Since the early 2000s, an increasing number of lgbt+ and queer Iranians have sought asylum through the office of the United Nations High Commissioner for Refugees in Turkey. As recent queer and feminist scholarship has demonstrated, a "gay enough" litmus test often determines whether asylum seekers will be recognized as having a credible fear of persecution. To unhcr officers conducting asylum interviews, a claimant's gender nonconformity functions as a proxy for credibility. Self-identified bears, with their masculine gender expression, cannot pass this litmus test and thus are expected to confess an indifference to religion, or areligiosity. Arguing that expectations of gender nonconformity and areligiosity make the application process an asylum of translation for self-identified bear claimants from Iran, this article examines the discursive labyrinth asylum seekers must navigate to become legible and advances a novel conception of the twinned process of confession and translocation that asylum-seeking has become in countries of transit like Turkey.
Birinci Dünya Savaşı öncesi dönemde artarak devam eden Büyük Güçler arasındaki rekabet donanma yarışını da beraberinde getirmiştir. Bu çalışma, savaş öncesi dönemde gerçekleşen donanma yarışının Büyük Güçler arasındaki rekabet üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu ve Birinci Dünya Savaşı'nın önemli bir nedenini oluşturduğunu iddia etmektedir. Çalışmada ilk olarak Büyük Güçlerin donanmalarının savaş öncesi dönemdeki gelişimleri incelenmiştir. Ardından Büyük Güç donanmalarında yaşanan bu gelişimlerin aralarındaki rekabete etkileri incelenmiştir. Savaş öncesinde denizde gerçekleşen silahlanma yarışı özellikle Batı Yarımküre, Uzakdoğu ve Akdeniz'de rekabetin yoğunlaşmasına yol açmıştır. Ayrıca, donanma yarışı özellikle iki ana aktörü olan İngiltere ve Almanya'nın politikalarının şekillenmesinde etkili olmuş ve bu iki ülke arasındaki ilişkilerin hızla bozulmasına yol açmıştır. Yarış İngiltere'yi geleneksel politikalarından vazgeçirerek Avrupa ittifak sistemlerinin içine çekmiş ve Birinci Dünya Savaşı'nın ittifak yapısı ve seyrinde etkili olmuştur.
In diesem Beitrag werden postmigrantische Artikulationsformen als Dissens verstanden, als ermächtigende Praktiken, die die gegebene hegemoniale Ordnung in Frage stellen. Anhand konkreter Praktiken wird aufgezeigt, wie in den nach ethnisch-nationaler Herkunft sortierten 'Migrantismus' interveniert wird und welche politischen Subjektivierungsweisen sich daraus ergeben. Postmigrantische Subjektivierung wird als Möglichkeit definiert, sich diskriminierenden gesellschaftlichen Strukturen zu widersetzen und sich in dieser Konfrontation zu positionieren. Dieser Perspektivenwechsel macht eine politische Alphabetisierung der Gesellschaft notwendig, die mit neuen Denk-, Erfahrungs- und Handlungsfeldern für eine politisch denkende Soziale Arbeit einhergehen kann.
İnsanlık tarihinde giysi kullanımı ne zaman başladığı bilinmemekte en erken dönemlerde avladıkları hayvan postlarını giysi olarak kullandığı varsayılmaktadır. İnsanoğlunun örtünme içgüdüsü ve doğal olaylardan korunma gereksiniminden doğan, giyim kuşam kültürü, tarih öncesi çağlardan başlayarak günümüze kadar gelmiştir. Giysiler dönemlerin, ülkelerin, toplulukların veya kişilerin özelliklerini yansıtan önemli objeler, kültürlerin en canlı belgelerinden de biri olmuşlardır. Mezopotamya coğrafyasında kurulan devletlerde, Eski Çağ Anadolu Uygarlıklarında tarih öncesi çağlara ait ilk buluntular sanat ve giyim kültürü hakkında bilgiler vermektedir. Prehistorya'ya ait giyim kuşam kültürü hakkında bilgileri duvar kabartmaları, çivi yazıları, kitabe, tabletler ve taş oymacılığı ile yapılan el sanatı eserler, giysiler hakkında bilgi vermektedir. Duvar kabartmalarında tasvir edilen insanların üzerlerindeki giysiler, farklı devirlerin giyim-kuşamını öğrenmemize yardımcı olmaktadır. Kurganlardan çıkarılan kanıtlar arkeologlara insanların giydiği giysilerde çıkarımlar yapma olanağı sağlamıştır. Toplumun sınıflara ayrılmasıyla giysiler arasındaki farklar da artmış, yaşan bu gelişmeler tarihin her döneminde olduğu gibi giyim kuşama da yansımıştır. Çok zengin bir giyim kuşam geleneği olmasına rağmen araştırmalar yetersizdir. Kültürel gelişmelerle değişime uğrayan giysilerin araştırılması önem arz etmektedir. Toplumlara göre farklı özellikler kazanan giysinin tarihsel süreçte gelişimini, bilinirliliğini arttırılmasına katkı sağlanması amacıyla bu çalışma yapılmıştır. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Veri toplama tekniği olarak doküman analizi yapılmıştır. Elde edilen veriler örneklemeye uygun olduğu düşünülen görsel materyallerle desteklenmiştir. Bu araştırmada, giysilerin tarih öncesi dönemden (Prehistorik) başlayarak, Sümerler, İran, Mısır, Çin, Hun, Eski Anadolu Uygarlıklarında; Hititler, Uygurlar Frigler, Urartular, Bizans ve Osmanlı Dönemi ve Anadolu halk giysileri araştırılmış ve giysi örnekleri ile ele alınmıştır.
It is unknown when the usage of clothes began in human history, however it is likely that they utilized the skins of the animals they hunted as clothing in the beginning. Starting in prehistoric times, the clothing generation's culture, which was developed from the human desire to cover and the necessity to protect against natural events, has made its way down to the present day. Important artifacts that reflect the peculiarities of many eras, countries, communities, or individuals have also become one of the most vivid cultural documents. The first ancient artifacts in the Ancient Anatolian Civilizations provide information on the culture of art and apparel in the states created in Mesopotamia's geography. It includes information about prehistoric clothing, wall reliefs, cuneiform writings, inscriptions, tablets, and handicrafts made with stone carvings, as well as clothing. The clothes worn by the people shown on the wall reliefs teach us about different eras of attire. Archaeologists have been able to make judgments about people's clothing based on evidence found in the kurgans. With the division of society into classes, the differences between clothes have also increased, and these developments have been reflected in clothing as in every period of history. Although there is a very rich tradition of clothing generation, researches are insufficient. It is crucial to look into the clothing that has altered as a result of cultural changes. This study was carried out in order to contribute to the development and awareness of the garment, which has evolved according to the societies, in the historical process. In the study, one of the descriptive research methods, the screening model was performed. Document analysis was performed as a data collection technique. The data obtained were supported by visual materials that were considered suitable for sampling. In this research, starting from the prehistoric period (Prehistoric), the clothes in the Sumerians, Iran, Egypt, China, Huns, Ancient Anatolian Civilizations; Hittites, Uyghurs, Phrygians, Urartians, Byzantine and Ottoman Periods and Anatolian folk costumes were researched and discussed with clothing samples.
Trimaran hull forms have been popular recently in both commercial and military usage due to reduction in resistance at high speeds, better stability, and greater deck area compared to conventional monohull vessels. Determination of the location of the side hulls is most critical to get higher hydrodynamic performance. Therefore, many studies in the literature are related to defining the location of the side hulls for trimaran vessels. Most of the studies have been carried out experimentally or numerically. In this study, an artificial neural network (ANN) model was used to predict the residual resistance coefficient of a trimaran model. The model uses four parameters which are the transverse and longitudinal positions of the side hulls, the longitudinal centre of buoyancy and the Froude number to predict the residual resistance of the trimaran model. The experimental data of the trimaran model were used to train the neural network model in order to develop a more reliable model. Several neural network models were developed and tested to find the one with minimum error. The study showed that the residual resistance coefficients of the trimaran model were predicted with high accuracy levels compared to the model experimental data. It was also shown that an ANN is a useful alternative method to model tests and numerical simulations. The developed model can be used to reduce the number of model tests or numerical simulations as well as to obtain the optimum location of the side hulls in terms of resistance.
Bugünkü haliyle Sünnilik, büyük oranda, Gazali'nin gayretleri sonucu ortaya çıkmıştır. Bilindiği gibi, Gazali ile birlikte, Kur'an ve sünnet yepyeni bir yoruma kavuşmuştur. Özellikle kelam alanında "Gazali öncesi" ve "Gazali sonrası" şeklinde keskin bir ayırım ortaya çıkmıştır. Dahası Gazali'nin İslam dünyasındaki etkisi hala sürmektedir. O'nun eserlerine gösterilen ilgiye baktığımız zaman, Gazali'nin İslam dünyasındaki iddiasının gelecekte de süreceği anlaşılmaktadır. Bu makale, büyük oranda, Gazali'nin el-Munkız mine'd-Dalal adlı kitabına dayanmaktadır. "Sapkınlıktan Kurtuluşa" anlamına gelen bu biyografik ve metodolojik eserinde Gazali, Müslümanların kurtuluşu konusuna kafa yormuş ve çözüm önerilerinde bulunmuştur. Gazali'nin kurtuluşa giden yol arayışının sebebi farklı zümrelerin kendi inanç ve düşüncelerinin hakikat olduğunu iddia etmeleriydi. Bu iddialar, İslam dünyasında ihtilafları derinleştiren bir takım gruplaşmaların başlamasına neden olmuştur. İslam dünyasının bu heterojen yapısının homojen bir hüviyete kavuşturulması projesi, devletten gelmiş olsa bile, Gazali'nin de gönlünden geçmekteydi. Kurtuluş teorisi olarak adlandırılan bu projeyi Gazali, bizzat kendi yaşamında karşılaştığı "şüphe", "bunalım" ve nihayet "zihnini aydınlatan ışık" kavramları ile anlatmaktadır. Bu süreçte bilginin kaynağı ve bilginin sağlam temellere oturtulması için Gazali'nin yoğun çaba sarf ettiği görülmektedir. Gazali, kelamdan istifade edilebileceğini, Bâtıniliğin zındıklık olduğunu, felsefenin filtrelenmesi gerektiğini ve nihayet tasavvuf yolunun hakikat olduğunu söylemiştir.
"Und einhergehend mit diesem Türkischsein gab es immer diesen Punkt Islam und Geschlecht: "Ja, bist du denn Muslima? Oder glaubst du denn? Oder fastest du denn? Wirst du zuhause eingesperrt? Oder darfst du dich überhaupt mit Jungs treffen? Da fragt man sich doch: Geht's hier überhaupt um mich oder doch nur um deine Sensationslust?" (Ayla, 27 Jahre, Interview) Dieses Interviewzitat von Ayla steht exemplarisch für die Erfahrungen vieler Mädchen und junger Frauen mit einem so genannten Migrationshintergrund. Einem ethnisierenden und rassistischen Diskurs unterworfen, sind sie fortwährend gezwungen, sich den dominanten Deutungen zu stellen, zu widersetzen, zu unterwerfen, sich anzueignen und umzudeuten – auf ganz unterschiedliche Weisen. Mädchen und Frauen mit Migrationshintergrund, mit Zuwanderungsgeschichte, of color, zweiter und dritter Generation oder postmigrantischer Generation. Hinter diesen Begriffen verbirgt sich eine unüberschaubare Pluralität persönlicher oder familiärer Migrationsgeschichten, unterschiedlicher Aufenthaltsstatus, Selbstpositionierungen und sozialer oder religiöser Hintergründe. Ihre Biographien und Erfahrungen sind in höchstem Maße vielfältig und individuell. In zunehmend globalisierten und durch Mobilität und Vielheit geprägten Gesellschaften, so zeigt sich, können scheinbare Differenzen immer neue vielfältige und hybride Formen annehmen und von Rassismus betroffene Mädchen und Frauen neue Solidaritätsformen, alltagskulturelle Praktiken und Allianzen begründen. Dieser Umstand scheint sich bisher als gesamtgesellschaftliche Erkenntnis noch nicht durchgesetzt zu haben: Daher soll dieser Artikel den Fokus auf die solidarischen, unterstützenden und empowernden Perspektive und Erfahrung betreffender Frauen und Mädchen untereinander richten. Familiäre Bezugspunkte, die zweifelsohne auch wichtig sind, wurden in der Vergangenheit bereits hin und wieder in den Fokus gerückt. Die Bedeutung von Mädchen– und Frauenfreundinnenschaften im Speziellen wurde in diesem Zusammenhang hingegen bislang wenig beleuchtet und stellen einen spannenden Bezugspunkt für die Mädchen(kultur)forschung dar. Zur Veranschaulichung dient hierfür im Verlauf des Artikels empirisches Material aus meinem aktuellen Forschungsvorhaben, das sich aus einer intersektionalen Perspektive mit Erfahrungen und Selbstpositionierungen von Mädchen und jungen Frauen zweiter und dritter Generation im Bildungssystem befasst.
Russia and Turkey are backing opposing warring parties in three active conflicts. However, this adversarial positioning has not hindered cooperation between Moscow and Ankara. They reign in opposing sides and, in effect, stage-manage their respective theatres of wars. Through multilateral arrangements, Europe is an enabler of Turkey's position and could leverage its support to push Ankara to cooperate more effectively with its Western partners.
