Patterns of political modernization and Turkish democracy
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 1-26
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 1-26
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 23, Heft 4, S. 1
ISSN: 1309-1034
Ujamaa, dayanışma ya da aile içi bir toplulukta yaşamak anlamına gelen Svahilice bir kelimedir. Ujamaa'nın bir terim olarak kullanılması, 1967'de daha çok politik yönleriyle popülerlik kazandı. Bağımsızlıktan kısa bir süre sonra, ilk Tanzanya Cumhurbaşkanı Julius Nyerere, Ujamaa politikasını Tanzanyalıları birlikte yaşamaya ve birlikte çalışmaya teşvik etme aracı olarak ilan etti. Ayrıca, Ujamaa politikası, sömürgecilik sırasında kaybedilen geleneksel Afrika kültürlerini restore etmeyi amaçlayan Afrika kıtasında görülen sosyalizm türleri arasında yer almaktadır. Sosyo-ekonomik refahı artırmak için hükümet, Ujamaa politikası adı altında farklı alt politikalar uygulamaya koydu. Bu politikalar kamulaştırmayı arttırmayı, köylüleşmeyi ve köye dair imkânları yüceltmeyi ve kişilere özgüven eğitimini içermektedir. Ujamaa politikası köylerde yaşayan çok sayıda Tanzanyalı nedeniyle kırsal alanların gelişmesine dayanan bir politikadır. Ekonomik ve sosyal refahı geliştirmek için kullanılan birçok çabaya rağmen, Ujamaa politikası kapitalist ülkelerden, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'den, hükümet bürokratlarından ve köylülerden farklı itirazlarla karşı karşıya kaldı. Kapitalist ülkeler, IMF ve Dünya Bankası gibi finansal kurumlarını Tanzanya'daki Ujamaa politikasını baltalamak için kullandılar. Dolayısıyla, Ujamaa politikasının başarısızlığı, kapitalist sistemin başlamasına yol açtı. Tanzanya perspektifinde kapitalist sistemin tanıtılması modernleşme olarak biliniyordu. ; Ujamaa is a Swahili word which means "solidarity or to live a communal life as a single family. The term got its popularity since 1967 when it was used more in political aspects. Soon after the independence, the first Tanzanian president Julius Nyerere declared the Ujamaa policy as a means to encourage Tanzanians to live and work together. Also, the Ujamaa policy was one among the types of African socialism which were intended to restore the traditional African cultures which were deteriorated during the colonization. İn order to improve economic and social welfare, the government introduced different subpolicies under the Ujamaa policy. Those policies were nationalization, villagization, and education for self-reliance. The Ujamaa policy based on the development of rural areas because a large number of Tanzanians lived in the villages. Despite many efforts used to improve the economic and social welfare, the Ujamaa policy faced different opposition from capitalist countries, especially the United States and the United Kingdom, and from the government's bureaucrats and villagers. These countries used their financial institutions like the IMF and World Bank to undermine the Ujamaa policy in Tanzania. So, the failure of the Ujamaa policy paved the way for the re-introduction of the capitalist system. İn Tanzania perspective the reintroduction of the capitalist system was known as Modernization.
BASE
Modernleşme süreci üzerinde farklı yaklaşımlar olmakla beraber, sürecin siyasal yönünün demokrasiyi içerdiğini söyleyebiliriz. Türkiye, özellikle 19. yüzyılın başlarından itibaren modernleşme çabalarına sahne olmuştur. Türkiye'de modernleşme ve demokrasi sürecinde, genelde merkezi devlet geleneğine paralel bir anlayışla hareket edildiği görülmüştür. Süreçte, özellikle laiklik anlayışı, bürokrasinin seçkinci tutumu ve ordunun yönetime müdahaleleri öne çıkan sorunlar olmuştur. Türkiye'deki modernleşme ve demokrasi süreci ile bu sürecin problemleri, Kemal H. Karpat'ın eserleri çerçevesinde incelenmiştir. Karpat'a göre, Türkiye'de modernleşme ve demokrasi sürecinin en önemli aktörlerinden biri "orta sınıf" olarak adlandırılabilecek kesimdir. Karpat, Türkiye'de demokrasi mücadelesinin orta sınıf etrafında cereyan ettiğini belirtmektedir. ; There are different aproaches on process of modernization and we can say; modernization's political direction includes democracy. Turkey, especially at the the beginning of the 19th century has been witnessed of modernization efforts. We consider; there is usually the tradition of central government in the process of modernization and democracy in the Turkey. Especially the concept of secularism, elitist attitudes of bureaucracy and management interventions of military have been important problems in the process. In the Turkey, process of modernization and democracy and problems of this process have been investigated according to works of Kemal H. Karpat. According to Karpat, one of the most important actors can be called "middle class" community in the Turkey's process of modernization and democracy. According to Karpat, struggle for democracy in Turkey has been occured around of middle class.
BASE
Modernleşme süreci Türkiye'sinde siyasi ve sosyal dönüşümün çok tartışılan alanlarından biri demilli kimlik olgusunun kapsam ve özellikleridir. Osmanlı Devleti'nden ulus devletine geçiş sürecindeOsmanlılık ve Türklük kimliği üzerinden en gerilimli tartışmaların odak noktasının milli kimliğin inşasımeselesi olduğu açıktır. Türkiye'deki siyasi ideolojilerin milli kimliğin tanımı ve özellikleri söz konusuolduğunda Müslüman ve gayrimüslim toplulukları öteki ve yabancı kılacak tanım ve tavsiflerdebulunarak Türklük, Müslümanlık ve Batılılık özelliklerini öne çıkaran tanımlamalarda bulunduklarıgörülmüştür. Türkiye'de milli kimliğin etnik ve kültürel özelliklerinin On dokuzuncu yüzyıl siyasalideolojilerince öncelik ve sıralaması değişirken, Türk kimliğinin etnik ve kültürel özelliklerinin içerikve yorumlarının da farklılıklar arz ettiği görülmektedir. Meşrutiyet dönemi siyasal partilerinde,konumu bakımından zayıflayan ve sahip olduğu yetkiler anayasal hükümlerle sınırlandırılmakistenen bir padişah portresi vardır. Sultana bağlılık ve saygının azalması zaman içerisinde seküler birhukuk düzeninin alanının genişlemesi ile alakalıdır. Türk Milli kimliğinin inşası sürecinde, gelenekseltoplumsal yapının eleştirisi, bunun yanında halkın bütününün hukuk-ı siyasiyesini güvence altınaalan bir demokratik yapılanma siyasal parti programlarında yer almıştır. Osmanlı devletinde yaşayanfarklı etnik ve inançta halkların devlete olan bağlılığını sağlamaya dönük çabalar, dönemin siyasiparti programlarında demokratik ilke ve politikaların belirginleşmesini gerektirmiştir. ModernTürkiye'nin köklerini oluşturan ve insan unsuru bakımından Osmanlı dönemi Türk toplumunun birdevamı olan Türk toplumunun, Osmanlı kimliğinden Türk kimliğine geçişi, siyasi ve sosyal olarakkimlik değişiminin temel problemleri bu çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Bu dönemin siyasiparti programları, tüzük ve beyannameleri, siyasi partilerin yayın organlarında Osmanlılık, İslâmlıkve Türklük kavramlarına ilişkin yaklaşımlar, kimlik siyasetinin öncelikleri bu çalışmada incelenmiş vedeğerlendirilmiştir. ; One of the most debated areas of political and social transformation in Turkey, which is within the modernization process, is the scope and characteristics of the national identity phenomenon. It was obvious that the focal point of the tensest debates over the identity of Ottomanism and Turkishness during the transition period from Ottomanism to the nation-state is the question of the construction of national identity. When it comes to the definition and characteristics of national identity, it was observed that the political ideologies in Turkey make definitions highlighting the characteristics of Turkishness, Islamism, and Westernism by making definitions and characterizations that would make the Muslim and non-Muslim communities other and foreign. While the priority and rank of the ethnic and cultural characteristics of the national identity in Turkey were changed by nineteenthcentury political ideologies, the content and interpretations of the ethnic and cultural characteristics of the Turkish identity were observed to differentiate. In the political parties of the Constitutional Era, there was a portrait of a sultan who became weakened with regard to his position and whose powers were intended to be limited by constitutional provisions. The decrease in loyalty and respect for the sultan is related to the expansion of the area of a secular legal order over time. In the process of building the Turkish National identity, the criticism of the traditional social structure, and also, a democratic structuring securing the political rights of the whole people were included in the political party programs. The efforts to ensure the loyalty of the people of different ethnicities and beliefs living in the Ottoman state to the state required the democratic principles and policies to become evident in the political party programs of that period. The transition of Turkish society, that forms the roots of modern Turkey and is a continuation of the Ottoman period Turkish society with regard to human factor, from Ottoman identity to Turkish identity, and main problems of political and social identity change constituted the subject of this study. The political party programs, regulations and statements of this period, the approaches regarding the concepts of Ottomanism, Islamism and Turkism in the media organs of political parties, and the priorities of identity politics were examined and evaluated in this study.
BASE
In: Ortadoğu etütleri: siyaset ve uluslararası ilişkiler dergisi = Middle Eastern studies : journal of politics and international relations, Band 15, Heft 1, S. 69-92
Bu makalede XX. yüzyılda İran'da ortaya çıkan ideolojik eğilimler ışığında modern İran tarih yazıcılığının düşünsel kökenleri üzerinde durulmuştur. Tarih yazıcılığına etki eden faktörler tartışma konusu yapılmıştır. Öncelikle modernleşme kavramına kısaca değindikten sonra İran'da modernleşme hamlelerine yer verilmiştir. Özellikle modernleşmenin getirdiği bilimsel yaklaşımlar ve İran aydını üzerindeki etkisine dikkat çekilmiştir. Tarihçinin modern dönemde sosyal ve siyasal değişimlerden kaynaklanan bir kimlik sorunu ile karşı karşıya kaldığı belirtilmiştir. Bu süreçte yoğunlukla modern milliyetçi yaklaşımların, tarih yazıcılığının temel ideolojik söylemlerini nasıl inşa ettiği sorusuna yanıt aranmıştır. Bunun yanında tarihçinin kimlik yapısı, tarih yazıcılığında önemli bir husus olarak değerlendirilmiştir.
Çalışmada Mîrzâ Feth Ali Ahundzâde, Mîrzâ Ağa Han Kirmânî, Celâleddîn Mîrzâ gibi isimlerin, milliyetçi yaklaşımın temellerini atan düşünürler olarak tarihçiler üzerindeki etkisine yer verilmiştir. Ayrıca modern milliyetçi yaklaşımın kök salmasında Berlin Halkası olarak bilinen tarihçi ve yazarların çalışmalarına değinilmiştir. Bu yazarların Kâve, Îrânşehr ve Âyende dergilerinde çıkan yazılarının sadece tarihsel metinler olmadığı, aynı zamanda milliyetçi ideolojinin sistemli olarak geliştirilmesi için bir perspektif sunduğu vurgulanmıştır. Bu bağlamda Seyyid Hasan Takīzâde, Mahmûd Afşar ve Seyyid Ahmed Kesrevî'nin modernleşme çerçevesinde İran toplumunun kimlik inşasına dönük çabaları ele alınmıştır.
In: Özgür Üniversite kitaplığı 60
Kemalism; politics and government, modernization and development
In: Işık Kitabevi yayınları 51
Northern Cyprus; modernization; social condition and legal system
Osmanlı Devleti 19. Yüzyılın başında hemen her kurumunda yenilik/reform hareketi başlatmıştır. Bu hareketler kısa süre sonra Batılılaşma isteğine dönüşmüştür. Eski günlere geri dönme arayışları içinde, en sonunda "Batı gibi olmak zorundayız" şeklinde özetlenen bir politika benimsenmiştir. Batı'nın geldiği medeniyet seviyesine gelmenin, kurtuluşun anahtarı olacağını savunan devlet adamlarının öncülüğünde, hemen her padişah, Batı medeniyetinin ulaşmış olduğu seviyeye gelme arzusuyla, birtakım reformlar yapmıştır. Bu doğrultuda Batı'dan bilim adamları getirtilmiş, Batı'yı gözlemlemesi için devlet adamları yurt dışına gönderilmiş, elçi ve diplomatlardan raporlar hazırlamaları istenmiş, Batı medeniyeti ithal edilmiş, Batılı devlet adamlarının ve ülke içindeki elçi ve diplomatların görüşleri dikkate alınmış ve en nihayetinde devletin yönü Batı'ya çevrilmiştir. Batılılaşma, medenî olmayla eşanlamlı görülmüş ve yapılan yeniliklerle Batı'nın ulaşmış olduğu seviyeye gelebilmek hedeflenmiştir. 19. yüzyıl reformları tek tek incelendiğinde, Batı'nın etkili olduğu veya Batı eksenli bir anlayış göze çarpar. Böylece Batı medeniyetinde ortaya çıkan insan hakları, yasama, mülkiyet ve haysiyet gibi kavramların, özgürlük ve hürriyet kavramlarıyla iç içe geçtiği bir ortamda gerçekleştirilmesine yönelik bir ideal ortaya çıkmıştır. Reform yanlısı devlet adamlarının, medeniyetin ölçüsü olarak kabul ettikleri Avrupa toplumuna benzeme ideali olan Avrupalılaşma ise, zaman zaman Batılılaşma yerine kullanılmıştır. Bununla birlikte Avrupalılaşma, medeniyet seviyesi ileri kabul edilen Batı'ya ve dolayısıyla Batı hukukuna dâhil olma çabasıdır. Avrupalılaşma, bu yönüyle 1815 Viyana Kongresi'nde dile getirilen "Avrupa Uyumu" projesinin kabul görmesinin ardından hukukta da bir uyum sağlama düşüncesinden kaynaklanmış bir kavram olarak yenilenme sürecine dahil olmuştur. Bu araştırmada Osmanlı Adliye Teşkilatının yenilenme sürecinde, medeniyet algısının ne denli etkili olduğu, medeniyet algısına etki eden faktörlerin analizi ve 19. Yüzyıl siyasi ...
BASE
İkinci Dünya Savaşı'nı kazanan kapitalist güçlerin San Francisco Konferansı'nda "demokrasiye geçmiş ülkeler istiyoruz" çağrısı Türkiye'de de yankılandı. Bu yankı kendisini siyasal partilerin kurulmasına zemin hazırlayarak gösterdi. Bizzat İsmet İnönü'nün ya da mevcut şartların tesiriyle oluşturulan siyasal ortam Türkiye'de muhalefet olgusunun şekillenmesine yardımcı olduğu ileri sürülebilir. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu çerçevesinde yasaya muhalefet eden Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan, Emin Sazak gibi milletvekilleri iktidar partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi'nden istifa ederek Celal Bayar öncülüğünde Demokrat Parti'yi kurarak muhalefete başladılar. Cumhuriyet döneminde üçüncü kez çok partili hayata geçiş denemesi olan Demokrat Parti'nin kurulması, Osmanlı Devleti'nden bu yana devam etmekte olan iktidar-muhalefet ilişkisinin yeni bir safhasını oluşturdu. Bu çalışmanın ana teması Türk modernleşmesinin bir argümanı olan II. Meşrutiyet sonrası kurulan siyasi partilerin, 1950 yılına kadar ki mücadeledi üzerine inşa edilmiştir. Makalenin ana önermesi 1951 yılında çıkarılmış olan Atatürk'ü Koruma Kanunu üzerinden değerlendirilecektir. Atatürk'ü Koruma Kanunu, Atatürk'ün büst ve heykellerine karşı yapılan fiili ve sözlü saldırıları önlemeye yönelik çıkarılmış bir yasadır. Kanun hazırlanırken, iktidar ve muhalefet milletvekillerinin birbirlerine karşı yapmış oldukları psikolojik hareket iktidar muhalefet ilişkisi paydasında ortaya konulacaktır. Çalışmanın sonunda elde edilen bulgulara göre Türkiye'de demokrasi kültürünün yerleşmediği ya da yerleştirilemediği, demokrasi söyleminin ise grupların birbirlerini alt etme temelinde hareket ettiği anlaşılacaktır ; The call for "democratized countries" at the San Francisco Conference by the capitalist forces which won the Second World War also made a broad impact in Turkey. This impact showed its effects by setting the ground for the establishment of political parties. It can be claimed that Ismet Inonu personally or the political environment that was formed under the influence of existing conditions, helped to shape the phenomenon of the opposition in Turkey. In the frame of the Law of Land for Farmers, some of the parliament members such as Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan and Emin Sazak resigned from the ruling party, Republican People's Party, and started to opposition by setting up Democratic Party under the leadership of Celal Bayar. The foundation of the Democratic Party as the third attempt for multi-party system was a kind of play on the relationship between ruling and opposition parties performed. In this play, the actor was government and the opposition party was in the role of pawn. In this study, the struggles of the political parties which were established after Second Constitutionalist Period, an argument of Turkish modernism, will be discussed including the period until 1950. The main thesis of the paper is based on Ataturk Conservation Law which was enacted in 1951. Ataturk Conservation Law is a regulation which was made due to the virtual attacks on Ataturk's busts and statues. The psychological action of ruling and opposition party representatives toward search other during the arrangement of the regulation is going to be presented on the ruling-opposition party ground. As a result of the findings deduced from the study, it will be realized that the democracy culture in Turkey has not become established yet, and the groups merely act with the purpose of overcoming each other.
BASE
Doktora Tezi ; Toplumsal yaşam ekonomik, sosyal ya da siyasal pek çok örgütsel ağın kuşatması altındadır. Her birimiz doğmak için değilse de varlığımızı sürdürebilmek, ölmek için değilse de defnedilmek sebebiyle dahi bürokratik örgütlerle ilişki içindeyiz. Yolumuzun bürokrasiden geçmemiş olması oldukça zayıf bir ihtimaldir. Ancak bürokrasi ile arası iyi olan kişi sayısı da pek azdır. Esasen bireylerin bürokrasi ile ilişkileri memurla olan müşahhas ilişkileri ile yakından ilgilidir. Öte yandan memurlarla olan ilişkimiz devlete olan takdirimiz, yermemiz ya da küskünlüklerimizi etkileme kabiliyetine sahiptir. Osmanlı'dan bu yana bürokrasi, çökmekte olan devleti kurtarmak, yeni bir devlet kurmak, modernleşmenin yükünü omuzlarına almak, darbe yapmak ya da bir darağacı kurmak gibi çok çeşitli etkinliklerin müsebbibi olmuştur. Memurların da bürokrasinin mevzi değişimi ile beraber toplumsal konumlarının değişim gösterdiğini söylemek mümkündür. Memur vatandaş etkileşimine üç kuşak üzerinden bakmak sureti ile toplumsal değişim adına bir dekupaj kesmeyi amaçlayan bu çalışma, teorik ve uygulamalı olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde yönetim düşüncesinden yola çıkılarak bürokrasinin teorik zemini tartışılmış, ardından Türkiye'de bürokrasinin inkişaf seyrine yer verilmiştir. Çalışmanın uygulamalı bölümü ise 17 memur ve 16 vatandaştan derinlemesine mülakat yolu ile elde edilen verilere ayrılmıştır. Çalışmada fenomenolojik yaklaşım benimsenmişse de araştırmacının on dört yıllık devlet memuru olması nedeniyle pek çok etnografik kodu içerdiğini ifade etmemiz gerekir. Görüşme verileri betimleyici analizle yorumlanarak memur vatandaş ilişkilerine etki eden temalar ortaya konmuştur. Araştırmada üç kuşak bağlamında memur vatandaş ilişkilerinin oldukça köklü değişim gösterdiğini ortaya koyan bulgular elde edilmiştir. ; Social life is under the siege of many economic, social or political organizational networks. Each of us is in contact with bureaucratic organizations, even if not to be born, to survive, if not to ...
BASE
Bu çalışmada Orta Asya'da meydana gelen Modernleşme süresi kapsamında bölgede ve Özbekistan'da yaşanan Modernleşme süreci, bu sürecin sebep ve sonuçları incelenmektedir. Bu kapsamda Çarlık Rusyası tarafından bölgeye taşınan Batı tarzı Modernleşmenin Orta Asya/Özbekistan'daki gelişimi, Modernleşmeye verilen tepkiler ve cevaplar, bölgenin Modernleşmeye verdiği cevaplardan birisi olan Ceditçilik Hareketi temel alınarak analiz edilmektedir. Bunu yaparken dönemselleştirmeye gidilmiştir. Orta Asya bölgesi ile Özbekistan'ın ve Modernleşme sürecinin izlediği tarihi seyir Çarlık Rusyası İdaresi, Sovyetler Birliği Dönemi, Bağımsızlık Sonrası Yeni Bağımsız Özbekistan olarak dönemlere ayrılmış ve bu dönemleri incelemek için Ruslaşmak, Sovyetleşmek, Özbekleşmek ve İslamlaşmak isimli dört ana başlık kullanılmıştır. Ancak bu konu başlıkları açıklanmaya çalışılan süreçler tarihi seyir içinde bir arada bulunabildiği için Sovyetleşmek-Özbekleşmek, Özbekleşmek-İslamlaşmak gibi kavram çiftleri türetilmiş ve kullanılma yoluna gidilmiştir. Orta Asya ve Özbekistan'a Batı tarzı Modernleşme Çarlık Rusyası tarafından bu bölgedeki mevcudiyetini desteklemek için getirilmiş ve yönetiminin kalıcı olmasına yardımcı bir araç olarak görülmüştür. Bu yönetimin Orta Asya toplumunun bir kesiminde yarattığı etki Ceditçilik Hareketini ortaya çıkarmıştır. Bölgede modernizmin kendisi ve sebep olduğu etkilerle başa çıkabilmek için onun usul ve yöntemlerini kullanmayı ve Modernizmle uyumlu olmayı savunan Ceditçilere tepki gelişmiştir. Bu tepkinin kaynağı olan Muhafazakâr grup-Kadimciler ise çözümün korumacı ve muhafazakâr bir tutum geliştirmekte yattığını savunmuşlardır. Sırasıyla Ceditçilere ve Modernleşmeye ayrıca Çarlık Rusyası ve Sovyet İdaresine tepki olarak Modern olan her şeyin reddini savunmuşlardır. Ancak bu tutumu istikrarlı bir şekilde sürdürmemişler karşı oldukları bu sisteminin sağladığı faydaları kullanma konusunda pragmatik bir tutum takınmışlardır. Buna en güzel örnek II. Dünya Savaşı ve sonrasındaki dönemde parti kadrolarında oluşan boşlukların muhafazakârların yoğun olduğu kırsal kesimden gelen gençlere açılmasıdır.Modernleşme taraftarları Ceditçiler arasındaki önemli isimlerden birisi olan İsmail Gaspıralı ve ilk kuşak Ceditçiler Çarlık Rusya'sının bir gün devrini tamamlayıp dağılacağını, bu yüzden de o güne eğitim faaliyetleri yoluyla hazırlanılması gerektiğini savunurken, onlardan sonraki kuşak Ceditçiler ise bu amaçtan uzaklaşmaya ve Çarlık İdaresi içinde hak sahibi olmaya sıcak bakmaya başlamıştır. Bu durum 1917 Ekim Devriminden sonra daha da aleni bir hal alacak, Ceditçilerin bağımsızlık talepleri yerini yeni sistem içinde bir mevki işgal çabalarına bırakacaktır. Ancak bu kuşak daha sonraki yıllarda Sovyet idaresi tarafından yeteri kadar sadık bulunmadıkları için toptan tasfiye edilecektir. Bu tasfiye hareketine devam edilmesine Avrupa'da patlak veren II. Dünya Savaşı engel olmuş, Sovyetler Birliğini Orta Asya ile ilgili planlarını değiştirmeye mecbur bırakmıştır. Sovyetler Birliği kendini Nazi Almanya'sının saldırısından koruyabilmek için Sovyet sistemi yanlısı kadroları savaş meydanında kullanmıştır. Orta Asya ve Özbekistan'da onlardan boşalan kadrolara ise kırsal kesimden gelen eğitimsiz gençleri istihdam etmeye mecbur kalmıştır. İşte bu sayede kırsal bölgeye çekilen ve daha sonraki dönemlerde radikal hareketlerin de temelini oluşturacak olan Kadimci-radikal düşünce ve onun yansımaları devlet bürokrasisi içinde kendine yer bulabilmiştir. İlk olarak Brejnev dönemindeki kısmı gevşemeden yararlanarak varlığını hissettiren radikal hareketler 1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra yeniden gündelik ve siyasi hayatta söz sahibi olmaya çalışacaktır. Ancak bu girişimleri Sovyet Döneminde yetişen ve bağımsızlık sonrasındaki dönemde iktidarda kalmayı başaran Sovyet dönemi bakiyesi yönetici eliti endişelendirmiştir. Bunun sonucunda Özbekistan yönetimi kendisine muhalif gördüğü her şeyi önce baskı altına almayı denemiş daha sonra da ezmeye çalışmış, bunda da büyük oranda başarılı olmuştur. Özbek Devleti ve yönetiminin bu sert ve müsamahasız tutumu ülkedeki ılımlı ve barışçı kanat da dâhil olmak üzere muhalefetin tüm unsurlarının zamanla marjinalleşmesi ve radikalleşmesini beraberinde getirmiştir. Özellikle muhafazakâr gruplar içindeki radikal unsurlar Modernizmin ürünü ve yansıması olarak kabul ettikleri ülke yönetimi ve otoriter siyasi sisteme karşı sert bir tutum geliştirme yoluna gitmişlerdir. Gördükleri siyasi-psikolojik şiddetin de etkisi ile ülke muhalefeti ve bunun içindeki radikal unsurlar kendilerinin de Özbekistan'da yaşanan Modernleşme sürecinin bir sonucu olduklarını gözden kaçırır hale gelmiştir.Sonuç olarak birbirlerinden çok farklı gözükseler de, 20. Yüzyıl Orta Asya'sının Modernleşme yanlıları olan Ceditçiler ve onların muhalifi Kadimciler ve bağımsızlık sonrası dönemin radikalleri de dâhil olmak üzere, bahsedilen grupların hepsi Modernleşme sürecinin bir sonucudurlar. İşte bu çalışmada siyasi denklemin farklı taraflarında yer alan bu aktörlerin birbirlerini besleyen ve üreten, değiştirip, dönüştüren bir süreç ortaya çıkardıklarına ve bu sürecin sonucu olduklarına vurgu yapılmaktadır. --- In this doctoral dissertation, the modernization process which Central Asian region and Uzbekistan experienced in the late 19th and early 20th centuries will be discussed under the title of Uzbek Modernization. Tsarist Russia was the agent of Modernization and carried out Western style Modernization version to Central Asia. While Central Asia's indigenous population's response to Modernization occurred as a Jadidism (Usul-u Cedit) movement, which is one of the main components of that Modernization effort, will also be included and examined under the title. The unique Central Asian-Uzbek Modernization experience divided into 4 periods. Those periods are named as follows: Tsarist Russia Administration, Soviet Era, Construction of Uzbek ethnicity and Re-Islamization. But in order to explain the periods, dual concepts like Sovietness-Uzbekness, Uzbekness-Islamizaiton created and used together. Because those social and cultural evaluations can be found together in the same period.Western style Modernization perception was brought to Central Asia by Tsarist Russia to strengthen its presence in that region, and it was accepted as a necessity for the permanent rule in Central Asia. But because of that mandatory regulations opposition to Modernization process starts quickly. Inconvenience from the Modernization led disadvantaged ones look for a possible solution. In search for the possible options there has raised questions about how to recover the lost superiority in the Central Asian region. As in other parts of the world, the effects and reflections of the Modernization process have been experienced in Central Asia and Uzbekistan. The best solution to that unwanted situation, which failed to combat this new political and cultural structure that formed a new world order and reshaped the international space according to its own understanding, was the adoption of the ideas, discourses and methods of Modernization. This process worked similarly also in Central Asia, and a Modernization movement emerged among the Muslims of Russia in order to counter the threat from the Western Civilization and Tsarist Russia, regarded itself as the representative of Modernism in Asia. That unique Muslim modernization movement was called Jadidism.Although there has been a reaction to Jadits-Progressives. The Conservative ones-Kadimciler, argued that in order to avoid the possible damages of the Modernization a protectionist and conservative attitudes must be developed. Central Asian community must be sealed itself from the Modern world and lay in a perfect isolation. Within that context Conservative group advocated a rejection of all the notions of Modernization as a response to Jadids, as well as Tsarist Russia and Soviet Union, respectively. However, the did not maintain this attitude constantly, and they choose to took pragmatic attitude while gathering the benefits of the system, which they opposed.While İsmail Gaspıralı and the first generation of Jadits argued that one day the tsarist Russia would complete its life cycle and fall, so that Muslim Population of Tsarist Russia should be prepared to that situation through educational activities. But the following generations of Jadits began to move away from this aim and choose to have a post in Tsarist Administration bureaucracy. This situation will become more common after the October Revolution of 1917, and Jadits demands of self-determination and autonomy will be abandoned. However, this generation will be liquidated by the Soviet administration in the following years because they were not considered sufficiently loyal enough. That liquidation or Purges interrupted because of the II. World War II in Europe. That Purges forced the Soviet Union to change its plans for Central Asia. In order to protect itself from the attack of Nazi Germany and overcome uneasy situations in the battlefields the Soviet Union wasted its pro-Soviet cadres on the battlefield. The vacant positions form that enlisted cadres were filled with uneducated young people from rural areas in Central Asia and Uzbekistan in order to continue to governmental activities. That's the turning point for the radical thought that were retreat to the countryside and forced to go underground in order to survive. Thus, those radical thoughts which would later become the basis of radical movements, could sweep into state bureaucracy. The intransigent radical thoughts first express their presence during the Brezhnev era, because of the loosening state control and after the independence 1991, they did express their presence in daily life and in political stage more fearlessly and aggressively. However, the remaining Soviet-era ruling elite, that experienced Soviet style state bureaucracy and managed to stay in power in the post-independence period, panicked with the opposition actions. As a result, the Uzbek State administration first tried to suppress the opposition normally, and then crushed them bitterly. This harsh and intolerant attitude of the Uzbek State forced and marginalized the opposing parties. Because of the marginalization some of the strict elements of the opposition, those elements became radicalized. Those radicalized elements adopted a Post Modern attitude towards the authoritarian political system, which they regard it as the product and reflection of Modernism. With the effect of the political-psychological violence, Uzbek opposition groups and its radical elements have missed the point that they're also components and results of the Modernization process in Uzbekistan.As a result, although they appear to be very different from each other, Jadits and Conservatives and the radicals of the post-independence period are all the result of the Modernization process in the region. In this dissertation, it is emphasized that those actors on different sides of the political equilibrium generate a process that feeds and produces, changes and transforms each other and that they are the products of the Modernization epoch.
BASE
Osmanlı Devletinde, klasik dönemden devletin yıkılışına kadar geçen süre içerisinde yerel hizmetlerin sunumuna önem verilmiştir. Klasik dönemde yerel hizmetler kamu otoriteleri ve kamu dışı otoriteler ile gerçekleştirilirken özellikle Tanzimat'ın ilanında sonra modernleşmeye gidilerek yeni kurumlar oluşturulmuştur. Özellikle 19. yüzyıl Osmanlı Devleti için oldukça önemlidir. Birçok düzenleme, nizamname, talimatname ve yönetmelikler bu dönemde yayınlanmıştır. Bu düzenlemeler ile amaçlanan hususlardan birisi de vilayet idaresinin özümsenmesinde yaşanan sorunların giderilmesiydi.Osmanlı Devletinin son döneminde modern yönetim anlayışına uygun olarak devletin yeniden yapılanmasına yönelik gerçekleştirilen reform hareketleriyle taşra teşkilatının ve yerel kamusal mal ve hizmetlerin sunumunun yeniden düzenlenmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Gerçekleştirilen reform hareketlerinin yeterli olmaması, reform hareketlerinde istenilen başarının gerçekleşmemesi ve bazı olumsuz siyasi gelişmeler nedeniyle taşra idaresinde ve yerel yönetim yapılanmasında yeniden kapsamlı bir dönüşüm zorunlu hale gelmiştir. Bu bağlamda bu çalışmada ilk olarak Osmanlı Devletinin modernleşme gayretleri içerisine girmeden önce yerel hizmetlerin nasıl sağlandığı üzerinde durulmuştur. Akabinde modernleşme dalgası ve bu dalgayı oluşturan etmenler ile ilk olarak modernleşmeye ilişkin atılan adımlar üzerinde durulmuştur. Son olarak Tanzimat'tan sonraki modernleşme çabaları içerisinde gerçekleştirilen düzenlemelerle ortaya çıkan yeni yönetim anlayışının neleri değiştirdiğine, hangi kurumların işlevini yitirdiğine ve işlevini yitiren kurumların yerlerine hangi kurumların oluşturulduğuna değinilmiştir.Arşiv araştırması, içerik ve literatür analizi yapılarak hazırlanan bu çalışmada Batı'da sosyolojik ve siyasal düzlemde ortaya çıkan gelişmeler ışığında gelişen yerel yönetim anlayışının, Osmanlı Devletinde reformcu bir anlayış ile hukuki yol güdülerek çözülmeye çalışılmasının, yapılan reformlardan beklenilen sonuçların alınmasını engellediği sonucuna ulaşılmıştır. --- Local governments were given importance from the classical period to the collapse of the state in the Ottoman State. In the classical period, especially with the declaration of Tanzimat, new institutions were developed and created with modernization. while local government services were being carried out with public and non-public authorities. Mainly, the 19th century is so crucial for Ottoman State. Many regulations, the document of constitution, ordinance, and standing orders were published in this period. One of the issues that were aimed at these arrangements was to eliminate the problems which were experienced in the administration. İt was attempted to reorganize the provincial organization and the presentation of local public goods and services with the reform movements that carried out for the restructuring of the state by the modern administration approach in the last period of the Ottoman State. Due to the inadequate reform movements that were realized, the desired success in reform movements, and particular adverse political developments, a comprehensive transformation has become imperative in the provincial administration and the local government structure. In this context, this research first focused on how local services were provided before the modernization efforts of the Ottoman Empire. Subsequently, the wave of modernization and the factors that make up this wave and the steps taken towards modernization were firstly emphasized.Finally, the new management approach that emerged with the modernization arrangements after Tanzimat has changed what changed, which institutions have lost their functions, and which institutions have been created in places of the institutions that have lost their function. In this study, which was prepared by conducting archive research, content and literature analysis, it was concluded that attempting to solve the understanding of local government, which developed in the light of the developments occurring in the sociological and political plane in the West, by pursuing a legal way with a reformist approach in the Ottoman State, prevented the expected results from being achieved.
BASE
In: DCAF - TESEV Series in Security Sector Studies, 4
Fluri, P.: Security sector and deomcratiziation. - S. 22-24 Arslan, Z.: The fragile balance between security and human rights. - S. 25-42 Bilgin, P.: The security sector in theory and practice : from "state-centered" security to "citizen-centered" security. - S. 43-61 Eekelen, W.: Convergence of European security systems. - S. 62-67 Kandemir, S.: Private security for more freedom. - S. 68-72 Cerrah, İ.: Mental modernization and democratic oversight in the domestic security sector. - S. 73-100 Bergmans, D.: Police and gendarmerie reform in Belgium. - S. 101-115 Faupin, A.: Providing security : the division of labor armed forces, gendarmerie, police. - S. 116-128 Grudé, C.: The gendarmerie in democratic France. - S. 129-133
World Affairs Online
ÖZETBu çalışmada Türkiye'nin gündeminde ekonomik, politik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla önemli bir yer tutan AB ile olan ilişkiler tarihsel gelişimi kapsamında incelenerek, Türkiye'nin AB'ne üyeliğinin, Avrupa Parlamentosu kararları örnek olaylarıyla irdelenmesi ve Atatürk Türkiye'si idari yöntemler açısından analizi yapılmıştır. Atatürk'ün dış politika uygulamalarının, kültür ve çağdaşlık anlayışı temelindeki yaklaşımlarının belirli bir sistem, hedef ve prensipler çerçevesinde oluşturulduğunu tespit ettikten sonra, bunların günümüz koşullarıyla ne ölçüde uygulanabileceğini analiz edebilmemiz için, Avrupa'da bir birlik oluşturma fikrinin ve bugünkü AB'nin tarihi, felsefi ve siyasi temelleri çerçevesinde Avrupalılarla Türklerin ilişkileri analiz edildi. Bu değerlendirmelerin ışığında AB'nin kurumsal yapılanmasında son yıllarda önemi gittikçe artan AP'nin rolü ve Türkiye'ye yönelik politikaları ve kararları irdelendi. AB ve Atatürkçülük, çağdaşlaşma ve emperyalizm kavramları ekseninde değerlendirildi.Bugün yaşanan tartışmalardan da anlaşılacağı üzere, Atatürk'ün Türk milleti ve vatanı için çağdaşlaşma bağlamında hala tam olarak neyi amaçladığı, kullandığı yöntemler, hedefleri, ilkeleri anlaşılamadığından veya maskelenerek yorumlanmak istendiğinden Türkiye-AB ilişkileri de farklı boyutlarda ve zeminlerde dolaşmaktadır. Çalışma beş ana bölümden oluşmaktadır. Konumuz açısından, Osmanlı modernleşmesi analiz edildikten sonra birinci bölümde Atatürk Dönemi Dış Politika ve çağdaşlaşma ana hatlarıyla kavramlar zemininde değerlendirildi. İkinci bölümde Türkiye-AB ilişkileri; Avrupa kavramının sınırları, AB fikrinin tarihi, siyasi, kültürel ve felsefi temellerine ilaveten resmi söylemde doğuşu ve gelişimi irdelendikten sonra tarihi perspektif içinde değerlendirildi. Üçüncü bölümde AB'nin kurumsal yapılanması ve bunun içinde son yıllarda öne çıkan ve Türkiye için, yaygın olarak iddia edilenin aksine, artık kararlarının tavsiye niteliğinden öte anlamları olan Avrupa Parlamentosu'nun artan yetkileri, federalizm ve demokrasi açığı kavramlarıyla incelendi. Dördüncü bölümde AP'nin Türkiye'nin ulusal çıkarları ve milli bütünlüğüne yönelik aldığı kararlar, belgeler üzerinden analiz edildikten sonra, AB taraftarlığı ve Atatürkçülük ana başlığıyla beşinci bölümde emperyalizm, çağdaşlaşma kavramları çerçevesinde Türkiye-AB ilişkilerine Atatürkçü bakış açısıyla ele alınıp, Atatürk'ün idari yöntemlerinden sapmalar analiz edidi. Son olarak, bazı sonuçlar ve gelecek için öneriler verildi. Bu tez hazırlanırken kullanılan başlıca yöntemler ise; betimleyici yöntem, karşılaştırmalı method, söylem analizi ve örnek çalışmasıdır.ABSTRACTIn this study, the relations with the European Union (EU), which take an important "place on Turkey's agenda with their political, social and cultural aspects, have been examined with respect to the historical progress. Turkey's candidacy for the EU membership has been investigated in light of the cases with European Parliament resolutions, and analyzed in terms of Ataturk Turkey's state administration methods. Having determined the fact that Ataturk's foreign policy practices and his civilization- and modernity-based approaches have been developed within a framework of particular system, objective and principles, in order to be able to examine to what degree those particular elements can be practiced in current circumstances, the Europeans-Turks relations have been analyzed with regard to the idea of forming a union in Europe, and historical, philosophical and political foundations of the present EU. In light of these evaluations, the role of the European Parliament which has recently been becoming increasingly important on the EU's institutional structuring, and its (i.e., EP) policies and decisions towards Turkey have been considered. The EU and Ataturk's Political Doctrine have been evaluated in the context of modernization and imperialism concepts. As it can be understood from the present discussions that what exactly Ataturk meant by the modernization of the Turkish nation and homeland, the methods he used, his objectives and his principles are still not clearly understood or wanted to be interpreted through the way of masking, the Turkey-EU relationships are, therefore, floating around in different dimensions and arenas.This work is mainly compesed of five parts. After analysed Ottoman modernization process, in first part of this study, the Ataturk's Term Foreign Policy and modernization have been considered in essence and on conceptual basis. In the second part, after having analyzed the birth and the development of the EU in political arena in addition to having analyzed the boundaries of the concept of Europe and the history and the political, cultural and philosophical foundations of the idea of EU, the Turkey-EU relations have been evaluated from historical perspective. In the third part, the institutional structure of the EU, and as involved in this structure, the increasing jurisdictions of the EP, the decisions of whom for Turkey now mean, as recently become prominent in contrast to the common claims, beyond the meaning of 'recommendation', have been analyzed with the concepts of federalism and democratic deficit. After the EP resolutions that are made towards Turkey's national interests and integrity have been analyzed with documents in the forth part, in the fifth part under the main topic of "EU Advocacy and Ataturk's Political Doctrine" the deviations from Ataturk's state administration methods have been analyzed within the framework of the concepts of imperialism and modernization, with addressing the Turkey-EU relations from the Ataturkist point of view. Lastly, I give some future perspectives and conclusions within the context of the thesis. Discourse analysis, case study, descriptive and comparative methods are utilized throughout this thesis.
BASE