Yönetişim ve ortaklaşa yönetişim modelleri Dünya Bankası, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), Birleşmiş Milletler gibi uluslarötesi kuruluşların ulusal, bölgesel ve küresel politikalara daha güçlü nüfuz etmelerini sağlamıştır. Bu kuruluşlar arasında OECD, yapısal reformlar aracılığıyla politika transferi yapan güçlü aktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. OECD, pandemi öncesi ve sonrasında yürüttüğü ülke çalışmaları ile politika yönlendirmesi yapmaktadır. Bu çalışmanın amacı ülkeler ile hukuki ilişkisi diğer küresel aktörlerden farklı olan OECD'nin hukuki ve finansal yaptırım gücünü araştırmak ve OECD politikalarının ülkeler ve dönemler itibariyle tutarlılığını ve başarı düzeyini incelemektir. OECD'nin ülkeler ile yaptığı çalışmalardaki yaptırım araçlarına ulaşılması çalışmanın önemli kısıtlarından olmuştur. Çalışmanın literatürdeki diğer eserlerden farkı OECD politika transfer faaliyetlerini örnek ülkeler kapsamında incelemesinin yanında bu faaliyetleri pandemi öncesi dönem ve post-pandemi dönemi için ayrı ayrı ortaya koymasıdır. Çalışmanın bir diğer farkı ortaklaşa yönetişim modelinin pandemi sonrasındaki hareket yöntemini incelemesidir. Makale, pandemi öncesi ve sonrası dönemde Litvanya, Yunanistan, Hollanda ve İtalya'ya sunulan politika önerilerini karşılaştırmakta ve bu karşılaştırma üzerinden post-pandemi döneminde ortaklaşa yönetişim modelindeki ortaklık yapısı değişikliğini ve yönetişim teorisinin gelişimini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Birleşmiş Milletler'in (BM), geç kalınmış olmasına ragmen ciddi bir yapılanmaya ihtiyaç duydugu günümüzde hemen hemen tüm ilgili çevreler tarafından kabul edilmektedir. Geniş kapsamlı yapısal reformları daha 2000 yılında ortaya çıkan Birleşmiş Milletler Barış Operasyonları Panel Raporu ("Brahimi Raporu") kapsamında örgütün kurumsal yapısı ve operasyonları alanlarında gerçekleştirme çabası içerisinde olunmakla birlikte, bu reformların şimdiden örgütün faaliyetlerine hissedilir bir şekilde yansımaya başladığı gözlenmektedir. Bu makalenin amacı, örgütün genel bir kurumsal yapılanması üzerinde durmaktan ziyade barış operasyonlarının yeniden nasıl yapılandırılmaya çalışıldığının analizini yapmak olacaktır. Ayrıca, Avrupa Birligi (AB) ve Türkiye'nin barış operasyonlarına yaptıkları kayda değer sivil personel katkıları ve sivil kriz yönetimi kapasiteleri ortaya konarak, BM kapasite ve etkinliğini artırabilmek için Brahimi Raporu tavsiyeleriyle birlikte paralel gelişmekte olan AB ve Türkiye içerisindeki oluşumlar degerlendirilecektir. ; At the present time, almost all relevant circles recognise that the United Nations (UN) - though it has been Iate - needs serious restructuring. Albeit it has yet been in the effort of struggling to realise a wide-range of structural reforms that have appeared in the year 2000 in the sphere of organisation's institutional structure and operations within the perspective of Report of the Panel on United Nations Peace Operations (the "Bmhimi Report"), these reforms have aıready began to observably be reflected on the activities of the organisation. The aim of this article is to analyse how peace operations are tried' to be restructured, rather than focusing on the institutional structuring of the organisation in general. Also, whilst the European Union (EV) and Turkey's promising civilian personnel contributions and civilian crisis management capacities to peace operations will be set forıh, the formations in the EV and Turkey that are developing in parallel with Brahimi recommendations to increase the capacity and effectiveness of the UN will be assessed.
Orta Asya'nın kuzey doğu ülkesi olan Kırgız Cumhuriyeti (Kırgızistan), 1990 yılına kadar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Biriliği'nin (SCCB) bir üye ülkesi idi. 1990'da egemenliğini, 1991'de 31 Ağustos'ta da bağımsızlığını kazanan Kırgızistan'ın ekonomik yapısı, 1990'a kadar SSCB'yi oluşturan ve merkezi ekonomik programla yönetilen diğer devletler gibi sosyalist sistemden liberal ekonomiye geçme çabasına girmiştir. SSCB zamanında birliği oluşturan ülkeler arasında merkezi planlı yönetimin oluşturduğu sistemle karşılıklı ekonomik bir yardımlaşma söz konusuydu. Buna göre, ülkeler ekonomik sektörlerde birbirinin tamamlayıcısı veya müşterisi durumundaydı. Bu dönemde Kırgızistan'da daha çok tarım ağırlıklı üretime ağırlık verilmiştir. Bağımsızlığın ilk döneminden itibaren Kırgızistan'da serbest piyasa ekonomisine geçmek amacıyla Ekonomik Reform Programları uygulamaya koyulmuş, yerel para birimi "Som" tedavüle çıkarılmıştır. Ancak, ilk yıllarda reform programları uygulamada başarılı olamamış, başlangıç koşulları ve ülkenin stratejik öneme sahip doğal kaynaklarının az olmasının da etkisiyle 1990-1995 yılları arasında negatif bir büyüme gerçekleşmiştir. 1996-2000 yıllarında ise Kırgızistan ekonomisinde tarım sektöründeki iyileşme ve sanayi sektörüne yapılan yatırımlarla olumlu bir büyüme gerçekleşmiştir. Dış ticarette, Birleşik Devletler Topluluğu (BDT) ülkeleri başta olmak üzere Avrupa ve Orta Doğu ülkeleriyle ticaret hacmi artmıştır. Kırgızistan'da yapısal reformun başlıca politika aracı özelleştirme olmuştur. Özelleştirme ile serbest piyasa ekonomisinin rekabet ortamını yaratma ve geliştirme hedefinin yanı sıra dünya ekonomisine entegre olacak bir sosyal-toplumsal ortamın oluşturulması da amaçlanmıştır. Reform programları dahilinde Kırgızistan'da stratejik öneme sahip işletmeler dışında kamu kurumlarının neredeyse tamamı çeşitli özelleştirme yöntemleriyle özelleştirilmiştir. Emek piyasasında ise, bağımsızlığın ilk yıllarından itibaren meydana gelen özelleştirme ve üretimin düşüş göstermesinden dolayı istihdam daralması olmuş, işsizlik artmış ve buna bağlı olarak bölgeler arası ve ülke dışına göç meydana gelmiştir. ; Kyrgyz Republic (Kyrgyzstan) which is located in the North-East of Central Asia was a member country of Union of Soviet Socialist Republics (USSR) until 1990. Kyrgyzstan proclaimed its sovereignty in 1990 and the independence on 31st August 1991. The economical structure of Kyrgyzstan, like all of the other governments which were governed by the central system of USSR until 1990, started changing from the socialist system to the liberal system. During the USSR period there was an economical solidarity between the republics. According to this, countries were either complementaries or the customers of each other. At that time Kyrgyzstan concentrated on agricultural production. Beginning from the first period of independency, to pass to free market economy, Kyrgyzstan started applying economical reform programs, so local Money "Som" was put into circulation. But in the first years the reform programs were not applied successfully and because of the beginning conditions and luck of the natural resources, between 1990-1995 there was a negative growth. But between 19962000 there was a positive growth because of the improvement in the agricultural sector and investments in the industry. In the foreign trade, the trading volume of Kyrgyzstan has increased with leading of Commonwealth of Independent States (CIS), European and Middle Eastern countries. In Kyrgyzstan the main politics means of structural reform was privatization. The aim of privatization was not only to create a rivalry atmosphere and develop the free market economy, but also to create a social-societal atmosphere that will be integrated to the world economy. Depending on the reform programs except for some of the strategical institutions almost all of the public institutions were privatized. In the labor marketing, because of the privatizations from the beginning of the independency and the decrease in productivity, unemployment increased and because of this, migrations between the regions and migrations to the other countries started.
Balıkesir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Ana Bilim Dalı ; Sanayi Devrimi'nin başlangıcıyla gelişen kapitalizmin 1929 yılında yaşanan "Büyük Kriz" ile çöküntüye uğraması, Keynesyen iktisat politikalarının doğmasına yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı ile bölgesel dengesizliklerin hızla artması, temel iktisat politikalarına mekan boyutunu katarak bölgesel iktisadın doğmasına neden olmuştur. İkinci Dünya Savaşı'ndan 1970'li yıllara kadar Keynesyen odaklı bölgesel iktisat politikalarının dünya genelinde hakim olduğu görülürken bu dönemden sonra Neo-Klasik odaklı "Yeni Bölgesel Kalkınma Teorilerinin" ağırlığının arttığı görülmektedir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra belirgin hale gelen bölgesel dengesizlikler Avrupa'da da görülmeye başlanmıştır. Topluluğu kuran Roma Antlaşması'nda da üye devletler arasında var olan bölgesel dengesizliklere dikkat çekilmiş ve bunların giderilmesi için Topluluğun ortak önlemler ve politikalar geliştireceği açıklanmıştır. Bu bağlamda Roma Antlaşması ile birtakım mali araçlar oluşturulmuş ve bunların kapsamı sonraki dönemlerde yaşanan genişleme dalgalarıyla geliştirilmiştir. 1980'li yıllarda yaşanan genişleme Topluluk içerisindeki bölgesel dengesizlikleri arttırırken söz konusu mali araçlarda reformların yapılmasını gündeme getirmiştir. Avrupa Birliği'ni (AB) kuran Maastricht Antlaşması ile Uyum Fonu oluşturulmuş ve söz konusu tüm mali araçlar "Yapısal Fon" çatısı altında toplanmıştır. Buna göre Yapısal Fonların üye devletlere belli hedefler doğrultusunda dağıtılması öngörülmüştür. Yapısal Fonlardaki reformların son halkasını Gündem 2000 oluşturmuştur. Türkiye'de uygulanan bölgesel kalkınma politikalarını planlı dönem öncesi ve planlı dönem olarak ikiye ayırmak mümkündür. Planlı dönemde uygulanan bölgesel kalkınma politikaları, beş yıllık kalkınma planları şeklinde devlet eliyle yürütülmüş fakat var olan bölgesel dengesizlikleri gidermede etkin olamamıştır. 1999 yılında Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'ye aday ülke sıfatının verilmesiyle bölgesel politikalarda yeni bir döneme girilmiş ve bu dönemde uygulanan politikalar AB desteği ile yürütülmeye başlanmıştır. Öte yandan Türkiye'nin AB'den bölgesel politika bazında aldığı mali yardım tutarı gerek diğer aday ülkelerle gerekse mevcut üye ülkelerle karşılaştırıldığında sınırlı olduğu görülürken AB bölgesel politikalarına uyumun sınırlı kaldığı yıllık yayınlanan İlerleme Raporları'nda açıkça görülmektedir. Bu bağlamda Türkiye'nin AB bölgesel politikalarına uyum sağlaması için hem kurumsal hem de yasal bazda yerelleşmeyi sağlaması gerekmektedir. ; The fall of capitalism which had been developed by the beginning of The Industrial Revolution caused the birth of Keynesian economic policies. Increase in regional disparities by The Second World War caused the arise of the regional economics by considering the spatial dimension. From The Second World War to 1970s it is observed that Keynesian based regional economic policies were dominant and afterwards the weight of the "New Regional Development Policies" that are based on Neo-Classical theories had been increased. The evident regional disparities were observed in Europe Post Second World War. Treaty of Rome which established the European Community, had pointed the existing regional disparities between member states and it is declarated that The Community would develop common measures and policies to get rid of those disparities between member states. In this context some financial instruments were constituted by The Treaty of Rome and their scope were developed by the experienced enlargement waves at later periods. Enlargement of The Community in 1980s increased the regional disparities within The Community and brought the reforms of Financial instruments in question into the agenda. Cohesion Fund was constituted by establishing Treaty of European Union which is called The Treaty of Maastricht also collected all financial instruments in question under the name of Structural Funds. It was anticipated that Structural Funds would be distributed to the member states according to the some certain objectives. Agenda 2000 constituted the last ring of the reforms in Structural Funds. It is possible to separate the regional policies into two groups in Turkey as pre-planning period and planning period. At planning period, regional development policies were ruled by state as in the form of five-year development plans, but were not effective to remove the existing regional disparities. In 1999 at Helsinki Summit, Turkey was named as the candidate state of EU, afterwards new era started and at this period regional development policies started to be exercised by the support of EU. On the other hand, the amount of financial asistance that Turkey has received from EU on the basis of regional policies is observed to be limited when it is compared both for the other candidate countries and for the current member states. It is obviously seen from the yearly published Progress Reports that cohesion of Turkey to the EU regional policies is limited. In this context, in order to provide the cohesion of Turkey to the EU's regional policies, subsidiarity principle must be satisfied at both institutional and legal level.
Liderlik ve strateji kavramları genel olarak önemli amaçların iki başat öğesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Birisi amaçlar, hedefler, misyon gibi diğer kavramlarla bütünleşik bir şekilde yapılanın ne şekilde yapılacağını ortaya koyarken; lider ve liderlik kavramı yapılanların iradi kaynağını ortaya koyar. Son dönemlerdeki küresel ölçekli değişimlere bağlı olarak ülkemizin içinde olduğu değişim sürecinin hangi dayanaklara sahip olduğunun ele alınması gerekmektedir. Ülkemiz yönetim yapısındaki değişimin dinamiklerine baktığımız zaman öz olarak öne çıkan kavramlar 1980'lerden itibaren Dünya Bankası, OECD, IMF gibi küresel kuruluşlarca birer reçete olarak ileri sürülen yönetişim, desentralizasyon, reform, yeni kamu yönetimi, toplam kalite yönetimi gibi kavramlardır. Bu yönüyle ülkemizde görülen değişimin kendisi de reçetesi de ülkenin kendine özgü dinamiklerine uzak bir görünüm sergilemektedir. Çalışma küresel trendlerin tüm dünya ülkelerini olduğu gibi ülkemizi de etkilediği bir süreçte yaşanan yapısal değişimlerin arka planını ele alan bir çalışma olarak özellikle 2002'den itibaren hız kazanan kurumsal dönüşümleri yönlendiren ana stratejiyi ele almaktadır. ; The terms strategy and leadership are usually regarded as the two principals of significant goals.While the former one presents how a specific goal to be reached integrated with the terms aims, targets and missions, the latter one and leader presents the voluntary source of the actions. Associated with the recent global scaled changings, which base the changing period through which our country is passing has should be dealt with. When we consider the dynamics leading changes in our country's governing structure, the principal terms have been governance, decentralization, reform, new public administration and total quality management, which have been recommended as recipe by global institutions like World Bank, OECD and IMF since 1980. However, not only its recipe but also the changing itself seems to be for from being suitable to the dynamics peculiar to our country. This study deals especially with the main strategy which directs institutional transformation gainig speed since 2002 as a study dealing with the background of structural changings in a period in which global trends affect our country like all other countries in the world.
Tez No İndirme Tez Künye Durumu 516451 Pdf dosyası Cari açıkların sürdürülebilirliği: Uygulamalı Türkiye analizi / Sustainability of current account deficit: Analysis of Turkey with application Yazar:HARUN SARAÇ Danışman: DOÇ. DR. UĞUR SİVRİ Yer Bilgisi: Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / İktisat Anabilim Dalı Konu:Ekonomi = Economics Dizin: Onaylandı Yüksek Lisans Türkçe 2018 89 s. Küreselleşmenin ve finansal serbestliğin özellikle son otuz yılda büyük ölçüde arttığı dünya ekonomisinde, cari işlemler hesabının sürdürülebilir olup olmadığı sorunsalı akademik araştırmalara sıkça konu olmaktadır. Cari işlemler hesabının açık vermesi ve bu açığın kronik hale gelmesi bir ülke ekonomisinin diğer makro-ekonomik değişkenlerini de olumsuz etkileyerek kısır bir döngü içerisine girilmesine sebep olmaktadır. Bu çalışmada, gelişmekte olan ülkeler sınıfında yer alan Türkiye'nin cari işlemler hesabının sürdürülebilirliği 1992 - 2017 dönemine ait çeyreklik verilerle elde edilen cari açık/gayrisafi yurt içi hasıla oranı, ve aynı döneme ait aylık verilerle oluşturulan reel cari açık ve kişi başı reel cari açık serilerine uygulanan geleneksel ve yapısal kırılmalı birim-kök testleri ile analiz edilmektedir. Elde edilen sonuçlara göre, ilgili seri kırılmasız birim-kök testlerine göre ve tek kırılmalı LM test sonucuna göre durağan değil, iki kırılmalı LM testine göre ise durağandır. Fakat 2002-2017 yılları arasında %4.7 gibi bir cari açık/GSYH ortalamasının elde edildiği Türkiye ekonomisinde, kriz eşiği olarak kabul edilen oranlara çok yaklaşıldığından, bu çalışmada sürdürülebilir olduğu tespit edilen cari açıkların öncelikli gündem maddesi haline getirilmesi ve yapısal reformlar uygulanması büyük önem taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: Cari açık, sürdürülebilirlik, Türkiye Anahtar Kelimeler: Cari açık, sürdürülebilirlik, Türkiye In the world economy, which is rapidly globalizing and financial freedom has increased greatly especially in the last thirty years, sustainability of current account is subject to many academic researches. Current acount deficit and when it becomes chronic, causes a countrys economy to enter into a vicious cycle by effecting its macro-economic variables, negatively. In this study, the sustainability of the current acount of Turkey for 1992 – 2017 period is analyzed by using unit-root tests with break and without break on the time series of current acount deficit/gross domestic product ratio(monthly), reel current account deficit and reel current account deficit per capita(quarterly). According to the results obtained, current acount deficit/gross domestic product ratio is not stationary for conventional unit-root and one break LM unit-root tests, while it is stationary for LM test with two breaks. But current account deficit in Turkey which is shown to be sustainable in this study, must be of top priority and structural reforms must be implemented immediately since the ratios which are regarded as crisis threshold are too close in Turkish Economy where the ratio of current account/GDP is %4.7 for the period of 2002-2017. Keywords: Current account deficit, sustainability, Turkey
Gerek küreselleşme gerekse 1990'lı yıllarla birlikte etkisinin hissedildiği neo- liberal politikalar bağlamında Türkiye'de önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB)'ne üyelik hedefi, bu reformlara sebep olan önemli faktörlerden biri olarak kabul edilmektedir. AB Müktesebatı, AB'nin önemli bir parçasıdır. Müktesebatın önemli başlıklarından biri ise bölgesel politikaların ve yapısal araçların koordinasyonuna ilişkindir. Bölgesel politika, bölgelerarası eşitsizliklerinden kaynaklanan sorunlarla mücadele etme amacı doğrultusunda oluşturulan bir politikadır. Çalışma, AB bölgesel politikasının Türk yönetim yapısı üzerinde yasal ve kurumsal boyutları ile değişimlere yol açtığını iddia etmektedir. Bu iddialar da Kalkınma Ajansları çerçevesinde açıklanmaya çalışılmaktadır.Çalışmanın temel yöntemi, birincil ve ikincil kaynakların araştırılmasıdır. Çalışma sonucunda, Kalkınma Ajanslarının AB bölgesel politikası kapsamında Türkiyede gerçekleştirilen önemli bir idari reform hareketi olduğu anlaşılmıştır. ; Important reforms have been carried out in the context of both globalizations both neo-liberal policies where the effects have been felt in 1990's in Turkey. Turkey's European Union (EU) membership goal is considered as one of the major factors that lead to these reforms. EU acquis is an important part of the EU. One of the important titles of the acquis is that has related to the coordination of regional policies and structural instruments. Regional policy is a policy that was created for the purpose of combating the problems arising from interregional inequalities. The study claims that EU regional policy leads to changes with legal and institutional dimensions on Turkish's management structure. These claims also are being tried to be explained in the framework of Development Agencies. The basic method of this study is to investigate the primary and secondary sources. As a result of the study, it is understood that Development Agencies are an important administrative reform movement in Turkey under the EU regional policy.
Yerel yönetimlerin mali yapısını da kapsayan reform çalışmalarında başarıya ulaşabilmek açısından uluslararası entegrasyon sürecinin yerel yönetimlere olan etkilerini analiz etmek son derece önemli bir konudur. Uluslararası entegrasyon sürecinin yerel yönetimler maliyesi üzerindeki etkilerinin analiz edildiği bu tez çalışmasında konular üç ana başlık altında incelenmektedir. Birinci bölümde uluslararası entegrasyonlar ve küreselleşme olgusu ele alınmıştır. Bu bölümde ekonomik entegrasyonların özellikleri, aşamaları, ve uluslar arası entegrasyonlara ilişkin çeşitli konular kavramsal çerçevede değerlendirilmektedir. Küreselleşme kapsamında ise; Küreselleşme süreci, küreselleşmenin özellikleri, küreselleşmenin kamu yönetimi üzerindeki etkileri, küreselleşmenin ulus devletleri ne şekilde etkilediği ve küreselleşme ile yerelleşme arasındaki ilişki ortaya konulmaktadır. Yine küreselleşme sürecinde yerel yönetimleri ve maliyesini derinden etkileyen uluslararası ekonomik ve mali kuruluşlara bu bölümde değinilmektedir. Đkinci bölüm ise; uluslararası entegrasyon ve küreselleşme döneminde yerel yönetimlere hakim olan politikalara ayrılmıştır. Yerel yönetimleri hemen her alanda derinden etkileyen yaklaşımlar bu bölümde ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulmuştur. Üçüncü bölüm ise; uluslararası entegrasyonların en popüler ve başarılı örneklerinden olan Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği'nin yerel yönetimler maliyesi üzerindeki etkilerinin ayrıntılı bir analizine ayrılmıştır. Özellikle Avrupa Birliği'nin yerel yönetimlere yaklaşımı ve Birlik müktesebatı çerçevesinde yerel yönetimlere biçilen yeni rol ve bu rolün yerel yönetimler maliyesi üzerindeki etkileri bu çalışmanın son bölümünde ağırlıklı olarak yer almaktadır. Avrupa Birliği'nin yerel yönetimlere yönelik mali yardımları ve Birliğin adaylık sürecinde ve tam üyelikte Türk yerel yönetimlerine olası etkileri de bu bölümde ele alınan diğer konulardır. Uluslararası entegrasyonlar entegrasyona dahil olan ülkelerin yerel yönetimlerinden entegrasyonun amaçlarının gerçekleştirilmesi ve böylelikle entegrasyonun kökleşmesi için faaliyette bulunmalarını talep etmektedir. Ayrıca, entegrasyonun sağlıklı bir şekilde işlemesi ve istikrarı için entegrasyon tarafından belirlenen sınırlamaların ve taahhütlerin üye ülkelerde yerel yönetimlerin de dahil olduğu kamu kesimince yerine getirilmesi talep edilmektedir. Uluslararası entegrasyon süreci yerel yönetimleri hemen her alanda etkilemektedir. Yerel yönetimler maliyesi de bu süreçlerden etkilenen başlıca alanlar içerisinde yer almaktadır. Uluslararası ekonomik ve mali kuruluşlar ile çok uluslu şirketlerin de belirleyici aktörler olarak yer aldıkları küreselleşme ve uluslararası entegrasyon süreci, yerel yönetimleri finansman, hizmet sunma yöntemleri, merkezi yönetimle aralarındaki ilişkiler (görev ve kaynak bölüşümü, idari vesayet, merkezi idare bankaları vb.), personel, denetim, yurtiçi ve sınırötesi işbirliği, katılım, uluslararası kuruluşlar ve yabancı sermaye piyasalarıyla olan ilişkiler gibi pekçok konuda derinden etkilemiştir. Kimi zaman bunun da ötesine geçilerek, Avrupa Birliği entegrasyonunda olduğu gibi birliğin amaçlarının gerçekleştirilmesinde bölgesel ve yerel yönetimler başlıca aktörler olarak görülmekte ve bu amaçların gerçekleştirilmesi için yerine getirilmesi gereken faaliyetlerin mümkün olduğunca halka en yakın yönetim birimlerince ifa edilmesi (subsidiarite) esası getirilmektedir. Bu kural birlik müktesebatının bir parçası yapılmakta ve hazırlanan birlik anayasa taslaklarında bu ilkeye yer verilmektedir. AB'ye uyum sürecinde yerel yönetimlerimize de önemli görevler düşmektedir. Avrupa Birliği, kaynak kullanımında etkin, katılımcı ve halka yakın bir yerel yönetim sistemi öngörmektedir. AB'nin birlik politikalarının uygulanmasında yerel yönetimlere biçtiği rolü sağlıklı olarak saptayabilmek ve bunun gereklerini yerine getirmek için gerekli yasal ve idari tedbirleri almak merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin başlıca görevlerindendir. ; To analyse the effects of the international integration process on the local governments is considerably important study field in terms of achieving the reform studies including the financial structure of local governments. The topics in this thesis research, which the effects of the international integration on the local governments finance are analysed, are examined under three major headings. The fact of international integrations and globalization is mentioned in the first section. In this part, the features of financial integration, its stages and various topics related to the international integration are evaluated within a conceptual framework. As for the globalization, the process of globalization, its features, the effects of globalization on public governments, how it affects the national states and the relationship between globalization and localization are introduced. The international economic and financial institutions affecting the local governments and its finance profoundly in the globalization process are once again mentioned in this part. The second section is left for the policies that dominate the local governments in the period of international integration and globalization. In this part the approaches which have an influence on the local governments profoundly in almost every area are analyzed in detail. The third section is about a detailed analysis of the effects of the European Council and European Union, the most popular and most successful examples of the international integration, on the local governments finance. Especially the approaches of European Union to the local governments and a new role assigned to the local governments within the framework of acquis communataine and the effects of this role on local governments finance are largely included in the final part. The financial support of the European Union for local governments and possible effects of the Union to Turkish local governments in the period of candidateship and a full membership are also the other topics included in this vi section. International integrations demands that local governments of the countries which are included in integration realize the aims of the integration and thus work for taking root of the integration. Furthermore, its demanded that the restrictions and undertakings determined by the integration are fulfilled by the public sector including the local governments in member countries in order to make it work in a good and stable way. Process of the international integration affects the local governments in almost every area. The finance of the local governments is among the major ones which is affected by these processes. The process of globalization and international integration which the international economic and financial institues and multinational companies as well take part as determinative actors affects local governments profoundly at various topics such as financing, the methods of serving, the relationship with central government (task and source distribution, administrative tutelage, central government banks etc.), staff, supervision, domestic and transfrontier cooperation, attendance, international institutions and foreign capital market. Sometimes by passing beyond this as well, regional and local governments are seen as major actors in order to realize the aims of the union as it happens in European Union Integration and that the activities, which must be fulfilled to realize these aims, are held by the units that are the closest to public as far as possible, namely principal of subsidiarite is brought. This rule is made a part of acquis communautaire and this principal is included in the constitution outlines. Local governments have important mission in the adaptation process to European Union. European Union stipulates a system of a local governments which is active in using source, participant and close to public. To be able to determine correctly the role which European Union assigns to local governments in the application of unity policies and to take necessary legislative and administrative precautions in order to fulfill it are the primary mission of central and local governments.
YÖK Tez No: 417554 ; Küreselleşme, "yerelleşme" ve "kentleşme "gibi birbiri ile yakından ilgili ve ilişkili üç kavramın, birbirlerini ve aslında her şeyi az veya çok bir şekilde etkilediği ve belirlediği günümüz dünyasında, devletleri ve dolayısı ile yapısal anlamda devletlerin örgütsel yapısını ifade eden kamu yönetim sistemlerini etkilememesi olanaksızdır. Bilindiği üzere, kamu yönetim sistemlerinin toplumun gereksinimlerini karşılayan etkin bir araç durumuna dönüştürülebilmelerinin başlıca koşullarından birisi, söz konusu bu sistemlerin gelişen ve değişen koşullara ayak uydurmasını sağlayacak şekilde ve sürekli bir biçimde yenilenerek geliştirilmesidir. Fakat Türkiye'de 2004 yılına kadar yapılan ve "yeniden düzenleme", "yeniden yapılanma" veya "idari reform" gibi farklı kavramlarla ifade edilen "idarede reform çalışmaları" dar ve kısa vadeli bir bakış açısı ile yapılmış olup, sistemin daha geniş ve daha uzun vadeli bir bakış açısı ile ele alınması ise ancak bu tarihten sonra mümkün olmuştur. "Vizyon" olarak da isimlendirilen bu yeni ve farklı bakış açısı ile hazırlanan "2023 Türkiye Vizyonu" kapsamında başlatılan idari reform çalışmaları ise Türk idari ve siyasi hayatını büyük ölçüde etkilemiştir. Çünkü söz konusu bu reformlar sonucunda «Kocaeli Modeli» ismi ile bilinen yeni bir yerel yönetim modeli Türk siyasi ve idari hayatına girmiştir. Kamuoyunca da bir yerel yönetim reformu olarak bilinen ve on yıl süre ile İstanbul ile birlikte Kocaeli ilinde de uygulandıktan sonra yirmi sekiz büyükşehirde daha uygulanmaya başlayan bu yeni yerel yönetim modeli aslında, Türk Devlet geleneğinde ve devletin görev ile sorumluluklarının dayanağı olan devlet felsefesinde köklü değişikliklere neden olacak bir reform çalışması niteliğine sahip bir çalışma olmuştur. Bu tez çalışmasının ana temasını, Kocaeli Modeli olarak adlandırılan ve yakın bir gelecekte ülkenin tamamında uygulanması beklenen söz konusu bu yerel yönetim modelinin sadece geleneksel yerel yönetim anlayışını ve yapısını değiştirmekle kalmayıp, Türk idari yapısının geleneksel yönetim felsefesini ve genel yönetim yapısını da etkileyeceği ve değişime zorlayacağı iddiaları oluşturmuştur. Ayrıca, bu model için İstanbul ve Kocaeli illerinin seçilmesinin nedenleri ile Türk yerel yönetim geleneğinin halen oluşamaması gibi daha birçok konu da bu çalışmada ana tema ile ilişkili olacak bir biçimde ele alınmaya çalışılmıştır. Neticede ise köklü bir yerel yönetim geleneği bulunmamasına rağmen oldukça uzun sayılabilecek bir süre örgütlenme tecrübesine ve bunun sonucunda ise merkeziyetçi bir yönetim geleneğine ve buna uygun bir örgüt yapısına sahip olan Türk Devletinin bu yapısının, söz konusu bu reform çalışmalarından genel olarak olumsuz etkilendiği/etkileneceği görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Belediyeler, Büyükşehir Belediyeleri, Kentleşme,Kocaeli, Küreselleşme, Yerelleşme ; Globalization, "localization" and "urbanization "such as the concept of the three closely related and associated with each other, and in fact, more or less in a way that affects each other and everything in today's world, states and, consequently, the structural systems in the sense that expresses the organizational structure of the state, it is impossible not to affect the public administration system. As known, one of the main conditions being able to be converted into an effective tool case that meets the needs of the community of the public administration system, said the development was renewed so as to ensure adapt to evolving and changing requirements of the system and in a continuous manner. But in Turkey, made until 2004, and "refactoring", "restructuring" or "administrative reform", expressed with different concepts such as, "in the administration's reform efforts" narrow and short-term perspective are made, and the system of broader and more long-term perspective is to be addressed, however, became possible after this date. "Vision" also called and prepared with different perspectives of this new "Vision 2023 Turkey" administrative reform efforts initiated under Turkish administrative and political life is influenced to a great extent. As a result of these reforms , because these « Kocaeli Model » known by the name of a new local government model has entered the Turkish political and administrative life.Publicized in local government, known as the reform and ten years with then applied in Kocaeli with Istanbul that began to be applied more in the twenty-eight metropolitan new local government model in fact, the philosophy of the Turkish state tradition and the government which is the mainstay of the state's duties and responsibilities will lead to fundamental changes has been working with a reform of qualifications. The main theme of this thesis, Kocaeli Model, which is expected to be applied throughout the country and in the near future this question will not only change the structure of local governance and local traditional management model,but also Turkish administrative structure that will force to change and affect the structure and general management philosophy traditional management of claims constituted. Also, reasons for the selection of this model for the provinces of Kocaeli and İstanbul with The Turkish tradition of local Government still not occur as many more that will be associated with the main theme in the study in a way that tried to be addressed. After all, although there is not a deeply rooted tradition of a local government, the Organization for quite a lengthy time of experience and as a result, the tradition of a centralized management structure and the organizational structure of the Turkish state appropriately, which has overall negative influencers that would be affected by the reform in question was observed.
ÖZETAVRUPA BİRLİĞİ'NE GİRİŞ SÜRECİNDE ULUSAL ELEKTRİK ENERJİ POLİTİKASININ BELİRLENMESİ VE AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ İLE KARŞILAŞTIRILMASIHem sanayi üretim faktörleri içerisinde yer alan hem de toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasında rolü olan elektrik enerjisi, elektrik sektörünün işlem gören ürünüdür. Teknolojik gelişmelerle beraber ilerleyen zaman içerisinde dünyada oluşan farklı siyasal ve ekonomik hareketlenmeler elektrik sektörünü de etkilemiş ve sektörde reform hareketleri oluşturmuştur. 1990'lı yılların başından itibaren daha da hızlı bir ivme kazanan bu hareketler, sektörde yapısal değişimler ortaya çıkarmış ve sektörün yeniden yapılanmasını gerektirmiştir. Bu çalışmanın amacı, AB'ne girmek isteyen aday ülke Türkiye için AB enerji politikalarına ve elektrik direktifine uygun bir ulusal elektrik enerjisi politikası belirlenmesidir. Bunu yaparken, AB ülkeleri ve elektrik sektörü yeniden yapılanan diğer dünya ülkelerinden alınan tecrübelerden yararlanılmaktadır. Ayrıca bu tezin diğer bir amacı da AB ülkeleri elektrik sektörlerinin yapılarını karşılaştırmaktır.Bu çalışma kapsamında, sektördeki yapısal modeller ele alınarak, elektrik sektöründe yeniden yapılanmanın işleyişinden, düzenlenmesi ile faaliyetlerin birbirinden ayrılmasından bahsedilmiştir. Buna bağlı olarak sektörde yeniden yapılanmanın ilk kez başladığı ülkeler olan; Şili, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya ile farklı nedenlerle Brezilya ve Arjantin'deki yeniden yapılanma hareketleri ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin reform hareketleri üzerinde durulmuştur. Çalışmada, AB'nin temel enerji politikası ve elektrik direktifi kapsamında elektrik sektöründeki düzenlemeler ortaya konularak, AB üye ülkelerinin elektrik sektörlerinin yapıları; üretim kaynakları, arz talep dengesi, yeniden yapılanma gereksinimleri, öncesindeki yapıları, yasal süreç ve sektördeki yeni organizasyonları oluşturan kısımlarla birlikte aynı başlıklar altında ele alınmıştır. Ayrıca ülkelerin elektrik sektöründeki yapısal durumunun incelenmesi; düzenleme kurumu, sektöre katılan oyuncuların dikey ve yatay birleşmeleri ile üçüncü şahısların sisteme girişleri tablolarda belirtilmiştir. Aynı zamanda ülkelerde oluşturulmak istenen rekabetçi piyasa yapısına, oyuncuların ne derece katıldığı ifade edilmiştir. Bununla beraber yeniden yapılanma sürecinde ülkelerdeki temel elektrik göstergelerinin değişimi grafiksel olarak gösterilmiştir. Çalışmanın Türkiye bölümünde ise, elektrik sektöründeki yeniden yapılanma hareketi 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununa ve diğer ülkeler için verilen kriterlere göre açıklanmıştır. Burada ülkenin elektrik enerjisi üretim kaynaklarının gelişimi, kaynak çeşitliliği ve farklı kurumlar açısından belirtilirken, üretim-tüketim dengesindeki durumda sunulmuştur. Ayrıca, SPSS paket program aracılığı ile çoklu regresyon ve korelasyon analizi yapılarak Türkiye için elektrik talebinde bulunulmuştur. Bu talep tahmini ile bazı kurumların yaptığı talep tahminleri de karşılaştırılmıştır. Aynı zamanda Türkiye elektrik sektörünün AB elektrik enerjisi politikalarına uyumunun ne derece gerçekleştiği incelenmiştir. Çalışmanın sonunda da Türkiye için farklı bir yapı önerisinde bulunulmuş, yeni bir organizasyon şeması oluşturulmuş ve sistemin işleyişi için bazı öneriler de sunulmuştur.Mart 2004 Bülent ORALABSTRACTTHE DETERMINATION OF NATIONAL ELECTRICAL ENERGY POLICY IN THE EUROPEAN UNION PARTICIPATION AND COMPARISON WITH THE EUROPEAN UNION COUNTRIESElectrical energy is a processed product of electricity sector which is used both in industrial producing fields and supplying the requirement of a society.During the technological development, electricity sector has been effected by different political and economical activities and improvements, thus many reforms have occurred in the sector itself. Since the beginning of the 90's, these reforms have had a rapid velocity and many structural differences have appeared. So the sector has inevitably needed a radical restructurion.The main purpose of this dissertation is to determine a national electrical energy policy accepted by EU and electricity directive for the countries to join the EU such as Turkey. In this process, it is being benefited from the experiences of the EU and other countries, whose electricity sectors have already been restructured. The other purpose of the dissertation is holding a comparison for the electricity sector among the EU countries.In this concept, by taking the structural models in the sector into the consideration, it has been mentioned the unbundling of the process of the restructured electricity sector and its activities. It has been studied the restructurion of Chile, The UK, The USA and Australia in which the restructurion took place first; the restructurion of Brazil and Argentina which have different purposes; and the reformist approaches of the Republic of China.In this study, the regulating of electricity sectors has been explained about the concept of the main energy policy of the EU and the electricity directive. The structure of electricity of the EU countries have been respectively examined under the following topics: the generation sources, the supply and demand, the necessity of restructurion, the previous structuring studies, law actions, and the activities which formed the organization of the restructuring. The study of the countries' structure in the electricity sector has also been made clear in the following tables: the regulation institution the actors who took part vertically and horizontally in the integration to the sector and the access of the third party to the system. It has also been expressed how much the actors take part in the structure of the competitive market, which has been tried to be established in the above mentioned countries. At the same time, the changes of the main electricity figures have been shown in graphics for those countries, which are in the process of restructure.In the chapter of Turkey, the restructurion movement in electricity sector has been explained according to the act of 4628, the Electricity Market Law and to the other criterions for those countries. The development of Turkey's electricity energy has been put forward the balance between the generation and the consumption. A certain amount of Turkey's electricity claim has also been demanded by doing a regression and correlation analysis with the means of SPSS package program. The estimation of this claim and the other estimations which are held by the some institutions have also been compared. In addition to this it has been examined how much the Turkish electricity sector has been adopted to the electricity policy of EU. In the end of this study, it has been made a different structural suggestion formed a new organization chart and given some other suggestions in order to make the system work effectively.March 2004 Bülent ORAL
Yaklaşık yetmiş yıldır uluslararası ilişkilerde önde gelen politika araçlarından birisi olmasına karşın dış yardımın alıcı ülkelere etkisi halen tam olarak açığa kavuşturulmuş değildir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından oluşturulan dış yardım yaklaşımının resmi hedefleri arasında gelişmekte olan ülkelerde refahı artırma, fiziki altyapıyı geliştirme, eğitim düzeyini yükseltme ve çocuk ölümlerini azaltmanın yanı sıra yolsuzlukla mücadele ve demokratikleşme teşviki bulunmaktadır. Ancak, literatür bu yaklaşımın birçok ülkede ekonomik krizlere, darbelere ve iç çatışmalara yol açtığına işaret etmektedir. Bu tablonun sebepleri arasında, donör ülkelerin stratejik çıkarlarının yardımın resmi hedeflerinin önüne geçmesinin yanı sıra, alıcı ülkelerin yapısal ve kültürel farklılıklarının göz ardı edilmesi gösterilmektedir. Öte yandan, 2000'li yıllardan başlayarak Çin ve Türkiye kendi dış yardım yaklaşımlarını geliştirmişlerdir. Çin alıcı ülkelerden siyasi reform talep etmeden başta petrol olmak üzere enerji altyapısına odaklanmış ve Afrika'nın 1 numaralı ihracat ortağı haline gelmiştir. Türkiye ise yardımlarında sosyal altyapılar ve hizmetler sektörüne ağırlık verirken alıcı ülkelerle tarihi ve kültürel bağlarını güçlendirmektedir. Makale önce söz konusu üç yaklaşımın çerçevelerini çizmekte, daha sonra bu farklılıkların alıcı ve donör ülkeler için doğuracağı muhtemel sonuçları tartışmaktadır. ; Although foreign aid has been a primary policy tool in international relations for almost seventy years, its effects on recipient countries have not been clarified yet. The foreign aid approach that was formed by the United States (US) has the official goals of extending welfare, developing physical infrastructure, increasing the level of education and lowering child mortality rate, as well as fighting corruption and supporting democracy, in developing countries. However, the literature indicates that this approach has led to economic crises, coups d'état and domestic conflicts in several countries. The reasons for this outcome include the prioritization of the strategic interests of donor countries over the official goals of aid, in addition to the disregard of the structural and cultural differences of recipient countries. In contrast, China and Turkey have developed their own foreign aid approaches beginning in the 2000s. China has focused on energy, especially oil, infrastructure without demanding political reform from recipient countries and become the primary export partner of Africa. Turkey, on the other hand, has concentrated its efforts on social infrastructure and services, while strengthening its historical and cultural ties with the recipient countries. This article first draws the contours of these three approaches and then discusses their potential implications for recipient and donor countries.
Türkmenistan 1991 yılında bağımsızlığını kazanmasıyla beraber diğer bağımsızlığını kazanan devletler arasında halkın da katılımıyla ilerleme adına iyi bir performans sergilemiştir. Geçiş döneminin bir parçası sayılabilecek yapısal ve kurumsal değişim, serbest piyasanın yaratılması, özel teşebbüsün düzenlenmesi ve istikrarlı politik çerçevenin oluşturulmasını sağlamak için gerekli bir unsur olarak öngörülmektedir. Bağımsızlığım kısa bir dönem önce kazanmasına rağmen ülke değerli doğal ve insan kaynaklarını kullanarak gelişmeyi sağlamayı hedeflemektedir. Sahip olduğu büyük enerji kaynakları, petrol, pamuk üretimi ve tekstil mallan üretim kapasitesiyle ülkenin eski Sovyet Cumhuriyetleri arasında başarılı bir gelişme için güçlü bir ekonomik potansiyele sahip olduğu söylenebilir. Buna ilave tarafsızlık politikasıyla da Türkmenistan ekonomik ve sosyal gelişme önündeki engelleri yok etmeye çalışmıştır. Bu çalışma da amaç, geçiş dönemindeki Türkmenistan'ın sanayileşme çabalan için uyguladığı ekonomik reformlar çerçevesinde geliştirdiği sanayileşme stratejisini araştırmaktır. ; Since her deceleration of independence in 1991, Turkmenistan a former Soviet Socialist Republic, made a great leap forward to join the global community of nations. The structural and institutional process as part of the transition period has introduced major policies towards establishing a free enterprise market economy operating within a stable political environment. This newly independent proud country has subtantial natural and human resource base to establish in a short period of time a well developed agro industrial base and market economy. With her vast amount of energy resource, oil, natural gas and agro industrial capasity particulary in cotton production and textiles, Türkmenistan has tremendous economic potantial to make this nation a development succes among the former Soviet Republics. As has been indicated by the policy of the lidership, in addition to internal political stability, a regional strategy of peaceful co-existence through the declaration of neutrality, is an essential part of national policy to preserve sovereignty and accomplish economic development The primary intention of this thesis is about economic reforms aimed at strengthening economic self sufficency, and creating a new strategy for industrialization period of the country in transition period.
Latin Amerika'nın önemli ülkelerinden Kolombiya uzun yıllar çatışmalar ülkesi olarak anılmıştır. Geçtiğimiz yüzyılda ülke içerisinde Liberaller ve Muhafazakarlar arasında şiddetli çatışmalar yaşanmış, toplumdaki gelir dağılımı adaletsizliği, mülkiyetin kullanımındaki toplumsal katmanlardaki derin farklılıklar iç çatışmaların artmasına neden olmuştur. Hükümetler ile muhtelif çıkar ilişkileri olan belirli azınlık gruplarının elinde bulunan devasa toprak mülkiyetleri oligarşik yapıları meydana getirmiş, buna karşın toplumsal refleks ve dinamikler harekete geçmiş ve iç isyanlar başlamıştır. Farklı birçok silahlı örgüt bu yapısal olumsuzlukları bertaraf etmek için devlet ve paramiliter güçlere karşı savaş açmıştır. Silahlı mücadelelerin başlamasıyla yaşanan çatışmalar ülkede zaten yoğun şekilde var olan uyuşturucu trafiğinin ve coğrafi koşulların gerilla için elverişli olmasının da etkisiyle apayrı bir ivme kazanmıştır. Bu silahlı grupların en eskisi ve büyüğü olan FARC, Kolombiya Hükümetleriyle 52 yıl boyunca savaşmış ve birçok evreden sonra Barış Anlaşması ile bu savaş sona ermiştir. Bu çalışmada Kolombiya devlet ve toplum yapısındaki dinamikler, sorunun temel yapı taşları çatışma teorisi analizi çerçevesinde irdelenerek kalıcı barış kapasitesi tahlil edildi. Yaşanan iç savaştan barış aşamasına gelinen süreçte dış etkenlerin etkisi, ideolojik angajmanlar, küresel hegemonya ve konjonktürel etkileri ortaya koyuldu. Yanlış ve doğrularıyla taraflar arasında çatışmasızlığın nasıl sağlandığı, tarafların talep ve aktör analizleriyle politik inisiyatiflerin nasıl alındığı mercek altına alındı. Barışın kalıcı hale gelebilmesi ve geleceğin Kolombiya toplumu için barış umudu taşıyabilmesi için gerekli reform adımları ortaya koyuldu. Son olarak dünyanın diğer coğrafyalarında bulunan çatışmalara Kolombiya-FARC barış sürecinin nasıl bir tecrübi kazanım olabileceği araştırıldı. ; Colombia, one of the most important countries of Latin America, has been called as conflict country for many years. In the past century, there have been violent clashes between the Liberals and the Conservatives in the country; the unfair income distribution in society and the deep differences in the social strata in the use of property have led to an increase in internal conflicts. The gigantic land properties owned by certain minority groups who have various interests with governments constituted oligarchic structures, on the other hand social reflexes and dynamics came into action and internal revolts began. Many different armed organizations have waged war against the state and paramilitary forces in order to eliminate these structural problems. The clashes with the onset of armed struggles gained momentum due to the fact that the drug traffic that is already heavily present in the country and geographic conditions that are favorable for guerrillas. The FARC, the oldest and largest of these armed groups, fought the Colombian Governments for 52 years and, after many stages, this war ended with the Peace Agreement. In this study, the dynamics in the state and social structure of Colombia and the main building blocks of the problem were analyzed within the framework of conflict theory analysis; and lasting peace capacity was analyzed. The effects of external factors, ideological engagements, global hegemony and its conjunctural effects have been put forward in the process from the civil war to the stage of peace. It was examined how the de-conflict between the parties was ensured by their wrongs and rights and how the political initiatives were taken by the demand of parties and actor analysis. The necessary reform steps have been put forward for the peace to be lasting and the hope for peace for the future of Colombian society. Finally, it was explored how the Colombian-FARC peace process could be a gain in the conflicts in other geographies of the world.
1980'li yıllar neoliberalizm açısından Türkiye'de dönüm noktası olmuştur. 1970'lerde yaşanan dünya ekonomik bunalımının akabinde refah devleti anlayışı terk edilerek yeni sağ ideoloji uygulanmaya başlanmıştır. 1980'lerde ortaya çıkan yeni sağ politikaların uygulayıcıları; ABD'de Ronald Reagan, İngiltere'de Margaret Thatcher, Türkiye'de ise Turgut Özal olmuştur. ABD'de Reaganizm, İngiltere'de Thatcherizm, Türkiye'de ise Özalizm olarak adlandırılan yeni sağ politikalar çerçevesinde birtakım gelişmeler yaşanmıştır. 1980'lerde, Türkiye'de, devletçilik politikalarının rafa kaldırılıp neoliberal politikaların uygulandığı bir dönem yaşanmıştır. Türkiye'de yaşanan toplumsal sorunlar ve siyasal istikrarsızlıklar ekonomik sıkıntılarla birleşince, 1980 sonrasında neoliberal bir dönüşüm başlamıştır. Süleyman Demirel hükümetinin Türkiye ekonomisini iyileştirmeye ve geliştirmeye dönük hazırladığı "24 Ocak 1980 ekonomik istikrar programı" ile Turgut Özal, bu neoliberal dönüşümü Türkiye'de başlatan kişi olmuştur. Türkiye'de yeni sağ ideoloji, "24 Ocak Kararları" ile uygulama alanı bulabilmiştir. Bu kararlarla Türkiye'de yapısal dönüşüm sürecine girilmiştir. Neoliberal ekonomi programının uygulanmasıyla liberal ekonomi dönemi başlamış, Türkiye ekonomisi dış rekabete açık bir hale getirilmiş, özelleştirme uygulamaları yapılarak devletin küçültülmesi sağlanmıştır. Ancak bu gelişmeler ilk başta olumlu olsa da ilerleyen dönemlerde olumsuz sonuçlar yaratmıştır. Ayrıca bu dönemde ihracatta artış yaşanırken, piyasa ekonomisine yönelik gereken altyapı hazırlanamamıştır. ; 1980 has been a turning point in Turkey in terms of neoliberalism. Following the crisis of the world in the 1970s, the welfare state concept was abandoned and the new right ideology began to be applied. The practitioners of the new right politics that emerged in the 1980s; the United States Ronald Reagan, Margaret Thatcher in Britain, has been the case of Turkey, Turgut Ozal. US Reaganism, Thatcherism in Britain, a number of new developments under the right policies in Turkey have called Ozalizm. In the 1980s, in Turkey, there was a period where implementation of the rack lifted statist policies of neoliberal policies. Social problems and political instability coupled with economic difficulties experienced in Turkey, began in 1980 after a neoliberal transformation. Süleyman Demirel government prepared to reform and improve Turkey's economy "January 24, 1980 economic stabilization program" by Turgut Ozal, it was the first political leader of the neoliberal transformation started in Turkey. New right-wing ideology in Turkey, "24 January Decisions" was able to find applications. This decision was entered into the process of structural transformation in Turkey. Neoliberal economic era has begun for the implementation of liberal economic program, Turkey has become an open economy to foreign competition, downsizing of the state has been achieved by making privatization process. However, these developments were positive at first, but they had negative consequences in the following periods. Moreover, while there was a positive increase in exports during this period, the infrastructure needed for free market economy was not prepared.
Avrupa Birliği, yeryüzünde ikinci dünya savaşından sonra başarılı olmuş en önemli ekonomik ve siyasal birleşme hareketidir. Başlangıçta ekonomik amaçlı olmakla birlikte ilerleyen dönemlerde siyasal birliğe dönüşüp bugünkü yapısına bürünmüştür. Bu süreçte tarım sektörü önemli entegrasyon alanlarından biri olmuştur. Başlangıçta Fransa ve Almanya arasında tarım ve sanayi sektörüne yapılan destekler konusunda ihtilaflar çıkmasına rağmen ortak tarım politikası başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Bu çalışmada, ilk olarak Ortak Tarım Politikasının tarihsel gelişimi, geçirdiği reformlar ve tarım sektörüne uygulanan politikalar, AB tarımının finansmanı ve genişleme sürecinde yeni katılan üyelerin durumu incelenmiştir. Daha sonra Türk tarımının genel çerçevesi, AB ile karşılaştırılarak analiz edilmiştir. Elde edilen bulgular ışığında Türkiye tarımının Ortak Tarım Politikası'na uyum sürecinde ve müzakerelerde karşılaşacağı sorunlar ve dikkat çeken hususların altı çizilerek, uyumun tarımda dönüşüme olası etkileri irdelenmiştir. Sonuç olarak, Ortak Tarım Politikası'na uyum sürecinin doğru yürütülmesi halinde (mevzuat, idari ve kurumsal yapının güçlendirilmesi, kırsal kalkınmaya ve piyasa bazlı tarımın oluşumuna önem veren politikaların uygulanması) bütün olası maliyetlerine rağmen, tarımın köklü yapısal sorunlarının çözümüne yönelik ciddi kazanımların elde edileceği ve dönüşüm sürecinin ivme kazanacağı ortaya konulmuştur. ; The European Union has been successful in the earth after the second world war the most important economic and political union movement faces. Although economic progress since the period for return to political unity in the present structure was wrapped. This process of integration is important in the agricultural sector has been one of the field. In the beginning, between France and Germany in support of agriculture and industrial sector disputes Despite the common agricultural policy was implemented successfully. In this study, firstly the historical development of the Common Agricultural Policy reforms and agricultural sector is applied to his policies, the EU enlargement process and the financing of agriculture in the member state of newly examined. Then the general framework of Turkish agriculture with the EU have been analyzed by comparison. In the light of the findings of the Common Agricultural Policy in Turkey's agriculture and the integration process will face problems and pointed out in the negotiations of matters which will be underlined, the possible effects of compliance in agriculture transformation was examined. As a result, the Common Agricultural Policy towards harmonization process execution if (legislative, administrative and institutional structures to strengthen rural development and market-based agriculture's importance in the formation of policy implementation) All the possible costs, even though agriculture's deep-rooted structural problems to solve serious gains achieved and conversion process will be the impetus has been put forward.