Book Review: Human Rights Journalism: Advances in Reporting Distant Humanitarian Interventions
In: İletişim: Araştırmaları Dergisi, Band 12, Heft 2, S. 137-142
11 Ergebnisse
Sortierung:
In: İletişim: Araştırmaları Dergisi, Band 12, Heft 2, S. 137-142
İnsani müdahalenin konusu Birleşmiş Milletler Antlaşması'nda kuvvet kullanımının yasaklanması ile gerçekleşmiştir. Kuvvet kullanımının yasaklanması ile birlikte, eskiden var olan tüm kuvvet kullanma yöntemleri gibi insani müdahale de bu yasağın kapsamında kalmıştır. BM Antlaşması gereğince çözmeye zorlamayacağını ifade eden madde 2/7'ye uygun olup olmadığı, yine Birleşmiş Milletler Antlaşması VII. Bölümü çerçevesinde uluslararası barış ve güvenliği ihlal edip etmediği değerlendirilmiştir. Ayrıca insani müdahalenin uluslararası örf ve âdet hukukuna uygunluğuyla "jus cogens" bir kural olup olmadığı incelenmiştir. 1991'de Irak'taki Saddam rejiminin saldırılarına karşı Kuzey'deki Kürt grupların ve güneydeki Şii grupların korunması için oluşturulan çekiç güç, Kuzey Irak'a ABD liderliğinde gerçekleştirilen "Huzur Operasyonu" Irak'ın içişlerine müdahaledir. 1992'de Irak'ın kuzeyinde ve güneyinde oluşturulan "uçuşa yasak bölge" ile Saddam Hüseyin rejimine karşı korunması amaçlanmıştır. ; The subject of huminitarion intervention has been actualised with the prohibition of using forces of United Nations agreement, Huminitarion intervention took plase in the scope of this prohibition lik an the procedule of using forces in the past with the prohibition of using force. Within the agreement of United Nations, whether the peace and security has been violated and It is proper for 2/7 in the frame of the part of united nations o greement or not is evaluated. Besides, Convenience of humminitarion intervation was eromined in the perspective of ( jus cogens) unwritten law of nations. Combined task force that is constituted for protecting the Kurdish groups in the north and the shi'a groups in the south. Against the attacks of Saddam Rejime in 1991 inter fered in the internal affairs of Iraq with the "peace operations" which is organized under the authority of U.S.A. In 1992, no flight zone was constituted in the north and south of Iraq for the purpose of protecting civilians against Saddam Rejime.
BASE
Arap Baharı olarak adlandırılan süreç, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'yı etkileyen toplumsal hareketleri içermektedir. Arap Baharı'nın etkisini gösterdiği Suriye'de ise, daha adil ve demokratik bir yönetim isteyen halk sokağa çıkarak, barışçıl protestolar düzenlemiştir. Halkın barışçıl gösterilerine karşılık, Cumhurbaşkanı Beşşar Esad, protesto gösterilerini güç kullanarak bastırmaya çalışmış ve halka karşı devletin tüm kaynaklarını kullanarak bir savaş başlatmıştır. Çatışmalar kısa sürede iç savaşa dönüşmüştür. Uluslararası aktörlerin de dahil olduğu iç savaşta cihatçı terör örgütleri ortaya çıkarak, büyük kazanımlar elde etmişlerdir. Uluslararası barış ve güvenliği korumak amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) ise, kendi ürettiği "koruma sorumluluğu" doktrinini uygulayamamış ve bu savaşta etkisiz kalmıştır. Çatışmalarda yarım milyondan fazla insan ölmüş, 6.2 milyon insan mülteci konumuna düşmüştür. Kimyasal silah kullanıldığı belgelenen savaşa karşı uluslararası toplumun eylemsizliği insan hakları ihlallerini daha da derinleştirmiştir. Bu çalışmada, "Suriye'de iç savaş nedeniyle yaşanan insan hakları ihlalleri durdurulabilir miydi sorusu cevaplanmaya çalışılmıştır. Konu, uluslararası ilişkiler literatüründe yer alan "Güvenlik", "İnsani müdahale" ve "Koruma Sorumluluğu" kavramları incelenmiş ve Suriye İç Savaşı bu kavramlar çerçevesinde değerlendirilmiştir. Suriye İç Savaşı'ndaki ihlallerin, koruma sorumluluğu doktrini açısından müdahaleyi gerektirip gerektirmediği noktası, uluslararası hukuk ve BM Şartı üzerinden incelenmiştir. BM Örgütü'nün eylemsizliğinin yapısıyla ilgili sorunlardan kaynaklandığı ve uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması için, devletlerin siyasi karar almasının önüne geçecek ve hesap vermelerini sağlayacak düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu sonucuna varılmıştır. ; The process called the Arab Spring includes social movements affecting the Middle East and North Africa. In Syria, where the Arab Spring was effective, citizens who wanted a more just and democratic government took to the streets and organized peaceful protests. In response to the peaceful demonstrations of the people, the Ba'ath Party government, which has ruled the country since 1970, and President Bashar Assad tried to suppress the protests by force and started a war against the people by using all the state's resources. Conflicts soon turned into civil war. International actors took part in the civil war and emerging jihadist terrorist organizations made huge gains. The United Nations Organization (UN), which was established to protect world peace, was ineffective in this war by not complying with the "responsibility to protect" doctrine. More than half a million people died in the conflict, 6.2 million people became refugees. The international community's inaction against war, in which the use of chemical weapons is documented, has deepened human rights violations. In this study, the concepts of security, humanitarian intervention and protection responsibility in the international relations literature will be examined and the Syrian Civil War will be evaluated within the framework of these concepts. The study will examine whether the violations in the Syrian Civil War require intervention in terms of the doctrine of responsibility to protect through international law and the UN Charter. Considering the future of the protection responsibility concept produced by the UN Organization, the question of whether human rights violations could be stopped will be tried to be answered.
BASE
ÖZET Çalışmanın konusunu oluşturan insancıl müdahale ve koruma sorumluluğu kavramları uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkiler alanında en fazla tartışılan konulardan bazılarını oluşturmaktadır. Her iki kavram devletlerin kendi topraklarında yaşanan soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve etnik temizlik gibi uluslararası hukukun ağır ihlalini oluşturan durumları önleyememesi ya da bizzat kendilerinin fail olması durumunda diğer devlet ya da devletler tarafından bu durumların sona erdirilmesi için yapılacak askeri müdahaleyi içermektedir. İnsancıl müdahale olgusunun uluslararası hukuk açısından çözümlenmesinin güçlüğü, kuvvet kullanılmasının hukuki temelini oluşturan BM Antlaşması'nın egemenliğin korunması ve içişlerine müdahale yasağı gibi durumları devletlerarası ilişkilerde barışı korumaya yönelik mekanizmalarla açık bir şekilde korumayı amaçlamasına rağmen, insan haklarının korunmasına yönelik hukuksal metinlerde bu korumanın aynı derecede sağlanamamış olmasıdır. Birleşmiş Milletler Antlaşması'nda insancıl müdahale ve koruma sorumluluğuna ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın, silahlı güç kullanımı dahil olmak üzere zorlama önlemleri, sadece saldırı eylemi, barışın bozulması ya da barışa yönelik tehdit durumlarında öngörülmüş ve insan hakları ihlalleri için düşünülmemiş olsa bile, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin zaman içerisindeki uygulamaları, "barışa yönelik tehdit" kavramının daha geniş bir çerçevede yorumlanmasının kanıtı olmuş ve Güvenlik Konseyi birçok durumda uluslararası olmayan silahlı çatışmaların ve insan hakları ihlallerinin uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiği sonucuna varmıştır.İnsancıl müdahale kavramına kıyasla daha nesnel bir nitelik taşıyan, müdahale edenden çok müdahale edilenin çıkarlarına odaklı koruma sorumluluğu kavramı, egemenlik konusunda köklü bir değişikliği ifade etmektedir. Bunun adı "sorumluluk olarak egemenliktir". Bu kavram ilk kez ICISS raporunda ifade edilmiştir. Koruma sorumluluğu kavramı açısından Libya örnek gösterilmesine rağmen Darfur ve Sri Lanka örneğinde tutarsızlıklar açık bir şekilde görülecektir. Politik kararlılık bulunmadığı sürece gelecek koruma sorumluluğu kavramı açısından birkaç iyi uygulama dışında bir şey getirmeyecektir.Anahtar Kelimeler: İnsancıl Müdahale, Koruma Sorumluluğu, Uluslararası Barış ve Güvenliğin Tehdidi, Sorumluluk Olarak Egemenlik, Birleşmiş Milletler. ABSTARCTHumanitarian Intervention and Responsibility to Protect concepts that are the subject matter of the study are some of the most discussed subjects in the international law and international relations. Both concepts are composed of the military intervention to be performed for finalizing such cases by other states or states if the states could not prevent the circumstances that are the reason of the serious violations of the international law such as genocide that has been experienced in their own lands of the states, crimes against humanity, war crimes and ethnic cleansing or if the states are perpetrators itself. Although the circumstances such as the difficulty of the solution regarding the humanitarian intervention concept in terms of international law, protection of the sovereignty of United Nations Charter that is the legal basis for use of force and ban of response to the home affairs have been attempted to be protected clearly by the mechanisms towards protection of the peace in the inter-state relations, such protection could not be provided at the same level in the legal texts regarding the protection of human rights. There is not any clause in the United Nations Charter regarding the humanitarian intervention and responsibility to protect. In addition to this, including the utilization of armed force included in the United Nations Charter, the coercion measures have been anticipated only in case of aggression, breach of the peace or threats to the peace and even if it isn't considered for the violations of human rights, the applications of the United Nations Security Council on time has become an evident to interpret the concept of "threats to the peace" in the large framework and in many cases, the Security Council achieved the result of threatening the international peace and security because of non-international armed conflicts and human rights violations. With comparison to the concept of humanitarian intervention, the concept of responsibility to protect focused on the benefits of the ones that have been interfered apart from the interfering means a radical change in the matter of sovereignty. It means the "sovereignty as responsibility". This concept was stated in the ICISS report in the first time. By considering the responsibility to protect, although Libya has been showing an example, the inconsistencies in the sample of Darfur and Sri Lanka could be seen clearly. If there is not any political stability, there will not be any output apart from several best examples in terms of the concept responsibility to protect. Key Words: Humanitarian Intervention, Responsibility to Protect, Threat to International Peace and Security, Sovereignty as Responsibility, United Nations.
BASE
Danışman: PROF. DR. HASAN SELÇUK KÖNİ Yer Bilgisi: İstanbul Gelişim Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Konu: Uluslararası İlişkiler = International Relations ; Devletlerin vatandaşlarını soykırım, savaş suçları, insanlığa karşı suçları ve etnik temizlik suçlarına karşı koruyamadığı, korumakta isteksiz davrandığı ya da kendi vatandaşlarına karşı şiddet uyguladığı durumlarda egemenlikten kaynaklanan sorumluluk açığı bulunmaktadır. Bu açık koruma sorumluluğu kavramının ortaya çıkmasıyla birlikte müdahale yetkisinin uluslararası topluma verilmesiyle kapatılmaya çalışılmıştır. Egemenlik kavramı nüfusun iç savaş, isyan, baskı ya da devletin başarısızlığı sonucu ciddi bir zarara uğradığı ve hükümetin durumu kontrol altına almada başarısız olduğu durumlarda yerini sorumluluk olarak egemenlik' kavramına bırakmıştır. Devletin üzerinde tam ve mutlak hâkimiyeti olduğu ülke topraklarından ayrı tutulan insanların, salt egemenliğin bir parçası olmayacağı anlayışı uluslararası antlaşmalar ile geliştirilmiştir. Üç aşamalı bir yapı üzerine kurulu bu sorumluluk "insani müdahale" gibi zorlayıcı tedbirleri içermekte, "insani müdahale"den farklı olarak "önleyici diplomasi" ve "yeniden inşa" sorumluluklarını da uluslararası topluma yüklemektedir.Koruma sorumluluğunun varlığının kabul edilmesiyle birlikte, uluslararası barış ve güvenliği sağlama konusunda birincil derecede yetkili uluslararası aktör olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin norm uygulayıcısı olarak uluslararası barış ve güvenliğin tehdidi dışında bir sebeple ilgili devletin rızası olmadan egemenliğine müdahale etme yetkisinin olduğu kabul edilmiştir. Ancak normun uygulaması aşamasında üç sütunlu yapıda öngörülen sıraya riayet edilmemesi, müdahalenin insani koruma amacı dışında doğrudan bir devletin siyasi bütünlüğüne ve bağımsızlığına müdahale şeklinde gerçekleşmesi, müdahalenin son çare olması ilkesine uyulmaması ve uygulamadaki istikrarsızlık normun gelişimini sekteye uğratmıştır. Bu çalışmada, uluslararası toplumun koruma sorumluluğu adı altında ilk zorlayıcı müdahalesi olma özelliğine sahip olan Libya müdahalesi ile benzer iç çatışmalara sahne olan Suriye hakkında Güvenlik Konseyi'nin 2011'den günümüze almış olduğu kararların nitel içerik analizi yapılmıştır. Bu analiz sayesinde koruma sorumluluğu normunun uygulanış şekli, uluslararası hukuk normlarına uygunluğu, uluslararası pratiğin tutarsızlığının nedenleri ve küresel sistem düzeyinde P5'in aralarındaki güç ilişkilerinin normun uygulanmasına yansıması irdelenmiştir. Sonuç olarak bir devlette insani krizin ortaya çıktığı olaylarda yetkili otorite tarafından yapılacak olası bir müdahalenin amacının "norm mu? egemenlik mi?" olduğu sorunsalı uluslararası ilişkiler teorileri ve uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde değerlendirilmiştir. ; There is a lack of responsibility for sovereignty when states cannot protect their citizens against genocide, war crimes, crimes against humanity and ethnic cleansing, or are reluctant to protect them or use violence against their own citizens. With the emergence of this concept of open responsibility for protection, it has been tried to be closed by giving the intervention authority to the international community. The concept of sovereignty has been replaced by the concept of sovereignty as responsibility where the population has suffered serious damage as a result of civil war, rebellion, repression or failure of the state and the government has failed to control the situation. The understanding that the people who are separated from the territory of the country where the state has full and absolute sovereignty will not be a part of pure sovereignty has been developed by international treaties. This responsibility, which is based on a three-stage structure, includes coercive measures such as humanitarian intervention, and, unlike "humanitarian intervention" imposes"preventive diplomacy"and" reconstruction "responsibilities on the international community. With the recognition of the responsibility of protection, international peace and security As the norm enforcer of the United Nations Security Council, which is the primary international actor competent to provide, it is recognized that it has the authority to intervene in the sovereignty of the state without the consent of the relevant state for a reason other than the threat of international peace and security. However, failure to comply with the order envisaged in the three-pillar structure during the implementation of the norm, the fact that the intervention took place in the form of an intervention directly to the political integrity and independence of a state other than the purpose of human protection, the non-compliance with the principle of being the last resort of the intervention and the instability in practice interrupted the development of the norm. In this study, the qualitative content analysis of the decisions taken by the Security Council since 2011, which has witnessed similar internal conflicts with the Libya intervention, which is the first coercive intervention under the name of protection responsibility of the international community, has been conducted. With this analysis, the application of protection responsibility norm, compliance with international norms of law, the reasons of inconsistency of international practice and the reflection of the power relations between P5 on the implementation of the norm at global system level were examined. As a result, the question of whether a possible intervention by the competent authority in the events of humanitarian crisis in a state is 'norm or sovereignty? It has been evaluated within the framework of international relations theories and international law rules.
BASE
Birleşmiş Milletler (BM)'in barışı koruma misyonu kuruluşundan itibaren günümüze kadar gelen süreçte uluslararası barış ve istikrarın sağlanması konusundaki en önemli araçların başında gelmiştir. 1950'li yıllarda ilk örneklerinin görüldüğü barışı koruma misyonları Soğuk Savaş sonrası dönemde değişime uğramıştır. İnsani müdahale ve devlet egemenliği kavramları çerçevesinde yeniden değerlendirilen barışı koruma misyonları uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasındaki en önemli araçlardır. Bu çalışmada BM'nin geleneksel barışı koruma misyonu yapısı koruma sorumluluğu normu çerçevesinde incelenecektir. Koruma sorumluluğunun uygulama alanı olarak Sudan incelenecektir. ; The United Nations (UN) peacekeeping mission since its establish has been one of the most important tools for achieving international peace and stability. In the 1950s the first examples of peacekeeping missions were seen and have been transformed in post Cold War era. After re-evaluated through humanitarian intervention and state sovereignty the peacekeeping missions are the most important instruments in ensuring international peace and security. This study will examine traditional UN peacekeeping missions within the framework of responsibility to protect norm. As case study Sudan will examine through responsibility to protect.
BASE
In: http://hdl.handle.net/11684/1300
Birleşmiş Milletler Antlaşmasının kabulü ile birlikte devletlerin kuvvet kullanması ve kuvvet kullanma tehdidinde bulunması yasaklanmıştır. BM Antlaşması sadece bireysel ve müşterek meşru müdafaa durumlarında kuvvet kullanımına izin vermiştir. Bu çerçevede meşru müdafaa hakkı antlaşmanın 51. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede yer alan silahlı saldırı ve doğal hak kavramlarının devletler tarafından geniş ve dar yorumlanması neticesinde meşru müdafaa hakkının içeriği de değişmiştir. Diğer yandan, savaşların biçim değiştirmesi ve bireye verilen önemin artması sonucu yeni düzenlemeler ortaya çıkmıştır. Bu düzenlemeler; önleyici meşru müdafaa, insani müdahale, koruma sorumluluğu ve devlet vatandaşlarının ülke dışında korunmasını içermektedir. Bu çalışma, meşru müdafaanın değişen içeriği sonucu ortaya çıkan bu düzenlemeleri incelemektedir. Her düzenlemenin içeriği ve örnekleri ele alınmaktadır. Ayrıca bu çalışma, Gürcistan- Rusya, Ukrayna- Rusya ve Filistin- İsrail olay incelemelerini meşru müdafaa çerçevesinde analiz etmektedir. Bunu yaparken, özellikle devletlerin müdahale gerekçeleri üzerinde durmakta, meşru olmayan durumları belirtmekte ve uluslararası toplumun tepkisini incelemektedir. Bu tez, uluslararası toplumun tepkisini ele alarak meşru olmayan durumların uluslararası topluma nasıl kabul ettirildiğini ortaya koymaktır. Ayrıca sonuç bölümündeki dört tablo tezin planını da ortaya koymaktadır. Her olay incelemesi müdahale gerekçeleri, meşru olmayan durumlar ve uluslararası toplumun tepkisi çerçevesinde analiz edilmektedir. ; With the acceptance of United Nations treaty, it is forbidden for states to use and threat to use of force. UN treaty allows the use of force only in case of individual and collective self defense. In this framework, the right of self defense is regulated in treaty's article number 51. In order not to result in any misinterpretation by states, the concepts of the right of self defense also subject to change. On the other hand, as a result of changing format of war and increased emphasis on the individual new regulations have emerged. These regulations include preventive self defense, humanitarian intervention, responsibility to protect and the protection of citizens abroad. This study examines the regulations emerging as a result of the changing content of self defense. Each regulation of content and examples are discussed. Furthermore, this study has analyzed Georgia- Russia, Ukraine- Russia and Palestine- Israel case studies in the framework of self defense. By analyzing the cases, the study focuses on the reasons for the intervention of the states, noting illegitimate situations are made to be accepted by international community by addressing the responses of them. In addition, the four charts in the conclusion part of the thesis shows the design of the research. Each case study is analyzed in the framework of reasons of intervention, illegitimate situations and the response of the international community.
BASE
Doktora Tezi ; Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, realist yaklaşıma uygun bir şekilde, gerektiğinde güç kullanmak suretiyle, Batı Blokunun güvenliğini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemde Doğu Bloku tehdidinin ortadan kalkmasına ve nükleer silahların sınırlandırılması konusundaki girişimlerin olumlu sonuçlanmasına rağmen NATO'nun mevcudiyetini yitirmediği gözlemlenmiş ve örgüt, neo-liberal yaklaşım doğrultusunda, üye devletlerin güvenlik işbirliğini kolaylaştırdığı ve insani müdahalede bulunma kapasitesine sahip olduğu gerekçesiyle varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Bu durum birçok görüş çerçevesinde de eleştirilere maruz kalmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde güvenlik konularının ve buna bağlı olarak ortaya atılan tehditlerin çoğalması sonucunda NATO, 1990 sonrası dönemde sorumluluk sahasını da genişleterek, neo-liberalizme uygun şekilde, güvenlik işbirliğini kolaylaştırdığı ve insani sorumluluk ilkesiyle hareket ettiği gerekçesiyle, "alan dışı" görev ve yetkilerle hegemonyasını arttırmaya çalışmıştır. Bu çaba, NATO zirvelerinden de gözlemlenmiştir. Ayrıca 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra, neo-liberal düşünce yanında, sosyal inşacı yaklaşımın "şiddetin durduğu ama düşman ve tehdit algılamalarının devam ettiği bir ortamın barış olarak kabul edilemeyeceği" tezini savunarak, son on dört yıldaki NATO zirvelerinde kabul görmesi söz konusu olmuştur. Çalışma, küresel güvenlik sistemi içindeki değişimin unsurlarını tespit etmek, eski ve yeni dönem arasındaki bağlantıyı kurabilmek ve değişen/dönüşen güvenlik anlayışında, realist, neo-liberal ve sosyal inşacı kuramlar ışığında, Soğuk Savaş sonrası dönemdeki zirveleri ve müdahaleleri çerçevesinde NATO'nun dönüşümünü değerlendirmektedir. ; abstract ; In accordance with the international relations theory of realism, The North Atlantic Treaty Organization (NATO) was established in order to provide security for the Western Bloc by using force if necessary. However, despite the success in the attempts to limit nuclear weapons and the cessation of the Eastern Bloc threat, it was seen that NATO did not cease to exist and in fact, due to the neo-liberal policies, continued its existence with the justification that it was capable of making humanitarian interventions and facilitating the security cooperation of the member states. This event received criticism within the framework of various opinions. As a result of the increase in security issues and threats during the Post-Cold War Era, NATO, which expanded its area of responsibility starting from 1990's, tried to augment its hegemony by out-of-area operations and authorizations with the justification that it facilitated security cooperation and moved with the principle of humanitarian responsibility in accordance with neo-liberalism. This effort was also observed in NATO summits. After 9/11 terrorist attacks, neo-liberalism by defending the social constructionist approach which states that "an environment, where violence has stopped but the enemy and threat perceptions still continue, cannot be acknowledged as peaceful", got itself accepted in NATO's summits in the last fourteen years. This study tries to determine the elements of change in the global security system make connections between the old and new eras and evaluate the NATO's transformation within the framework of its post-cold war summits and interventions, while considering the changing understanding of security, realist, neo-liberalist and social constructionist theories.
BASE
Birleşmiş Milletler kuruluşundan bu yana özellikle 90'lı yıllardan sonra aktif olarak uluslararasası barış ve güveniği koruma kapsamında etkin kararlar almaya başladı. Özellikle Yugoslavya kriziyle birlikte uluslararası toplumda uluslararası barış için bir umut doğdu. Artık soğuk savaş sona ermiş her iki bloğa ait devletler bir araya gelerek uluslararası barış için birlikte karar alabilir duruma gelmiştir. Hatta BM Güvenlik Konseyi uygulamalarında uluslararası ilişkilerde esaslı bir kural olan "iç işlerine karışma yasağı" (BM Sözleşmesi'nin 2/7. md) sebebiyle devletler arasında çatışma yokluğuna dayanan barışın "negatif barış" olarak anlaşılmasından yanında, bir devletin içinde de barış içinde birlikte yaşamayı ifade eden "pozitif barış" anlamıyla da uygulanması düşüncesi doğmaya başladı. Fakat bu umut uzun sürmedi. Rusya'nın kısa sürede kendini toparlamasıyla birlikte yine uluslararası toplumda çıkarlara dayalı kararlar alınmaya başlandı. Mali krizi bu alanda alınan son ortak kararlardan birisidir. Bu çalışmada Mali krizi çerçevesinde BM Güvenlik Konseyinin uluslararası barışın negatif anlamının yanında positif anlamı da kararında esas almış mıdır, sorusunun cevabı aranmaktadır. ; The United Nations (UN) has adopted effective resolutions since its foundation, particularly during 1990's, for the sake of promotion and protection of global peace and security. Especially following the UN's firm stance for the Yugoslavia crisis, the hopes for global peace have remarkably raised. The Cold Was had come to the end and the states from the opposite alliance blocks of the Cold War were enabled to make decisions altogether in order to protect global peace. In the UN Security Council's practice, even the idea that the concept of "positive peace," which regards the internal peace of states as a matter to be addressed by international community, could substitute the concept of "negative peace," which implies the peace situation only among states and does not regard internal peace of states because of the main principle of non-intervention enacted in Article 2/7 of the UN Charter.Nevertheless, these hopes could not last long. As Russia could gather its strength after a short while, the decision-making mechanism of the international community became solely interest-based once again. In this article, the author is trying to examine the question whether the UN Security Council has endorsed the concept of "positive peace" or "negative peace" while its approach to Mali case, which is a remarkable international crisis occurred in 2000's.
BASE
ÖZBu tezde Türkiye'nin gerçekleştirdiği Şah Fırat Operasyonu, Beşika Müdahalesi, Fırat Kalkanı Harekâtı ve Zeytin Dalı Harekâtı'nın uluslararası hukuka göre meşruiyeti konusu ele alınmaktadır. Türkiye, söz konusu müdahaleleri resmî olarak Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 51. maddesinde ifadesini bulan meşru müdafaa hakkına dayanarak gerçekleştirdiğini açıklamıştır. 51. maddeye göre devletler, meşru müdafaa hakkına ancak kendilerine yönelik silahlı bir saldırı vukû bulduğunda başvurabilecektir. Tezde de terör örgütlerinin Türkiye'de gerçekleştirdiği saldırıların, 51. maddede öngörülen silahlı saldırı şartını karşılayıp karşılamadığı tartışmaya açılmaktadır. Ayrıca terör saldırıları üzerine gerçekleştirildiği belirtilen Türk müdahalelerinin ne derece sınırlı, amacına uygun ve terör örgütlerinin oluşturduğu tehdide yönelik olduğundan söz edilecektir. Bununla birlikte, BM Güvenlik Konseyi'nin uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bu kriz karşısında gerekli ve makul önlemleri alamadığı görülmektedir. Bu durum karşısında BM Güvenlik Konseyi gerekli önlemleri alana kadar Türkiye'nin mevcut olanaklarla yaşanan tehdide karşı ne tür önlemler alabileceği de tezde incelenmektedir. Türk müdahaleleri meşru müdafaa hakkı temelinde açıklanırken, devlet dışı aktörlere karşı başvurulacak olan meşru müdafaa hakkı konusunda Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın cevap veremediği sorunlara yanıt vermesi için ortaya konan "Acizlik veya İsteksizlik Doktrini", "Zaruriyet Doktrini" ve "Koruma Sorumluluğu Doktrini" çerçevesinde de Türk müdahaleleri açıklanmaktadır. Meşru müdafaa hakkındaki muğlaklıklar ve BM Güvenlik Konseyi sisteminin sorgulanır yapısı da dikkate alınarak tez çalışmasının örgüsü "Küresel Yönetişim Teorisi" üzerinden kurgulanmaktadır. Son olarak çalışmada uluslararası insancıl hukukunun Suriye iç savaşındaki yeri ve önemi değerlendirilmekte ve Türk müdahalelerinin meşruiyetine olan etkisi ele alınmaktadır. --- This thesis examines the legitimacy of Operation Shah Euphrates, the Intervention of Bashiqa, the Operation Euphrates Shield, and the Operation Olive Branch in accordance with international law. Turkey has officially stated that it carried out these interventions in accordance with the right of self-defense based on Article 51 of the UN Charter. According to the Article 51, the right of self-defense for a state can be applied only if an armed attack occurs against it. This thesis will be discussed whether or not the attacks that took place in Turkey by terrorist organizations, is sufficient magnitude to satisfy the criteria of the 'armed attacks' as set forth in Article of 51. Furthermore, Turkish interventions that are claimed to have taken place on the basis of terror attacks will be evaluated on the extent of their limits, appropriateness and aim towards the threats posed by the terrorist organizations. In hindsight, the UN Security Council has failed to take the necessary and reasonable measures against the crisis that is threatening international peace and security. Under these circumstances, what kind of measures can be taken by Turkey against these threats by available means, until the UN Security Council takes the necessary measures, will also be examined. As the Turkish interventions are explained on the basis of the right of self-defense, they will also be evaluated within the framework of the "Doctrine of Unable and Unwilling" and the "Doctrine of Necessity," as well as the "Doctrine of Responsibility to Protect," in order to respond to the problems that the UN Charter is unresponsive to. Considering the ambiguities of the right of self-defense and the questionable nature of the working system of the UN Security Council, the structure of the thesis is constructed on the "Global Governance Theory". Lastly, this study assesses the role and importance of international humanitarian law in the Syrian civil war and its impact on the legitimacy of the Turkish interventions.
BASE
Bir dış politika aracı olarak dış yardımlar 18. yüzyıldan beri kullanılmakla birlikte asıl önemini Soğuk Savaş ile birlikte kazanmıştır. Soğuk Savaş döneminde birçok ülke etki alanlarını artırmak için dış yardımları sürekli olarak kullanmışlardır. Dış yardımları etkin olarak kullanan ülkelerden biri de ABD'dir. ABD Soğuk Savaş'ın ilk yıllarından bugüne kadar çok farklı ülkelere farklı amaçlarla dış yardımlarda bulunmaktadır. Bu yardımların hepsini ekonomik ve siyasal amaçlı olarak değerlendirmek mümkün değildir. İnsani yardımlar başta olmak üzere acil müdahale yardımları ve diğer yardımlar Amerikan yardımlarında önemli bir dilimi oluşturmaktadır. Amerikan yardımları 1961 yılından itibaren USAID (United States Agency for International Development) bünyesinde dağıtılmaktadır. ABD yardımları bir dış politika aracı olarak dış yardımların anlaşılmasında en iyi örnektir. Türkiye ise Soğuk Savaş'ın sonra ermesi ile bölgesinde yaşanan gelişmelerin de etkisi ile dış yardım veren ülkeler arasında önemli bir pozisyon edinen ülkelerden biri olmuştur. Özellikle 1992 yılında kurulan TİKA'nın da (Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı) etkisi ile Türkiye başta bölge ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesine dış yardımda bulunan bir ülke haline gelmiştir. Dış yardımlar Türkiye'nin bölgesel ve küresel ölçekte giderek daha etkin bir aktör olmasını sağlamıştır. ; Foreign aid has been used as a foreign policy tool since 18th century but gained significant importance with the Cold War. During the Cold War many countries permanently used foreign aid in order to expand their influence areas. One of these countries is U.S.A. Since the early years of the Cold War U.S.A. has been providing foreign aid to many different countries for various purposes. It is not possible to categorize all of them as having economic and political purposes. Most of the aid provided is comprised of humanitarian relief, emergency intervention relief and other kinds of foreign aid. U.S.A. has been providing aid via USAID (United States Agency for International Development) since 1961. U.S.A. aid is the best exemplar in order to understand the role played by foreign aid in foreign policy. Turkey, on the other hand has become one of the most important aid providers in its region after the end of the Cold War. Especially due to the activities of TIKA (Turkish International Cooperation and Development Agency) established in 1992, Turkey has become an aid provider to the countries in its region and to many other countries in the world. Foreign aid has gradually rendered Turkey a more effective actor both regionally and globally.
BASE