Çatışmadan uzlaşmaya: kuramlar, süreçler ve uygulamalar
In: İstanbul Bilgi Üniversitesi yayınları 275
In: Siyaset bilimi 27
In: İstanbul Bilgi Üniversitesi yayınları 275
In: Siyaset bilimi 27
In: İletişim yayınları 1608
In: Bugünün kitapları 131
Kurds; Turkey; politics and government; conflict management; 1980-
Danışman: DR. ÖĞR. ÜYESİ ALİHAN LİMONCUOĞLU ; PROF. DR. MAHMUT KUBİLAY AKMAN Yer Bilgisi: İstanbul Gelişim Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı / Güvenlik Araştırmaları Bilim Dalı Konu: Uluslararası İlişkiler = International Relations ; Arap Baharı kapsamı ve güvenlik kavramının değişimine etkisi açısından tarihsel sahnede önemli bir yere sahiptir. Arap Baharı'nın başlaması ile gerekliliği daha da anlaşılan Güvenlik Çalışmaları'nın kavramlarıyla konunun tartışılması ve farklı yönleri ile araştırılması düşünülmektedir. Kuzey Afrika ülkelerinin Arap Baharı öncesi ve sonrasında toplum yapısı ve güvenlik açısından uğradığı değişimler Kolonyalizm sonrasından başlayarak 2012 yılına kadar geçen süreyi kapsayacak şekilde anlatılmaya çalışılmıştır. Arap Baharı'nı geniş bir analiz süzgecinden geçirerek süreç hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür. Sürecin demokratik mi, manipülasyon mu olduğunu anlamak için yapılan analizde kullanılan demokrasi indeksleri Kuzey Afrika ülkelerinin durumu hakkında ayrıntılı bilgiler verecektir. Görsel Sosyoloji 'den yararlanarak analize yenilik ve farklı bir perspektif kazandırılması amaçlanmıştır. Soğuk Savaş sonrası değişen güvenlik algısının anlaşılması açısından önemli yere sahip olan Kopenhag Okulu çerçevesinde Arap Baharı'nın Güvenlikleştirme ve Bölgesel Güvenlik Kompleksi Teorisi ile açıklanması düşünülmektedir. Johan Galtung'un barış ve çatışma alanındaki çalışmaları ile Barry Buzan'ın kavramsal çerçevesinin konunun daha iyi anlaşılmasına yarar sağlayacağı düşünülmektedir. İşletme literatüründe sıkça karşımıza çıkan SWOT analizinin Güvenlik Çalışmaları alanındaki uygulanabilirliği denenmiştir. Kuzey Afrika'nın çağdaş döneminin Arap Baharı sonrası geçirdiği dönüşüm Güvenlik Çalışmaları bağlamında analiz edilmiştir. Yaşanan dönüşümün daha belirgin görülmesini sağlamak düşüncesiyle Arap Baharı sonrası yıllar (2014-2019) seçilmiş ve bu yıllara ait küresel terörizm-küresel barış indeksleri kullanılmıştır. İndekslerdeki veriler ve elde edilen sonuçlar ile Kuzey Afrika'nın günümüzdeki güvenlik durumuna bakılmıştır. Uluslararası İlişkiler 'de önemli bir konuma sahip olan Arap Baharı ayrıntılı bir şekilde Güvenlik Çalışmaları literatürü ve diğer sosyal bilimler literatürleri kullanılarak anlatılacaktır. ; With its impact on the change in the concept of security, the Arab Spring has an important place in history. With the advent of the Arab Spring, the main aim has been centered around investigating the different aspects of the topic. The focus has also been on discussing the topic in terms of the theories of Security Studies, the importance of which has been further understood. The main objective of the present study is to discuss the community structure of North African countries and the changes that took place before and after the Arab Spring in terms of security. The study focuses on the period from prior to Colonialism until 2012. It is possible to gain knowledge about the process by extensively analyzing the topic. The democracy indexes that are used to analyze whether the process was democratic or manipulative, will provide some detailed information on the condition of North African countries. By employing visual sociology, it is also aimed to bring in a new and different perspective to the analysis. Within the framework of the Copenhagen School, which has an important place in allowing a better understanding of the growing perception of security after the Cold War, the study also aimed to discuss the Arab Spring in terms of the Securitization and Regional Security Complex Theory. The peace and conflict studies of Johan Galtung and the theoretical framework of Barry Buzan will provide a better understanding of the topic under study. The SWOT analysis, which is often covered in business studies, is applied in the field of Security Studies. Transformation of North Africa's contemporary period after the Arab Spring, is investigated in the context of Security Studies. To make this transformation clear, the focus of this study is on the time period after the Arab Spring (2014-2019), and the global terrorism-global peace indexes of this time period are used. With the data retrieved from the indexes and the obtained results, the current security condition of North Africa is examined. The Arab Spring, which has a significant place in international relations, will be discussed in detail by covering the literature of Security Studies and the other social sciences disciplines.
BASE
In: İletişim yayınları 2159
In: Bugünün kitapları 184
Bu çalışmada, bir uluslararası uyuşmazlık çözüm yöntemi olan ve aynı zamanda BM Şartı'nın "Uyuşmazlıkların Barışçıl Yollarla Çözülmesi" başlığını taşıyan 6. bölümünün 33. maddesinde anlatım bulan çözüm yöntemlerinden de biri olan arabuluculuk, Bosna-Hersek ve Dağlık Karabağ vakaları çerçevesinde ele alınmıştır. Çalışmanın ana amacı, söz konusu vakaları karşılaştırmak suretiyle uluslararası arabuluculuğun başarısına etki eden koşullar ve etkenler üzerine test edilmeye açık bir takım hipotezlere ulaşmaktır. Veri toplama tekniği bağlamında çalışma, ulaşılabilen ilgili ya da uzman kişilerle röportaj ve diğer her türlü ikincil veriye dayanmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde temel olarak arabuluculuk kurumu detaylı bir biçimde betimlenmiş, ikinci bölümde Bosna-Hersek Krizi hakkında bilgi verilmiş ve söz konusu krizde arabuluculuk süreci incelenmiş, üçüncü bölümde ise yine ilk olarak Dağlık Karabağ sorunu hakkında bilgi verilmiş ve ardından bu sorunda arabuluculuk girişimleri irdelenerek başarılarına ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur. Ulaşılan sonuçlara göre, daha önce benimsenen kriterler ışığımda, Bosna-Hersek krizinde uluslararası arabuluculuk faaliyetleri başarılı olarak değerlendirilirken, Dağlık Karabağ sorununda arabuluculuk süreci genel anlamda başarısız olarak değerlendirilmiştir. Bu bulgu temelinde uluslararası arabuluculuğun başarısına etki eden temel bazı faktörler üzerine bir takım tespit ve önerilerde bulunulmuştur. ; In this study, mediation, which is an international dispute resolution method and also one of the resolution methods expressed in the 33rd article of the 6th chapter of the UN Charter, titled "Peaceful Resolution of Disputes", is discussed within the framework of the Bosnia-Herzegovina and Nagorno-Karabakh cases. The study's primary purpose is to reach a set of hypotheses that are open to testing on the conditions and factors that affect the success of international mediation by comparing the cases in question. As for data collection technique, the study relied on interviews with ...
BASE
In: Genel yayın 23
Bir çatışma yönetimi formu olarak uluslararası arabuluculuk, eski çağlardan bu yana yaygın biçimde kullanılan bir üçüncü taraf müdahalesidir. 21. yüzyılla birlikte, çatışmaların değişen nitelikleri, aktörlerin çeşitlenmesi ve artan uluslararası bilinç gibi nedenlerle uluslararası arabuluculuğa dair geleneksel yöntemler etkinliğini kaybetmeye başlamıştır. Bu süreçte, uluslararası arabuluculuk kuramsal ve kurumsal bazda yeniden ele alınmış ve başta çok aktörlü arabuluculuk olmak üzere, yeni yaklaşımlar, uluslararası arabuluculuğa dahil edilmiştir. Bu çalışmada, değişen arabuluculuk anlayışı incelenmekte ve bu süreçte Türkiye'nin yeni yaklaşımların kurumsal düzenlemelere dahil edilmesindeki rolü analiz edilmektedir. Çalışma, Türkiye'nin bölgesel ve küresel çapta etkin arabuluculuğun kurumsallaşması hususunda önemli bir etkiye sahip olduğunu ileri sürmektedir. ; International mediation as a form of conflict management is a third-party intervention that has been widely used since ancient times. With the 21st century, traditional methods of international mediation began to lose their effectiveness due to reasons such as changing characteristics of conflicts, diversification of actors and increased international awareness. In this process, international mediation is reconsidered on a theoretical and institutional basis and new approaches, especially multi-actor mediation, are included in international mediation. In this study, the changing concept of mediation is examined and the role of Turkey in including new approach into institutional arrangements in this process is analyzed. The study argues that Turkey has a significant impact on institutionalization of effective mediation processes in regional and global scale.
BASE
In: Siyaset, ekonomi ve yönetim araştırmaları dergisi: Research journal of politics, economics and management, Band 10, Heft 1, S. 53-70
ISSN: 2147-6071
South Sudan's recently ended civil war began shortly after gaining independence in 2013. The conflict grew out of proportion and became disastrous for the world's youngest nation. In 2014 pressure amid sanctions from the international community forced rival parties into a productive process of a peace deal. However, there was little success as both the rebel militia and the government anticipated the downfall of each other. January 2015 indicated a positive move: the parties agreed to a cease-fire and peace talks were outlined. Mediators and other neutral parties, on the other hand, must take advantage of the situation to ensure stability. Another year of war will undoubtedly lead to a division, which will ultimately endanger South Sudan's sovereignty. This article describes the causes of ethnic struggles, military operations, the consequences of war, the role of external forces, and how to reach peaceful solutions.
Değişmekte ve gelişmekte olan küresel piyasalarda insan gün geçtikçe daha önemli bir unsur haline gelmektedir. Sıradan ve monoton bir düşünce yapısının aksine fark yaratmaya odaklı bir gelişim söz konusudur. Bu gelişimi, örgüt içerisinde yer alan farklılıklara yönelmekle gerçekleştirmek mümkün olmaktadır. Her farklılık, işletme içerisinde farklı bir yaklaşım ve düşünce akımı sağlamaktadır. İşletmeler, başarısını arttırabilmek için farklılıklara açık olmakla yetinmemeli ve bu durumu örgüt içerisinde kültür haline getirmelidir. Farklı bakış açıları yenilik getirmektedir, işletmeyi iyileştirmekte ve yükseltmektedir. Örgüt içinde farklılıkların yönetilmesi işletmelere birçok avantaj sağlar. Farklılıkların yönetimi, örgüt yapısını esnek bir hale getirerek karar almada ve sorunların çözümünde büyük rol oynamaktadır. Farklılıklar etkin yönetilmediğinde, çalışanlar ve yöneticiler arasında ön yargılardan kaynaklı çatışmalar ortaya çıkmakta ve tehdit olarak algılanabilmektedir. Bu çatışmaların önüne geçmek ve farklılıklara karşı olan olumsuz tutumları ortadan kaldırmak için örgüt içerisinde düzenlemelere gitmek gerekmektedir. Oluşturulacak yazılı ve yazısız kurallar ile bu düzenlemeleri kültür haline getirmek mümkün olmaktadır. ; In changing and developing global markets, people are becoming more and more important. Contrary to ordinary and monotonous thinking, there is a development focused on making a difference. It is possible to realize this development by turning to the differences within the organization. Each difference provides a different approach and current of thought within the enterprise. Businesses should not confine with being open to differences to increase success, it should turn this into a culture within the organization.Managing differences within the organization provides businesses with many advantages. Diversity management plays a major role in decision-making and problem solving by making the organizational structure flexible. When differences are not managed effectively, conflicts arising from prejudices between employees and managers arise and can be perceived as threats. In order to prevent these conflicts and eliminate negative attitudes towards differences, it is necessary to make arrangements within the organization. With written and unwritten rules to be created, it is possible to transform these arrangements into culture.
BASE
Uluslararası İlişkilerde İngiliz Okulu teorisi ve uluslararası toplum kavramsallaştırması; uluslararası sistemdeki devletlerin ortak çıkar, değer, norm, kural ve kurumlar ile bir toplum oluşturduğu varsayımlarını savunmaktadır. Uluslararası toplumda düzenin ve nihayetinde barışın sağlanmasında kurumlar önemli bir role sahiptir. Tezde; örnek olay olarak İsrail-Filistin sorunu incelenerek uluslararası toplumun kurumları çerçevesinde, bu kurumların İsrail-Filistin sorunu üzerindeki etkisi incelenmeye çalışılmıştır. Tezde; Hedley Bull'un ortaya koymuş olduğu sistem seviyesindeki beş kurumdan faydalanılmıştır. Bu kurumlar; güç dengesi, büyük güç yönetimi, uluslararası hukuk, diplomasi ve savaştır. Bu tez, mevcut literatüre hem bütüncül bir uluslararası toplum anlayışını benimseyerek devlet ilişkilerini bu bütünsellik içerisinde incelemek, hem de genellikle realist bir açıdan incelenen bir olayı farklı bir perspektiften değerlendirmeyi amaçlayarak katkı sunmaya çalışmıştır. Tez, İngiliz Okulu; Realizm gibi egemen devletleri sistemdeki en önemli aktör olarak kabul etmektedir. İngiliz Okuluna göre bu egemen devletlerden oluşan uluslararası sistem; ortak çıkar, kimlik, norm, kural ve kurumlar vasıtasıyla bir uluslararası topluma dönüşecektir. Bu argüman üzerinden, güç dengesi, büyük güç yönetimi, uluslararası hukuk, diplomasi ve savaşın devletlerin bir arada barış içerisinde var olmasına yardımcı kurumlar olduğunu ileri sürmektedir. Bu uluslararası toplumun beş kurumunun İsrail-Filistin sorunu üzerindeki etkisi ve sürece katkısı nedir? sorusuna yanıt aramaktadır. Bu soruya İsrail'in kurulması öncesi süresi ile başlayıp ikinci intifada hareketi aralığı incelenerek yanıt aranmaya çalışılmıştır. Tezin temel argümanı; düzen ve barışa hizmet eden uluslararası toplum kurumlarının taraflar arasında adalet noktasında net bir denge oluşturamamakla birlikte İsrail-Filistin sorununda aktif ve yapıcı bir rol oynayarak düzenin ve barışın tesisinde etkin olduğudur. ; The Theory of the English School of International Relations and the conceptualization of international society espouses the assumptions that states in the international system form a society with common interests, values, norms, rules and institutions. Institutions play an important role in maintaining order and ultimately peace in the international society. In the thesis, the Israeli-Palestinian dispute is investigated as a case study, and the impact of these institutions on the Israeli-Palestinian problem are examined within the framework of the institutions of the international society. In the thesis, five institutions at the system level by Hedley Bull are put forthed. These institutions are; balance of power, great power management, international law, diplomacy and war. This thesis attempted to contribute to the existing literature, both by adopting a holistic understanding of international society, to examine state relations in this holistic way, and to evaluate an event that is generally examined from a realist perspective from a different perspective. Thesis; "The international system of sovereign states, which the English School accepts as the most important actor; It promises peaceful coexistence of states within the framework of order and justice in the international society, through the argument that it will become an international society through common interests, norms, rules and institutions. What is the impact and contribution of the five institutions of this international society on the Israeli-Palestinian dispute ?" concentrated on the question. An answer was sought for this question by starting with the period of Israel before its establishment and examining the second intifada movement range. The main argument of the thesis is that while the international society institutions serving order and peace cannot create a clear balance between the parties on the point of justice, they play an active and constructive role in the Israeli-Palestinian dispute and are active in the establishment of order and peace.
BASE
International Congress of Management Economy And Policy, 26-27 Kasım 2016, İstanbul ; Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerinin güç ve çıkar noktasında sorgulandığı şu günlerde; iki aktör arasındaki politikalarda görüş ayrılıkları da derinleşmektedir. Enerji, Terör, Sığınmacı sorunu gibi ağır sorunları bulunan AB ve Türkiye'nin ilişkileri, Uluslararası sistem için önemli gelişmeler doğurmaya adaydır. Avrupa'nın, güvenlik sorunlarını çözmede, Sığınmacı Sorununu çözmede ve istikrarını sağlama noktasında en önemli partnerlerinden biri, 56 senedir Avrupa Birliği'ne almadığı Türkiye'dir. Türkiye'nin içinde bulunduğu çetin coğrafya, işbirliği alanlarını genişletmesini zaruri kılmaktadır. Bu noktada ekonomisi ve siyaseti ile Uluslararası sistemde önemli bir oyun kurucu olan Avrupa Birliği Türkiye için çok önemlidir. Uluslararası sistemde güçlü olmak ve sürekli güçlü kalabilmek aktörlerin yegâne hedefidir. Bu noktada güçlü ve istikrarlı bir Avrupa Birliği için Türkiye önemli bir stratejik ortak ve müttefik konumundadır. Çalışmada Avrupa'nın güvenliği ve sosyal istikrarına Türkiye'nin katkısı sığınmacı sorunu üzerinden incelenmiş; Türkiye'nin Avrupa'nın sığınmacı sorununu çözmede kilit ülkelerden biri olduğu görülmüştür. Ayrıca çalışmada Sığınmacı sorununun gittikçe daha fazla büyümesinin muhtemel sonuçları analiz edilmiştir. ; Nowadays, relationship between Turkey and the European Union is inquiried in terms of power and conflict of benefits and this cause divergence of views is increasing in politics between the two actors. Relations of the EU and Turkey, which have various problems such as energy, terrorism and the issues of asylum seeker, are tentative to bring about significant transformations for the international system. Turkey, who has not be accepted as a member of the EU for 56 years, indeed is one of the most important partner for Europe in case of solving the asylum seeker problem, ensuring border security and providing its stability. The challenging geographical environment where Turkey is located makes it ...
BASE
In: http://hdl.handle.net/20.500.11787/336
The aim of this study is to reveal the transition practices of Islamic Republic of Afghanistan politics with in the context of internal dynamics of the country. The study was completed with an interdisciplinary approach by examining the politics, history and management literature. The study was limited to the period in which Ahmad Shah Abdali provided the first Afghan Union in 1747 and to the re-establishment of the democracy in the country with the incentives of the Coalition Forces after September 11th. It has been found that the main factors affecting the establishment of democracy in the country are religion, sectarian differences, ethnic differences, external factors, terrorism and traditional society structure. The struggle for democratization of the country has been continuously interrupted by external interventions, internal conflicts and military coups. All these developments have made it difficult to establish a democracy culture based on reconciliation in the country by opening up ethnic groups in the country. Despite all these unfavorable reasons, the political and social change that started with the years of 2000 has been considered to create promising results in the name of the development of the democracy in the country, although it contains some problems. ; Bu çalıĢmanın amacı, Afganistan Ġslam Cumhuriyeti siyasetinde monarĢiden demokrasiye geçiĢ denemelerini ülkenin iç dinamikleri bağlamında ortaya koymaktır. ÇalıĢma siyaset, tarih ve yönetim alanyazını incelenerek interdisipliner bir yaklaĢımla tamamlanmıĢtır. ÇalıĢma 1747"de Ahmet ġah Abdali"nin ilk Afgan birliğini sağladığı dönem ile 11 Eylül sonrasında Koalisyon Güçlerinin teĢvikleriyle ülkede demokrasinin yeniden tesisine kadar ki süreçle sınırlandırılmıĢtır. Ülkede demokrasinin tesisinde etki eden baĢlıca faktörlerin din, mezhep farklılıkları, etnik köken farklılıkları, dıĢ etkenler, terörizm ve geleneksel toplum yapısı olduğu bulgusuna ulaĢılmıĢtır. Ülkenin demokratikleĢme çabaları dıĢ müdahaleler, iç çatıĢmalar ve askeri darbelerle sürekli kesintiye uğramıĢtır. Tüm bu geliĢmeler ülkedeki etnik grupların arasını açarak ülkede uzlaĢıya dayalı bir demokrasi kültürünün tesisini zorlaĢtırmıĢtır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen 2000"li yıllarla birlikte baĢlayan siyasal ve toplumsal değiĢimin, içinde bir takım sorunlar barındırıyor olsa da, ülkede demokrasinin geliĢim adına umut vaat eden sonuçlar yaratacağı değerlendirilmektedir.
BASE
Bu çalışmasının amacı, Türkiye'de parlamenter sistem'e yapılan eleştiriler ışığında, Türkiye demokrasi tarihinde Başkanlık Sistemi'nin yönetim istikrarı açısından incelenmesidir. Çalışmanın yöntemi derleme olup, bu konuda bilimsel kitap, makale, dergi v.b. materyaller kullanılmıştır. Çalışma beş bölümden oluşmaktadır: Birinci bölümde; siyasal rejimler hakkında genel eğilimler, siyasal rejimlerin bugünkü durumu ile Türkiye'de siyasal rejim sorunu, ikinci bölümde; Başkanlık Sistemi'nin ortaya çıkışı, sert kuvvetler ayrılığı, yürütme organının hegemonyası ile Latin Amerika Devletlerinde Başkanlık Hükümeti Sistemi, üçüncü bölümde; Başkanlık Sisteminin organları hakkında bilgi ve aralarındaki ilişki, dördüncü bölümde; Başkanlık Sistemindeki güçlükler, çözümler ve öneriler, son bölümde ise Türkiye için Başkanlık Sistemi'nin faydaları, sakıncaları ve analizi yapılmıştır. Demokratik sistemlerde sistem tıkanıklığı seçim yoluyla giderilmektedir. Aksi takdirde politik, sosyolojik, iktisadi ve kültürel çatışmalar beraberinde askeri darbelerle sonuçlanabilir, Türkiye'de demokratik sistem, askeri darbe ve muhtıralar ile sekteye uğrayabilmektedir. Bu tür sorunlar beraberinde devlet erklerinin etkinliğini sorgular hale getirmektedir. Çalışmamızda parlamenter ve başkanlık sisteminin uygulandığı ülkeler baz alınarak Türkiye için getireceği çözümler ele alınmaya çalışılmış, ayrıca konuyu daha iyi kavrayabilmek açısından Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerine rastlayan Birinci Meşrutiyetten 1982 anayasasına kadar geçen dönemler de değerlendirilmiştir. ; The purpose of this study, the Parliamentary System in Turkey in the light of the criticism, History of Democracy in Turkey to investigate the stability of the Presidential Management System. Compilation method for the study, and this issue of scientific books, articles, magazines, etc. materials used. Work consists of five sections: First, about the general trends in political regimes, political regimes, the current status of the problem and Turkey Political Regime, secondly, the emergence of the Presidential System, Hard Separation of Powers, the executive Presidential Hegemony and the Latin American States Government System, Third, the Presidential information about the system and relationship between the organs, Fourth, Presidential system challenges, solutions and recommendations, the last chapter for the Presidential system in Turkey benefits, drawbacks, and analysis was performed. Solved through democratic electoral systems, the system congestion. Otherwise, political, sociological, economic and cultural conflicts can result with military coups, the democratic system in Turkey, they are subject to a standstill by a military coup, and memorandums. This makes the kind of problems with it queries the effectiveness of state powers. Parliamentary and Presidential System applied on the basis of study for Turkey, countries tried to bring solutions to handle it, as well as better understand this topic in the last periods of the Ottoman Empire until the 1982 constitution, which coincided with periods of the First Constitutional Monarchy was also evaluated.
BASE
Cumhuriyet tarihinin ilk yıllarından; II.Dünya savaşının başlamasına kadar geçen sürede askeri ve sivil bürokrasi "altın çağını" yaşamıştır. 1939 yılında; II.Dünya savaşıyla birlikte bürokrasi, özelikle ekonomik durumunda hızlı bir zayıflama sürecine girmiştir. DP'nin iktidara gelmesinden, 27 Mayıs 1960 ihtilaline kadar geçen sürede sivil bürokrasi hem devlet yönetimde, hem de sosyal statü olarak ağırlığını kaybetmiştir. Bununla birlikte, yüksek enflasyonla beslenen büyüme modeli, sabit gelirli devlet memurlarının, yani bürokrasinin mali durumlarında bozulmalar artarak devam ediyordu. Bu dönemde, ekonomik büyüme; sanayileşmenin ön plana çıkmasıyla, girişimci sınıfın, sanayicinin çıkmasına ve çoğalmasına zemin hazırlamıştır. Aynı zamanda sanayileşmenin de bir neticesi olarak ticaretle uğraşan tüccarlar çoğalmıştır. DP döneminde; her yönüyle zayıflayan bürokrasinin, karşısına hükümetin de desteğini alan, özellikle ekonomik olarak çok iyi bir noktaya gelen sanayiciler ve tüccarlar ön plandadır. DP döneminde; hükümetle, asker ve sivil bürokrasi arasındaki gerginlik ve çatışma hali 27 Mayıs 1960 ihtilaline zemin hazırlayacaktı. Bürokratik yönetim geleneği amacına ulaşmış ve sonunda ihtilal gerçekleşmişti. İhtilalden sonra, devlet yönetiminde ağırlığı ve otoritesini kaybeden, toplumda statü olarak geriye düşen, sivil bürokrasi tekrardan özlemle aradığı eski günlerine dönmek için yeni bir imkan doğmuştu. 27 Mayıs 1960 yılından sonra oluşturulan yeni devlet kurumları ve KİT'ler sayesinde sivil bürokrasi, kaybettiği yönetimsel gücü ve sosyal statüyü yeniden kazanmaya çalışıyorlardı. Ancak; 1980'lere kadar, sivil bürokrasinin özlemle aradığı eski güzel günlerine dönmesi için oluşturulan devlet kurumları ve KİT'ler yetersiz kaldı. Sivil bürokrasi 1960-1980 yılları arasında ekonomik açından zayıflamaya devam ediyordu. Bu dönemde askeri bürokrasinin devlet ve hükümet yönetimindeki rolü ve ağırlığı, genel olarak tek parti dönemindeki kadar olmasa da yine de, halkın, hür iradesi ile seçilen vekilleri ve hükümeti etkileme gücüne fazlası ile sahiptiler. ; The first years of the history of the Republic; Between the time that the start of the II.World War I military and civilian bureaucracy, "the golden age" has survived. in 1939; In the case of bureaucracy, especially with the economic II.world war quickly entered a weight loss process. The DP came to power, from the May 27 revolution in 1960 till the civil bureaucracy both in State administration, as well as social status has lost weight. However, high inflation, fed growth model, fixed-income Government officers, namely in cases of financial corruption of the bureaucracy continued to increase. During this period, economic growth; industrialization of the fore and the entrepreneurial class, industrialists, with proliferation has prepared the ground. At the same time as a result of the industrialisation of Rog traders has sprung up. DP period; every aspect of the Government against the bureaucracy, weakened support for the area, especially the economically very good point from industrialists and traders in the foreground. DP period; the tension between the Government and the military and civil bureaucracy and conflict State would prepare the ground to the May 27 revolution in 1960. The purpose of the bureaucratic management tradition and eventually revolution had taken place. After the revolution, the authority of the State in the management of weight and after the loser, falling back as their status in society, civil bureaucracy again to return to the old days are looking longingly at a new opportunity was born. Since May 27, 1960 created after the new Government agencies and civilian bureaucracy, lost through formation of public economic administrative power and social status, which they were trying to win it again. However; until the 1980s, the civil bureaucracy created to return to the good old days are looking longingly at government agencies and formation of public economic fell short. Between the years 1960-1980 the civil bureaucracy in economic terms because continued to weaken. In this period, State and government administration of the bureaucracy, the military role and weight, although the single-party period in General, though, the public, the Government will affect the selected surrogates and free power than they had with.
BASE
İkinci dünya savaşından sonra dünyaya yön veren Avrupa çok yıpranmış ve bu savaşlardan güçlenerek çıkan Sovyet tehdidi karşısında güçsüz kalmışlardır. Avrupalılar Sovyet tehdidine karşı askeri ortaklıklarla karşı koymaya çalışsalar da ekonomilerinin iyi olmaması nedeniyle bunu başaramamışlardır. Sovyetler Birliği tehdidinin mutlaka önlenmesi gerektiğini düşünen Avrupalılar dünya savaşlarının diğer galibi olan ABD ile yakın bir iş bilirliği yaparak NATO'yu kurmuşlardır. Soğuk Savaş boyunca dünyadaki güvenlik, ABD'nin liderliğini yaptığı NATO ve Sovyetlerin öncülüğünü yaptığı Varşova Paktı askeri örgütleri tarafından yönlendirilmiştir. Ancak Berlin duvarının yıkılması ve Soğuk Savaşın sona ermesiyle Varşova Paktı dağılmış, NATO ise değişen ve gelişen uluslararası güvenlik ortamına göre stratejik konseptlerini sürekli yenileyerek günümüze kadar gelmeyi başarabilmiştir. Bu kapsamda NATO, Soğuk Savaş süresince Sovyet tehdidine karşı Kuzey Atlantik ve Avrupa bölgesini kolektif bir şekilde savunmayı misyon edinmiştir. Soğuk Savaş sonrasında ise kolektif savunmanın yanında çatışmaların önlenmesi, kriz yönetimi ve işbirliğine dayalı güvenlik misyonlarını üstlenerek görev alanlarını genişletmiştir. NATO hâlihazırda kullandığı stratejik konseptini 2010 yılında yapılan Lizbon Zirvesi ile yenilemiş ve bu konseptte füze savunma sisteminin konuşlandırılması benimseyerek kolektif savunma anlayışının temeline resmi olarak yerleştirmiştir. Bu çerçevede NATO, İran'ın balistik tehdidine karşı hem Avrupa bölgesini hem de harekât alanındaki kuvvetlerini korumaya yönelik balistik füze savunma sistemi kurmaya çalışmakta ve bu konuda başarılı gelişmeler kaydetmektedir. ; After the Second World War, the world-leading European states were very worn and they remained powerless in the face of the Soviet threat that the war strengthened. Europeans tried to fight against Soviet threat military by way of military partnerships but failed because of poor economic resources they have. Europeans, who thought that Soviet threat should have been absolutely prevented, established NATO with US. They closely cooperated with this country as another ally and winner of the World War II. During the Cold War, global security issues were generally handled by both NATO, which was dominated by US military power, and Warsaw Pact which was pioneered by USSR. However, after the end of Warsaw Pact and by implication end of cold war, NATO was alone and unrivaled. It was able to survive with continuous renewing of strategic concepts according to the changing and evolving international security environment. In this context, before the end of the cold war NATO's mission was mainly collective defense of North Atlantic and Europe region against the Soviet threat. But, after the end of cold war, allied countries' collective defense mission was expanded with other missions like conflict prevention, crisis management and cooperative security initiatives with Non-NATO Nations. NATO renewed its valid strategic concept in 2010 at the Lisbon Summit and it has placed officially 'the deployment of the missile defense system' issue at the center of collective defense concept. In this context, NATO is trying to build a ballistic missile defense system to protect both Europe region and deployed forces in theatre against Iran's ballistic missiles and it has accomplished a lot as of today.
BASE