The aim of this study is to take lessons for policy makers by examining the theory and practice of the social ecology approach, which is studied as an alternative model to climate change, capitalism and state organization discussions, through field applications. In order to achieve this aim, the basic concepts of social ecology and the approach of ecological society to the city were examined through the examples of southeastern Turkey and 'Rojava'. In the study, an answer has been sought to the research question of "are social ecology-based field practices and theory compatible?" In the theoretical framework, the political, administrative, social and economic discourses of the ecological approach, which puts nature at its center are explained as four criteria of analysis. In the discussions part, the field practices are examined in terms of the reflection of the theory in practice, taking into account the suggestions in political, administrative, social and economic dimensions. Contrary to rhetoric, it has been explained with the kiwi bird metaphor that the practices of PKK/KCK do not adequately reflect Bookchin's social ecology approach.
Bu çalışmada ekonomik gelişme ve ekoloji alanları arasındaki ilişkiler ele alınmaktadır. Bu ilişkilerin sosyal ve doğal yaşamdaki karşılıklı etkileşimleri ortaya konarak insan-doğa ilişkisinin sürdürülebilirliği açısından bazı tespitler yapılmaktadır. İnsanın ekonomik davranışları ile doğa yasaları arasındaki ilişkilerin uyumu ya da uyumsuzluğu, her iki varlık alanının da geleceğini etkilemekte ve belirlemektedir. Bu ilişkilerin felsefi ve bilimsel düzlemde ele alınması, hem kısa dönemdeki güncel sorunlara bir ışık tutabilir ve hem de uzun dönemli yapısal sorunlara çözüm önerileri vadedebilir. Toplumların ekonomik gelişmesi hem ekolojik dengeye ve hem de uygulanan iktisat politikalarına bağlıdır. Otoriter bir felsefi temele sahip olan müdahaleci iktisat politikaları hem ekonomik ve hem de ekolojik sorunlar yaratmaktadır. Kendiliğinden doğan bir düzene sahip olan piyasaya yönelik devlet müdahalesi ekonomik krizleri yaratır iken, doğal dengeye yönelik insan müdahaleleri de ekolojik sorunlar yaratmaktadır. Çalışmada bu sorun alanlarına doğal özgürlük sistemi paradigmasından bakılmıştır. Aynı zamanda, çalışmada ekonomi ve ekoloji bilimleri açısından ortak ilkeler ve yasaların neler olduğuna dair çıkarımlar yapılmıştır. Ekolojiden hareketle yapılan bu çıkarımların sonuçlarına göre her iki yaşam alanının dengeli bir şekilde devam edebilmesi için gerekli olan temel felsefi zemin minimum müdahaledir.
Bu çalışmanın amacı, iklim değişikliği, kapitalizm ve devlet örgütü tartışmaları karşısında alternatif bir model olarak çalışılan toplumsal ekoloji yaklaşımının kuram ve uygulama ilişkisini saha uygulamaları örnekleri üzerinden inceleyerek akademik araştırmacılar ve politika yapıcılara dersler çıkarmaktır. Bu amaca ulaşmak üzere, toplumsal ekolojinin temel kavramları ve ekolojik toplumun kente yaklaşımı Türkiye'nin güneydoğusu ve Suriye'nin kuzeyi örnekleri üzerinden incelenmiştir. Çalışmada "Toplumsal ekoloji temelli saha uygulamaları ile kuram uyumlu mudur?" araştırma sorusuna yanıt aranmıştır. Kuramsal çerçevede, doğayı merkeze alan bir toplumsal tasarım sunan ekolojik yaklaşımın siyasi, yönetsel, toplumsal ve ekonomik söylemleri dört ölçütü olarak açıklanmıştır. Tartışmalar bölümünde, saha uygulamaları siyasi, yönetsel, toplumsal ve ekonomi boyutlarındaki öneriler göz önüne alınarak kuramın uygulamaya yansıması bakımından incelenmiştir. Söylemlerin aksine, PKK/KCK terör örgütünün uygulamalarının Bookchin'in toplumsal ekoloji yaklaşımını yeterince yansıtmadığı kivi kuşu metaforu ile açıklanmıştır.
Günümüz toplumlarının karşı karşıya kaldığı en önemli krizlerden birini oluşturan çevre sorunları, insanlığın önünde aşılması gereken önemli bir meseledir. Çevre sorunlarının hava kirliliği, küresel ısınma, iklim değişikliği, su sıkıntısı, türlerin yok oluşu gibi farklı şekillerde gündeme gelmesi 20. yüzyılın ikinci yarısına rastlamış olmakla birlikte çevre sorunlarının bu yıllarda birdenbire ortaya çıktığını söylemek yanlıştır. Ekolojik tahribatın boyutları, sanayileşme ile birlikte yükselişe geçen tüketim toplumunda ciddi düzeye ulaşmakla birlikte, insanın doğaya müdahalesinin kökenleri daha da geridedir. Çevre sorunlarının geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanın doğaya müdahalede bulunması, sanayileşmenin ve makineleşmenin yaygınlaşmasıyla doğayı kendi dengesini sürdüremeyecek ölçüde yıpratmaya başlamıştır. Bu durum koruma amaçlı birçok örgütün kurulmasına ve hükümetleri çevre sorunlarına karşı önlemler almaya zorlamıştır. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde çevre sorunlarının düşünsel arka planı ve tarihsel gelişim süreci ele alınmaktadır. Bu bağlamda insan doğa ilişkisi ve ekolojik düşüncenin ortaya çıkışından bahsedilmektedir. İkinci bölümde Avrupa'da çevreci hareketin oluşumu ve siyasallaşma süreci ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Bu gelişim ve siyasallaşma süreci örneklem olarak seçilen; Almanya, İngiltere ve Amerika üzerinden incelenmektedir. İkinci bölümde Yeşil Partilere ayrıntılı olarak değinilmektedir. Çevre hareketinin toplumsal hareketten siyasal partilere dönüşmesi Yeşil Partiler aracılığı ile gerçekleşmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise Türkiye'de çevre hareketinin gelişim süreci incelenmektedir. Özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarından Yeşiller Partisi'nin kurulmasına kadar uzanan süreçte ortaya çıkan çevresel eylemlerin üzerinde durulmaktadır. Ayrıca çevreci hareketin siyasallaşmasını sağlayan Yeşiller Partisi de bu bölümde ele alınmaktadır. ; The environmental problems that constitute one of the most important crises facing today's society are an important issue that must be overcome for humanity. It is wrong to say that environmental problems such as air pollution, global warming, climate change, water stress, species disappearance are suddenly emerging in these years with environmental problems coming to light in the second half of the 20th century. The extent of ecological destruction, with industrialization, has reached a serious level in the consumer society that has risen, and the origins of man's intervention in nature are further back. The history of environmental problems is as old as the history of mankind. The discovery of human intervention in nature has begun to worsen nature with the widespread use of industrialization and mechanization, which can not sustain its own balance. This has forced many organizations to establish conservation-oriented organizations and to take measures against environmental problems. The study consists of three parts. In the first part, the intellectual background of environmental problems and the historical development process are discussed. In this context, human natüre relation and the emergence of ecological thought are mentioned. In the second part, the formation of the environmentalist movement and the process of politicization in Europe are discussed in detail. This development and politicization process was analyzed on a chosen sample; as Germany, England and America. In the second part, the Green Parties are mentioned in detail. The transformation of the environmental movement from the social movement into political parties has been realized through the Green Parties. In the third part of the study is examining the development of the environmental movement in Turkey. It focuses on the environmental actions that took place in the process, from the first years of the Republic to the establishment of the Green Party. In addition, the Green Party, which enables the politicization of the environmentalist movement, is also dealt with in this section.
Çevresel yönetişim politik ekoloji ve çevre politikalarında kullanılan, bireyle toplum refahı üzerinde çok yönlü etkisi olan ve çevre sorunlarına çözüm arayışlarının neticesinde ortaya çıkan bir kavramdır. Kavramın ortaya çıkması ve literatürde önem kazanmasını, "Yeni Kurumsal İktisat" yazınının kamu yönetimine yeni bir anlayış kazandıran yönetişim yaklaşımından bağımsız ele almak mümkün görünmemek-tedir. Bu çalışmanın amacı hem teorik düzlemde çevresel yönetişim kavramını tartışmak hem de ampirik olarak çevresel sorunlarda ülkelerin kurumsal yapıları arasındaki farklılıkların etkisini 2010 yılı verileriyle 172 ülke üzerinde ayırma (diskriminant) analizi ile sınamaktır. Yapılan ampirik çalışma sonucunda elde edilen bulgular, çevresel göstergelerle yönetişim değişkenleri arasında ilişki olduğunu destekler nitelik taşımaktadır. ; Environmental governance is a concept used in political ecology and environmental policy that explains the ways to solve environmental problems which have a wide range of effects on social, political and economic welfare. In the debate on the governance concept, a new comprehension of public administration is related to the success and popularity of -New Institutional Economics- in the literature. This article presents the theoretical and conceptual revisions about environmental governance, also aims at showing empirical evidence with discriminant analysis applied on 172 countries for the year 2010 in order to specify countries based on their institutional structure. The results of discriminant analysis suggest that there is a significant relationship between governance and environmental variables with institutional structure.
Yüksek Lisans Tezi ; Modern zamanların gerçekleri göstermektedir ki, enerji gelişmiş ülkelerde ve daha az gelişmiş ülkelerde, yaşamın çeşitli alanlarında, ekoloji, politika, ekonomi ve diğer alanlarda özel bir ağırlığa sahiptir. Enerji politikaları devlet politikalarının en önemli yanlarından birini oluşturmaktadır. Enerji güvenliği alanında yapılan araştırmalar, farklı ülkelerin bu alanda çeşitli politikaları izlediğini göstermektedir. Azerbaycan Cumhuriyeti'nde de enerji alanında önemli politika yürütülmektedir. Azerbaycan Cumhuriyeti, zengin enerji kaynaklarının verimli kullanılmasıyla uluslararası düzeyde enerji güvenliğinin sağlanmasında kilit aktörlerden biri haline gelmiştir. Tez, esas olarak Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Azerbaycan'ın enerji politikasının oluşumu ve geliştirilmesine ve bu süreçte Türkiye etkisine odaklanmaktadır. Bu doğrultuda enerji politikalarının en önemli araçlarından olan petrol ve doğal gaz politikaları üzerinden Azerbaycan enerji politikası incelenmiştir. Çalışmanın temel amacı Azerbaycan'ın enerji politikası kapsamında petrol ve doğal gaz politikası analiz etmek ve Azerbaycan'ın enerji politikasında Türkiye'nin rolünü incelemektir. Bağımsızlık sonrası kurulan Azerbaycan Devlet Petrol (neft) Şirketi'nin faaliyeti ve "Asrın Anlaşması'nın" imzalanması süreci ve petrol ve doğal gaz endüstrisinde yapılan yatırımlar araştırılmıştır. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra belirlenmemiş Hazar'ın hukuki statüsü kapsamında kıyıdaş ülkelerin görüşleri ve Azerbaycan'ın enerji güvenliği kapsamında mevcut tehdit ve tehlikeler araştırılmıştır. Enerji hatları kapsamında Bakü-Novorossisk boru hattı ile başlayan petrol sektöründeki gelişmeler ve Türkiye ile iş birliği kapsamında devam eden TANAP ve TAP gibi doğal gaz projeleri ile yeni bir boyut kazanmıştır. ; The realities of modern times show that Energy has a special weight in developed and less developed countries, in various areas of life, ecology, politics, economy and other fields. Energy policies constitute one of the most ...
Küreselleşme çağı denilen günümüzde sivil toplum örgütleri topluıpları yönlendiren, çalıştıran emel faktör olarak düşünülmektedir. Neo liberal politikalar ile sivil toplum ya da hükümet dışı organizasyonlar daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Dünyadaki bu gelişmeden doğal olarak Türkiye de etkilenmiştir. Fakat Türkiye'de sivil toplum kuruluşları (STK) gelişmiş ve sanayileşmiş toplumlardaki etkinlik düzeyine sahip değildir. Gelişmiş toplumlarda STK'lar toplumda itici güç olarak önemli bir role sahiptir. Türkiye'de, STK'ların yapısının ya zayıf ya da dış ilişkiler sistemine bağımlı olması gerçeğinden dolayı, durumun bu şekilde olduğu söylenemez. Türkiye'de dünyadaki STK algısına uygun olan STK'lar, TEMA, TUSİAD ve MUSIAD gibi bir iki tane çevre örgütü ve bir iki tane iş adamı derneğinden ibarettir. Bunların dışındakiler güçsüz fi nan sal yapıya sahiptir. Bu sebeple bu geriye kalan STK'lar dışarıdan kolaylıkla yönlen-dirilebilmektedirler. Vakit geçirilmeden Türkiye'de de gücü bağımsızlığında olan STK'ların yaygınlaştırılması ile ilgili teşvik ve yönlendirmeler yapılmalıdır. Günümüzün gerçekten sivil toplum çağı olması olgusundan dolayı gerçeklere kayıtsız kalınmaması gerekmektedir. ; It is thought that non governmental organizations can be regarded as the basic element that forms the societies in the era of so-called globalization today. Civil society or non governmental organizations has mostly started to come into prominence with neo liberal politics. Turkey has also been affected from this situation in the world. But civil society organizations (CSOs) have not been effective than improved and industrialized societies. CSO in developed societies has been important role as driving force in society. It cannot said that situation would be like this in Turkey due to the fact that the structure of CSOs either weak or dependent of foreign affairs. NGOs which are suitable for the perception of NGOs in the world has been composed of a few ecology organizations and a few businessman societies such as TEMA, TUSIAD The ones apart from these have financial difficulties. For this reason these NGOs can be guided by external forces easily. It is a must that those NGOs would be powered for the independence of its functions in Turkey. It is necessary to consider the fact that the period that we are in is the era of NGOs therefore; a serious consideration must be taken as measure.