Judding The Autonomy of Deed for Progressive Political Economy
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 60, Heft 3, S. 1
ISSN: 1309-1034
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 60, Heft 3, S. 1
ISSN: 1309-1034
Bu çalısma, Türkiye'deki düzenleyici sürecin kurumsal donanımını yeni kurumsalcı iktisadın islem maliyetleri perspektifinden analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu dogrultuda, öncelikle yeni kurumsalcı yaklasıma kadar gelisen regülasyon teorileri hakkında genis bir literatür taraması yapılmıstır. Regülasyon, teorik olarak, türleri bakımından ve iktisadi faaliyet üzerindeki etkileri baglamında tartısılmıstır. Kamu hizmetlerinin regülasyonunda uygulanan yöntemler ve regülasyon sürecinde daha rekabetçi bir yapıya geçisi saglayan deregülasyon ve özellestirme gibi uygulamalar da ayrıca tartısılmaktadır. Tezin önemli bir katkısı, yeni kurumsalcı perspektiften regülasyonun kurumsal analizini yapmasıdır. Regülasyon iktisadı literatüründe yeni gelisen bu yaklasımla, regülasyonun arz kısmı modellendirilmektedir. Bu model, regülasyonun daha önceki regülasyon teorilerinde ifade edilen etkinsizlikleri dısında, bir ülkenin düzenleyici kurumsal yapısının nasıl önemli bir etkinsizlik unsuru olabilecegini göstermektedir. Model, bir ülkede yatırımların gerçeklesmesi konusunda belirleyici role sahip islem maliyetleri ve düzenleyici taahhüt kavramlarını analizin merkezine alarak, ülkenin düzenleyici politik kurumları arasındaki etkilesimin hangi durumlarda islem maliyetleri ve düzenleyici taahhüdü nasıl etkiledigini analiz etmektedir. Tez, gelistirilen bu model kapsamında Türkiye'de geçis dönemi yasayan düzenleyici devlet modelinin islem maliyetleri ve düzenleyici taahhüt açısından ne anlam ifade ettigini tartısarak, Türkiye'deki iktisadi faaliyeti düzenleyici süreci tartısmaktadır. Özellikle bagımsız düzenleyici kurumlara geçisin, politik ve yasal süreçlerden kaynaklanan dirençle karsılasması, bu kurumların Türkiye'nin düzenleyici çevresinde yerlesik hale gelmesini ve kurumsallasmasını engelleyerek, düzenleyici sürecin politik islem maliyetlerini artırmakta ve düzenleyici taahhüdün güvenilirligini zedelemektedir. Son olarak tez, kurumlar arasındaki bu çatısmanın kaynaklarını göstererek, etkin bir düzenleyici süreç için bir model olarak, düzenleyici süreçte takip edilmesi gereken bir karar agacı önerisi sunmaktadır. ; This study aims to scrutinize the institutional endowment of regulatory process in Turkey from the viewpoint of transaction costs of new institutional economics. It is previously surveyed the developing literature of regulatory economics till the new institutionalist approach. Regulation is considered theoretically, in point of its kinds, and in context of its effects on the economy. It is also taken into account the methods used to regulate the public utilities, the applications as deregulation and privatization used to obtain the transition to competition. An important contribution of the thesis is to analyze the institutional structure of regulation from the new institutional perspective. With this developing approach in the literature of economics of regulation, it is established a new model for the supply side of regulation. The model displays how the institutional structure of a country can be a prominent component of inefficiency exclusive of the other theories of regulation point out inefficiencies. The model analyzes how and under which situations interaction among the regulatory policy-making institutions of the country affects the regulatory process by focusing on it the terms of the transactions costs and the regulatory commitment. The transaction costs and the regulatory commitment have a crucial role over realization of the investments in a country. In the scope of this model, the dissertation scrutinizes the regulatory process in Turkey by drawing attention what the model of regulatory state in the transition term means in terms of the transaction costs and the regulatory commitment. Especially, the legislative and the legal turmoil in the transition to independent regulatory agencies (IRAs) increase the political transaction costs of the regulatory process and bring about the incredible regulatory commitment by hindering the institutionalization of IRAs. In the end, the thesis presents a decision tree for an efficient regulatory process as a useful model by displaying the sources of the clash among the regulatory institutions
BASE
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-023
Uluslararası Politik Ekonomi (UPE); devletlerin, ekonomik ajanların, uluslararası örgütlerin karşılıklı etkileşimlerini çıkar ve çatışma olguları üzerinden yorumlamaya çalışmaktadır. Bu yorumlamayı yaparken de ortaya çıkan sonuçların uluslararası hukuk sistemine uygunluğu test edilmektedir. Bu testin sonucunda ortaya "meşruiyet" sorunu çıkmaktadır. "Yasallık" kavramından ayrılan "meşruiyet" uluslararası hukukun da sorgulanmasına neden olmaktadır. Ancak UPE'nin ilgilendiği ve açıklamaya çalıştığı bir konu olan devletlerin ekonomik çıkar ve kaygıları, uluslararası hukukta meydana gelen bu sorunların kimi zaman göz ardı edilmesine kimi zaman da gündeme getirilmemesine yol açmaktadır. Başka bir deyişle, uluslararası hukuktaki bu ikilemin ortaya çıkmasına da genellikle devletlerin ekonomik ve politik çıkarlarının bir ahenge dönüştüğü politik ekonomi perspektifleri sebep olmaktadır. Bu çalışmada uluslararası hukukun UPE bağlamında kısa bir değerlendirmesi yapılarak ve Ukrayna-Kırım Krizi üzerinden ekonomik kaygılar göz önünde bulundurularak mevcut uluslararası sistem tartışılacaktır. ; The International Political Economy (IPE) tries to interpret the mutual interactions of states, economic agents, international organizations by revealing over the cases of conflicts and interests. During this interpretation, the results are tested for compliance with the international legal system. As a result of this test, "legitimacy" problem arises. "Legitimacy", separated from the concept of "legality", causes international law to be questioned. However, the economic interests and concerns of the states, in which the IPE is interested and which it tries to explain, are sometimes leading to ignore these problems in international law. In other words, the emergence of this dilemma is often caused by the political and economic perspectives of the states which are transformed into a harmony. In this study, an evaluation of the international law in the context of IPE will be presented shorthly and the current international system over the UkraineCrimean Crisis will be discussed in view of economic concerns.
BASE
Ekonomi ile siyaset arasındaki etkileşim biçimleri politik ekonomi alanında yapılan çalışmaların en temel sorusudur. Bu çalışmada, ülkelerin karşılıklı ekonomik bağımlılığa sahip olması durumunda, siyasi krizlerin ekonomik ilişkileri bozmayacağı iddia edilmiştir. Çalışmada Ortadoğu bölgesine bakılacaktır. Ekonomik bağımlılık ele alınacaktır. Bölgesel aktörlerin güç mücadelesi içerisinde olması yani bir aktörün diğerinden daha üstün olmaması durumunun siyasi ilişkileri incelenecektir. Çalışma İsrail ve İran üzerinde test edilecektir. Türkiye'nin İsrail ve İran ile dış ticareti ve siyasi krizleri karşılaştırılacaktır. Bu iki örnek de iki metod kullanılacaktır. Birinci metod niceliksel araştırma ikinci metod niteliksel araştırmadır. Birinci metod ile yapılan niceliksel araştırma da dış ticaret hacimleri detaylı şekilde analiz edilerek istatistik halinde sunulacaktır. İkinci metod ile yapılan niteliksel araştımada ise Türkiye, İsrail ve İran'ın dış politika söylemleri baz alınarak; yaşanan siyasi krizlerin nasıl yorumlandığı ve karar vericiler üzerindeki etkileri incelenecektir. ; The interaction between politics and economy is the most essential question of surveys in the field of politics and economy. This thesis claimed that political crises don't devastate economic relationships when the countries are dependent on each other in economic. In this thesis, the Middle east region will be investigated and economic dependency will be questioned. The thesis will explore political relationships in the event that the power among regional actors in which no actor is dominated over the others. The survey will be tested on Iran and Israeli. I will use two different methods; qulitative and quantitative analysis. One of them is the trade which Turkey did with Iran and Israeli, the other one is facing political crisis among these three countries.The quantitative method will analyze foreign trade volumes in detail and present statistically. Qualitative method will analyze on the media in Turkey, Israeli, and Iran, developing crisis will be commented. The effects of crisis on decision-makers will also be explored.
BASE
Soğuk Savaş'ın sona ermesi tüm dünyada olduğu gibi Ortadoğu coğrafyasında da yeni bir dönemin başladığını ifade etmektedir. Soğuk Savaş'ın galibi ABD zengin petrol yataklarına sahip olan Irak üzerinde planlar yapmaya başlamıştır. Körfez Krizi ve 2003 Irak işgali bu planların somutlaştığı gelişmelerdir. Türkiye-Irak ilişkilerinin ekonomi politiğine yönelik bir çalışmada, küresel güçlerin çizdiği çerçeveden bağımsız bir analiz yapmak mümkün değildir. 1990'lı yıllarda Türkiye-Irak ilişkilerini belirleyen temel dinamik Körfez Krizi'dir. Körfez Krizi öncesi Türkiye-Irak ekonomik ilişkileri zirve noktasındayken, krizin başlamasıyla durma noktasına gelmiştir. BM'nin Irak'a uyguladığı ambargonun, iki ülke ilişkilerinin bozulmasında önemli bir payı vardır. 2000 sonrasında ABD'nin Irak işgali, bölgesel gelişmeleri tekrar derinden etkilemiştir. 2003 yılındaki işgal sonrasında bu kez iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin hızla toparlandığı görülmüştür. Türkiye ve Irak arasındaki ticaret işgalden sonraki yıllarda hızlı bir artış içinde olmuştur. 2013 yılı verilerine göre Irak, Türkiye'nin ihracat yaptığı ülkeler arasında Almanya'nın ardından ikinci sırada yer almaktadır. Bu dönemde iki ülke arasında "Kapsamlı Ekonomik İşbirliği Anlaşması" ve "Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği' gibi diyalog mekanizmaları devreye sokulmuştur. Türk dış politikası; Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında çok taraflılık, çok boyutluluk, komşularla iyi ilişkiler ve aktif dış politika gibi yeni kavramlarla şekillenmiştir. Bu yeni bakış Irak, İran ve Suriye gibi komşu ülkelerle daha iyi ekonomik ve siyasi ilişkiler kurmayı öngörmektedir. Yeni bir vizyonla Türkiye-Irak arasındaki ekonomik ve siyasi ilişkilere olumlu bir hava hakim olmuştur. Arap Baharı gelişmeleri ise Türkiye ve Irak arasındaki olumlu politik ortamı bozucu bir etki göstermiştir. Özellikle Suriye'deki iç savaş üzerinden iki ülke siyasi gerginlikler yaşamıştır. Çalışmada Türkiye ve Irak arasındaki ilişkiler ekonomi politik bir perspektifle açıklanmaya çalışılmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde, iki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik gelişmelerin nasıl bir etkileşim içinde olduğu analiz edilmiştir. ; The ending of the Cold War represents the start of a new era in the Middle East as well as all over the world. The winner of the Cold War, the U.S., has began to make plans on Iraq which has rich oil reserves. Gulf Crisis and the 2003 invasion of Iraq are the manifestation of these plans. In a study of the political economy of Türkiye-Iraq relations, it is not possible to make an analysis independent from the scope of global power. In the 1990s, the fundamental dynamics of the Turkey-Iraq relations is the Gulf Crisis. With the start of the Gulf Crisis, Turkey-Iraq economic relations come to a standstill while those relations were at the peak before the Crisis. There is a significant share of the the UN embargo on Iraq in the deterioration of relations between two countries. U.S. invasion of Iraq has deeply affected regional affairs again after 2000. After the invasion in 2003 it has been observed that economic and trade relations between two countries recovered rapidly,. The trade between Turkey and Iraq has been soared in subsequent years after invasion. According to 2013 data, Iraq ranks second, following Germany, among the exporting countries of Turkey. During this period, some initiatives on dialogue between two countries like "Comprehensive Economic Cooperation Agreement" and "High Level Strategic Cooperation Council" have been put in place Turkish foreign policy was shaped by new concepts such as multilateralism, multidimensionality, good relations with neighbors and active foreign policy, in the ruling Justice and Development Party. This new approach forsees that to establish better economic and political relations with neighboring countries such as Iraq, Iran and Syria. With a new vision a positive mood has been dominated the economic and political relations between Turkey and Iraq. As for Arab Spring developments, it has been a destructive effect on the positive political atmosphere between Turkey and Iraq. Especially over the civil war in Syria, the two countries have experienced political tensions. In this study, the relations between Turkey and Iraq have attempted to explain with a political economy perspective. In the Post-Cold War period, it has been analyzed how is the interaction of political and economic developments between the two countries.
BASE
Avrupa Birliği (AB) yarattığı 19 Trilyon Dolar'dan fazla GSYİH ile dünyadaki en büyük ve zengin ekonomik alanlardan birini oluşturmaktadır. Yarım milyardan fazla nüfusu AB'yi dünyanın en kalabalık bölgelerinden biri yapmaktadır. Bütün bu özelliklerine rağmen AB bir devlet değil ve böyle bir iddiası da yok; ancak sıradan bir uluslararası örgüt de değil. AB'nin Tek Pazar ile desteklenen dev ekonomisi elbette ilişkiden bulunan bütün siyasi yapıları etkilemektedir. Hatta pek çok çalışma AB'nin çevre ülkelere ve ticaret ortaklarına yönelik pek çok düzenleyici eylem gerçekleştirebildiğini iddia etmektedir. Böylece, AB, ekonomipolitik bakış açısı ile uluslararası sistem içinde bir güç olarak değerlendirilebilir ; The European Union (EU) produces more than $19 trillion of GDP which makes the EU the biggest and one of the wealthiest economic areas. Its population reaches more than half a billion which makes the EU one of the most crowded territories around the world. However, the EU is not a state in a traditional way and it does not have such a claim; on the other hand the EU is not a standard international organization (IO), either. The EU with its huge economic capacity supported by its single market (SM) has been obviously affecting polities which are in relation with the EU. Even, numerous studies indicate that the EU exercises regulatory actions on many neighboring countries and its other trade partners. Thus, the EU, from a political economy point of view, could be considered as a power in international system.
BASE
Kurumsal iktisat, ülkeler arasındaki büyüme farklılıklarının temel belirleyicisinin bu ülkelerin kurumsal yapılarındaki farklılıklar olduğunu ileri sürmektedir. Güçlü kurumsal yapının hem uluslararası ilişkilerde ülkeler için önemli bir referans hem de ekonomik performansta belirleyici olduğunu savunan bu görüş, birçok araş- tırmacının çalışmalarında kurumsal yapıyı dikkate almalarına yol açmıştır. Bu çalışmada, bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçmekte olan Türkiye'nin ku- rumsal yapısı çeşitli kurumsal göstergeler ve uluslararası raporlardan yararlanı- larak analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlar, Türkiye'nin birçok kurumsal göster- gede dünya ortalamasının üstünde olduğunu göstermekle beraber sürdürülebi- lir büyümeyi gerçekleştirecek teşvik edici kurumlara henüz sahip olmadığını or- taya koymaktadır. ; Institutional economics points out that the main determinant of economic growth differences among the countries is differences in countries' institutional structu- res. This view, that advocates a strong institutional structure is an important re- ference for international relations as well as a determinant of economic perfor- mance for countries, has led many researchers to take into account the institu- tional structure studies. In this study, the institutional structure of Turkey, which is going through the process of change and transformation, has been analyzed using a variety of institutional indicators and international reports. The obtained results show that many institutional indicators of Turkey above the world avera- ge but reveal that Turkey does not have enough incentive institutions to realize sustainable growth.
BASE
16.7 trilyon dolarlık petrol ve gaz rezervleri ile ABD ve Rusya'dan sonra dünyada üçüncü büyük doğalgaz üreticisi Katar, 212 milyar dolarlık GSYİH, yüzde 6.2'lik ekonomik büyümesi, 98,814 dolarlık fert başına milli geliri ile bu finansal gücünü önemli bir siyasi araç olarak kullanarak bölgesel ve uluslararası etkinliğini arttırmaya çalışmaktadır. Katar'ın Dünya'daki yatırımları ve varlıkları toplamı tahmini 115 milyar dolar olup 2000-2014 yıllarında Katar'dan Türkiye'ye gelen doğrudan yatırımların toplamı ise 2,323 milyar dolar olmuştur. Katar ile Türkiye arasındaki politik ve ekonomik ilişkiler her geçen gün gelişmesine rağmen, Türkiye'nin Katar sermayesini yeterince çekememesinin sebepleri analiz edilerek çözüme yönelik stratejiler ve politikalar belirlenmiştir. Bu makale, ulaşılan güncel bulgular, Etki Analizi, Analitik Araştırma ve yöntemleri ve elde edilen anket sonuçları, Benchmarking ve SWOT Analizi ile değerlendirilerek hazırlanmıştır. ; Qatar has the world's third largest natural gas reserves after United States of America and Russia with its 16.7 trillion dollars oil and gas reserves. It has 212 billion dollars gross domestic product(GDP), 6.2 percent economic growth and 98.814 $ per capita income. By using its financial power, Qatar aims to improve its regional and international efficiency as an important political tool. Qatar's total investment and wealth assets in the world is estimated at 115 billion dollars and the direct investment amount from Qatar to Turkey in the 2000-2014 year was 2.323 billion dollars. This article analyzes reasons of why Turkey has not attracted sufficient Qatari capital despite of significant growth in economic and political relations between Qatar and Turkey and specifies solution based strategies and policy regarding this issue by evaluating survey results with analytical research, Impact Analysis, Benchmarking and SWOT Analysis methods.
BASE
Soğuk Savaş Dönemi Batı ile Doğu bloku ülkeleri arasındaki mücadele sadece siyasi, askeri ve teknoloji alanlarında olmamıştır. Bu dönemde rekabetin bir başka boyutu ekonomik sistemler arasında da ortaya çıkmıştır. Batı Bloku Amerika Birleşik Devletleri'nin öncülüğünde serbest piyasa ekonomisini özgürlüklerle birleştirerek tüm dünyaya sunmaya çalışmıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ise Doğu Bloku ülkelerine devletin tekelleştiği, merkezi planlamaya dayanan bir ekonomiyi dayatmıştır. Mücadeleyi kazanan kapitalist ekonomik sistem, 1990'lı yıllardan itibaren çözülen Doğu Bloku ülkelerinde hakim hale getirilmeye çalışılmıştır. Doğu bloku ülkeleri bu süreçte ekonomik değişimin yanında siyasi değişimi de aynı anda yaşamak zorunda kalmışlardır. Geçiş ekonomisi olarak adlandırılan bu ülkelere başta Washington Uzlaşısı adı altında bir reçete sunulmuştur. Bu reçete kapsamında bazı ülkeler hızlı reform sürecine girişmiş bazıları ise kademeli bir şekilde reformlar gerçekleştirmişlerdir. Türkmenistan da SSCB'nin dağılışından sonra geçiş ekonomileri içinde yer almıştır. Türkmenistan zengin yeraltı kaynaklarına sahip olması ve geçiş sürecinin ilk yıllarında üretim kaybı yaşamaması nedeniyle serbest piyasaya geçiş için gerekli reformları sürekli ötelemiştir. Uluslararası kuruluşların birçok temel geçiş göstergesi verilerinde Türkmenistan geçiş ekonomileri içinde son sıralarda bulunmaktadır. Türkmenistan başarısız bir geçiş ekonomisi örneğidir. Serbest piyasa düzenine tam anlamıyla geçiş sağlayamamıştır. Geçiş ekonomileri içinde %1,08 ortalama ile reformları gerçekleştirme açısından son sırada kalmıştır. Başarılı bir özelleştirme süreci yaşayamadığı için devlet ekonomide hala çok etkindir. Gayri Safi Yurt İçi Hasılada (GSYİH) özel sektörün payı 'tir. Türkmenistan Devleti ekonomik gelişmenin temeli olarak gördüğü fosil yakıt üretimine devam etmektedir. Yıllık Türkmenistan'da kişi başına düşen karbondioksit emisyonu 12,517 tondur. Bu çalışma ile amaçlanan geçiş ekonomisi kavramının tam olarak anlaşılmasını sağlamak ve Türkmenistan'ı bu bağlamda analiz edebilmektir. Analiz için Dünya Bankası (WB), Uluslararası Para Fonu (IMF), Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) verileri kullanılmıştır. ; The struggle between Eastern Bloc and Western Bloc countries in the Cold War era did not come into play solely in political, military and technological areas. Besides, another aspect of competition took place between economic systems in this period. The Western Bloc under the leadership of the United States of America endeavored to present free market economy to the entire world by combining it with liberties whilst an economy which was based on central planning and in which the state was monopolized was imposed on Eastern Bloc countries by the Union of the Soviet Socialist Republics (USSR). Attempts were made to make the capitalist economic system, which became victorious in this struggle, dominant in Eastern Bloc countries as of the 1990s. As well as economic transformation in this process, Eastern Bloc countries were forced to have political change at the same time. A prescription initially under the name of the Washington Consensus was offered to these countries which were called as transition economies. In the context of this prescription, some countries entered into a rapid reform process whereas some other countries made reforms in a gradual manner. Following the breakup of the USSR, Turkmenistan was also categorized under transition economies. By virtue of having rich natural resources and not experiencing production losses in the early years of transition, Turkmenistan constantly postponed reforms which were necessary for ensuring the transition to free market. Of transition economies, Turkmenistan ranks at the bottom as per data of several basic transition indicators released by international institutions. Turkmenistan is an example of an unsuccessful transition economy. The country could not get success for the transition to the free market economy system. Thus country is the last one with its 1.08% average in transition economies applying the reforms. The government has still very effective power in the economic system as a result of that unsuccessful customization process. The share of the private sector in the Gross Domestic Product (GDP) is . Turkmenistan state continues to fossil fuel production, which is seen as basis of economic development. Annual carbon dioxide emissions per person in Turkmenistan is 12,517 tons. The aim of this study is to assure that the concept of transition economy is fully understood and to analyze Turkmenistan in this context. World Bank (WB), International Monetary Fund (IMF), Europen Bank for Reconstruction and Development (EBRD), Turkish Cooperation and Coordination Agency (TİKA) data have been used for the analysis about Turkmenistan
BASE
Kapitalizmin türlerine ilişkin literatür gelişmiş kapitalist uluslara odaklanır ve ülke içi ve uluslar arası yapısal güçler tarafından şekillenen zengin kapitalist çeşitliliği kapsamına almada başarısız olur. Bu çalışma bu nedenle mukayeseli politik ekonomi ve kalkınmacı devlet teorisi olarak adlandırılan iki yaklaşımı sentezleyen alternatif bir analiz geliştirmektedir. Gelişmeyi devlet müdahalesi ile ilişkilendiren bu analize göre devlet, işgücü ve iş adamlarını bir araya getiren kurumsal yapı ve bu toplumsal aktörlerin nisbi gücü ülkelerin iktisadi performansının açıklanmasında önemlidir. Ampirik düzeyde bu çalışma, Türkiye'de kapitalizmin tarihsel dönüşümünü araştırmaktadır. Neoliberal çağda Türkiye kapitalizminin devlet kapitalizminden hibrid bir kapitalizm türüne doğru nasıl evrildiğini araştırmaktadır ve bu analiz dikkate değer iki sonucu açığa çıkarır. Birincisi, tüm uluslar tek bir iktisadi gelişme yörüngesine doğru yakınsamaz ve kapitalizm farklı zaman ve mekanlarda gelişen karmaşık sosyo-ekonomik bir düzendir. İkincisi, farklı politika aşamaları arasında yüksek derecede bir süreklilik söz konusudur. Değişim ve sürekliliğin bir arada bulunması gelişme sürecinde farklı kurumlar ve çıkarlar arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanmaktadır. ; The literature on varieties of capitalism focus on advanced capitalist nations and fail to incorporate the rich variety of new forms of capitalism, which shaped by domestic and international structural forces in emerging market economies. Therefore, this thesis develops an alternative analysis by combining two approaches, namely comparative political economy and developmental state theory. According to this analysis, which links development to state intervention, institutional structure that links state, labour and business and the relative strength of this social actors are important for explaining economic performances which various countries experience. At the empirical level this study explores historical transformation of capitalism in Turkey. It investigates how Turkish capitalism has evolved from state capitalism to a hybrid variety of capitalism in the neoliberal era and this analysis reveals two significant outcomes. First, all nations don't convergence to a single development path and capitalism is a complex socio-economic order that has developed at different places and times. Second, this clearly implies that there is a high degree of continuity between the different policy phases. The coexistence of this continuity and change arise from conflicts between different interests and institutions in development process.
BASE
Globalleşme (küreselleşme), ulusal sınırların ortadan kalkmasını, ülkelerin dünya ile entegrasyonunu ifade eden ekonomik, sosyal, kültürel, politik ve hukuksal bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Küreselleşme, ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel boyutlarıyla tüm dünyada ve Türkiye'de 1980'li yıllardan itibaren çok daha belirgin olarak görülmeye başlamıştır. Bu çalışmada, dünyada ekonomik olarak globalleşme süreci ele alınmış ve Türkiye'nin ekonomik globalleşmeye uyumu, özellikle dış ticaret ve doğrudan yabancı yatırımlar göz önüne alınarak incelenmiştir. Globalleşen dünyadaki değişimlere paralel olarak ülkemizde de 1980'den bu yana Türkiye'nin dışa açılması, para ve finans piyasalarının serbestleşmesi, teknolojik altyapının geliştirilmesi ve Avrupa Birliği'ne aday olunması gibi önemli gelişmeler meydana gelmiştir. Ayrıca 1980 sonrasında dünyadaki globalleşme hareketlerine paralel olarak Türkiye'de ithal ikameci politikalar terkedilerek ihracata dayalı sanayileşme politikaları uygulanmaya başlanmıştır. Aynı zamanda globalleşemenin en önemli göstergelerinden ihracat ve doğrudan yabancı yatırımlarda görülen artışlar da Türkiye'nin ekonomik globalleşmeye uyum sağladığını ve olumlu etkilendiğini göstermektedirler. Sonuç olarak, 1980'lerden itibaren Türkiye'de yaşanan uyum sürecinin de gösterdiği gibi, son 25 yılda dünya ekonomisine entegrasyonu ve globalleşme anlamında pek çok alanda önemli adımlar atılmış ve bunlar devam etmektedir. ; Globalization is defined as the elimination of national borders and nations integrating with the economic, social, cultural, political and legal environment. Globalization has been widely experienced in the world and in Turkey since the 1980s. In this study, the process of economic globalization in the world has been studied and Turkey?s adaptation to this process has been investigated especially in terms of foreign trade and foreign direct investment. Since the 1980s, in accordance with the globalizing world, the opening of Turkey to the world, the liberalization of money and financial markets, the development of technological structure and the membership of European Union has occured. Furthermore, after 1980, in parallel with the globalization movements in the world, Turkey has shifted from import substitution policies to the export oriented industrialization. At the same time, according to the rising in the export and foreign direct investmests, which are the most important indicators of globalization, Turkey has positively been affected by economic globalization. As a result, as indicated by Turkey?s adaptation period to the globalization process for the last 25 years, in terms of the world?s economic integration and globalization, many steps have continuely been taken in many areas.
BASE
Türkiye'nin 1949 yılında İsrail devletini tanımasıyla başlayan Türkiye-İsrail ilişkileri, İsrail'in Ortadoğu'da barış ve istikrarı olumsuz etkileyen politikaları nedeniyle inişli çıkışlı bir seyir izlemekle birlikte 1990'ların başlarından itibaren ivme kazanmıştır. 1990'lar boyunca iki ülke ilişkileri özellikle 1996 yılında imzalanan bir dizi antlaşma ile hızlı bir gelişme göstermiş ve bu tarihten sonra ilişkiler askeri, diplomatik, siyasi, ekonomik ve istihbarî unsurları içeren çok boyutlu bir niteliğe sahip olmuştur. Takip eden yıllarda, özellikle 2000'lerde ekonomik ilişkiler dikkat çekici bir biçimde artmıştır. İki ülke arasında tesis edilmiş olan ekonomik ilişkilerin, özellikle 2010 ve sonrasında Türkiye-İsrail arasında yaşanan muhtelif politik gerilimlere rağmen siyasal krizlerden etkilenmeyecek biçimde devam ettiği gözlemlenmektedir. Çalışma, Türkiye'nin İsrail ile güçlü bir stratejik ittifak ilişkisi kurduğu dönem olan 1990'lı yıllar ile İsrail devletiyle birtakım siyasal krizler yaşadığı 2000'li yıllarda, değişmeyen bir dinamik olarak ekonominin üzerine durmaktadır. Bu bağlamda çalışmada, Türkiye-İsrail ilişkilerinde ekonomik rasyonalitenin belirleyiciliğinin her dönem ön planda olduğu, iki ülke arasındaki ticaret ve doğrudan yatırım ilişkilerinde yaşanan gelişmelerin siyasal konjonktürdeki dalgalanmalardan bağımsız kendi mecrasında etkinliğini sürdürdüğü ortaya konulmaktadır. ; Turkey-Israel relations, starting with Turkey's recognition of Israel as a sovereign state in 1949, have gained momentum since the early 1990s despite being fluctuant because of Israel's policies negatively affecting peace and stability in the Middle East. During the 1990s, the two countries' relations developed rapidly with a series of agreements, especially signed in 1996, and since then the relations have been multidimensional, including military, diplomatic, political, economic, and intelligence. In the following years, especially in the 2000s economic relations have increased remarkably. It is observed that the economic relations established between the two countries continue to be influenced by the political crises, notwithstanding the various political tensions between Turkey and Israel, especially after 2010 and onwards. The study dwells on the economy as an unchanging dynamic in the 1990s, when Turkey was in a strong strategic alliance with Israel, and in the 2000s when Turkey was experiencing some political crises with Israeli government. In this context, it is revealed that the determinations of economic rationality in Turkey-Israel relations are preliminary in every period and that the developments in trade and direct investment relations between the two countries continue to be effective in their own course independent of the fluctuations in the political conjuncture.
BASE
Demokratik sistemlerde, halkın seçimiyle kurulan hükümetler, sadece siyaseti değil, aynı zamanda ülke ekonomisini de yönlendirmektedir. Bu bağlamda, Türkiye'deki yönlendirmelere açıklık getirmesi düşüncesiyle, 1990-2012 döneminde yapılan seçimler ve sonrasında kurulan hükümetlerin ekonomik göstergelerle olan ilişkisi ele alınmıştır. Çalışmanın amacı, 1990-2012 yılları arasında Türkiye'deki hükümetler ile ekonomik göstergeler arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Hükümetlerin yapılarına göre tek parti hükümetleri mi ya da koalisyon hükümetleri mi ekonomi alanında istikrar sağlamışlardır sorusuna yanıt aranmıştır. Bu konu üzerinde yazılmış mevcut çalışmalar göz önünde bulundurulduğunda, genellikle hükümetlerin ya siyasi yönleri ya da ekonomiye olan katkılarının incelendiği görülmüştür. Ancak bu çalışmada hükümetlerin hem siyasi hem de ekonomik yönleri birleştirilerek önemle vurgulanmıştır. Türkiye'de 1990-2012 dönemindeki hükümetlerin ekonomi ile ilişkisi incelenmiştir. Öncelikle belirli kavramlar açıklanmış ve sonrasında ekonomik göstergeler belirtilmiştir. Daha sonra bu kavramlar çerçevesinde ekonomik göstergeler değerlendirilmiştir. Değerlendirmelerin sonucunda ise siyasi istikrarsızlığın olduğu dönemde ekonomik istikrarsızlık ve ekonomik krizler meydana gelmiştir. Siyasi istikrarın oluşmasıyla birlikte ekonomik istikrar da beraberinde gelmiştir. ; In democratic systems, governments, which are founded with public elections, direct not only politics but also country's economy. In this context with the thing of throwing light on directions in Turkey, elections, which were made in the area of 1990-2012, were considered with the interaction with economic indicators of governments which were founded after these elections. The aim of this study is that evaluates interaction between economic indicators with governments in Turkey among 1990-2012. With respect to governments' frameworks, it is searched for an answer that whether single-party governments or coalition governments assure stability on economy. Available thesis and articles which are writter on this subject, are considered. Generally, it is shown that governments study whether political directions of contributions on economy. However, in this thesis, it is momentously emphasized that governments are incorporated both politics and economic aspects. Interaction with economy of governments in the area 1990-2012 are considered in Turkey. Initially, spesific consepts are explained and then, the indicators of economy are stated. There after, in the frame of these concepts, economic indictors are evoluated. In the conclusion of these evaluations, economic instabilitiy and economic crisis occur when political instability happens. With the consisting of political stability, economic stability is accompanied by it, as well.
BASE