönelmişlerdir. Benzer şekilde liberal-muhafazakâr kimlik de dış politikayı yönettiği zamanlarda uluslararası yapıyla uyum içinde olmuştur. Liberal-muhafazakârların Kemalistlerden farkı, Lockecu kültüre yakın olmakla birlikte Kantçı kültüre hem askerî hem siyasi hem de iktisadi boyutta yönelişleridir. ; In this study, it is argued that political identities affect foreign policy. In the framework of this assumption, it is the argument of the study that the Kemalist and liberal-conservative syntheses political identities influenced Turkish foreign policy within the context of their own world imagination. In order to support this argument, constructivism has been chosen as the basic theory of the study because of the fact that constructivists claim that norms, ideologies, identities and ideas shape foreign policy. In this way, they count in identities and ideas into the foreign policy analysis. Interpretative (hermeneutical) methodology has been used in the study. It has been tried to determine the definition of Kemalist and liberal-conservative identities self-perception, the definition of their other-perception, and which cultures of international structure they are near via interpretivist methodology. While CHP and the Turkish military have adopted Kemalist identity, ANAP and AKP have adopted liberal-conservative articulation. Kemalist identity on foreign policy is generally in neutral, and sometimes in distant against Western states having imperialist discourse. In addition, it had been in distant against communist Russia and Middle East states, but after the falling of communist Russia it has become in neutral against Russia. Liberal-conservative's identity has been in close proximity to Western and Middle East states. Further it had been in distant communist Russia. However, it has been in neutral against Russia after the falling of Soviet. Alexander Wendt's three anarchy cultures have been used in discussing with which cultures of international structure Kemalist and liberal-conservative political identities conform. Liberal-conservative has worked in harmony with the international structure at the time when they managed Turkish foreign policy like Kemalist. Although Kemalists have a Lockean culture, they are oriented towards Kantian culture on the military basis. Liberal-conservatives have differentiated from Kemalists, because liberal-conservative identity is oriented towards Kantian culture military, cultural and economic basis.
BASE
In: http://acikerisim.pau.edu.tr:8080/xmlui/handle/11499/26165
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'daki siyasi ve ekonomik yıkımı onarmak adına Avrupa bütünleşmesi fikri ortaya çıkmış, ancak Britanya bu fikre Kıta'nın diğer ulus devletlerine kıyasla daha mesafeli yaklaşmıştır. Her ne kadar 1960'larda entegrasyon fikrinin en somut çıktısı olan Avrupa Ekonomik Topluluğuna başvurup, 1973'te üye devlet konumuna gelse de; Britanya, üye olduğu dönem boyunca ulusal çıkarlarına uymayan Topluluk politikalarının dışında kalmayı tercih etmiştir. Britanya'nın gerek kendini Kıta Avrupası'nın politik, ekonomik ve toplumsal yapısından ayrıştırarak, gerekse karşılaştırmalı bir üstünlük belirterek istisnacılığını üyelik öncesi ve sonrası dönemde devam ettirdiği söylenebilir. Avrupa entegrasyonunun ilkelerinden ve politika gerekliliklerinden kendini hariç tutma iddiası olarak tanımlanabilecek Britanya istisnacılığına dair Britanya Parlamentosu'nun iki ana akım partisi İşçi Partisi ve Muhafazakâr Parti tarafından üretilen siyaset ve söylem, bu çalışmanın temel araştırma konusudur. Britanya Parlamentosu içinde Avrupa entegrasyonuna karşı geliştirilen farklı tutumlar arasından istisnacılığı söylem analizi yöntemi ile inceleyen bu çalışmada, bahsi geçen iki partinin milletvekillerinin parlamento konuşmaları 1973-2017 dönem aralığında, parlamentonun resmi arşivi Hansard üzerinden elde edilen veriler aracılığıyla incelenmiştir. Bu bağlamda çalışmanın ilk amacı İşçi Partisi ve Muhafazakâr Parti milletvekillerinin istisnacılık siyasetinin söylemsel boyutunu nasıl kurguladıklarının incelenmesi, ikinci amacı ise bu iki partinin istisnacılık söylemi arasında ne gibi benzerlikler ve farklılıklar olduğunun tespit edilmesidir. Söylem analizi sonucunda iki partinin istisnacılık söyleminin yoğunlaştığı ana başlıklar egemenlik, ekonomik yapının biricikliği, dünya gücü olma iddiası ve ada devleti olma halinden kaynaklı coğrafi konum olarak ortaya çıkmıştır. ; The idea of European integration has emerged to restore political and economic destruction in Europe after the Second World War, yet Britain stood aloof from this idea compared to other nation states in the Continent. Although in 1960s, Britain applied for the membership of European Economic Community, which was the most tangible output of integration attempts and became a member state in 1973; throughout the membership period, Britain preferred to opt-out from the policies of Community which were not in line with national interests of the country. It can also be argued that Britain has maintained its exceptionalism both before and after membership, either by differentiating itself from the political, economic and social structure of Continental Europe or claiming a comparative superiority. The main subject of this study is the politics and discourse on British exceptionalism- which can be defined as the assertion of exemption from the values and policy necessities of European integration- produced by the two mainstream political parties of British Parliament, Labour and Conservative Parties. In this study, exceptionalism as one of the various lines of conduct inside British Parliament towards European integration has been examined by discourse analysis of the speeches of MPs from the two political parties in question covering the period from 1973 to 2017 through the data retrieved from Hansard, the official archive of British Parliament. In this context, this study aims, firstly, to analyse how the MPs of Labour and Conservative Parties construct the discourse dimension of exceptionalist politics and secondly, to determine what kind of similarities and differences between these two political parties' exceptionalist discourse. Sovereignty, the uniqueness of economic structure, claim for world power and geographic location as an island nation are the main topics emerged out of discourse analysis.
BASE
Yüksek Lisans Tezi ; Bu çalışmada siyasal İslam ve muhafazakarlık ideolojilerinin, Türkiye'de nasıl örgütlenerek, Türk toplumsal ve siyasal hayatına yön verdikleri incelenmiştir. Üç ana bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde, ideolojik olarak muhafazakarlığın temel anlam ve değerleri ele alınıp; yine bu kavramın, liberalizm ve demokrasi ile olan ilişkisinden bahsedilmiştir. Muhafazakar Demokrat parti kimliği ile yola çıkan Ak Parti'nin, beyan ettiği bu kimliğe yönelik eleştiriler daha çok İslamcılık ekseninde olması sebebiyle çalışmanın ikinci bölümünde, Siyasal İslam konusu ele alınmıştır. Yine aynı bölümde, Cumhuriyetin kuruluşundan, Ak Parti iktidarına kadar geçen süre içerisindeki Türkiye'de var olan, ya da var olmaya çalışan Siyasal İslamın niteliği incelenerek, çeşitli partiler aracılığıyla ortaya konan temsil biçimi analiz edilmiştir. Çalışmanın son bölümünde Ak Parti'nin kuruluşundan, kimlik tanımından ve siyasal İslamla olan ilgisinden bahsedilerek; muhafazakarlık ve siyasal İslam hakkında oluşturulan çerçeveye atıfla analizi yapılmıştır. Ak Partiye göre İslam Dini, siyasi ideolojilerden bağımsız kutsal bir inanç sistemidir ve İslamın siyasal ideolojilere dönüşmesi, dinin özüne zarar verir. Bu sebeple Ak Parti İslamcı bir parti değildir ve böyle bir partinin varlığına da sıcak bakmamaktadır. Kendi kimliğini Muhafazakar Demokrat olarak açıklayan Parti; bu kimliğin sadece çerçevesini çizmiş, net olarak tanımını yapmayıp, bunu zamana bırakmıştır. Muhafazakar demokrat kimlik tanımıyla öncelikli hedefi sisteme entegre olup, orada güç kazanmak ve bu gücün devamını sağlamak olmuştur. ; In this study, we examined how the ideologies of political Islam and conservatism organized in Turkey and how they give direction to the Turkish social and political life. In the first part of the study, which consists of three main parts, the basic meaning and values of conservatism are discussed ideologically; and the relation between this concept and liberalism and democracy is referred. The second part of the study ...
BASE
24 Haziran 2018'de gerçekleşen seçimler, 16 Nisan 2017 referandumunda kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin hayata geçmesini sağlaması ve seçmenin oy verme davranışını etkileyecek pek çok yeni düzenleme içermesi dolayısıyla siyasi tarihimizin en önemli seçimlerinden biri olarak değerlendirilebilir. Seçimlerde, AK Parti ve MHP'den oluşan Cumhur ittifakı, Erdoğan'ı yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı seçtirmeyi ve yeni sistemi etkili işletmek üzere Meclis çoğunluğunu elde etmeyi hedeflerken, CHP, İYİ Parti ve SP'den oluşan Millet ittifakı ve HDP, Erdoğan'ı Cumhurbaşkanı seçtirmemeyi veya Meclis çoğunluğunu sağlayarak Cumhurbaşkanını Meclis üzerinden dengelemeyi hedefliyordu. Seçimler, Erdoğan'ın ilk turda Cumhurbaşkanı seçilmesi ve Cumhur ittifakının Meclis çoğunluğunu elde etmesiyle sonuçlandı. Bu çerçevede, yeni sisteme öncülük eden Cumhur ittifakı, sistemi hayata geçirme imkanı da yakalamış oldu. Bu makalede, seçimlerin siyasi bağlamını ortaya koymak üzere, 2007 Cumhurbaşkanlığı krizinden 24 Haziran seçimlerine kadar geçen sürede siyasetin geçirdiği kritik süreçleri ve bu süreçlerin siyasal sistem değişikliği üzerindeki etkileri tartışıldıktan sonra, seçimlerin kısa ve orta vadeli siyasi ve toplumsal sonuçlarına değinilecektir. ; The general and presidential elections of 24 June 2018 in Turkey were one of the most important elections in the modern history of the country in many ways. First of all, the elections were based on a series of new regulations that would shape the voters' attitudes. Also, the elections were a systemic prerequisite for the newly established presidential system to take effect, which had a national approval through 16 April 2017 referendum. The elections were also distinguished with the rare alliances it contained. The People's Alliance (Cumhur İttifakı) consisted in Erdoğan's Justice and Development Party (AK Parti) and Bahçeli's Nationalist Movement Party (MHP), and worked to bring Erdoğan to the office, to embrace and run the new system effectively. On the opposite side there were a coalition and a single party, the coalition naming itself Nation's Alliance (Millet İttifakı) and consisting in an alliance of Republican People's Party (CHP), Good Party (İYİ Parti) and Felicity Party (Saadet Partisi); while the People's Democratic Party (HDP) ran by itself. They came together to either oust Erdoğan in the running for president or at least gain the majority in the parliament to force a systemic balance over Erdoğan through the parliament. In this article, I will first elaborate on the critical political developments observed between what is known as the "2007 Presidential Crisis" and 24 June 2014 elections, along with their impact upon the changes in political system. Then, I will put forward some arguments on the possible political and social consequences of the 2018 elections in the short, medium and the long run.
BASE
Uluslararası ilişkilerde belirli bir üst otorite tarafından konulan kuralların olmaması devletlerin birbirleri arasındaki ilişkilerin temelde güç mücadelesine bağlı olarak gelişmesine neden olmuştur. Sistemin en önemli aktörleri olan devletler, sistemi kendi politikalarına göre yönlendirebilmek için belli başlı siyasi olayları kullanırlar. Yakın dönem dünya siyasi tarihine baktığımızda en önemli gelişme olarak 11 Eylül 2001 terör saldırılarını örnek verilebilir. Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı gerçekleştirilen bu saldırılar sonrasında Ortadoğu'da önemli değişiklikler olmuştur. Soğuk Savaş sonrasında tek süper güç olarak ortaya çıkan ABD, mevcut olan hâkimiyetini ve gücünü tüm dünyaya kabul ettirmek için 11 Eylül saldırılarını bir fırsat bilmiştir. Bu dönemde ABD, birçok doğruya ve yanlışa imza atmıştır. 2003 yılında Irak'a yapılan ve yaklaşık 8 yıllık bir işgale dönüşen süreçte ABD tarafından uygulanan politikaların doğruluğu ve yanlışlığı objektif şekilde tespit edilmelidir. Irak topraklarına girilerek Saddam rejimi sonlandırılırken, araştırılması gereken konuların başında böyle radikal bir kararın hangi şartlar altında ve nasıl bir süreç sonunda alındığı gelmektedir. Bush sonrasında başkanlık koltuğuna oturan isim olan Obama'nın Irak'a yönelik yaklaşımı Bush'tan farklı olmuştur. İlk başkanlık döneminde nispeten iyi bir grafik çizen Obama, Irak'ta uyguladığı ya da uygulamadığı dış politika stratejisi nedeniyle ikinci başkanlık döneminde sınıfı geçememiştir. Obama, Bush'un söylemlerine yansıyan ideoloji ile hareket etmemiş olsa da kimi noktalarda onun politikalarına benimsemesi nedeniyle Irak meselesinde eleştirilmiştir. Obama, siyasal kaos altında bir Irak teslim aldı. Ancak görevi bıraktığında kendisinden sonraki başkana iç savaşla ve bölünme tehdidi ile karşı karşıya bir Irak bırakmıştır. ; The lack of a superior rule maker mecanism in international relations has brought on that the relations among the states take shape mainly depending on power struggle. The states, as the most important actors of the system, manipulate certain political events to rule the system according to their own policies. When we take a look at the recent period of world political history, we can consider terrorist attacks on September 11, 2001, as an example. After these terrorist attacks that was carried out to United States of America, there have been significant changes in the Middle East. The USA, which has shown up as the only superpower after the Cold War, has taken advantage of September 11 terrorist attack to establish its present hegemony and power to the whole world. In this period, the USA has put its signature to many right or wrong events. It should be detected objectively if it was a necessary or not that the 8th years of occupation of Iraq in 2003 by USA. As the Saddam regime was terminated by entering the land of Iraq, taking that kind of extremist decision in which condition it was made and its process should be the fist step of the investigation that must be done. With the difference of Bush, Obama who takes his place, showed a different approach to Iraq. Beside, Obama who made a good progress in his first presidental term, because of the foreign policy that he implemented in Iraq, he failed in his second presidental term. Although Obama did not act with the ideology reflected in Bush's discourses, he was criticised in the matter of Iraq due to his acts that represent Bush's policies at some points. Obama took over Iraq with a political chaos. However when he left he handed down Iraq to the next president after him under the threat of civil war and division.
BASE
Avrupa Birliği ile ilişkileri 1973'ten beri devam eden Birleşik Krallık, üyelik sürecinde genellikle sorunlu bir ilişki içerisinde olmuştur. Avrupa bütünleşmesinin başlangıcında sürece dâhil olmayan ülke, sonrada katıldığı bütünleşme sürecine sürekli olarak mesafeli bir şekilde yaklaşmıştır. Söz konusu sorunlu ve mesafeli ilişki, çoğu zaman keskin tartışmalarla geçen üyelik sürecini önceden öngörülemeyen bir şekilde ayrılma noktasına kadar getirmiştir. Brexit ise, Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği ile ilişkilerinde en önemli dönüm noktası olmuştur. Bu nedenle, Brexit'e giden süreci, Brexit'in nedenlerini ve sonuçlarını incelemek konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Çalışma bu amaçla, Brexit sürecini ayrıntılı olarak ele almayı ve literatüre katkı sağlamayı amaçlamıştır. Muhafazakâr Parti tarafından Avrupa Birliği ile ilişkilerde reform talep edilmesiyle 2013'te başlayan süreç, 23 Haziran 2016'da düzenlenen referandumda .9 ayrılma kararıyla sonuçlanmıştır. Popülist ve gerçek dışı söylemler üzerinden ilerleyen Brexit referandumunda, Muhafazakâr Parti ve Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi bütün süreci yöneten aktörler olmuşlardır. Bu iki siyasi parti, bir iç politika malzemesi haline getirdiği Avrupa Birliği üyeliğini farklı kampanyalar yürüterek de olsa sona erdirmişlerdir. Böylece, Avrupa Birliği tarihinde ilk defa bir üye devlet Avrupa Birliği'nden ayrılma sürecine girmiştir. Bu çerçevede çalışmada öncelikle Birleşik Krallık-Avrupa Birliği ilişkilerinin tarihsel arka planı ve Brexit'in nedenleri ele alınmıştır. Sonraki bölümlerde, Brexit'in Birleşik Krallık üzerindeki ekonomik etkilerine ve Muhafazakâr Parti ile Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'nin bu süreçteki rollerine değinilmiştir. Son olarak, ayrılma süreci kronolojik olarak incelenmiş, ayrılma sürecinin hangi aşamalardan geçtiği ve nasıl ilerlediği gösterilmiştir. Avrupa Birliği tarihinde ilk kez gerçekleşen bu süreci, Avrupa Birliği'nin ilgili kurumları ve Birleşik Krallık yetkilileri birlikte şekillendirmektedir. Bir aday ülkenin Avrupa Birliği üyelik sürecine benzer şekilde Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık arasında ayrılma müzakereleri devam etmektedir. Çalışmanın sonucunda, Brexit'in Birleşik Krallık ekonomisi ve siyaseti üzerinde olumsuz etkileri olduğu belirtilmiştir. Ekonomik açıdan, ülke ekonomisinin kısa dönemde olumsuz etkilendiği, orta ve uzun döneme ilişkin olumsuz beklentilerin olduğu dile getirilmiştir. Siyaset üzerindeki etkilerine bakıldığında ise, sürecin her aşamasında yer alan Muhafazakâr Parti ve Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'nin siyasette kötü sonuçlar aldığı ve referandum kampanyalarını yürüten iki liderinin de siyasetten çekilmesine neden olduğu gösterilmiştir. Sonuç olarak, kimin kazandığının tam olarak belli olmadığı bir referandumun ardından, Brexit'in sonucunda da ne olacağı tam olarak belli değildir. ; United Kingdom which has an ongoing relationship with the European Union since 1973 has generally had problematic relations during the membership process. A country who does not play a part in the early European integration process keeps wary eye to the process she joins lately. This turbulent and detached relationship brings the membership process which mostly contains sharp discussions to an unexpected breakpoint. Brexit has been the most important milestone in the United Kingdom-the European Union relations. Therefore, examining the process through Brexit, its reasons and results will help understand the issue better. Given this goal, therefore, this study aims to deal with the Brexit process in detail and contribute to the existing literature. Process beginning with the reform requests by Conservative Party in relations with the European Union in 2013 resulted in a referendum with 51.9% leaving decision on June 23, 2016. In the Brexit referendum which proceeds from the populist and unreal discourses, Conservative Party and United Kingdom Independence Party have been the actors managing the whole process. Even these two political parties conduct different campaigns on the EU membership which they turn it into a domestic policy tool; they have eventually completed the process. Thus, for the first time, a member state decided to enter leaving process in the European Union's history. In this framework, this study initially deals with the historical background of the United Kingdom-the European Union relations and causes of Brexit. Then, economic effects of Brexit on United Kingdom and roles of Conservative Party and United Kingdom Independence Party in this process were mentioned. Lastly, leaving process was chronologically examined and the steps of leaving process and the progress were shown. The process which happens for the first time in the EU history has been shaped by the EU's relevant institutions joint with the UK's authorities. Similar to a candidate country's membership process, the leaving negotiations have been going on between the EU and the UK. As a conclusion, it is indicated that Brexit has negative effects on politics and economy of United Kingdom. Economic-wise, the study shows that the UK economy has been affected negatively in the short-run in addition the negative expectations in the long-run. Political-wise, on the other hand, Conservative Party and United Kingdom Independence Party that have taken place in every stage of the process have gone up in flames and led their leaders who conducted referendum campaigns to abandon politics. Consequently, after a referendum without an exact winner, it is also unclear what happens after the Brexit process.
BASE
In: http://hdl.handle.net/11499/2059
Bu tezde, Türk sağının uzun bir dönem önemli bir figürü Agâh Oktay Güner ele alınmıştır. Bu maksatla Güner'in siyasal bilincinin oluşmasında etkili olan ailesel, çevresel faktörler ile temasta bulunduğu kişiler değerlendirilerek milliyetçi-muhafazakâr kimliğinin oluşumu tespit edilmiştir. Kendisinin fikir dünyasının çerçevesi oluşturmuştur. Farklı partilere mensup olduğu dönemlerde geçirdiği dönüşüm ortaya konmaya çalışılmıştır. 1980 öncesi siyasette Milliyetçi Hareket Partisi'nin siyasal hayattaki konumu belirlenmiş, bu dönemde milletvekilliği ve bakanlık görevlerinde bulunan Güner'in MHP'de siyaset yaptığı yıllar araştırılmıştır. Kendisi siyaset, kültür, ekonomi ve uluslararası ilişkilerde milliyetçi fikriyatı İslam ile buluşturmayı amaçlamış, bu çizgi temel hareket noktası olmuştur. Türk siyasetinde büyük dönüşümlerin yaşanmasına neden olan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nin milliyetçi cenaha ve dolayısıyla bu hareket içinde yer alan Agâh Oktay Güner'e yansımaları tartışılarak değerlendirilmiştir. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nin Türk siyasetine ve milliyetçi harekete etkileri, Güner'in parti tercihini şekillendirmiştir. Anavatan Partisi saflarından siyaset hayatına devam eden Güner'in milliyetçi-muhafazakâr kimliğindeki liberal unsurların ağırlık kazandığı söylenebilmektedir. Tezde kendisinin ANAP-DYP döneminde benimsediği düşüncelerinin ve çizgisinin 12 Eylül öncesi MHP hareketi içinde benimsediği düşüncelerden nasıl farklılaştığı, nasıl bir değişim geçirdiği hakkında genel bir kanıya varılmaya çalışılmıştır. ; This thesis discusses Agâh Oktay Güner who had been an important political figure of the Turkish Right for long years. In this way, familial and social factors which affected Güner's political consciousness are considered. Moreover, people who were in touch with Güner are evaluated in order to identify how his conservative identity has shaped. A framework provided to his world of ideas. The political transformation that Güner experienced is revealed by taking into consideration his affiliation with several different parties. The political status of MHP before 1980 is determined and Güner's political life in this party, including his service as a deputy and minister, is investigated. Güner aimed to connect nationalist idea with Islam in areas like politics, culture, economics and international affairs, and this line of thought has been a fundamental starting point of him. The influence of the military coup in 12 September 1980 is explained and its reflections on nationalist camp and of course Agâh Oktay Güner are critically discussed. The aforementioned military coup's influence on Turkish politics as well as nationalist actions has shaped the preferences of Güner in selecting his political party. Continuing his political life on the side of ANAP, liberal elements became dominant and nationalist-conservative elements became more and more restricted in Güner's political identity. In this thesis, it is aimed to put forward a general view of how Güner differed from his party's i.e. MHP's pre-80 policy, and embraced a line that ANAP-DYP deployed.
BASE