Türkiye'de laiklik, cumhuriyetin değişmez bir niteliği ve özel öneme sahip bir ilkesidir, ancak Avrupa Birliği ülkelerinden farklı bir uygulamaya sahiptir. Türkiye'nin AB'ne üyelik sürecinde laikliğin nasıl etkileneceği ve Türkiye'de uygulanma biçimiyle laikliğin bu süreçte ne gibi tartışma ve açılımlara yol açacağı araştırılması gereken önemli konulardan biridir. Bu çalışmada Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan laiklikle Türkiye'de uygulanan laikliğin karşılıklı analizi yapılmaya çalışılmıştır. ; Secularism in Turkey is a permanent characteristic of the republic and a principle of special importance, while there is different understanding and implementation of secularism in the European Union countries. Therefore, the questions of how the understanding of secularism, as it is implemented in Turkey will be affected by Turkey's integration process to the EU and what kind of debates might take place as a result should be addressed. This study makes a comparative analysis of the implementation of secularism in Turkey and in the European Union.
Özet (Türkçe) Yüksek Yargı Kararları Işığında Laiklik Algısındaki Sosyolojik DeğişimBelli bir kültür içinde ortaya çıkan kavramların başka kültürlere aktarılmasında her zaman sorunlar yaşanmaktadır. Laiklik kavramı üzerinde, her ülkenin tarihi şartları, hukuk ve siyaset kültürü ile ilişkili tartışmaların yaşanması da bu yüzdendir.Laiklik kavramıyla ilgili olarak, Batı ülkeleri arasında bile bazı farklı anlayışların bulunuşu asgari bir kavramsal çerçevenin bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Hukuk devleti ve özgürlüklerle ilgili süreçlerde ortaya çıkan laiklik kavramının da nihai varlık sebebi insanların özgürlüğünün sağlanması ve teminat altına alınması konusunda bir güvence olmasından kaynaklanmaktadır. Nihai amaç insanın özgür olmasıdır; özgürlüğünün güvence altında olmasıdır. Laiklik ilkesini benimsemediği halde din özgürlüğü alanında yeterli güvenceler sağlamış ülkeler olduğu halde laiklik ilkesine anayasalarında yer verdiği halde din özgürlüğünü gerçekleştirememiş ülkeler de vardır. Kavramların kendileri değil içerikleri her zaman daha fazla önem taşımaktadır.Laiklik kavramının anayasaya girişinden itibaren içeriğiyle ilgili tartışmalar başlamıştır. 1961 Anayasasında da laiklik ilkesinin benimsenmesi kararlaştırılınca, birçok yazar ve hukukçunun bu kavramın tanımının anayasaya konulmasını talep ettiğini görüyoruz. 1982 Anayasası hazırlanırken, yine laikliğin anayasada tanımlanmasını Danışma Meclisi üyesi birçok hukukçu talep etmiştir. Böyle bir tanım yapılmış olsaydı, kavramla ilgili tartışmaların ve uygulamada yaşanan sıkıntıların bir ölçüde aşılması mümkün olabilirdi. Çalışmamızda, özellikle Anayasa Mahkemesi kararlarında olmak üzere yüksek yargının laikliği bir hukuk kavramı olarak değil bir siyasi ideoloji olarak algıladığı tezi ileri sürülmekte ve tartışılmaktadır. Laiklik kavramının hukuki tanımı bazı farklılıklar gösterse de, üzerinde evrensel mutabakat sağlanmış asgari bir içerik bulunmaktadır. Hukuk bakımından kabulü gereken bu asgari içeriğin Türkiye'de, yüksek yargı kararlarındaki laiklik algısıyla örtüşmediği görülmektedir. Özet-İngilizceSociological Changes in Perception of Secularism in the Light of Supreme Court Decisions (in Turkey)Transfer of a particular concept that emerged in a particular culture, to another culture has always caused problems. That is the main reason for the arguments about the concept of secularism which are related to historical conditions and juridical - political culture of the country.Existence of different types of applications, even among the Western countries, does not imply the absence of basic border lines for the concept of secularism. Secularism promises the guarantee and the immortality of liberty. That is the only reason for the emerge of the concept of secularism in periods regarding law and freedoms. The ultimate aim is the freedom of people. In fact, the guarantee of this very essential freedom. There are examples of such countries which provide the assurance of religious freedom and have not adopted the concept of secularism at same time. Exact opposite examples exist too: secular countries without religious freedom. Contents of the concepts are always more vital than the concepts themselves.Various arguments have started, which have always been major status in debates, following the entry of the concept of secularism to the Turkish constitution. Upon adoption of secularism in the Constitution of 1961, lots of writers, authors and legists had requested insertion of the description of secularism into the constitution. Similar response had came from various legists from the Advisory Council while the preparation of the Constitution of 1982. If such definition had been made, the arguments about the concept of secularism and problems in the practice in daily life would have been solved.In my work, it is claimed and discussed that Supreme Court(s) in Turkey accepts secularism as a political view instead of a juridical term especially in Supreme Court decisions. Despite of the fact that juridical definition of the concept of secularism differs in some ways, there is an essential content of this concept recognized universally. This basic understanding of the concept is required for true practice of law. However, border lines of secularism conflicts with the insight of secularism in Supreme Court(s) decisions in Turkey.
Bu çalışma Cumhuriyet Halk Partisi'nin değişen laiklik politikasını 18 Nisan 1999 ve 31 Mart 2019 yerel yönetim seçimlerinde İstanbul örneği üzerinden liderlerin söylem ve vaatlerini dikkate alınarak ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Çalışmada özellikle laiklik kavramı din eksenli incelenmiştir. Bu bağlamda laiklik, devlet ve toplum bağlamında analiz edilerek CHP'nin din ile ilişkisi, ideolojik eğilimleri dikkate alınmış olup dönemsel olarak analiz edilmiştir. 18 Nisan 1999 seçimlerinde geliştirilen laiklik söylemi için daha çok o dönemde partinin söylem ve siyasal reklamlarını öne çıkartan gazeteler arasında olan Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet ve Radikal gazeteleri dikkate alınırken; 31 Mart 2019 seçimleri için ise daha çok haber ve internet kaynakların taranmasıyla elde edilmiştir. Araştırmanın sonunda 1999 yılında dönemin içinde bulunduğu toplumsal, siyasal ve ekonomik koşulların da dikkate alınması neticesinde 2019 yılı seçimleriyle mukayese edildiğinde daha radikal bir laiklik anlayışıyla seçim hazırlıkları yapıldığı görülmüştür. Fransız laisizminden beslenen 1990'lı yılların CHP'si daha radikal düzeyde söylem ve politikalarını geliştirirken daha çok din ile mesafeli tutumu ve farklı yaşam tarzlarını dışlayan bir yaklaşım benimsemiştir. 2010'lardan sonraki süreçte ise Anglo-Sakson sekülerizmini benimseyen CHP bu defa ılımlı bir laiklik yaklaşımını benimsemiştir. Farklılıkları zenginliğe açılan bir anahtar olarak ele alan bu yaklaşımla parti daha liberal bir anlayış benimseyerek birey yaşamının hem kamusal hem bireysel alanını kapsayan saygı prensibini merkezine almıştır. Ülkenin içinden geçtiği toplumsal ve siyasal dönüşümlerde değişimin karşısında durmayan CHP, bu dönüşümle beraber bir anlamda pragmatik anlayış benimsemiş ve birbirinden farklı bu iki süreçte radikal bir kopuş örneğini ortaya çıkarmıştır. Belediye başkan adaylarının profillerinden, seçim sloganı ve seçim gezileri için temaslarda bulunulan alanlarda değinilen ana temalara ve seçmen kitlelerine değin hemen hemen her konuda bambaşka iki CHP'nin ortaya çıkması, laiklik politikasında mütedeyyin kesimleri de kapsamak isteyen mutedil bir anlayışa meyil ettiği anlaşılmıştır. ; This study aimed to reveal the changing secularism policy of the Republican People's Party in the local government elections of 18 April 1999 and 31 March 2019, taking into account the discourses and promises of the leaders, through the example of Istanbul. In the study, especially the concept of laicism has been examined in terms of religion. In this context, the concept of laicism was analyzed in the context of the state and society, and the CHP's relationship between religion and ideological tendencies were taken into account and analyzed periodically. While considering the secularism discourse developed in the 18 April 1999 elections, Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet and Radikal, which were among the newspapers that highlighted the party's discourse and political advertisements at that time; for the 31 March 2019 elections, it was obtained by scanning mostly news and internet sources. At the end of the research, when the social, political and economic conditions of the period were taken into account in 1999, when compared to the 2019 elections, it was seen that the election preparations were made with a more radical understanding of secularism. While the CHP of the 1990s, fed by French laicism, developed its discourse and policies at a more radical level, it adopted an approach that mostly excluded religion and different lifestyles. In the period after the 2010s, the CHP, which adopted Anglo-Saxon secularism, adopted a moderate secularism approach this time. With this approach, which considers differences as a key to wealth, the party has adopted a more liberal understanding and has centered on the principle of respect, which covers both the public and individual spheres of individual life. The CHP, which did not stand against change in the social and political transformations the country went through, adopted a pragmatic understanding in a sense with this transformation and revealed an example of a radical break in these two different processes. It has been understood that the emergence of two completely different CHPs in almost every subject, from the profiles of the mayoral candidates to the main themes mentioned in the areas where contacts are made for the election slogan and election tours, and the electorate, tends to a moderate understanding that wants to include the religious segments in the secularism policy.
Helal Gıda Sertifikası Türkiye'de 2005 senesinden itibaren uygulanmaya başlayan bir sertifikalama süreci olup o günden bu yana farklı platformlarda ve konu başlıklarıyla tartışılmaktadır. Bu çalışmanın konusunu da bu tartışma başlıklarından birisi olan Helal Gıda Sertifikası Türkiye iç piyasasında uygulanmalı mıdır? sorusu oluşturmaktadır. Bu çalışmada, canlı bir televizyon programında HGS'yi savunan ve karşısında olan tarafların argümanları, Fairclough ve Fairclough'a ait olan Politik Söylem Analizi metodu ile analiz edilerek "iki taraf arasında uzlaşma zemini için bir içgörü oluşturulabilir mi" sorusuna cevap aranacaktır. Helal Gıda Sertifikası dini bir kavramdan türemiş olsa da taraflar arasındaki tartışma daha çok insan hakları ve kutsal bir kavramın pazarlaştırılması konu başlıklarına odaklanmaktadır. Tarafların gerek din ve dünya görüşleri gerekse teknik ve bilimsel altyapıları çok farklı olduğu için derin bir anlaşmazlık içinde görünseler de, aralarında bir uzlaşı zemininin sağlanabileceği mümkün görünmektedir. ; Halal Food Certification is a certification process that has been implemented since 2005 in Turkey and it is discussed on different platforms and with topics since then. The subject of this study is, one of the discussion topics of "Halal Food Certification" that whether it should be implemented in the domestic market in Türkiye or not? In this study, the arguments of the parties arguing and opposing HGS in a live television program will be analyzed with the Political Discourse Analysis method of Fairclough and Fairclough (2012), and it will be searched that whether it is possible to create insight for the ground for a compromise between the two parties? Although the Halal Food Certificate is derived from a religious concept, the discussion between the parties is mostly focused on human rights and the marketization of a sacred concept. Although the parties seem to be in deep disagreement due to their very different religious and world views, as well as their technical and scientific infrastructures, it seems possible that a compromise ground can be established.
Modernleşme süreci üzerinde farklı yaklaşımlar olmakla beraber, sürecin siyasal yönünün demokrasiyi içerdiğini söyleyebiliriz. Türkiye, özellikle 19. yüzyılın başlarından itibaren modernleşme çabalarına sahne olmuştur. Türkiye'de modernleşme ve demokrasi sürecinde, genelde merkezi devlet geleneğine paralel bir anlayışla hareket edildiği görülmüştür. Süreçte, özellikle laiklik anlayışı, bürokrasinin seçkinci tutumu ve ordunun yönetime müdahaleleri öne çıkan sorunlar olmuştur. Türkiye'deki modernleşme ve demokrasi süreci ile bu sürecin problemleri, Kemal H. Karpat'ın eserleri çerçevesinde incelenmiştir. Karpat'a göre, Türkiye'de modernleşme ve demokrasi sürecinin en önemli aktörlerinden biri "orta sınıf" olarak adlandırılabilecek kesimdir. Karpat, Türkiye'de demokrasi mücadelesinin orta sınıf etrafında cereyan ettiğini belirtmektedir. ; There are different aproaches on process of modernization and we can say; modernization's political direction includes democracy. Turkey, especially at the the beginning of the 19th century has been witnessed of modernization efforts. We consider; there is usually the tradition of central government in the process of modernization and democracy in the Turkey. Especially the concept of secularism, elitist attitudes of bureaucracy and management interventions of military have been important problems in the process. In the Turkey, process of modernization and democracy and problems of this process have been investigated according to works of Kemal H. Karpat. According to Karpat, one of the most important actors can be called "middle class" community in the Turkey's process of modernization and democracy. According to Karpat, struggle for democracy in Turkey has been occured around of middle class.
Türkiye'de kurulan Komünizme Mücadele Dernekleri ve bu derneklerin dillendirdiği anti-komünist söylem, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden beri Türk toplumunda var olan ?Moskof? imgesinin oluşturduğu ?dış düşman? algısından büyük oranda beslenmiş ve Soğuk Savaş dönemi SSCB ve ABD politikalarının iç politikaya yansıması ile özellikle 1940'lı yıllardan itibaren belirginlik kazanmıştır. Aynı zamanda bu dernekler toplumda, Tek Parti dönemi politikalarının katı laiklik uygulamalarının milliyetçi ve dindar çevreleri susturması ve 1945-1960 arası dönemde CHP ve DP hükümetlerinin sol siyasal düşünceye bakışındaki dışlayıcı benzerlikten faydalanarak ortaya çıkmışlardır. Bu dernekler sırasıyla 1950'de Zonguldak'ta, 1956'da İstanbul'da ve son olarak 1963 yılında İzmir'de kurulmuşlardır. Bu dernekler toplumda var olan negatif içerikli ?Moskof? imgesi ve bir iç düşman olarak algılanan ?komünizme? ve ?komünistlere? karşı devletin dışında ama ona paralel bir biçimde engelleyici söylemler üretmişlerdir. Komünizmle mücadele sürecinde etkin olan dernek ve bu sürece dâhil olan kişiler, bu söylemleri üretirken milletin, dinin, devletin ve geleneksel kültürel değerlerin sahibi olunduğu ve bunları korumakla kendi geleceklerine sahip çıkacaklarını düşünmüşlerdir. Komünizmle Mücadele Derneklerinin kuruluşunda yer alanlar başta olmak üzere, komünizmle mücadele söyleminin üretilmesine ve siyasal yaşamın anti-komünizm yönünde politize edilmesine katkısı olan birçok önemli kişi de bu derneklerin ürettiği söyleme katkı yapmışlardır. Bu katkılar dikkate alındığında Komünizmle Mücadele Dernekleri ve sahip oldukları anti-komünist söylem, Türk sağı'nın 1930'lardan itibaren belirginleşen oluşumuna, 1950'li yıllardan itibaren açık bir biçimde katkı yapmış başka adı ve söylemi olan derneklerin ve söylemlerin en önemlilerinden biri olmuştur. Bu derneklerin üretmiş olduğu söylemin gücünden siyasal güç devşiren MHP ve AP gibi kimi partiler de olmuştur. Bu derneklerin ürettiği anti-komünist söylem Tek Parti döneminde devlete küsmüş/darılmış kimi milliyetçi, dindar ve muhafazakâr çevrelerin devletle barışmasını sağlamak ve onların siyasal alanda bir aktör olarak yer almaları gibi bir fonksiyonu da yerine getirmiştir. ; Anti-communist institutions and the rhetoric voiced by these institutions were inspired by the conception of ?external enemy? created by the ?Moskow? image that was seen in the Turkish society since the last stages of Ottoman Empire and began to be apparent after 1940s when United States and Socialist Block?s policies were reflected to interior policy. At the same time, these institutions appeared in the society as a result of the secularist policies of the single party regime that suppressed the nationalist and religious circles and the similarity between the Republican People?s Party and Democratic Party?s alienating attitude towards leftist discourse between 1945-1960. They were founded in Zonguldak in 1950, in 1956 in İstanbul and in 1963 in İzmir respectively. These institutions produced a negative discourse against the ?Moscow? image and ?communism? and ?communists? that were accepted as an internal enemy in the society. The discourse produced by those institutions was out of the government but in parallel with it. In the process of the struggle against communism, active institutions and people producing this discourse thought that they had the nation, religion, government and traditional cultural values and by protecting these, they would protect their future. Along with the people who participated in the founding of the institutions of anti-communism, several important people contributed to the producing of the anti-communist discourse and politicizing process of the political life towards anti-communism. When these contributions are taken into consideration, anti-communist institutions and their anti-communist discourse contributed to the formation of Turkish right beginning in 1930s and being apparent in 1950s along with the other institutions and discourses. There have been political parties like Nationalist Movement Party and Justice Party that gained political power from the power of the discourse of these institutions. This anti-communist discourse also realized a function of including the religious and conservative circles that were offended by the government in the single party regime as actors in political area.
Eğitim, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminden başlayarak günümüz Türkiye'sine uzanacak şekilde devleti yönetenler tarafından öncelikli olarak ele alınan bir müdahale alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye'de son iki yüzyıllık dönemde, devletin kurtuluşu, birliğin ve bütünlüğün sağlanması, çağdaşlaşma ve elbette ulus-devletin kuruluşu ve idame ettirilmesi konularında eğitim politikası önemli bir araç olarak da görülmüştür. Bu çalışmada, belirtilen zaman aralığında eğitim alanında gerçekleşen gelişmeler, bu alandaki farklı yaklaşımlar, fikirler ile kurumsal ve yasal düzenlemeler, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin bir arada ele alınması ile bir süreklilik çerçevesinde incelenmeye çalışılmıştır. Belirtilen süreçte eğitim politikasındaki değişim sorunsalı kamu politikası analizi çerçevesinde ele alınmıştır. Osmanlı'nın son döneminde başlayan eğitimde reform tartışmaları ve uygulamalar Cumhuriyet'in ilanı ile birlikte önemli bir dönüm noktasına gelmiştir. Tevhid-i Tedrisat bu tartışmalara getirilen radikal bir tedbir olarak karşımıza çıkmıştır. Bu kırılmadan sonra da eğitim hem devlet katında hem de toplumda düzeltilmesi ve iyileştirilmesi gereken bir alan olarak her zaman gündemde olmaya devam etmiştir. Ancak eğitimde reform meselesi Türkiye'de konunun özüne dokunamadan ikincil veya üçüncül tedbirlerle ile sınırlı kalmıştır. Eğitim, hem laiklik ilkesinin önemli bir unsuru olarak hem de devleti yönetenlerin bir ideolojik aygıtı olarak bir amaç olmaktan ziyade bir araç olarak görülmüştür. İşbu çalışmada, eğitim alanındaki değişim sorunsalı ele alınmıştır. Özellikle Cumhuriyet döneminde bu alandaki değişimlerin ve iyileştirme çabalarının kısıtlı ve teknik düzeyde kalması açıklanmaya ve sorgulanmaya çalışılmıştır. --- From the time of Tanzimat to the present day, education policies have always been a priority area of intervention for political and administrative elites in Turkey. During the last two centuries, education policy is considered as a very important means and lever for the survival of the State, the unity of the nation and modernization and as well as for the creation and preservation of the Nation state. In this work, the evolution of education policy as well as the various approaches developed, the institutional and legislative regulations were studied by conceiving the period cited above in a logic of continuity between the Ottoman Empire and the Republic. In this perspective, the work mainly questions the question of change in the context of public policy analysis. The debates and attempts at reform initiated in the 19th century in the field of education reached a decisive turning point with the creation of the Republic. Tevhid-i Tedrisat presents itself as a radical measure undertaken by the founders of the Republic. Furthermore, during the following decades, for society and also for political leaders, the need for reform and improvement in the field of education has constantly been an important subject on the political agenda. However, the question of "reform" could only be conceived in its secondary dimensions. In this sense, education is considered rather as a guarantor of the principle of secularism and as an ideological apparatus of the state without being able to conceive substantial and first-rate reforms. This work therefore questions the problem of change in education policy in Turkey. In this perspective, he seeks to demonstrate and explain the nature and the reasons for an incremental and limited process of change.
Milli Görüş Hareketi, Türk Siyasi Hayatı içerisinde son 50 yıllına sosyal, siyasal, fikirsel ve dış politika açısından farklılıklar getirmiş bir siyasi harekettir. 1969 yılında Bağımsızlık Hareketiyle başlayan daha sonra Milli Görüş adını alarak mücadelesini vermiştir. 1970 yıllın da günümüze kadar Partileşme sürecine girmiş siyasi hayatı boyunca beş siyasi partisi "laikliğe aykırı" sebepler dolayısı ile dört partisi kapatılmıştır. Partileşme süreçleri boyunca kurmuş oldukları teşkilat yapısı ve temel esasları ile siyasete içerisinde çeşitli kavram ve söylemler ile yenilikler ortaya atmıştır. Teşkilat modeli ve beli kuraları temel esaslar üzerinden belirleyerek varoluş şekli ve mücadele sebeplerini hem İslami hem de ülke şartlarına göre olması. Teşkilat mensuplarının siyaset yapma amaçlarını öğretmesi, eylem, söylem ve fikir birliği için çalışması siyaset içerisindeki kendi has yapısını göstermektedir. Mücadelesini yaratılış, manevi ve yasal açıdan açıklaması ile varoluş sebebini tarif etmiştir. Siyasi hayata getirmiş olduğu Önce Ahlak ve Maneviyat söylemi ile yeni bir eğitim (maarif) model ortaya çıkmış, ekonomik açıdan ortaya atmış olduğu Adil Ekonomik düzen ve Ağır Sanayi söylemi ile kendine özgü bir ekonomik model ortaya atmıştır. Avrupa Ekonomik Ortak Pazarı günümüzdeki adıyla Avrupa Birliği karşıtı olması ve onun karşısına İslam Birliği söylemi hatırlatması ile D-8 aktif hale getirmesi ile kendine özgü dış politika hamlesi belirlemesi. Hukuk açısından Adil Hukuk Sistemi oluşturarak çok hukuklu sistem üzerinden Adalet, Hürriyet ve İnsan haklarına dayalı adil düzen söylemi olmuştur. Sonuç olarak Milli görüş hareketi TSH içinde eli yılık mücadelesi boyunca kendine çalışma metodu olarak belirlediği Temel Esasları ve Söylemleri nasıl oluştuğunu ve devam ettiğini üzerinde durulmuştur. ; The National Vision Movement is a political movement that has brought social, political, and intellectual and foreign policy differences to the last 50 years in Turkish Political Life. The movement, which started with the name of Independence Movement in 1969, continued struggle with the name the National Vision later. Since 1970 up to the present, the national movement, which has been on way to becoming a political party, had been closed for four times during its political life, it has been claiming that its political party was contrary to secularism. Throughout the process of becoming a political party, they have introduced various concepts and discourses and innovations within their organizational structure and basic principles. The fact that the national vision movement determined its organizational model and certain rules based on the basic principles that are both Islamic and suitable to the country conjecture shows its unique structure. Its discourse of which the priority is morality and morale revealed a new educational model. It has created a unique economic model with its economic outlook; "Fair Economic Order" and "Heavy Industry". Its foreign policy formed D-8 Union as an alternative to the European Economic Common Market and it is the anti-European Union. In terms of law regulations, 'Fair Legal System' has been formed by 'Fair Order' based on Justice, Honesty and Human Rights through a multi-legal system. As a result, the National Vision Movement in Turkish political life has focused on how the Fundamental Principles and Discourses, which were determined as a method of self-study during the fifty-year struggle, were formed and continued.
Tarihsel gelişmelere göre halkın kendi kendini yönetmesini esas alan demokrasi kavramına, toplumların gelişme düzeylerine bağlı olarak farklı anlamlar atfedilmiştir. Modernizmin siyasal dönüşümünü ifade eden demokrasi kavramı hukukun üstünlüğü, yasal eşitlik, özgürlük gibi unsurları barındırır. Ancak demokrasi söylemi özgürlük, eşitlik ve adaletin ne olduğu ya da ne olabileceğini gösterdiği kadar, maalesef baskı ve tahakkümü, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri gizler hale gelmiş, insan hakları siyasal bir silah olarak kullanılmaya başlanmıştır. Modernizmin ve dolayısıyla demokrasinin temellerini oluşturan Reform ve Rönesans hareketleriyle birlikte genel ahlak, toplumsal ve siyasal alanın dışına itilmiştir. Modernizm, her şeyi seküler boyutlara indirgemiş, apriori düzeydeki ilkeleri dikkate almamıştır. Yeryüzüne egemen olmak için gökyüzünden yüz çevirmiş ve bütün bunları da sadece sözde tek amaç olarak kabul edilen insanın özgür, eşit ve mutlu olması için yapmıştır. Ahlak ve siyasetin birbirinden ayrıldığı modern dönemlerden bu yana ahlak, kapitalizmin de etkisiyle araç haline getirilmiştir. Ahlaki olan günümüz dünyasında ve toplumun etkili çevreleri içinde temsiliyet imkânı bulamamaktadır. Dolayısıyla genel ahlak bağlayıcı gücünü yitirmiş, toplumu meydana getiren bireylerin kendilerini her bakımdan kuşatacak olan üst normlara yaslanma imkânı da ellerinden alınmıştır. Bundan dolayı hak ve özgürlük alanında evrensellik değil çıkar ilişkisi ön planda yer almıştır. Çünkü giderek artan oranda uluslararası ilişkilere ve dış politikalara, iktisadi çıkarlar yön vermeye başlamıştır. Büyük sermaye sahipleri hem ulusal hem de uluslararası alanda hükümetlere baskı yaparak ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmişlerdir. Dahası özgürlük, adalet, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar, küresel-uluslararası güçlerin emperyal amaçlarının meşruluk kılıfı haline gelmiştir. ; Considering the historical developments, democracy as a form of governing people by people may have different meanings depending on the development level of societies. The concept of democracy which expresses a political transformation of modernism contains such elements as the rule of law, legal equality, and freedom. However, as discourse of democracy proves freedom, equality and justice, it may also be used as a tool to hide oppression, domination, inequality and injustice and unfortunately human rights have been used as a political weapon. The Reformation and the Renaissance which paved the way for modernism and hence democracy placed the general morality outside the social and political spheres. Modernism has reduced all down to secularism, and taken no heed of a priori principles. It has also disregarded whatever has been considered celestial for the sole purpose of establishing a global dominion over the earth, something which it has done for the quasi-single aim of increasing human freedom, equality and happiness. Today the whole world of the moral life are experiencing expatriated state with capitalism's effect, the moral of the community the opportunity to representation in the environment can not be effective, public morality is losing its binding force. Thus, an individuals can not find the opportunity to lean on.top norms which will surround him in all respects. Therefore, in the area of rights and freedoms, interests have been at the forefront instead of universality. Because economic interests have become increasingly active on international relations and foreign policy. The capital owners both nationally and internationally shaped states in accordance with its own interests by putting pressure on governments. Furthermore, notions such as freedom, justice, democracy and human rights have become tools of justification for global-international forces to cover their imperial aims.
Tarihsel gelişmelere göre halkın kendi kendini yönetmesini esas alan demokrasi kavramına, toplumların gelişme düzeylerine bağlı olarak farklı anlamlar atfedilmiştir. Modernizmin siyasal dönüşümünü ifade eden demokrasi kavramı hukukun üstünlüğü, yasal eşitlik, özgürlük gibi unsurları barındırır. Ancak demokrasi söylemi özgürlük, eşitlik ve adaletin ne olduğu ya da ne olabileceğini gösterdiği kadar, maalesef baskı ve tahakkümü, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri gizler hale gelmiş, insan hakları siyasal bir silah olarak kullanılmaya başlanmıştır. Modernizmin ve dolayısıyla demokrasinin temellerini oluşturan Reform ve Rönesans hareketleriyle birlikte genel ahlak, toplumsal ve siyasal alanın dışına itilmiştir. Modernizm, her şeyi seküler boyutlara indirgemiş, apriori düzeydeki ilkeleri dikkate almamıştır. Yeryüzüne egemen olmak için gökyüzünden yüz çevirmiş ve bütün bunları da sadece sözde tek amaç olarak kabul edilen insanın özgür, eşit ve mutlu olması için yapmıştır. Ahlak ve siyasetin birbirinden ayrıldığı modern dönemlerden bu yana ahlak, kapitalizmin de etkisiyle araç haline getirilmiştir. Ahlaki olan günümüz dünyasında ve toplumun etkili çevreleri içinde temsiliyet imkânı bulamamaktadır. Dolayısıyla genel ahlak bağlayıcı gücünü yitirmiş, toplumu meydana getiren bireylerin kendilerini her bakımdan kuşatacak olan üst normlara yaslanma imkânı da ellerinden alınmıştır. Bundan dolayı hak ve özgürlük alanında evrensellik değil çıkar ilişkisi ön planda yer almıştır. Çünkü giderek artan oranda uluslararası ilişkilere ve dış politikalara, iktisadi çıkarlar yön vermeye başlamıştır. Büyük sermaye sahipleri hem ulusal hem de uluslararası alanda hükümetlere baskı yaparak ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmişlerdir. Dahası özgürlük, adalet, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar, küresel-uluslararası güçlerin emperyal amaçlarının meşruluk kılıfı haline gelmiştir. ; Considering the historical developments, democracy as a form of governing people by people may have different meanings depending on the development level of societies. The concept of democracy which expresses a political transformation of modernism contains such elements as the rule of law, legal equality, and freedom. However, as discourse of democracy proves freedom, equality and justice, it may also be used as a tool to hide oppression, domination, inequality and injustice and unfortunately human rights have been used as a political weapon. The Reformation and the Renaissance which paved the way for modernism and hence democracy placed the general morality outside the social and political spheres. Modernism has reduced all down to secularism, and taken no heed of a priori principles. It has also disregarded whatever has been considered celestial for the sole purpose of establishing a global dominion over the earth, something which it has done for the quasi-single aim of increasing human freedom, equality and happiness. Today the whole world of the moral life are experiencing expatriated state with capitalism's effect, the moral of the community the opportunity to representation in the environment can not be effective, public morality is losing its binding force. Thus, an individuals can not find the opportunity to lean on.top norms which will surround him in all respects. Therefore, in the area of rights and freedoms, interests have been at the forefront instead of universality. Because economic interests have become increasingly active on international relations and foreign policy. The capital owners both nationally and internationally shaped states in accordance with its own interests by putting pressure on governments. Furthermore, notions such as freedom, justice, democracy and human rights have become tools of justification for global-international forces to cover their imperial aims.
Yüksek Lisans Tezi ; Soğuk Savaş yıllarında ortak güvenlik politikalarının uyuşması sonucu iki yakın müttefik olan Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki ilişkiler, Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından da karşılıklı güvene dayalı olarak devam etmiştir. İran-Irak savaşı ve Körfez Savaşı sırasında da bu karşılıklı güven devam etmiş ve meyvesini Clinton döneminde (1992-2000) vermiştir. Clinton dönemine kadar Geliştirilmiş Ortaklık olarak adlandırılan ilişkiler Stratejik Ortaklığa yükselmiştir. 11 Eylül saldırılarının ardından ABD'nin dünyaya bakışı değişmiştir. ABD'nin dış politikasındaki önceliğini terörizmle savaş kavramı almış ve hedef ülkeler listelenmiştir. ABD için bu noktada Türkiye en önemli ülkelerden biriydi çünkü; Türkiye bölgedeki zengin petrol yatakları üzerinde oturan Arap ülkelerine karşı demokrasisi, serbest piyasa ekonomisi ve laikliği ile model ülke olarak görülmekteydi. Ayrıca Türkiye bu bölgenin iç dinamiklerini belirleyen ülkelerden biri konumundaydı. Türkiye'nin ABD'ye destek vermesi, ABD açısından bu mücadelenin İslam dünyası ile olmadığının bir kanıtı olarak sembolik bir önem taşımaktaydı. TBMM'nin 1 Mart 2003'te almış olduğu "tezkere" kararı, ABD Silahlı Kuvvetlerinin Irak'a Türk topraklarından geçiş izni çıkmaması ve ertesinde yaşanan Süleymaniye Baskını, Amerika ile Türkiye arasında süregelen "stratejik ortaklık" ilişkisinin de sorgulanmasına neden olmuştur. Tezkere krizi ile Türk-Amerikan ilişkileri onarılması güç bir darbe almıştır. 2004 yılında, önce ikili ziyaretler, ardından Türkiye'nin "demokratik ortak" sıfatıyla ABD'deki G-8 zirvesine katılması, aynı yıl Türkiye'de gerçekleşen NATO zirvesine ABD Başkanı George Bush'un gelişi Türkiye ve Amerika arasındaki buzların yavaş yavaş çözülmesi şeklinde yorumlanmıştır. Her ne kadar bu durum düzeltilmeye çalışılsa da Başkan Clinton zamanında Stratejik Ortaklık'a yükselen ilişkiler Başkan Bush zamanında sekteye uğramıştır. ; At the time of cold war, as common security policies agreed with eachother, the relations between Turkey and U.S.A. that were close allies went on with mutual confidence after the falling of Berlin Wall and the diffusing of Soviet Union. At the time of Iran - Iraq War and Gulf War, this mutual confidence went on and it beared at the period of "Clinton" (1992-2000). The relations developed with the name of corporation to the period of "Clinton" ascended the "strategic corporation". U.S.A.'s glance to the World changed after the attacks on September, 11. The priority at U.S.A.'s foreign policy was related to fight with the terrorism and the target countries were listed. At this point, Turkey was an important country for U.S.A. because Turkey was seen as a model country with its democracy, free market economy and secularism against arabic countries stayed on the rich petrol veins in the area. Moreover, Turkey was in a position that modified this area's internal Dynamics. Turkey's support to U.S.A. had got a symbolic importance as a prove that this struggle wasn't with Islam World. The decision of letter taken by Turkish Grand National Assembly (TGNA) on 2003, March 1, not giving a permission for U.S.A. Armed Force entrance to Iraq from Turkish territory and "Sulamaniya Descent" caused to interrogate the relation of strategic corporation between Turkey and U.S.A. . Turkey - U.S.A. relations took on the chin with the letter crisis. In 2004, firstly binary visitation, then Turkey's taking part in G-8 in U.S.A. with name of "democratic copartner", at the same time George Bush "The President of U.S.A." atttending to NATO congress in Turkey were commented as the relations were corrected at the period of "Bush".
ÖZET17 Ekim 1966'da kurulan ve 27 Kasım 1971'de toplanan üçüncü kongrede isminin önüne Türkiye ibaresini ekleyerek siyasi varlığını sürdüren Birlik Partisi 12 Eylül 1980 Müdahalesi ertesinde kapatıldı. Katıldığı ilk genel seçim olan 12 Ekim 1969 milletvekili seçiminde aldığı yüzde 2,8'lik oy ve çıkardığı sekiz milletvekili en büyük seçim başarısı olarak kaldı. Bir ölçüde 15 Mart 1970'deki AP hükümetinin güvenoylaması dışta tutulursa, nicel gücü itibariyle genel siyasetin tayin edici bir aktörü olamadı. Bununla birlikte niceliğe indirgenmiş bir yaklaşım Partinin, siyaset tarihimizdeki özgünlüğünü göz ardı etmektir. Özgünlük öteden beri Türkiye tarihinde yaygın tartışmalara konu olmuş Alevilik-Bektaşilik olgusuyla arasında kurulan bağdır ki, partinin nicel gücünü aşan bir ilgiyi gerektirir.Alevi partisi isnadı başından itibaren yetkilileri tarafından reddedilse de partiye dair algının temel bir unsuru olarak varlığını korudu. Geleneği temsil eden kişilerin parti dışına düşmesiyle birlikte yürüyen sol dönüşüm, 1970'li yıllarda partiye damgasını vurdu. Dönüşümün ilk evresinde "Materyalist felsefelerle" "dinsel inançlara aynı ölçüde" değer verdiğini ilan eden parti, 1973 yılındaki "Demokratik-Sol" kabulüyle, çerçevesi belirlenmiş bir Sol "doktrin"de karar kıldı. Bir süre sonra bu kavram da yetersiz görülerek sosyalizm ana eksen haline getirildi. 1961 anayasası çerçevesinde Atatürkçülük, laiklik gibi ülke siyasetinin genel standardını teşkil eden bir vasatla yola çıkan ve faşizm, Nazizm gibi ideolojilerle birlikte Komünizm düşmanlığını da programına yazan parti, 1980'e gelindiğinde artık komünizm düşmanlığını programından çıkarmış, sosyalizmde ısrarlı bir partiydi. Sosyalizm perspektifinden yorumlanan bir Atatürkçülük anlayışı ise, parti söylemindeki varlığını korudu. Kuruluşundan itibaren iç çekişmeler yaşayan parti, Ekim 1969 seçimlerinde beklentisinin çok altında kalan bir Alevi desteğiyle yetinmek zorunda kaldığı gibi, 1970'li yıllarda bunu da koruyamadı. Oylardaki düşüş eğilimini ancak 14 Ekim 1979'daki kısmi senato seçimlerinde terse çevirdiyse de, bunun kalıcı bir eğilim olup olmadığını test etmek 12 Eylül 1980 müdahalesi nedeniyle mümkün olamadı. ABSTRACTUnity Party (BP) was founded in October 17, 1966 and at the third congress ,(November 17, 1971) party got "Turkey" phrase and continue its existence, the party was closed in the aftermath of the political intervention September 12, 1980. Party gained % 2.8 vote and 8 MP's in the first attended general election October 12, 1969 that has remained the biggest election success for the Unity Party. Party could not be a decisive actor in general politics becasue of its quantitive power, if keeps outside the AP Government's vote of confidence March 15,1970. However, a quantitive approach would ignore the party's authenticity in Turkish political history. In Turkey history, Originality has been the subject of widespread debate related to Alevi-Bektashi issue in the party that requires an interest beyond the quantitative power.Although, the authorities denied the claim of being Alevi Party since the beginning and this sense has kept its existence as primary element. When the representatives of the tradition left the party, it became a totally leftist party in 1970's. İn the first phase of the transformation party have declared that, they have the same value towards "Materialist Philosophy" and "Religious Beliefs" and in 1973 party ratified "Democratic-Left" doctrine as a new left framework. After a while, this concept was taken insufficient and Socialism was brought into the main axis.Within the framework of the 1961 constitution, Kemalism, and Secularism are main standards of the politics in Turkey, in related to those standards the party had enmity with ideologies of Nazism, Fascism and Communism and by 1980, hostility to Communism was out of the Party programme and the Party was totally insist on Socialism. Understanding of Kemalism that interpreted from the perspective of Socialism has maintained its presence in the Party discourse.Infighting from the beginning of the Party, in October 1969 election, Party could not met expectations and had to content with small group of Alevi supporters, 1970's Party could not maintain even this support. Although, party reversed the downward trend of votes in the partial senate election October 14, 1979, it was not possible to test whether this is a lasting trend or not due to political intervention of September 12, 1980.
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 18.06.2018 tarihli "Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge" gereğince tam metin erişime açılmıştır. ; SAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tez ÖzetiTezin Başlığı: Hatemi Dönemi Türkiye- ran lişkileriTezin Yazarı: Nurhan KOCATÜRK Danışman: Yrd. Doç. Dr. Kemal NATKabul Tarihi: 18 Eylül 2006 Sayfa Sayısı: VII (ön kısım) + 147 (tez)Anabilim Dalı: Uluslararası lişkiler Bilim Dalı: Uluslararası lişkiler?Hatemi Dönemi Türkiye- ran ilişkileri? iki ülke ilişkilerinde sürekli bir sorun olarakgösterilen ideoloji konusunun, aslında ilişkileri çokta olumsuz etkilemediğini, dönem dönembu sebepten kaynaklandığı söylenen problemlerin de aslında Türkiye ve ran'ın kendi içpolitikalarından kaynaklandığını ve kamuoyuna da ideolojik çerçevede yansıtıldığınıanlatmaktadır.1979 yılına kadar uluslararası ve bölgesel alanda herhangi bir problemle karşılaşmayan ranözellikle Humeyni önderliğinde gerçekleşen 1979 ran devrimi neticesinde kendi kabuğunaçekilerek yalnızlaşma politikası takip etmiştir. Bu tarihten itibaren ran'ın, ulusal çıkarlarınısağlamak için, dış politika söyleminde slam'a çok fazla vurgu yapması, Türkiye'de slam'labağdaştırılan her türlü konun arkasında, öyle olmasa bile, ran'ın görülmesi sonucunudoğurmuştur. Çünkü Türkiye'nin ideolojik yapısı laikliğe dayanmaktaydı. Doğal olarak busüreç içerisinde Türkiye- ran ilişkileri sürekli dalgalanmalar göstermiş, çok kaygı vericiolmamakla birlikte iki kez büyükelçilerin gönderilmesi ile sonuçlanmıştır.Zamanla rejim kendi içinde inandırıcılığını yitirmeye başlamış, bunun üzerine Humeyni vetaraftarları rejimi meşrulaştırabilmek için halk üzerindeki baskılarını arttırmış ve halkınzaman içerisinde reform ihtiyacı duymasına sebep olmuştur. Tabi bu durum 1997 yılındayapılan ran seçimlerini, reform yanlısı Hatemi'nin kazanması sonucunu doğurmuştur. Ancakran'daki Velayet-i Fakih sistemi, ulema yönetiminin meşruiyet temeli olarak kalmış,yönetim, sivil toplum ve yargı üzerinde sürekli varlığını hissettirmiş reformcu kesiministediği reformları gerçekleştirmesine engel olmuştur. Ancak yinede tam anlamıyla olmasabile yönetimde meydana gelen bu değişiklik, Türkiye- ran ilişkilerindeki iyileşmeyi gözlegörülür şekilde arttırmıştır. ran'ın artık dış politika söyleminde slami öğelere çok fazlavurgu yapmaması, Türkiye'nin, ran'a yönelik ideolojik kaygılarının azalmasını ve budoğrultuda her alanda işbirliğinin gündeme gelmesini sağlamıştır.Ancak son dönemde ran halkının değişime yönelik umutlarını kaybetmesi ve aradığınıreformcu kanatta bulamaması sonucu muhafazakar kanattan aday olan Ahmedinecat'ıcumhurbaşkanı olarak seçmeleri ve Ahmedinecat'ın da nükleer güç elde etme konusunda,Batıya yönelik uzlaşmaz tavırları, Türkiye- ran ilişkilerini ileriki dönemde zora sokacağabenziyor.Anahtar Kelimeler: Türkiye ve ran lişkileri, ran Devrimi, deoloji, Reform, Nükleer Güç ; Sakarya University Insitute of Social Sciences Abstract of Master?sThesisTitle of the Thesis: Turkey-Iran Relations Term of KhotemiAuthor: Nurhan KOCATÜRK Supervisor: Asist. Prof. Dr. Kemal NATDate: 18 September 2006 Nu. of pages: VII (pre text) + 147 (main body)Department: International Relations Subfield: International Relations?Turkiye-Iran Relations Term of Khotemi? tells that the ideology subject, which iscontinuously shown as a problem in relations of both countries actually does not affect therelations in a very negative way, those cyclical problems which are told to be sourced fromthis reason are actually sourced from Turkish and Iranian domestic policies and it is reflectedto the public opinion in ideological frame.Iran had not meet with any international and regional problems till 1979 and as the result ofthe 1979 Iran Revolution which is carried out especially in the Khomeini?s leadership it hascrept into its own skin and followed up an isolated policy. From that date forward, Iran?semphasizing the Islam too much in the foreign policy for its own benefits, brings forth theresult of Iran being at the back of all the subjects reconciled with the Islam in Turkiye, evenif it is not so. Because Turkish ideological structure leans on the secularism. Naturally withinthis period Turkiye-Iran relations continuously showed fluctuations and notwithstanding thatit is not a matter of concern, it is resulted with sending back the ambassadors twice.In the course of time, the regime had began to lost its plausibility within itself and hereuponKhomeini and his supporters increased the pressures on people for legitimizing the regimeand caused people to need reform by the time. Of course this situation brought forth theresult of Khotemi?s, who supports the reform, winning the Iran elections in 1997. However,the Velayet-i Fakih system in Iran has remained as the legitimizing base for the governmentof body of mullahs, always made its existence felt by the government, non-governmentalorganizations and judgment and disrupted the radicals to realizes their reforms. Butnevermore it is not in the proper sense, this change occurred in the government crudelyincreased the improvements in Turkiye-Iran relations. Iran?s not emphasizing the Islamicitems too much in its foreign policy expressions anymore provided the Turkish decreasingIran oriented ideological anxieties and bring up full cooperation.However, as result of Iranian people surrendering their hopes towards the change andreformists? not being able to meet their needs, electing Ahmedinecat, who is candidate ofconservatives, as the president of republic and his uncompromising attitudes towards theWest on having nuclear power seems to make Turkiye-Iran relations difficult in the future.Keywords: Turkiye and Iran Relations, Iran Revolution, Ideology, Reform, Nuclear Poweriii