The question of Jerusalem in the post -cold war era
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 153-164
733 Ergebnisse
Sortierung:
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 153-164
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-012
Yakın dönemde uluslararası politikayı derinden etkileyen hadiselerden biri Soğuk Savaş'ın sona ermesidir. Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası örgütler dönüşüme uğramış ve bazı ülkelerin dış ve güvenlik politikalarında köklü değişiklikler ortaya çıkmıştır. Çalışmada Soğuk Savaş sonrası dönemde Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO) geçirmiş olduğu dönüşüm ve Türk Dış Politikasının karşılaştığı yeni sorunlar analiz edilmektedir. NATO'nun dönüşümü şüphesiz Ankara'yı birçok açıdan ilgilendirmektedir. Fakat özellikle NATO'nun genişlemesinin Balkanlar boyutu ve bu bölgeye yapmış olduğu müdahaleler Türkiye'nin Balkanlar politikasıyla büyük ölçüde örtüşmüştür. Çalışmada NATO'nun Soğuk Savaş sonrası dönemde geçirdiği dönüşümün Türkiye'nin Balkanlar politikasına etkisi incelenmektedir. ; The end of the Cold War is one of the actions that deeply influenced international politics. In the post Cold War era, international organizations have undergone a transformation period and fundamental alterations have been seen in the foreign and security policies of some states. Transformation of the NATO in the post Cold War period and some new problems that Turkish foreign policy came up against are analized in this paper. The transformation of NATO concerns Ankara in many apects . But especially NATO's axpansion in the Balkan's and its interventions on the region are overlaped with Turkey's Balkan policy. In this study, the effect of transformation of NATO, in the post Cold War period on Turkey's Balkan policy are analized.
BASE
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-044
In: Turquoise series 10 [i.e.9]
Soğuk Savaş Sonrasında Avrupa Birliği'ne Üyelik Kriterlerinin Neo Fonksiyonalist Teori Açısından Analizi Elif Toprak Doktora, Uluslararası İlişkiler Bölümü Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet Genç Bu tez, Avrupa Birliği'nin son genişleme süreci olan Orta ve Doğu Avrupa genişlemesini, neo fonksiyonalist ve sosyal yapısalcı kuramlar açısından incelemektedir. Tezin temel argümanı, referans alınan iki kuramın sosyal ve kurumsal varsayımlarına dayanarak; genişleme sürecinde elitler başta olmak üzere resmi ve gayri resmi grupların, kurumların, hatta bireylerin ve dolayısıyla öğrenme ve sosyalleşme süreçlerinin, devletlerin tercih ve kararlarının oluşumunda önemli rol oynadığıdır. Bu amaçla, neo fonksiyonalizmin tarihsel gelişimi, etkilediği teoriler (karşılıklı bağımlılık, rejim teorileri ve kurumsalcılık) ve bunların hükümetlerarası entegrasyon yaklaşımlarından farklılıkları ortaya konmuştur. Neo fonksiyonalizmin esin kaynağı olduğu sosyal yapısalcı yaklaşımın Avrupa Birliği (AB) çalışmalarına uygunluğu; ve sosyolojik ve kurumsal yaklaşımın gerekliliği üzerinde durulmuştur. Olay incelemesi olarak, AB'nin Orta ve Doğu Avrupa genişlemesi, Birliğin politika ve stratejileri açısından tarihsel ve teorik olarak analiz edilmiştir. Üyelik kriterleri, Orta ve Doğu Avrupa devletleri ve Türkiye açısından karşılaştırmalı olarak incelenmiş ve süreçlerin ve yaklaşımların farklılıkları ortaya konmuştur. Uluslarüstü (supranasyonel) ve hükümetlerarası öğelerin dengesi açısından sorgulanan genişleme sürecinde, varılan sonuç hükümetlerarası unsurların ağır bastığı olmuştur. Ancak ulusaşın (transnasyonel) etkilerin bireysel, toplumsal ve kurumsal tabanda yoğun olduğu argümanı, neo fonksiyonalist ve sosyal yapısalcı çerçevede savunulmuştur. Soğuk Savaş'm sona ermesi ile beraber Birlik, genişleme-bütünleşme tercihi aşamasında, kurumsal reformlar ile esnek entegrasyon anlayışım birleştiren bir genişleme stratejisi seçmiştir. Amsterdam, Nice ve Anayasal Andlaşmalar ile gerçekleştirilen kurumsal değişiklikler sınırlı ancak önemli adımlar olarak kabul edilmektedir. Ortak Anayasanın onaylanması sürecinde olan AB için yeni üye devletlerin adaptasyonu ve aday devletlerin hazırlıkları süreci, ortak AB kimliği açısından önem taşımaktadır. ; This dissertation analyses the last enlargement process of the European Union, namely Central and Eastern European (CEEC) enlargement from neo functional and social constructivist perspectives. The basic argument of the dissertation is that, based on the social and institutional assumptions of the two theories referenced; governmental and non-governmental groups mainly elites, institutions, even individuals, thus related learning and socialization processes have played important role in shaping state preferences and decisions. For this research interest; first of all, the development of neo functionalism and the theories inspired by it (interdepence, regime theories, institutionalism) and their differences from intergovernmental approaches have been elaborated. The necessity and the appropriateness of the social constructivist perspective (also inspired by neo functionalism) to EU studies and importance of institutional and social approaches have been emphasized. As the case study, the EU's CEEC enlargement, the Union's policy and strategies are historically and theoretically analysed. The accession criteria are examined with an eye to the differences of Turkey's candidacy from that of CEECs. Questioning the enlargement process as regards the balance of supranational and intergovernmental elements, the conclusion reached is that the intergovernmental practices overwhelm. But the transnational network of relations affect the decisions and even shape them, both at the domestic and the European level. With the end of the Cold War, the EU came to the point of deciding between enlargement and deepening. The Union has chosen an enlargement strategy uniting institutional reform with flexible integration. The institutional reform realized by the Amsterdam, Nice and the Constitutional Treaties have been modest but important. For the EU on the way to an European Constitution, the adaptation of the new member states and the preparation for the waiting candidates are vital for a common European identity.
BASE
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 49, Heft 0, S. 117-141
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-043
Danışman: DOÇ. DR. EMİNE AKÇADAĞ ALAGÖZ Yer Bilgisi: İstanbul Gelişim Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı Konu: Enerji = Energy ; Soğuk Savaş sonrasında güvenlik algısında oluşan değişimler, Türkiye gibi enerjide dışa bağımlı bir ülkenin dış politikasında elzem bir yer tutmaktadır. Ayrıca ikili ilişkilere de daha fazla değer atfetmektedir. Türkiye, Azerbaycan ile kurduğu ekonomik, siyasi ve enerji temelindeki ilişkileri sayesinde uluslararası arenada transit ülke olma ve enerjiye sorunsuz şekilde ulaşmayı, Azerbaycan ise elinde bulundurduğu enerjiyi kesintisiz ve yüksek fiyatlarla dünya piyasasına sunmayı amaçlamaktadır. Türkiye açısından arz güvenliği ve Azerbaycan açısından talep güvenliğinin gündeme gelmesiyle ilişkilerin karşılıklı bağımlılık esası üzerinden analizi yapılmaktadır.İki ülke arasında enerji noktasında meydana gelen işbirliğin tahlil edilmesi Türkiye'nin enerji güvenliğinde Azerbaycan'ın rolünün tespiti adına gereklidir. Türkiye'nin Hazar petrolünü Avrupa'ya ulaştırmak, boru hatlarıyla (BTC, TAP, TANAP) enerji merkezi haline gelmek ve Avrupa'nın enerjide Rusya'ya olan bağımlılığını azaltması adına Azerbaycan ile güvenli işbirliği noktasındaki adımları üzerinde durulacaktır. ; The chages occured in the security perceptions of the Cold War, Turkey dependent on foreign energy is essential in a country's foreign policy is to keep such a place. It also attributes greater value to bilateral relations. Thanks to economic, political, energy-based relations between Turkey and Azerbaijan, Turkey aims to be a transit country in the international arena and reach energy smoothly and Azerbaijan aims to offer the energy it owns to the world market without any interruption and at high prices. Relations are analyzed based on interdependence when the security of supply in terms of Turkey and security of demand in terms of Azerbaijan added to the agenda. Analysis of cooperation between the two countries in terms of energy is required to identify the role of Azerbaijan in Turkey's energy security. In this study, steps on safe cooperation with Azerbaijan will be emphasized in terms of transporting Khazar oil to Europe, become an energy hub with pipelines (BTC, TAP, TANAP), and reduce Europe's dependence on Russia in energy.
BASE
Westfalya Barış Antlaşmaları ile başlayan modern uluslararası ilişkilerde uluslararası sistemin yapısında, temel özelliklerinde ve aktör sayısında çeşitli dönemlerde farklı değişimler yaşanmıştır. Özellikle Post Westfalyan dönemin başlarında uluslararası sistemde ABD'nin siyasi, askeri ve ekonomik anlamda hegemon olduğu bir döneme şahit olmaktayız. Bu dönemde uluslararası sistemde yeni risk ve tehditleri içeren birtakım dinamikler görülmekte ve değişen güvenlik algısına paralel olarak da çeşitli dönüşümler yaşanmaktadır. Aynı şekilde diplomasi anlamında da farklı uygulamaların yaşandığı bir döneme girilmektedir. Çalışmada, Richard Rosecrance'nin uluslararası sistem tanımlamasında siyasi elitlerin ve yöneticilerin iç politikada karar alma mekanizmasındaki rolünden hareketle, Soğuk Savaş'ın hemen sonrasındaki dönemde uluslararası sistemin yapısı ve özelliklerine değinilmiştir. Bunun yanında devletlerin iç politikadaki ekonomik yapısının uluslararası sistemdeki politikalar üzerindeki rolü incelenmiştir. Ayrıca ABD'ye karşı gerçekleştirilen 11 Eylül 2001 Saldırıları sonrası yaşanan Post Westfalyan dönemde ABD önderliğinde diğer aktörlerin de katılımıyla oluşan uluslararası sistemin yapısında ve özelliklerinde ne gibi değişim ve dönüşümlerin yaşandığı ve bu durumun 2000'li yıllara nasıl yansıdığı analiz edilmiştir. ; In the modern international relations starting with Westphalian Peace Treaties, the different changes occured in the structure main features and actor number of international system in different period. Particularly, in the early of Post Westphalian era, we have witnessed the period that in the international system USA has been hegemonic in the military, politic and economic sense. In this phase in the international system several dynamic faced involving new risks, threats and several transformations occured correspondingly changing security perception. Similarly, different practices occured in the meaning of diplomacy in this phase. At this study, act on role decision making mechanism in the internal politics of the political elites and managers in the Richard Rosecrance's international system definition has touched upon the structure and characteristics of the international system in the post-Cold War era. In addition, the role of states's internal economic policy on policies in the international system has been examined. It was analyzed what sort change and transformation in the structure and features of international system has experienced with the participation of other actors in the leadership of USA and how this situation was reflected in 2000s.
BASE
"Soğuk Savaş Sonrası Dönem'de Türkiye Ermenistan İlişkilerinde "Yumuşak Güç" " başlıklı tez çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde konuya ilişkin teorik ve tarihsel temel oluşturulmuştur. İkinci bölümde ilgili dönemde Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin temel dinamikleri analiz edilmiştir. Çalışmamızın son bölümünde Türkiye Ermenistan ilişkilerinde "yumuşak güç" Soğuk Savaş Sonrası Dönemde uygulanmış mıdır? Günümüzde uygulanmakta mıdır? Gelecekte uygulana bilir mi? Uygulanabilirse hangi alanlarda, ne şekillerde uygulana bilir soruları tartışılmıştır. Hipotezimize göre Soğuk Savaş Sonrası Dönem'de Türkiye Ermenistan ilişkilerine genel hatlarıyla bakılmıştır. Türkiye bu dönemde Ermenistan'la ilişkilerinde "yumuşak güç" adına bazı girişimlerde bulunmuştur. Çalışmada komşularıyla sorunlarını "yumuşak güç" üzerinden çözmeye çalışan Türkiye'nin Ermenistan'a yönelik attığı adımların sorunların çözümünde ne kadar önemli ve etkili olup olduğu değerlendirilmiştir. Çalışmada yerli ve yabancı kitaplar, akademik makaleler ve akademik niteliği olan süreli yayınlar kullanılmış, çeşitli kütüphanelerin ve internet veritabanları taranmıştır. ; The thesis titled ""Soft Power" in Relations Between Armenia and Turkey in the Post-Cold War Era" consists of three chapter. The theoretical and historical basis about the subject was established in the first chapter, The fundamental dynamics of Turkey-Armenia relations in the relevant period was analyzed in the second chapter. In the last chapter of the thesis, the following questions were discussed: Was "soft power" applied to Turkey-Armenia relations in the post-Cold War era? Is it being applied at the present time? Is it possible to be applied in the future?If it is in what fields and in what forms? According to our hypothesis, the Turkey-Armenia relationship in the post-Cold War era has been researched in general terms. In this period Turkey has taken some initiatives related with "Soft Power" in its relations with Armenia. The steps taken towards Armenia by Turkey which trying to solve their problems with neighbors through "soft power", how important and effective in solving the problems have been evaluated in our work. Academic books, essays and periodicals which are noteworthy as academic essay in both native and foreign language are used in our work, databases of various libraries and internet sources are scanned.
BASE
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 49, Heft 0, S. 1-20
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) uluslararası siyasette tek süper güç olarak kaldığı Soğuk Savaş sonrası dönemde askeri müdahale imkânlarını nasıl kullanacağı, söz konusu dönemin başlangıcından itibaren akademik açıdan ilgi uyandıran bir araştırma konusu haline gelmiştir. Bu doğrultuda; Soğuk Savaş sonrası dönemde gerçekleşen Amerikan askeri müdahalelerinin karar alma süreçlerini incelemeyi amaçlayan bu çalışmada; 1991 Irak, 1995 Bosna ve 2001 Afganistan müdahaleleri karşılaştırmaya tabi tutulmaktadır. Söz konusu örnek olaylar, ABD'nin Soğuk Savaş sonrasında Başkanlık görevini yürüten ilk üç liderinin kararlarıyla yaklaşık on yıllık zaman diliminde üç farklı bölgeye yönelik gerçekleştirilen askeri müdahaleleri temsil etmektedir. Böylece, Amerikan dış politikasında karar alıcı konumunda bulunanların askeri müdahale kararlarını nasıl, hangi koşullarda ve hangi faktörlerin etkisi altında aldıkları ortaya çıkarılmış olacaktır. Kuramsal olarak Graham Allison'un dış politikada karar alma sürecine ilişkin ortaya koyduğu üç modele dayanan bu çalışma, ABD'nin üç askeri müdahalesinin yanı sıra söz konusu üç modeli de karşılaştırma olanağı sunmaktadır. Bu çerçevede, Soğuk Savaş sonrası Amerikan dış politikasında rasyonel aktör modelinin bürokratik siyaset ve örgütsel süreç modellerine kıyasla örnek askeri müdahale kararlarına dair açıklayıcı gücünün daha yüksek olduğu savunulmaktadır. ; Since the beginning of the post-Cold War era, it has become an academically interesting research topic that how the United States of America (USA), remaining the only superpower in international politics, would use its military intervention capability. Accordingly; the 1991 Iraq, 1995 Bosnia and 2001 Afghanistan interventions are compared in this study, which aims to examine the decision making processes of the American military interventions in the post-Cold War era. The case studies in question represent military interventions with the decisions of the first three Presidents of the post-Cold War United States in three different regions in about ten-year time frame. Thus, it will be revealed how, under what circumstances, and under what influence the military intervention decision-makers in American foreign policy make decisions. Theoretically based on Graham Allison's three models of foreign policy decision making, this study offers the opportunity to compare these three models besides the three military interventions. In this context, it is claimed that the rational actor model has higher explanatory power over exemplary military intervention decisions in post-Cold War American foreign policy compared to bureaucratic politics and organizational process models.
BASE
Soğuk Savaş Sonrası Dönem'de küreselleşen dünyada göç olgusu ve bu olgunun sebep olduğu sorunlar herhangi bir devletin tek başına etki edemediği bir karaktere bürünmüştür. Önemli göç güzergâhları arasında yer alan ve geçmişten günümüze göç olgusunun farklı boyutları ile karşılaşan Avrupa Birliği (AB) göçe yönelik politikalarını ve yaklaşımlarını zamanın koşullarına göre uyarlamak zorunda kalmıştır. AB'nin göç politikasının temellerinden biri olan üçüncü ülkelerle işbirliği kapsamında Türkiye gerek Birlik'e tam üyelik sürecinde olması gerekse de bölgeye geçişlerde sıkça kullanılan göç güzergâhlarından biri olması sebebiyle önemli bir aktör olarak görülmektedir. Bu bağlamda çalışmamızda AB ve Türkiye'nin göç politikalarının gelişimi incelenerek, düzensiz göç sorunun AB ile Türkiye ilişkilerine etkisi analiz edilmiştir. Analizler yapılırken resmi belgeler, anlaşma metinleri ve söylemler kullanılırken aynı zamanda konuyla ilgili eserlere ve görüşlere de yer verilmiştir. Hipotezimize göre AB'nin sorumluluğu üçüncü ülkelere bırakan güvenlik odaklı göç politikası iki aktör arasında halihazırda var olan güvensizliğin derinleşmesine sebep olmuştur. ; In the post-Cold War era, the phenomenon of migration in the globalizing world and the problems caused by this phenomenon have taken on a character that any state can not influence alone. The European Union (EU), which is among the major migration routes and faced with different dimensions of the migration phenomenon from past to present, has had to adapt its policies and approaches according to the circumstances of the time. Within the context of cooperation with third countries, which is one of the pillars of the EU's regular immigration policy, Turkey is in the process of full membership to the Union and is one of the migration routes frequently used in the transition to the region. Turkey is seen an important actor beacuse of this reasons. In this context,the development of Turkey and the EU's migration policies by examining, analyzed the effects of irregular migration issues in relations between Turkey and the EU. In the analysis, official documents, treaty texts and discourses were used, while related works and views were also included. According to our hypothesis, the security-oriented immigration policy, which left the responsibility of the EU to the third countries, led to a deepening of the insecurity already existing between the two actors.
BASE
Soğuk Savaş sonrasında Afrika'da demokratik normların gelişmesine ilişkin önemli ilerlemeler sağlanmasına rağmen; kıtadaki silahlı çatışmalar günümüze kadar süregeldi. Son yirmi yıl içinde birçok Afrika ülkesinde uyuşmazlık nedenleri ulusal güç, ideoloji, otonomi, ayrılık, toprak/bölge, doğal kaynaklar ve diğer nedenler olarak kategorize edilebilecek şiddetli çatışmalar yaşandı. Afrika Birliği Örgütü, Afrika'nın entegrasyon sürecinde 1963'de kuruldu ve 2002'deki dönüşüm sonrasında anılan örgüt yerini Afrika Birliği'ne bıraktı. Her iki kuruluşun barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik yapılanmaları ve yaklaşımları farklılık göstermektedir. Afrika Birliği Örgütü'nün öncelikli hedefleri; "Afrikalı" kimliğin güçlendirilmesi, kıtada sömürge yönetimi altındaki ülkelerin özgürlüklerini elde etmelerinin sağlanması ve Afrika'nın entegrasyonu olarak belirlendi. Afrika Birliği ise, önceki baskın prensip kıtadaki devletlere "müdahale yok" yerine, Kurucu Yasa'da belirtilen koşullarla uyumlu olarak müdahaleye olanak veren "ilgisizlik yok" prensibini kabul etti. Barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabaların sonucunda oluşturulan Afrika Barış ve Güvenlik Mimarisi, 2002'den itibaren fonksiyonel hale geldi. Afrika Birliği, kıtadaki bölgesel ekonomik topluluklardan güvenlik alanında yararlanarak; bunların Mimariye entegre edilmesini amaçlamaktadır. Bu çalışmada Afrika'nın entegrasyon sürecinde barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabalar, kıtada görülen silahlı çatışmalar ve örnek olay bağlamında Darfur krizi analiz edilmekte; kolektif savunma ve güvenlik anlayışıyla oluşturulan Afrika Barış ve Güvenlik Mimarisinin kapasitesi yorumlanarak yetersizliğinin giderilmesine yönelik çözümler önerilmektedir. ; Although important progress regarding development of democratic norms has been maintained in Africa after Cold War, armed conflicts on the Continent have been held until nowadays. Violent armed conflicts, dispute reasons of which are categorized such as national power, ideology, autonomous, secession, territory, natural resources and others have been witnessed in most of African countries in the last twenty years. In the integration process of Africa, the Organization of African Unity (OAU) was established in 1963 and after transformation in 2002 the aforementioned organization left its place to African Union (AU). Structures and approaches of both organizations towards maintaining peace and security show diversities. The primary objectives of OAU were defined such as strengthening of African identity, acquiring independence of countries, which were under colonial administration and integrating Africa. In regards to AU, instead of former dominant principle "non intervention" to the countries on the Continent, AU adopted "non interference" principle, which provides intervention possibility in line with mentioned conditions in the Constitutive Act. African Peace and Security Architecture (APSA), which was constituted as a result of seeking efforts towards maintaining peace and security, has become functional since 2002. AU aims to integrate Regional Economic Communities (RECs) on the Continent into APSA by making use of RECs in the field of security. In this study, efforts towards ensuring peace and security in the process of African integration; armed conflicts on the Continent and Darfur crisis, as a case study, are analyzed; capacity of APSA, which was established with the understanding of collective defense and security approach, is commentated and solutions to overcome its insufficiency recommended.
BASE