Afrika Birliği, 2014 yılında başlattığı girişimle, Afrika kıtasını bölgesel bir uluslararası ceza mahkemesine kavuşturmayı amaçlamaktadır. Bu girişim, Nüremberg'ten bu yana evrensel olarak uygulanagelen uluslararası cezai muhakemede daha önce örneği olmayan yeni bir araçtır. Söz konusu girişimin önemi, uluslararası ceza hukukunda bölgeselleşme kavramını tartışmaya açma potansiyeli taşımasındandır. Kıta düzeyinde bütünleşmeyi hedef alan Afrika Birliği, 2000'li yılların başından itibaren artan şekilde uluslararası ceza adaletini gündemine almaktadır. Afrika Birliği, uluslararası cezai muhakeme araçlarının Afrikalıları haksız yere hedef aldığı iddiasına dayanmaktadır. Ancak bu durum, uluslararası ceza hukuku normlarının tümden reddi anlamına gelmemektedir. Talep edilen, bu normların Afrika devletlerinin önceliklerini, değer ve farklılıklarını içerecek şekilde reforme edilmesidir. Bu anlamda "Afrika Ceza Mahkemesi", uluslararası cezai muhakemenin bilinen araçlarından pek çok açıdan farklılaşan bir yargı yetkisine sahip olacaktır. Bölgesel ve evrensel olan mutlak surette birbirine karşıt olmak zorunda değildir. Her ne kadar işler bir mekanizma kurabilmek için Afrika Birliği'nin aşması gereken pek çok sorun olsa da Afrika Ceza Mahkemesi sayesinde yaratılacak bölgesel uygulama ve teamüllerin uluslararası ceza hukukunun gelişimine katkı sunması beklenmektedir.
With worldwide progress, development and diversification come tensions between individual, local, national, and global identities, and the fight for equality and justice and opposition to discrimination. Iran is no different, but little has been written about the historical, current, and future identities of Iran's ethnic groups. This study looks at the Azeris, Kurds, Arabs, and Baloch alongside the Persian ethnic identity, which is predominant in modern Iran and which many claim is upheld politically and socially as the ideal for a future, collective Iranian ethnic identity, promoting discrimination against different ethnic identities. This theory is grounded by conducting and analysing in-depth questionnaires across 13 Iranian provinces in relation to religious, local, and national identities; inter-ethnic cultural borders; hindrances to progressive movements; the purging of certain ethnic cultures; and possible steps to resolve crises. Some data has been extracted from the author's recently published book, From Border to Border: Comprehensive research study on identity and ethnicity in Iran. This data presents practical steps to achieving stable, equitable and sustainable cultural, social, economic, legal, and political conditions in Iran, based on the results of questionnaires. Taken into consideration is the realization of economic, socio-cultural, and political justice and indiscriminate social welfare, promoting interethnic solidarity and justice in the media, separating the legal and political systems from religious and ethno-centric thought in acknowledgement of the diversity of religious identities in Iran, and implementing the pending articles of the Constitution.
Aristoteles'in siyasetle ilgili düşüncelerinin, Politika, Nikomakhos'a Etik, Eudemos'a Etik, Atinalıların Devleti ve Retorik adlı eserlerinde yer aldığı söylenebilir. Politika'nın ikinci kitabında sözlerine "sırada devletin biçimini tartışmak ve hangisinin daha iyi olduğunu anlayabilecek durumda olduğumuzu varsayarak bunu anlamaya çalışmak var" diyerek başlayan Aristoteles, bunun için iyi yönetilen bazı devletlerin anayasalarına bakmaya ve, hiç kuşkusuz Platon'u kast ederek, bazı yazarların ütopyalarına bakmaya ihtiyaç duyulacağına işaret eder. Platon'da olduğu gibi, devletten hep site devletini anlayan Aristoteles'e göre, devlet adamıyla devlet, kralla uyrukları, aile reisiyle ev halkı, efendiyle köleleri arasındaki ilişkilerin hep aynı türden ilişkiler olduğunu sanmak yanlıştır. Aristoteles, ne zengin azınlığın ne de yoksul çoğunluğun değil de, ancak ortak çıkarın gözetilmesiyle oluşabilecek orta tabakanın güçlü olduğu ve adaletin kendisiyle tecelli ettiği bir yönetim biçimi olan politeianın oligarşi ile demokrasinin uzlaştırılması sonucunda ortaya çıkabileceğini öne sürer. Demokratik anayasanın oligarşik anayasaya göre isyana ve devrime daha az açık olması nedeniyle ötekine göre daha sürdürülebilir bir nitelik taşıdığı kanısında olan Aristoteles, hem etik hem siyaset anlayışının merkezinde yer alan altın orta ilkesi gereği, güçlü bir orta tabakaya yaslanan anayasanın en güvenli ve en sürdürülebilir bir anayasa olacağından kuşku duymamaktadır. ; It can be said that the thought of Aristotle regarding politics takes place in his works: Politika, Nikomakhos'a Etik, Eudemos'a Etik, Atinalıların Devleti and Retorik. At the outset of his second book of Politika, he argues that "our purpose is to consider what form of political community is best of all for those who are the most competent to realize their ideal of life." To be able to accomplish this, he indicates that we have to examine not only the constitutions of "well-governed states" but also "any theoretical forms", held in esteem. Aristotle undoubtedly refers to Platon and argues that it is a necessity to understand some author's book related with Utopia. As is the case with Plato and Aristotle who always understands a state as the "site," considers that it is wrong to think that the relationship between statesman and state, households and householder, slaves and master are the same kind of it. Aristotle argues that neither rich minority nor poor majority, but the common interest of the middle layer constituted with observance is robust and the politeia, a form of government manifested its own justice, can occur as a result of reconciling democracy with oligarchy. Aristotle, who is of the opinion that democratic constitution is a more sustainable constitution compared to oligarchic constitution due to its less obviousness to rebellion and revolution, in keeping with the principle of the "Golden Middle," located in the heart of both ethics and politics, has no doubt about that constitution leaned on a strong middle class will be the safest and most sustainable constitution.
In this study, some forestry related practices of governments in 1961-2012 period were investigated in the context of forest resources management and administration. Within the scope of the study, developments related to forestry management, timber harvesting, afforestation, forest establishment and forest cadastre were discussed and data, documents and web pages of General Directorate of Forestry and various organizations were used in the study. Mann Whitney U test was used to determine whether there is a significant difference or not between the amount of realization of certain activities by government eras. Some outstanding results of the study are such these: The Ministry of Forestry was established for the first time in 1969 by Justice Party and revoked in 1980 by the Military Government. In 1991, it was reestablished by the Motherland Party. When single-party governments and the other governments are compared, it is found that while there is a significant difference in favor of single-party governments with regard to forest establishment practices including afforestation, there is no difference in industrial wood production. Annual average forest cadastral works during the Justice and Development Party era was approximately six times more than other governments.
Alternatif uyuşmazlık çözüm yolları, onarıcı adalet kavramının ortaya çıkmasıyla uygulanmaya başlamıştır. Bunlardan biri uzlaşma kurumudur. Günümüzdeki anlamıyla ilk olarak Kanada'da 28 Mayıs 1974 tarihinde meydana gelen bir olayda uygulanmıştır. Uzlaşma kurumunun ortaya çıkmasının çeşitli sebepleri vardır. Bunlardan en önemlisi klasik ceza adalet sistemlerinin uyuşmazlığın taraflarını, özellikle de mağduru tatmin etmemesidir. Uzlaşma kurumu ülkemizde ilk olarak 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yer alan düzenlemeler ile uygulanmaya başlanmıştır. Uyuşmazlığın taraflarının özgür iradelerine dayanan uzlaşma kurumunun mağdur veya suçtan zarar gören bakımından, şüpheli veya sanık bakımından, toplum bakımından, yargı organlarının iş yükü bakımından ve kamu harcamaları bakımından birçok faydası bulunmaktadır. Tezimiz iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, uzlaşma kavramı, uzlaşma kavramının hukuki niteliği, alternatif çözüm yöntemleri ve onarıcı adalet kavramlarını ve bunların ortaya çıkış sebepleri, uzlaşmanın karşılaştırmalı hukuktaki ve uluslar arası belgelerdeki yeri inceleme konusu yapılmıştır. İkinci bölümde ise, uzlaşmanın koşullarını, Yüksek Yargı içtihatları doğrultusunda soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki uygulanma sürecini, olumlu ve olumsuz sonuçlarını, faydalarını incelemeye çalıştık. Çalışmamızı, uzlaşma kurumu konusunda genel bir değerlendirme yaparak sonlandırdık. ; Alternative dispute resolution methods, with the emergence of the concept of restorative justice, began to be implemented. One of these is mediation institution. Meaning today as the first in Canada on May 28, 1974 was implemented in an event occurring. There are the various reasons for the emergence of mediation institutions. Most importantly, classic criminal justice system does not satisfy the parties to the dispute, particularly the victims. Mediation institution in our country was introduced by the regulations of the No. 5237 Turkish Penal Code and No. 5271 the Criminal Procedure Code which came into force on 1 June 2005. Mediation institution which based on the free will of the parties to the dispute has many benefits in terms of the person who has suffered damages from the crime, in terms of the suspect or the accused, in terms of the society, in terms of courts? workloads and in terms of public expenditure. Our study is composed of two main sections. At the first chapter, the concept of mediation, legal character of mediation, alternative dispute resolution methods and restorative justice concepts and their emergence causes, its places in the comparative law and on intirnational documents had been expressed. And at the second chapter, the rules of the mediation, in accordance with high judicial case law, the implementation process of the mediation at the investigation stage and prosecution stage, positive and negative results of mediation, the benefits of mediation had been expressed. At the final section, We had terminated our study making an overall assessment about the the concept of mediation with examples of decisions which we made at the practice.
Devletlerin yönetimi, üretim ilişkileri ve sermaye sistemleri ile aynı paralelde bir gelişim göstermektedir. Aynı sebepten dolayı, üretim ilişkileri ve sermaye sistemleri kapitalist mantıkta gerçekleşen emperyalist amaçlara da uygun düşmektedir. Gelişmiş devletler kendi çıkarları açısından dünya ticaretini yönetmek, tüm dünyayı isteklerine göre şekillendirmek istemektedirler. Böylece devreye, azgelişmiş devletlerin karşı duruşlarını önlemek için, etnik ve dini ayrımcılığın pekiştirilmesi ve küreselleşme başta olmak üzere çeşitli senaryolar konulmaktadır. Söz konusu senaryolar, bağımlılık ilişkileri çerçevesinde, ulus-devletin toplumsal işlevinin değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. O nedenle, bu makalede, ulus-devletin bağımlılık ilişkileri açısından toplumsal işlevi, Türkiye'yi de kapsayacak şekilde açıklanmaya çalışılmaktır. Anahtar Kelimeler: Ulus-Devlet, Bağımlılık Teorileri, Azgelişme, Kapitalizm, Emperyalizm ; Administration of states shows development in the same line as production relationships and capital systems. For the same reason, the relations of production and capital systems are suitable for imperialist purposes which is materialized by capitalist logic. Developed states want to manage world trade with their own interests and form the entire world according to their visions. Consequently various scenarios, especially strengthening of the ethnic and religious discrimination and the globalization, are put into practice in order to prevent resistance of underdeveloped states. The scenarios require the evaluation of social function of the nation-state in terms of dependency relationships. For this reason, in this article, the social function of the nation-state is explained in terms of the dependency relationships by incorporating Turkey in to the analysis. Key Words: Nation-State, Dependency Theories, Underdevelopment, Capitalism, Imperialism
Doktrinde anlaşmazlık ve uyuşmazlık terimlerini genellikle birbirinin yerine kullanılmasına rağmen, bu iki terim arasında önemli bir farklılık bulunmaktadır. Anlaşmazlık, birbirine zıt veya düşmanca bir durum ya da bir mücadele veya kavga olarak tanımlanır. Bir uyuşmazlık, dava konusu olabilen meseleler şeklinde ortaya çıkan bir anlaşmazlık çeşidi olarak görülebilir. Uyuşmazlık, müzakere, arabuluculuk veya üçüncü kişinin hüküm vermesi yoluyla çözülebilecek meseleler üzerinde anlaşmazlığa düşülmesini gerektirir. Uyuşmazlık karşı tarafa açıklanan, kişiler arası bir anlaşmazlıktır. Bir anlaşmazlık, birbirine uyumayan bir durumun anlaşılması veya çatışan bir talepte bulunulması şeklinde bir kişiye beyan edilmedikçe uyuşmazlığa dönüşmeyebilir. Alternatif uyuşmazlık çözümü (ADR), mahkemeler tarafından uygulanan şeklî mücadeleci usûllerden, şeklî olmayan usûllere doğru bir yönelişi temsil eder. ADR, dünya çapındaki adalete ulaşma hareketinin çatısı altında görülebilir. ADR nin doğuşu Birleşik Devletler de 1970 e kadar uzanır. Federal bölge mahkemelerinde uygulanan ilk arabuluculuk ve tahkim programı 1970 tarihlidir. Buna ek olarak ADR de diğer bir gelişme 1988?de Birleşik Devletler Kongresinin on adet bölge mahkemesinde zorunlu tahkim programı kurması ve diğer on adet bölge mahkemesini gönüllü tahkim programı oluşturması için yetkilendirmesiyle görülmüştür. ADR nin hızlı gelişimine katkıda bulunan büyük bir etken, 1976 da Amerika Barolar Birliğince düzenlenen Adalet Yönetimindeki Kamusal Tatminsizliklerin Nedenleri Hakkında Ulusal Konferans olmuştur. Bu konferansta, uyuşmazlık çözümündeki alternatif usûllerin, özellikle arabuluculuk ve tahkimin, tıkanmış halde bulunan mah-kemeleri rahatlatacağı, uyuşmazlıkların çözüm süresini kısaltacağı ve giderlerini asgariye indireceği sonucuna varılmıştır. Arabuluculuk hizmeti sunan mahalli adalet merkezlerinin ve çok seçenekli mahkeme teşkilatı programlarının kurulması teşvik edilmiştir. Çok seçenekli mahkeme teşkilatı terimi (ya da çok seçenekli ADR), bir dizi seçimlik uyuşmazlık çözüm usûlü sunan mahkemeleri ifade eder. Bu programlar, ihtilaflı tarafları, onlar için en uygun olan uyuşmazlık çözüm yöntemine yönlendirirler. Bunlar: Kolaylaştırma, arabuluculuk veya tahkimdir. Bazı çok seçenekli mahkeme teşkilatı prog-ramları belli türdeki bütün davaları belirli bir ADR programına havale et-mekteyken, diğer bazı programlar davacılara seçimlik bir liste sunmaktadırlar. ADR, uyuşmazlık çözümü için mahkemeler vasıtasıyla yürütülen davalarda alternatif olarak işleyen, genellikle tarafsız bir üçüncü kişinin aracılığı ve yardımını içeren bir dizi usûller olarak tanımlanır. Doktrine göre ADR usûlleri aşağıdaki yararları içerebilir: 1. Mahkemelerin iş yükünü ve giderlerini azaltmak, 2. tarafların yargılama için harcadıkları giderleri ve zamanı azaltmak, 3. topluluklara veya tarafların ailelerine zarar veren uyuşmazlıkların hızlı bir şekilde çözümünü sağlamak, 4. bireylerin adalet sisteminden daha iyi bir şekilde tatmin olmasını sağlamak, 5. tarafların ihtiyaçlarına uygun olan çözümleri teşvik etmek, 6. tarafların uyuşmazlık çözüm usûllerine gönüllü olarak uymalarını sağlamak, 7. komşuluk ve topluluk değerlerini ve toplulukların ilişkilerini onarmak, 8. ihtilaflı taraflarca ulaşılabilecek usûller oluşturmak, 9. halka, uyuşmazlıkların çözümünde ihlâl ya da dava yolu yerine daha etkili olan usûlleri denemelerini öğretmek, ADR tarafların bir araya getirilmesinde pek çok farklı yöntem gerektirir; bununla birlikte temel ADR usûlleri arabuluculuk ve müzakeredir. Arabuluculuk ve uzlaştırma terimleri eş anlamlı olarak kullanılırlar. Arabuluculuk (veya uzlaştırma), tarafların bir anlaşmayı müzakere etmeleri için onlara yardım eden tarafsız bir üçüncü kişice gerçekleştirilen bağlayıcı olmayan bir müdahaledir. Üç tür arabuluculuk vardır. Bunlar geleneksel arabuluculuk, yargısal arabuluculuk ve modern arabuluculuktur. Arabulucunun yapısı ve işlevi, arabuluculuk usûlünü diğer uyuşmazlık çözüm usûllerinden ayırmaktadır. Arabulucu bir kolaylaştırıcıdır. Arabulucu, ihtilaflı konular üzerindeki kendi kararını taraflara dikte etmemelidir. Arabulucululuk esnek yapısıyla şekillenerek farklı bir usûl haline bürünür. Arabulucunun yaklaşımı doğrudan veya dolaylı ya da bunların arasında bir usûlde kendini gösterebilir. Arabuluculukta bir ya da birden fazla oturum olabilir. Arabuluculuyla caucuses adında ayrı toplantılar yapılabilir. Arabuluculuk oturumları gizlidir ve tarafların iletişimine yadım etmek amacıyla gerçekleştirilir. Arabuluculuk geliştikçe, kolaylaştırma ve değerlendirme arabuluculuğu gibi farklı arabuluculuk türleri ortaya çıkmaktadır. Mahkeme veya arabulucu tarafından hangi arabuluculuk modelinin izlendiğine bakılmaksızın, arabuluculuk usûllerinin çoğu aşağıdaki aşamaları izler: Arabuluculuk öncesi aşama, arabuluculuk aşaması ve arabuluculuk sonrası aşama. Türk hukuk sisteminde Avukatlık Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, İş Kanunu, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Vergi Usûl Kanunu gibi kanunlarda ADR ile doğrudan ilgili düzenlemeler bulunmaktadır. Türk hukukunda, ADR ye ilişkin iki temel düzenleme mevcuttur. ADR yi destekleyen ilk yasal düzenleme Avukatlık Kanunundadır. Avukatlık Kanunu nun 35/A maddesine göre, müvekkilin talep etmesi halinde bir avukat, dava veya duruşma başlamadan önce ihtilaflı tarafları uzlaştırabilir. Kanun, tarafların uzlaştırma süreci sonunda bir anlaşmaya varmaları halinde, taraflar ve avukatların uyuşmazlığı çözen bir yazılı anlaşma yapmalarını hükme bağlamıştır. Uzlaşma tutanağı olarak adlandırılan bu anlaşma avukatlar ve müvekkillerince imzalanır. Uzlaşma tutanağı diğer mahkeme hü-kümleri gibi icra edilebilir. İkinci düzenleme, 1 Nisan 2005 te yürürlüğe giren yeni Ceza Muhake-mesi Kanunu ve Ceza Kanununda bulunmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanununun 253. maddesi ve Ceza Kanununun 73. maddesi, savcının veya hâkimin kararına bağlı olarak, bir ceza davasında mağdur-fail uzlaştırmasına ilişkin hükümler içermektedir. Sadece takibi şikâyete bağlı suçlar uzlaştırmaya uygundur. Kanımca, ADR Türk yargı sisteminde medenî hukuk, ticaret hukuku ve ceza hukuku uyuşmazlıklarının çözümünde temel bir işleve sahip olacaktır; zira, yargılama üzerinde çalışan veya dava yolunda büyük güçlüklerle karşılan avukatlar, ADR nin, hukuk davalarının tamamına teşmil edilmesini be-lemektedirler. Hukuk Muhakemeleri Kanunu hâlen, ADR nin kullanılması için gereken yetkiyi vermemektedir. Ancak, ADR yollarının hukuk davalarının tamamında kullanılması için, Hukuk Muhakemeleri Kanunda geniş bir yetki verilmesi gereklidir. Yakın bir gelecekte, özel hukukun bütün alanlarında ADR nin daha önemli ve merkezî bir rol oynayacağı açıktır. There is an essential distinction between conflicts and disputes, though the literature often uses the two terms interchangeably. Conflict is defined as a stole of opposition or hostilities a fight or struggle. A dispute may be viewed as a class or kind of conflict which manifests itself in distinct, justiciable issues. It involves disagreement over issues capable of resolution by negotiation, mediation or third party adjudication. A dispute is an interpersonal conflict that is communicated or manifested. A conflict may not become a dispute if it is not communicated to someone in the form of a perceived incompatibility or a contested claim. Alternative dispute resolution (ADR) represents a movement, away from formal adversarial proceedings on the part of the courts, toward informal processes. ADR can be seen as lying within the framework of the world-wide access-to-justice movement. The beginning of ADR is usually traced to the 1970s in the United States. In the federal district courts, the first mediation and arbitration programs date from the 1970s. Additional expansion of ADR occurred in 1988 when the United States congress authorized ten district courts to implement mandatory arbitration programs and an additional ten to establish voluntary arbitration programs. A major impetus for ADR s rapid growth was a 1976 American Bar Association sponsored National Conference on the Causes of Popular Dissatisfaction with the Administration of Justice. The Conference concluded that alternative forms of dispute resolution, in particular mediation and arbitration, would ease congested courts, reduce settlement time, and minimize costs. The development of neighborhood justice centers (which practice mediation) and multi-door courthouse programs were encouraged. The terms of multi-door courthouse or multi-option ADR describe courts that offer an array of dispute resolution options. These programs direct disputants to the most appropriate dispute-resolving mechanism: facilitation, mediation or arbitration. Some multi-door courthouses refer all cases of certain types to particular ADR programs, while others offer litigants a menu of options. ADR is defined as a range of procedures that serve as alternatives to litigation through the courts for the resolution of disputes, generally involving the intercession and assistance of a neutral and impartial third party. Accordingly in literature the benefits provided by ADR processes may include: 1. lower court caseloads and expenses, 2. reduce the parties? expenses and time, 3. provide speedy settlement of those disputes that were disruptive of the community or the lives of the parties? families, 4. improve public satisfaction with the justice system, 5. encourage resolutions that were suited to the parties? needs, 6. increase voluntary compliance with resolutions, 7. restore the influence of neighborhood and community values and the cohesiveness of communities, 8. provide accessible forums to people with disputes, and 9. teach the public to try more effective processes than violence or litigant for settling disputes. ADR involves many different techniques of bringing parties together, however the main ADR processes are negotiation and mediation. The terms mediation and conciliation are used synonymously. Mediation (or conciliation) is the non-binding intervention by a neutral third party who helps the disputants negotiate an agreement. These are traditional mediation, judicial mediation and modern mediation. The nature and role of the mediator is what distinguishes the process of mediation from other dispute resolution processes. The mediator is a facilitator. The mediator should not impose his or her own judgment of the issues upon that of the parties. Mediation is characterized by its flexibility, taking shape in a variety of models. Mediator approach may manifest in either directive or non directive fashion, or somewhere in between. There may be only one session or several. There may or may not be separate meetings, called caucuses, with the mediator. Mediation sessions are confidential and structured to help parties communicate. As mediations develops, distinct mediation strategies such as facilitative and evaluate are emerging. Regardless of which mediation model a court or mediator follows, most mediations progress through the following stages: Pre-mediation phase, the mediation proper and post-mediation phase. There are direct interested provisions about ADR in the Turkish law system such as Code of Lawyer, Code of Criminal Procedure, Code of Labor, Code of Consumer Protection, and Code of Tax Procedure. There are two main provisions on ADR in the Turkish Law. The first statutory provision that supports ADR is in the Code of Lawyer. According to the article 35/A of the Code of Lawyer if the client claims for conciliation, an attorney may invite the opposite sides to conciliation when the case or the trial is not commenced. If the parties reach an agreement at the end of the conciliation, the statue provides that the parties and the attorneys will execute a written agreement disposing of the dispute. The agreement called conciliation minute? signed by clients and their attorneys. Conciliation minute is enforceable in the same manner as any other final judgment. The second provision is in the new Code of Criminal Procedure and in the Penal Code which came into force on June 1, 2005. Article 253 of the Code of Criminal Procedure and article 73 of the Penal Code, contain provisions about victim-offender mediation in a criminal case, depend on a decision by the prosecution or the judge. Only offenses which can be prosecuted by the public prosecutor only upon complaint of the injured party are suitable for mediation. In my view, ADR will be recognized in Turkish judicial system as having a fundamental role to play in the resolution of civil, commercial and criminal disputes. Because lawyers who work on trials or those who encounter enormous difficulties in litigation expect the ADR to be extended to all civil cases. Nowadays, the Code of Civil Procedure does not provide necessary authority to use ADR. However, a broad authority for using ADR process in all civil actions must be given in the Code of Civil Procedure. It is clear that in all fields of civil dispute resolution ADR will play a central and rather important role in the near future.
Bilindiği üzere 11 Eylül 2001'de dünya kamuoyu ABD'ye gerçekleştirilen terör saldırıları ile sarsılmıştır. Saldırılar sonrasında yapılan istihbarat çalışmaları neticesinde olayların Afganistan'da yönetimde yer alan Taliban ve El Kaide mensuplarınca yapıldığı ortaya çıkmıştır. Bu gelişmelerle birlikte ABD ve NATO'nun Afganistan'daki terör unsurlarını yok etmek üzere askeri operasyonları başlamıştır. Tamda bu dönemde Türkiye'de siyasi çalkantılar yaşanmaktayken 2002 yılında siyasi iktidar değişmiş ve günümüze kadar süren Ak Parti iktidarı dönemi başlamıştır. Bu kapsamda araştırmanın amacı Ak Parti dönemi Türkiye-Afganistan ilişkileri ve bu ilişkilerde ABD'nin etkisi şeklinde belirlenmiştir. Yapılan literatür araştırması neticesinde oldukça köklü bir geçmişe dayanan Türkiye Afganistan ilişkilerinin günümüze kadar olumlu fakat çalkantılı geçtiği söylenebilir. Özellikle Taliban yönetimi döneminde Türkiye Afganistan ile ilişkilerini askıya almıştır. Fakat 11 Eylül saldırıları sonrasında Türkiye'nin Afganistan'a askeri personel göndermesi sonrasında, gerek ekonomik, gerek askeri gerekse sosyo-politik ilişkilere önem verdiği bir dönem olmuştur. Taliban rejiminin devrilmesi ile farklı boyut kazanan Türk Afgan ilişkilerinde ABD'nin etkisine değinecek olursak genelde ABD'nin bu ilişkilerde olumlu yaklaşımının olduğunu söylemek mümkündür. ; On 11 September 2001, the terror attacks on USA was shaked the openion of public in the world. After the events of terror attacks and according to investigations of intelligence revealed that the events were conducted by al-Qaeda and Taliban members in Afghanistan. Therefore, The USA and NATO have begun their military operations in Afghanistan in order to destroying the teror element in Afganistan. So, it was the time that Turkey govenrnment was turmoil with its political crises and changing of the polıtical administration systim by AKP (Justic and development party) in 2002 which is still in power. The purpose of this research is the relationship between Turkey and Afghanistan during the ruling of AKP (Justic and development party) and the ingluence of USA regarding to this relationship. Accordıng to researches and conducted literature reviews; there is a positive relationship base of on a long relation between two countries. Except some turbulent especially during the rule of Taliban in Afghanistan which the Turkey has suspended theirrelation. After the 11 september events, the relation between Afghanistan and Turkey get an importance step which start by sending army troops, improving in many areas such as econumy socio- politics of the countries. İf we have a look to Turkish- Afgan relations and the US influence, its possible to say that the USA has a positive role after overthrowing of the Taliban regime in Afghanistan. Key words: Afghanistan, Turkey, United States of America, 11 September
Afganistan Devleti (resmi adıyla Afganistan Ġslam Cumhuriyeti) üzerinde 20. yüzyıla kadar devam eden egemenlik mücadelesi çeĢitli yönetim anlayıĢlarının benimsenmesini beraberinde getirmiĢtir. Ülkenin modern anlamdaki ilk Anayasası 1923 yılında yapılmıĢ ve akabinde bir dizi Anayasal faaliyet gerçekleĢtirilmiĢtir. Ülkenin temel problemi yönetim Ģekillerinin Anayasallarda belirlenen ilkeler doğrultusunda gerçekleĢtirilememesidir. Afganistan"da idari sistem genellikle her yöneticinin kendi anlayıĢına göre değiĢmiĢtir. Bu yüzden ülkede sabit bir idari sisteminden bahsetmek çok zordur. Günümüzde ise 2004 yılında yürürlüğe giren Anayasal ilkeler hâkimdir. Bu ilkelerle Afganistan"daki idari sistem merkezi yönetim ve yerel yönetim temelinde kurulmuĢtur. Örgütsel yapının ve çağdaĢ düzenin sağlanması adına bir dizi reform ve yenilik getirme çabaları baĢlamıĢtır. Ülkede merkezi yönetim teĢkilatının taĢra kuruĢları yanı sıra yerel yönetimlerin Anayasal ve yasal zemine oturtulma çabası, modern anlamda yetersiz görülse de, yerelleĢme açısından umut verici bir geliĢmedir. Ülkede yerelleĢme açısından dikkat çeken bir diğer önemli nokta ise 2007 yılında Bağımsız Yerel Yönetim genel BaĢkanlığı"nın kurulmasıdır. Bu baĢkanlık merkez teĢkilat ile taĢra teĢkilatı ve yerel yönetim arasındaki iliĢkiyi düzenleyecek bir birimdir. Ancak uygulamaya bakıldığında bu kurumun yanı sıra gerek taĢra teĢkilatında gerekse yerel yönetimler üzerinde birden çok birimin söz sahibi olduğu görülmektedir. Ayrıca özellikle yerel yönetimlerde yasal çerçevede seçimle gelmesi öngörülen birimlerin seçimle gelmediği dikkat çekmektedir. Dolayısıyla Afganistan"da yerelleĢme çabaları istenen sonuca ulaĢamamıĢtır. Bu kapsamda, çalıĢmada öncelikle yerelleĢmeye iliĢkin kavramsal ve kuramsal alt yapı incelenmiĢtir. Daha sonra idari yerelleĢme çabaları özelinde Afganistan"ın yapılanmasına yön veren Anayasal ve yasal çerçeve ele alınmıĢtır. Son olarak idari yerelleĢme çabalarının önündeki engeller irdelenmiĢtir. Sonuç olarak ülkenin yerelleĢme çabalarını; dıĢ güçlerin ülkenin iç iĢlerine karıĢması, etnik farklılıkların yoğunluğu, merkezin idari ve mali açıdan hâkimiyeti elinden vi bırakmama istemi, hesap verilebilirlik olgusunun etkin iĢletilememesi gibi nedenler etkilediği görülmüĢtür. Anahtar Kelimeler: YerelleĢme, Ġdari YerelleĢme, Afganistan"da YerelleĢme Çabaları ; Afghanistan officially known as (Islamic Republic of Afghanistan) has examined various systems and approaches for her sovereıgnty till 20th century. The country's first modern constitution was inacted in 1923, followed by a series of Constitutional activities and amendments. The main problem of the country is that the ruling governments do not considers the principles of constitutional law. The administrative system standards in Afghanistan has been changing in accordance to each manager's own understanding. Therefore, it is very difficult to talk about a fixed administrative system in the country. The Constitutional principles that came into force in 2004 is prevailed. With these principles, there is dual administrative system central government and local government. It provides organizational structure and modern order to be started Despite the establishment of local government which is a strong pillar for implementation of constitution at provincial and district level, but still more effort is needed. Another important point for localization of administrations is the establishment of the Independent Directorate of Local Governance (IDLG) in 2007. This institution is a unit that regulates the relationship between central and local government. However, when looking at the application, it is seen that, besides this institution, multiple units can organise in both the district administrations and local governance. In addition, it is noteworthy that the some units at provincial level should be elected in accordance with constitution provisions but in practice it has never happened which has affected the administration negatively. Therefore, localization efforts in Afghanistan did not reach the desired result. In this research, firstly, the conceptual and theoretical infrastructure regarding localization was examined. Then, the Constitutional and legal framework, which directs the structuring of Afghanistan in terms of administrative localization efforts, was discussed. As a result, the country's localization efforts; It has been observed that some major reasons like intervention of foreigners in domestic matters, the tribal structure of the society and ethnic viii discrimination are the main obstacles to distribute power between centre and local government, hence the central government have domination in all aspects of state affairs. Keywords: Localization, Administrative Localization, Localization Efforts in Afghanistan
Devletin temel görevi kendi vatandaşlarına en iyi kamusal hizmeti vermektir. Devletin bu temel görevini ilgili idareler yürütmekte ve yine onlar tarafından halka sunulmaktadır. İşte sunulan bu hizmet yerine getirilirken kimi zaman vatandaşların şikâyetleri söz konusu olmaktadır. Vatandaşların devlet ile olan sorunlarını çözecek birçok kurum olmasına rağmen yeterli sonuçlar günümüzde hala elde edilememiştir. Ombudsman denetimi de bireyler ile idareler arasındaki uyuşmazlıkları çözmek için ilk kez İsveç'te kurulmuş olan bir tamamlayıcı denetim sistemidir. Ombudsman, bireylerin şikâyetlerini dinleyen ve gerektiğinde soruşturma başlatarak ilgili idareleri denetleyen bir denetim sistemidir. Bireyleri idarelerin keyfi ve hak mahrumiyeti yaratan uygulamalarından koruyan ombudsman, verdiği tavsiye kararlarıyla da adeta adalet savunucusu bir rol üstlenmektedir. Zaman içerisinde sorun çözme konusunda gösterdiği başarılardan ötürü İskandinav ülkelerinden başlayarak hızla yayılmıştır. Ombudsmanın örgütsel ve işlevsel analizini gerçekleştirdiğimiz bu çalışmanın ilk bölümünde kamu, denetim ve kamu denetçiliğinin gelişimi ve türleri üzerinde durulmuştur. Çalışmamızın ikinci bölümünde ise ombudsmana ilişkin literatür bilgisi verildikten sonra önemli altı ülkenin ombudsman kurumları incelenmiştir. Çalışmamızın son bölümünde ise Türkiye'deki ombudsman kurumuna neden ihtiyaç olduğu, ne gibi çalışmalar yapıldığı, örgütsel sisteminin nasıl olduğu ve işlevsellik durumunun ne olduğu konularına yer verilmiştir. ; The main task of the state is to provide the best public services to their citizens. This essential task is carried out by state authorities concerned and served to the public by them. Sometimes citizens' complaints are concerned while fulfilling these services offered. Despite the fact that there are many state institutions to solve the problem of citizens regarding the goverment, today satisfactory results still have not been optained. The Ombudsman audit is also a complementary control systems first established in Sweden to resolve disputes between the administration and individuals. The Ombudsman is an inspection system that listen the individuals' complaints and check the relevant authorities by initiating the investigation when needed. The Ombudsman that protect individuals from administrations' applications that create arbitary deprivation of rights almost plays a justice advocate role in its advised decisions. It is spread rapidly in time starting from the Scandinavian countries due to successes in solving problems. In the first part of this study that we performed an organizational and functional analysis of Ombudsman, it is focused on the public, audit and the development of public control and its types. In the second part of our study the Ombudsman institutions of six important countries were examined after citing works of literature about it. In the last part of our study the topic such as "why the Ombudsman institution in Turkey is needed, what kind of work is done, how its organizational system is and what its functional status is'' are included.
Temel hak ve hürriyetlere önem veren, iktidarın aşağıdan verilmesi, yönetime katılma, eşitlik, hürriyet, adalet, şeffaflık, farklılıklara saygı gibi önemli ilkelere dayanan demokrasi, halkın yönetimi düşüncesinde yükselen en önemli değerler arasındadır. Halk seçimlerde önlerine programlarını sunan partiler yanında, halkı temsil edecek kişilere oy vermektedir. Bununla birlikte, seçimlerde halka isimleri ve sıraları belli listeler sunulmaktadır. Sonuçta halk, siyasi partilerin belirlediği listeler arasında tercihte bulunmaktadır. Yönetenlerin belirlenmesi önemli ölçüde bu aşamada gerçekleşmektedir. Adayların seçmenlerce tespiti usulü dünya üzerinde sınırlı olarak uygulanmakta, genel olarak aday tespiti, parti içi işlem olarak değerlendirilmektedir. Partilerin aday tespitine ilişkin düzenleme ve uygulamalarının demokratik ilkelere göre yapılmasının gerekli olduğu kabul edilmekte ise de; siyasi partilerin oligarşik yapıları nedeniyle adayların parti üst yönetimince belirlendiği görülmektedir. Aday tespiti sürecinde en demokratik usulün; ilgili seçim çevresinde tüm partili üyelerin seçmen olarak katılmasını ifade eden, yargı denetim ve gözetiminde gerçekleştirilen ?önseçim? olacağı kanaatine varılmaktadır. Türkiye'de ise partiler önseçime başvurmamakta, adaylar daha çok parti üst yönetimince belirlenmektedir. Sonuçta, demokratik aday tespit usulünün yasa ile zorunlu hale getirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. ; Democracy giving importance to fundamental rights and liberties and depending on significant principles such as ruling power derived from the bottom layer, participation in administration, equity, freedom, justice, transparency and respect for dissimilarities is among the most important rising values in consideration of public administration. People in elections vote for the individuals that shall represent them as well as the parties that present their programs for them. In addition, in elections lists with final names and orders are presented to public as well. Consequently, people makes references among the lists specified by political parties. Determination of leading people is realized significantly in this phase. The procedure of determining candidates by voters is applied in a limited way all over the world and in general, candidate determination is evaluated as an operation within the party. Although it is admitted that regulations and applications of parties with relating to candidate determination are required to be performed in compliance with democratic principles, due to olygarchic natures of political parties, it is seen that candidates are determined by top management of the party. In the process of candidate determination one has the conviction that the most democratic procedure will be ?a primary? in the meaning of all party members? participation in related electoral constitutiency as voters and it is realized through judicial review and supervision. In Turkey parties do not apply for primaries and candidates are designated by mostly top management of the party. Finally, It is understood that the procedure of democratic candidate determination should be rendered as a necessity through law.
YÖK Tez No: 610729 ; Devlet, güvenlik örgütünün başı olması nedeni ile kamu düzeninin sağlanması ve korunması konusunda yetkilidir. Kamu düzeninin sağlanmasında öncelikli olan, suç oluşmadan önce suçun işlenmesini önleyici tedbirlerin alınmasıdır. Alınan tüm önlemlere rağmen ülkemizde ve dünyada kanun koyucular tarafından yasaklanan ve suç oluşturan eylemler gerçekleşmektedir. Bu eylemlere karşı cezai yaptırımların uygulanması ise kaçınılmazdır. Devlet, suç işlendikten sonra tedbir görevini veya cezası kesinleştikten sonra infaz görevini ceza infaz kurumları aracılığıyla yerine getirmektedir. Ceza infaz kurumları cezaların infaz edildiği yerlerdir ve kamu düzeninin sağlanmasında önemli bir konuma sahiptir. Ceza infaz kurumlarında infaz hizmetlerinin sağlanmasından, Adalet Bakanlığı'na bağlı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü sorumludur. Cezaların infazının gerçekleşmesinde ve dış güvenliğin sağlanmasında, hükümlü ve tutukluların sevk ve nakillerini gerçekleştiren jandarma birimleri de yardımcı olmaktadır. Bu çalışmada Türkiye'de ceza infaz sistemi, tarihi gelişimi, ceza infaz kurumlarının yapısı, işleyişi, infaz sürecindeki kurumsal yapılanması, Avrupa Birliği ilerleme raporu ekseninde son yıllarda Türkiye'de yapılan ceza infaz kurumlarının çağın gereklerine uygun şekilde yapılan faaliyetlerine ve atıl durumda olan insan gücünün nasıl değerlendirildiği konularına yer verilmiştir. Ayrıca Türkiye'de ceza infaz sisteminde karşılaşılan problemler ve bunlara ilişkin çözüm önerilerine değinilmiştir. ; State, owing to being the head of the security organization, is authorized to provide public order and protect it. Our first priority in maintaining public order is to take preventive measures before committing the crime. In spite of all the measures taken, actions prohibited by the legislators in our country and in the world take place, and so criminal sanctions against the actions are inevitable. State carries out the execution by the penitentiary institutions in terms of a measure after the crime has been committed or after the sentence is finalized. The state carries out the duty of precaution after committed a crime and the execution after the punishment is finalized by means of the penitentiary institutions. Penitentiaries, playing an important role in maintaining public order, are institutions where penalties are executed. The General Directorate of Prisons and Detention Houses under the Ministry of Justice is responsible for providing execution services. At this point, gendarmerie units, performing the referrals and movements of convicts and detainees, also assist in the execution of penalties and in ensuring external security. In this study, the penal system in Turkey, its historical development, structure of penal institutions, functioning, organizational structuring in the process of execution, the European Union progress report axis in recent years in accordance with the activities carried out to the requirements of the era of the penal institutions in Turkey, and how the assessment of manpower idle, were evaluated. In addition, problems encountered in the penitentiary system in Turkey are dealt with in this study and propose solutions to address them.