Bu makalede sosyal adalet tartışmalarının felsefi temelini oluşturan "kör talih" konusu Rawls ve Dworkin'in teorileri üzerinden tartışılacaktır. Her ne kadar Rawls ve Dworkin farklı yollar izlemiş olsalar da kör talih sonucu oluşmuş sosyal eşitsizliklerin telafi edilmesi konusunda aynı sonuca varmışlardır. Kör talih genellikle insanın içine doğduğu şartları anlatmakta ve bu şartların kişinin karakterini ve hayattaki başarıları üzerindeki belirleyici etkisinden kaynaklı kişinin neyi hak edip hak etmediğini belirlemektedir. Rawls'un ahlaki keyfilik dediği durumun yani zenginlik, zekâ, yetenek gibi doğuştan gelen kazanımların refahın kaynakların yeniden dağıtımını etkileyip etkilemediği sorusu tartışılacak ve Rawls ve Dworkin'in teorilerinin dağıtımcı adalet politikaları için tutarlı ve güçlü bir temel oluşturup oluşturmadığı tartışılacaktır.
Siyasi karar tahakküm-yönetim- strateji ilişkilerini içerir ve kendine has bağımsızlaşma yeteneği vardır. Siyasi kararın egemenlikle rabıtası norm ihdasıyla konumlandığından norm ve istisna eksenleri ayrıntılandırılmış, istisnayı dışlamanın asliliği vurgulanmıştır. Aydınlanmacı tezde normların hakikati temsili, özneler arasındalığılığı üzerinde durulmuş Rawls'un düzeltme girişimine değinilmiştir. Müzakereci ve kararcı tezlerin rasyonal addedilmeyen unsurların siyasi kararlara sızışı bakımından farklılaşmaları irdelenmiştir. Schmitt'in reddettiği norma yakınlık ve meylettiği istisna kuramının ulus muhtevasından gelen tarihi sabiteleri dışlayıcı yapısına buna mukabil liberal tezlerin siyasi karar mimarisi bakımından tam yapısızlaştırmayı hedeflediğine ve Rawls'un nötrleştirici tutumuna değinilmiştir. Düzenlemeci teknik baskınlaştıkça siyasi kararların normla tek biçimli cevap üretimine dönüştüğü, istisna kuramının deneyim ağırlıklı teknikte dirençle karşılandığına değinilmiştir. Siyasi kararın üst limitte egemenlikle olan rabıtasına nazaran neyin norm olduğu ya da istisnai olanla, iç limitte neyin rasyonal olmadığına dair dışlamalarla belirlendiği vurgulanmıştır. ; Political decisions which have an independent nature of their own involve the inter-relationships among domination, administration and strategy. Taking into consideration the approach that establishes the relationship between political decision and sovereignty through instutionalization of norms, exceptions and norms are delineated and exclusion of exceptions is emphasized with regards to Schmitt and Agamben-Benjamin. The representation of reality through norms in the Enlightenment thought and the inter-subjectivity ofthe norms with regards to Habermas is elaborated while the additional revisions brought upon by Rawls are discussed. The differentiation of negotiator and decision maker (as in Schmitt) theories are thoroughly scrutinized with respect to their relevant analysis of infiltration of political decisions by factors which are regarded as irrational. The theories of Schmitt which disregard norm-centric approaches and lean towards theexception-centric theories (which exclude historical constants arising from national content) are mentioned. Rawl's neutralization approach is examined in view of theliberal theories aiming to destructuralize political decision architecture along the abovementioned lines. It is mentioned that, as the regulatory technique becomes more dominant, political decisions take the shape of jurisprudencial uniform answers. It is also discussed that the exceptions approach meets more resistance in experiential processes. What is relevant as norm in view of the relationship between political decision and its upper limits, sovereignty, is also considered. Additionally, it is mentioned that the exceptional factors are determined through the exclusion of what is regarded as "off-limits", namely irrational.
Siyasal sistemler ve rejimler tartışması, Platon'dan Rawls'a kadar sürmüştür. Bu süreçte ideal devlet düzeni arayışlarında, meşruiyetini halk iradesine dayandıran demokrasi modeli tek geçerli sistem olarak modernitenin bir göstergesi şeklinde kabul edilmiştir. Siyasal iktidarın kuvvetler arasındaki dağılımı veya sınırlandırılması anayasalarda düzenlenmiştir. Demokratik ülkelerde Parlamenter Sistem, Başkanlık Sistemi ve Yarı Başkanlık Sistemi olmak üzere üç temel hükümet sistemi bulunmaktadır. Parlamentonun varlığı demokrasi için bir garanti olmadığı için demokrasi, parlamenter sistem olmaksızın da var olabileceği gibi; parlamenter sistem de demokrasi olmaksızın var olabilir. Dolayısıyla hükümet biçimi ile demokrasi veya hukuk devleti arasında doğrudan bir ilişki veya orantı bulunmamaktadır. Bu çalışmada iyimser bir perspektiften bu iddia savunulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de sürekli tartışılan başkanlık sisteminin gerekliliği ve uygulanabilirliğini sorgulamak ve sisteme yöneltilen bazı eleştirilerin ve çekincelerin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır. Bu bağlamda literatür taraması yapılarak başkanlık sisteminin avantajları ekseninde, gerek parlamenter sistemin dezavantajları gerekse başkanlık sisteminin olumlu yönleri karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Çalışmada ayrıca çeşitli yazarların görüşlerine yer verilmiş ve hükümet sistemlerinin kavramsal boyutta analizi yapılarak tarihsel süreç içerisinde ülke örnekleri ile kıyaslama yapılmıştır. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde öncelikle başkanlık sisteminin gerekliliği üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde başkanlık sisteminin ülkemizde uygulanabilirliği detaylı olarak ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise sisteme karşı yöneltilen eleştiri ve çekincelere yer verilmiştir. ; Political systems and regimes discussion lasted from Plato to Rawls. In this discussion process, the democracy model which is universally the only valid regime of all systems basing its legitimacy upon the people's will has been recognized as an indication of modernity in search of the ideal state order. The distribution or limiting of the power of government among the political powers is regulated by the constitutions of the countries. In democratic countries, there are three basic systems of government including parliamentary system, presidential system and semi-presidential system. Democracy can exist without parliamentary system and parliamentary system, in contrast, can exist without democracy just because the existence of Parliament does not guarantee democracy. Therefore, there is no direct relationship or proportion between the system of government and democracy or the state of law. This paper aims to defend these claims from an optimistic perspective. The main purpose of this study is to question the necessity and applicability of the presidential system which has been continually discussed in Turkey and provide a better understanding of the criticisms of the presidential system and some reservations about it. In this context, in the framework of the advantages of the presidential system, both the disadvantages of the parliamentary system and the positive aspects of the presidential system have been examined by making a literature review as well as making a comparison with the other countries historically and systems of government. Moreover, this paper also contains about the views of the various authors by making an analysis in the conceptual dimension. This work consists of three parts: the first section primarily focuses on the necessity of the presidential system. In the second part, the applicability of the presidential system in our country is considered in detail. The criticisms of the presidential system and some reservations against it are given in the third part.