Türkiye'de laiklik, cumhuriyetin değişmez bir niteliği ve özel öneme sahip bir ilkesidir, ancak Avrupa Birliği ülkelerinden farklı bir uygulamaya sahiptir. Türkiye'nin AB'ne üyelik sürecinde laikliğin nasıl etkileneceği ve Türkiye'de uygulanma biçimiyle laikliğin bu süreçte ne gibi tartışma ve açılımlara yol açacağı araştırılması gereken önemli konulardan biridir. Bu çalışmada Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan laiklikle Türkiye'de uygulanan laikliğin karşılıklı analizi yapılmaya çalışılmıştır. ; Secularism in Turkey is a permanent characteristic of the republic and a principle of special importance, while there is different understanding and implementation of secularism in the European Union countries. Therefore, the questions of how the understanding of secularism, as it is implemented in Turkey will be affected by Turkey's integration process to the EU and what kind of debates might take place as a result should be addressed. This study makes a comparative analysis of the implementation of secularism in Turkey and in the European Union.
Özet (Türkçe) Yüksek Yargı Kararları Işığında Laiklik Algısındaki Sosyolojik DeğişimBelli bir kültür içinde ortaya çıkan kavramların başka kültürlere aktarılmasında her zaman sorunlar yaşanmaktadır. Laiklik kavramı üzerinde, her ülkenin tarihi şartları, hukuk ve siyaset kültürü ile ilişkili tartışmaların yaşanması da bu yüzdendir.Laiklik kavramıyla ilgili olarak, Batı ülkeleri arasında bile bazı farklı anlayışların bulunuşu asgari bir kavramsal çerçevenin bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Hukuk devleti ve özgürlüklerle ilgili süreçlerde ortaya çıkan laiklik kavramının da nihai varlık sebebi insanların özgürlüğünün sağlanması ve teminat altına alınması konusunda bir güvence olmasından kaynaklanmaktadır. Nihai amaç insanın özgür olmasıdır; özgürlüğünün güvence altında olmasıdır. Laiklik ilkesini benimsemediği halde din özgürlüğü alanında yeterli güvenceler sağlamış ülkeler olduğu halde laiklik ilkesine anayasalarında yer verdiği halde din özgürlüğünü gerçekleştirememiş ülkeler de vardır. Kavramların kendileri değil içerikleri her zaman daha fazla önem taşımaktadır.Laiklik kavramının anayasaya girişinden itibaren içeriğiyle ilgili tartışmalar başlamıştır. 1961 Anayasasında da laiklik ilkesinin benimsenmesi kararlaştırılınca, birçok yazar ve hukukçunun bu kavramın tanımının anayasaya konulmasını talep ettiğini görüyoruz. 1982 Anayasası hazırlanırken, yine laikliğin anayasada tanımlanmasını Danışma Meclisi üyesi birçok hukukçu talep etmiştir. Böyle bir tanım yapılmış olsaydı, kavramla ilgili tartışmaların ve uygulamada yaşanan sıkıntıların bir ölçüde aşılması mümkün olabilirdi. Çalışmamızda, özellikle Anayasa Mahkemesi kararlarında olmak üzere yüksek yargının laikliği bir hukuk kavramı olarak değil bir siyasi ideoloji olarak algıladığı tezi ileri sürülmekte ve tartışılmaktadır. Laiklik kavramının hukuki tanımı bazı farklılıklar gösterse de, üzerinde evrensel mutabakat sağlanmış asgari bir içerik bulunmaktadır. Hukuk bakımından kabulü gereken bu asgari içeriğin Türkiye'de, yüksek yargı kararlarındaki laiklik algısıyla örtüşmediği görülmektedir. Özet-İngilizceSociological Changes in Perception of Secularism in the Light of Supreme Court Decisions (in Turkey)Transfer of a particular concept that emerged in a particular culture, to another culture has always caused problems. That is the main reason for the arguments about the concept of secularism which are related to historical conditions and juridical - political culture of the country.Existence of different types of applications, even among the Western countries, does not imply the absence of basic border lines for the concept of secularism. Secularism promises the guarantee and the immortality of liberty. That is the only reason for the emerge of the concept of secularism in periods regarding law and freedoms. The ultimate aim is the freedom of people. In fact, the guarantee of this very essential freedom. There are examples of such countries which provide the assurance of religious freedom and have not adopted the concept of secularism at same time. Exact opposite examples exist too: secular countries without religious freedom. Contents of the concepts are always more vital than the concepts themselves.Various arguments have started, which have always been major status in debates, following the entry of the concept of secularism to the Turkish constitution. Upon adoption of secularism in the Constitution of 1961, lots of writers, authors and legists had requested insertion of the description of secularism into the constitution. Similar response had came from various legists from the Advisory Council while the preparation of the Constitution of 1982. If such definition had been made, the arguments about the concept of secularism and problems in the practice in daily life would have been solved.In my work, it is claimed and discussed that Supreme Court(s) in Turkey accepts secularism as a political view instead of a juridical term especially in Supreme Court decisions. Despite of the fact that juridical definition of the concept of secularism differs in some ways, there is an essential content of this concept recognized universally. This basic understanding of the concept is required for true practice of law. However, border lines of secularism conflicts with the insight of secularism in Supreme Court(s) decisions in Turkey.
Modernleşme süreci üzerinde farklı yaklaşımlar olmakla beraber, sürecin siyasal yönünün demokrasiyi içerdiğini söyleyebiliriz. Türkiye, özellikle 19. yüzyılın başlarından itibaren modernleşme çabalarına sahne olmuştur. Türkiye'de modernleşme ve demokrasi sürecinde, genelde merkezi devlet geleneğine paralel bir anlayışla hareket edildiği görülmüştür. Süreçte, özellikle laiklik anlayışı, bürokrasinin seçkinci tutumu ve ordunun yönetime müdahaleleri öne çıkan sorunlar olmuştur. Türkiye'deki modernleşme ve demokrasi süreci ile bu sürecin problemleri, Kemal H. Karpat'ın eserleri çerçevesinde incelenmiştir. Karpat'a göre, Türkiye'de modernleşme ve demokrasi sürecinin en önemli aktörlerinden biri "orta sınıf" olarak adlandırılabilecek kesimdir. Karpat, Türkiye'de demokrasi mücadelesinin orta sınıf etrafında cereyan ettiğini belirtmektedir. ; There are different aproaches on process of modernization and we can say; modernization's political direction includes democracy. Turkey, especially at the the beginning of the 19th century has been witnessed of modernization efforts. We consider; there is usually the tradition of central government in the process of modernization and democracy in the Turkey. Especially the concept of secularism, elitist attitudes of bureaucracy and management interventions of military have been important problems in the process. In the Turkey, process of modernization and democracy and problems of this process have been investigated according to works of Kemal H. Karpat. According to Karpat, one of the most important actors can be called "middle class" community in the Turkey's process of modernization and democracy. According to Karpat, struggle for democracy in Turkey has been occured around of middle class.
Türkiye'de kurulan Komünizme Mücadele Dernekleri ve bu derneklerin dillendirdiği anti-komünist söylem, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden beri Türk toplumunda var olan ?Moskof? imgesinin oluşturduğu ?dış düşman? algısından büyük oranda beslenmiş ve Soğuk Savaş dönemi SSCB ve ABD politikalarının iç politikaya yansıması ile özellikle 1940'lı yıllardan itibaren belirginlik kazanmıştır. Aynı zamanda bu dernekler toplumda, Tek Parti dönemi politikalarının katı laiklik uygulamalarının milliyetçi ve dindar çevreleri susturması ve 1945-1960 arası dönemde CHP ve DP hükümetlerinin sol siyasal düşünceye bakışındaki dışlayıcı benzerlikten faydalanarak ortaya çıkmışlardır. Bu dernekler sırasıyla 1950'de Zonguldak'ta, 1956'da İstanbul'da ve son olarak 1963 yılında İzmir'de kurulmuşlardır. Bu dernekler toplumda var olan negatif içerikli ?Moskof? imgesi ve bir iç düşman olarak algılanan ?komünizme? ve ?komünistlere? karşı devletin dışında ama ona paralel bir biçimde engelleyici söylemler üretmişlerdir. Komünizmle mücadele sürecinde etkin olan dernek ve bu sürece dâhil olan kişiler, bu söylemleri üretirken milletin, dinin, devletin ve geleneksel kültürel değerlerin sahibi olunduğu ve bunları korumakla kendi geleceklerine sahip çıkacaklarını düşünmüşlerdir. Komünizmle Mücadele Derneklerinin kuruluşunda yer alanlar başta olmak üzere, komünizmle mücadele söyleminin üretilmesine ve siyasal yaşamın anti-komünizm yönünde politize edilmesine katkısı olan birçok önemli kişi de bu derneklerin ürettiği söyleme katkı yapmışlardır. Bu katkılar dikkate alındığında Komünizmle Mücadele Dernekleri ve sahip oldukları anti-komünist söylem, Türk sağı'nın 1930'lardan itibaren belirginleşen oluşumuna, 1950'li yıllardan itibaren açık bir biçimde katkı yapmış başka adı ve söylemi olan derneklerin ve söylemlerin en önemlilerinden biri olmuştur. Bu derneklerin üretmiş olduğu söylemin gücünden siyasal güç devşiren MHP ve AP gibi kimi partiler de olmuştur. Bu derneklerin ürettiği anti-komünist söylem Tek Parti döneminde devlete küsmüş/darılmış kimi milliyetçi, dindar ve muhafazakâr çevrelerin devletle barışmasını sağlamak ve onların siyasal alanda bir aktör olarak yer almaları gibi bir fonksiyonu da yerine getirmiştir. ; Anti-communist institutions and the rhetoric voiced by these institutions were inspired by the conception of ?external enemy? created by the ?Moskow? image that was seen in the Turkish society since the last stages of Ottoman Empire and began to be apparent after 1940s when United States and Socialist Block?s policies were reflected to interior policy. At the same time, these institutions appeared in the society as a result of the secularist policies of the single party regime that suppressed the nationalist and religious circles and the similarity between the Republican People?s Party and Democratic Party?s alienating attitude towards leftist discourse between 1945-1960. They were founded in Zonguldak in 1950, in 1956 in İstanbul and in 1963 in İzmir respectively. These institutions produced a negative discourse against the ?Moscow? image and ?communism? and ?communists? that were accepted as an internal enemy in the society. The discourse produced by those institutions was out of the government but in parallel with it. In the process of the struggle against communism, active institutions and people producing this discourse thought that they had the nation, religion, government and traditional cultural values and by protecting these, they would protect their future. Along with the people who participated in the founding of the institutions of anti-communism, several important people contributed to the producing of the anti-communist discourse and politicizing process of the political life towards anti-communism. When these contributions are taken into consideration, anti-communist institutions and their anti-communist discourse contributed to the formation of Turkish right beginning in 1930s and being apparent in 1950s along with the other institutions and discourses. There have been political parties like Nationalist Movement Party and Justice Party that gained political power from the power of the discourse of these institutions. This anti-communist discourse also realized a function of including the religious and conservative circles that were offended by the government in the single party regime as actors in political area.
Yüksek Lisans Tezi ; Soğuk Savaş yıllarında ortak güvenlik politikalarının uyuşması sonucu iki yakın müttefik olan Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki ilişkiler, Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından da karşılıklı güvene dayalı olarak devam etmiştir. İran-Irak savaşı ve Körfez Savaşı sırasında da bu karşılıklı güven devam etmiş ve meyvesini Clinton döneminde (1992-2000) vermiştir. Clinton dönemine kadar Geliştirilmiş Ortaklık olarak adlandırılan ilişkiler Stratejik Ortaklığa yükselmiştir. 11 Eylül saldırılarının ardından ABD'nin dünyaya bakışı değişmiştir. ABD'nin dış politikasındaki önceliğini terörizmle savaş kavramı almış ve hedef ülkeler listelenmiştir. ABD için bu noktada Türkiye en önemli ülkelerden biriydi çünkü; Türkiye bölgedeki zengin petrol yatakları üzerinde oturan Arap ülkelerine karşı demokrasisi, serbest piyasa ekonomisi ve laikliği ile model ülke olarak görülmekteydi. Ayrıca Türkiye bu bölgenin iç dinamiklerini belirleyen ülkelerden biri konumundaydı. Türkiye'nin ABD'ye destek vermesi, ABD açısından bu mücadelenin İslam dünyası ile olmadığının bir kanıtı olarak sembolik bir önem taşımaktaydı. TBMM'nin 1 Mart 2003'te almış olduğu "tezkere" kararı, ABD Silahlı Kuvvetlerinin Irak'a Türk topraklarından geçiş izni çıkmaması ve ertesinde yaşanan Süleymaniye Baskını, Amerika ile Türkiye arasında süregelen "stratejik ortaklık" ilişkisinin de sorgulanmasına neden olmuştur. Tezkere krizi ile Türk-Amerikan ilişkileri onarılması güç bir darbe almıştır. 2004 yılında, önce ikili ziyaretler, ardından Türkiye'nin "demokratik ortak" sıfatıyla ABD'deki G-8 zirvesine katılması, aynı yıl Türkiye'de gerçekleşen NATO zirvesine ABD Başkanı George Bush'un gelişi Türkiye ve Amerika arasındaki buzların yavaş yavaş çözülmesi şeklinde yorumlanmıştır. Her ne kadar bu durum düzeltilmeye çalışılsa da Başkan Clinton zamanında Stratejik Ortaklık'a yükselen ilişkiler Başkan Bush zamanında sekteye uğramıştır. ; At the time of cold war, as common security policies agreed with eachother, the relations between Turkey and U.S.A. that were close allies went on with mutual confidence after the falling of Berlin Wall and the diffusing of Soviet Union. At the time of Iran - Iraq War and Gulf War, this mutual confidence went on and it beared at the period of "Clinton" (1992-2000). The relations developed with the name of corporation to the period of "Clinton" ascended the "strategic corporation". U.S.A.'s glance to the World changed after the attacks on September, 11. The priority at U.S.A.'s foreign policy was related to fight with the terrorism and the target countries were listed. At this point, Turkey was an important country for U.S.A. because Turkey was seen as a model country with its democracy, free market economy and secularism against arabic countries stayed on the rich petrol veins in the area. Moreover, Turkey was in a position that modified this area's internal Dynamics. Turkey's support to U.S.A. had got a symbolic importance as a prove that this struggle wasn't with Islam World. The decision of letter taken by Turkish Grand National Assembly (TGNA) on 2003, March 1, not giving a permission for U.S.A. Armed Force entrance to Iraq from Turkish territory and "Sulamaniya Descent" caused to interrogate the relation of strategic corporation between Turkey and U.S.A. . Turkey - U.S.A. relations took on the chin with the letter crisis. In 2004, firstly binary visitation, then Turkey's taking part in G-8 in U.S.A. with name of "democratic copartner", at the same time George Bush "The President of U.S.A." atttending to NATO congress in Turkey were commented as the relations were corrected at the period of "Bush".
ÖZET17 Ekim 1966'da kurulan ve 27 Kasım 1971'de toplanan üçüncü kongrede isminin önüne Türkiye ibaresini ekleyerek siyasi varlığını sürdüren Birlik Partisi 12 Eylül 1980 Müdahalesi ertesinde kapatıldı. Katıldığı ilk genel seçim olan 12 Ekim 1969 milletvekili seçiminde aldığı yüzde 2,8'lik oy ve çıkardığı sekiz milletvekili en büyük seçim başarısı olarak kaldı. Bir ölçüde 15 Mart 1970'deki AP hükümetinin güvenoylaması dışta tutulursa, nicel gücü itibariyle genel siyasetin tayin edici bir aktörü olamadı. Bununla birlikte niceliğe indirgenmiş bir yaklaşım Partinin, siyaset tarihimizdeki özgünlüğünü göz ardı etmektir. Özgünlük öteden beri Türkiye tarihinde yaygın tartışmalara konu olmuş Alevilik-Bektaşilik olgusuyla arasında kurulan bağdır ki, partinin nicel gücünü aşan bir ilgiyi gerektirir.Alevi partisi isnadı başından itibaren yetkilileri tarafından reddedilse de partiye dair algının temel bir unsuru olarak varlığını korudu. Geleneği temsil eden kişilerin parti dışına düşmesiyle birlikte yürüyen sol dönüşüm, 1970'li yıllarda partiye damgasını vurdu. Dönüşümün ilk evresinde "Materyalist felsefelerle" "dinsel inançlara aynı ölçüde" değer verdiğini ilan eden parti, 1973 yılındaki "Demokratik-Sol" kabulüyle, çerçevesi belirlenmiş bir Sol "doktrin"de karar kıldı. Bir süre sonra bu kavram da yetersiz görülerek sosyalizm ana eksen haline getirildi. 1961 anayasası çerçevesinde Atatürkçülük, laiklik gibi ülke siyasetinin genel standardını teşkil eden bir vasatla yola çıkan ve faşizm, Nazizm gibi ideolojilerle birlikte Komünizm düşmanlığını da programına yazan parti, 1980'e gelindiğinde artık komünizm düşmanlığını programından çıkarmış, sosyalizmde ısrarlı bir partiydi. Sosyalizm perspektifinden yorumlanan bir Atatürkçülük anlayışı ise, parti söylemindeki varlığını korudu. Kuruluşundan itibaren iç çekişmeler yaşayan parti, Ekim 1969 seçimlerinde beklentisinin çok altında kalan bir Alevi desteğiyle yetinmek zorunda kaldığı gibi, 1970'li yıllarda bunu da koruyamadı. Oylardaki düşüş eğilimini ancak 14 Ekim 1979'daki kısmi senato seçimlerinde terse çevirdiyse de, bunun kalıcı bir eğilim olup olmadığını test etmek 12 Eylül 1980 müdahalesi nedeniyle mümkün olamadı. ABSTRACTUnity Party (BP) was founded in October 17, 1966 and at the third congress ,(November 17, 1971) party got "Turkey" phrase and continue its existence, the party was closed in the aftermath of the political intervention September 12, 1980. Party gained % 2.8 vote and 8 MP's in the first attended general election October 12, 1969 that has remained the biggest election success for the Unity Party. Party could not be a decisive actor in general politics becasue of its quantitive power, if keeps outside the AP Government's vote of confidence March 15,1970. However, a quantitive approach would ignore the party's authenticity in Turkish political history. In Turkey history, Originality has been the subject of widespread debate related to Alevi-Bektashi issue in the party that requires an interest beyond the quantitative power.Although, the authorities denied the claim of being Alevi Party since the beginning and this sense has kept its existence as primary element. When the representatives of the tradition left the party, it became a totally leftist party in 1970's. İn the first phase of the transformation party have declared that, they have the same value towards "Materialist Philosophy" and "Religious Beliefs" and in 1973 party ratified "Democratic-Left" doctrine as a new left framework. After a while, this concept was taken insufficient and Socialism was brought into the main axis.Within the framework of the 1961 constitution, Kemalism, and Secularism are main standards of the politics in Turkey, in related to those standards the party had enmity with ideologies of Nazism, Fascism and Communism and by 1980, hostility to Communism was out of the Party programme and the Party was totally insist on Socialism. Understanding of Kemalism that interpreted from the perspective of Socialism has maintained its presence in the Party discourse.Infighting from the beginning of the Party, in October 1969 election, Party could not met expectations and had to content with small group of Alevi supporters, 1970's Party could not maintain even this support. Although, party reversed the downward trend of votes in the partial senate election October 14, 1979, it was not possible to test whether this is a lasting trend or not due to political intervention of September 12, 1980.
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 18.06.2018 tarihli "Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge" gereğince tam metin erişime açılmıştır. ; SAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tez ÖzetiTezin Başlığı: Hatemi Dönemi Türkiye- ran lişkileriTezin Yazarı: Nurhan KOCATÜRK Danışman: Yrd. Doç. Dr. Kemal NATKabul Tarihi: 18 Eylül 2006 Sayfa Sayısı: VII (ön kısım) + 147 (tez)Anabilim Dalı: Uluslararası lişkiler Bilim Dalı: Uluslararası lişkiler?Hatemi Dönemi Türkiye- ran ilişkileri? iki ülke ilişkilerinde sürekli bir sorun olarakgösterilen ideoloji konusunun, aslında ilişkileri çokta olumsuz etkilemediğini, dönem dönembu sebepten kaynaklandığı söylenen problemlerin de aslında Türkiye ve ran'ın kendi içpolitikalarından kaynaklandığını ve kamuoyuna da ideolojik çerçevede yansıtıldığınıanlatmaktadır.1979 yılına kadar uluslararası ve bölgesel alanda herhangi bir problemle karşılaşmayan ranözellikle Humeyni önderliğinde gerçekleşen 1979 ran devrimi neticesinde kendi kabuğunaçekilerek yalnızlaşma politikası takip etmiştir. Bu tarihten itibaren ran'ın, ulusal çıkarlarınısağlamak için, dış politika söyleminde slam'a çok fazla vurgu yapması, Türkiye'de slam'labağdaştırılan her türlü konun arkasında, öyle olmasa bile, ran'ın görülmesi sonucunudoğurmuştur. Çünkü Türkiye'nin ideolojik yapısı laikliğe dayanmaktaydı. Doğal olarak busüreç içerisinde Türkiye- ran ilişkileri sürekli dalgalanmalar göstermiş, çok kaygı vericiolmamakla birlikte iki kez büyükelçilerin gönderilmesi ile sonuçlanmıştır.Zamanla rejim kendi içinde inandırıcılığını yitirmeye başlamış, bunun üzerine Humeyni vetaraftarları rejimi meşrulaştırabilmek için halk üzerindeki baskılarını arttırmış ve halkınzaman içerisinde reform ihtiyacı duymasına sebep olmuştur. Tabi bu durum 1997 yılındayapılan ran seçimlerini, reform yanlısı Hatemi'nin kazanması sonucunu doğurmuştur. Ancakran'daki Velayet-i Fakih sistemi, ulema yönetiminin meşruiyet temeli olarak kalmış,yönetim, sivil toplum ve yargı üzerinde sürekli varlığını hissettirmiş reformcu kesiministediği reformları gerçekleştirmesine engel olmuştur. Ancak yinede tam anlamıyla olmasabile yönetimde meydana gelen bu değişiklik, Türkiye- ran ilişkilerindeki iyileşmeyi gözlegörülür şekilde arttırmıştır. ran'ın artık dış politika söyleminde slami öğelere çok fazlavurgu yapmaması, Türkiye'nin, ran'a yönelik ideolojik kaygılarının azalmasını ve budoğrultuda her alanda işbirliğinin gündeme gelmesini sağlamıştır.Ancak son dönemde ran halkının değişime yönelik umutlarını kaybetmesi ve aradığınıreformcu kanatta bulamaması sonucu muhafazakar kanattan aday olan Ahmedinecat'ıcumhurbaşkanı olarak seçmeleri ve Ahmedinecat'ın da nükleer güç elde etme konusunda,Batıya yönelik uzlaşmaz tavırları, Türkiye- ran ilişkilerini ileriki dönemde zora sokacağabenziyor.Anahtar Kelimeler: Türkiye ve ran lişkileri, ran Devrimi, deoloji, Reform, Nükleer Güç ; Sakarya University Insitute of Social Sciences Abstract of Master?sThesisTitle of the Thesis: Turkey-Iran Relations Term of KhotemiAuthor: Nurhan KOCATÜRK Supervisor: Asist. Prof. Dr. Kemal NATDate: 18 September 2006 Nu. of pages: VII (pre text) + 147 (main body)Department: International Relations Subfield: International Relations?Turkiye-Iran Relations Term of Khotemi? tells that the ideology subject, which iscontinuously shown as a problem in relations of both countries actually does not affect therelations in a very negative way, those cyclical problems which are told to be sourced fromthis reason are actually sourced from Turkish and Iranian domestic policies and it is reflectedto the public opinion in ideological frame.Iran had not meet with any international and regional problems till 1979 and as the result ofthe 1979 Iran Revolution which is carried out especially in the Khomeini?s leadership it hascrept into its own skin and followed up an isolated policy. From that date forward, Iran?semphasizing the Islam too much in the foreign policy for its own benefits, brings forth theresult of Iran being at the back of all the subjects reconciled with the Islam in Turkiye, evenif it is not so. Because Turkish ideological structure leans on the secularism. Naturally withinthis period Turkiye-Iran relations continuously showed fluctuations and notwithstanding thatit is not a matter of concern, it is resulted with sending back the ambassadors twice.In the course of time, the regime had began to lost its plausibility within itself and hereuponKhomeini and his supporters increased the pressures on people for legitimizing the regimeand caused people to need reform by the time. Of course this situation brought forth theresult of Khotemi?s, who supports the reform, winning the Iran elections in 1997. However,the Velayet-i Fakih system in Iran has remained as the legitimizing base for the governmentof body of mullahs, always made its existence felt by the government, non-governmentalorganizations and judgment and disrupted the radicals to realizes their reforms. Butnevermore it is not in the proper sense, this change occurred in the government crudelyincreased the improvements in Turkiye-Iran relations. Iran?s not emphasizing the Islamicitems too much in its foreign policy expressions anymore provided the Turkish decreasingIran oriented ideological anxieties and bring up full cooperation.However, as result of Iranian people surrendering their hopes towards the change andreformists? not being able to meet their needs, electing Ahmedinecat, who is candidate ofconservatives, as the president of republic and his uncompromising attitudes towards theWest on having nuclear power seems to make Turkiye-Iran relations difficult in the future.Keywords: Turkiye and Iran Relations, Iran Revolution, Ideology, Reform, Nuclear Poweriii