Today, although governance is important for every country, it is of great importance in solving economic and social problems especially in developing countries. Many studies in the literature reveal that the understanding of governance affects the economic performance of countries positively. In this context, it is possible to evaluate countries comparatively by considering the effects of their governance quality on national economies. In this study, it is aimed to emphasize that the countries that are in a good position in terms of governance indicators are generally more successful in sustainable economic growth and development, and it has been tried to show that institutional differences are effective on the development gap between countries. In this study, the role of governance on economic growth and development was discussed and comparisons were made between Turkey and G7 countries based on the governance indicators in The Worldwide Governance Indicators (WGI) of the World Bank and economic performance data obtained from the World Bank. Governance indicators and macroeconomic data obtained from the World Bank are tabulated and the current situation of Turkey and G7 countries is interpreted. Significant differences were observed in the comparisons made. G7 countries have high scoring governance indicators that can produce positive economic results. On the other hand, Turkey's economic and governance indicators lag behind the averages of developed countries. ; Günümüzde yönetişim herülke için önemli olmakla birlikte özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaşanan ekonomik ve sosyal sorunların çözümünde büyük önem arz etmektedir. Literatürde birçok çalışma yönetişim anlayışının ülkelerin ekonomik performansını olumlu yönde etkilediğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda ülkeleri yönetişim kalitelerinin ülke ekonomileri üzerinde yarattığı etkileri ile ele alarak karşılaştırmalı olarak değerlendirmek mümkün olabilmektedir. Bu çalışmada yönetişim göstergeleri açısından iyi konumda olan ülkelerin, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve gelişme konusunda genellikle daha başarılı olduğu vurgulanmak istenmiştir ve ülkeler arası gelişmişlik farkı üzerinde kurumsal farklılıkların etkili olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Çalışmada yönetişimin ekonomik büyüme ve gelişme üzerindeki rolü ele alınmış olup Türkiye ile G7 ülkeleri arasında Dünya Bankası'nın The Worldwide Governance Indicators'da (WGI) yer alan yönetişim göstergelerine ve Dünya Bankası'ndan elde edilmiş ekonomik performans verilerine dayanarak karşılaştırmalar yapılmıştır. Dünya Bankasından elde edilen yönetişim göstergeleri ve makroekonomik veriler tablolaştırılarak Türkiye ve G7 ülkelerinin mevcut durumu yorumlanmıştır. Yapılan karşılaştırmalarda önemli farklılıklar olduğu gözlemlenmiştir. G7 ülkeleri olumlu ekonomik sonuçlar doğurabilen yüksek puanlı yönetişim göstergelerine sahiptirler. Türkiye'nin ise hem ekonomik hem de yönetişim göstergeleri gelişmiş ülkelerin ortalamalarının gerisinde kalmaktadır.
Bu çalışmada gerek küresel gerek teknolojik anlamda yaşanan gelişmeler ve değişimler ve bunların getirdiği yenileşme sürecinde kamu yönetimlerinde reform ihtiyacı bağlamında yönetişim anlayışı incelenmiştir. Bu çerçevede çalışmanın birinci bölümünde öncelikle yönetişim kavramının ifade ettiği anlam açıklanmış ve yönetişimin benzer ya da yakın anlam ifade ettiği diğer kavramlarla ortak ve ayrık yönleri ortaya konmuştur. Ayrıca yönetişimin genel özellikleri üzerinde durulmuş ve içerik itibarıyla sahip olduğu ilkeler ayrıntılı bir şekilde irdelenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde, yönetişimin unsurlarından sivil toplum örgütleri ve devlet ayrıntılı bir şekilde incelenmiş ve bu unsurların Türkiye değerlendirmesi yapılmıştır. Bundan sonra ülkemizde öncelikle kamu yönetiminde reforma duyulan ihtiyacın tespit edilen nedenleri üzerinde durulmuştur. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise kamu yönetiminde reform gerekliliği kapsamında yönetişim adımı olarak değerlendirilebilecek bazı düzenlemeler tespit edilerek bunların gelişim sürecine değinilip yönetişim kapsamında ifade ettiği anlam yönetişimin ilkeleri çerçevesinde belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmanın sonuç bölümünde ise özellikle yönetişim kapsamında ortaya konan Türkiye değerlendirmeleri çerçevesinde yönetişimin ülkemiz kamu yönetimi için gerekliliği savından hareketle ülkemiz kamu yönetiminde yönetişim uygulamalarına engel etkenler tespit edilerek bazı önerilerde bulunulmuştur. ; In this study the idea of governance is investigated in the concept of reform necessity in the public administration, the developments and changes in both the global and techonological area. In this frame, first the meaning of governance is explained and the common and different aspects of governance with the words having similar or close meanings are explained. The general features and principles of governance are examined in detail. In the second part of the study, non-governmental organizations and the state, as the compenents of governance, are investigated in detail and the application of these compenents in Turkey are evaluated. Then the causes of the need in the public administration are defined. In the third part of the study, some arrengements which can be evaluated as the steps of governance are examined, the process of development of these arrengements and their meanings are determined in the frame of the principles of governance. In the final chapter of the study in the frame of the evaluations of governance implementations in our country, the obstacles against governance applications in public administration are determined and some proposals are made considering governance is a necessity for public administration in our country
TEZ9907 ; Tez (Doktora) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2015. ; Kaynakça (s. 244-265) var. ; xviii, 266 s. ; 29 cm. ; Sosyal bilimlerin birçok alanında kullanılan, disiplinler arası bir kavram olan kurumlar, iktisat yazınında önemli bir yer tutmaya başlamıştır. North'un kavramsallaştırması ile oyunun kuralları olarak tanımlanan kurumlar, bireylerin davranışkalıplarını belirleyen kısıtları koymaktadır. Bu kısıtlar resmi veya gayri resmi nitelikte olabilir. İnsan davranışları üzerindeki etkisi her geçen gün daha fazla kabul gören kurumlar, iktisadi ve siyasi olarak sistemin işleyişini, sistemin kazan ve kaybedenlerini de belirleme gücüne sahiptir. Bu işleyiş birçok araştırmacı tarafından farklı yönleri ile alınarak kavramsallaştırılmıştır. Kurumların gelişmişlik düzeyi üzerindeki etkisini ele alan birçok kuram geliştirilmiştir. Kurumlar literatürüne bu anlamda katkı sunan önemli isimlerden biri de Daron Acemoğlu'dur. Kurumların kapsayıcı veya dışlayıcı niteliğe sahip olmasını toplumsal atışma teorisi temelinde ele alan Acemoğlu'na göre kapsayıcı kurumlara sahip ülkeler gelişme gösterebilmektedir. Çünkü bu ülkeler farklı sosyal gruplar arasında uzlaştırıcı bir iktisadi ve siyasi sistem kurgulayarak siyasi gücün tek bir kişi veya grup elinde toplanmasını engellemektedir. Böylelikle yatırım ve yenilik yapma isteği, kendi kazancına ve mülkiyetine sahip çıkabileceğini bilen bireylerin oluşturduğu toplumlarda gelişmiş olmaktadır. Gelişme probleminin önündeki en önemli sorun, elindeki siyasi gücü kaybetme kaygısı taşıyan seçkinlerin toplumun elindeki kaynakları sadece kendileri için kullanmasıdır. Siyasi kaybedenler hipotezi olarak ifade edilen bu yaklaşım, siyasi gücün ve siyasi kurumların önemine de vurgu yapar. Bu çalışmada siyasi kaybedenler hipotezi Türkiye özelinde de ele alınarak değerlendirilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar farklı sosyal gruplar arasındaki çatışmaları uzlaştırıcı kapsayıcı kurumların oluşturulamaması, yönetişim başarısızlıklarının temel sonucu olarak görülmektedir. Ayrıca yapılan panel ; Institution as an interdisciplinary concept which is used in a vast range of social sciences has a great importance in economics literature nowadays. Related to the North, we can define it as the rule of games, which means that institutions put constrains on individuals' behaviors. These constraints can be in formal forms as well as informal ones. That the human behaviors are designed by institutions is becoming a wellaccepted idea day by day, therefore it is the same to accept thefunctions of institutions in economics and social process; its power on determining the losers and winners of society. This process with its different sides has been investigated by scientists. Several theories are constructed for understanding therelations between institutions and development level. Daron Acemoğlu is one of the economists who have important contributions to the institutional theory. He uses inclusive and exclusive institutions concept with social conflict theories for explaining the reason for that some countries have better development level in compare to others. Since these countries succeed in establishing political and economic institutions which have ability solve social conflicts in order to prevent elites' selfinterested behaviors for using societies' resources. Therefore incentives for investment and innovation can grow societies which have well protected property rights and gains. The most important problem for development is the fear of elites who do not want to lose their political power. This theory is called political losers hypothesis and it underlines the importance of political institutions accompanied with political power. In this study, political losers hypothesis was investigated as a case study for Turkey's history. The main result is that Turkey's exclusive institutions have inability to solve social conflicts which cause the governance problems. Additionally, the panel data analysis results support the informal institutions' effects on development and shows how it affects the changes related to development level. ; Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: İİBF2012D4.
Yerel yönetim alanında yapılanmevzuat değişiklikleri göz ününe alındığındamahalle yönetimleri, merkez ve yerel arasındakalan bir yer teşkil etmektedir. Mahalleyönetimleri konusunda herhangi bir değişikliğinyapılmamış olması, mahallelerin anakronik birmesele olarak kalmasına neden olmuştur. Yerelyönetim mevzuatlarında birçok değişiklikyapılmasına rağmen yerel demokrasininbe şiğini t e şkil eden köy ve maha ll eyönetimlerine bigane kalınması kentselalanların temelini teşkil eden mahalleyönetimlerini birçok sorunla karşı karşıyabırakmıştır. Diğer yerel yönetim birimleridevingen bir mevzuat değişikliğine tabiiolurken, yerel demokrasinin ilk sacayağınıteşkil eden bu birimler 65 yılı aşan kanunlarlayönetilmektedirler. Birçok benzerliğe karşınmahalle yönetiminin sahip olduğu sorunlar onuköy yönetiminden ayırarak sahip olduğuproblemleri sistematik hale getirmektedir. Buamaçla çalışmada; Osmanlıdan Cumhuriyeteintikal eden tarihsel misyonuyla mahalleyönetiminin gelişimi ve Cumhuriyet dönemindeyaşadığı mevzuat değişikliklerinin yanı sıra,"kimlik sorunu" başta olmak üzere, "nüfus" veyeni büyükşehir mevzuatı çerçevesindekisorunları ele alınmıştır. Mahalle yönetimininbizce en önemli sorunu olarak görülen busorunlar, mahalle yönetimlerini birçoktartışmanın odağına taşımış bulunmaktadır. Buhedefle mahalle yönetimlerine ilişkin birtakımöneriler tartışılmıştır ; Given the legislative changes made in the local administration area, it is seen that the neighborhood administrations remain between the center and the local. The fact that no changes have been made regarding neighborhood administrations caused the neighborhoods to turn into an anachronical problem. Although many changes have been made in local government regulations, the lack of interest in the village and neighborhood administrations that form the basis of local democracy has left the neighborhood administrations that constitute the basis of the urban areas facing many problems. While other local government units are subject to dynamic legislation neighborhood governments, which constitute the first pillar of local democracy, are governed by laws over 65 years. Despite many similarities, the problems of the neighborhood administration make it systematic by separating it from the village administration. In this study, firstly, the development of neighborhood management is discussed with its historical mission from the Ottoman to the Republic. In addition to the legislative changes made in the Republican period, the problems within the framework of "population" and the new metropolitan legislation, especially the "identity problem", have been discussed. These topics, which constitute the main problems of neighborhood management, have been examined in detail and some solutions for these problems have been presented.
Yönetişim, devlet yönetiminde geleneksel olana (kamu kurumlarının tekil aktörlüğüne) yeni bir seçenektir. Karar alma yetki ve gücünü merkezin dışına taşıyan yönetişim, müzakereye dayalı bir yönetimin ifadesi olarak kabul edilir. Bu yönüyle hem daha verimli hem de daha demokratik bir yönetimi ifade eder. Türkiye'de 2006 yılından itibaren kurulan kalkınma ajansları da yönetişim örneği olarak adlandırılır. Bu çalışmanın amacı, kalkınma ajanslarının yapısal düzenlemelerin dışında gerçek anlamda bir yönetişim örneği olup olmadığını güncel raporlar ışığında ortaya çıkarabilmektir ; Governance is a new alternative of the state's traditional forms of administration to the singular agent of public institutions. Governance, which carries decisionmaking authority and power out of the core, is considered a hallmark of administration based on negotiation. In this sense, it refers to both more democratic and more efficient form of administration. Turkish development agencies that have been established since 2006 are also labeled as an example of governance. The aim of this study is to demonstrate, beyond the structural adjustments, whether development agencies are examples of governance in real sense in the light of recent reports.
Fluri, P.: Security sector and deomcratiziation. - S. 22-24 Arslan, Z.: The fragile balance between security and human rights. - S. 25-42 Bilgin, P.: The security sector in theory and practice : from "state-centered" security to "citizen-centered" security. - S. 43-61 Eekelen, W.: Convergence of European security systems. - S. 62-67 Kandemir, S.: Private security for more freedom. - S. 68-72 Cerrah, İ.: Mental modernization and democratic oversight in the domestic security sector. - S. 73-100 Bergmans, D.: Police and gendarmerie reform in Belgium. - S. 101-115 Faupin, A.: Providing security : the division of labor armed forces, gendarmerie, police. - S. 116-128 Grudé, C.: The gendarmerie in democratic France. - S. 129-133
Yüksek Lisans Tezi. YÖK Tez No: 439000 ; Bu çalışmada, Suriyeli sığınmacılara yönelik göç politikasının koordinasyonu ve uygulama sorunları belirlemek üzere Hatay, Gaziantep, Kilis ve İstanbul illerinde saha araştırması yapılmıştır. Yükselen bir göç krizi karşısında politika geliştirme ve kurumsal adaptasyonu anlamaya yönelik bir yaklaşım izlenmiştir. 2011'den beri Suriye üzerinden gelen sığınmacı akının devam edeceği bir taraftan vurgulanmaktadır. Suriye'den gelen bu sığınmacıların bir kısmı Suriye sınırına yakın kamplarda bir kısmı ve daha kalabalık bir kitle ise Türkiye genelinde farklı şehirlerde yaşamaktadır. Türkiye, Göç İdaresi Genel Müdürlüğünü kurarak krize yanıt vermeye çalışmıştır. Bu süreç zarfında ise AFAD yetkili kurum olarak görevlendirilmiştir. Çeşitli yerel, ulusal ve uluslararası sivil toplum ve insan hakları örgütleri de farklı yöntemlerle konuyu ele almaya çalışmışlardır. Bu çalışmanın amacı, devlet birimleri ve sivil toplum aktörlerinin politika kararlarının uygulanmasında etkileşimlerini göz önünde tutarak, Türkiye'de göç politikasının yönetim ve uygulama boyutunu analiz edebilmektir. Yerel düzeyde özellikle farklı aktörler arasında işbirliği ve koordinasyon derecesini anlamak önem arz etmektedir. Muhtemel sorunları belirlemek için Suriyeli sığınmacıların yoğun yaşadığı sınır illerinde öncelikle saha çalışmaları yapılmıştır. Bu iller Suriye-Türkiye sınır hattındaki çatışma bölgelerine yakın bulunmaktadır. Ardından bu illere mukayese imkanı verebilmesi açısından İstanbul ili de dahil edilmiştir. Saha çalışmasında, pek çok yerel yönetim birimi ve İl Göç İdaresi gibi devlet kurumlarından temsilcilerin yanı sıra sığınmacılara yönelik faaliyetlerde bulunan yerel, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile mülakatlar gerçekleştirilerek aktörler arasındaki işbirliği ve koordinasyonun uygulama sorunları ve başarıları bağlamında farklı aktörler arasındaki farklı anlayışların analizini öncelenmiştir. Çalışma aynı zamanda Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi aktörler ve ...
Kent birlikte yaşamın ortak simgesi olan yerleşim birimidir. Kent medeniyetin ve kültürün ortaya çıktığı, ortaksavunma ihtiyacının karşılandığı ve halkın kendi kendini doğrudan yönetebildiği tarihsel bir mekân olarak zamaniçerisinde merkezi yönetim karşısında güç kaybederek günümüze kadar ulaşmıştır. Ancak hem bir yerleşim hem de biryönetim birimi olan kent güncel gelişmeler karşısında canlılığını kaybetmemiş ve toplumsal ihtiyaçların karşılanmasındayerel düzeyde aktif görevler üstlenmiştir. Kent yönetimlerinin yönetişim ve yerelleşme kavramları kapsamında yenidenmodellenmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda kentlerin yerelleşen yönetişim anlayışı kapsamında yönetilen birimler halinedönüştürülmelerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu noktada yönetişim anlayışının bir unsurunu oluşturan sivil toplumkuruluşları da kamu ve özel sektör ile işbirliği kapsamında kent yönetimini yerelleşen yönetişim modeline doğru geçiş içinhazırlamaya çalışmaktadırlar. Bu çalışmada literatür taraması ve kurgusal analiz yöntemi kullanılarak kent ve kentyönetimi ile ilgili kavramsal unsurlara değinilecek ve ardından çalışmanın gerçek kurgusunun yapıldığı yönetişim, yerelyönetişim ve yerelleşen yönetişim kavramları konu edilecektir. ; A city is a settlement unit which is the common symbol of life together. The city has reached the level of day-today losing strength in the face of central government as a historical place where civilization and culture emerged, the need for common defense and the people can direct themselves directly. However, as a settlement and a management unit, the city has not lost its vitality in the face of current developments and has undertaken active duties at local level in meeting social needs. Urban governments need to be remodeled under the concepts of governance and localization. In this context, the cities need to be transformed into managed units within the framework of localized governance. At this point, nongovernmental organizations, which form an element of governance, also try to prepare city administration for ...
Sigma programı (Support for Improvement in Governance and Management-Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Yönetişim ve Yönetimi Geliştirmek için Destek), Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yönetişim ve yönetimi geliştirmek için destek bağlamında oluşturulmuş, aday ülkelerin özellikle genel yönetsel kapasitelerinin geliştirilmesine destek sağlamak için kullanılan bir teknik destek mekanizmasıdır. Sigma, 1992 yılında OECD'nin Kamu Yönetimi Direktörlüğü'ne bağlı olarak kurulmuş, AB ile OECD'nin ortak bir girişimidir. Büyük bir kısmı AB'nin PHARE Programı tarafından finanse edilen bu girişim, onüç (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Makedonya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Polonya, Slovakya ve Slovenya) eski Sovyet bloğu ülkelerinin kamu yönetimi alanındaki reformlarını desteklemek amacıyla başlatılmıştır. 2004 yılı itibariyle Türkiye de Sigma programından yararlanmaya başlamıştır. Sigma'nın temel amaçları;rogramdan yararlanan ülkelerin yönetsel verimliliğini artırmak ve kamu sektöründe çalışan personelin demokratik değerler, etik ve hukukun üstünlüğüne bağlı kalmalarını desteklemek amacıyla oluşturmaya çalıştıkları iyi yönetişim konusunda destek sağlamak, AB ile bütünleşme planları ve uluslararasılaşma çerçevesindeki sorunları aşabilmek için merkezi idarede yerel kapasitenin oluşturulmasına destek sağlamak, kamu yönetimi reformu konusunda AB ve diğer destek programları kapsamındaki girişimleri desteklemek ve bu alandaki farklı destek mekanizmaları arasında eşgüdümün sağlanmasına katkıda bulunmak olarak ifade edilmektedir. Çalışmada Sigma programı doğrultusunda Türk kamu yönetimindeki çalışmalar ortaya konulmaya çalışılacaktır. ; Sigma (Support for Improvement in Governance and Management) is established to improve governance and management as a support in Central and Eastern European countries and it is a technical support program for the candidate countries to develop the general administrative capacity development. Sigma was established related to OECD's Public Management Directorate and it is a common initiative of the EU and OECD. Funded by a large part of the EU's PHARE program, this initiative is initiated in order to support the reforms in public administration of thirteen (Albania, Bosnia-Herzegovina, Bulgaria, Czech Republic, Estonia, Macedonia, Hungary, Lithuania, Latvia, Poland, Slovakia and Slovenia) former Soviet bloc countries. In 2004, Turkey has begun to take advantage of the Sigma program. Main objectives of Sigma are; increasing the administrative efficiency of program benefited countries in order to support the public sector employees' democratic values, bound ethics and rule of law, supporting the local governance in central administration in order to overcome the problems in the framework of the issues related to EU integration plans and internationalization, supporting the entreprises in the scope of issues related to public administration reform EU and other support programs and contributing to the coordination between the different support mechanisms. In this study, the works in Turkish public administration will be put forward in line with the Sigma program.
ÖZETAvrupa Topluluğu'nun sosyal yönü, Avrupa entegrasyon sürecinin başlangıcından beri vardır. Ancak, Avrupa Topluluğu'nun temel amacı, Topluluk üyeleri arasında etkin bir ortak pazar oluşturarak ekonomik bütünleşmeyi sağlamak olduğundan sosyal politikanın genel Topluluk politikaları içindeki rolü küçüktü. Üye ülkeler arasında Topluluk'un sosyal alandaki rolü konusunda hiçbir zaman bir konsensüs oluşmadı. Ancak, zaman içinde, Topluluk üyeleri ekonomik bütünleşmesinin başarısı için etkin sosyal politikaların gerekliliğini kavradılar. Dolayısıyla, Toplululuk'un sosyal yönüne dikkat çekildi ve 1980'lerin sonlarında bu yönde adımlar atılmaya başlandı. Topluluk seviyesinde etkin bir sosyal politika 1980'lerin sonunda siyasi destek kazandı ve Avrupa entegrasyon süreci boyunca, birbiri ardına gelen Antlaşma revizyonlarıyla devam etti. AB sosyal politikasının bu tarihsel gelişme sürecine paralel olarak, Tek Avrupa Senedi (TAS) ile başlayarak, sosyal politikanın yasal ve yönetişim yönlerinde bir dönüşüm gerçekleşmiştir. AB'de sosyal politika alanı hala üye devletlerin yetkisinde olmasına rağmen, özellikle 1990'lardan itibaren, AB sosyal politikasının yönetişiminde hiyerarşik yapıdan hiyerarşik olmayan yapıya doğru bir gelişim olmuştur. Bu yönetişim yaklaşımında, AB'de değişik katmanlardan çok sayıda aktör, sosyal politika yapım sürecine dahil edilmiştir. AB sosyal politikasının geçirdiği bu gelişim süreci, Avrupa sosyal ortaklarının sosyal politika yapım sürecine katılmalarıyla sosyal diyaloğun yolunu açmıştır. Bu açıdan, Avrupa sosyal diyaloğu, 1985'te o günkü Komisyon Başkanı Delors'un başlattığı 'Val Duchesse' görüşmelerinden bu yana AB'nin gündeminde yer almaktadır. Avrupa sosyal diyaloğunun Maastricht ve Amsterdam Antlaşmaları'yla kurumsallaşmasıyla sosyal diyaloğun etkisi, bağlayıcı olmayan ortak görüşlerden, Komisyon tarafından denetlenen ve Konsey kararıyla uygulanan çerçeve anlaşmalara kadar ulaştı. Avrupa sosyal diyaloğunun bu aşamalı gelişiminde, sürecin temel aktörlerinden olan sosyal ortakların rolü ön plana çıkmıştır, çünkü bunların Avrupa seviyesinde temsili, sosyal diyaloğun Avrupa seviyesinde kurumsallaşması açısından önemlidir. Böylece, Maasricht Antlaşması'ndan beri, bir tarafta işçi sendikaları diğer tarafta işveren örgütlerini Avrupa seviyesinde temsil eden Avrupa sosyal ortakları, sosyal politika yapım sürecinde kurumsal bir role sahip olmuşlar, ve işgücü piyasası ile ilgili konularda yasal olarak bağlayıcı anlaşmaları görüşebilir duruma gelmişlerdir. Bu doğrultuda, sosyal ortakların gücü, sosyal ortaklara Laeken Avrupa Konseyi ile 'otonom çerçeve anlaşmalar' hazırlama ve uygulama yetkisinin verilmesi ile daha bağımsız bir rol verilerek arttırılmıştır.Bu bağlam içinde, çalışma Avrupa sosyal diyaloğunun ve sosyal ortakların rolünün AB sosyal politika yapım sürecindeki etkisini yönetişim yaklaşımı bağlamında araştırmaktadır. Avrupa sosyal diyaloğunun bağlayıcılığı olan çıktıları ve kapsamı kısıtlı olduğu görülmektedir. AB kurumsal yapısının sosyal diyalog üzerindeki etkisi de kısıtlıdır. Avrupa sosyal ortakların temsil yapılarında da eksiklikler mevcuttur. Ancak, bütün bunlara rağmen, Avrupa sosyal diyaloğu, AB sosyal politikasının meşruluğuna katkısı açısından AB sosyal politkasının önemli bir parçasıdır. Bu açıdan, Avrupa sosyal diyaloğu, sadece temelinde uzlaşma, konsensüs, işbirliği olan Avrupa sosyal modelinin önemli parçalarından biri olarak değil, aynı zamanda genel çerçevede Avrupa yönetişimin ve AB'deki demokratikleşmenin önemli bir mekanizması olarak karşımıza çıkmaktadır. ABSTRACTThe social dimension of the Community exists since the inception of the European integration process. However, as the primary rationale of the Community was economic integration among the member states in order to create an effective internal market within the Community in the initial phases, the role of social policy in overall Community policy was minor. There has never been consensus among the member states as to the role of the Community in the social field. However, in time, the member states of the Community perceived the necessity of effective social polices for the accomplishment of economic integration. Thus, increased attention was paid to the social dimension of the Community, with a clear commitment to its development from the late 1980s. This idea for an active social policy, which began to gain political support in the late 1980s, continued its progress with the successive Treaty revisions throughout the European integration process. In parallel to this progressive historical development of European Union (EU) social policy, there has been a transformation in the legal and governance aspects of social policy, starting with the Single European Act (SEA). Although the social policy field is still within the domain of the member states, especially in the 1990s, there has been a transformation in the governance of EU social policy from a hierarchical mode of governance to a non-hierarchical mode of governance, producing soft law rather than the regulatory mode of hard law. According to the governance approach, multiple actors at multiple levels of the EU are involved in the social policy-making process with deliberation and problem-solving efforts. This development of EU social policy paves the way towards the European social dialogue through the active involvement of the European social partners in the social policy-making procedure. In that regard, the European social dialogue has been on the EU's agenda since 1985, when it was initiated with the 'Val Duchesse' talks under the presidency of Delors. With the institutionalization of the European social dialogue process through the Maastricht and Amsterdam Treaties, the influence of the European social dialogue has increased from merely issuing non-binding joint opinions to the point where it now makes framework agreements implemented by Council decision and monitored by the Commission. In this incremental development of the European social dialogue, the role of the social partners as the core actors of the process has come to the fore, since their representation at European level is important for the institutionalization of the social dialogue at European level. Thus, since the Maastricht Treaty, the European social partners, which represent trade union and employer organizations, has enjoyed an institutional role in the policy-making process and can negotiate legally binding agreements on labour market issues. Moreover, the power of the social partners has been enhanced with the Laeken European Council, when they were granted greater independence in the preparation and implementation of 'autonomous agreements'. In this context, the study explores the extent of the influence of the European social dialogue and the role of the social partners in EU social policy-making procedure with reference to governance in the EU. It is notable that, despite the limited outcomes of the European social dialogue process regarding binding legislation, the limited scope of the European social dialogue, the limited influence of the EU institutional framework on the social dialogue, and the deficiencies in the representative structures of the social partners, the European social dialogue is a significant part of EU social policy in terms of its contribution to its legitimacy. In that regard, the European social dialogue has emerged not only as one of the vital parts of the European social model, which comprises the concepts of compromise, consensus, and cooperation, but also as an important mechanism in the general framework of European governance and democratization of the EU. Key Words:EU social policy, EU/ European social policy governance, European social dialogue, European social partners
Yönetişim, vatandaşların çıkarlarını iletebilecekleri, hukuki haklarını kullanabilecekleri, yükümlülüklerini yerine getirebilecekleri, farklılıkları azaltabilecekleri süreç ve kurumları kapsar. AB'nin yönetişimin uygulanabilirliliği için verdiği çabalar çerçevesinde belirlediği en önemli ilkeler, hesap verebilirlilik, saydamlık, hukukun üstünlüğü, eşitlik, tutarlılık ve etkinliktir. Bu ilkelerin ortak noktası, demokrasinin gelişiminde ön koşulları sağlamak olarak belirlendiği ve Türkiye'de de yönetişim ve insan hakları AB sürecinde çok gündeme geldiği için AB-Türkiye ilişkilerinde söz konusu kavramların incelenmesi tezimizin konusunu oluşturmaktadır.Yönetişim kavramının ortaya çıkışı, kavramın savunucuları, eleştirel yanları, idari, siyasi ve ekonomik boyutları ile kısaca ele alınarak, AB yapılanması içerisinde hangi boyutlarıyla yer aldığı ve insan hakları ile demokrasi açısından irdelemesi yapılmıştır.Söz konusu kavramların AB-Türkiye ilişkileri içerisindeki boyutları da adaylık süreci ve özellikle uyum yasaları perspektifinde ele alınmıştır. Bu araştırmanın amacı, klasik kamu yönetiminde gerçekleştirilen reformlarla hedeflenen çağdaş kamu yönetimi anlayışının temel hak ve özgürlükler perspektifinde Türkiye–Avrupa Birliği ilişkilerine yansımasını değerlendirmektir. ; Advisor: Assoc. Prof. Dr. Ahmet Kemal BAYRAM Governance covers the process and institutions that citizens can convey their expediency, use their legal rights, fulfill their obligations and reduce the differences. The most important principles that EU identify, within the framework of efforts for the applicability of governence, are accountability, transparency, rule of law, equality, consistency and effectiveness. Due to the the common points of these principles determined as providing the preconditions for the development of democracy and in the EU process inTurkey coming to the agenda of governance and human rights, examining the concepts that are mentioned in EU-Turkey relations is the subject of the thesis. The emergence of the concept of governance, its advocates, critical edges, administrative, political and economic dimensions were briefly discussed and the dimensions of it in the EU-Turkey relations were examined in terms of human rights and democracy. The dimensions of the concepts mentioned in the UE-Turkey relations were discussed in terms of the EU candidacy process and especially in the perspective of the harmonization of the law. The purpose of this study is to evaluate the contemporary understanding of public administration that is performed by the reforms of classic public administration and its reflection on Turkey-EU relations in the perspective of the fundamental rights and freedoms.
Bu makalede, uluslararası ilişkiler kuramlarının barış kavramına yaklaşımları incelenmekte, kalıcı barışın tesisinin küresel yönetişim sistemi ile mümkün olduğu değerlendirilmektedir. İdealizm ve Liberalizm geleneğindeki teorik yaklaşımlar kalıcı barışın tesisinin belirli norm ve kuralların devlet düzeyinde ve devletlerarası seviyede yerleşmesine bağlı olduğunu öne sürmektedir. Realizm geleneğindeki teorisyenler uluslararası barışı güç ve çıkar kavramları temelinde ele almakta, ancak sınırlı ve izafi bir barışın gerçekleşebileceğini iddia etmektedir. Marksist çizgideki yapısalcı yaklaşımlar, sürdürülebilir barışın sağlanabilmesini dünyadaki cari kapitalist sistemin yeniden yapılandırılmasına bağlamaktadır. Postyapısalcı bakış açısı ve eleştirel kuram ise pozitivist teorilerin barış anlayışını sorgulasa da uygulanabilir bir barış önerisi geliştirememiştir. Bu çalışma, uluslararası ilişkiler teorilerinin kalıcı barış için sunduğu düzenlemelerin küresel düzeyde işleyebilen bir yönetişim sistemiyle gerçekleşebileceğini ileri sürmekte, etkin bir küresel yönetişimin dünya barışı için gerekli olduğunu savunmaktadır. ; This article analyzes the peace approaches of international relations theories and argues that lasting peace is possible through a functioning global governance system. Idealist and Liberalist traditions maintain that lasting peace can be achieved if certain norms and rules are established and consolidated at state and international levels. Realist theorists associate peace concept with power and interest and claim that an international peaceful order might be a reality only in limited periods and based on power and interests of some states. The Marxist approaches stipulate that the present capitalist world economy must be restructured for sustainable peace while Poststructuralist perspective and Critical Theory do not offer an applicable roadmap for lasting peace despite their critical stance on Positivist understanding of peace concept. This study asserts that for sustainable peace at world level a working and influential global governance system should be built and maintained in effect.