Bu çalışmada, uluslararası ilişkiler disiplininde Soğuk Savaş sonrası dönemde yaşanan kuramsal çeşitlenme neticesinde realist gelenek içerisinde başlayan eleştiri ve sorgulamalara bağlı olarak ortaya çıkan neoklasik realizmin temel argümanları, amaçları ve kullanılma alanları sorgulanmıştır. Disiplinin en baskın kuramı olan yapısal (neo) realizmin özünde bir uluslararası politika kuramı olması ve temel belirleyiciliği uluslararası sistemin yapısına vermesi, devletlerin münferit dış politikalarının yarattığı etkilerin incelenmesinde eksikliklere neden olmuştur. Esasen bir dış politika analizi yaklaşımı olan neoklasik realizm de bu eksikliğin giderilmesi amacıyla uluslararası sistemin baskısı ile yerel dinamiklerin belirleyiciliğini birleştirerek dış politika davranışlarının anlaşılması için kuramsal bir çerçeve sunmaktadır. Makalede, neoklasik realizmin diğer realist kuramlardan nasıl ayrıldığı, kurguladığı dış politika analizi modelinin bileşenleri olan bağımsız, bağımlı ve ara değişkenler üzerinden incelenmiş ve nihayetinde neoklasik realizme yönelik eleştiriler yeni çalışmalar üzerinden tartışılmıştır. Sonuç olarak da özellikle değişen uluslararası politika koşullarının çözümlenmesi noktasında realist bakış açısından devletlerin dış politikalarının analiz edilmesinin alana sağladığı katkı açıklanmaya çalışılmışt ; In this study, the main arguments, aims and application areas of neoclassical realism which emerged as a result of the criticism and questioning within the realist tradition due to the theoretical diversification experienced after the Cold War in the discipline of international relations are questioned. The fact that the dominant theory of the discipline, structural (neo) realism, indeed is an international policy theory and that it gives the fundamental determinants to the structure of the international system has caused deficiencies in examining the effects of individual foreign policies of the states. Neoclassical realism, which is essentially a foreign policy analysis approach, provides a theoretical framework for understanding foreign policy behaviors by combining the determinism of local dynamics with the pressure of the international system in order to overcome this deficiency. In the article, how neoclassical realism differs from other realist theories is examined through independent, dependent and intervening variables which are the components of the foreign policy analysis model it has constructed, and ultimately criticisms of neoclassical realism are discussed through new studies. And finally, the contribution the analysis of the foreign policies of the states from the realist point of view has made especially to the analysis of the changing international policy conditions has been tried to be explained
WOS: 000403068900012 ; How do states achieve their main goals in foreign policy is one of the basic debates in the IR discipline. In some cases, states are obliged to make a decision between searching for more power, more security or more wealth. The primary question this study seeks to answer is: how states prioritize among these options. Because strategies that states use to achieve their foreign policy goals can be differentiated. However, in the Realist-oriented foreign policy analysis literature it is widely accepted that states seek to maximize their own power and capacity, and balancing is the basic strategy for state security. This study argues that especially after the end of the Cold War, new strategies are used and those strategies are valuable for analyzing and understanding state behaviors. Therefore, recently bandwagoning which is one of the most referred strategies like balancing should be discussed. This study deals with how we can define, classify and evaluate both strategies in terms of understanding state behaviors. This study also tries to answer that why and how states employ balancing or bandwagoning if they have to choose one of them? How do states make a choice between these two strategies?
Bu tez çalışması Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Sosyal İnşacılık Kuramı Bağlamında Dış Politika uygulamalarında Suriye Krizini değerlendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Hazırlanan çalışmada literatür taraması yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde kuramsal açıdan dış politika kavramının gelişimi ve inşacılık kuramı ele alınmıştır. İkinci bölümde iki ülke arasındaki ilişkiler bağlamında Suriye krizi ele alınmıştır. Üçüncü ve son bölümde sosyal inşacılık kuramı bağlamında adalet ve kalkınma partisi dönemi Türk dış politikasının analizi yapılarak Suriye krizi değerlendirilmiştir. ; This thesis study was prepared to evaluate the Syrian Crisis in foreign policy applications in the context of Justice and Development Party's Social Construction Theory. The literature search method was used in the study. In the first part of the study, the development of the concept of foreign policy from the theoretical point of view and the theory of constructivism are discussed. The second part deals with the Syrian crisis in the context of relations between the two countries. In the third and last chapter, the Syrian crisis was evaluated by analyzing Turkish foreign policy in the context of justice and development party period in the context of social construction theory.
Danışman: Ragıp Kutay Karaca. ; Bu çalışmada, 1983-1989 yılları arasında Türk dış politikasında önemli bir yere sahip olan Orta Doğu politikası ele alınmıştır. Çalışmada, Türkiye'nin sınır komşuları olması dolayısıyla daha fazla etkileşimde bulunduğu Orta Doğu ülkelerinden İran, Irak ve Suriye ile geliştirilmeye başlanan ekonomik ve siyasal ilişkilerin incelenmesi amaçlanmıştır. Dış politika analizi düzeyleri arasında yer alan birey düzeyi analizi tercih edilmiş ve dış politika uygulamaları karar alıcılar üzerinden değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sırasında ise, dış politika analizi araştırma yöntemleri arasında yer alan içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Ayrıca, Türkiye'nin Orta Doğu politikasının tarihsel süreç içerisindeki genel seyri üzerinde durulduktan sonra 1983-1989 arasındaki yılların Turgut Özal'ın Başbakanlık dönemlerini kapsamasından dolayı karar alıcı olarak Özal'ın liderlik profili analizi çıkarılmıştır. Ardından, Özal'ın Türk siyasal hayatındaki yerine değinilmiştir. Bu bağlamda devlete bakış açısı, iktisadi alanda uyguladığı reformlar ve dış politika anlayışı hakkında genel bilgilere yer verilmiştir. Çalışmanın ana konusunu, Özal liderliğindeki Türkiye'nin gerek ulusal gerekse uluslararası konjonktür göz önünde tutularak izlemiş olduğu İran, Irak ve Suriye politikası oluşturmuştur ; In the thesis, Middle East politics between 1983-1989 has been studied, which has a big importance in Turkish foreign politics. In the study, it is aimed to examine economical and political relations, that have been started to improve, with Middle East countries such as Iran, Iraq and Syria, whom are borders on Turkey and they have closer relations. Individual level of analysis is preferred to apply among foreign policy implementations and foreign policy implementations are evaluated throught the decision makers. During the evaluation, content analysis tecnique is used among foreign policy analysis research tecniques. Moreover, after studying general situation of Turkey on the historical frame of Middle East politics, the leader profiling analysis of Turgut Özal, as a decision maker, is studied since the years between 1983-1989 includes Özal's prime ministry period. Behind, Özal's place in Turkish political life was mentioned. So to say, it is referred to his government's point of view, the reforms on economical field implematations, and understanding of foreign policy. The main topic of the study is framed by Turkey's national and international state of mind, under the power of Özal, along with the politics followed in Iran, Iraq and Syria.
Yüksek Lisans Tezi ; AKP'nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle birlikte Türk dış politikasında önemli değişimler yaşanmaya başlamıştır. Söz konusu değişimler, AKP dönemine kadar Batıcı ve statükocu bir eksende şekillenen Türk dış politikasının bu dönemde yeni bir yönelim edindiğine dair iddiaların gündeme gelmesine neden olmuştur. Ayrıca bu durumun ortaya çıkmasında Soğuk Savaş sonrası dönemin getirdiği fırsatların yanı sıra AKP yönetiminde elde edilen ekonomik büyüme ve görece siyasi istikrar ortamının da etkisi olmuştur. Türkiye bu dönemde aktif ve çok yönlü dış politikasıyla genişleyen imkânlarından maksimum düzeyde faydalanmak istemiş ve böylece bölgesinde söz sahibi olan önemli bir güce dönüşmeyi hedeflemiştir. Bu çalışma, Türk dış politikasında yaşanan bu değişimin mevcut yazında belirtildiği gibi eksen kayması boyutuna ulaşıp ulaşmadığını tartışmayı amaçlamaktadır. Bu noktada bir sonuca varabilmek için Charles F. Hermann'ın dış politika değişiminin boyutu ile ilgili ortaya koyduğu dört aşamalı değişim tipolojisinden yararlanılmıştır. Böylelikle söz konusu değişimin eksen ya da yönelim değişiminden ziyade aslında bir program değişikliğini yansıttığı sonucuna varılmıştır. ; Abstract ; Turkish foreign policy began to experience significant changes with the AKP's coming to power in 2002. These changes have led to claims that Turkish foreign policy, which has been shaped by Turkey's Western orientation and pro-status quo stance until the AKP era, developed a new foreign policy orientation. Additionally, as well as the opportunities brought by the end of the Cold War, the economic growth and relatively stable political atmosphere provided during the JDP administration was effective in bringing about this change. Turkey aimed to benefit at a maximum level from its extended opportunities by using its active and multidimensional foreign policy and hereby to turn into a major power having a say in its region. This study intends to discuss whether the aforementioned change has reached to the point of an "axis shift" as stated in the existing literature. Charles F. Hermann's typology identifying four graduated levels of foreign policy change was used in order to reach a conclusion at that point. Finally, the thesis concluded that the change in Turkish foreing policy reflected a "program change" rather than an a shift of axis or an international orientation change.
Uluslararası İlişkiler disiplininin hâkim konumda bulunan pozitivist/rasyonalist çizgideki teorilerinin Rusya'nın Batı dünyası ile ilişkilerini analiz etme bakımından sınırlı bir açıklama kapasitesine sahip oldukları söylenebilir. Maddi unsurları bütünüyle dışlamayan; ancak kimlik, kültür, söylem gibi uluslararası ilişkilerin normatif yönlerini ön plana çıkaran bir yaklaşım olarak konstrüktivizm, uzun ve karmaşık bir geçmişi olan Rusya-Batı ilişkilerinin analizi bakımından uygun bir kuramsal çerçeve sunmaktadır. Rusya'nın modern dönemde Batı dünyası ile kurmuş olduğu ilişkilerin ele alındığı bu çalışmada görülmüştür ki, Rus dış politikasının en ayırt edici yanı sahip olduğu emperyal vizyon ve özel misyon duygusudur. Çarlık Rusya'nın Mesihçi ve pan-Slavist politikaları, Sovyet Rusya'nın enternasyonalist ve anti-kapitalist söylemi, Rusya Federasyonu'nun BDT ve 'yakın çevre' politikaları özünde hep bu vizyon ve misyon duygusunun bir parçasıdır. Dolayısıyla bu dış politik anlayış, tarihsel süreç içerisinde Rusya'nın sürekli bir biçimde Batı ile karşı karşıya gelmesini yol açmıştır. Ancak kabul etmek gerekir ki, Rusya-Batı karşıtlığını salt bu gerekçeler ile açıklamak doğru değildir. Rusya'nın Batı dünyası ile olan ilişkilerinde, bu ülkenin kendi kimlik tanımlamasından kaynaklanan sorunlar daha belirleyici olmaktadır. Modernleşme süreci ve bu sürece verilen gelenekçi tepkiler ise Rus kimliğinin oluşum sürecinin en önemli yönünü oluşturmaktadır. Bu çekişmeden doğan ve özü itibarıyla ülkenin kimliği, kültürü ve Batı karşısındaki konumu gibi meselelere odaklanmış olan çeşitli politik söylemlerin tarihsel süreç içerisinde Rus dış politikasını da etkilediği bilinmektedir. Çağdaş Rus düşüncesinin gelişiminde de önemli bir yeri bulunan bu söylemlerin varlıklarını günümüze değin sürdürdükleri görülmektedir. Dolayısıyla, günümüz Rusya'sının hem dış politikasını hem de Batı dünyası ile ilişkilerini anlama bakımından ilgili söylemlerin özellikle kimlik ve kültür meselesine nasıl yaklaştıklarının doğru anlaşılması gerekmektedir. ; It would be quite appropriate to contend that the mainstream positivist/rationalist based theories of International Relations discipline have a limited explaining power when it comes to analyze the Russia's relationship with the Western world. On the other hand constructivism, emphasizing the normative facets of international relations such as identity, culture and discourse without ruling out the material aspects completely, has a unique ability to provide us with a particularly suitable theoretical framework for analyzing the long and complex Russian-Western relations. In this study which dwells on the relations between Russia and the Western world in modern times, it is argued that the distinguishing feature of the Russian foreign policy is the imperial vision and the special sense of mission it incorporated. The Messianic and Pan-Slavic policies of the Tsarist Russia, the internationalist and anti-capitalist discourse of Soviet Russia and finally the CIS and 'near abroad' policies of Russian Federation are all reflections of those vision and mission sense in essence. Therefore, this political mentality paved the way for Russian- Western encounters. Nevertheless it should also be admitted that Russian-Western confrontation can not solely be understood on the basis of those justifications. It seems in Russia's relation with the West problems originated from Russia's own identity definition stands affront while modernization process and the reactions to it constitute the gist of this identity. It can also be observed that various political discourses spawned by this confrontation inherently focused on issues such as the identity, culture and country's position against the West, effected the Russian foreign policy. This discourses which also left their imprint in contemporary Russian thought survived throughout ages. Hence, it is vital that, aforementioned discourses approaches to identity and culture matters is well understood for without a clear grasp of this, contemporary Russian-Western relations and Russian policy cannot be comprehended.
Turgut Özal, hem Başbakanlığı hem de Cumhurbaşkanlığı görevi süresince iç siyaset ve dış politikasında koyduğu hedefler ve bu hedefleri yerine getirmede Türkiye'nin bu dönemine damgasını vurmuştur. Özal, icraatları ile günümüzde de hala etkisi devam etmektedir. Görevde olduğu dönemde olduğu gibi günümüzde de izlediği politikalar sonucunda ısrarla referans olarak gösterilmiş ve takdir edilen ya da eleştirilere maruz kalan nadir devlet adamlarından biridir. Devlet adamı olduğu yılları Türkiye için olduğu kadar uluslararası düzen açısından da kökten değişen ve oldukça hareket kapsamlı yıllar olmuştur. Özal ne kadar Türkiye'nin komşuları, bölge ülkeleri, Avrupa ülkeleri ve ABD ile ikili ilişkilerin düzeltilmesi için çaba gösterdi ve ekonomik alanda iş birliğinin geliştirilmesi için çaba sarf ettiyse, o oranda komşularımızla ve bölgede iş birliğinin geliştirilmesi ve güvenlikle ilgili problemle karşı karşıya kalmıştır. İran ile Irak arasında 1988, yılına kadar süren savaş, ekonomik olarak Türkiye'ye kazançlar getirdiği kadar, Türkiye'yi Kuveyt Savaşı ile birlikte bölge ülkeleri arasında bir problem olmaktan çıkıp, uluslararası bir nitelik kazanan ve Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden Kürt sorunuyla karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. Soğuk Savaşın, stratejileri ve dünya politikacılarını şaşırtacak bir biçimde aniden sona ermesi ile Sovyetlerin dağılması ve balkanlardan Orta Asya'ya kadar uzanan coğrafyadaki siyasi, kültürel, etnik çatışmalar Türkiye'nin alışılmadık bir biçimde dış politika ile ilgilenmeye, hızlı karar almaya zorlamıştır. Bu tez beş bölükten oluşuyor. Birinci bölükte Türk dış politikasının esas ilkeleri ele alınıp Kurtuluş Savaşı esnasında izlenen dış politikalar ve beraberinde Lozan süreci incelenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde Demokrat Parti dönemi işlenmiştir. Aynı zamanda Batı ittifakında yer alan Türkiye'nin konumu değerlendirilmiştir. Tek yönlü dış politikanın da incelendiği bu bölümde dönemin dış politika sorunları ve bu sorunlara yönelik geliştirilen çözümler ya da atılan adımlar yer almaktadır. Üçüncü bölüme gelindiğinde Türk iç politikasında görülen değişimler yer alırken tek taraflı politikadan çok taraflı bir değişime uğrayan politikaya yönelmeden bahsedilmiş ve ABD ile yaşanan krizler neticesinde SSCB ile Türk siyasi tarihinde ilk yakınlaşmaların başladığı yer almıştır. Bu tezin dördüncü bölümünde Özal'ın kişiliği ve bu kişiliğinin getirdiği dış politika anlayışı ele alınarak Türkiye'nin ABD, SSCB, Balkanlar, Yunanistan, AT gibi devletlerce olan ilişkilerine değinilmiştir. Aynı zamanda bu bölümde Ermeni sorunu ele alınarak bu sorunlara yönelik politikalar geliştirilmiştir. Çalışmanın son kısmını oluşturan beşinci bölümde ise Soğuk Savaşın bitmesi ile uluslararası sistemde Türk dış politikalarına olan etkileri söz edilip Soğuk Savaşın ardından ülkenin Orta Asya ile Kafkasya açılımı incelenmiştir. ; Turgut Özal, the Prime Minister of the targets set in both domestic politics and foreign policy during the Presidency and Turkey in fulfilling these objectives has been the hallmark of this era. Özal still continues to have an impact with his actions. It is one of the rare statesmen who have been persistently referenced as a result of the policies he pursued, as he did during his term of office, and was appreciated or criticized. year in which the statesman in terms of radical change in the international order as well as for Turkey and has been quite extensive movements year. Ozal how Turkey's neighbors, countries in the region, endeavored to correct bilateral relations with European countries and the USA and has made efforts for the development of cooperation in the economic field, he has remained proportion of our neighbors and the development of cooperation in the region and security faced with relevant problems. 1988 between Iran and Iraq, until the year-long war, economically as well as bring gains to Turkey, Turkey Kuwait war with countries in the region ceases to be a problem between winning an international qualification and facing Turkey's security and threatening Kurds with the problem caused him to come. Cold War, strategies and world politicians will surprise a manner sudden disintegration of the Soviet Union with the end and the Balkans than in a region extending to Central Asia, political, cultural, ethnic conflicts, Turkey's interested in an unusual manner as in foreign policy, was forced to make quick decisions. This thesis consists of five divisions. In the first part, the basic principles of Turkish foreign policy are discussed and the foreign policies followed during the War of Independence and the Lausanne process are examined. In the second part of the study, the Democrat Party period was covered. The location is also located in the Western alliance, Turkey is evaluated. In this section, where one-way foreign policy is also examined, there are foreign policy problems of the period and solutions or steps taken for these problems. In the third part, while the changes in the Turkish domestic policy are taking place, it was mentioned that the unilateral policy was directed towards the policy that has undergone a multilateral change, and that the first rapprochets with the USSR began in the history of Turkish political history. Ozal's personality and the fourth part of this thesis by considering foreign policy that brought the people of Turkey in the United States, the Soviet Union, the Balkans, Greece, was mentioned by the state as their relationship to the EC. At the same time, in this section, policies were developed for these problems by addressing the Armenian problem. In the fifth chapter, which constitutes the last part of the study, after the end of the Cold War, its effects on Turkish foreign policies in the international system is mentioned and after the Cold War, the opening of the country to Central Asia and the Caucasus is examined.
Çin Halk Cumhuriyeti 1980'li yıllardan itibaren her alanda (ekonomik, siyasi, askeri) istikrarlı bir kalkınma sürecine girmiştir ve 21. yüzyılda küresel bir aktör olarak dünya siyasetinde yerini almıştır. Yükselen Çin, ABD ve Batılı ülkeleri endişelendirmiş ve bir tehdit olarak algılanmıştır. Çin ise barışçıl bir şekilde kalkındığını iddia etmektedir. Barışçıl kalkınma Konfüçyüs öğretisi/felsefesi temel alınarak oluşturulmuş bir kavramdır. Çalışmada, Konfüçyüs öğretisi ve Çin'in bu öğretiyi temel alarak oluşturduğu dış politika davranışları incelenmiştir. Bu kapsamda, Çin'in yumuşak güç unsurlarını kullanması, uluslararası örgütlere verdiği önem, üçüncü dünya ülkeleri ile ilişkileri ve Modern İpek Yolu projesi (Bir Kuşak Bir Yol) barışçıl bir kalkınma/dış politika izlediğinin temel göstergeleridir. ; The People's Republic of China has entered a stable development process in all fields (economic, political, military) since the 1980s and has taken its place in world politics as a global actor in the 21st century. Rising China worried the USA and Western states and was perceived as a threat. However China claims that it developed peacefully. Peaceful development is a concept based on the Confucian doctrine/philosophy. In the study, the Confucian doctrine and the foreign policy behavior of China based on this doctrine were examined. In this context, China's use of soft power elements, the importance it attaches to international organizations, its relations with third world countries and the Modern Silk Road project (One Belt One Road) are the main indicators that it pursues a peaceful development/foreign policy.