Social Life In Four Anatolian Villages
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 27, Heft 3, S. 1
ISSN: 1309-1034
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 27, Heft 3, S. 1
ISSN: 1309-1034
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 14, Heft 3, S. 641-659
ISSN: 1309-0593
Bu çalışmada, Foucault'nun iktidar, biyopolitika, disiplin, gözetim ve cezalandırma gibi kavramlarından yararlanılarak Claire Denis'in High Life (Yüksek Yaşam, 2018) filmindeki biyopolitik bir temele yaslanan distopik evren tasarımı ele alınmaktadır. Çalışmada, uzaya gönderilen ve hayatta kalmaları yaşam destek ünitelerine bağlı olan bir grup suçlu üzerinde uygulanan hapsetme, gözetim, cinselliğin denetimi gibi çeşitli disiplin ve cezalandırma tekniklerinin ve gemideki mekânsal düzenlemenin ne tür bir öznelliğe izin verdiği araştırılmaktadır. Bilim, hukuk ve siyasetle ilgili söylemlerin mahkûm bedenlerini uzayda yapılan bir deney çerçevesinde nasıl ötekileştirdiği değerlendirilerek, bu söylemlerin Batı modernizmini kesintiye uğratan sonuçları tartışılmaktadır. Bu kapsamda, filmin eleştirel bir distopya örneği olarak görülebileceği savunulmaktadır. Ayrıca iktidarın hiyerarşik bir temele yaslanan güç ilişkileri aracılığıyla yayılımını ifade eden filmin, tahakküm pratikleri karşısında herhangi bir direnişten bahsedip bahsetmediği, ütopik bir umut barındırıp barındırmadığı sorgulanmaktadır.
Taha Toros Arşivi, Dosya No: 98-Fausto Zonaro ; İstanbul Kalkınma Ajansı (TR10/14/YEN/0033) İstanbul Development Agency (TR10/14/YEN/0033)
BASE
In: İletişim yayınları 814
In: Bugünün kitapları 81
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 59, Heft 2, S. 1
ISSN: 1309-1034
Türkiye'de kurulan Komünizme Mücadele Dernekleri ve bu derneklerin dillendirdiği anti-komünist söylem, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden beri Türk toplumunda var olan ?Moskof? imgesinin oluşturduğu ?dış düşman? algısından büyük oranda beslenmiş ve Soğuk Savaş dönemi SSCB ve ABD politikalarının iç politikaya yansıması ile özellikle 1940'lı yıllardan itibaren belirginlik kazanmıştır. Aynı zamanda bu dernekler toplumda, Tek Parti dönemi politikalarının katı laiklik uygulamalarının milliyetçi ve dindar çevreleri susturması ve 1945-1960 arası dönemde CHP ve DP hükümetlerinin sol siyasal düşünceye bakışındaki dışlayıcı benzerlikten faydalanarak ortaya çıkmışlardır. Bu dernekler sırasıyla 1950'de Zonguldak'ta, 1956'da İstanbul'da ve son olarak 1963 yılında İzmir'de kurulmuşlardır. Bu dernekler toplumda var olan negatif içerikli ?Moskof? imgesi ve bir iç düşman olarak algılanan ?komünizme? ve ?komünistlere? karşı devletin dışında ama ona paralel bir biçimde engelleyici söylemler üretmişlerdir. Komünizmle mücadele sürecinde etkin olan dernek ve bu sürece dâhil olan kişiler, bu söylemleri üretirken milletin, dinin, devletin ve geleneksel kültürel değerlerin sahibi olunduğu ve bunları korumakla kendi geleceklerine sahip çıkacaklarını düşünmüşlerdir. Komünizmle Mücadele Derneklerinin kuruluşunda yer alanlar başta olmak üzere, komünizmle mücadele söyleminin üretilmesine ve siyasal yaşamın anti-komünizm yönünde politize edilmesine katkısı olan birçok önemli kişi de bu derneklerin ürettiği söyleme katkı yapmışlardır. Bu katkılar dikkate alındığında Komünizmle Mücadele Dernekleri ve sahip oldukları anti-komünist söylem, Türk sağı'nın 1930'lardan itibaren belirginleşen oluşumuna, 1950'li yıllardan itibaren açık bir biçimde katkı yapmış başka adı ve söylemi olan derneklerin ve söylemlerin en önemlilerinden biri olmuştur. Bu derneklerin üretmiş olduğu söylemin gücünden siyasal güç devşiren MHP ve AP gibi kimi partiler de olmuştur. Bu derneklerin ürettiği anti-komünist söylem Tek Parti döneminde devlete küsmüş/darılmış kimi milliyetçi, dindar ve muhafazakâr çevrelerin devletle barışmasını sağlamak ve onların siyasal alanda bir aktör olarak yer almaları gibi bir fonksiyonu da yerine getirmiştir. ; Anti-communist institutions and the rhetoric voiced by these institutions were inspired by the conception of ?external enemy? created by the ?Moskow? image that was seen in the Turkish society since the last stages of Ottoman Empire and began to be apparent after 1940s when United States and Socialist Block?s policies were reflected to interior policy. At the same time, these institutions appeared in the society as a result of the secularist policies of the single party regime that suppressed the nationalist and religious circles and the similarity between the Republican People?s Party and Democratic Party?s alienating attitude towards leftist discourse between 1945-1960. They were founded in Zonguldak in 1950, in 1956 in İstanbul and in 1963 in İzmir respectively. These institutions produced a negative discourse against the ?Moscow? image and ?communism? and ?communists? that were accepted as an internal enemy in the society. The discourse produced by those institutions was out of the government but in parallel with it. In the process of the struggle against communism, active institutions and people producing this discourse thought that they had the nation, religion, government and traditional cultural values and by protecting these, they would protect their future. Along with the people who participated in the founding of the institutions of anti-communism, several important people contributed to the producing of the anti-communist discourse and politicizing process of the political life towards anti-communism. When these contributions are taken into consideration, anti-communist institutions and their anti-communist discourse contributed to the formation of Turkish right beginning in 1930s and being apparent in 1950s along with the other institutions and discourses. There have been political parties like Nationalist Movement Party and Justice Party that gained political power from the power of the discourse of these institutions. This anti-communist discourse also realized a function of including the religious and conservative circles that were offended by the government in the single party regime as actors in political area.
BASE
In: İslâm araştırmaları dergisi: Turkish journal of Islamic studies, S. 1-3
ISSN: 1301-3289
The Islamic intellectual thought of the thirteenth to nineteenth centuries has long been represented as an intellectual "decadence" or "sclerosis," due to the discourse of orientalists. In recent decades, however, researchers have sought to challenge the orientalist paradigm by highlighting the scholarly currents and vigorous discussions that characterized the period in question. As a direct critique of the narratives of either "decline" or "ignorance" that persist in Islamic intellectual historiography, Naser Dumairieh's recent book attempts to reveal the situation of rational and theoretical sciences in the Hijāz by focusing on the life and work of al-Kūrānī, the seventeenth-century Shāfi'ī hadith scholar, Sufi, and theologian. Following the footsteps of Khaled el-Roauyheb's influential book Islamic Intellectual History in the Seventeenth Century, Dumairieh not only examines al-Kūrānī's ideas, but also offers a comprehensive glimpse into the intellectual life in contemporary Hijāz.
Bu araştırmanın amacı, hemşirelerin çalışma ortamında ve hasta bakım uygulamalarında ayrımcılığa ilişkin algılarını belirlemektir. Tanımlayıcı tipte planlanan araştırmanın verileri İstanbul ili Avrupa bölgesinde yer alan bir özel ve bir kamu üniversite hastanesinde çalışan, ve kolayda örnekleme yöntemiyle seçilen 291 hemşireden elde edilmiştir. Veriler, araştırmacı tarafından oluşturulan 5'li likert tipte 39 ifadenin yer aldığı anket formu ile toplanmıştır. Kesme noktası 2,00 puan olarak alınmış ve kararsızlık noktasını temsil etmiştir. Bu puanın üzerinde olan ifadelerin yüksek düzeyde ayrımcılık olarak algılandığı, altındaki ifadelerin ise düşük düzeyde ayrımcılık olarak algılandığı yorumu yapılmıştır. Hasta bakımında ayrımcılık olarak algılanan en yüksek puan ortalamasına sahip ifadelerde ilk üç sırada, "Hemşirelerin; refakatçisi olmayan hastaların, hemşirelerin iş yükünü arttırdığını düşünmesi (ort=2,49), VIP olan hastalara daha fazla ilgi gösterilmesi (ort=2,42), yatağa bağımlı olan hastaların bakımını iş yükü artışı olarak görmesi (ort=2,36)" olduğu bulunmuştur. Çalışma ortamında ayrımcılık olarak algılanan en yüksek puan ortalamasına sahip ifadelerde ilk üç sırada, "Doktorların hemşirelere göre, çalışan personel üzerinde iş yaptırım gücünün daha fazla olması (ort=2,64), Yöneticilerin çalışanların performansını değerlendirirken objektif davranmaması (ort=2,50) ve Sigara kullanan hemşirelerin, mesai saatleri içerisinde daha fazla dinlenme süresi kullanması (ort=2,45)" olduğu bulunmuştur. Ayrıca ayırımcılık algısı ortalama değerlerinin hemşirelerin bazı demografik özelliklerine göre farklılık gösterdiği saptanmıştır. ; The aim of this research is to determine the nurses' perceptions about discrimination in the work environment and patient care practices. The data of the descriptive study has been obtained from 291 nurses who were working in a private and a public university hospital located in the European region of Istanbul and were selected by convenience sampling method. The data have been collected with a questionnaire form consisting of 39 expressions in a 5-point Likert type, created by the researcher. The cut-point was taken as 2.00 points and represented the point of indecision. It has been interpreted that the expressions above this score are perceived as high level of discrimination and the statements below are perceived as low level of discrimination. Among the statements with the highest average score perceived as discrimination about patient care, the first three statements have been found as, "Nurses; think that non-companion patients increase nurses' workload (mean=2.49), pay more attention to VIP patients (mean=2.42), see the care of bedridden patients as an increase in workload (mean=2.36)". Among the statements with the highest average score perceived as discrimination in working environment, the first three statements have been found as, "The fact that doctors have a higher level of work sanction power on working staff than nurses (mean=2.64), Managers not being objective while evaluating the performance of employees (mean=2.50) and Cigarette smoker nurses using more rest periods during working hours (mean=2.45)". Besides, it has been determined that the average values of discrimination perception differ according to some demographic characteristics of the nurses.
BASE
Mustafa Kemal Atatürk, 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni kurmakla yeni Türk devleti için demokrasiye doğru ilk adımlarını atmış, 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet'in ilanıyla bu süreç iyiden iyiye pekişmiştir. Fakat demokratik süreç fazla uzun sürmemiş, yapılan darbelerle verilen muhtıralarla kesintiye uğramıştır. Muhtıra; ordunun, doğrudan hükümeti devirip sivil idareyi ele alması yerine, ordunun kışlasında kalıp hükümeti uyarma olarak ifade edilir. 12 Mart 1971 günü uygulanan eylem de bu yönüyle muhtıradır. 12 Mart 1971 günü ordunun sivil idareye müdahalesiyle demokratik süreç 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra bir kez daha kesintiye uğramıştır. Her gerçekleştirilen bir eylemin sebebi olduğu gibi 12 Mart günü muhtıra verilmesinin de birtakım sebepleri vardır. Bu nedenler arasında; komünizmin tehlike olarak ortaya çıkması, öğrenci-gençlik ve işçi eylemlerinin önünün alınamaması, ordu içindeki cuntacılık faaliyetleri ve dış güçlerin etkisi vardır. Bu araştırmanın konusunu, 12 Mart 1971 muhtırasına giden süreçte yaşanan siyasi ve sosyal olaylar ile muhtıra verilmesinin nedenleri ve sonuçları oluşturmuştur. ; Mustafa Kemal Atatürk initiated democracy for the new Turkish Government establishing the Turkish Grand National Assembly on April 23, 1920, and that went further with the declaration of republic on October 29, 1923. However, this democracy process did not last very long as it was disrupted by the military coups and memorandums. Memorandum is defined as army's warning the government without taking any military action instead of toppling the government and taking it over . therefore, what happened on March 12, 1971 is a kind of Memorandum to the government from the army with this respect. With the military interruption civilian authority, democracy was disrupted once again since the military coup in 1960. As all action has some reasons, that note had several reasons as well, some of which are the emerging danger of communism, being unable to surprass the demostrations of students, the young, and the workers, allegations of military junta, and interruptions from other countries. The subject of this study is to examine political and social events right before the Memorandum of 1971 as well as its reasons and results.
BASE
1975 yılının Mart ayı sonunda kendilerini "Milliyetçi Cephe" olarak tanımlayan Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi, Milli Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi'nden oluşan partiler bir araya gelerek Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel'in başbakanlığında 1970'li yılların en uzun sürecek koalisyonunu kurmuşlardır. Anadolu'da milliyetçiliğin yükselmesinde büyük rol oynayan Milliyetçi Cephe, ilk olarak 1975 yılında iktidara gelmiş, 1977'de II. Milliyetçi Cephe ve 1979 yılında da Örtülü Milliyetçi Cephe olarak adlandırılan ve sağ partiler tarafından desteklenen Adalet Partisi'nin iktidara gelmesiyle üç dönem ülkeyi yönetmiştir. Milliyetçi Cephe Hükümetleri döneminde iç politikada tam bir kargaşa ortamı hüküm sürmekte; çatışmalar, öğrenci olayları, ekonomik bunalımlar ve hükümetteki uyum sorunları devam etmekteydi. Kıbrıs meselesi ve Türkiye?ABD ilişkilerinde ABD'nin uyguladığı silah ambargosu, TürkiyeYunanistan ilişkilerindeki Ege sorunu ve Türkiye?AET ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi bu dönemin önemli dış politika sorunlarının temel unsurları olarak yer almaktaydı. Makalede Milliyetçi Cephe Hükümetleri dönemindeki önemli iç ve dış politik sorunlar döneme ait gazetelerden ve belli başlı telif ve tetkik eserlerden yararlanılarak değerlendirilecektir. ; At the end of March in 1975, the political parties such as Justice Party, Republican Trust Party, National Welfare Party and National Action Party calling themselves "nationalist front" formed together the long?living coalition of 1970's with Süleyman Demirel as PM. National front which played a crucial role in boosting the nationalism in Anatolia first came to power in 1975, for a second time in 1977 and last of all in 1979 as it is called covert?nationalist front whose support is originated from nationalist parties. The rule nationalist?front governments witnessed full scale turmoil in domestic politics while conflicts, student uprisings, economic stagnation and governmental problems engulfed the entire country. Cyprus problem and American ...
BASE
I. Meşrutiyetin ilanıyla başlayan demokratikleşme sürecimiz II. Abdülhamid' in meclisi feshetmesi sonucu uzun bir araya girse de II. Meşrutiyetin ilanı tekrar başlamıştır. I. Dünya Savaşı'nın ardından da Mustafa Kemal'in önderliğinde milli mücadeleyi idare etmesi amacıyla 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir düsturunu benimseyen TBMM demokrasi sürecimiz adına en büyük adım olmuştur. 1923'de Cumhuriyetin ilanıyla gelişimini sürdürmüştür. Sonrasında demokrasinin olmazsa olmazı olan çok partili hayata geçiş denemeleri başlamıştır. Mustafa Kemal hayattayken iki başarısız denemenin ardından süreç askıya alınmıştır. II. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla da tüm dünyada olduğu gibi demokrasimiz de ilerici adımlar atılamamıştır. Savaşın sona ermesiyle iç ve dış şartların dayatmaları sonucu yeni birçok partili hayata geçiş süreci Milli Kalkınma Partisi'nin kurulmasıyla başlamıştır. Yükselen toplumsal talep Demokrat Parti'nin kurulmasıyla siyasal karşılığını bulmuştur. Bu dönemde süreç demokratik yasalarla desteklenmiş ve çok partili hayata geçiş süreci tamamlanmıştır. 1950 yılına gelindiğinde ise 27 yıllık CHP iktidarının demokratik yollarla DP'ye geçmesiyle Cumhuriyetimiz beklenin ötesinde bir başarı göstermiştir. ; The process of democratization that started with the declaration of the Constitutional Monarchy II. Abdülhamit Although the Assembly came together as a result of the termination of the II. The declaration of the Constitutional Monarchy has started again. After the First World War under the leadership of Mustafa Kemal, Grand National Assembly of Turkey (TBMM) was opened on 23 April 1920 in order to manage the war of independence. Adopting the principle of ―authority, without any condition and reservation, belongs to the nation‖ the Grand National Assembly of Turkey (TBMM) has been the biggest step in our democracy process. With the declaration of the Republic in 1923 continued its development. Afterwards, attempts to transition to multi-party life, the sine qua non of democracy, began. The process was suspended after two unsuccessful attempts while Mustafa Kemal was alive. With the outbreak of World War II, progressive steps could not be taken in our democracy as in the rest of the world. With the end of the war and the imposition of internal and external conditions, the transition to a new multi-party life began with the establishment of the National Development Party. The rising social demand has found its political counterpart with the establishment of the Democratic Party. In this period, the process was supported by democratic laws and the transition to multiparty life was completed. In the year 1950, the Republic of Turkey has achieved a success beyond the expectations with the 27 year old CHP government's transition to DP through democratic means.
BASE
Danışman: Alihan Limoncuoğlu ; Modernleşme kavramına yönelik gelişmeler, 17. yüzyılda başlamış, 18. ve 19. yüzyıl ile devamlılık kazanmıştır. Dünya genelinde söz konusu gelişmeler, Osmanlı Devleti'ni de etkilemiş ve özellikle de orduda Batı'nın gücünü yansıtabilme eğilimli çalışmalar geliştirilmiştir. Osmanlı Devleti'nde bu durum, Tanzimat Dönemi ile beraber etkin bir şekilde değerlendirilmiş ve sonraki süreçte de etkin bir mekanizmayı yansıtmıştır. Türkiye'de, Cumhuriyet'in kurulması ile beraber modernleşmeye yönelik çalışmaların gelişmesi, öncelikli olarak halk üzerinde çağdaşlaşma adı altında gelişmeleri kapsamıştır. Bu durumda belirgin olan faktörler arasında, halkın geleneksellik yapısından uzaklaştırılması ve özellikle de din ile araya mesafe koyma eğilimli çalışmaları içermektedir. Halk tarafından onaylanmayan ve tepkiyle karşılaşılan unsurlar arasında, muhafazakârlık olgusunun uzaklaştırılması durumu önemli bir sorunsallık taşımaktadır. Türkiye'de Özal dönemi ile beraber gelişme gösteren anlayışlar arasında muhafazakâr kesimin düşüncelerine yönelik unsurlar önemli bir pozisyon kazanmıştır. Bu anlayışı geliştirmede Özal, liberalizm ve muhafazakârlık olgusunu önemli bir düzeyde irdeleyen ve geliştiren çalışmalar arasında yer almıştır. Özal'ın yeni-sağ yaklaşımı ile beraber liberalizm ve muhafazakârlık anlayışının yansıtıcıları değerlendirildiğinde, bu anlayışların siyasal hayat yapısını göstermesinde etkili olduğu belirtilebilmektedir. Aynı zamanda ifade edilen anlayışların geliştirilmesi sağlandığında, ekonomik temelde kalkınmayı sağlama hedefi ve dış ilişkilere yönelik politikaları önemli bir nitelik taşımaktadır. Özal'ın anlayışı içerisinde, demokratik anlayış yapısının üç hürriyet anlayış kapsamında şekillenmesi, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunması, din ve vicdan özgürlüğünü geliştirmesi ve teşebbüs özgürlüğü ile beraber ekonomik anlayışta insanların girişimcilik çalışmalarına bağlı eğilimlerini savunması, önemli bir yeni-sağ yaklaşım anlayışını kapsamaktadır. Diğer yandan Özal'ın Türkiye'de, yeni-sağ yaklaşımında, Batı'da söz konusu olan anlayışlardan farklı şekillerde değerlendirilmesi, çalışmaların farklı süreçleri kapsamasını oluşturmaktadır. Özal'ın anlayışları arasında en önemli etmenler arasında, Türkiye'yi diğer ülkeler arasında önemli bir konuma taşıma ve bu durumu sağlayabilmek için de Avrupa Ekonomi Topluluğu gibi yerlerde üyeliklerini gerçekleştirmeye yönelik çalışmaları önem taşımaktadır. Bu kapsamda araştırma çerçevesinde Turgut Özal'ın liberalizm ve muhafazakârlık anlayışlarının değerlendirilmesi gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda devamlılık kazanan siyasal hayatı, çeşitli süreçlerden etkilenme göstermiştir. Araştırma kapsamında gerçekleştirilen literatür taraması ile beraber, dış politikalara bağlı işlevsellik anlayışı, gelişme gösteren süreçlere bağlı olarak devamlılık kazanmıştır. Aynı zamanda Türkiye'de etkinliği artırma, Türkiye'nin gelişmesini sağlama ve bu durumu da öncelikli olarak demokratikleşme eğilimli çalışmalar ile gerçekleştirme süreci önemli bir pozisyon şeklinde değerlendirilmiştir. Özal'ın bu yönde çalışmalara eğilim göstermesi, yeni-sağ yaklaşımının bir ürünü şeklinde ifade edilebilmektedir. ; The developments towards the concept of modernization, which began in the 17th century, continued with the 18th and 19th centuries. Developments in the world in general have also affected the Ottoman Empire, and in particular the army has developed studies that tend to reflect the strength of the West. In the Ottoman Empire this situation was evaluated effectively together with the Tanzimat Period and reflected an effective mechanism in the next period. In Turkey, the development of efforts to modernize with the establishment of the Republic, has been primarily covers developments over the people under the name of modernization. Among the factors that are evident in this case are the removal of the people from the tradition and, in particular, the inclination to distance themselves from religion. Among the elements that are not endorsed by the public and which are encountered with reaction, the situation of the elimination of the phenomenon of conservatism carries a serious problem. Elements for thought among conservative sectors showing improvement with insights gained an important position in Turkey Özal period. Without developing this understanding, Özal was among the studies that examined and developed the phenomenon of liberalism and conservatism at a significant level. It can be stated that when the reflectors of liberalism and conservatism are evaluated together with Özal's new-right approach, these understandings are effective in showing the political life structure. At the same time, when the development of the expressed understandings is provided, the policy of aiming at economic development on the economic basis and the policy of external relations are important. Within the understanding of Özal, the concept of democratic understanding includes three important concepts of freedom and freedom of thought, freedom of thought and expression, freedom of religion and freedom of conscience, and defense of trends in entrepreneurship in economic understanding. On the other hand Özal in Turkey, in the new-right approach, evaluating different ways of understanding that are involved in the West, is the coverage of the different processes work. Among the most important factors in understanding Ozal, Turkey is in a prime position to provide transport and the situation in other countries is also important to work towards the realization of membership in places such as the European Economic Community. In this context, the evaluation of Turgut Özal's understanding of liberalism and conservatism was carried out within the framework of the research. The political life that has been continuing in this direction has been affected by various processes. Along with the literature review carried out within the scope of the research, understanding of functionality linked to foreign politics has gained continuity depending on the developing processes. At the same time raising activities in Turkey, Turkey's development and ensure that this situation also inclined to work primarily in the process of achieving democratization is rated important position. Ozal's tendency to work in this direction can be expressed as a product of a new-right approach.
BASE
Osmanlı Devletinde özellikle Tanzimat Fermanı sonrasında başlayan süreçte ülkede demokratikleşme çabaları dikkati çekmektedir. Bu dönemde,toplumun farklı kesimlerini yönetime katma yoluyla, toplumsal birlik ve yönetimin meşrutiyeti temin edilmeye çalışılmıştır. Gerek Osmanlı Devleti döneminde gerekse Cumhuriyet döneminde çok partili hayata geçiş denemeleri yapılmış olsa da, bu süreç istikrarlı bir şekilde yürütülmemiştir. Toplumun yönetimin uygulamalarına karşı olan tepkisi, ülkenin içine girdiği ekonomik dar boğaz başta olmak üzere birçok iç ve dış faktör çok partili demokratik hayata geçişi zorunlu kılmıştır. Bu çalışmada 1946 yılında, Türkiye'de çok partili hayata geçişi zorunlu kılan iç nedenler analiz edilmeye çalışılmıştır. ; It was observed in the management of Ottoman Empire that some steps towards democracy were taken during the process starting after the period of "Imperial Edict of Gülhane". By adding different sections of society, the government tried to ensure social union and the legitimacy of government. Even though some attemps were made from both the Ottoman Empire and Republican period in order to transit to multi-party, this process couldn't be carried out in consistent manner. With the reactions against the government's applications coming from inside and outside of the country and the country's deepened economic problems forced to transition to multi-party democracy. In this work the inner factor that forced the government in 1946 has been tried to analyze.
BASE
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e modernleşme sürecinde sadece sosyal ve kültürel yaşamda değil siyasal yaşamda da önemli değişiklikler görülmüştür. Özellikle siyasal yaşamı köktenci bir anlayışla olmasa da yumuşak bir geçişle yapılandıran parlamento ve anaya- sal çabalar klasik Osmanlı idari sistemini geride bırakan yeni bir düzen yaratmıştır. Her ne kadar modernleşme genel anlamda Tanzimat Fermanı (1839) uygulamaları ile başla- tılmış olsa da siyasal yaşamdaki köklü yenilikler Meşruti Monarşik yapının tesisini ön gören ve 1876'da Kanunu-i Esasi anayasasının ilanı ile kendini kısa sürede açığa çıkarmış- tır. Birinci Meşrutiyetin ilanı Osmanlı devlet yönetimi uygulamalarında aynı anda anaya- sa ve meclisin mevcut yönetme erkinin paydaşı olarak parlamenter ve anayasal monarşik sisteme geçişini sağlamıştır. Birinci meşrutiyetin feshinden sonra her ne kadar bir dönem yeniden monarşi tesis edilmeye çalışılsa da daha önceki meşruti idari yapıyı tecrübe etmiş olan İttihat ve Terakki hareketinin yeniden bir meclis monarşisini yürürlüğe koyma çabaları, döneme damgasını vuran önemli bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu olan parlamenter tecrübede her iki dönemde de mebusluk görevi yapan Cami Bey bir taraftan yeni tesis edilmeye çalışılan yönetim sistemine bir taraftan da ülke içeri- sinde git gide belirginleşmeye çalışan siyasal bölünmeye karşı geliştirdiği tutum ve giri- şimleri ile dönemi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Cami Bey'in biyografik açıdan ele alınması öncelikle içinde bulunulan siyasal ortamı daha sonra ise yapmış olduğu faaliyet- ler ve sahip olduğu düşünceleri ile Türk fikir dünyasının ikircikli yapısını ortaya koyması açısından önemlidir. Baykut hakkında son derece sınırlı sayıda yapılmış olan çalışmalar, söz konusu incelemeyi yürütmemizde zorluklar ortaya koyarken bu konuda yapmayı amaçladığımız incelemenin gerekliliği düşüncesini kuvvetlendirmiştir. ; In the process of modernization of the Ottoman Empire to the Republic,significant changes has been observed in not only social and cultural ...
BASE