FROM A FAILED STATE TO A WEAK ONE? GEORGIA AND TURKISH-GEORGIAN RELATIONS
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-041
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-041
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-019
Bu tez çalışmasında Uluslararası İlişkiler disiplininin temel teorik yaklaşımlarının devlete dair görüşleri tartışılmış ve küreselleşme süreci ile birlikte başlayan devlet tartışmalarının bir sınıflandırması yapılmaya çalışılmıştır. Bu bakımdan Uluslararası İlişkiler çalışmalarında iki temel devlet tartışmasının olduğu kabul edilmekte ve bu tartışmalar birinci ve ikinci devlet tartışması şeklinde sınıflandırılmaktadır. Birinci tartışma devlet merkezci ve toplum merkezci yaklaşımlar arasında birim-yapı veya aktör tartışması çerçevesinde yoğunlaşmıştır. İkinci tartışma ise küreselleşme tartışmasını da bu kategoriye alırsak devletin otonomisi ve etkin (agential) gücü üzerinden yürütülen bir tartışmadır. Genel olarak bu tartışmada bir taraf devleti uluslararası/küresel toplumun veya yapının etkisi altında pasif ve edilgen bir aktör olarak görürken diğer taraf ise devletin bizzat bu küresel/uluslararası yapıyı veya toplumu şekillendirdiği/belirlediği noktasından hareket etmektedir. Bu bakımdan her iki tartışma da aslında bir kamplaşma ve kutuplaşmayı ifade etmektedir. Birinci tartışmanın artık ikinci tartışmanın gölgesinde kaldığını söylemek mümkündür. Hem küreselleşme tartışmasında hem de ikinci devlet tartışmasındaki bu kamplaşma ve kutuplaşmanın, başını Hobson'un çektiği İkinci Kuşak neo-Weberyan Tarihsel Sosyolojinin devlet teorisi olan, Yapılanmacılık ile üstesinden gelebiliriz. Yapılanmacı yaklaşım ya/ya da mantığını reddeden ve devleti küresel, bölgesel ve yerel olmak üzere üç düzlemde hareket eden otonomi sahibi ve her düzlem üzerinde etkin gücü olan ve yine bu düzlemlerden etkilenen hem uluslararası/küresel hem de yerel topluma içkin sosyal ve tarihsel bir aktör olarak görür. Kısaca Yapılanmacı anlayışa göre devlet, değişken yerel ve uluslararası etkin gücü olan belirleyici/oluşturucu bir devlettir. Yapılanmacılık bu bakımdan bahsedilen kutuplaşmayı aşmak için hiç kuşkusuz bir üçüncü yol önermektedir. ; This thesis analyzes the arguments of the main theoretical approaches on the state taken by scholars in the discipline of International Relations and classifies these debates on the state that have unfolded with globalization. In this respect, there are two state debates and these are, generally, classified as first- and second-state debates. The first state debate focuses on discussions of agency, structure or actors between state-centered and society-centered approaches. The second debate, if we include globalization debates in this category, is conducted through agential state power and autonomy of state. On the whole in this debate, one side regards states as passive victims/actors under international/global society or structures, while the other side argues that states determine and shape global/international society or structures. In this regard, both debates in fact refer to polarization and to forming cliques. It is possible to say that the first state debate is perpetually in the shadow of the second state debate. We can overcome this polarization and these cliques in which both the second state debate and globalization debates find themselves with Structurationism, which is the state theory of second wave neo-Weberian Historical Sociology under Hobson?s leadership. The Structurationist approach rejects the either / or logic; according to this approach, states act on three levels --global, regional, and local/national-- and states have an autonomy from these levels; states have agential power over these three levels and states are influenced by these levels; states are embedded as social and historical actors in the both international / global and local society. Briefly, according to the structurationist approach, the state is a constitutive? state with varying domestic and international agential power. In this respect, Structurationism certainly suggests a third way to overcome the polarization mentioned above.
BASE
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 18.06.2018 tarihli "Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge" gereğince tam metin erişime açılmıştır. ; Ortadoğu bölgesi tarihin her safhasında olduğu gibi içinde bulunduğumuz bu yüzyılda da geçmişte sahip olduğu değerden hiç bir şey kaybetmeden sahnenin tam ortasında rol oynamaya devam etmektedir. İnsanoğlu varoluşu nedeniyle siyasi bir varlıktır. Ortadoğu diye adlandırdığımız bölge tarihin, medeniyetlerin ve siyasetin ana kaynağı olması hasebiyle siyasi ittifaklara tarih boyunca sahne olmuş bir bölgedir. İçinde yaşadığımız 21. Yüzyılda ülkemizin giderek gelişip dünya siyasetinde aktif rol oynamaya başlaması tarihi bağları olan yakın coğrafyalara yönelmesini de beraberinde getirmiştir. Türkiye son 10 yılda yani Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara gelmesiyle çok büyük bir kalkınma ivmesi kazanmıştır. Ancak gelişme ve dünya siyasetinde rol oynama arzusunun yakın coğrafyaların kazanılmasıyla gerçekleşeceğine inanan Türk Dış Politikasının yeni mimarı Ahmet Davutoğlu, belirlemiş olduğu yeni yol haritasında bütün yakın komşularla sıfır sorun ortamı yaratıp ilişkilerin en üst seviyeye çıkarılmasını amaçlamıştır. Bu bağlamda, Türk Dış Politikası yeni vizyonu ile yakın coğrafyalarda yeni müttefikler arama yoluna girmiştir. Dünya siyasetine bakıldığında son 10 yılda meydana gelen gelişmelere dikkat çekilecek olursa; Türkiye?nin ekonomik kalkınmaya başlaması ve bol miktarda dış yatırımlara ihtiyaç duyması aynı zaman da Körfez Arap ülkelerinin kasalarını taşıran nakit fazlasının özellikle 11 eylül saldırılarından sonra yeni ve güvenli limanlar aramaya başlamış olması göze çarpmaktadır. Bu gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Körfez İşbirliği Konseyi?ne üye ülkeler ve Türkiye?nin yakınlaşması çokta sürpriz olarak karşılanmamalıdır. Zira her iki tarafında birbirine farklı nedenlerden dolayı ihtiyaç duyduğu açıkça farkedilebilmektedir. Bununla birlikte Körfez ülkelerinin bölgedeki güvenlik kaygıları bulunmakta ve Türkiye?ye yakınlaşarak bunu kısmen aşmaya çalışmaktadırlar. Özellikle İran bu ülkeler tarafından büyük bir tehdit olarak görülmektedir. Bu noktada Türkiye ve Körfez ülkeleri aynı kaygıları taşımasalar da farklı çıkarlar onları ortak bir noktada buluşturmaktadır. Sonuç olarak son on yılda Türkiye ve Körfez ülkeleri arasında büyük bir yakınlaşma olmuştur. Bu yakınlaşma çok büyük ortaklıkları beraberinde getirmiştir. Bu yakınlaşmayı etkileyen en önemli unsurlar da değişen Türk Dış Politikası ve küresel konjonktürün bu iki tarafı yakınlaşmaya zorlaması denilebilir. Çalışmada da belirtildiği gibi ilişkiler gelişmeye devam etmekte ve ileriki safhalarda ilişkilerin güvenlik ortaklıkları boyutuna taşınıp daha da kökleşeceği öngörülebilmektedir. ; The Middle East region, as it has been in every stage of history, continues to take an active role without depreciating in the current century. Mankind is by nature a political existence. For that reason, the history or humankind has witnessed various political alliances. The region called as the Middle East had witnessed many political alliances due to the fact that the area is the source of history, civilizations and politics. The fact that Turkey started to develop day by day and play a crucial role in world politics in 21st century leads to interrelations with close regions. In the last decade, in other words after Justice and Development Party came into power; Turkey has gained a great growth rate. However the new master of Turkish Foreign Policy Ahmet Davutoğlu who draw a vision for Turkish Foreign Policy believes that, convergence with the immediate surroundings will help in development and being one of the major players of world politics. As it is explained in this study the last decade has witnessed to a significant convergence between Turkey and the Gulf Cooperation Council states. To examine the last ten years in the world politics one can see that: After the 9/11 attacks GCC states started to look for other safe destinations for their overflowed cashes. However Turkey as an emerging economy needed for foreign investments. These two factors are seen to be drawing force behind the convergence of these entities. In addition to that the threat perception of the GCC states associated from Iran forced them to look for a strategic regional partner. Although Turkey and the GCC do not have common stand towards Iran, their different interests brought them on the ground of convergence. Nevertheless, the new Turkish Foreign Policy perspective and the global conjuncture played a crucial role in convergence of these parties. To consider all, it seems that the bilateral relations will be carried further since both Turkey and the GCC are eager to establish partnership. It is expected that there will be a security partnership established between Turkey and the GCC. If such attempt comes true, definitely the bilateral relations will reside on a steady ground. Key Words: Turkey, GCC, Middle East, Iran, Security, Economy
BASE
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-043
Özellikle, kitle iletişim teknolojisinin gelişmesi ile birlikte küreselleşme süreci hız kazanmıştır. Bu süreçte, devlet yapılarının formu değişmeye başlamıştır. Bu değişim, ulus devletlerin varoluşunu sarsmıştır. Ulus devlet yerini küresel devlete bırakmaya başlamıştır. Bu bağlamda, devletler bu yeni forma uyum sağlamak ve küresel devlet olmak için yeni yollar bulmaya çalışmaktadır. Bu yeni; ekonomik, siyasi ve kültürel yolların, en önemli aracı ise doğru kamu diplomasisi tekniklerini kullanmaktır. Günümüzde, dünyanın, ekonomik ve siyasi gücü olmanın sırrı doğru ve etkili kamu diplomasisi uygulamalarından geçmektedir. Dünyada bu uygulamaların en önemli temsilcisi Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Tezin teori kısmında devlet kavramı ve uluslararası ilişkilerde devletin yeri anlatılmıştır. Ardından diplomasi ve kamu diplomasisinden bahsedilmiştir. ABD ve Türkiye kamu diplomasisi internet sayfaları tanıtılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri, bağımsızlığını kazandıktan sonraki süreçte başka devletlerle olan ilişkilerinde 'demokrasi' ve 'özgürlük' siyasal söylemleri üzerinden kendi dış politikalarını yürütmüştür. Bu yüzyılın kamu diplomasisi uygulamalarına yön vermiştir. Araştırmanın sonucunda ABD'nin küresel kamu diplomasisi yaptığı ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde Türkiye'nin ise ağırlıklı olarak iç kamu diplomasisi yaptığı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, ABD ve Türkiye kamu diplomasisi çalışmaları sosyal medya platformlarından Twitter üzerinden karşılaştırılmıştır. ABD ve Türkiye'nin kamu diplomasisi yönelimlerinde en fazla neyi ön plana çıkardıkları, neyi vurguladıkları grafik ve tablolarla gösterilmiştir. Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti kamu diplomasisinin artıları ve eksileri gösterilerek önerilerde bulunulmuştur. ; In particular, the development of mass communication technology has accelerated the globalization process. In this process, the form of state structures has begun to change. This change has shaken the existence of nation states. The nation state has begun to relocate its place to the global state. In this context, states are trying to find new ways to adapt to this new form and become a global state. This is new; economic, political and cultural ways, and the most important means is to use the right public diplomacy techniques. Today, the mystery of being the economic and political power of the world is the right and effective public diplomacy practice. The United States has pursued its own foreign policies over the political discourses of 'democracy' and 'freedom' in its relations with other states in the period after gaining its independence. This century has led to the implementation of public diplomacy. For this reason, the prospect of public diplomacy in intergovernmental relations has been researched. In the thesis theory part, the concept of the state and the place of the state in international relations are explained. Then, diplomacy and public diplomacy were mentioned. US and Turkey, public diplomacy has introduced web pages. In this context, public diplomacy efforts in the US and Turkey were compared via Twitter social media platforms. US and Turkey, public diplomacy orientations, most of what they make the foreground, they emphasize what is shown in the graphs and tables. As a result, proposals have been made in the Republic of Turkey showing the pros and cons of public diplomacy.
BASE
Bu çalışmada Türkiye Selçuklu Devleti ile Kilikya Ermenileri arasındaki siyasi ilişkiler incelendi: Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkiler Selçukluların Anadolu'ya girişi ile başlar. Bizans yönetiminde baskı altında yaşayan Ermeniler, Selçukluları kurtarıcı olarak karşıladılar. Ancak Haçlı Seferleri sırasında Hıristiyanlar, Ermenileri Türklere karşı kışkırttılar. Haçlıların yardımı ile Çukurova bölgesini ele geçiren Ermeniler burada bir baronluk kurdular. Ermeniler Haçlılarla ittifak yaparak Türk topraklarına saldırılar düzenlediler. Haçlılar Kilikya Ermenilerini baronluktan Krallığa yükselttiler. Türkiye Selçuklu Sultanları İzzeddin Keykâvus ve Alâeddin Keykubâd zamanında Selçuklular Ermenileri kendilerine tabi hale getirdiler. 1243 Kösedağ savaşı sırasında Ermeniler Selçuklulara ihanet ettiler. Moğollarla işbirliği yapan Ermeniler Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad'ın eşi Hunat Hatun'un yolunu kesip, Moğollara teslim ettiler. Moğollar Hunad Hatun'u şehit ettiler. Türkiye Selçuklularının yıkılması ile Ermenilerle mücadeleye Memluk Devleti devam etti. Kilikya Ermeni Krallılığına Memluklar son verdi. ; The political relations between Turkey Seljuk States and the Cilician Armenians have been viewed in this article: The relations between Turks and Armenians have begun by coming of Çağrı Beg'sto Anatolia. Armenians who was living under pressure of Byzantine rul ewel comed Seljuks as liberators. However Christians provacated the Armenians against the Turks during the Crusades .Armenians who captured the Çukurova region by the help of the Crusaders, so they established a barony there. Armenians as attacks on Turkish territory by having alliance with Crusaders. Crusaders raised the Cilicia Armenians from baronage to kingdom. In the period of İzzeddin Keykavus and Alâeddin Keykubâd who are theTurkey SeljukSultans had Armenians subject to them. Duringthewar of Kösedağ in 1243, Armenians betrayed the Seljuks. By the cooperation of Mongolians, Armenians barried the path of theSeljuk Sultan Alaeddin's Khatun, and they caught Hunat Keykubad. Then, handed her theMongols. Mongols martyred Khatun Hunad. By the destruction of Turkey Seljuks, the Mamluk Empire continued to fight with Armenians. Mamluks kingdom put an end to Armenian Cilicia.
BASE
Doktora Tezi ; Güvenlik, Uluslararası İlişkiler disiplininde yapılan çalışmaların birçoğunda vazgeçilmez bir kavram olarak yer almaktadır. Bu açıdan kavram ele alınırken kavrama ilişkin değişimlerin araştırılması, incelenmesi ve uluslararası politikada yaşanan olaylarla birlikte değerlendirilmesi gereklidir. Bu bağlamda çalışma, ABD – Rusya Federasyonu İlişkilerindeki güvenlik ikilemini 2001 – 2012 yılları arasında uluslararası politikada yaşanan gelişmeler ve güvenlik kavramının bu süreçte geçirdiği değişim ve genişleme ile açıklamak amacı ile yapılmıştır. Çalışma, tanımlayıcı bir niteliğe sahip olarak ABD ve Rusya Federasyonu arasındaki güvenlik ikilemini, kavramın geçirdiği değişim ve genişlemenin temel dayanak noktalarını eleştirel güvenlik yaklaşımı perspektifinde analiz ederek açıklamaktadır. Çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm çalışmanın kavramsal ve kuramsal çerçevesini içermektedir. Bu bölümde uluslararası ilişkiler disiplininde güvenlik, güvenlik ikilemi, güç ve ittifak kavramlarının tanımı üzerinde durulurken aynı zamanda kuramsal olarak güvenlik algılamalarına da yer verilmektedir. İkinci bölümde ise dış politika ve güvenlik ilişkisi bağlamında ABD ve Rusya Federasyonu'nun 2001-2012 yılları arasında iç ve dış politikalarında güvenlik algılamalarında yaşanan değişim üzerinde durulmaktadır. Üçüncü bölüm ABD - Rusya Federasyonu ilişkilerindeki güvenlik ikilemini örnek olaylar eşliğinde ve eleştirel güvenlik yaklaşımı perspektifinde ortaya koymaktadır. ; Abstract ; Security is a crucial issue in most of the studies carried out in the Political Science disciplines. While dealing with the concept, the development and the change of the concept are to be searched and it is to be evaluated in the light of the events in international politics. In this context, the study has been done to explain the security dilemma in the relations between U.S. – Russia with the incidents in the international politics (2001 – 2012) and the evaluation and expansion of the concept of 'security' spent in this period. By having a descriptive character, the study has been explained the security dilemma in United States and Russian Federation relations by analyzing the concept's changes and enlargements in the perspective of Critical Security Theory. This study consists of three main chapters. First chapter includes the study's conceptual and theoretical framework. In this chapter, it is tried to explain the definitions of security, security dilemma, power and alliance in international relations discipline and also security perceptions as theoretical. In the second chapter, it is tried to explain the changes on security perceptions of USA and Russian Federation's domestic and foreign policy (2001 – 2012). The last chapter reveals the security dilemma in the relations between United States and Russian Federation in the perspective of Critical Security Theory
BASE
In: Treaty series (1930) 47
In: Cmd 3719
In: Treaty series (1930) 47
In: Cmd 3719
TEZ11407 ; Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2015. ; Kaynakça (s. 75-94) var. ; xiv, 97 s. : res. (bzs. rnk.), tablo ; 29 cm. ; Bilginin güce eşit olduğu çağımızda bilginin saniyeler içerisinde tek bir tuşla paylaşıldığı siber uzay, ulusal ve uluslararası güvenlik algısında radikal değişimlere yol açmıştır. Bu yüksek lisans tez çalışması siber uzayın yarattığı algı değişiminin devletlerin ulusal güvenlik stratejilerini nasıl etkilediğini araştırmaktadır. Çalışmada siber uzayla ilgili kavramsal ve kuramsal çerçevenin incelenmesinin ardından, siber uzayda ulus devletlerin birbirleriyle ve devlet dışı aktörlerle ilişkileri tepkisel, stratejik ve diplomatik olarak gruplandırılmıştır. Buna ek olarak, siber güvenliğin sağlanmasındaki kısıtlı uluslararası işbirliği çabaları, Rusya-Ukrayna Krizi'nde Siber Berkut'un eylemleri ile sosyal medyada siber korsan ve terör gruplarının meydan okumaları incelenmiştir. Ayrıca, Türkiye'nin ulusal güvenlik stratejisi siber yeterlilikleri gelişmiş olan devletlerle kıyaslanmış ve Türkiye için bir siber güvenlik modeli ortaya konulmuştur. 'Beşinci Boyut' olarak adlandırılan siber uzayın güvenlik algısında yarattığı değişimler, ulus devletin kara, hava, deniz ve uzayın yanı sıra siber alanda da tavizsiz güç yarışını sürdüreceğini göstermektedir. Bununla birlikte, devletlerin siber diplomasiyi yabancı devletlerin halklarını etkilemede etkin bir araç olarak kullandıkları, siber istihbarat faaliyetlerine önem verdikleri ve siber ordular kurdukları görülmektedir. Siber güvenlik stratejilerinde devletlerin ulusal yazılımlarını geliştirmeye öncelik vermeleri ulusal güvenlik kaygılarının uluslararası işbirliğinin önüne geçebileceğine işaret etmektedir. Çalışmada uluslararası siber güvenliğin sağlanması için siber terör gruplarıyla olan mücadelede uluslararası işbirliğinin sağlanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. ; In our era, when knowledge is equal to power, cyber space – where information is shared with one click – has led to radical changes in the national and international perception of security. This master's thesis researches how the perception change that cyber space has created affects the national security strategies of states. After the analysis of the conceptual and theoretical frameworks, we have defined the relations among nation states and the relations between nation states and non-state actors as reactional, strategic and diplomatic. In addition, we have examined the limited attempts of international cooperation, the acts of Cyber Berkut in the Russia-Ukraine Crisis and some challenges raised by hacktivist and terror groups in cyber space. Furthermore, we compared Turkey's national cyber security strategy to the states with developed cyber capabilities, and a cyber security model for Turkey has been put forward. The changes cyber space or 'The 5th Domain' has led to in the perception of cyber security demonstrates that the fierce power struggle among nation states will continue not only in land, air, sea and space but also in cyber space. Along with this, it has been observed that states use cyber diplomacy as a powerful means of influencing the people of foreign countries, they give importance to cyber intelligence activities and they establish cyber armies. The fact that nation states give priority to developing their national software suggests that concerns about national security will surpass the efforts of international cooperation in cyber space. In order to ensure international cyber security and to cope with cyber terror, it has been concluded in the thesis that international cooperation is a must.
BASE
İngiliz kolonyal yönetiminin Güney Asya'dan çekilmesinde sonra ortaya çıkan devletlerden biri olan Pakistan bağımsızlığının ilk yıllarında, ülkeyi yönetecek idari bir altyapıya, temel kamu hizmetlerini sağlayacak kurumsal bir yapıya ve nitelikli idari personele sahip değildi. Üstelik, söz konusu dönemde Pakistan'ı oluşturan halkın, Müslüman olmaları dışında çok az ortak noktaları vardı. Bu zorluklar nedeniyle, Pakistan'ın uzun süre bağımsızlığını koruyamayacağı ve kısa sürede çökeceği, başta Hindistanlı yöneticiler olmak üzere, beklenen bir durumdu. Ancak, Pakistan hayatta kalmayı başardı. Hatta, General Ayub Khan döneminde gelişmekte olan ülkelere bir kalkınma modeli olarak sunuldu. 1950'lilerde olduğu gibi, 11 Eylül saldırılarından sonra da Pakistan hakkında pejoratif sıfatlar kullanılmaya başlandı. Komşusu Afganistan'dan kaynaklı sınır aşan terörizm ve mülteci akınlarıyla boğuşan Pakistan'ın, Sünni ve Şiiler arasında 1970'lerden beri devam eden mezhep çatışmaları; kamu hizmetlerinin görece yetersiz sağlanması; ordunun siyasete olan müdahaleleri gibi pek çok kronik sorunu vardır. Bu sorunlar nedeniyle, Pakistan'a yönelik olarak "başarısız devlet" (failed state) tabiri, Batılılar tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. Bu çalışmada, Pakistan devletini tanımlamak için kullanılan "başarısız" sıfatının, Pakistan için uygun bir niteleme olmadığı, Pakistan'ın sosyo-ekonomik ve siyasi yapısı kuruluşundan günümüze gelen süreçte yaşananları ele alarak ifade edilmeye çalışılacaktır. Başarısız devlet söylemine ilişkin literatürde, farklı sorunları olan devletlerin aynı sıfatla nitelendiği dikkati çekmektedir. Örnek vermek gerekirse, 1990'larda iç savaşla boğuşan ve hiçbir kamu hizmetinin verilemediği Afganistan ve Somali ile; Kuzey kore ve Pakistan gibi, otoriter yönetimlerin olduğu, kamu hizmetlerinin sağlanmasında yapısal sorunları olan ülkeler başarısız sıfatı ile nitelenmektedir. Başarısız devlet söylemine ilişkin eleştirilerde en fazla üzerinde durulan husus da bu olmuştur. Bu nedenle, bu çalışmada başarısız devlet söylemi yerine ikili bir ayrıma gidilmesi ihtiyacı doğmuştur. Hiçbir kamu hizmetinin verilemediği ve devlet otoritesinin tamamen ortadan kaybolduğu ülkeler için, William Zartman'ın "çökmüş devlet" (collapsed state) kavramı kullanılmıştır. Devlet otoritesinin var olduğu, ama kamu hizmetlerinin sağlanmasında ciddi problemleri olan, demokratik bir yönetim ve insan haklarına saygı bağlamında yetersiz bir performans sergileyen devletler için ise "kırılgan devlet" (fragile state) kavramının kullanılması tercih edilmiştir. Bu çalışmada, söz konusu bağlamda Pakistan'ın kırılgan bir devlet olduğu, Pakistan'ın sosyo-ekonomik ve siyasi yapısı ele alınarak ifade edilmeye çalışılacaktır. ; Pakistan, one of the states which came into existence after the British colonial rule withdrew from South Asia, didn't have any administrative structure to rule the country; any institutional structure to provide public services and qualified bureaucratic personnel. Furthermore, during the aforementioned period Pakistan composed of people who had few thing in common with the exception of being Muslim. Due to these hardships, it was expected, especially by the then Indian rulers, that Pakistan could not preserve its independence and would collapse in a short time. However, Pakistan succeeded to survive. Even, in General Ayub Khan era it was demonstrated as a model for developing countries. Like 1950s, pejorative adjactives have used to describe Pakistani state after September 11 attacks. Pakistan has many chronic problems such as; cross border terrorism and influx of refugees based on its neighbour Afganistan; sectarian violence between Sunnis and Shias which continues since 1970s; relatively insufficent public services; army's interference to politics, military coup d'etats. Because of these problems, failed state discourse was used frequently towards Pakistan by Westerners. In this project, by handling it's socio-economic and political progress since independence it will try to articulate that the adjective "failed" which is used to describe to Pakistan, is not a proper attribution for Pakistan. In the literature about failed state discourse, it attracts notice that many countries facing different problems are labelled as the same adjective. To give an example, on the one hand there are countries like Afganistan and Somalia, in 1990s both of them struggled with civil war and no public services were given to people. On the other hand, there are countries like North Korea and Pakistan, which have structural problems providing public services and authoritarin regimes. All these countries are labeled as failed, and this situation is one of the main critics of failed state discourse. That's way, in this project it is needed to make a dual classification subtituted for failed state. For countries whose state authority completely vanished and not providing any public services, are described with William Zartman's definition, as "collapsed state". For countries which have state authority but have difficulties in providing basic public services; performs poorly in the context of democracy and respect to human rights, are prefered to be described as "fragile state". Accordingly, in this project, Pakistan is going to be handled wtih its socio-ekonomic and political structure and it is going to be argued that Pakistan is a fragile state.
BASE
Arslan, Mehmet (Balikesir Author) ; Amerika Birleşik Devletleri, adem-i merkezi yönetim sistemine ve federal devlet yapısına sahip bir ülkedir. Yönetim sistemi üç kademeli bir yapı arz etmektedir. İlk düzey yönetim biriminde federal devlet, ikinci düzey yönetim biriminde eyaletler ve üçüncü düzey yönetim biriminde mahalli idareler bulunmaktadır. Mahalli idarelerin yapısı ve niteliği eyaletten eyalete farklılık göstermektedir. Bu nedenle her mahalli idare birimi kendine has özellikler taşımaktadır. ABD'de mahalli idareleri il, ilçe, kasaba- köy, okul bölgeleri ve özel bölgeler şeklinde genel bir sınıflandırmaya tabi tutmak mümkündür. Bununla birlikte bazen aynı yapıya sahip bir mahalli idare biriminin başka bir eyalette farklı bir isimle yapılandığı da görülmektedir. Söz konusu yönetim yapısı içinde çalışmada, ABD'de mahalli idarelerin mali yapıları ve merkezi idare ile ilişkileri incelenme konusu yapılmıştır. ; United States of America is a country that has a decentralized management system and federal form of government structure. Management system offers three tiered structure. Federal government is in the first level of administrative unit, states are in the second level of administra- tive units and local governments are the third level of administrative unit. Local government's structure and quality varies from state to state. Therefore, each local government unit has its own unique features. Local governments in the USA can be classified in the form of county, municipal, town and village, school districts and special districts. However, sometimes a local government unit that has the same structure is also structured with a different name in another state. In this paper, management structure of USA, local government's financial structure and its relationship with the central government have been examined.
BASE
Bu çalışmada, ABD-Afganistan ilişkileri, Ortadoğu'da ABD'nin etkisi, terörizme karşı mücadelesi, saldırıların sorumlusu doğrudan Afganistan olmamasına rağmen ABD ve müttefiklerinin Afganistan'a yaptığı operasyon ve operasyonun meşru müdafa mı? kuvvet kullanma mı? olduğu tartışması, ABD'nin bölgede varlığının nedenleri, ABD'nin demokratik değerler çerçevesinde yapılandırılmış bir devlet kurma konusundaki başarısı, Afganistan'ın jeopolitik konumu da göz önüne alınarak değerlendirilmektedir. İki ülke arasında zamanla değişen ve dönüşen ilişkiler bu çalışma kapsamında 11 Eylül 2001 terör saldırıları öncesi ve sonrası dönemler esas alınarak incelenmektedir. Bu kapsamda, birinci bölümde 11 Eylül 2001 terör saldırıları öncesi dönem; ikinci bölümde 11 Eylül 2001 terör saldırıları ve etkileri; üçüncü bölümde ise 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrası dönemdeki ilişkiler analiz edilmiştir. Sonuç olarak ise, 11 Eylül 2001 terör saldırıları öncesi ve sonrası dönemlerde ABD ile Afganistan ilişkilerinde dönemsel inişler ve çıkışlar olmasına rağmen; mevcut durumda ABD-Afganistan ilişkilerine bakıldığında, ABD'nin Afganistan'ın siyasi ve askeri hayatın devamını garanti eden stratejik bir dostu olduğu; ülkenin tüm kalkınma bütçesini de ABD'nin karşıladığı; son dönemde ABD'nin Afganistan'ın yeniden yapılanma sürecine olumlu katkıda bulunduğu ve aralarındaki stratejik ilişkinin güçlenerek devam ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, yapılan çalışma ile elde edilen bulgular ışığında özellikle Afganistan-ABD ilişkileri ve teröre karşı yürütülen mücadeleyle ilgili bazı önerilerde bulunulmuştur. ; In this study, the USA-Afghanistan relations, the influence of USA in Middle East, its struggle against terrorizm, the debate whether the military operations of USA and its allies in Afghanistan-despite Afghanistan is not responsible directly from the terrorist attacks- can be considered as self-defense or the use of force, the reasons of the presence of the USA in the region, the success of the USA in establishing a state structured with democratic values, are evaluated. The relations which have been changed and transformed over time are examined on the basis of the terms- pre-11 September 2001 and post-11 September 2001 In this respect, in the first chapter, the period before 11 September 2001; in the second chapter, 11 September 2001 terror attacks and their impacts; and in the third chapter, the relations after 11 September 2001 terror attacks are analyzed. Finally, it is concluded that although there are ups and downs in the relations both before and after the 11 September attack; given the current situation in the relations between the USA-Afghanistan, the USA is a strategic partner guaranteeing Afghanistan to survive politically and militarily, paying the entire development budget of the country; contributing to Afghanistan's reconstruction positively and the strategic relationship in between two states continues becoming stronger. Additionally, through the findings found by this study, some suggestions are made particularly on Afghanistan-USA relations and ongoing fights against terrorism.
BASE
1979 İran Devrimi'nin ardından ortaya çıkan yeni konjonktür ile İran ve Suudi Arabistan arasındaki rekabet artmıştır. Bu rekabet, doğrudan ya da dolaylı bir şekilde bölgedeki ülkelere de yansıyarak modern Ortadoğu'nun en önemli siyasi meselelerinden biri hâline gelmiştir. İran Devrimi'nden günümüze İran'ın dış politik söylemleri ve rejim ihracı politikaları, Arap monarşileri tarafından bir tehdit olarak algılanmıştır. Arap Baharı hareketlerinin Mart 2011'de Suriye'de başlaması ile İran ve Hizbullah, Suriye rejimini desteklerken Suudi Arabistan ve müttefikleri ise muhalifleri desteklemeyi tercih etmiştir. Ayrıca İran; Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de giderek daha güçlü hâle gelmiş ve bu bölgelerde Suudi Arabistan ile bir çıkar çatışması yaşamaya başlamıştır. Bu çalışmada, İran ve Suudi Arabistan ilişkileri ile bu ülkelerin bölgesel politikaları devlet kimliği bağlamında incelenmiştir. Ayrıca, 1979'dan sonra İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerde yaşanan gerilimler, değişen ve değişmeyen siyasi öncelikler, temel ayrışma ve rekabet alanları ile iki ülkenin bölgesel siyasetleri devlet kimliği ve konstrüktivist yaklaşım bağlamında analiz edilmiştir. ; After the Iranian Revolution in 1979, which emerged a new conjunctor in the region, competition between Iran and Saudi Arabia, which directly or indirectly reflects to countries in the region, is one of the most important political issues of the modern Middle East. Since Iranian Revolution, Iran's foreign political discourses and its regime-exporting policy was perceived as a threat by Arab monarchs in the region. Iran has become increasingly stronger in Iraq, Syria, Lebanon and Yemen, so it has entered into a conflict of interest with Saudi Arabia in these regions. Initially, Arab Spring movement started in Syria on March 2011, with this Iran and the allied Hizbollah's have supported to Syrian regime, while Saudi Arabia and His allies were supporting oppositional movement. In this research, the topic of the analysis of regional policies and relations between Iran and Saudi Arabia in the context of state identity has examined. In this study, tensions, changing and unchanging political priorities, basic separation and competition areas in the relations between Iran and Saudi Arabia, and regional politics of these two countries after the iranian revolition in 1979 has analyzed in the context of state identity and constructivist approach. ; TÜBİTAK
BASE