A Theoretical Framework For Retarded Capitalist Transformation : The Development Of Capitalism In Russia
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 31, Heft 0, S. 1
ISSN: 1309-1034
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 31, Heft 0, S. 1
ISSN: 1309-1034
Ukrayna krizi sonrasında uluslararası ilişkiler sisteminde yoğun bir tartışma yaşanmıştır. Bu kriz dış dünya ile Rus ilişkilerinde bir sarsıntıya neden olmuş, NATO'nun stratejilerini yenilemesine neden olmuştur. Bu nedenle, makalenin amacı Ukrayna Krizi çerçevesinde ortaya çıkan NATO stratejilerindeki dönüşüm çerçevesinde Rusya ve NATO ilişkilerinin incelenmesidir. Rusya, Vladimir Putin'in Rusya Güvenlik Konseyi'nde yaptığı bir görüşmede açıkça ortaya koyduğu gibi ekonomik diplomasi ve yumuşak güç yöntemlerini kullanarak uluslararası arenada aktif bir politikayı sağlamak ve sürdürmekle ilgilenmektedir. Ancak, Ukrayna krizinden sonra 2014-2015 yılları arasında dünyada Rus pozisyonu çarpıcı şekilde değişmiştir. Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ve Moskova arasındaki ilişkinin tarihi tam olarak "sorunlar, güvensizlik ve yanlış anlamalar" şeklinde yorumlanabilir. Ukrayna çatışması, Rusya-Batı ilişkilerini Soğuk Savaşın bitiminden bu yana ilk defa çatışma sınırına getirdi. NATO Soğuk Savaşın bittiğinden bu yana yeni bir stratejik vizyon arıyor. Şu anda, yeni bir siyasi-askeri atmosfer Rusya'nın eylemleri tarafından tehdit edilmekle birlikte, bu yeni iklimin tüm tarafların menfaatine olmadığı açıktır; bir takım güvenlik tehditleri hem Avrupa Atlantik hem de Avrasya için ciddi zorlu olmuştur. Birinci bölümde Tarihsel süreç ve stratejiler, İkinci bölümde soğuk savaş'tan günümüze NATO ile Rusya arasındakı İlişkinin değerlendirilmesi, Üçüncü bölümde Ukrayna krizi ve sonuncu bölümde ise Ukrayna Krizi'nden sonra NATO-Rusya arasındaki yeni ve değişen stratejiler tanımlanacaktır. ; Through the Ukrainian crisis, we have realised a thoughtful debate in the international relations method. This crisis has shaken Moscow's relationships with the external world and has led NATO to renew its strategies. Therefore, the aim of this article is to examine the relations between Russia and NATO in the context of the transformation of NATO strategies that emerged within the framework of the Ukrainian crisis. Nowadays, Russia is interested in achieving and continuing a dynamic strategy in the international arena, by means of economic negotiation and soft power methods, as evidenced by Russian president Vladimir Putin in a board meeting with the Russian Security Council. However, the Russian situation in the outside world has radically changed after the Ukrainian crisis, during 2014-2015. The history of the relationship between the North Atlantic Treaty Organization (NATO) and Moscow can be fully interpreted as "problems, insecurity and misunderstandings". For the first time, since the end of the Cold War, the Ukrainian conflict brought the Russian-Western relations to the borderline of confrontation. Alliance has been trying to find a different strategical concept since the end of the Cold War. Nowadays, although a different political-military environment is threatened by Russia's activities, however, it's clear that this different environment is not in the interest of all parties as a number of security threats have been severely challenging for equally the Euro- Atlantic and Eurasia. Firstly, I would try to underline historical processes and strategies between NATO-Russia, then I will describe the evaluation of the relationship between NATO and Russia since the Cold War. Secondly, I will discuss the Ukraine crisis and Finally, I will try to show new and changing strategies between NATO and Russia after the Ukraine crisis.
BASE
Bu çalışmanın amacı, Rusya'nın Orta Asya politikasının temel karakteristiklerini analiz etmektir. Orta Asya bölgesi ve buradaki ülkelere ilişkin olarak Rusya hükümetinin izlediği politikalar ele alınırken, söz konusu politikaların oluşumuna etki eden faktörler ile Rusya ve bölge ülkeleri arasındaki ilişkilere yansıyan temel eğilimler de incelenmeye çalışılmıştır. Konunun tarihsel perspektiften incelenmesi, aynı zamanda SSCB dönemi sürecinin de ele alınmasını gerektirmiştir. Orta Asya bölgesinin, Rusya için Soğuk Savaş sonrası dönemde bile hayati çıkarları arasında yer almaya devam etmesi ve Putin'in iktidara gelişi gibi itici güçlerle bu politikanın yeni bir hız kazanışı çalışmanın önemli boyutlarını teşkil etmektedir. Orta Asya coğrafyasının stratejik ve ekonomik açıdan önemli olması nedeniyle, Rusya'nın Orta Asya'ya nüfuz etme çabalarını sürdürdüğü görülmektedir. Çalışmada Rusya'nın, Sovyetlerin dağılmasından sonraki dönemlerdeki Orta Asya politikaları ele alınıp analiz edilerek gelecek için öngörülerde bulunulmaya çalışılacaktır. Bunun için Rusya Federasyonu ve bölge ülkeleri arasındaki siyasi, askeri, sosyo-ekonomik alanlardaki ilişkiler tahlil edilmiştir. Ayrıca Rusya Federasyonu'nun Orta Asya bölgesinde varlığını koruyabilmek için ABD, Çin, AB ve Türkiye gibi diğer güçlerle nasıl bir rekabet içine girdiği araştırılmaktadır. Çalışmanın "Sonuç" kısmında da görüleceği gibi, Rusya'nın Orta Asya için, Çarlık döneminde beslemeye başladığı ilgi hala varlığını korumaktadır. Bölgede ABD, Çin, AB, Türkiye gibi büyük güçlerin seslerinin de işitilir olmasına rağmen Rusya, benzerlik ve yakınlık ile bu coğrafyadaki etkinliğini devam ettirmeye çalışmaktadır. ; The aim of this study is to analyze the main characteristics of Russia's Central Asian policy. While addressing the policies of the Russian government regarding the Central Asian region and the countries in the region, the factors affecting the formation of these policies and the main trends reflected in the cooperation between Russia and the countries of the region were also examined. The study of the subject from the historical perspective also required the consideration of the period of the USSR and the period before. The fact that Central Asia continues to take its place among the vital interests of Russia even in the post-Cold War period and the impulses such as the Putin's coming to power constitute a significant dimension of this study. Because of the strategic and economic importance of the Central Asian geography, it seems that Russia is continuing its efforts to penetrate Central Asia. In this study, it is tried to make predictions for the future by analyzing and analyzing the Central Asian policies of Russia after the disintegration of the Soviets. For this purpose, the relations between the Russian Federation and the countries of the region in the political, military and socio-economic areas were analyzed. In addition, in order to maintain the US presence in Central Asia, the Russian Federation, China is being explored how one enters into competition with other powers such as the EU and Turkey. As can be seen in the "Conclusion" part of the study, the interest that Russia has begun to feed for Central Asia during the Tsardom period still exists. In the region the US, China, EU, although Turkey is also heard as the voice of great power, Russia is trying to maintain its influence in geography and similarities and proximity.
BASE
1990 yılından bugüne kadar hem ABD hem de müttefiklerinin Irak ve Suriye'de izledikleri politika; ulus devletleri yıprataraketkisiz hale getirmek ve etnisite ile mezhebe dayalı olarak bölgeyi yeniden yapılandırmak olmuştur. Bunu yaparken de kendistratejileri çerçevesinde iktidarlar oluşturmayı ve bölgede kalıcı olmayı hedeflemişlerdir. Nitekim bu şekilde bölgede yıllardanberi kalıcı olmuşlardır ve olmaya devam etmektedirler. Ancak söz konusu politika Irak'ta başarılı olmuşsa da Suriye'debaşarısızlığa uğramıştır. Çünkü Suriye'de durum farklılık arz etmiştir. Rusya, Türkiye ve İran birlikte hareket etmek konusundafikir birliğine varmıştı. Bu fikir birliği özelikle Türkiye açısından oldukça önemliydi. Zira Türkiye, Suriye'de uygulanmakistenen politikanın kendisinin bölgede etkisiz hale getirilmesine yönelik olduğunu çok iyi anlamıştı. Bu nedenle, Irak'takindenfarklı olarak hemen harekete geçmiş ve "Fırat Kalkanı Harekâtı" ile soruna bizzat müdahale etmiştir. Türkiye'nin bu tutumuRusya ve İran cephesinde de karşılık bulmuştur. Ayrıca Türkiye'nin önünde Cenevre Görüşmeleri çıkmazı da vardı. Bundandolayı bu görüşmelerden farklı olarak Astana'da Türkiye ve Rusya'nın öncülüğünde bir toplantı yapılması kararlaştırılmıştır.Biz bu makalede genel olarak Astana Görüşmeleri'ne giden yol, bu yola girilmeden önce Cenevre Görüşmeleri'nden ortayaçıkan anlaşmazlıklar ve bu anlaşmazlıkların sebep-sonuçları üzerinde durmaya çalışacağız. ; The policy followed by both the USA and its allies in Iraq and Syria since 1990 has been destroying nation states by wearing them down and restructuring the region based on ethnicity and sect. In doing so, they have aimed to create powers within the framework of their own strategies and to be permanent in the region. As a matter of fact, they have been permanent in the region for years and continue to be so. However, although aforementioned policy has been successful in Iraq, it has failed in Syria. The reason was that the situation in Syria was different. Russia, Turkey and Iran had reached consensus about acting together. This consensus was highly important especially for Turkey as Turkey had noticed that the policy followed in Syria was towards counteracting it in the region. This is why, differently from what was in Iraq, it immediately took action and it itself intervened in the question with the "Operation Euphrates Shield". This attitude of Turkey was responded also in the Russian and Iranian party. Furthermore, the Geneva Talks cul-de-sac was lying in front of Turkey. For this reason, unlike these talks, it was decided to hold a meeting under the leadership of Turkey and Russia in Astana. In the study, it is tried to focus on the path leading to the Astana Talks, the disagreements which occurred in the Geneva Talks before entering this path and the causes and consequences of these disagreements in general.
BASE
Soğuk Savaşın bitmesi ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından, uluslararası sistem yeni yapılanma sürecine girmiştir. Bir yandan sistem tek kutuplu hal alırken, diğer yandan Doğu Avrupa, Orta Asya ve Güney Kafkasya'da yeni bağımsız devletler oluşmuş ve bu bölgelerde güç boşlukları meydana gelmiştir. Böylelikle Ortadoğu bölgesine ek olarak, Orta Asya ve Kafkasya bölgeleri de istikrarsızlık alanlarına eklenmiştir. SSCB'nin varisi olarak Rusya da bu durum karşısında dış politikasını yeniden belirlemek zorunda kalmıştır. İlk başlarda, Batı eksenli olarak yürütülen Rus dış politikası, zamanla yeniden büyük güç olmayı hedefleyen çok taraflılık ve çok kutupluluk politikaları üzerine oturtulmuştur. Bu politikalar çerçevesinde Rusya, Uzak Doğu, Güney Asya ve Ortadoğu bölgelerine yönelik aktif politikalar izlemeye ve bu bölgelerde ortaklıklar kurmaya çalışmıştır. Bu bağlamda Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu bölgelerinin kesiştiği noktada önemli jeostratejik pozisyona sahip olan İran, Rus dış politikası açısından önemli bir ülke olarak görülmüştür. Nitekim nükleer programı nedeniyle ABD/Batı dünyası tarafından giderek yalnızlaştırılan İran da ulusal gücünü artırmak ve bölgesel güvenlik dengelerinin sağlanması açısından Rusya ile işbirliğine önem vermiştir. Böylelikle, Rusya ve İran, bölgesel dengeleri doğrudan etkileyen enerji, nükleer ve askeri teknoloji alanlarında işbirliğine gitmiş; Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu'daki bölgesel sorunlar karşısında ortak politikalar izlemeye yönelmişlerdir. Bu bağlamda iki ülke de ABD/NATO'nun bu bölgelerde etkinliğini artırmasını temel güvenlik tehdidi olarak görmüş ve önlemeye çalışmışlardır. ; Ending of the Cold War and after the collapse of the Soviet Union, the international system has entered into a restructuring process. On the one hand the system became unipolar, while on the other hand, newly independent states formed in the Eastern Europe, Central Asia and South Caucasus region, and the power vacuum has occurred in these regions. Thus Central Asia and Caucasus regions, were added to the instable areas in addition to the Middle East. This situation was forced Russia, as the successor of the USSR, to redetermine its foreign policy. In the beginning, Russian foreign policy carried on West oriented line, later it was based on multilateralism and multipolarity. Thus Russia, has been tried to follow active policies towards Far East, South Asia, and the Middle East and to establish partnerships in these areas. In this context, at the intersection of important geostrategic position in Central Asia, the Caucasus and the Middle East, Iran has been seen as an important country for Russian foreign policy. Indeed, Iran, who have been increasingly isoleted by U.S. / Western world because of its nuclear program, has given importance to cooperation with Russia to strengthen its national power and in terms of the provision of regional security balance. Thus, Russia and Iran has cooperated in the fields of energy, nuclear and military technology, which directly affects the regional balance of power; and intented to follow common policies on regional issues in the Central Asia, the Caucasus and the Middle East. In this context, these two countries has seen U.S. / NATO's increasing influence in these regions as a main threat, and tried to prevent this. ; TC Başbakanlık Yurt Dışı Türkler Ve Akraba Topluluklar Daire Başkanlığı
BASE
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 15, Heft 2, S. 385-415
ISSN: 1309-0593
Muhariplerin eşitliği ilkesi, uluslararası insancıl hukukun temel ilkelerinden biridir. İnsancıl hukuk kurallarının bir silahlı çatışmanın tüm taraflarına, onların silahlı çatışmaya müdahil olma nedenlerine bakılmaksızın eşit olarak uygulanması manasına gelmektedir. Kökeni yüzyıllar öncesine dayandırılan bu ilkenin hem içeriği hem de geçerliliği zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Bu tartışmalardan biri de 1945 Birleşmiş Milletler Şartı ile devletlerin bir silahlı çatışmaya müdahil olmaları meşru müdafaa durumları haricinde yasaklandığında ortaya çıkmıştır. Uluslararası toplumun, jus cogens niteliği atfedilen bu yasağı ihlal eden taraf ile ona karşı kendini savunmak zorunda kalan tarafa artık eşit yaklaşmadığı sonuç olarak da ilkenin eskidiği ya da terk edildiği öne sürülmüştür. Bu çalışmada bu iddia uluslararası toplumun büyük çoğunluğunun taraflardan birini desteklediği 2022 Rusya-Ukrayna Savaşı üzerinden ele alınmaktadır.
YÖK Tez No: 638233 ; Kamu yönetiminin temel amacı vatandaşlara en iyi şekilde kamu hizmeti sunmaktır. Ancak devletlerin sunduğu kamu hizmetleri her zaman mükemmel bir şekilde işlememiştir ve bazı nedenlerden dolayı haksızlıklar yaşanmıştır. Vatandaşların, kamu yönetiminin eksik ve haksız uygulamaları karşısında başvurduğu denetim yollarından birisi de ombudsmanlık denetimdir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra devletlerin insan haklarının korunmasına yönelik daha duyarlı hale gelmesiyle dünyanın birçok devletinde ombudsmanlık kurumu hızla yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu çalışmada ilk olarak üzerinde durulacak olan İsveç, modern anlamıyla ombudsmanlık kurumunu 1809 yılında anayasasında düzenleyen ilk ülkedir. İsveç ombudsman modeli, diğer ülkelerdeki ombudsman kurumlarının kurulmasında etkili olmuştur ve bundan dolayı literatürde önemli bir yere sahiptir. Çalışmada üzerinde durulacak ikinci ülke olan Fransa'da güçlü ve etkin bir idari yargı sistemi bulunmaktadır. Bu durum Fransa'da ombudsmanlık kurumu kurulmadan önce, kurumun uygulanabilirliğine ve etkinliğine dair olumlu ve olumsuz eleştiriler yapılmasına neden olmuştur. Sonuçta Fransa'da olumlu eleştiriler ağır basarak ombudsmanlık kurumu 1973 yılında kurulmuştur. Çalışmada üzerinde durulacak son ülke olan Rusya, 1990'lı yılların başında SSCB'nin dağılmasının ardından yeni oluşturulan devlet düzeninde, devletin genel anlamda demokratikleşmesi ve Rusya'nın insan haklarını koruma alanında uluslararası normlara uyma gayretinin sonucu olarak 1997 yılında ombudsmanlık kurumunu oluşturulmuştur. Bu çalışmanın amacı; İsveç, Fransa ve Rusya olmak üzere yönetim yapıları, hukuk sistemleri, siyasi gelenekleri farklı olan üç ülkenin ombudsmanlık kurumu uygulamalarına yönelik bir literatür taraması yaptıktan sonra çeşitli açılardan karşılaştırmalarını sunmaktır. ; The main purpose of public administration is to provide citizens with the best public service. However, the public services provided by the states have not always worked perfectly, and for some reason, injustice has been experienced. One of the ways of control that citizens use in the face of missing and unfair practices of public administration is ombudsman control. Especially after the Second World War, as the states became more sensitive to the protection of human rights, the ombudsman institution started to spread rapidly in many states of the world. Sweden, which will be emphasized in this study for the first time, is the first country to organize its ombudsman institution in its constitution in 1809. The Swedish ombudsman model has been effective in the establishment of ombudsman institutions in other countries and therefore has an important place in the literature. France, which is the second country to focus on, has a strong and effective administrative judicial system. This led to positive and negative criticisms of the applicability and effectiveness of the institution before the establishment of the ombudsman institution in France. As a result, the ombudsman institution was founded in 1973, with positive criticism in France. Russia, the last country to focus on, ın the newly created state order after the dissolution of the USSR in the early 1990s, general democratization of the state and as a result of Russia's efforts to comply with international norms in the field of human rights protection, an ombudsman institution was established in 1997. The purpose of this study; Three countries with different administrative structures, legal systems, political traditions, Sweden, France and Russia after conducting a literature review for ombudsman institution practices, it is to present its comparisons from various perspectives.
BASE
Bu çalışmada, tarihsel açıdan her biri kendi içinde birer dünya sistemi oluşturmuş olan klasik imparatorlukların siyasal modernleşme sürecinin incelenmesi ve bu yapıların geçirdikleri dönüşümün siyasal kültür temelinde açıklanması amaçlanmıştır. Klasik imparatorlukların siyasal yapılarına ilişkin kavramsal bir çerçeve oluşturabilmek için ise Weber'in, özellikle modern-öncesi toplumların meşru siyasal otoritelerini tanımlamak için geliştirdiği patrimonyalizm kavramından yararlanılmıştır. Böylece patrimonyalizm, bu tarz siyasal yapıların modernleşmeye yönelik söz konusu dönüşümünü yorumlayabilmek için kendisinden istifade edilecek olan bir ölçüt olarak ortaya konmuştur. Söz konusu siyasal yapılara örnek olarak ise Rusya ve İran belirlenmiştir. Çalışmaya konu olarak bu ülkelerin belirlenmesinde, her ikisinin de modern-öncesi dönemde kendi içinde birer dünya sistemi teşkil eden klasik imparatorluklar olmalarının yanı sıra, doğrudan sömürge yönetimleri altında bulunmaksızın siyasal modernleşme tecrübesi geçirmiş olmaları önemli bir etkendir. Ayrıca her iki ülke de 20. yüzyılda radikal dönüşümler geçirmişlerdir. Bu itibarla, öncelikle bu ülkelerin modern siyasal gelişmeleri ışığında siyasal kültürlerine ilişkin birer portresi çizilmektedir. Bu sayede söz konusu radikal dönüşümlerin patrimonyal siyasal geçmişle ilişkisine dair hipotez ortaya konmaktadır. Hipotezin ardından çalışmanın tarihsel analiz kısmına geçilmekte ve ilk olarak iki ülkenin de klasik imparatorluklarının kurulup gelişmesi süreci ele alınmaktadır. Bu bölümün amacı, Rusya ve İran'ın söz konusu dönemlerinde patrimonyal siyasal kültüre ilişkin olarak yerleşmiş toplumsal kabul ve davranışların tespit edilmesidir. Buradan modernleşme süreçlerine geçilmektedir. İki ülkenin siyasal otoritelerinin modernleşmeye yönelik politikaları ve geçirdikleri dönüşüm, patrimonyal siyasal geçmişlerinden tevarüs eden süreklilikler veya değişimler bağlamında irdelenmektedir. İki ülke için de söz konusu süreç, tarihsel açıdan önemli kırılmaların yaşandığı 20. yüzyılın ortasına kadar takip edilmektedir. Böylece daha yakın tarihli gelişmelerin de değerlendirildiği siyasal kültüre ilişkin hipotez sınanmaktadır. ; In this study it has been purposed to investigate the political modernisation processes of the classical empires which had historically been a world system in themselves and to explain the transition experiences of this kind of structures on the base of political culture. In order to create a conceptual framework concerning to the political structures of classical empires the concept of patrimonialism which had been improved by Weber on the purpose of describing particularly the legitimate political authorities of pre-modern societies has been used. Thus patrimonialism has been put forward as a criterion which is to be used for interpreting the aforementioned transitions directed to modernization of this kind of political structures. Russia and Iran have been designated as for samples of such structures. For designation of these countries as samples in this study besides the both had been classical empires as world system in themselves in pre-modern times, their experiences of political modernisation without any colonial administration which directly controlled on them have been the determinants. Moreover the both countries had radical transition experiences in 20th century. In this respect primarily political cultural portraits of them in consideration of their modern political developments have been drawn. In this means the hypothesis about the relations between these radical transitions and patrimonial political pasts has been revealed. Subsequently it has been passed to the part of historical analysis of the study and in the first instance the processes of establishment and development of the classical empires of the both countries have been considered. The purpose of this subject has been to detect the ingrained social acceptances and behaviours relating to the patrimonial political culture of Russia and Iran in this period. It has been passed to the modernisation processes. The politics of the political authorities of the both countries toward the modernisation and their transitions have been examined in the context of continuities inherited from the patrimonial political past and changes. The processes for the both countries have been followed until the mid 20th century when historically important breaks had happened. Thus the hypothesis about the political culture with the developments of the late history has been tested.
BASE
Geçmişten günümüze dünya siyasetinde aktif rol oynamış tüm uluslararası aktörlerin ilgisini çeken Balkanlar, tarihsel çerçevede Rusya'nın dış politikası bağlamında incelenecektir. Rusya, Balkanlarda meydana gelen Bosna ve Kosova krizlerine kalıcı çözüm getirememiştir. Bu bölgede nüfuz alanını genişleten ve aktif rol oynayan aktörler ABD ve AB'dir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra kendi iç siyaset problemleriyle uğraşan Rusya, Balkanlarda kaybettiği ve pasif rol oynadığı dönemden sonra bölgede tekrar güçlü ve aktif bir rol oynamak için siyasi nüfuzdan çok enerji ve ekonomik dış politika araçlarını kullanmaya başlamıştır. Soğuk Savaş sonrasında kendi siyasi ve ekonomik krizleriyle ilgilenen ve yeni dünya sistemine entegre olmaya çalışırken, demokratikleşme ve serbest piyasa ekonomisini hayata geçirmeye çalışan Rusya, Balkan coğrafyasından Bulgaristan ve Yugoslavya üzerinde etkin bir siyasi güç olamamıştır. Yeltsin ve sonrasında Putin liderliğinde Moskova hükümeti bu bölgede kaybettiği imajı yenilemek ve uluslararası siyaset alanında güçlü bir Rusya için dış politika doktrinlerini devreye sokmuştur. Soğuk Savaş sonrası 1989'dan 2000 yılına kadar olan dönemde Rusya'nın Balkan coğrafyasındaki dış politikası özellikle Bulgaristan ve Yugoslavya ile siyasi, ekonomik ve askeri ilişkileri detaylı şekilde tezde ele alınacaktır. ; The Balkans, which have attracted the attention of all international actors who have played an active role in world politics from the past to the present, will be examined in the context of Russia's foreign policy. Russia has failed to provide a permanent solution to the Bosnian and Kosovo crises in the Balkans. The US and the EU are the actors that have an active role in this area. Russia, dealing with its domestic political problems after the dissolution of the Soviet Union, started to use the energy and economic foreign policy instruments to play a strong and active role in the region after the period it lost and played a passive role in the Balkans. After the Cold War, Russia was not an effective political power over Bulgaria and Yugoslavia from the Balkan region while dealing with its own political and economic crises and trying to integrate with the new world system while trying to implement democratization and laissez faire economy. Under the leadership of Putin, the Moscow government has revised the image it has lost in this region and introduced foreign policy doctrines for strong Russian in the field of international politics. The political, economic and military relations of Russia with the former Soviet Union States, Bulgaria and Yugoslavia are discussed in detail. The foreign policy of Russia following the Cold War from 1989 to 2000 will be explained in detail in the thesis.
BASE
Tarihsel süreçte karşılıklı rekabet ve çatışma ortamında geçen Türkiye-Rusya ilişkileri, Soğuk Savaşın sona ermesi ve SSCB'nin dağılmasının ardından rekabet ve çatışma ortamından uzaklaşarak çok yönlü işbirliğine dönüşmüştür. 2000'li yıllardan itibaren Türkiye ile Rusya arasındaki siyasi, ekonomik, enerji, güvenlik ve kültürel ilişkiler istikrarlı bir şekilde gelişim göstermiştir. Türkiye ile Rusya arasında gelişen ilişkilerde şüphesiz iki ülke liderinin de ciddi bir katkısı bulunmaktadır. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, iki ülke ilişkilerini geliştirmek için büyük bir gayret göstermektedir. 2010 yılında Tunus'ta başlayan ve hızla tüm Ortadoğu'ya yayılan Arap Baharı, 2011 yılında Suriye'ye de sıçramış ve küresel çapta bir kriz ortaya çıkarmıştır. Suriye iç savaşının başlamasının ardından Türkiye ile Rusya'nın bölgedeki politikaları çatışmış, Rusya'nın Suriye'de askeri varlığını artırmasıyla birlikte iyice gerilmeye başlayan Türkiye-Rusya ilişkileri, Rus jetinin düşürülmesinden sonra çok ciddi bir krize sürüklenmiştir. Bu olayın ardından Rusya, Türkiye'ye ciddi yaptırımlar uygulamış ve ilişkiler neredeyse kopma noktasına gelmiştir. 9 Ağustos 2016 tarihinde iki ülke liderinin görüşmesinden sonra ilişkiler normalleşmeye başladıysa da Suriye konusunda fikir ayrılıkları devam etmektedir. Günümüzde iki ülke arasındaki ilişkiler düzelmiş olsa da başta Beşar Esad konusu ve PYD/YPG konusunda anlaşmazlıklar devam etmektedir. Bu bağlamda Türkiye-Rusya ilişkilerinin orta ve uzun vadedeki gelişimi bakımından Suriye meselesinin belirleyici olacağı düşünülebilir. Türkiye-Suriye ilişkileri ise, 1946 yılında Suriye'nin bağımsızlığını kazanmasından 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatına kadar gerginlik içinde geçmiştir. 1998 yılında normalleşmeye başlayan Türkiye-Suriye ilişkileri, 2011 yılından itibaren Suriye iç savaşının derinleşmesiyle birlikte tamamen kopmuştur. 2011 yılından günümüze kadar gelen Suriye krizinde Türkiye ve Rusya'nın takındıkları durum ve uyguladıkları politikalar bu tezde ele alınırken iki ülkenin Suriye konusuna bakışı açıklanmaya çalışılacaktır. ; In the historical process, mutual competition and conflict in the Turkey-Russia relations moved away from the environment of competition and conflict, and turned into a multi-faceted cooperation after the end of the Cold War and the dissolution of the USSR. Since the 2000s, political economic, energy, security and cultural relations between Turkey and Russia have shown a steady growth. Without a doubt, the leaders of the two countries have made a serious contribution to the developing relations between Turkey and Russia. Turkey's President Recep Tayyip Erdogan and Russia's President Vladimir Putin demonstrate a great deal of effort to improve their bilateral relations. The Arab Spring, which started in Tunisia in 2010 and expanded rapidly throughout the Middle East, spread to Syria in 2011 and caused a global crisis. After the outbreak of civil war in Syria, Turkey and Russia's policies in the region have come to a conflict; With the increase of Russia's military presence in Syria, the relations between Turkey and Russia have started to tense up and dragged into a serious crisis after the crash of the Russian jet. After this incident, Russia has applied severe sanctions on Turkey and the relations have come to an almost breaking point. Although the relations started to normalize after the meeting of the leaders of the two countries on August 9, 2016, disagreements about Syria still continue to this day. Today, despite the improvement of the relations between the two countries, disagreements continue on the issue of Bashar Assad and PYD / YPG. In this context, in terms of the medium and long term development of Turkey-Russia relations, the issue of Syria could be considered to be determinative. The tension in the Turkey-Syria relations remained from the time when Syria gained independence in 1946 to the time when Adana Agrement was signed in 1998. The relations, which started to normalize between Turkey and Syria in 1998, have been completely severed as of 2011 with the deepening of the civil war. In this dissertation, Turkey and Russia's implemented policies and their approach to the Syrian crisis, which started in 2011 and has come until today, will be discussed, and the two countries' point of views on the subject of Syria will try to be explained.
BASE
Ortadoğu, jeopolitik ve ekonomik olarak dünya politikasının en önemli ve sorunlu bölgelerinden birisidir. Orta Doğu bölgesi, gerek sahip olduğu doğal kaynaklar bakımından olsun, gerekse de siyasi istikrarsızlıklar ve etnik-dini çatışmaların merkezi olması bakımından olsun, sürekli göz önünde olmuştur. Tarih boyunca da büyük güçlerin dikkatini üzerine çekmiştir. Özellikle, Soğuk Savaş sonrasında ABD'in en önemli müdehale alanlarından birisi olmuştur. Rusya ise, bu dönemde daha çok enerji politikası bakımından bölgeye ilgi duymaktadır. Bu tez çalışmasında, Soğuk Savaş sonrasında ABD ve Rusya'nın Orta Ddoğu politikaları karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. ABD, Orta Doğu politiksını İsrail'in ve bölgeye yerleştirdiği askeri varlığının güvenliği üzerine kurgulamaktadır. ABD, Irak'ın istikrarı ve İran'ın nükleer silahlara sahip olmasının engellenmesi konusunu da böleye yöenlik politikalarında en önemli başarı kriteri olarak kabul etmektedir. Rusya ise, SSCB tecrübesinden de hareketle bölgeye oldukça ilgilidir. Rusya, ABD'nin 11 Eylül sonrası giriştiği saldırgan politikasını iç istikrarını sağlamak için kullanmıştır. Rusya, ABD'den farklı olarak daha çok bölgedeki yerleşiklere yakın olma yolunu seçmiştir. Rusya için en önemli amaç, kendi enerji havzasını genişletmek ve bölgenin de bu bakımdan güvenli olmasını sağlamaktır. ; As geopolitically and economically, the Middle East is one of the most important and problematic region in the world politics. The Middle East has rich natural resources, but the region is politically unstable and centre of ethnic-religious conflicts, all of these aspects attract the attention to the region. The region attracted the attention of big powers during the history. The region became the most important intervention land of USA, especially after the Cold War. But Russia has interested in the region mostly because of its energy politics. Middle East politics of the USA and the Russia after Cold War were evaluated by comparison in this thesis study. USA installs the Middle East politics on the safety of the Israel and the military existence in the region. USA accepts that the Iraq stability and prevention of Iran to have the nuclear weapons are the most important success criterions in the politics which are directed to the region. And Russia is pretty interested in the region because of the experience from USSR. Russia used the aggressive policy of USA after September 11, to provide internal stability. Russia, unlike the United States, has chosen to be close to residents in the region. The most important objective for Russia, is to expand its energy basin in the region, and in this regard, to ensure security of the region.
BASE
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 18.06.2018 tarihli "Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge" gereğince tam metin erişime açılmıştır. ; İran ve Rusya arasında ideolojik farklılıklara, gerek ilişkilerin tarihi gerekse İran İslam Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bugüne kadar iki ülke arasında ortaya çıkan engellere rağmen son dönemlerde ilişkilerinde dikkat çekici bir yakınlaşma kaydedilmiştir. Vladimir Putin 2000 yılında iktidara geldiğinde, Tahran ile Moskova arasındaki askeri ilişkileri kısıtlayan "Gore-Çernomırdin" anlaşmasını tek taraflı feshederek iki ülke arasındaki askeri ilişkiler yeniden gelişme sürecine girmiştir. Böylece sonraki dönemler için askeri işbirliği bu iki ülke arasındaki ilişkilerin en önemli alanlarından biri haline gelmiştir. Nitekim 2000'li yılların sonrasındaki dönemlerde askeri işbirliği konusunda Tahran'ın en büyük silah kaynağı olan Moskova ile aralarında çeşitli silahların tedariki söz konusu olmuştur. İran-Rusya askeri ilişkileri İsrail, ABD gibi devletlerin tedirginliğinin artmasına sebep olan başlıca konulardan olmuştur. Öyle ki Tahran ile Moskova arasındaki askeri ilişkiler 21. yüzyıl uluslararası sisteminin en tartışmalı meseleleri arasında yer almaktadır. Bu bağlamda çalışmanın amacı, 2000 yılından sonraki dönemde İran İslam Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasındaki askeri ilişkilerini incelemek, tanımlamak ve Moskova ile Tahran arasındaki askeri ilişkilerine etkileyen faktörleri belirtmektir. Bu çerçevede dört bölümden oluşan bu çalışmada ilk bölümde Rusya ve İran'ın dış politikalarını ve ikili arasındaki diplomatik ilişkilerinin seyri incelenmiştir. İkinci bölümde Rusya ve İran'ın askeri yapısı, savunma politikaları, ulusal savunma güçleri ele alınmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümü ise Moskova ile Tahran arasındaki askeri ilişkilerin tarihsel arka planının bakıldıktan sonra Putin döneminde nasıl olduğu ve bu ilişkilerin hangi alanları kapsadığına değinilmiştir. Moskova ve Tahran askeri ilişkilerini etkileyen ABD, İsrail, İran Nükleer Çalışmaları ve bazı iç dinamikler gibi faktörlerden ise dördüncü bölümde bahsedilmiştir. ; Despite ideological and political differences, Iran and Russia have continued to keep good track of relationship throughout their history. The relations became even better since the establishment of the Islamic Republic of Iran in 1979. Following Vladimir Putin's rise to power in 2000, Russia unilaterally withdrew from the "Gore-Chernomyrdin" agreement, which has restricted military relations between Tehran and Moscow for many years. Thus, military cooperation for later periods has become one of the most important fields of cooperation between Moscow and Tehran. After the 2000s, Moscow provided significant amount of military equipment to Iranian regime in order to advance its regional influence. Iranian-Russian military relations have been among the main issues that have led to an increase in the anxiety of countries such as Israel and the USA. Thus, the military relations between Tehran and Moscow are among the most controversial issues of the 21st century's international system. In this context, the aim of this study is to examine and define the military relations between the Islamic Republic of Iran and the Russian Federation in the period after 2000 and to explain the factors that have affected such relations. In this context, the foreign policy of Russia and Iran and the course of diplomatic relations between the two countries are examined in the first chapter. The second chapter discusses the military structure of Russia and Iran, their defense policies and national defense forces. In the third chapter, after examining the historical background of the military relations between Moscow and Tehran, the nature of these relations and the areas that they cover in the Putin era are investigated. Factors such as USA, Israel, Iranian Nuclear Studies and some internal dynamics affecting the military relations between Moscow and Tehran are looked at in the fourth chapter.
BASE
Bu çalışmanın amacını Türkiye – SSCB ilişkilerinde 1960-1970 yılları arasında yaşanan olaylar oluşturmuştur. Belirtilen yıllar içinde iki ülkenin ilişkileri incelenmiş ve yaşanan olayların uluslararası dengelerde ne gibi değişiklikler yarattığı araştırılmıştır. Türkiye SSCB ilişkileri geçmişten günümüze kadar inişli çıkışlı bir grafik sergilemiştir. İlk olarak bu iki ülkenin komşu konumda bulunmaları siyasi geçmişlerini de etkilemektedir. Bazı durumlarda ciddi anlamda karşı karşıya gelen iki ülke, bazı durumlarda ise önemli dostluklara imza atmışlardır. Bu durumla birlikte kültürel ve ekonomik ilişkilerde iki ülke arasında yaşanan siyasi ilişkilerin ışığında gelişmiştir. Soğuk Savaş dönemi irdelendiğinde Türkiye Devleti SSCB tehdidiyle ABD'nin liderlik ettiği Batı Bloğunda yer edinmiştir. Bu dönem içerisinde ABD, SSCB'nin izlediği yayılma politikalarının önüne geçmek maksadıyla Türkiye'nin yanında olmasına ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyaç doğrultusunda Türkiye'ye bazı ekonomik ve askeri yardımlarda bulunmuştur. ABD yaptığı bu yardımların sayesinde Türkiye'yi daha fazla kontrol etme imkânı bulmuştur. Dönem içerisinde Türkiye ve ABD arasında yaşanan Küba Krizi ve füze sorunları, 1964 Kıbrıs Sorunu ve Johnson'un yazdığı mektup, Afyon ekiminin yasaklanması gibi konular Türkiye ve ABD'nin arasında gerginlik yaşanmasına sebep olmuştur. Türkiye Batı Bloğu içerisindeki yerini sorgulamaya başlamış ve yeni arayışlar içerisine girmiştir. ABD ile Türkiye'nin ikili ilişkilerinin bozulması, uluslararası sistemde şartların uygun olması ile birlikte farklı ideolojik kutuplarda olan SSCB ve Türkiye'yi yakınlaştırmıştır. ; The aim of the study was create events that took place between the years of 1960-1970 in Turkey-USSR relations. The relations of the two countries in the specified years have been examined and it has been investigated what kind of changes the events have created in the international balances. Turkey and USSR relations showed a graph of rolling up to the present from the past First of all, the neighboring of these two countries also affects their political past. In some cases, the two countries have seriously confronted, in some cases they have signed important friendships. With this situation, cultural and economic relations have developed in the light of the political relations between the two countries. When the Cold War period examined by the USSR threatened by the Government of Turkey has a place in the US-led Western Bloc. During this period, the United States, in order to prevent the spread of the USSR's policy needs to be pursued by side with Turkey. In line with this requirement it has made some economic and military aid to Turkey.With the help of his US it had the opportunity to take more control of Turkey. Period in Turkey and Cuban missile crisis and the problems experienced in the US, 1964 Johnson wrote a letter to the Cyprus problem and issues such as the prohibition of opium cultivation has led to the emergence of tension between Turkey and the United States. Turkey has begun to question its place in the West Block and entered into new pursuits.Disruption of Turkey's bilateral relations with the US are in different ideological poles to comply with the requirements of the international system has zoom the USSR and Turkey.
BASE
Irak, Suriye, Lübnan ekseninde yeniden kurgulanan Orta Doğu politikasında, Türkiye'nin kendisine biçilen rolü, yeni Orta Doğu haritasıyla birlikte kabul etmemesi oyun kurucu olamasa da oyun bozucu bir noktada konumlanması bu darbe (15 Temmuz 2016) girişiminin uluslararası sacayağını oluşturabilir. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak ve Suriye'de bu oyunu bozacağız demiştir. Batı, Türkiye'de yönetimin değişmesini istiyordu. Özerk bir dış politika yapımından da son derece rahatsızdır. Örneğin; Halep kuşatmasını delen Türkiye oldu. Bir zaman vekâlet savaşlarıyla Türkiye'yi zayıflatmaya çalışsalar da baktılar ki olmuyor, darbe yapalım dediler. İçerideki piyonları da kırk yıldır özenle büyüttükleri Fetöcülerdir. Tabi denklemin içine dört yıldır Putin'i yıkmaya çalıştıklarını, Rusya-Türkiye yakınlaşmasını istemediklerini de koymak lazım. Bu tabloda uçak düşürme hadisesi (24 Kasım 2015), aslında Türkiye'yi yalnızlaştırma çabası olarak da görülebilir. Çünkü uçak düşürme hadisesinden sonra Batı destek vermekten ziyade Orta Doğu'da Türkiye'yi iyice kıskaca almış ve işin tuhaf tarafı da gerek Erdoğan'a gerekse Putin'e yöneltilen eleştiriler aynıdır: Otoriterleşme. Bu aynı zamanda iç kamuoyundaki algı operasyonunun da bir parçası olmuştur. Batı her şeyi iyi kurgulamıştır, Türkiye'nin bir taraftan dışarıda elini kolunu bağlamaya çalışırken, diğer taraftan içeride halk desteğini azaltma gayreti içerisindedir. ; On the axis of Iraq, Syria and Lebanon the Middle Eastern politics are once again being re constructed. Turkey does not accept the role it has been admitted, along with not accepting the new Middle East map. And althogh not being a game maker, positioning itself as a game spoiler in the middle east created an international reason of this coup (15 July 2016) attempt being legit because President Erdogan said "We will spoil the game in Iraq and Syria". So obviously The West wanted change in Turkeys governing management. Having an autonomous (self governing) foreign policy made them very uncomfortable. For example Turkey piercing the siege of Allepo. Whilst trying to weaken Turkey with proxy wars, they realized it not working and said lets do a coup. The pawns that they used were the ones they had themselves carefully grown over 40 years, members of the Fethullah terrorist organisation. Of course we have to put into the equation that for four years they tried to rid of Putin, and that they did not want Russia-Turkey convergence to form. The incident of the plane downing (24 November 2015) can actually be seen as an effort to keep Turkey alone because after the incident, the West rather than supporting us tried to clamp down on us in the middle east. An even more bizarre side was that criticisms torwards Erdogan and Putin were the same: Authoritarianism. At the same time this is also became a part of the internal public opinion perception operation The west had fictionalised everything, whilst trying to shackle our hands and feet outside, on the inside they were in an effort to decrease the publics support.
BASE
In: Liberal Düşünce Dergisi, Heft 111, S. 241-255
Türkiye ve Rusya, tarihsel tecrübeleri ve konumlandıkları coğrafya itibariyle dünya üzerinde stratejik öneme sahip iki devlettir. Her iki devletin birbiriyle kurduğu ilişki hem bölge ülkeleri açısından hem de küre açısından dikkate değer bir boyuttadır. Zira Kafkasya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz'de yaşanacak gelişmelerde Türkiye'nin takındığı tavır tüm dünya açısından ne kadar önemliyse Rusya'nın Suriye ve Libya başta olmak üzere sahada yürüttüğü siyaset de o kadar önemli hale gelmiştir. Hem Rusya'nın
hem de Türkiye'nin birbiri ile olan ilişkisini ve ilgili bölgelerde izlemiş oldukları siyaseti anlamak için Rusya ve Türkiye üzerine yaptığı çalışmalarla ön plana çıkan Aleksandr Dugin'in görüşüne başvurulmuştur. Zira Dugin, Türkiye ve Rusya ile ilgili çalışmalarıyla ön plana çıkan önemli bir düşünürdür. Bu sebeple 2000 yılından sonra Türkiye ve Rusya ilişkilerine dair yapılan bu çalışma ile amaçlanan Türkiye'nin ve Rusya'nın
yaklaşık son yirmi sene içerisinde nasıl bir ilişki içerisinde olduğu ve hayata geçirdikleri bölgesel hamlelerde nelerle karşılaştıklarını Dugin'in analizleriyle ele almaktır.