Bolşevik İhtilali ve "self Determination" Prensibi
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 17, Heft 2, S. 1
ISSN: 1309-1034
156 Ergebnisse
Sortierung:
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 17, Heft 2, S. 1
ISSN: 1309-1034
In: İstanbul hukuk mecmuası: Istanbul law review, Band 79, Heft 1, S. 303
ISSN: 2667-6974
Bu makalede self determinasyon hakkının yirminci yüzyılda Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler dönemleri uluslararası hukukunda geçirdiği aşamalar; hakkın, tarihsel, siyasal ve felsefi kökleri ile birlikte özellikle 1980'li yıllardan sonra self determinasyon hakkı konusunda akademik yazında geliştirilen bazı teoriler incelenecektir. Bu bağlamda, self determinasyonun uluslararası hukukta gözetilmesi istenen siyasal bir ilkeden 1960'lı yıllarda Birleşmiş Milletler bünyesinde yapılan çalışmalarla birlikte yükümlülük doğuran bir hakka doğru evrildiği gösterilecektir. Self determinasyonun bir hak olarak değerlendirilmeye başlanması ile birlikte iç ve dış self determinasyon ayrımları da yapılmaya başlanmıştır. Ancak meselenin, uluslararası hukukun diğer ilkeleri, güç ilişkileri, milliyetçilik, demokratik yönetim, kültürel haklar ve insan hakları ile olan ilişkisinden kaynaklanan çok boyutlu bir yapısı vardır. Özellikle hakkın kompleks yapısı ve dış self determinasyonun bir formu olan ayrılma hakkı ile mevcut uluslararası hukuk arasındaki uyumsuzluk nedeni ile akademik yazında self determinasyon hakkı üzerine bazı (liberal) teoriler geliştirilmiştir. Bu teoriler, bu hakkı gerekçelendirmeye, kapsamını belirlemeye ve pratik uygulamasına ilişkin kısıtlamaların neler olabileceği gibi konulara odaklanmıştır. Bu çalışmada ağırlıklı olarak bu teoriler hakkında bilgi verilecektir ; This article will examine the degrees of right to self determination in international law through the stages of the League of Nations and United Nations in the twentieth century; article also will examine historical, political, and philosophical roots of right as well as some theories developed in academic literature on the right to self-determination, especially since the 1980s. In this context, it will be shown that the self-determination is a political principle that is required to be observed in international law has evolved into a right bearing obligations with the works done in the United Nations in the 1960s. With the start of being ...
BASE
Bu çalışma uluslararası hukuk ve ilişkilerin en tartışmalı kavramlarından biri olan self-determinasyonun 20'nci yüzyıldaki gelişim sürecine odaklanmaktadır. Çalışmada, İkinci Dünya Savaşı öncesi ortaya çıkmakla birlikte, ilk defa Birleşmiş Milletler Şartı ile geniş kapsamlı bir uluslararası antlaşma içerisinde muğlak bir şekilde kendine yer bulan bu kavram San Francisco Konferansı'ndan itibaren detaylı bir incelemeye tabi tutulmuştur. Birleşmiş Milletler teşkilatı tarafından hayata geçirilen düzenlemeler özelinde incelenen self-determinasyon tartışmalarının temelde üç ana eksende yapıldığı tespit edilmiştir. İç self-determinasyon ve dış self-determinasyon olarak ifade edilen birinci tartışma self-determinasyonun kapsamına yöneliktir. İlke ve hak kavramları üzerinden yapılan ikinci tartışma self-determinasyonun anlamına ilişkindir. Son tartışma ise self-determinasyona dayanacak olan özne, yani, "peoples" kavramı üzerinde yaşanmaktadır. Çalışma, literatürden ayrılan bir yönüyle San Francisco Konferansı tutanakları ile konuya ilişkin önem arz eden Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararları görüşme tutanaklarını detaylı bir şekilde incelemektedir. Bu anlamda çalışma, self-determinasyon kavramına ilişkin ilke-hak tartışmasının ikinci lehine artık son bulduğunu, ancak diğer iki tartışmanın daha sıcaklığını koruduğunu göstermektedir. ; This study focuses on the development process of self-determination in the 20th century, which is one of the most controversial concepts of international law and relations. Although emerged before the Second World War, this concept, which was ambiguously included in a comprehensive international agreement with the United Nations Charter for the fi rst time, has been subjected to a detailed examination in the study since the San Francisco Conference. It has been determined that the self-determination discussions, which are examined in terms of the regulations implemented by the United Nations, are basically held in three main axes. The fi rst discussion, expressed as internal self-determination and external self-determination, is about the extent of the concept. The second discussion, made through the concepts of principle and right, is about the meaning of self-determination. The last discussion is on the subject, namely "peoples", who may rest on self-determination. The study examines in detail the minutes of the San Francisco Conference and the meeting minutes of the United Nations General Assembly resolutions, which are important on the subject, in a way that diff ers from the literature. In this sense, the study shows that the principle-right debate on the concept of self-determination is now ended in favor of the latter, but the other two discussions remain warm.
BASE
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 55, Heft 4, S. 1
ISSN: 1309-1034
Temel hak ve hürriyetlere önem veren, iktidarın aşağıdan verilmesi, yönetime katılma, eşitlik, hürriyet, adalet, şeffaflık, farklılıklara saygı gibi önemli ilkelere dayanan demokrasi, halkın yönetimi düşüncesinde yükselen en önemli değerler arasındadır. Halk seçimlerde önlerine programlarını sunan partiler yanında, halkı temsil edecek kişilere oy vermektedir. Bununla birlikte, seçimlerde halka isimleri ve sıraları belli listeler sunulmaktadır. Sonuçta halk, siyasi partilerin belirlediği listeler arasında tercihte bulunmaktadır. Yönetenlerin belirlenmesi önemli ölçüde bu aşamada gerçekleşmektedir. Adayların seçmenlerce tespiti usulü dünya üzerinde sınırlı olarak uygulanmakta, genel olarak aday tespiti, parti içi işlem olarak değerlendirilmektedir. Partilerin aday tespitine ilişkin düzenleme ve uygulamalarının demokratik ilkelere göre yapılmasının gerekli olduğu kabul edilmekte ise de; siyasi partilerin oligarşik yapıları nedeniyle adayların parti üst yönetimince belirlendiği görülmektedir. Aday tespiti sürecinde en demokratik usulün; ilgili seçim çevresinde tüm partili üyelerin seçmen olarak katılmasını ifade eden, yargı denetim ve gözetiminde gerçekleştirilen ?önseçim? olacağı kanaatine varılmaktadır. Türkiye'de ise partiler önseçime başvurmamakta, adaylar daha çok parti üst yönetimince belirlenmektedir. Sonuçta, demokratik aday tespit usulünün yasa ile zorunlu hale getirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. ; Democracy giving importance to fundamental rights and liberties and depending on significant principles such as ruling power derived from the bottom layer, participation in administration, equity, freedom, justice, transparency and respect for dissimilarities is among the most important rising values in consideration of public administration. People in elections vote for the individuals that shall represent them as well as the parties that present their programs for them. In addition, in elections lists with final names and orders are presented to public as well. Consequently, people makes references among the lists specified by political parties. Determination of leading people is realized significantly in this phase. The procedure of determining candidates by voters is applied in a limited way all over the world and in general, candidate determination is evaluated as an operation within the party. Although it is admitted that regulations and applications of parties with relating to candidate determination are required to be performed in compliance with democratic principles, due to olygarchic natures of political parties, it is seen that candidates are determined by top management of the party. In the process of candidate determination one has the conviction that the most democratic procedure will be ?a primary? in the meaning of all party members? participation in related electoral constitutiency as voters and it is realized through judicial review and supervision. In Turkey parties do not apply for primaries and candidates are designated by mostly top management of the party. Finally, It is understood that the procedure of democratic candidate determination should be rendered as a necessity through law.
BASE
Bu araştırmanın amacı, hemşirelerin çalışma ortamında ve hasta bakım uygulamalarında ayrımcılığa ilişkin algılarını belirlemektir. Tanımlayıcı tipte planlanan araştırmanın verileri İstanbul ili Avrupa bölgesinde yer alan bir özel ve bir kamu üniversite hastanesinde çalışan, ve kolayda örnekleme yöntemiyle seçilen 291 hemşireden elde edilmiştir. Veriler, araştırmacı tarafından oluşturulan 5'li likert tipte 39 ifadenin yer aldığı anket formu ile toplanmıştır. Kesme noktası 2,00 puan olarak alınmış ve kararsızlık noktasını temsil etmiştir. Bu puanın üzerinde olan ifadelerin yüksek düzeyde ayrımcılık olarak algılandığı, altındaki ifadelerin ise düşük düzeyde ayrımcılık olarak algılandığı yorumu yapılmıştır. Hasta bakımında ayrımcılık olarak algılanan en yüksek puan ortalamasına sahip ifadelerde ilk üç sırada, "Hemşirelerin; refakatçisi olmayan hastaların, hemşirelerin iş yükünü arttırdığını düşünmesi (ort=2,49), VIP olan hastalara daha fazla ilgi gösterilmesi (ort=2,42), yatağa bağımlı olan hastaların bakımını iş yükü artışı olarak görmesi (ort=2,36)" olduğu bulunmuştur. Çalışma ortamında ayrımcılık olarak algılanan en yüksek puan ortalamasına sahip ifadelerde ilk üç sırada, "Doktorların hemşirelere göre, çalışan personel üzerinde iş yaptırım gücünün daha fazla olması (ort=2,64), Yöneticilerin çalışanların performansını değerlendirirken objektif davranmaması (ort=2,50) ve Sigara kullanan hemşirelerin, mesai saatleri içerisinde daha fazla dinlenme süresi kullanması (ort=2,45)" olduğu bulunmuştur. Ayrıca ayırımcılık algısı ortalama değerlerinin hemşirelerin bazı demografik özelliklerine göre farklılık gösterdiği saptanmıştır. ; The aim of this research is to determine the nurses' perceptions about discrimination in the work environment and patient care practices. The data of the descriptive study has been obtained from 291 nurses who were working in a private and a public university hospital located in the European region of Istanbul and were selected by convenience sampling method. The data have been collected with a questionnaire form consisting of 39 expressions in a 5-point Likert type, created by the researcher. The cut-point was taken as 2.00 points and represented the point of indecision. It has been interpreted that the expressions above this score are perceived as high level of discrimination and the statements below are perceived as low level of discrimination. Among the statements with the highest average score perceived as discrimination about patient care, the first three statements have been found as, "Nurses; think that non-companion patients increase nurses' workload (mean=2.49), pay more attention to VIP patients (mean=2.42), see the care of bedridden patients as an increase in workload (mean=2.36)". Among the statements with the highest average score perceived as discrimination in working environment, the first three statements have been found as, "The fact that doctors have a higher level of work sanction power on working staff than nurses (mean=2.64), Managers not being objective while evaluating the performance of employees (mean=2.50) and Cigarette smoker nurses using more rest periods during working hours (mean=2.45)". Besides, it has been determined that the average values of discrimination perception differ according to some demographic characteristics of the nurses.
BASE
Bu tezin amacı sosyal psikolojik değişkenler – değer ile gençlerin politik katılımları düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Çalışma Bingöl üniversitesinde okuyan toplam 388 kişiye uygulanmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler ilişkisel tarama modeli kullanılarak analizleri yapılmıştır. Gençlerin politik katılım düzeyleri (aktif, sivil, pasif)Tola (2007) tarafında geliştirilen politik katılım ölçeği ile ölçülmüştür. Gençlerin değer eğilimleri ise Rokeach (1967) tarafından geliştirilen "amaçsal" ve "araçsal" değerler olmak üzere iki alt boyut ve her bir boyutta 18'er değerden oluşan envanter ile ölçülmüştür. Araştırma bulguları, politik katılımın değerler ile ilgili olduğunu göstermiştir. Amaçsal değerlerden eşitlik, özgürlük ve Barış içinde bir dünya değerleri politik düzeylerinden sivil katılım düzeyi ile negatif yönde bir ilişki göstermiştir. Ahiret selameti sivil katılımla pozitif ilişki olurken, ulusal güvenlik değerinin politik katılımla ilişkisi bulunamamıştır. Araçsal değerlerden bağımsız değeri aktif ve sivil katılım düzeyleri ile negatif yönde ilişki bulunurken, pasif düzey ile bir ilişki bulunamamıştır. Entelektüel değer sadece sivil katılım düzeyi ile ilişkili bulunmuştur ve bu ilişki negatif yöndedir. Hırslı ve sorumluluk değerleri politik katılım ile bir ilişkisi bulunmamıştır. Bu tez gençlerin politik katılımını etkileyen temel süreçleri, bu alanda önceki çalışmalar dikkate alınarak değerlendirilmiştir. ; The aim of this thesis is to investigate the relationship between social psychological variables - values and the level of political participation of young people. The study has been applied to a total of 388 students at Bingöl University. Data obtained from the study have been analyzed by using relational screening model. The political participation levels of the youth (active, civil, passive) have been measured by the political participation scale developed by Tola (2007). The value tendencies of youth have been measured by the inventory developed by Rokeach (1967) which has two sub-dimensions, "objective" and "instrumental", and 18 values in each dimension. The findings of the research have shown that political participation is related to values. Equality, freedom and a world with peace which are objective values has shown a negative relationship with the civil participation of politic levels. While there has been a positive relationship between the civil participation and concern for Hereafter, has not been found relationship between the value of national security and political participation. While there has been found a negative correlation between the levels of active and civil participation and independence of instrumental values, has not been found correlation with passive level. It has been found that intellectual value is only related to the level of civil participation, and this relationship is negative. It has been found that ambitiousness and responsibleness values are not associated with political participation. This thesis has been examined the basic processes that affecting young people's political participation, by taking into account the previous studies in this area.
BASE
Sivil toplum kuruluşu, kanuni düzenlemeler çerçevesinde gönüllülük esasına dayalı olarak, kendi kaynaklarına sahip, devletten özerk ve devlet ile toplum arasında örgütlü bir yapılanma olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmada sivil toplum kuruluşlarının maliye politikaları üzerindeki rolü tartışılacaktır. Sivil toplum kuruluşlarının batılı kökenlerine değinilmeyecek, Türkiye tarihi ve günümüz Türkiye'si çerçevesinde sivil toplum kuruluşları ve maliye politikalarına etkisi incelenecektir. Çalışmada, sivil toplum kuruluşlarının kavramsal çerçevesi çizilmiş, Türkiye tarihindeki sivil toplum yapılanmaları incelenmiş ve sivil toplum kuruluşlarının maliye politikaları üzerindeki etkisi irdelenmiştir. Maliye politikaları 20. yüzyılda ortaya çıkmış gibi görünse de, geçmişte de günümüzdeki kadar karmaşık olmamak üzere, maliye politikalarının varlığından söz edilmiştir. Özellikle Osmanlı tarihi açısından sivil toplum yapılanmalarının maliye politikalarına olumlu etkilerinden bahsedilmiş ve günümüzde finansman sorunu yaşayan modern devlet maliyelerinin, bu sorunu çözme adına Osmanlı sivil toplum yapılanmasından esinlenebileceği belirtilmiştir. Günümüzde, Türkiye'de sivil toplum yapılanmalarının maliye politikaları üzerinde ciddi etkileri olduğu görülmektedir. Sivil toplum yapılanmaları siyasi iktidarı etkilemek için çeşitli yollara başvurabilmektedirler. Kamuda çalışan personelleri temsil eden sendikaların zam görüşmelerinde hükümet üzerinde ciddi etkileri olabilmekte ve enflasyon oranlarının çok üzerinde zam alabilmektedirler. TOBB, TÜSİAD gibi iktisadi sivil toplum kuruluşları çeşitli yöntemlerle maliye politikaları üzerinde doğrudan etki sahibi olabilmektedirler. Siyasilerin geldikleri toplum kesimleri birer sivil toplum yapılanması olarak kendi aralarından çıkan siyasileri etkileyerek maliye politikalarını etkileyebilmektedirler. Son olarak, dolaylı sivil toplum olarak bilinen ve geniş halk kitlelerini kapsayan sivil toplum yapılanmalarının da son dönemde maliye politikalarında etkili oldukları müşahede edilmiştir. ...
BASE
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 59, Heft 3, S. 1
ISSN: 1309-1034
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 28, Heft 1, S. 1
ISSN: 1309-1034
In: Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi
ISSN: 1309-9302
The design process, which starts with identifying the design problem in design studies, is completed by conveying the message of the creative visual solution to the target audience. The images used in the design for the target audience are carefully selected by the design team. Images have a universal language and are transmitted faster than written texts. Images have layers of meaning as cultural indicators of their own time. For this reason, the most frequently used method for examining and interpreting images is semiotics. The colors used in the design also represent culture. Each color can have personal meanings as well as cultural and universal meanings. Color constitutes an important code system in the reading of images through semiotics. To develop the ability to incorporate colors into design, it is necessary to understand the science, psychology and meaning of colors. Visual communication designers and artists are aware that effective color palette choices are one of the techniques that enable guiding eye tracking in design. Color choices, color palette designs play an important role in visual aesthetics. In addition to the contribution of colors to visual aesthetics, the meanings they attach to the message are also important. In this study, the use of images in design applications is examined through the language of colors. The contributions of the use of color to the meaning of the image are examined through examples.
Bu çalışmada, Türkiye'de gıda güvencesinin durumu, temel gıda ürünlerinde kendine yeterli olup olmadığı ve seçilmiş temel bitkisel ve hayvansal ürünlerde kendine yeterlilik düzeylerinin belirlenmesi ile gelecek dönem için tahmin edilmesi amaçlanmıştır. Türkiye'de kendine yeterlilik riski bulunan tarım ürünlerinin üretim politikaları için çözüm önerileri getirilmiştir. Bununla birlikte Türkiye'nin kendine yeterliliği sağladığı gıda ürünleri için dış pazardaki rekabet durumu da analiz edilmiştir. Araştırmanın kapsamı, gıda güvencesi koşulları çerçevesinde; sahip olunan doğal kaynaklar, sunulan teknoloji ve fiziki alt yapı, arazi kullanımı ve tarımsal üretim, tarımsal dış ticaret imkanlarının geçmişten günümüze kullanımının tespiti ile bu imkanları kullanırken gerekli olan gelir, satın alma gücü ve tüketim kalıplarıdır. Bu kapsamda uygulanan tarımsal destekleme politikaları, beslenme durumu, yoksulluk, gıda güvenliği ve gıda tüketiminde kendine yeterlilik derecesi gibi gıda güvencesinin alt bileşenleri ile birlikte bir bütün olarak Türkiye'de gıda güvencesinin mevcut ve gelecekteki durumu ele alınmıştır. Araştırmada ağırlıklı olarak TÜİK ve FAO'nun verileri kullanılmış ve 1990 yılından itibaren son 30 yıl incelenmiştir. Analizlerde ARIMA tahmin modelleri, Karşılaştırmalı İhracat Performans İndeksi (CEPI) ve Temel Bileşenler Analizi (TBA) kullanılmıştır. Temel bitkisel ve hayvansal ürünlerden buğday, ayçiçeği, şeker pancarı, mercimek, kuru fasulye, kırmızı et, tavuk eti ve sütün 2030 yılına kadar üretim, ihracat ve ithalat miktarları tahmin edilmiştir. Elde edilen tahmin değerleri ile yeterlilik dereceleri hesaplanmıştır. Mevcut durumda yetersiz olan buğday, ayçiçeği, mercimek, kuru fasulye ve kırmızı etin gelecek 10 yıl içinde de yetersiz olacakları ortaya çıkmıştır. Söz konusu yetersizlikler ithalat ile desteklenmektedir ve ithalatın giderek artacağı tahmin edilmektedir. Ancak bu durumun; gıda krizleri, doğal afetler ve ekonomik krizler gibi olası tehditler ile artan nüfus ve giderek daralan tarımsal alanlar karşısında uzun vadede sürdürülmesi mümkün değildir. Bu nedenle ele alınan ürünlerde yeterliliğin sağlanabilmesi için gerekli tedbirler ve politikalar önerilmiştir. Yeterli olup üretim fazlası bulunan ürünlerden zeytin, tavuk eti, yumurta ile yetersiz olup işlenmiş ürünlerine ait her yıl önemli miktarlarda ihracatı yapılan buğday ve ayçiçeğinin, ihracatta uluslararası rekabet gücü bakımından oldukça avantajlı bir konuma sahip oldukları da tespit edilmiştir. Gıda arzının ithalat desteği ile sağlanması, 11 milyon civarında yoksul nüfusun varlığı, %6 civarında beş yaş altı kronik beslenme yetersizliğine maruz nüfusun varlığı, her yıl artan nüfus karşısında son otuz yılda ortalama yıllık 160 bin hektar işlenen alanın tarım dışına çıkması, tarım alanının 'sinde erozyon sorununun bulunması, gıda güvencesinin sağlanmasında birer tehdit unsurları olarak karşımıza çıkmıştır. Türkiye mutlak olmasa da potansiyel olarak gıda güvencesini sağlamaktadır. Ancak gıda güvencesinin riskli olduğu gerekli ve sürdürülebilir tedbirler alınmaz ise bu güvencenin her an kaybedilebileceği ortaya çıkmıştır. ; In this study, it is aimed to predict the state of food security in Turkey, whether it is self-sufficient in basic food products and by determining the self-sufficiency levels in selected basic herbal and animal products. Solutions have been introduced for the production policies of agricultural products at risk of self-sufficiency in Turkey. However, the competitive situation in the foreign market has been analyzed for food products in which Turkey provides self- self-adequacy. The scope of the research is within the framework of food security conditions; the natural resources, the technology and physical infrastructure offered, the use of land and agricultural production, the income, purchasing power and consumption patterns required when using these facilities with the determination of the use of agricultural foreign trade opportunities from the past to the present. The current and future status of food security in Turkey as a whole is discussed along with the agricultural support policies implemented within this scope, the sub-components of food security such as nutrition status, poverty, food safety and the degree of self-sufficiency in food consumption. The data of TURKSTAT and FAO were used mainly in the research and the last 30 years have been examined since 1990. ARIMA forecast models, Comparative Export Performance Index (CEPI) and Basic Components Analysis (TBA) were used in the analysis. Wheat, sunflower, sugar beet, lentils, dried beans, red meat, chicken meat and milk are estimated to be produced, exported and imported by 2030 from basic herbal and animal products. Estimated values and proficiency grades have been calculated. Wheat, sunflower, lentils, dried beans and red meat, which are currently self-deficient, will be insufficient in the next 10 years. These deficiencies are supported by imports and it is estimated that imports will increase gradually. However, This situation is not possible in the long term in the face of increasing populations and shrinking agricultural areas with possible threats such as food crises, natural disasters and economic crises. Therefore, necessary measures and policies have been proposed to ensure proficiency in the products discussed. Wheat and sunflower, which are adequate and exported in significant quantities of olives, chicken meat, eggs and processed products each year from products with surplus production, have also been found to have a very advantageous position in terms of international competitiveness in exports. Providing food supply with import support, the presence of around 11 million poor populations, the presence of chronic malnutrition under the age of 6% of the population under the age of five, the average annual 160,000 hectares of land processed out of agriculture in the last three decades in the face of the increasing population, the fact that there is an erosion problem in 37% of the agricultural area, has become a threat in ensuring food security. Turkey provides potentially food security, if not absolute. However, it has been revealed that this security could be lost at any time if necessary and sustainable measures are not taken that food security is risky.
BASE
Bu araştırmada üniversite öğrencilerinin, karar verme stillerinin ve karar vermede özsaygı düzeylerinin utangaçlık ve benlik saygısı açısından incelenmiştir. Araştırmanın genel evreni, Selçuk Üniversitesinin farklı fakültelerinde öğrenim görmekte olan 1., 2., 3., 4. Sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın çalışma evreni Eğitim Fakültesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Teknik Eğitim Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi olarak belirlenmiştir. Araştırma örneklemi bu fakültelerin çeşitli bölümlerinde öğrenim görmekte olan öğrencilerin tesadüfi küme örnekleme yöntemi ile seçilmiştir. Araştırma örneklemi toplam 636 kız ve erkek öğrenciden oluşmaktadır. Verilerin analizinde karar vermede özsaygı, karar verme ile düşük ve yüksek utangaçlık ve benlik saygısı ilişkisini ortaya koymak amacıyla gruplar için t testi kullanılmıştır. Karar vermede özsaygı ve karar verme stilleri ile utangaçlık ve benlik saygısını açıklama gücünü ve ne düzeyde açıkladığını belirlemek amacıyla regresyon analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgular kısaca şöyle özetlenebilir: 1. Araştırma bulgularına utangaçlık açısından bakıldığında, utangaçlık ile karar vermede özsaygıyı ve dikkatli karar verme arasında negatif yönde bir ilişki olduğu yani utangaçlık arttıkça karar vermede özsaygı ve dikkatli karar vermenin azaldığını göstermiştir. 2. Benlik saygısı ile karar vermede özsaygı ve panik karar verme ile anlamlı bir ilişki saptanmış bunun yanında karar vermede erteleyici yaklaşım arasında anlamlı bir ilişkinin olmadığı bulunmuştur. 3. Karar vermede özsaygı puan ortalamaları ile düşük ve yüksek utangaçlık düzeylerine bakıldığında öğrencilerin utangaçlık düzeyleri düştükçe karar vermede özsaygı puan ortalamaları artmaktadır. Aynı durum dikkatli karar vermede de mevcut iken kaçıngan, erteleyici ve panik karar verme durumlarında öğrencilerin utangaçlık düzeyi düştükçe kaçıngan, erteleyici ve panik karar verme düzeyleri de düşmektedir. 4. Karar vermede özsaygı puan ortalamalarına baktığımızda benlik saygısı düşük olan öğrencilerde karar vermede özsaygı puan ortalamaları düşerken yüksek olan öğrencilerde de yükseldiği tespit edilmiştir. Kaçıngan karar verme alt boyutunda bakıldığında ise benlik saygısı yükseldiğinde kaçıngan karar verme davranışı düşerken benlik saygısı yüksek öğrencilerde kaçıngan karar verme durumlarında düşüş gözlemlenmektedir. Karar vermenin diğer alt boyutları olan dikkatli karar verme, erteleyici karar verme ve panik karar vermede anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır. ; This study examined decision making styles and self-esteem levels of university students regarding shying, self-esteem. The general universe of the study is 1, 2, 3, 4 year students who are educated in different faculties of Seljuk University. The working universe of the study has been determined as Faculty of Education, Faculty of vocational Training, Technical Training Faculty and Faculty of Arts & Science. The research sampling has been selected by random cluster sampling method among the students who are educated in various departments of those faculties. Total research sampling composes 636 students. ?T test? has been used for the groups to set forth relation self-esteem, decision-making and low, high shying and self-esteem while analyzing data. Regression analyze technique has been used to determine self-esteem at decision-making and decision making styles and shying and self-esteem explanation power and to determine in what level it was explained. The obtained findings at the research can be summarized briefly as follows: 1. When the research findings were considered regarding shying, it has been concluded that there is negative relation between shying and self ? esteem decision-making and carefully decision making; in another mean as much as shying increases self-esteem and careful decision-making decreases. 2. It has been concluded that a meaningful relation was determined between self-esteem at decision making and panic decision-making; beside this no any meaningful relation was found between postponing approaches at decision making. 3. When it is considered in view of decision making self-esteem point average and low and high shy levels; it is observed that as long as decreasing students? shy levels, self-esteem point average at decision making is increased. The same situation is current for careful decision-making but as much as decreasing shy level of students, students? shying, postponing, panic decision making level also decreases at the shying, postponing and panic decision-making situations. 4. When we consider the self-esteem point average at decision making, it has been determined that while the point average of students with low self-esteem is decreasing but the point average of students with high self-esteem is increasing. When it is considered from sub dimension of shy, it is observed that as much as the students? self-esteem is increasing, on the other hand shy decision making behavior decreases with high self-esteem students. It has been determined that there is no any meaningful difference at other sub dimensions of decision making, as carefully decision making, postponing decision making and panic decision making.
BASE