Küreselleşme kavramı, yaşamların giderek çok uzaklarda alınan kararlar ve gerçekleşen olaylar tarafından biçimlendirildiği karmaşık karşılıklı ilişkilerin ortaya çıkışını ifade eder. Küreselleşme sürecinde en dikkat çekici değişim ve dönüşüme maruz kalan unsurların başında ulus-devletler gelmektedir. Bu süreçte devletler arasında karşılıklı bağımlılığın artması ile ulus-devletlerin sınırları farklı güç, amaç, kimlik ve ağlara sahip ulus-ötesi aktörler tarafından sürekli olarak geçilmektedir. Sınırların adeta ortadan kalkması ile ulus-devletler ekonomik krizler, insan güvenlik, terörizm, çevre ve iklim sorunları gibi uluslararası güvenlik sorunlarından daha fazla etkilenir hale gelmişlerdir. Bu çalışmanın amacı küreselleşme sürecinde ulus-devletlerin egemenliklerinin erozyona uğramasının nedenlerini analiz etmek yanında ortaya çıkan yeni güvenlik sorunları karşısında ulus-devletlerin yalnız başlarına çözüm üretmede yetersiz kalmaları sebebiyle işbirliğinin önemine vurgu yapmaktır. ; Globalization refers to the emergence of complex interrelationships in which lives are shaped by decisions and events taking place far beyond. In the process of globalization, the nation-state is one of the most important elements exposed to the most significant change and transformation. In this process, with the increasing interdependence between states, the boundaries of nation-states are constantly being crossed by transnational actors with different powers, goals, identities and networks. With the disappearance of borders, nation-states have become more affected by international security problems such as economic crises, human security, terrorism, environmental and climate problems. The aim of this study is to analyze the reasons for the erosion of sovereignty of nation-states in the process of globalization, and to emphasize the importance of cooperation due to insufficient state-alone solutions to new security problems.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ivme kazanan küreselleşme beraberinde siyasal, sosyo-kültürel ve ekonomik radikal bir dönüşümü getirmiştir. Ulus-aşırılaşan yeni düzende uluslararası sistemin geleneksel normları, değerleri, aktörleri ve gündemi çeşitlenmiş ve farklılaşmıştır. Bu yapısal dönüşüm ve gelişim, ulus-devlet sınırlarını aşan boyutlarda sivil bir mobilizasyon ağı oluşturmuş ve yeni değerleri (çok kültürlülük, liberalleşme, kamu diplomasisi gibi) sisteme taşımıştır. Devlet dışı aktörler ve ulus-ötesi topluluklar sisteme dâhil olmuş, uluslararası sistem çoğulcu bir karaktere bürünmüştür. Karşılıklı bağımlılığın artması ve küresel etkileşimin yoğunluğu hükümetler arası ve hükümetler dışı yeni birtakım aktörlerin ortaya çıkması ile sonuçlanmış, politik karar alma süreçleri karmaşıklaşmıştır. Yeni aktörler yeni sorunlarla yeni düzene dâhil olmuştur. Ulus-ötesi veya ulus-aşırı mekanizmalar ulusdevlet meşruiyetlerini sorgulamış, egemen otoritelerini aşındırmış ve politik manevra sahalarını daraltmıştır. Çoğulculaşan bu sistemin akademik alana yansıması olan ulusötesicilik yaklaşımı, yeni düzeni devlet dışı aktörlerin var olduğu, herhangi bir ulusal otoritenin kontrolünde yer almayan çok yönlü ve çok aktörlü uluslararası toplumsal ilişkiler ağı olarak tanımlar. Çok kutuplu bu yeni düzende diasporalar da kimliksel-kültürel referanslı ulus-ötesi sivil aktivist örgütler olarak ortaya çıkmıştır. Bu tez çalışmasında diasporik ulus-ötesicilik bağlamında Ermeni Diasporası'nın Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerindeki etkinliği sorgulanmaktadır. Ermeni Diasporası, ulusötesicilikbağlamında AB-Türkiye ilişkilerinde bir vaka değerlendirmesi olarak ele alınmıştır. Çalışmada görülecektir ki Türkiye'nin AB'ye entegrasyon sürecinde diasporik faaliyetler ulus-aşırı ağlar olarak etkin bir rol oynamaktadır. Çalışmanın temel amacı Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımı yolunda önemli bir sorun haline gelen Avrupa'da Ermeni diasporik lobiciliğine dair akademik alanda güncel analizlere katkı sunmaktır. --- Globalization which has been gaining momentum since the middle of the 20th century brought radical political, socio-cultural and economical changes. In this transnational new order, the international system's traditional norms, values, actors and agenda have transformed. This structural transformation has created a civil mobilisation network beyond nation-state boundaries and added new values (multiculturalism, liberalization, public diplomacy etc) to the newly created system. Non-state actors and transnational communities have emerged in the international area, therefore the international system gained a pluralistic character. The interdependence and the intensity in global interaction has made some intergovernmental and non-governmental actors more visible, and the decision-making process in domestic politics more complex. New actors with new issues have participated in the new order. Transnational or supra-national organization influenced nation-states' legitimacy, affected sovereign authorities and limited their political action scope. Transnationalism which is the academic reflection of this pluralist view describes this new system as a network of social/political relations where non-state actors exist, a sphere uncontrollable by any national or international authority. Diasporas have emerged as activist civilian organizations with their identitarian-cultural references in this multi-polar area. In the context of the diasporic transnationalism, this thesis evaluates Armenian Diaspora's effects in the relations between European Union and Turkey. Armenian Diaspora has been examined as a case in the European Union – Turkey Relations within the framework of transnationalism. The thesis argues that diasporic activities as intra-national networks effect Turkey's accession process to the European Union. The main aim of this thesis is to contribute to the analysis in the academic literature about Armenian diasporic lobbying in Europe, which has been a serious issue in the accession of Turkey to the European Union.
Arap Baharı olarak bilinen bölgesel türbülans sürecinde, patlak veren iç savaşta devlet otoritesi bir hayli aşınan Suriye'de oluşan güç boşluğundan devlet-dışı silahlı aktörler çok etkin bir şekilde yararlanmıştır. Devletin egemenliğine meydan okuyan ve net sayısı bilinmeyen onlarca silahlı örgütlenme zaman içerisinde ülkede faal olmaya başlamıştır. Bu silahlı aktörlerin bir kısmı başka ülke veya örgütlerle bağlantılıdır. Yani ulus-ötesi/transnasyonel bağlara veyahut kimliklere sahip yapılanmalardır. Mevzubahis silahlı örgütler, devletin güç kullanma tekeline meydan okumakla kalmamış aynı zamanda faaliyet bölgelerinde sosyolojik/toplumsal ve siyasal meşruiyet kazanma çabası içerisine girişmişlerdir.Bu tezde, Suriye'deki DDSA'ların sosyolojik ve siyasal meşruiyet arayışında yerelleşme olgusunun önemli hâle geldiği ileri sürülmektedir. Suriye sahasında çok efektif iki DDSA olan PKK'nın Suriye kolu PYD/YPG ve El Kaide'den kopup farklı bir yapıya evrilen Heyet Tahrir El Şam'ın (HTŞ) yerelleşme temayülü tezin temel konusunu oluşturmaktadır. İki örgüt de toplumsal ve siyasal destek bulup devletvari bir yapıya bürünme adına yerelleşme olgusundan faydalanmıştır. Bu sebeple, savaşın gidişatı içinde iki örgüt de yeni politikalara başvurma gereği duymuştur. Suriye toplumunun geniş kesimlerinden destek bulma adına iki yapı da geniş Suriye mozaiğinin bir parçası olduklarını ortaya koyma çabası içinde olmuştur. Bunun için yönetim mekanizmaları oluşturmuş ve halk ile iç içe geçmeye çalışmışlardır. Ancak bütün çabalarına rağmen iki örgütün de yerelleşme projesi ciddi meydan okumalarla karşı karşıyadır. --- During the civil war that broke out in the regional turbulence process known as the Arab Spring, armed non-state actors have benefitted very effectively from the power vacuum that occurred in Syria, of which state authority was highly eroded. Dozens of armed organizations (the exact number is unknown) that challenge the state sovereignty started to be active in the country over time. Some of these armed actors have ties with other countries or organizations. In other words, they have transnational bonds or identities. Mentioned armed organizations, not only have challenged the state monopoly on violence but also have attempted to gain sociological /societal and political legitimacy in the areas they operate.In this thesis, it is claimed that the localization phenomenon has become important in the quest for the sociological and political legitimacy of the ANSAs. The localization tendency of Hay'at Tahrir Al-Sham (HTS), which broke away from Al Qaeda and transformed into a different organization, and the PYD/YPG, which is the Syrian branch of the PKK, is the main topic of this thesis. Both organizations are very effective ANSAs on the Syrian battlefield. Both organizations benefitted from the localization phenomenon to gain societal and political support in an attempt to become state-like entities. Therefore, in the course of the war, both organizations felt the need to resort to new policies. To find support from the large segments of the Syrian society, both organizations have attempted to demonstrate that they are a part of the broader Syrian mosaic. To this end, they constituted the administration mechanisms and tried to intertwine with the Syrian society. However, despite all their efforts, the localization project of both organizations faces serious challenges.
AVRUPA BİRLİĞİ'NDE VE TÜRKİYE'DE SERBEST TİCARET ANLAŞMALARIÖzetSon dönemde iletişim, ulaşım ve taşımacılık alanlarındaki teknolojik yenilikler; ülkeler, bölgeler ve kıtalar arasındaki ticareti hem yoğunlaştırmış hem de hızlandırmıştır. Bu sayede günümüzde siyasi açıdan olmasa bile iktisadi ve ticari yönden bütünsel bir dünyadan bahsedilebilir bir noktaya gelinmiştir. Diğer bir ifadeyle ekonomik vizyon bağlamında, artık mali olarak daha az görünür sınırlara sahip bir yerküre ifade edilebilmektedir. Güncel olarak pek kullanılan ''küreselleşme'' kavramı da, şekillendirilen bu tablonun bir anlamda çerçevesini oluşturmaktadır. Globalleşme olarak da ifade edilen bu yeni akım, eski düzene karşı olan, ya da geçmişe rağmen ortaya konan bir model değildir. Aksine tarihsel sürecin ortaya çıkardığı ve geniş bir arka planı olan öğretidir. Ancak denk geldiği dönemin özelliği gereği organizasyonundan kurallarına ve terimlerine kadar batı elbisesi giymiştir. Ancak 80'li yıllardan itibaren etkisi artan biçimde hissedilen küreselleşmenin bileşenleri, doktrinin menşei olan kıta üzerindeki halklar tarafından bile tam olarak özümsenememiştir. Aslında tüm dünya uluslarının, tarihsel varlık süreci bağlamında karşılaşmadıkları uygulamaları da içermemektedir. Ancak ticaret boyutuyla ele alındığı zaman, üretim sürecinden pazara sunulmasına kadarki olan tüm iktisadi faaliyetlerin farklı coğrafi alanları kapsaması, meseleye her biri değişik özelliklere sahip pek çok faktörün katılmasına sebep olmaktadır. Bu anlamda en basit işlemin dahi uluslararası bir hüviyeti olmaktadır. Sonuç olarak da hesaplanması gereken değişken sayısı artmaktadır. Fakat sistem tarafından geliştirilen çeşitli araçlar, söz konusu sorunlara çözümler üretebilmiştir. Ancak bu mekanizmaların karmaşık bir yapısının olmasının yanında, çok taraflılığa dayanan bir yönü de bulunmaktadır. Bu enstrümanlara verilebilecek en iyi örneklerden bir tanesi ise serbest ticaret anlaşmalarıdır (STA). Bu etkin kavram, gerek uluslararası, gerek uluslarüstü, gerekse de bölgesel yapılar tarafından en ideal yöntem olarak benimsenmektedir. Özellikle AB ve ABD tarafından çok sık başvurulan etkin bir araç konumundadır. Hatta kendi aralarında yapmayı düşündükleri bir STA da uzun zamandır gündemde önemli bir yer işgal etmektedir. Bu da STA konusunun gelecekte daha da geniş kapsamlı ve etki gücü yüksek bir kavram ve önemli bir ekonomik ve mali unsur olacağının işareti olarak yorumlanabilir. Aynı şekilde tercihli ya da imtiyazlı ticaret ortamı olarak tanımlanan STA düzenine odaklanılmasının gerekliliğini de buradan anlayabiliriz. Ancak çalışmanın amacı doğrultusunda AB perspektifinden ele aldığımız STA'lara dair meseleler, konunun içeriği gereği, diğer ülke ve kurumlardan tamamen arındırılarak analiz edilmesi çok net ve gerçekçi sonuçlar veremeyeceği kanısındayız. Zira AB'nin kendisi bile 28 üye devletten oluşmaktadır ve öte yandan dünyanın hemen her bölgesinde Birliğin ticari ilişkiler geliştirdiği başka aktörler de bulunmaktadır. Tüm bunlar birlikte düşünüldüğünde AB'nin STA düzeninin oluşumunda etkin olan diğer faktörlerden bağımsız olarak ele alınması güçleşmekte, hatta imkansızlaşmaktadır. Aynı şekilde AB ile Gümrük Birliği tesis eden Türkiye'nin, STA süreçlerinin de, Birlik ile kurulan bağların yok sayılarak incelenmesi mümkün değildir. Dolayısıyla AB'de ve Türkiye'de STA'lara ilişkin durum, belirtilen hususlar göz önünde tutularak ve konunun taraflarının yayımladığı resmi metinler temel alınarak ancak belirli kurallar bağlamında ele alınmış ve düzenlenebilmiştir. Makro yönden kurumlar ve kurullar tarafından denetim, güvenlik ve hesap verilebilirlik öne çıkan başlıklar olurken mikro açıdan bireyler nezdinde düşük maliyet, az ve basit prosedür işlemleri ile sürecin hızlandırılması konuları üzerinde durulan hususlardır. Dolayısıyla çalışmanın faydalı olabilmesi için gündelik yaşamla ilişkilendirilme ihtiyacı doğmuştur. Bu da tutarlı, özgün ve güncel kaynaklardan yararlanmayı gerekli kılmıştır. Bunun neticesinde de görülmüştür ki, şahıslara çok ilgisiz gibi duran başta STA sistemi olmak üzere, yeni uluslararası ve hatta uluslarüstü düzen, aslında kişilerin sosyo-ekonomik durumlarını çok derinden etkilemektedir.Anahtar Kelimeler: Serbest ticaret anlaşmaları (STA), çok taraflı ticaret düzeni, menşe kuralları ve kümülasyonu, müzakere turları.FREE TRADE AGREEMENTS IN THE EUROPEAN UNION AND IN TURKEYAbstractRecently, technological innovations in the fields of communication, transportation, and transportation have accelerated and also intensified trade between regions and continents and countries. In this way, today, we have reached a point where the world can be reported as a holistic world, even if not politically, from the economic and commercial aspects. In other words, in the context of an economic vision, the earth can be expressed as it has financially less visible boundaries now. 'Globalization' which is a frequently used up to date concept, in a sense, constitutes the framework of this embodied table. This new wave, which is expressed as globalization, is not a model against the old order or a model which is put forth despite the past. On the contrary, it is a doctrine brought out with a historical process and has a broad background. However, because of the nature of the period it occurred, it has worn a Western suit to the terms and rules of the organisation. However, the components of globalization, whose impact has been increasingly felt since the 80s, have not been fully internalized by people even on the continent, where is the origin of the doctrine. In fact, it includes applications that all the nations of the world have already encountered in the context of their historical process. However, when taken together with trade dimension, all economic activities cover different geographical areas from the production process to market introduction, and that adds many factors each have different features to this issue. In this sense, even the simplest process has an international identity. As a result, the number of variables to be calculated increase. But a variety of tools developed by the system have been able to produce solutions to the case in point. However, these mechanisms have a complex structure, in addition to this; there is one aspect that is based on multilateralism. Free trade agreements (FTA) are one of the best examples that can be given to these instruments. This effective concept is being adopted as the most ideal method by international, transnational, as well as by regional structures. It is an effective tool that is referenced by especially the EU and the USA very often. As a matter of fact, an FTA which they are thinking to do among themselves has occupied an important place on the agenda for a long time. And this can be interpreted as a sign that the issue of FTA will be an even more comprehensive and effective concept and an important economic and financial factor in the future. Similarly, we can also deduce from this the necessity of a focus on layout of FTA, which is defined as the preferential or privileged trading environment. However, the FTA issues at hand, from the perspective of the EU for the purposes of the study, we believe that analysis cleansed completely from other countries and institutions cannot give very clear and realistic results due to the content of the topic. Because the EU even itself consists of 28 Member States and on the other hand there are other actors that has developed commercial relations of the Union in almost every region of the world. When all of these are considered together, addressing EU independent of other factors that are effective in the formation of the FTA scheme is difficult, even impossible. In the same way it is also impossible to examine the FTA process of Turkey which is a country establishing a Customs Union with the EU, by ignoring the ties with the Union. Therefore, the situation with regard to the FTA in Turkey and in the EU has been taken up and edited in the context of specific rules, in consideration of the matters specified and based on texts published in the official parties of the subject. In macro level, audit, security, and accountability are featured titles by institutions and bodies while in micro level, low-cost, accelerating the process with less and simple procedure are the matters focused by individuals. Therefore, to enable the study to be useful there has been a need to associate it with everyday life. And this has made it necessary to benefit from consistent, original and contemporary sources. As a result it is seen that particularly FTA system, new international and even supranational system that seem to be unrelated, in fact, have a profound influence on the socio-economic conditions of the individuals.Key Words: Free trade agreements, (FTA), the multilateral trading scheme, rules and cumulation of origin, tours in negotiation.