Uluslararası Sistem, Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) çöküşü gibi olaylar neticesinde bazı değişimlere uğramıştır. Bu değişimler kapsamında Yugoslavya'da iç karışıklıklar çıkmış ve Yugoslavya parçalanmıştır. Bu gelişme uluslararası sistem ve uluslararası politika üzerinde bazı etkiler ortaya çıkarmıştır. Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) özellikle SSCB'nin çöküşünün ardından yeni bir düzen oluşturma adına sürdürdüğü faaliyetler, Avrupa Topluluğu'nun savunma ve güvenlik açısından ortak bir yapı kurma girişimleri, Kuzey Atlantik Antlaşması Organizasyonu (NATO) ve Birleşmiş Milletler (BM) benzeri uluslararası kuruluşların izledikleri politikaların uluslararası sistem kadar Yugoslavya'nın parçalanma sürecinde de etkili olduğunu ifade etmek mümkündür. Yugoslavya'da tarihsel süreç içerisinde problem yaşayan etnik grupların beraber yaşamak durumunda kalmaları, bunlar arasındaki problemlerin devam etmesi dağılma sürecini hızlandırmıştır. Bununla birlikte iktisadi açıdan bölgeler arasındaki gelişmişlik farkları, etnik gruplar arasındaki problemlerin daha da büyümesine neden olmuştur. Bu çalışmanın amacı Yugoslavya'nın parçalanmasının uluslararası sistem ve politika üzerindeki etkilerinin anlaşılmasıdır. Bu bağlamda uluslararası sistem ile Konstrüktivist yaklaşımlar da bu konuyla ilgili olarak ele alınmıştır. ; The international system has undergone some change sdueto the end of the Cold War and the collapse of the USSR. In the context of the sechanges, the rehave been some internal turmoil in Yugoslavia and Yugoslavia has been fragmented as a result of the sein ternalturmoil. This fragmentation has had some impact on the international system and international policy. The United States of America (USA), in particular, following the collapse of the USSR in order toestablish a new order of activities, the European Community to create a common structure in terms of defense and security, NATO and United Nations international organizations, such as the policies followed by the international system. It is also possible to say that Yugoslavia is effective in the process of disintegration. The fact that ethnic groups living in Yugoslavia who have problems in the historical process live to gether and the problems between the seethnic groups continue to accelerate the process of disintegration. On the other hand, the differences in economic development between regions have caused problems between ethnic groups to groweven more. The aim of this study is tounderstand the impact of the disintegration of Yugoslavia on the international system and policy. In this context, the international system and the Constructivist approachesare discussed in this respect. As a result of the evaluations, it is expected tounderstand the effects of the global changes in Yugoslavia.
Yüksek Lisans Tezi ; Asayişin sağlanamamasından ve ülkedeki terör hareketinin yükselmesini gerekçe gösteren askerler, 12 Eylül 1980 tarihinde darbe gerçekleştirmişlerdir. 1980-1983 arası dönemde görev yapan askerî hükümet, 1970'li yıllarda ilişkilerin bir hayli sıkıntılı olduğu ABD ile iyi ilişkiler kurmuş ve Orta Doğu politikasında söz sahibi olabilmek için İslam devletleri ile ikili ilişkiler geliştirmiştir. 12 Eylül'ün demokrasiye ve insan haklarına sığmayan uygulamaları, bu dönem içerisinde AET çerçevesinde kurulan ilişkilere tesir etmiş ve ilişkilerin sıkıntıya girmesine neden olmuştur. Bu dönem içerisinde hükümet, Yunanistan'ın NATO'nun askerî kanadına dönüşünü hiçbir kazanç elde etmeden kabul ederek, elindeki büyük bir kozu kaybetmiştir. ; Underlining the failure of public order and the rise of the terrorist movements in the country, the soldiers carried out a coup d'état on September 12, 1980. The military government, which served in the period 1980-1983, improved relations with the United States with which relations were highly distressed previously in the 1970s, and developed bilateral relations with the Muslim states to define the Middle East politics. The non-democratic and human rights practices of post-coup period affected the relations established with the EEC and caused a deterioration in the relations with the western European states. During this period, the Turkish government lost a bargaining chip by accepting return of Greece to NATO's military wing without any compensation.
Mavi Marmara Krizi sonrası diplomatik ilişkileri kopma noktasına gelen Türkiye ve israil altı yıl aradan sonra ilişkilerini normalleştirme kararı almıştır. Haziran 2015'de Türkiye ve israil'in görüşmelere başladığının duyurulmasından bir yıl sonra 28 Haziran 2016'da ―Türkiye Cumhuriyeti ile israil Devleti Arasında Tazminata ilişkin Usul Anlaşması‖ imzalanmıştır. Anlaşmanın Türkiye ve israil'de yürürlüğe girmesinden sonra karşılıklı büyükelçi atamaları yapılmış, üst düzey ziyaretler gerçekleştirilmiş ve siyasi istişare toplantıları düzenlenmiştir. Bu araştırmada Haziran 2015 ve Ağustos 2016 tarihleri arası Türkiye-israil ilişkilerinin güvenlikleştirme teorisi çerçevesinde analiz edilmesi hedeflenmektedir. Kopenhag Ekolü tarafından geliştirilen güvenlikleştirme teorisine göre güvenlikleştirme herhangi bir meselenin söz eylemler aracılığıyla varoluşsal tehdit olarak sunulma sürecidir. Herhangi bir meselenin güvenlikleştirilmesi ise güvenlikleştirici aktörlere tehdidin bertaraf edilmesi için olağandışı önlemler alma hakkı vermektedir. Bu çalışmanın ana argümanını Ankara ve Tel Aviv arası görüşmelerin sürdüğü dönem boyunca Türkiye-israil ilişkilerinin güvenlik meselesi olarak değerlendirildiği ve güvenlikleştirildiği oluşturmaktadır. ilişkilerde yaşanan güvenlikleştirme süreci Türkiye-israil ilişkilerinde uzlaşmayı sağlamıştır ; After six years, Turkey and Israel has decided to normalize diplomatic relations which came to breakaway point following the Mavi Marmara Crisis. A year after announcing negotiations between Turkey and Israel, ―Procedural Agreement on Compensation Between The Republic of Turkey and The State of Israel‖ was signed on 28 June 2016. Following the entering into force of the agreement in Turkey and in Israel, ambassadors have been assigned mutually, high-profile visits have been performed and political consultation meetings have been held. This study aims to analyze Turkey-Israel relations between June 2015 and August 2016 from the perspective of securitization theory. In accordance with the securitization theory which was developed by Copenhagen School, securitization is a process of presenting an issue as an existential threat through speech-acts. The securitization of an issue entitles securitizing actors to take extraordinary measures to deal with the threat. The main argument of this study is that Turkey-Israel relations have been evaluated as a security issue during the continuing negotiations between Ankara and Tel Aviv and Turkey-Israel relations have been securitized. The securitization process between June 2015 and August 2016 has led to a political consensus between Turkey and Israel
ÖZETDünya dengelerindeki değişim ve uluslararası ilişkilerdeki farklılaşmalar, sıcak savaşların yerini, soğuk savaşlara bırakmasına neden oldu. Soğuk savaşın gereği olarak ortaya çıkan psikolojik savaş türü ve bu savaşın vazgeçilmez unsuru düşük yoğunluktaki çatışmalar Amerika'ya yapılan saldırı ile birlikte "Küresel Terör" kimliğini kazanmış oldu.Türkiye'de terörün sebebi içinde bulunduğu koşullarından kaynaklanmaktadır ve dışardan desteklenmektedir. Türkiye dışardan gelen dış tehdide ve içerden kaynaklanan iç tehdide karşı ilk önce kendi iç kalesini güçlendirmelidir. Daha sonra da, uluslar arası toplumun onurlu bir üyesi olarak kendi Ulus-Devlet (Milli) politikasını etkin ve tavizsiz bir şekilde uygulamalıdır. Bu politika Türkiye'nin sadece yakın geleceğini değil, uzak geleceğini de kapsamalıdır. Eğer Türkiye bulunduğu coğrafyadaki tarihi, kültürel, siyasi, ekonomik ve askeri birikimini ve gücünden kaynaklanan potansiyeli ile proaktif davranarak, yeni politikalar ve yeni çözümler üretemezse, başkaları tarafından üretilmiş olan çözümleri ve hareket tarzlarını, küçük pazarlık payları ile kabul etmek zorunda kalacaktır. ABSTRACTThe change in global balances and segregation in international relations, have replaced the conventional warfare with "cold wars". Psychological warfare which is developed as a reason to carry out cold war and, small hostile confrontations which are invaluable assets of a cold war, especially with the recent terrorist attacks directed to U.S.A., have reformed a new concept called "Global Terrorism".The reasons behind the terror in Turkey are the conditions of Turkey itself, and the support to terror by the forces out of Turkey. First of all, Turkey must strengthen its internal defenses to confront the threats which are caused by both internal and external forces. After that, being an honorable member of the international community, Turkey has to enforce its own national policies effectively and without compensation. This policy shouldn't only be short term but instead must be applied as a long term policy. If, Turkey shall not use the potential from the historical, cultural, political and the economical power of the geography which it resides, and the power of the martial accumulation, and if Turkey will not act proactively, without producing new policies and solutions, Turkey has to accept the solutions and plans of acts which are produced by others and also which have small chances for negotiation.
Avrupa Birliği ülkelerinde küçükbaş hayvancılık sektöründe örgütlenme gerek yüksek damızlık değere sahip hayvanların eldesi amacıyla damızlık yetiştiriciler birliği, gerekse girdilerini ucuza temin etmek, ürünlerini hakça fiyatlara değerlendirmek, sivil toplum örgütü olarak baskı potansiyeline sahip olmak amaçlı yetiştiriciler birliği veya kooperatifi şeklindedir. Bu örgütlerin geçmişi Büyük Britanya İmparatorluğunda 18. yüzyıl başına dayanmakta olup, günümüzde benzer yapılanma Avrupa Birliği, Amerika, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda'da çok yaygındır. Ülkemizde tarımsal örgütlenmenin geçmişi çok yakındır ve bunun içinde de örgütlenmenin en düşük olduğu sektörler koyun ve keçi yetiştiriciliğidir. Örgütlenmenin yararları hakkında bilgi sahibi olmayan ve son derece geleneksel bir üretim yapısına sahip olan bu sektörlerin sürdürülebilirliği beklenemez ve bu kaçınılmaz süreç 1980 yıllarından beri çok hızlı bir biçimde işleyerek koyun ve keçi varlıklarında sırası ile % 45 ve % 65 lik düşüşlere neden olmuştur. Koyun ve keçi yetiştiriciliğinin desteklenmesi, Avrupa Birliği ülkelerine (EU/CAP, No:2529/2001; CAP REFORMU 2003) göre çok düşük düzeylerde, ülkemizde süt sığırcılığına göre son derece önemsiz destekleri içermektedir. Avrupa Birliği'nin 1962 yılında başlattığı CAP (Ortak Tarım Politikaları) desteğinin hareket noktası, koyun ve keçi yetiştiricilerinin, tarımın diğer kesimlerine göre çok düşük düzeylerde yıllık gelirlere sahip olmaları ve bu sektörlerin kayıplarını karşılayarak bulundukları yörelerde tutmaktır. Bu uygulama, yetiştiricilerin kırsaldan kente göçünü ve onun beraberinde getirdiği sosyo-ekonomik sorunları baştan durdurmak ve küçükbaş hayvancılığın çok özel ve kıymetli ürünlerinin üretimini sürdürülebilir kılmaktır. ; In EU, small ruminant producers formed small ruminant breeders' associations with the objectives of producing high producing breeding stock along with small ruminant producers' unions or cooperatives with the objectives of obtaining inputs cheaper; marketing their products with their proper values; forming NGO's with political and social pressure potentials and also help themselves solve the problems they face. The history of the foundation of these organizations may go back to 18th century in the Great Britain. Similar organizations are fairly widespread in Europe, USA, Canada, Australia and New Zealand. In Turkey, however, the establishment of livestock producer organizations are very recent and the share of small ruminant producer organizations is extremely minute. Sustain abilities of these sectors, unaware of the benefits of unification, are not expected due to the fact that these rural societies exhibit the most traditional characteristics. The inevitable process of decline in small ruminants has been in effect since 1980 in a very serious manner causing reductions approximately 45 in sheep and 65 % in goat numbers. Similarly the support of small ruminant sectors in Turkey is extremely insignificant compared to EU (EU/CAP, No:2529/2001) and the domestically as compared to dairy cattle support regimes. The main concept behind European Union's support regime for small ruminants is the reality that the small ruminant producers net income being much lower than the other agricultural sectors and the belief that the compensation would allow these communities remain in their homelands. This regime aimed at preventing the rural urban migration and the socio-economical problems related while encouraging the sustainable production of the very special and valuable products of small ruminants.
Günümüzde ülkeler küreselleşme ve serbest piyasa ekonomisi nedeniyle çok fazla rekabetle karşı karşıyadır. Herhangi bir endüstrideki rekabet sadece kendi ulusal sınırı içerisinde değil, aynı zamanda farklı ülkelerde ve farklı firmalarla uluslararası bir piyasada gerçekleşmektedir. Küreselleşme sürecinde, rekabetin yanı sıra kaynakların çevreye zarar vermeyecek şekilde etkin kullanımı sürdürülebilirlik açısından büyük bir önem taşımaktadır. Bu kapsamda tez hem küreselleşme hem de çevresel performansı dikkate alarak karşılaştırmalı bir analiz yapmaktadır. Bu tezde endüstriyel küreselleşme seviyesi imalat sektöründeki on üç endüstri seçilerek ölçülmüştür. Sonrasında "veri zarflama analizi" programı uygulanarak bu imalat endüstrilerin çevresel performansını ölçülmüştür. Son olarak endüstriyel küreselleşmesi ve çevresel performans seviyesi sonuçları kullanılarak "analitik hiyerarşi süreci" yoluyla diğer sosyal göstergeler eklenerek imalat sektörü sürdürülebilirliği ölçülmüştür. UNCTAD tarafından "gelişen endüstriyel ekonomiler" olarak sınıflandırılan on ülke (Türkiye, Arjantin, Belarus, Güney Afrika, Hindistan, Hırvatistan, Meksika, Polonya, Romanya ve Ukrayna) seçilerek tüm analizler karşılaştırmalı olarak yapılmıştır. Türkiye'nin endüstriyel küreselleşme seviyesi "entegre küresel" (en yüksek seviye) olmasına rağmen, eko-etkinlik seviyesi dikkate alındığında çevresel performans konusundaki konumu beşinci sıradadır. Ancak, Hindistan, Güney Afrika ve Arjantin gibi diğer ülkelerden daha yüksek eko-etkinlik puana (0.042) sahiptir. Bunun nedeni, endüstriyel üretim süreçlerinde Türkiye en fazla sera gazı emisyonu yapan ülkeler arasında üçüncüdür. Sosyal refah bağlamında Türkiye, çalışanlara yapılan ödemeler açısından üçüncü sırayı almaktadır. Türkiye ayrıca imalat sektörünün genel sürdürülebilirliği açısından 7.6% değer ile dördüncü sırada yer almaktadır. Sonuçlara göre imalat sektörü sürdürülebilirliği açısından en yüksek sürdürülebilirliğe sahip olan ülke Meksika'dır. ; In today's world of globalization and free market economy countries are facing much more competition than ever before. Competition in any industry is not only within its own national boundaries, but also in an international market with different companies of different countries. In the industrial globalization process, competition as well as effective use of resources needs to be done in a way that does not damage the environment places great importance in terms of sustainability. In this thesis, the industrial globalization level has been measured identifying thirteen industries of manufacturing sector. Additionally, the environmental performance of these manufacturing industries has been measured applying the "data envelopment analysis" program. In the final analysis, the results of the industrial globalization and environmental performance level has been used to measure the sustainability of manufacturing sector along with other social indicators through the "analytic hierarchy process". The overall comparison has been done based on ten countries (Turkey, Argentina, Belarus, South Africa, India, Croatia, Mexico, Poland, Romania and Ukraine) which are classified as "emerging industrial economies" by the UNCTAD. Although the country composite industrial globalization level of Turkey is indicated as "integrated global" (highest level) yet its position is 5th regarding environmental performance in consideration of eco-efficiency level with a score of 0.042 which is higher than other countries like India, South Africa and Argentina. The reason behind this can be attributed to the high emission of Greenhouse gases during the industrial production processes. In the context of social welfare Turkey placed 3rd based on compensation of employees. Turkey also ranked 4th in terms of overall sustainability of its manufacturing sector with a value of 7.6 percent. On the basis of our results, Mexico is found to be the most sustainable country relating to the sustainability of manufacturing sector.
ÖZETAVRUPA BİRLİĞİ İLE TÜRKİYE ARASINDA TESİS EDİLEN GÜMRÜK BİRLİĞİ VE TÜRKİYE AÇISINDAN MALİ ETKİLERİNİN İNCELENMESİBu çalışmanın amacı Gümrük Birliği (GB)'nin Türkiye üzerindeki mali etkilerinin incelenmesidir. Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ile olan dış ticaret hacminin artması ve diğer ülkelere karşı pazar payının korunması gibi kazançlar hedeflemiştir. Bununla birlikte sanayi ürünleri ithalatında gümrük vergileri, harç ve kısıtlamaların kaldırılması ve AB'nin Ortak Gümrük Tarifesi nedeniyle Türkiye'nin gümrük vergisi oranlarını üçüncü ülkelere karşı da azaltmasına bağlı olarak dış ticaret vergi gelirlerinde kayıplar oluşacağı yönünde saptamalar yapılmıştır. GB'nin tamamlanması aşamasında bazı mallarda uygulanan vergi oranları arttırılarak ithalattan alınan vergilerde oluşacak kaybın telafisi yoluna gidilmiştir. Ayrıca GB sürecinde, AB vergi politikasına uyum kapsamında Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi kapsamında da Türkiye büyük değişim gerçekleştirmiştir. Bu durum ise Türkiye'nin vergi sisteminde dolaylı vergi ağırlının artmasına neden olmuştur. AB'ye olan ihracatın büyük ölçüde artacağı beklentisi gerçekleşmemiş ancak ithalatta yüksek oranlı artışlar yaşanmış ve buna bağlı olarak Türkiye'nin dış ticaret açığı artmıştır. Bununla birlikte, Türkiye'nin AB dışındaki ülkelerle ticari antlaşmaları AB'nin onayına bağlanmış ve böylece üçüncü ülkelerle olan ticari ilişkileri de AB tarafından belirlenen sınırlar içerisinde kalmıştır. Bu nedenle GB Türkiye açısından AB pazarına bağımlılık unsuru oluşturmuştur. İthalattaki artış ve ithalde alınan KDV'nin kaldırılmamış olmasından dolayı, ithalde alınan KDV gelirlerine bağlı olarak dış ticaret vergi gelirlerinde artış yaşanmıştır. Ancak gümrük vergisi gelirlerinde yıllar itibariyle önemli düşüşler yaşanmış ve gümrük vergileri devlete gelir sağlayıcı özelliğini kaybetmiştir. Ayrıca AB tarafından Türkiye'ye taahhüt edilen mali yardımların önemli bir kısmı gerçekleşmemiştir. Bu nedenle mali yardımların Türkiye'nin dış ticaret açıklarını ve GB'nin mali yükünü telafi etme oranı oldukça düşük olmuştur. ABSTRACTTHE CUSTOMS UNION ESTABLISHED BETWEEN THE EUROPEAN UNION AND TURKEY AND THE ANALYSIS OF ITS FINANCIAL EFFECTS IN TERMS OF TURKEYThe purpose of this study is to examine the financial impacts of the Customs Union on Turkey. Turkey expected some gains such as increasing the foreign trade volume with EU countries and maintaining the market share against third countries. A part of these gains, it has been detected that foreign trade tax revenue losses would occur due to abolition of custom taxes, fees and restrictions in imports of industrial goods and also as Turkey has reduced customs duty rates against third countries because of EU's Common Customs Regime. In the process of completion of CU import tax losses were compensated through by increasing the tax rates in some goods. Besides, within the context of harmonization with EU tax policy Turkey has realised big changes in field of the Value Added Tax and Excise Duties. This situation increased the severity of indirect taxes in Turkey's tax system. The expectation that exports to the EU would largely rise has not realised, but having experienced high increases in imports from the Turkey's foreign trade deficit has increased. Besides, Turkey's trade agreements with countries outside EU have been linked to EU's approval, so that, its commercial relations with third countries have remained within boundaries set by EU. For that reason Customs Union has created a dependency element to EU market for Turkey. Due to increase in imports and VAT taken from imports which has not been abolished, foreign trade tax revenues accrued depending on the augmentation of VAT taken in import. However, customs duties revenues have experienced significiant declines over the years and customs duties have lost their income provider property to the state. Besides, a major part of the financial aids promised by EU to Turkey has not taken place and that's why their compensation rate of Turkey's foreign trade deficit and has been very low.
Uyuşmazlıkların eskiye göre daha karmaşık ve uzmanlık isteyen hale gelmesi ve insanların ilişkilerini koruma ve devam et-tirme istekleri gibi nedenlerle uyuşmazlık tarafları, ihtiyaçları olan çözüme erişebilmek için yargısal süreçler dışında alternatif yöntem-ler aramışlardır. Bu arayış alternatif uyuşmazlık yöntemlerini do-ğurmuştur. Arabuluculuk, en hızlı yayılan ve tercih edilen alternatif uyuşmazlık yöntemi olmuştur. Arabuluculuk, işçi ve işveren arasında yaşanan anlaşmazlıkların kısa bir zaman zarfında ve düşük maliyet-lerle çözümlenmesini sağlayacak adil ve dostane bir yöntemdir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu kabul edildiği 1950 yılından günümüze kadar çalışma hayatında yaşanan köklü dönüşümler kar-şısında iş uyuşmazlıklarının çözüm yöntemlerinin yetersiz kaldığı gerekçesiyle, mahkemelerin iş yükünü azaltacak alternatif uzlaşma yöntemlerini benimseyen yeni bir kanun (7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu) getirilmiştir. 7036 sayılı Kanun'un genel gerekçesinde, alternatif uzlaşma yöntemlerine olan gereksinim, iş mahkemelerinde artan iş yükünün ve işin yapılma şeklinde yaşanan değişim, nüfus artışı, teknolojide yaşanan olağanüstü gelişim, sosyal güvenlik hukuku alanın genişle-mesi ve işçi-işveren uyuşmazlıklarının çeşitlenmesi nedenlerine bağ-lanmıştır. 01.01.2018 itibariyle yürürlüğe girmiş olan "Dava Şartı Olarak Arabuluculuk" sistemini de içeren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanu-nu bu anlamda çalışma hayatının önemli bir ihtiyacını karşılamış ola-caktır. Dava şartı olarak arabuluculukta, uyuşmazlık taraflarının bir araya getirilerek alanında uzman arabulucuların objektif bir şekilde taraflarla görüşme sağlayarak kendi çözüm yöntemlerini geliştirme-leri sağlanmakta ve iletişim kurmalarına aracı olunmaktadır. Arabuluculuk, Türk hukuk sistemi içerisinde tarafların ihtiyari başvurduğu bir çözüm yöntemiyken, 7036 sayılı Kanun'la yapılan dü-zenlemeyle işçi-işveren uyuşmazlıklarında dava şartı olarak ilk defa yer almıştır. Bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucu-ya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilecek ve mahkeme öncelikli olarak arabulucuya başvurmuş olma koşulunu arayacaktır. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile getirilen yeni düzenle-meye göre dava açılmadan önce arabulucuya gitmek zorunlu, ancak tarafların arabulucuda uzlaşmaları zorunlu değildir. Taraflar arasında anlaşma sağlanamazsa anlaşmazlık konusunun iş mahkemelerine götürülmesine herhangi bir engel bulunmamaktadır. Ancak ilgili kanunla yapılan düzenlemede bazı belirsizliklerin olduğu görülmektedir. Belirsiz konuların başında, arabuluculuk tuta-nağında yer alan boşta geçen süreye ait ücretle ilgili Sosyal Güvenlik Kurumu'na yapılacak bildirimlerin usul ve esaslarının belirlenmemiş olması gelmektedir. Bu çalışmada, söz konusu belirsizliklere neden olan hususlara yer verilerek, konuya ilişkin değerlendirmelerimiz ak-tarılmaya çalışılmıştır. ; As the conflicts are becoming more complex and de-manding expertise than the previous practices and as people are re-quiring to maintain their relations, the parties to disputes have star-ted to sought alternative methods outside of the judicial procedures in order to access the solution they need. This search has led to the emergence of alternative dispute resolution methods. Mediation has become the fastest-spreading and most-preferred alternative dispute resolution method. Mediation is a fair and amicable way to ensure the resolution of disputes between the employees and emp-loyers within a short period of time and at low costs. A new act (Act No. 7036 Regarding Labour Courts) has been introduced, which adopts alternative methods of resolution to redu-ce the workload of the courts, with the reason that the conventional methods of resolving labour disputes are inadequate in the face of radical transformations occurring in the labour life since 1950, when the Act No. 5521 on Labour Courts was adopted. On the general reason of The Act No. 7036, the need for alter-native methods of reconciliation has been attributed to the increa-sing workload in the labour courts, the radical changes in the ways of doing business, the population growth, the extraordinary deve-lopments in technology, the expansion of social security law, and the diversification of employee-employer disputes. The Act No. 7036 Regarding Labour Courts No. 7036, which includes "the practice of mediation as a condition of trial", which has come into effect as of 1st of January, 2018, is expected to meet the important needs of working life in this sense. In the practice of mediation as a condition of trial, the parties to the dispute are brought together, and experts in the field are ensuring an objective negotiation between the parties to develop their own solution met-hods through communication. While previously, the practice of mediation was a discretionary solution for the disputing parties in the Turkish legal system, for the first time the regulation is being regulated as a condition of trial for all labour disputes between employee and employers. In the labour disputes arising from an individual or collecti-ve labour agreement (employment contract) and based on the employee's or the employer's claim or a compensation demand or a demand for return to work, the application for mediation first will be applied as a precondition for filing a claim at a labour court. According to the new regulation introduced by the Act No. 7036 on Labour Courts, applying to mediation is compulsory before file the suit however to reach a common ground is not compulsory. If there is no agreement between the parties at the end of the medi-ation procedures, there is no obstacle for the dispute to be brought to relevant labour court. However there seems to be some uncertainty in the regulation made with the applicable law. One of the most important uncerta-in topics is the procedures and principles of the notifications to be made to the Social Security Institution regarding the wages for the idle time passed during the mediation sessions are not being deter-mined. In this study, it has been tried to convey our evaluations abo-ut the issue by mentioning the subjects that cause the uncertainties.