Saudi-Iranian entanglements in the persian gulf: is rapprochement possible
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 47, Heft 0, S. 23-44
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 47, Heft 0, S. 23-44
20. yüzyılın başından itibaren dünyanın önemli petrol bölgelerinden Basra Körfezi ve Bakü petrolleri ile başlayıp sonradan tüm Hazar havzasını kapsayan Hazar petrolleri Sovyetlerin dağılmasından sonrada, bölge ve bölge dışı ülkelerin ilgi odağını oluşturdu. Her iki önemli doğal enerji kaynağı bölgesi hem sahip oldukları enerji kaynaklarıyla, hem de coğrafi konumlarıyla, yerlerine ikame enerji maddesi henüz bulunamayan petrol ve doğalgaz rezervleriyle dünyanın en stratejik bölgeleri olarak dikkat çekmektedir.Hazar'daki enerji kaynaklarının önemli bir bölümüne sahip olan Türk Cumhuriyetleri; Rusya, İran ve Çin gibi ülkelerle komşu olmanın yanı sıra, 2001'den sonra ABD'nin Afganistan'a yerleşmesiyle yeni stratejik boyut kazandılar. Ancak uluslararası alanda yaşanan rekabetler ve alt yapı yetersizlikleri nedeniyle, Türk Cumhuriyetleri henüz sahip oldukları imkanlardan yeteri kadar faydalanamamışlardır.Basra Körfezi'nde yer alan devletler ise, coğrafi sınırlar ve sahip oldukları enerjinin ekonomik açıdan istikrar ve güvenliklerini koruma ihtiyacı çerçevesinde politikalarını şekillendirmektedirler.Bu çalışmada Hazar ve Basra havzası civarında yer alan devletlerin ve bu stratejik kaynaklardan yararlanma peşindeki küresel aktörlerin, enerji eksenli politikaları Türkiye'nin enerji güvenliği politikaları yanında, enerji terminali ülke olma gayretleri incelenmiş, uluslararası güncel gelişmelerden faydalanılarak Türkiye merkezli bir çalışma yapılmaya çalışılmıştır. ; ABSTRACTŞENYURT, Yasin., The Strategies On The Energy Sources Of The Persian Gulf and The Caspian Basin and Turkey, Graduate Thesis, 2010.From the beginning of the 20th century onward, Caspian oil region as well as Persian Gulf, has been one of the most important oil regions and emerged first with Bakü oil platform and then spread out to the whole Caspian region, have been the center of the interest of the states around and outside the region following the disintegration of the Soviet Union.Both regions are stil center of attention either with their geographical positions or with their natural energy resources since yet oil and natural gas can not be replaced by any other alternative energy resourses.Possessing an important part of the natural resources of region and neighboring Russia, Iran and China, Turkish Republics have gained more strategic importance by USA?s settlement to Afghanistan after 2001.The States in the Persian Gulf shape their policies in accordance with the requirements of protecting their economic stability and security because of their geographical positions and energy resources.In this working, the energy-oriented policies of Caspian and Persian Gulf situated States and the global actors which seek for benefiting from these strategic resources are examined as well as Turkey?s energy security policies and its efforts toward becoming an energy terminal across the Region and Turkey-centric analysis utilizing from actual international developments and issues.
BASE
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 18.06.2018 tarihli "Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge" gereğince tam metin erişime açılmıştır. ; Ortadoğu bölgesi tarihin her safhasında olduğu gibi içinde bulunduğumuz bu yüzyılda da geçmişte sahip olduğu değerden hiç bir şey kaybetmeden sahnenin tam ortasında rol oynamaya devam etmektedir. İnsanoğlu varoluşu nedeniyle siyasi bir varlıktır. Ortadoğu diye adlandırdığımız bölge tarihin, medeniyetlerin ve siyasetin ana kaynağı olması hasebiyle siyasi ittifaklara tarih boyunca sahne olmuş bir bölgedir. İçinde yaşadığımız 21. Yüzyılda ülkemizin giderek gelişip dünya siyasetinde aktif rol oynamaya başlaması tarihi bağları olan yakın coğrafyalara yönelmesini de beraberinde getirmiştir. Türkiye son 10 yılda yani Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara gelmesiyle çok büyük bir kalkınma ivmesi kazanmıştır. Ancak gelişme ve dünya siyasetinde rol oynama arzusunun yakın coğrafyaların kazanılmasıyla gerçekleşeceğine inanan Türk Dış Politikasının yeni mimarı Ahmet Davutoğlu, belirlemiş olduğu yeni yol haritasında bütün yakın komşularla sıfır sorun ortamı yaratıp ilişkilerin en üst seviyeye çıkarılmasını amaçlamıştır. Bu bağlamda, Türk Dış Politikası yeni vizyonu ile yakın coğrafyalarda yeni müttefikler arama yoluna girmiştir. Dünya siyasetine bakıldığında son 10 yılda meydana gelen gelişmelere dikkat çekilecek olursa; Türkiye?nin ekonomik kalkınmaya başlaması ve bol miktarda dış yatırımlara ihtiyaç duyması aynı zaman da Körfez Arap ülkelerinin kasalarını taşıran nakit fazlasının özellikle 11 eylül saldırılarından sonra yeni ve güvenli limanlar aramaya başlamış olması göze çarpmaktadır. Bu gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Körfez İşbirliği Konseyi?ne üye ülkeler ve Türkiye?nin yakınlaşması çokta sürpriz olarak karşılanmamalıdır. Zira her iki tarafında birbirine farklı nedenlerden dolayı ihtiyaç duyduğu açıkça farkedilebilmektedir. Bununla birlikte Körfez ülkelerinin bölgedeki güvenlik kaygıları bulunmakta ve Türkiye?ye yakınlaşarak bunu kısmen aşmaya çalışmaktadırlar. Özellikle İran bu ülkeler tarafından büyük bir tehdit olarak görülmektedir. Bu noktada Türkiye ve Körfez ülkeleri aynı kaygıları taşımasalar da farklı çıkarlar onları ortak bir noktada buluşturmaktadır. Sonuç olarak son on yılda Türkiye ve Körfez ülkeleri arasında büyük bir yakınlaşma olmuştur. Bu yakınlaşma çok büyük ortaklıkları beraberinde getirmiştir. Bu yakınlaşmayı etkileyen en önemli unsurlar da değişen Türk Dış Politikası ve küresel konjonktürün bu iki tarafı yakınlaşmaya zorlaması denilebilir. Çalışmada da belirtildiği gibi ilişkiler gelişmeye devam etmekte ve ileriki safhalarda ilişkilerin güvenlik ortaklıkları boyutuna taşınıp daha da kökleşeceği öngörülebilmektedir. ; The Middle East region, as it has been in every stage of history, continues to take an active role without depreciating in the current century. Mankind is by nature a political existence. For that reason, the history or humankind has witnessed various political alliances. The region called as the Middle East had witnessed many political alliances due to the fact that the area is the source of history, civilizations and politics. The fact that Turkey started to develop day by day and play a crucial role in world politics in 21st century leads to interrelations with close regions. In the last decade, in other words after Justice and Development Party came into power; Turkey has gained a great growth rate. However the new master of Turkish Foreign Policy Ahmet Davutoğlu who draw a vision for Turkish Foreign Policy believes that, convergence with the immediate surroundings will help in development and being one of the major players of world politics. As it is explained in this study the last decade has witnessed to a significant convergence between Turkey and the Gulf Cooperation Council states. To examine the last ten years in the world politics one can see that: After the 9/11 attacks GCC states started to look for other safe destinations for their overflowed cashes. However Turkey as an emerging economy needed for foreign investments. These two factors are seen to be drawing force behind the convergence of these entities. In addition to that the threat perception of the GCC states associated from Iran forced them to look for a strategic regional partner. Although Turkey and the GCC do not have common stand towards Iran, their different interests brought them on the ground of convergence. Nevertheless, the new Turkish Foreign Policy perspective and the global conjuncture played a crucial role in convergence of these parties. To consider all, it seems that the bilateral relations will be carried further since both Turkey and the GCC are eager to establish partnership. It is expected that there will be a security partnership established between Turkey and the GCC. If such attempt comes true, definitely the bilateral relations will reside on a steady ground. Key Words: Turkey, GCC, Middle East, Iran, Security, Economy
BASE
Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin önde gelen isimlerinden Nazım Hikmet, 1940'lı yıllardan sonra dünyadaki siyasi gelişmelere paralel olarak İran'da da dikkat çeken Türk şair ve yazarlardan biridir. İran Komünist Partisi'nin kurulduğu dönem sonrasında, Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin küçük ve orta sınıf esnafı sistem dışı bırakma girişimleri, karşıt görüşleri harekete geçirmiştir. İran'daki bu toplumsal ve siyasi gelişim Türkiye'de Komünist söylemin tek savunucusu olan Nazım Hikmet'e olan ilgiyi anlaşılır kılmaktadır. Zira şairin eserlerinin 1967 yılından itibaren mensur eserleriyle başlayan çeviri faaliyetleri şiirleriyle devam etmiştir. Günümüzde de eserleriyle ilgili çalışmalar yapılan Nazım Hikmet hâlâ İran'da kabul gören bir şahsiyettir. Nazım Hikmet'in İran'da ne zamandan beri ilgi uyandırdığı, eserlerine olan ilginin düzeyinin bilinmesi, bu alanda çalışan araştırmacılara kaynaklık edecektir. Siyasi, içtimai ve edebî alanda aynı gelişmelerin büyük ölçüde paralel yaşandığı İran ve Türkiye, tarihî platformda incelenmeye değer iki ülkedir. Bu bağlamda, İran'da dikkat çeken Nazım Hikmet'le ilgili çalışmalar önemlidir. Zira şairin 1967 yılında Samin Bağçeban tarafından Farsçaya çevrilen Ferhat ve Şirin adlı tiyatro eserinin ilgi görmesi onun manzum ve mensur eserlerinin çevirisine ortam hazırlamıştır. Ona olan ilgi bazen de şiirlerinin farklı mütercimler tarafından birkaç kez çevrilmesine sebep olmuştur. İran'da akademik araştırmalara konu olan Nazım Hikmet, İran modern şairlerinin dikkatini de çekmiştir. İran modern şairi Ahmed-i Şamlu yabancı şairlerin şiirlerinden yaptığı çevirileri içeren "Büyük Dünya Şairlerinden Seçmeler" adlı şiir kitabında Nazım Hikmet'in şiirlerine de yer vermiştir. ; Nazım Hikmet, is one of the prominent name of Turkish poetry in the republican period, after 1940s, in parallel with the political developments in the World, he was one of the Turkish poet and writer that got attention of the people in Iran. After the establishment of Communist Party in Iran, Shah Mohammad Reza Pahlavi, wanted to stop the interuption of small and middle-class traders in the political system, due to that the opponet started movment aginst him.It is understandable that why iranian have the attention to Nazim Hikmet because he was defending social and political development of communism in Turkey.Since 1967, his work was translated to persian and after that contiouned the translation of his poetry. Today, the studies and research on the work of Nazım Hikmet is still a recognized figure in Iran. Since Nazım Hikmet, aroused interest in Iran, to know what is the way, and level of interest in that work and by whom, it will a source for researchers, who are working in this field. Political, social and literary development of massively parallel occurred in the same area in the Iran and Turkey, it is worth to examine the historical palatform in these two countries. In this respect, works on Nazım Hikmet whose got attention in Iran have the importance. Likewise, in consequence of the notable attention towards the play "Ferhat ile Şirin" which was translated into Persian by Samin Baghtcheban at 1967, after that the translations of Nazım Hikmet's poetry and prose works had continued into Persian. The attention given to him resulted of the repeatedly translations of his poetries by several translators. At the same time, Nazım Hikmet who was subject to academic researchers in Iran get the attention of Iranian modern poets. Iranian modern poet Ahmad Shamloo gave place to Nazım Hikmet's poetries in his poetry book named "Selection of Great Poets in the World" which contains on several translated peoms of foreign poets.
BASE
Bu araştırmada, Körfez'de güvenlik sorunları, bölgesel güvenliğin temel faktör ve aktörleri, Körfez'de bölgesel güvenlik yapılanmaları ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) çerçevesinde bölgesel güvenlik sistemi ele alınmıştır. Bu konuların analizi çerçevesinde Körfez güvenliğinin bölgesel ve küresel boyutlara sahip olması nedeniyle, sadece bölgesel-küresel karşılıklı güvenlik bağımlılığı ilişkisi bağlamında Körfez'de çok taraflı kolektif güvenlik mekanizmasının işlevsel olabileceği temel argüman olarak ileri sürülmüştür. Körfez güvenliğinin bölgesel ve küresel boyutunun dikkate alınmadığı KİK örneğinden hareketle, Körfez'de bölgesel bir güvenlik mekanizmasının etkinlik gösteremeyeceği hipotezi vurgulanmaktadır. Buna göre, KİK oluşumunda yukarıdaki bu parametrenin dikkate alınmaması nedeniyle, kurulduğu günden bugüne kadar daime etkinlik krizi ile karşı karşıya kalmış ve bunu aşamamıştır. Ayrıca, Körfez'de güvenlik ilişkileri ve politikasının ekonomi-politik/petro-politik ve güç politikası ile anlamlandırılabileceği ortaya konmaktadır. Körfez güvenlik ilişkilerinin incelenmesi sonucu bölgede sürekli güvenlik ikileminin hâkim olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanında Körfez güvenliğinin devlet-merkezli ve askeri odaklı olduğu ve KİK ülkelerinin güvenliğini bölge dışı bir güç olan ABD'ye dayandırmaları olgusunun bölgeye güvenlik üretici değil aksine istikrarsızlık üretici bir faktör işlevi gördüğü söylenebilir ; In this paper the basic factors and actors of regional security and politics, the security predicaments, and the Gulf regional security structures, the regional security system with reference to the Gulf Cooperation Council (GCC) are analyzed. Concerning the analysis of these issues and due to the fact that the security in the Gulf has both regional and global dimensions, it is considered that; the interdependence of regionalglobal relationship could be achieved within the multilateral collective security mechanisms in the Gulf. Considering the GCC where the regional and global perspective of Gulf Security is not taken into consideration, it is alluded as a hypothesis that; a regional security mechanism in the Gulf region will not be effective. Apart from the fact that the factors mentioned above are not taken into consideration, the GCC has faced with efficiency crisis and could not solve this quandary since its foundation. Furthermore, the security relations and policies in the Gulf will be more meaningful if handled together with the political economy/petropolitics and power politics. As a result of scrutinizing the security relations in the Gulf, I identify that there is a constant security dilemma in the region. The security in the Gulf region is state-centric and military-focused so dependence on the security of the member countries' to another actor like the US will not bring security to the region; and will convey instability to the region
BASE
ÖZETRusya'nın Ortadoğu Politikası Rus Dış Politikasının ayrılmaz parçası olarak bilinmektedir. Ortadoğu coğrafyası Rusya'nın enerji politikaları için büyük önem taşımaktadır. Ortadoğu'nun doğalgaz ve petrol rezervleri ile zengin olması Rusya'yı bölge ülkeleri ile ikili ve uluslararası kurumlar çerçevesinde işbirliği kurmaya teşvik etmiştir. Bu tezin amacı Rusya'nın Ortadoğu siyasetinde enerji politikalarının rolünü ve Rusya-Basra Körfezi ülkeleri ilişkilerini analiz etmektir. Nitekim, bu tez Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin dönemi Rusya'nın enerji politikalarından bahsetmektedir. Tezin Rusya'nın Ortadoğu coğrafyasında enerji politikaları ile ilgili yapılmış araştırmalar da literatürü zenginleştirmeye ve Basra Körfezi Ülkelerinin Rusya için neden bu kadar önemli olduğunu anlamaya yardımcı olması beklenmektedir.ABSTRACTRussia's Middle East policy is intergral part of the Russian Foreign policy. In addition to that Middle East is an obvious significant region for Russian Energy Policy. Because, the Middle East is among the largest proven crude oil and natural gas rich regions of the world. For this reason, Russia maintains energy diplomacy in the region through bilateral relations with individual Gulf Countries or international organizations. OPEC and GECF are the most important international organizations in the world energy policy. The aim of this thesis is to analyze The Role of the Russian Energy Policy in the Russian Middle East Policy and Relationship between Russia and Persian Gulf Countries. Thus, this thesis discusses Russian Energy Policy in the Middle East region during Russian President Vladimir Putin period. This thesis is expected to contribute in enriching the literature on the Russian Energy Policy in the Middle East geography and to help realize deeply why Persian Gulf Countries are so important for Russian Energy Policy?
BASE
Basra Körfezi güvenlik alt kompleksi içerisinde yer alan Kuveyt, Bahreyn, Katar, BAE ve Umman 1971'de Birleşik Krallık'ın bölgeden çekilmesi sonrasında bağımsızlıklarını kazanmakla birlikte, birtakım tehditlere maruz kalmış ve bu tehditlerle başa çıkmak için çeşitli politikalar geliştirmişlerdir. Bu çalışma, Körfez emirliklerini küçük devletler olarak tanımlayarak, onları küçüklüklerinden kaynaklanan zafiyetlere ve çeşitli tehdit algılarına karşı ne tür dış ve güvenlik politikaları geliştirdiklerini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışma, Körfez emirliklerinin çeşitli kriterler dikkate alındığında küçük devletler olduklarını, uluslararası sistemde hayatta kalabilmek ve egemenliklerini sürdürebilmek için küçük devletlere özgü dış ve güvenlik politika davranışları sergilediklerini iddia etmektedir. Bu noktada Türkçe akademik literatürde Körfez emirliklerini küçük devlet yaklaşımı çerçevesinde ele alarak dış ve güvenlik davranışlarını nitel yöntemle analiz etmeye çalışan ilk çalışma olma özelliğine sahiptir. Çalışma, İngilizce akademik literatürde küçük devlet yaklaşımı, Basra Körfezi güvenlik sistemi, emirliklerin dış ve güvenlik politikaları, onların tehdit algıları ve ittifakları üzerine yazılmış orijinal akademik makale ve yayınlardan yararlanarak; uluslararası sistemde "ağırlıklarının üzerinde yumruk atmaya çalışan" söz konusu emirlikleri ele almanın yanı sıra, aynı zamanda uluslararası ilişkiler literatüründe genellikle göz ardı edilen küçük devlet çalışmalarına katkı sağlamayı hedeflemektedir. --- Kuwait, Bahrain, Qatar, UAE and Oman, which are located in the Persian Gulf security sub-complex, gained their independence after the UK's withdrawal from the region in 1971, but they have been exposed to a number of threats and have developed various policies to deal with these threats. This study aims to define the Gulf emirates as small states and examine what kind of foreign and security policies they have developed against their weaknesses and various threat perceptions. This study claims that the Gulf emirates are small states considering various criteria, and they exhibit foreign and security policy behaviors specific to small states in order to survive and maintain their sovereignty in the international system. At this point, it is the first study in the Turkish academic literature to deal with the Gulf emirates within the framework of the small state approach, and to try to analyze their foreign and security behaviors by qualitative method. This study utilizes original academic articles and publications on the small state approach, the Persian Gulf security system, emirate's foreign and security policies, their threat perceptions and alliances in the English academic literature; not only deals with the emirates that "try to punch over their weight" in the international system, but also aims to contribute to small state studies that are often ignored in the international relations literature.
BASE
Diplomasi, müzakere sanatı ve ilişkilerin barışçıl ve anlaşmalı bir şekilde yürütülmesini sağlar. Kamu diplomasisi ise bir ülkenin başka bir ülkenin kamuoyuna kendi politikasını ve uygulamalarını kabul ettirme çalışması olarak tanımlanabilir. Kamu diplomasisi, aslında çok uzun zamandır var olan bir alandır. Fakat Soğuk Savaş sonrası sert güç, yerini yumuşak güce bırakmış ve kamu diplomasisi kavramı daha çok uygulanmaya başlanmıştır. Ülkelerin dış politikasını şekillendirmede etkili olmuştur. Orta Doğu kavramı ise ilk defa Amerikalı Amiral Alfred Thayer Mohan tarafından 1902'de The Persion Gulf And International Relations adlı çalışmada kullandığı bilinmektedir. Fakat dünyanın yuvarlak olduğu varsayımı ile coğrafi olarak orta diye bir yerin varlığından söz edilemez. Kavram coğrafi değil siyasi bir alanı ifade etmektedir. Orta Doğu bölgesi batıda Nil Vadisinden, doğuda Türkistan'ın Müslüman ülkelerine, kuzeyde Doğu Avrupa ve Kafkaslardan, güneyde Hint Okyanusu'na kadar uzanan bölge ele alınmaktadır. On altı ülkeyi kapsayan bu bölgede on üç Arap ülkesi bulunmaktadır. Dünya tarihîni bu bölgede başlamış olması, ticaret geçişleri bu bölgede yer alması, zengin yer altı kaynakları, dinlerin merkezî olması ve jeopolitik konumu bölgenin önemini ortaya koymaktadır. Bu çalışma Türkiye'nin kamu diplomasisini ve Orta Doğu Bölgesine yönelik kamu diplomasisi faaliyetleri ile sınırlandırılmıştır. Ülkemizde oldukça yeni olan bu alan da Türkiye'nin çalışmalarını yürüttüğü farklı kurum ve kuruluşlara yer verilmiştir. Kurum ve kuruluşların siyasi, kültürel, sosyal, ekonomik, askerî, insani yardım gibi faaliyetlerine değinilmiştir. Çalışmanın asıl amacı, tüm dünyada farklı kavramlara sahip olan kamu diplomasisine katkıda bulunmak ve Türkiye'de kamu diplomasisi faaliyetlerini incelemek ve değerlendirmektir. Literatür taraması yapılarak ortaya konan bu çalışma, Türkiye'nin Orta Doğu Bölgesinde ki kamu diplomasisi faaliyetlerini ele alarak sınırlı olan literatüre katkıda bulunmaktır. Anahtar Kelimler Türkiye, Kamu Diplomasisi, Orta Doğu, Dış Politika ; Diplomacy provides the art of negotiation and relations to be conducted in a peaceful and understandable manner. Public diplomacy, on the other hand, can be defined as all the efforts to affect and convince another country's public opinion to support or tolerate its own policies and practices. Public diplomacy is a field that has existed for a very long time. However, hard power was replaced by soft power after the Cold War and therefore, the notion of public diplomacy has started to be applied frequently. It was effective in shaping the foreign policies of the countries. It is known that American admiral Alfred Thayer Mohan used the notion of the Middle East for the first time in an article "The Persion Gulf And International Relations" in 1902. But, with the assumption that the world is round, there is no geographically central place. Middle East region covers lands which is from the Nile Valley in the west to the Muslim countries of Turkestan in the east, from Eastern Europe and the Caucasus in the North to the Indian Ocean in the south. There are thirteen Arab countries and the Middle East region includes sixteen countries. The fact that world history started in this region, trade transitions in this region, rich underground resources, being the center of religions and geopolitical location reveal the importance of the region. This study is limited to public diplomacy of Turkey and public diplomacy activities of Turkey in the Middle East Region. Public diplomacy is a new topic and this study addresses works conducted by different institutions and organizations in this field in Turkey. Political, cultural, social, economic, military, humanitarian and other activities of institutions and organizations are mentioned. The main object of the study is to contribute to public diplomacy, which is understood all over the world differently, and to examine and assess public diplomacy activities in Turkey. This study addressing public diplomacy activities of Turkey in the Middle East region contributes to limited literature. Key words Turkey, Public Diplomacy, Middle East, Foreign Policy
BASE
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 17-40
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-025
1980'lerden itibaren İran tehdidi çerçevesinde stratejik işbirliğine giden ABD ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), zaman içerisinde bu ülkeye yönelik politikalarında fikir ayrılığına düşmüşlerdir. Washington ile bağları koparmadan, şartlara uygun olarak kendi çıkarlarını gözetmeye çalışan Konsey, İran'ı diplomatik yollarla sisteme dâhil etmeye yönelik bir duruş sergilemektedir. Ancak Konsey ülkelerinin gerek İran gerekse ABD politikalarını etkileme gücü sınırlıdır. Bölgedeki çok boyutlu güvenlik meselelerinin Konsey ülkelerini ABD savunma yeteneklerine bağımlı kıldığı bir dönemde, ABD, KİK ve İran ortak bir zemin oluşturmakta zorlanmaktadır. ; Being strategic partners as of 1980s against the common threat of Iran, the USA and the Gulf Cooperation Council (GCC) have diverged in time as regards how to treat this country. The GCC has sought to protect their interests and cultivated dialogue with Iran, while trying not to break relations with Washington. The Council insists on reintegrating Iran into the system through diplomatic means. However, the ability of the GCC to influence Iranian and USA policies are limited. At a time when multidimensional security issues render the GCC dependent upon USA defence capabilities, the USA, GCC and Iran face difficulties in reaching a common ground.
BASE
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-013
In: Libra kitap 168
In: History 149