External Pressure and Turkish Discourse on 'Kurdish/Democratic Initiative'
In: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-037
79 Ergebnisse
Sortierung:
In: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-037
In: İletişim: Araştırmaları Dergisi, Band 8, Heft 1, S. 95-110
World Affairs Online
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-035
Bu çalışmada, enerji arz güvenliğinin Avrupa Birliği açısından önemi ortaya konmuş ve enerji arz güvenliğinin sağlanması için yürütülen dış enerji politikası girişimlerinin yeterliliği sorgulanmıştır. Avrupa Birliği'nin, enerji arz güvenliğini sağlamaya yönelik geliştirdiği Pan-Avrupa Enerji Bölgesi Girişimi ayrıntılı olarak incelenmiş, kapsamındaki ülkelere sunduğu potansiyel aday üyelik ve imtiyazlı ortak üyelik perspektifleri değerlendirilmiştir. Çalışmanın ilk bölümünde, enerji arz güvenliğinin tanımı yapılmış ve ekonomik önemi açıklanmıştır. İkinci bölümde, Avrupa Birliği'nin birincil enerji üretimi ile talebi incelenmiş ve birincil enerjide dışa bağımlılık oranları ortaya konmuştur. Son bölümde ise Avrupa Birliği'nin enerji arz güvenliğini sağlamak üzere, Orta ve Doğu Avrupa genişlemesi öncesinde ve sonrasında başlattığı dış enerji politikası girişimleri incelemiş ve Pan-Avrupa Enerji Bölgesi Girişimi kapsamındaki ülkelerin, sahip oldukları farklı Avrupa Birliği perspektiflerinin geleceği sorgulanmıştır. ; In this study, the importance of the energy supply security for the European Union was determined and the sufficiency of the external energy policy initiatives which have been attained for the energy supply security was queried. The Pan-European Energy Space Initiative which has been developed by the European Union for energy supply security was deliberately examined, the potential candidate status and privileged partnership status which have been foreseen by that Initiative were evaluated. In the first part of the study, the definition of the energy supply security was given and its economic importance was clarified. In the second part, primary energy production and demand of the European Union were examined and import dependency ratios in primary energy were elaborated. In the last part, the external energy policy initiatives of the European Union which have been pursued before and after the Central and Eastern European enlargement were elaborated and the future of the different European Union perspectives which the countries within the Pan-European Energy Space Initiative have were questioned.
BASE
Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye Orta Asya bölgesine yönelik temel dış politikasını iki temel argümana dayandırılmıştır. Bu argümanlar Orta Asya'da yeni kurulan devletlerin bağımsızlığının desteklenmesi ile bölge devletlerinin siyasi ve iktisadi istikrarın sağlanması ekseninde şekillenmiştir. Türkiye bu dış politika bağlamında bölgenin, Soğuk Savaş sürecinde sekteye uğrayan, uluslararası toplumla bütünleşmesini de güçlendirecek şekilde, gerek bölge devletlerinin kendi aralarında gerekse bölgeye komşu diğer devletlerle pek çok alanda işbirliği ortamı oluşturacak girişimler planlamıştır. Bu çalışmada, Türkiye'nin Orta Asya'ya yönelik gerçekleştirmeye çalıştığı projeler içerisinden ulaştırma alanıyla ilişkilendirilen Orta Koridor Girişimini Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından Türkiye'nin temel dış politika konuları arasında yer verilen çok taraflı ulaştırma politikası bağlamında ele alınmıştır. Orta Koridor Girişimi ele alınırken kavramsal çerçeve uluslararası ilişkiler disiplininin dış yardım kavramı ile çizilecektir. Çalışmanın devamında Türkiye tarafından tamamlanan ya da devam etmekte olan projelerin güncel durumları sunulacaktır. Çalışmanın sonuç kısmında ise Türkiye'nin Orta Asya bölgesine yönelik dış politikasında Soğuk Savaş sonrasından günümüze bir değişim olup olmadığı anlaşılmaya çalışılacaktır. ; Turkey's essential foreign policy towards the Central Asian region was based on two main arguments in the Post-Cold War period. These arguments have been shaped on the basis of supporting the independence of the newly established states in Central Asia and ensuring the political and economic stability of the regional states. In this foreign policy context, Turkey has planned initiatives that will create cooperation in many areas, both among the regional and neighboring states to strengthen the integration of the region with the international community that was interrupted during the Cold War. The study aims to evaluate Turkey's Middle Corridor Initiative in which Turkey is trying to perform for Central Asia in the areas of transportation within the framework the multilateral transport policy that also has been considered one of the main foreign policy issues. The conceptual framework will be drawn with the foreign aid concept of the international relations. In continuation of the study, the current status of the projects completed or in progress by Turkey will be presented. In the conclusion, it will be understood that if Turkey's foreign policy towards the Central Asian region was in a shift from the Cold War to the present day.
BASE
Çözüm Süreci (2013-2015), Türkiye Cumhuriyeti tarihinde "Kürt Sorunu" olarak tanımlanan problemin çözümü açısından en sistematik ve kapsamlı barış girişimi olarak kayda geçmiştir. Bu girişim nitelikleri itibarı ile uluslararası literatürdeki barış süreci tanımlamasına uymaktadır ve barış süreçlerinin temel özelliklerini taşımaktadır. Süreç PKK'nın 2015 Temmuzunda yeniden Türk güvenlik birimlerine karşı saldırıyı geçmesi ile sona ermiştir. Bu çalışma sürecin sona ermesi veya akamete uğramasının nedenlerini incelemektedir. Kürt hareketinin siyasi tercihleri, siyaset içerisinde değişen güçler dengesi ve Suriye Savaşının Kürt Hareketi açısından oluşturduğu yeni imkanlar ve Türkiye açısından oluşturduğu belirsizlikler sürecin temel açmazları olarak ele alınmıştır. Süreç fiili olarak sona ermesine karşın, henüz bir tıkanıklık aşamasındadır. Yeni bir sürecin hangi şartlar altında tekrar başlayabileceği tartışılmaktadır. ; Reconciliation Process (2013-2015) is the most systematic and comprehensive initiative during the Republican history to find a sustainable solution to Turkey's century old "Kurdish Question". Reconciliation Process is characterized as a peace process in this study. Reconciliation Process came to an end after the PKK's attacks to Turkish security forces in July 2015. This study examines the reasons behind the failure of the Reconciliation Process and discusses the means to overcome the stalemate situation. Political decisions and preferences of the "Kurdish Movement"; changing power dynamics between the main counterparts of the process; the opportunities that the ongoing civil war in Syria provided the "Kurdish Movement" and the ambiguities that the Syrian Civil War generated for the Turkish authorities are cited as the main shortcomings that derailed the Process. This study argues the current situation is a stalemate within the Process. Possible steps and conditions too revitalize the Process are discussed.
BASE
In: International initiative Edition
In: Turkish journal of Middle Eastern studies: Türkiye ortadoğu çalışmaları dergisi, Band 9, Heft 1, S. 149-186
ISSN: 2147-7523
"Bahar" olgusuyla kavramsallaştırılan Arap halk-rejim çatışmaları, özgürlükler ve ekonomik refah adına değişim isteğiyle başladı. Arap Baharı en yıkıcı etkisini devrimci-cumhuriyetçi ülkelerde göstermiştir. Tunus ve Mısır'da kısa süren Bahar, iç dinamiklerin gücü oranında şekillenmiştir. Libya ve Suriye'de Bahar süreci uzadıkça bölgesel ve küresel güçleri içine çekmiştir. Halk-rejim çatışmalarının güvenlik ve insani boyutu Türkiye'yi sürecin içine çekerken, İran'ın mezhepsel yayılmacılığına da yeni bir kapı açmıştır. Bu bağlamda, farklı nedenlerle Bahar sürecine müdahil olan Türkiye ile İran'ın bu dış politika açılımları Arap basınına nasıl yansıdı, sorusunu akla getirmiştir. Makalede Arap basını örneklemlerinden çıkarılan verilere içerik analizi (İA) ve söylem analizi (SA) uygulanarak karma bir yöntem kullanılmıştır. Analiz birimi olarak da gazetelerin haber çerçevelemeleri yerine, köşe yazıları tercih edilmiştir. Arap Baharı'na yönelik Türk-İran dış politika açılımlarının ağırlıklı olarak milliyetçi ve İslamcı yazarlar tarafından köşe yazılarına taşındığı tespit edilmiştir. Milliyetçi söylemi 'ne Türk Sultanı ne İran Mollası' şeklinde özetlemek mümkündür. İslamcı yazarların bu konuda ses tonları çok daha düşüktür. Türk siyasal İslam modelini şartlı olarak kabul eden İslamcılar, İran'ın mezhep eksenli modeli ve yayılmacılığının Sünni bir ittifakla durdurulmasını önermektedir.
Bu çalışma 1945-1950 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi Hükümetleri'nin gerçekleştirdiği propaganda örneği açısından New York Haberler Bürosu'nun değerlendirilmesini ele almaktadır. II. Dünya Savaşı ertesinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nden algıladığı tehdit üzerine, Türkiye'nin dış politikasında savaş dönemi uygulamalarına son verilerek değişikliğe gidilmiştir. Türkiye'nin değişen dış politikası doğrultusunda, iki yönde propaganda izlediği görülmüştür. Bunlardan ilki ülke içerisinde izlediği Milli Birlik Propagandası'dır. İkincisi ise yurt dışında, Sovyetler'e karşı Batılı ülkelerin, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'nin, desteğini almak üzere gerçekleştirdiği tanıtıcı propagandadır. Çalışmamızın kapsamı, bu ikinci istikamet doğrultusunda Türkiye'yi ABD'de yetkililere ve kamuoyuna tanıtmak üzere, bir nevi kamu diplomasisi amacıyla kurulan New York Haberler Bürosu'nu kuruluşu, amaçları ve faaliyetleri etrafında irdelemek ve dönemin dış politikası içerisinde değerlendirmektir. ; This study deals with the evaluation of the New York News Bureau in terms of the propagandas of the Republican People's Party Governments between 1945 and 1950. After the Second World War, faced with the threat of the Union of Soviet Socialist Republics (USSR), Turkey has gone to changes in foreign policyby putting an end to wartime applications. In accordance with the changing foreign policy of Turkey, two types of propaganda were followed. The first one is the National Unity Propaganda that was followed inside the country. The second one was the introductory propaganda to get the support of Western countries, especially of the United States of America against USSR. Within the scope of our study, we will scrutinize the New York News Bureau, which was founded as a means of public diplomacy to introduce Turkey to US officers and public, with regard to its foundation, objectives and activities and we will also evaluate the Bureau in terms of the foreign policy framework of the era.
BASE
Avrupa Birliği (AB) içinde son dönemde artan fikir ayrılıkları ve liderlik mücadelesi üye ülkeleri yeni arayışlara sevk etmiştir. Özellikle görece küçük veya güçsüz üye ülkeler güçlüler arasında sıkışmak yerine adeta bir tür küçükler dayanışmasına gitmek, bu şekilde daha fark edilir olmayı tercih etmişlerdir. Bu arayış bir tarafta başta yeni işbirliklerinin önünü açarken, yeni jeostratejik ilişkiler ve müttefik arayışlarını da teşvik etmiştir. Bu çalışmada Trimarium düşüncesi, jeopolitik teori ve Avrupa kuşkuculuğu çerçevesinde değerlendirilmiştir. Polonya'nın jeopolitik yaklaşımı göz önünde tutularak henüz yeni bir minilateral işbirliği modeli olan Trimarium'un Avrupa bütünleşmesine olan katkısı tartışılmaktadır. Bu bağlamda bu girişimin Avrupa'da var olan uçurumu derinleştiren mi, yoksa tarafları birleştiren bir etki mi yaratığı sorusuna cevap aranacaktır. ; The recent divergence of opinion and struggle within the European Union (EU) has led the member states to search for new ones. Especially the small member states have preferred to be more noticeable in this way rather than being squeezed among the strong.While this quest paved the way for new collaborations encouraged new geostrategic relations and the search for allies. In this study, Trimarium thought has been evaluated within the framework of geopolitical theory and Euroscepticism. Considering Poland's geopolitical approach, the contribution of Trimarium, which is a new minilateral cooperation model, to European integration is discussed. In this context, an answer will be sought to the question of whether this initiative has deepened the gap in Europe or created an effect that unites the parties.
BASE
Ulusal ve küresel siyasette daima önemli bir yer teşkil etmiş olan Kıbrıs; tarihi dinamikleri ile ilgi uyandıran ve jeopolitik konumunun sağladığı avantajlar ile önemi her geçen gün artan bir konumda bulunmaktadır. Bölgeye yönelik ilgi canlılığının ardındaki en önemli faktörlerden biri ise adada yaşayan Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum toplumlarının, uzun yıllardır devam eden ayrılığı ve bu ayrılığın yarattığı politik istikrarsızlıktır. Etkileri bugüne dek sirayet eden çözümsüz sorunların yeni sorunlar üretmeye devam ettiği, geçen süreçte adanın kültürel, sosyal, idari ve politik yapılanmalarında meydana gelen ayrılığın her iki toplumca kanıksandığı Kıbrıs'ta, kalıcı çözüme temel oluşturacak bir formül arayışı on yıllardır sürse de taraflar, "çözümün gerekliliği" dışında herhangi bir ortak payda geliştirememiştir. Dolayısıyla bölgedeki çıkarları nedeniyle pek çok aktörün ilgi ve dikkatini kazanmış olan Kıbrıs sorunu, bugün uluslararası barış ve istikrarın önünde engel teşkil eden önemli bir sorun başlığı olarak varlığını sürdürmektedir. Bu tez, Kıbrıs'ta devam eden çözümsüzlüğün anlaşılmasına multidisipliner bir yaklaşımla katkı sunma hedefiyle Kıbrıs sorununu, oyun teorisi bağlamında ele almakta ve bu çerçeve dâhilinde 1968'den günümüze dek Birleşmiş Milletler Genel Sekreterlerinin inisiyatifleriyle geliştirilen kapsamlı çözüm planlarının, oyun kuramsal analizini gerçekleştirerek taraflar için bu planların meydana getireceği yapının ve stratejik karar etkileşiminin sonuçlarının analizini yapmaktadır. ; Cyprus, which has always occupied an important position in our country and world politics is in an increasingly important and attractive position due to its unique characteristics and historical dynamics. One of the most important factors behind the vitality of interest in the region is the long-standing separation of the Turkish Cypriot and Greek Cypriot communities living on the island and the political instability created by this separation. Although the search for a formula that will form the basis of a permanent ...
BASE
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 15, Heft 3, S. 550-580
ISSN: 1309-0593
İklim değişikliği, insanoğlunun karşılaştığı en önemli sorunlardan biri olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle iklim değişikliğine yönelik acil çözümler küresel siyaset gündemini meşgul etmiştir. Kyoto Protokolü ve Paris İklim Anlaşması önemli gelişmeler olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte, bölgesel örgütler de iklim değişikliğinin ele alınmasında önemli rol oynamışlardır. Bu bağlamda, 1999'da kurulan Nil Havzası Girişimi (NHG) genellikle bölgedeki adil su paylaşımı, kullanımı ve yönetimi ile ilgilenmiş olsa da, iklim değişikliği ve bunun havzadaki su, gıda ve enerji güvenliği üzerindeki olumsuz etkilerini de gündemine almıştır. Bu nedenle, NHG'nin yeni oluşturulan stratejileri çoğunlukla su güvenliği temelinde iklim değişikliğine uyum ve azaltım konularını içermektedir. Bununla birlikte NHG'nin bu politikalarının yeterince başarılı olmadığı gözlenmiştir. Bu bağlamda çalışma, NHG tarafından yayınlanan politika belgeleri, dokümanlar ve raporlar ile üye devletlerin politikaları üzerinden söz konusu başarısızlığın nedenlerini analiz etmeyi amaçlamaktadır.
Balkan devletleri içerisinde önemli bir konuma sahip olan Romanya'nın Türkiye ile ilişkileri, özellikle Lozan Konferansı'nda, Kapitülasyonların kaldırılması ve Boğazların Statüsü konularında, Romanya'nın Türkiye'ye verdiği destekten ötürü olumlu yönde bir gelişim göstermiştir. Tarihsel süreç içerisinde birincil olarak, Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu Balkan Antantı sebebiyle, ikincil olarak da 1930'lu yıllarda Almanya ve İtalya'nın izlemiş olduğu yayılmacı politikanın Türkiye ve Balkan devletlerini birleşmeye sevk etmesi sebebiyle, Türkiye-Romanya ilişkilerinin bir ivme kazandığı gözlemlenmiştir. Türkiye bu yıllarda dış politikasının yönünü önemli ölçüde Balkanlara çevirmiştir. Bu bölgede oluşacak bir birliğin dünya barışı adına gerekli olduğuna inanılmıştır. Türkiye, Balkan birliğinin gerçekleşebilmesi için Romanya'nın müttefikliğini sağlamak adına Türk ve Romen yetkililerin Dünya ve Balkanlar'da barışı tesis etmek için yapmış oldukları görüşmeler sonuç vermiştir. İki ülke arasında 17 Ekim 1933 tarihinde antlaşma imzalanmıştır. İmzalanan bu antlaşma Türkiye için Balkan birliğine giden önemli bir adım olmuştur. Özellikle iki ülkenin Karadeniz kıyısı noktasında komşu olmaları ekonomik anlamda bir müttefikliği de beraberinde getirecektir. Bu çalışmamızda, Türkiye'nin bölgesel barışın tesis edilmesi noktasındaki çaba ve girişimleri, Romanya ile imzalanan 17 Ekim 1933 tarihli antlaşma bağlamında ele alınacaktır. ; Balkan states which have a significant status in Romania's relations with Turkey, especially at the Lausanne Conference, the abolition of capitulations and the Strait of Status of issues, Romania for its support to Turkey have evolved in a positive direction. primarily in the historical process, Turkey is also in due Entente Balkans where, as secondary in 1930s Germany and Italy's expansionist policies that have followed the grounds that it referred to the merger of Turkey and the Balkan states, Turkey and Romania has been observed that gained a momentum of their relationship. Turkey has turned the direction of foreign policy in the Balkans significantly this year. It is believed that a union in this region is necessary in the name of world peace. Turkey, Romania to ensure the unity of the alliance to take place in the Balkans and Turkey and the Balkans, the Romanian authorities gave the world a result of negotiations they have done to establish peace. The Treaty was signed between the two countries on 17 October 1933. Ratification of this treaty is an important step for Turkey to the Balkan union. The fact that the two countries are neighbors at the point of the Black Sea coast will bring along an economic alliance. In this study, Turkey's regional peacebuilding point to the efforts and initiatives, will be discussed in the context of the Treaty dated 17 October 1933 signed with Romania.
BASE