Hip hop kültürü: Küçük İstanbul Kreuzberg ve 36 boys
In: Çizgi Kitabevi yayınları 1119
In: Araştırma, inceleme
In: Çizgi Kitabevi yayınları 1119
In: Araştırma, inceleme
YÖK Tez No: 576646 ; Örgütler; mal veya hizmet sunumunda insan kaynakları, fiziki kaynaklar, bilgi ve teknolojik kaynaklar, entelektüel sermaye, örgüt kültürü gibi pek çok kaynağı kullanmaktadır. Rekabetin yoğunlaştığı ve risklerin sürekli arttığı çağımızda bu kaynakların etkin kullanımı, örgütlerin sağlıklı işleyişi ve örgütsel hedeflere ulaşılması için zorunludur. İç denetim, örgüt yönetimini geliştirmek üzere tasarlanmıştır. İç denetimin örgüt kaynaklarının etkin kullanımı üzerindeki etkisinin belirlenmesi, iç denetçiler ve yöneticiler için dikkate değer bir husustur. Bu bağlamda iç denetim faaliyetleri örgütler açısından oldukça önemlidir. Araştırmanın amacı; iç denetimin örgütlerin insan kaynakları, fiziki kaynakları, bilgi ve teknolojik kaynakları gibi maddi ve maddi olmayan kaynakları üzerindeki etkisine ilişkin algıyı ortaya koymaktır. Bu amaçla 89 adet katılımcıya 36 ifadeden oluşan anket uygulanmış, elde edilen veriler analiz edilerek sonuçlar yorumlanmıştır. Araştırma sonucuna göre, iç denetim faaliyetlerinin örgüt kaynaklarının etkinliğinin artmasında olumlu katkısının olduğu görülmüştür. ; Organizations utilize human resources, physical resources, information and technological resources, intellectual capital, organizational culture etc. in delivering goods and services. In our age when the competition is intensified and risks are increased, the usage of these resources are obligatory for good functioning of organizations and for achieving organizational goals. Internal audit is designed for improving organizational management. Determining the effects of internal audit on effective usage of organizational resources is a significant matter. In this context, internal audit activities are considerable/important for organizations. The aim of this study is to reveal the perception regarding the effects of internal audit on physical and non-physical (intellectual capital) resources of organizations such as human resources, and information and technological resources. For this purpose, the questionnaire, consisting of 36 questions, are conducted to 89 participants. The data are analyzed and the results are interpreted. According to the result of the study, internal audit activities has positive contribution to the improvement of efficiency of organizational resources.
BASE
Örgütler; mal veya hizmet sunumunda insan kaynakları, fiziki kaynaklar, bilgi ve teknolojik kaynaklar, entelektüel sermaye, örgüt kültürü gibi pek çok kaynağı kullanmaktadır. Rekabetin yoğunlaştığı ve risklerin sürekli arttığı çağımızda bu kaynakların etkin kullanımı, örgütlerin sağlıklı işleyişi ve örgütsel hedeflere ulaşılması için zorunludur. İç denetim, örgüt yönetimini geliştirmek üzere tasarlanmıştır. İç denetimin örgüt kaynaklarının etkin kullanımı üzerindeki etkisinin belirlenmesi, iç denetçiler ve yöneticiler için dikkate değer bir husustur. Bu bağlamda iç denetim faaliyetleri örgütler açısından oldukça önemlidir. Araştırmanın amacı; iç denetimin örgütlerin insan kaynakları, fiziki kaynakları, bilgi ve teknolojik kaynakları gibi maddi ve maddi olmayan kaynakları üzerindeki etkisine ilişkin algıyı ortaya koymaktır. Bu amaçla 89 adet katılımcıya 36 ifadeden oluşan anket uygulanmış, elde edilen veriler analiz edilerek sonuçlar yorumlanmıştır. Araştırma sonucuna göre, iç denetim faaliyetlerinin örgüt kaynaklarının etkinliğinin artmasında olumlu katkısının olduğu görülmüştür. ; Organizations utilize human resources, physical resources, information and technological resources, intellectual capital, organizational culture etc. in delivering goods and services. In our age when the competition is intensified and risks are increased, the use of these resources are obligatory for the good functioning of organizations and for achieving organizational goals. Internal audit is designed for improving organizational management. Determining the effects of internal audit on the effective use of organizational resources is a significant matter. In this context, internal audit activities are considerable/important for organizations. This study aims to reveal the perception regarding the effects of internal audit on physical and non-physical (intellectual capital) resources of organizations such as human resources, and information and technological resources. For this purpose, the questionnaire, consisting of 36 questions, are conducted to 89 participants. The data are analyzed and the results are interpreted. According to the result of the study, internal audit activities has a positive contribution to the improvement of the efficiency of organizational resources.
BASE
In: İslâm araştırmaları dergisi: Turkish journal of Islamic studies, S. 1-12
ISSN: 1301-3289
Osmanlı Devleti tarafından Güney Afrika'daki Müslüman ahalinin eğitimi ve aralarındaki ihtilafların kaldırılması maksadıyla görevlendirilen Ebûbekir Efendi'nin (ö. 1297/1880) Ümit Burnu'nda (Cape of Good Hope) ömrünün sonuna kadar yürüttüğü faaliyetler ve yaşadığı olaylar bir dizi çalışmaya konu olmuştur.1 Bunun yanında yazdığı eserlerin Afrikanca üzerine etkileri de Afrika dili hakkında yapılan çalışmalarda önemli bir yer tutmaktadır.2 Bu yazıda, Ebûbekir Efendi'nin ismi bilinen ancak nüshası şimdiye kadar bulunamamış bir eserinin tanıtımı yapılacaktır. Bu bağlamda eserin yazım sürecine temas edilecek, mevcut eserleri etrafındaki bir tartışma çözüme kavuşturulacak ve yeni ortaya çıkarılan kitabın farklı açılardan önemine dair görüşler ve tespitler ortaya konulacaktır.
In: Balkan Araştırma Enstitüsü dergisi: Journal of Balkan Research Institute, Band 11, Heft 2, S. 491-510
ISSN: 2147-1371
Safet Zec is one of the most prominent Bosnian painters and graphic artists. For decades he has been creating works with a certain number of motifs and returning to them on several occasions during his active years. Above all, in his works he depicts landscapes, architectural motifs (the house, the homestead, room, window, door...), still life (bread, a cloth, table, flower pot...), and human figures. While his early work dates back to a peaceful time in his life in former Yugoslavia, marked by an atmosphere of happiness, fulfillment, and freedom, his later works, which date from the war in Bosnia and Herzegovina and its end, depict the tragedy and collective suffering of a people. This paper aims to present the importance of the works of Safet Zec and to view his opus from the aspect of his choice of motifs, their transformation, and the message the artist conveys depending on the social circumstances. We hope that this paper will introduce the work of this artist to the wider and expert public, and provide a contribution to a broader view of his work, encouraging researchers to further study.
Birleşmiş Milletler kuruluşundan bu yana özellikle 90'lı yıllardan sonra aktif olarak uluslararasası barış ve güveniği koruma kapsamında etkin kararlar almaya başladı. Özellikle Yugoslavya kriziyle birlikte uluslararası toplumda uluslararası barış için bir umut doğdu. Artık soğuk savaş sona ermiş her iki bloğa ait devletler bir araya gelerek uluslararası barış için birlikte karar alabilir duruma gelmiştir. Hatta BM Güvenlik Konseyi uygulamalarında uluslararası ilişkilerde esaslı bir kural olan "iç işlerine karışma yasağı" (BM Sözleşmesi'nin 2/7. md) sebebiyle devletler arasında çatışma yokluğuna dayanan barışın "negatif barış" olarak anlaşılmasından yanında, bir devletin içinde de barış içinde birlikte yaşamayı ifade eden "pozitif barış" anlamıyla da uygulanması düşüncesi doğmaya başladı. Fakat bu umut uzun sürmedi. Rusya'nın kısa sürede kendini toparlamasıyla birlikte yine uluslararası toplumda çıkarlara dayalı kararlar alınmaya başlandı. Mali krizi bu alanda alınan son ortak kararlardan birisidir. Bu çalışmada Mali krizi çerçevesinde BM Güvenlik Konseyinin uluslararası barışın negatif anlamının yanında positif anlamı da kararında esas almış mıdır, sorusunun cevabı aranmaktadır. ; The United Nations (UN) has adopted effective resolutions since its foundation, particularly during 1990's, for the sake of promotion and protection of global peace and security. Especially following the UN's firm stance for the Yugoslavia crisis, the hopes for global peace have remarkably raised. The Cold Was had come to the end and the states from the opposite alliance blocks of the Cold War were enabled to make decisions altogether in order to protect global peace. In the UN Security Council's practice, even the idea that the concept of "positive peace," which regards the internal peace of states as a matter to be addressed by international community, could substitute the concept of "negative peace," which implies the peace situation only among states and does not regard internal peace of states because of the main principle of non-intervention enacted in Article 2/7 of the UN Charter.Nevertheless, these hopes could not last long. As Russia could gather its strength after a short while, the decision-making mechanism of the international community became solely interest-based once again. In this article, the author is trying to examine the question whether the UN Security Council has endorsed the concept of "positive peace" or "negative peace" while its approach to Mali case, which is a remarkable international crisis occurred in 2000's.
BASE
ÖZET 1999 HELSİNKİ ZİRVESİ SONRASI İLERLEME RAPORLARI IŞIĞINDA AB'NİN TÜRKİYE'NİN DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDEKİ ROLÜYarım asrı aşkındır demokrasi ile yönetilmesine ve AB ile adaylık bağlamında ilişkisi olmasına rağmen Türkiye, demokrasisini şekli veya biçimsel demokrasiler seviyesinden daha ileri taşıyamamıştır. 1999'da aday ülke statüsü verilmesiyle AB sürecinde hızlı ve kapsamlı bir demokratikleşme programı uygulamaya başlamıştır. 1999 öncesi dönemde Türkiye'nin demokratikleşmesinde etkisi zayıf olan Avrupa Birliği, Helsinki Zirvesinin hemen ardından aday ülke statüsü vererek Türkiye'nin üyelik ümidini canlandırmış ve ülkenin demokratikleşme sürecinde önemli bir uluslararası etken olmuştur. Bu süreçte AB tarafından üyelik önkoşulu olarak belirlenen Kopenhag siyasi kriterlerine uyum çerçevesinde Türkiye, önemli ve kapsamlı demokratik reformlar gerçekleştirmiştir. AB, aday ülkelerin demokratikleşmesinde koşulluluk stratejisi ile etkili olmaktadır. Fayda maliyet temelinde dayanan bu stratejiyle AB, üyelik karşılığında aday ülkelerden, belirlediği demokratik kriterlere uyum sağlamasını beklemektedir. Gerçekçi bir üyelik hedefi ile eşit, adil ve objektif bir AB koşulluluğunun varlığı Türkiye'nin demokratikleşmesinde ve demokrasisinin kurumsallaşmasında itici bir güç olmaktadır. Nitekim AB koşulluluğunun etkin ve iyi işlediği 1999-2005 arası dönemde Türkiye'de hızlı ve kapsamlı demokratik reformlar gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde, üyelik kriterlerini karşıladığı takdirde AB'ye tam üye olacağından şüphe duymayan bir Türkiye vardır. Ancak 2005 sonrası dönemde tam üyelik müzakerelerinin başlamasıyla üyeliği konusunda AB'nin tutarsız tavrından dolayı Türkiye'nin üyelik ümidinde azalma görülmüş ve AB'ye karşı Türkiye'de güvensizlik oluşmuştur. Bu durum ise AB koşulluluğunun etkisinin zayıflamasına ve Türkiye'nin demokratik reform sürecinin yavaşlamasına yol açmıştır. Ancak AB kural ve normlarının Türkiye'de tüm kesimlerin yararına olacağına dair toplumsal kabul dolayısıyla demokratikleşme süreci, hızı yavaşlasa da, devam etmiştir. Gerçekçi bir üyelik hedefi varlığı durumunda Türkiye'nin demokratikleşmesinde AB etkisi büyük olmaktadır. Tezin ana amacı Avrupalılaşma yaklaşımı çerçevesinde sosyal öğrenme ve dış teşvik modelinin varsayımları doğrultusunda AB koşulluluğunun Türkiye'nin demokratikleşmesindeki etkisini incelemektir. ABSTRACT Although it is being governed by democracy for half a century and have an intense relationship with the European Union (EU) in the context of the candidacy, Turkey has not been able to further its democracy beyond a formal or electoral democracy. Yet with the EU candidacy status in 1999, Turkey started to apply a comprehensive and fast democratization program. Though the effect of the EU on democratization of Turkey was poor before 1999, right after the Helsinki Summit with which the candidacy status was granted and membership hope was strengthened, the EU become an important international factor in democratization process of the country. Meanwhile, Turkey had succeeded comprehensive democratization reforms that are compatible with the Copenhagen political criteria, which are put forward by the EU as the membership preconditions. The EU is being an effective factor in democratization in the candidate countries with the 'conditionality strategy'. With this strategy - that is based on cost-benefit principle – the EU requests from the candidate countries to accommodate democratic criteria in response to the membership. The existence of a realistic, objective, just and equal conditionality strategy, will be a driving force for democratization and institutionalization of democracy in Turkey. For example, the fast and comprehensive democratic reforms which are realized between 1999-2005 in Turkey, illustrates effectiveness and functionality of the conditionality principle. At that time, there was a belief that there is no doubt Turkey would be a member if it fulfills the membership criteria. Yet, with the start of full membership negotiations after 2005, due to contradictory attitudes of the EU, the hope for full membership has decreased and distrust to the EU has emerged in Turkey. This circumstance led to decline in reform process and weakens the effectiveness of the conditionality in Turkey. Yet, democratization continued despite decline in the process, due to the social admission that the EU norms and principles are in the favor of all the social segments. In case of the existence of a realistic membership target, the effect of the EU in democratization of Turkey is quite considerable. The main aim of this thesis is to analyze, the effect of the EU conditionality on democratization of Turkey, in the context of the Europeanization approach that is based on social learning and external incentive models.
BASE
BM savaş sonrası barışla yaşanan bir dünyayı gerçekleştirmek özlemiyle kurulmuştu. Örgütün kurulmasından sonra on yıllar içinde dünyadaki siyasi dengeler değişmiş, yeni güç odakları oluşmuş, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden devlet dışı unsurlar oluşmuştur. Ancak bütün bu gelişmeler BM sözleşmesine yansımamıştır. Bu sebeple bu yeni gelişmelere göre BM yapısının uyarlanması maksadıyla reform arayışları başlamıştır. Bu arayışlar özellikle uluslararası barış ve güvenliğin korunmasının ana sorumlusu olan Güvenlik Konseyin üzerine odaklanmıştır. Bu makalede Güvenlik Konseyinde Reform arayışları işlenmiştir. Konu önce Güvenlik Konseyinin mevcut yapısı, karar alma usulü ele alınarak incelenmiştir. Ardından Güvenlik Konseyinde neden reform yapmak gerektiği, reformun önünde hangi engellerin olduğu incelenmiştir. Daha sonra da yapılan reform önerileri ayrı ayrı ele alınmıştır. Makalenin sonunda da reform arayışları üzerine bir değerlendirme yapılmıştır. ; UN is established after the war with the hope of peace. After decades from the establishment of the organization, political balances has changed, new power roots emerged and besides these,non-state threats against international peace and security came into existence. However, all these changes are not reflected in the UN contract. Therefore, quest for reform has started in order to make adaptations to UN's structure according to these new events. These quests especially focus on Security Council which is the main responsible for the protection of peace and security. In this paper, quest for reform of Security Council is analyzed. First, the current structure of the Security Council is handled by discussing the order of decision making style of it. Then, the reason why Security Council needs to be reformed and handicaps of these reforms are studied. After that, all reform proposals handled one by one. At the end of the essay, an evaluation about reform seeking is made. After that, all reform proposals handled one by one. At the end of the essay, an evaluation about reform seeking is made and attention is drawn that if the aim is to prevent failure of United Nations' fulfilling its duty about assuring the world peace and safety and also to hinder abasement of this organization, a new settlement should be done about the reform of UN agreement.
BASE
In: http://hdl.handle.net/11499/38494
Bu çalışma, siyaset psikolojisinin inceleme alanı olan "siyaset ve duygular" konusunda Türkçe eser eksikliği göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Yaşamın her anını etkileyen duyguların, insanların siyasal davranışları üzerinde fark yaratmadığını düşünmek mümkün değildir. Bu düşünce çerçevesinde olumlu ve olumsuz duyguların siyasal davranışa ve siyasal davranışın en çok üzerinde durulan konularından biri olan siyasal katılım üzerinde yarattığı fark araştırılmıştır. Öncelikle siyasal katılım, toplumlarda etkili olan farklı siyasal kültürler ve siyaset ile ilişkisini irdelediğimiz duygular açıklanmıştır. Bu noktada öne çıkan duygular mutluluk, güven, umut ile öfke, korku ve nefret olmuştur. Duygular seçilirken, yapılan yabancı çalışmalar ve ülkemizde siyasal alanda etkisinin yoğun olduğu düşünülen duyguların bir sentezi yapılmıştır. Kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemine göre düzenlenmiş anket yoluyla elde edilen veriler yorumlanmıştır. Çalışmanın siyaset bilimine ve özellikle siyaset – duygu ilişkisine katkı yapması beklenmektedir. Veri dağılımı geniş bir alan araştırması yapılması halinde, ileride yapılacak olan çalışmalar siyaset – duygu ilişkisine dair daha kapsamlı yorumlar ortaya koyabilir. ; This study was prepared considering the lack of Turkish work on "politics and emotions", which is the field of study of political psychology. It is not possible to think that emotions that affect every moment of life do not make a difference on people's political behaviour. Within the framework of this thought, the difference that positive and negative emotions make on political behaviours and political participation, which is one of the most emphasized issues of political behaviours, has been investigated. First of all, political participation, different political cultures that are influential in societies and the emotions that we examine in relation to politics are explained. Emotions that came to the fore at this point were happiness, trust, hope, anger, fear, and hatred. While choosing the emotions, a synthesis of the foreign studies and the emotions that are thought to have an intense effect on the political field in our country have been made. The data obtained through the questionnaire arranged according to the easily accessible sampling method were interpreted. This study is expected to contribute to political science and especially the relationship between politics and emotions. In the case of a large field study of data distribution, future studies may reveal more comprehensive interpretations of the relationship between politics and emotions.
BASE
Arap Baharı sonrası meydana gelen çatışmalar nedeniyle binlerce mülteci, daha iyi bir yaşam umuduyla Avrupa'ya gitmiştir. Avrupa devletlerinin tutumu ve özellikle denizlerde meydana gelen kazalar sonucu binlerce mültecinin yaşamını yitirmesiyle bu süreç, krize dönüşmüştür. Mültecilerin, Avrupa'ya yönelmeleri ve bu konunun aşırı sağ partiler tarafından siyasallaştırılması ve seçim malzemesi haline getirilmesi yeni bir olgu değildir. Ancak, 2015 yılında Avrupa'nın yaşadığı mülteci krizi başta siyasi olmak üzere, Avrupa'da birçok dengeyi değiştirmiştir. Öyle ki, yılların birikimi olan insan hakları, çokkültürlü toplum ve İkinci Dünya Savaşı sonrası inşa edilen mülteci hakları gibi AB tasarruflarının yeniden değerlendirilmesine sebep olmuştur. Ayrıca, Brexit örneğinde olduğu gibi AB'nin geleceği de tartışma konusu olmuştur. Mülteci krizinin yaşandığı dönemde Avrupa devletleri tutarlı bir yaklaşım sergileyememiştir. Yapılan değerlendirme sonucunda, mülteci krizine yönelik milliyetçi tepkiler verildiği, bu tepkilerin seçim sonuçlarına yansıdığı ve Avrupa'da aşırı sağın yükselmesine neden olduğu, incelenen üç ülke ve bu ülkelerde yer alan partiler üzerinde gözlemlenmiştir. Bu kapsamda, mülteci krizine yönelik, AB düzeyinde insan haklarına dayalı kapsamlı ve yapıcı politikalar oluşturulması, anaakım partilerin aşırı sağ seçmenin korku ve endişelerini dikkate alarak, seçmenlerle aralarındaki güven bağlarının yeniden kurulması gerektiği ortaya çıkmıştır. --- As a result of the conflicts following the Arab Spring, thousands of refugees have migrated to Europe with hopes of a better life. Due to the stance of the European governments and marine accidents in particular, which caused thousands of refugees to lose their lives, this process has become a crisis. The inclination of refugees towards Europe and the politization of this subject and its utilization for electoral purposes by the far right parties is not a recent phenomenon. However, the refugee crisis that Europe had undergone in 2015 has led to many changes, especially in terms of politics. In fact, it has caused the reevaluation of EU disposition like human rights, multicultural society, and refugee rights, constructed in the aftermath of the Second World War, which were built up over years. Furthermore, as in the example of Brexit, the future of the EU has become a matter of debate. The European governments could not show a consistent approach during the period of the refugee crisis. As a result of the analysis conducted in the three countries and the parties in these countries which were analyzed, it was observed that nationalist reactions were given to the refugee crisis, these reactions have been reflected on election results and led to the rise of the far right in Europe. In this regard, it was found that, concerning the refugee crisis, extensive and constructive policies based on human rights should be developed at the EU level, and that mainstream parties should rebuild bonds of trust between them and the voters, taking into consideration the fears and concerns of the far right voters.
BASE
Arap Baharı sonrası meydana gelen çatışmalar nedeniyle binlerce mülteci, daha iyi bir yaşam umuduyla Avrupa'ya gitmiştir. Avrupa devletlerinin tutumu ve özellikle denizlerde meydana gelen kazalar sonucu binlerce mültecinin yaşamını yitirmesiyle bu süreç, krize dönüşmüştür. Mültecilerin, Avrupa'ya yönelmeleri ve bu konunun aşırı sağ partiler tarafından siyasallaştırılması ve seçim malzemesi haline getirilmesi yeni bir olgu değildir. Ancak, 2015 yılında Avrupa'nın yaşadığı mülteci krizi başta siyasi olmak üzere, Avrupa'da birçok dengeyi değiştirmiştir. Öyle ki, yılların birikimi olan insan hakları, çokkültürlü toplum ve İkinci Dünya Savaşı sonrası inşa edilen mülteci hakları gibi AB tasarruflarının yeniden değerlendirilmesine sebep olmuştur. Ayrıca, Brexit örneğinde olduğu gibi AB'nin geleceği de tartışma konusu olmuştur. Mülteci krizinin yaşandığı dönemde Avrupa devletleri tutarlı bir yaklaşım sergileyememiştir. Yapılan değerlendirme sonucunda, mülteci krizine yönelik milliyetçi tepkiler verildiği, bu tepkilerin seçim sonuçlarına yansıdığı ve Avrupa'da aşırı sağın yükselmesine neden olduğu, incelenen üç ülke ve bu ülkelerde yer alan partiler üzerinde gözlemlenmiştir. Bu kapsamda, mülteci krizine yönelik, AB düzeyinde insan haklarına dayalı kapsamlı ve yapıcı politikalar oluşturulması, anaakım partilerin aşırı sağ seçmenin korku ve endişelerini dikkate alarak, seçmenlerle aralarındaki güven bağlarının yeniden kurulması gerektiği ortaya çıkmıştır. --- As a result of the conflicts following the Arab Spring, thousands of refugees have migrated to Europe with hopes of a better life. Due to the stance of the European governments and marine accidents in particular, which caused thousands of refugees to lose their lives, this process has become a crisis. The inclination of refugees towards Europe and the politization of this subject and its utilization for electoral purposes by the far right parties is not a recent phenomenon. However, the refugee crisis that Europe had undergone in 2015 has led to many changes, especially in terms of politics. In fact, it has caused the reevaluation of EU disposition like human rights, multicultural society, and refugee rights, constructed in the aftermath of the Second World War, which were built up over years. Furthermore, as in the example of Brexit, the future of the EU has become a matter of debate. The European governments could not show a consistent approach during the period of the refugee crisis. As a result of the analysis conducted in the three countries and the parties in these countries which were analyzed, it was observed that nationalist reactions were given to the refugee crisis, these reactions have been reflected on election results and led to the rise of the far right in Europe. In this regard, it was found that, concerning the refugee crisis, extensive and constructive policies based on human rights should be developed at the EU level, and that mainstream parties should rebuild bonds of trust between them and the voters, taking into consideration the fears and concerns of the far right voters.
BASE
Bu çalışmada Türk Sinemasında sansür olgusu kapsamında Yılmaz Güney'in filmlerindeki sansür olgusu ele alınmıştır. Sansür olgusu genellikle sanatı, özel de ise sinema sanatını etkileyen en önemli unsurlardan birisidir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de özellikle darbe gibi anti-demokratik uygulamalarda sansürün sıklıkla uygulandığı bilinen bir gerçekliktir. Bu açıdan bakıldığında sansürün genel anlamda sanatı dolayısıyla da film sektörünü körelten bir unsur olması kaçınılmazdır. Bu anlamda sansür olgusu aynı zamanda özverili çalışmalar sonucu yoksunluklarla meydana getirilen filmlerin geniş halk kitlelerine objektif bir şekilde ulaştırılmasının önünde bir engel olduğundan başta senaristlerin, oyuncuların ve sinema emekçilerinin hayal kırıklığına neden olur. Bu çalışmada Yılmaz Güney'in yönetmen olarak yer aldığı filmlerinde uygulanan sansür olgusu ele alınmış olup bu yönü ile sinema literatürüne katkı sağlanması amaçlanır. Çalışmanın birinci bölümünde Türk sineması ve sansür, sinemanın Türkiye'ye girişi, Türk sinemasında sansür olgusunun kronolojik olarak incelenmesi; çalışmanın ikinci bölümünde Türk sinemasında Yılmaz Güney, sinemacı Yılmaz Güney, Yılmaz Güney sinemasının özellikleri; çalışmanın üçüncü bölümünde ise çalışmamızın esas konusu olan yönetmenliğini yaptığı, sansüre uğramış filmleri kronolojik sırayla ele alınıp; Seyyit Han (1968), Umut (1970) ve Duvar (1984) filmleri sansürlenme nedenlerine yer verilmiştir. ; In this research, the fact of censorship in Turkish cinema will be examined with in context of the historical development of censorship notion which is very important in cinema studies. During this research as investigation the films will be evaluated as after the censored versions of Yılmaz Güney's films. As in all over the world the censorship is matter after revolutions. The main purpose of the study is to consider the films of Güney as were influenced by censor censorship cases. Censorship is also an important case for the general arts with in cinema. As in our country as all over the world including in particular the impact of censorship in the period of undemocratic practices used, and the meaning of art has been a factor that dulls. Censorship is a barrier for the films which contain the special efforts under the unsuitable conditions which aims to be watched by the wider society. It also causes disappointing of the script writer, players and all kind of area workers of the movie industry. This study aims to detect the censorship in Güney's films and through this way the study aims to make a contribution to literacy. In the first stage it is searched for Turkish cinema and censorship, beginning of cinema in Turkey. At the second stage it is searched for Güney's role in Turkish cinema, Its' feature as cinematography. At the third stage handled censored movies are given as chronological order; Sayyed Khan(1968), Hope (1970) and Wall (1984) by Güney on the grounds of censorship of the film are included in our study.
BASE
In: http://hdl.handle.net/20.500.11787/341
War conditions cause favorable stituations for the destruction of human development. It has caused widespread corruption in political, economic and cultural fieldand confronted society with various problems. However, in contrast to war condition, peace serves the needs of everybody in the best possible way and raises human development cycles to high levels. Throughout history, Afghanistan has been regarded as the battlefield of the colonial countries of the world. This rivalry between colonial countries has harmed Afghanistan and prevented Afghanistan from building its own future. This process, which was ongoing from British intervention to invansion of Soviet Union created political contitions that hinder the development and triggered çivil war in Afghanistan. In addition to the attacks of colonial countries, Afghanistan has always been a victim of ethnic politics. Besides, In Afghanistan, ethnic politics have a lot of negative consequences. However, it is possible to say that the most destructive one is the national identity crisis. Ethnic politics in Afghanistan have been partially successful. This stiuation interrupts relations between to-days Afghanistan ve its past that base on glorious civilization of Aghanistan. Afghanistan needs to seek rational and peaceful means to overcome these challenging crises. In these cases, it would be more consistent to resolve Afghanistan's internal problems by using influential elements such as diplomacy. Diplomacy plays a very important role in ensuring peace and stability in Afghanistan. Because, by using diplomatic means, country politicians can create lasting peace in Afghanistan and provide hope for progress in the country. ; Savaş koşulları insanî kalkınmanın tahrip edilmesine elverişli ortamlar doğurmaktadır. Siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda yaygın yolsuzluklara neden olur ve toplumu çeşitli sorunlarla karşı karşıya bırakır. Ancak, savaşın aksine barış, herkesin ihtiyacına en iyi şekilde hizmet eder ve insani gelişim döngülerini yüksek seviyelere çıkarır. Afganistan, tarih boyunca dünyanın sömürgeci ülkelerinin savaş alanı olarak telakki edilir. Sömürgeci ülkeler arasındaki bu rekabet Afganistan'ınkendi yolunda yürümesini engellemiştir. Britanya'nın müdehalesinden Sovyetler Birliği'nin işgaline kadarki süreç, gelişmeye engel olan tüm politikalara ortam hazırlamış ve Afganistan'da iç savaşın çıkmasını tetiklemiştir. Afganistan, sümürgeci ülkelerin saldırısına ek olarak, daima etnik siyasetin kurbanı olmuştur. Afganistan'da etnik siyasetin olumsuz getirileri çoktur. Ancak bunlardan en yıkıcı olanının ulusal kimlik krizi olduğunu söylemek mümkündür. Diğer yandan Afganistan'da etnik siyaset kısmen başarılı olmuştur. Bu durumgünümüz Afganistanı ile Horasan'ın görkemli uygarlığına dayanan geçmişi arasındaki ilişkiyi tamamen kesintiye uğratmıştır. Ülkenin, bu zorlu krizleri aşması için rasyonel ve barışçıl yollar aramasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durumlarda, Afganistan'ın iç sorunlarını diplomasi gibi etkili unsurları kullanarak çözmek daha tutarlı bir yol olur. Afganistan'da barış ve istikrarın sağlanmasında diplomasi çok önemli bir rol oynar. Zira ülke politikacıları, diplomatik araçları kullanarak Afganistan'da kalıcı barış ortamı yaratabilir ve ülkede ilerleme umutları sağlayabilirler. Anahtar kelimeler: Afganistan, Diplomasi, Etnisite, Kriz, Savaş
BASE
Bu tezde, bölgesel ve küresel ölçeklerdeki bölgesel birleşmesi ile ASEAN'ın ekonomik ve politik etkinliği tartışılmaktadır. Bu tezin öncelikli amacı ASEAN'ın, bölgesel bir bütünleşme modeli olarak politik ve ekonomik olarak bütünleşme potansiyeli ve etkinliğinin tartışılmasıdır. Bu çerçevede örgütün daha güçlü bir temsilci ve ASEAN üye ülkelerinin barış ve refah umutlarını temsil eden bir bölgesel aktör olma potansiyeli araştırılmakta ve bu amaçlara hangi yollardan ulaşılabileceği anlatılmaktadır. Tezin teorik alt yapısı, bölgeselcilik ve küreselleşme kavramlarının uluslararası hükümetlerarasıcılık ve işlevselcilik teroileri bağlamında değerlendirilmesi oluşturmaktadır. Bu çerçevede ASEAN'ın bölgesel ve küresel senaryolardaki birleşme süreci tartışılmaktadır. Bu çalışma, ASEAN'ın blokta daha güçlü, kapsamlı ve birleşmiş bir temsilci olması ve etkinliğini artırması için önerilerde bulunmak amacıyla, örgütün ekonomik ve politik güvenliğinin güncel gelişiminin analizine dayandırılmıştır. Bu tez için toplanan tüm bilgiler ve eserler, herkesin yararlanabileceği açık kaynaklardan alınmıştır. Güncel gelişimeler, öneriler ve gelecekteki durum analiz edildikten sonra, ulus devletlerin ortak çıkarları sağlanır ve örgütün tüm konularda kapsamlı dayanışmasına karar verilir, uygulanır ve güçlendirilirse, ASEAN'ın başarılı bölgesel bir işbirliği sağlayacağı kanısına varılmıştır. ASEAN'ın AB'nin bütünleşmesini örnek almasına rağmen kendi yolunu ve kimliğini inşa etme potansiyeli olduğu tezin diğer önemli çıkarımlarındandır. ASEAN farklı etnik, kültürel ve ekonomik çeşitliliğe sahip farklı gruplardan oluşmuş bir işbirliği modeli olarak kendi yolunda kendi geleceğini inşa edebilir ve gelecekte kurulacak diğer bölgesel organizasyonlar için de iyi bir örnek teşkil edebilir. ; This thesis deals on economic and political efficiency of ASEAN through its regional integration in at both level of regional and global spheres. The primary objective of this thesis is to find out the potential of ASEAN to be politically and economically integrated and developed as a stronger representative - a regional actor which carrying the hope of ASEAN member-states toward peace and prosperity and to propose recommendations which would make it better in the way. As for the theoretical aspect, regionalism, globalization and international relations related theories and ASEAN's integration progress in regional and global scenarios are discussed. This study is based on an analysis of the current development of both economy and political security of ASEAN to submit the recommendations to improve the status of ASEAN with more efficiency in its performance to integrate the region in a unified and efficient form of stronger, comprehensive and influent bloc. The information and literature needed for the thesis is collected from open source, which is easily accessible to all. After analyzing present development, recommendations and future prospect, ASEAN is expected to turn out to be the successful regional cooperation if the shared interest of nation-states and the work for a cohesive solidarity in all aspects of the organization are determined, implemented and strengthened with a firm commitment. Even though ASEAN took reference from EU in its development, its being the cooperation from different group of differently diversified nations can pave its own way forward and can lay good precedent for other upcoming regional co-operations.
BASE