Suchergebnisse
Filter
160 Ergebnisse
Sortierung:
İş Uyuşmazlıklarında Alternatif Çözüm Yolları ; Alternative Resolution Methods in Labour Conflicts
İş uyuşmazlıklarının çözüm yolları çok çeşitlidir ve uyuşmazlıkların çözümü için kullanılan alternatif çözüm yöntemleri de her ülkede farklılık göstermektedir. Ülkemizde de, iş uyuşmazlıklarının çözümünde alternatif çözüm yollarına başvurulması uzun yıllardır benimsenen ve uygulanan bir yöntemdir ve uygulama alanının gelişimi için de halen çalışmalar devam etmektedir. İş mahkemelerinin giderek artan iş yükü bu çözüm arayışını da beraberinde getirmiştir. Hukukumuzda iş uyuşmazlıkları bireysel ve toplu iş uyuşmazlıkları olarak ayrılmaktadır. Uyuşmazlıkların mahkemeler haricinde çözümü için ise her iki uyuşmazlık türü bakımından farklı alternatif çözüm yollarına başvurulmaktadır. Barışçıl çözüm yolları olarak da adlandırılan bu yöntemler, arabuluculuk ve tahkim kurumlarıdır. Çalışmamızda bu alternatif çözüm yollarından arabuluculuk ve tahkim ile özellikle 01.01.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı Kanun ile getirilen zorunlu arabuluculuk prosedürü incelenecektir. ; There are many ways of resolutions of labour conflicts and alternative resolution methods differ in every country. In our country, resort to alternative resolution methods is also adopted an used for many years and the study still continues for the development of the field of application. The increasing workload of the labour courts has brought along this search for solutions. In Turkish Law, labour conflicts are separated as individual labour conflicts and collective labour conflicts. For both types of conflict, there are different alternative dispute resolutions for settlement of disputes extrajudicially. These methods which are called peaceful resolution methods are mediation and arbitration institutions. In our study, these alternative dispute resolution methods; mediation, arbitration and especially compulsory mediation procedure introduced by the Law No. 7036 which entered in force on the date of 01.01.2018 will be examined.
BASE
AGE, EMPLOYMENT AND EDUCATIONAL REFORM: AN ALTERNATIVE VIEW OF UNEMPLOYMENT IN TURKEY
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 66, Heft 4, S. 21-31
ISSN: 1309-1034
Using Positive Psychology as an Alternative Solution to Teachers' Occupational Burnout
In: Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi
ISSN: 1309-9302
UNESCO, 2030 eğitim hedeflerine ulaşmak için dünyanın 69 milyon yeni öğretmen istihdam etmesi gerektiğini belirtiyor ancak yapılan araştırmalar mevcut öğretmenlerin %80'inin mesleği bırakmayı düşündüğünü göstermektedir. Öğretmen olmak için başlangıçtaki motivasyona rağmen, ne yazık ki eğitim alma aşamasında ve öğretmenlik mesleğine başlanan ilk yıllarda önemli bir yıpranma söz konusudur. Küresel olarak, öğretmenlerin diğer mesleklere kıyasla en yüksek işle ilgili stres ve tükenmişliğe sahip oldukları bilinmektedir. Ancak etkililiklerini gösteren ve devamlı artan kanıtlara rağmen hem yerli hem de yurt dışı alanyazınında pozitif psikoloji müdahaleleri, öğretmenlerin çalışma ortamlarında nadiren uygulanmış ve incelenmiştir. Öğretmenlerin, rollerinin getirdiği artan stres faktörlerini yönetebilmek için daha etkili ve işlevsel yollara ihtiyaçları olduğu açıktır. Ne yazık ki öğretmenlerin psikolojik kapasitesini geliştirmeye odaklanan herhangi bir profesyonel müdahale, stratejik olan bir tüm okul iyi oluş planının parçası olmak yerine, bir lüks veya eklenti olarak görülmektedir. Buradan hareketle bu çalışmanın temel çıkış noktası, öğretmenlerin iyi oluş, psikolojik sağlamlık ve öz-yeterliklerine yönelik tehditlerin ortaya konulması, PERMA yaklaşımı temel alınarak okullarda öğretmenlerin iyi oluşlarını desteklemek için çeşitli müdahalelerin önerilmesi ve ulusal düzeyde yaygınlaştırılmasına dikkat çekilmesidir. Pozitif psikoloji araştırmalarından aldığı destek sayesinde bu çalışma, öğretmenlerin okullarında yaşadıkları aşırı strese ve tükenmişliğe karşı tampon yapmak adına kendilerine yönelik koruyucu faktörleri geliştirmeyi öğrenebilecekleri bazı müdahale örnekleri sunmaktadır.
Back to the past: The origins of Turkish American relations from an alternative perspective
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 46, Heft 0, S. 133-164
İdare Hukukunda alternatif çözüm yöntemi olarak sulh kurumu ; The peace concept in the Administrative Law as an alternative dispute resolution
Bu çalışmanın konusu idare hukukunda sulh kurumudur. Amaç, alternatif bir çözüm yöntemi olan bu kurumun iç hukukumuzdaki yapısı, uygulanma yöntemi ve sonuçlarını araştırmaktır. En genel tanımla Türk idare hukukunda sulh, bazı idarelerin taraf olduğu adli veya idari uyuşmazlıklarda, ihtilafın yargı yoluna gidilmeden taraflar arasında çözüme kavuşturulduğu alternatif bir çözüm yöntemidir. Çalışmamızda kısaca değinilen diğer alternatif çözüm yöntemlerinin ve bu kurumun en önemli ortaya çıkış nedenini, devlet tarafından mahkemeler eliyle sunulan yargı hizmetinin takip ettiği prosedürün zaman alan ve ekonomik maliyeti yüksek bir yöntem olması oluşturur. Diğer bir söylemle, tarafların aralarındaki ihtilafı kendilerinin inisiyatiflerinde ve süratle çözüme kavuşturmak istemeleri alternatif çözüm yöntemlerini doğurmuştur. İdare hukukunda alternatif çözüm yöntemi olarak kabul edilen sulh kurumuyla; mahkemelerin iş yükünden, zaman, emek ve kırtasiye giderlerinden kurtarılması yanında, tarafların adaletli çözüm beklentilerinin bir an önce gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda çalışmamızda genel olarak alternatif çözüm yöntemlerinden bahsedilmesinin ardından asıl inceleme konusu olan 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen idare hukukunda sulh kurumu üzerinde durulmuş ve Kurumun uygulaması sırasında yaşanan sorunlar ile bunların çözümüne dair öneriler getirilmiştir. Anahtar Kelimeler: İdare hukuku, alternatif çözüm yöntemleri, sulh kurumu, yargılama, süratli adalet. ; The subject of this study is the peace concept in the administrative law. The purpose is to examine the structure, practice method and results of this concept which is an alternative dispute resolution method. In the general definition, peace in the Turkish administrative law is an alternative dispute resolution method which settles the judicial or administrative disputes, to which some administrations are parties, between the parties without applying the dispute to the remedy. The most important reason of emergence of this concept and the other alternative dispute resolution methods which are mentioned briefly in our study is the facts that the procedure followed by the judicial service provided by the State through the courts takes a lot of time and it is a method with high financial costs. In other words, the demand of the parties to settle the dispute quickly and among themselves in their own initiatives has given rise to the alternative dispute resolution. The peace concept which is recognized as an alternative dispute resolution method in the administrative law aims not only to decrease the workload of the courts and the costs of time, labour and stationery expenses, but also to realize the just settlement expectations of the parties as soon as possible. In this regard, following the discussion of the alternative dispute resolution methods generally, this study evaluates the peace concept in the administrative law provided for by the Decree Law No 659 and the problems encountered during the implementation of this concept are defined and solutions for these problems are suggested. Key Words: Administrative law, alternative dispute resolution methods, peace concept, juridiction, quick justice.
BASE
Depreme Karşı Okul Binalarında Yapısal Olmayan Tehlikelere Alternatif Tasarım Önerileri; Alternative Design Recommendations for Non-Structural Hazards in School Buildings against Earthquakes
In: Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi
ISSN: 1309-9302
Ülkemizin fay hatları üzerinde yer alması ve bugüne kadar yaşadığımız depremler her an bir deprem gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu gösterir niteliktedir. Depremlerin ne zaman, nerede ve hangi şiddette meydana geleceği öngörülemediğinden dolayı yapının deprem dayanımı ve binada kullanılan yapısal olmayan elemanların mevcut durumu, zararların azaltılması noktasında oldukça önem taşımaktadır. Bu nedenle deprem kuşağında yer alan Türkiye'nin yapısal önlemler kadar yapısal olmayan önlemlere de öncelik vermesi gerekmektedir. Bu bağlamda eğitim öğretim saatleri içerisinde öğrencilerin okul binalarında yoğun olarak bulunması, yapının deprem dayanımı kadar yapısal olmayan önlemlere de önem verilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Yapısal olmayan tehlikeler deprem esnasında okullardaki öğretmenler, personeller, ziyaretçiler ve özellikle öğrenciler için büyük risk oluşturmaktadır. Türkiye'de yapısal önlemlerin işleyişine dair yasal ve yönetsel bir yapı mevcut olmasına rağmen yapısal olmayan önlemler konusunda eksiklikler bulunmaktadır. Bu nedenle çalışmada, okullarda aktif olarak kullanılan yapısal olmayan malzemelerin yerine deprem anında kurtarma işlevli tasarım mobilyaların tercih edilmesi gerekliliği üzerinde durulmuş ve analiz edilmiştir. Araştırmada, deprem anında tasarım ürünlerin teorik temelli analizine dayalı olarak okullarda mevcut malzemelerin yerine düşünülmesinin, zararların azaltılması aşamasında alternatif çözüm önerileri olarak değerlendirilmesini ön plana çıkarmak amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda doküman analizi tercih edilmiştir. Çalışma nitel bir araştırmadır. Yerli ve yabancı literatür taraması yapılarak proje tasarımlarına yer verilmiş sonuç kısmında ise öneriler geliştirilmiştir.
AB'nin Türkiye'deki Sivil Toplum Örgütlerine Finansal Desteği: Gezi Süreci Sonrası Siyasi Alanın Daralması mı?; EU Financial Assistance to Civil Society in Turkey: Shrinking the Political Space in the Post-Gezi Process?
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 14, Heft 3, S. 486-518
ISSN: 1309-0593
This study investigates the EU's stance on post-Gezi civic engagement, which is based on alternative alliances and against the anti-democratic extremes of state power. Using a Gramscian perspective, the paper underlines the fact that before the protests, Turkey's civil society had been politically socialized by the help of EU financial assistance as a sign of an ideology of consent. That is, the EU has focused on liberal-democratic cooperation with civic organic intellectuals, based on the conviction that civil society is the engine for social and political transformation. However, even though civil society organizations have strengthened their catalysing role and become a new counter-hegemonic political space since the Gezi protests, it is argued that Turkey's normative distance from the EU and the pragmatic links between the EU and Turkey over refugees have led the EU to reduce its financial relationships with Turkey's rights-based civil society.
"Turkish Slavery" Stigma in Bulgarian Orientalism; Bulgar Oryantalizminde "Türk Köleliği" Damgası
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 16, Heft 1, S. 180-204
ISSN: 1309-0593
Başat Bulgar kültüründe geçmiş zaman dilimi, bugün ve gelecek zaman dilimlerinden çok daha etkin rol oynar. Osmanlı Devleti'nin, İkinci Bulgar İmparatorluğu'nu fethederek Bulgarlar üzerinde 1393-1878 yılları arasında kurduğu egemenlik dönemi, başat Bulgar kültüründe "Türk köleliği" dönemi olarak damgalanır. Bu damga, 19. yüzyılda inşa edilerek günümüze kadar sürdürülür. Bulgar kültüründe geçmişe yönelik "Türk köleliği" damgası; günümüzde politika, diplomasi, resmi ve resmi olmayan eğitim, hukuk, din, tören ve bayramlar, folklor, film, sanat, edebiyat, tarih, geleneksel medya, sosyal medya, protesto meydanları vs. gibi birçok kurumsal ve gündelik alanı kuşatmış durumdadır. Ancak bu damga, belirsiz bir tarihsel anlatıya dayandırılır ve oryantalist bir çerçevede biçimlenir. Diğer yandan, günümüzde söz konusu damgayla ilgili Bulgarlar tarafından yöneltilen kısmi eleştiriler de mevcuttur. Makale, Bulgarlar üzerindeki Osmanlı Devleti egemenliği dönemine ilişkin "Türk köleliği" damgasının hangi toplumsal-kültürel koşullarda nasıl inşa edildiği ve günümüzde hangi alanlarda nasıl yeniden üretildiğiyle ilgili sosyolojik bir çözümlemeden oluşur. Konu, büyük ölçüde özgün Bulgarca kaynaklardan elde edilen veriler üzerinden araştırıldı. Çözümlemenin kuramsal boyutunda, Said'in oryantalizm, Goffman'ın damga, Bourdieu'nun alan, Foucault'nun sorunsallaştırma ve Parsons'ın işlev kavramlarından yararlanılmaktadır. Türkçe sosyolojik yazında Bulgar kültürüyle ilgili araştırmaların sayısı yok denecek kadar azdır. Bu nedenle makale, Türkçe sosyolojik yazına bir katkı sağlamayı da amaçlar.
State, Refugees, and Civil Society in Turkey: Transformation Under Control; Türkiye'de Devlet, Mülteciler ve Sivil Toplum: Kontrol Altındaki Dönüşüm
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 16, Heft 1, S. 115-141
ISSN: 1309-0593
The forced migration movement from Syria, which began in 2011, has brought about significant changes in civil society within Turkey. The already existing complex relationship between the state and civil society, is further diversified in the context of forced migration, presenting the need to focus on the provision of humanitarian assistance, access to services, and integration of Syrian refugees who are legally under temporary protection, without international refugee recognition. Furthermore, state-driven cross-border humanitarian operations and security-oriented state policies also shape this landscape. Therefore, the interplay between civil society actors –existing, government-supported, and newly emerging– and security-oriented state policies contributes to this transformation. Historical and political realities, alongside global-local crises, influence the trajectory of change within civil society, positioning authorities as pivotal decision-makers in managing individuals' movement. Through in-depth interviews in different cities of Turkey with NGOs and refugee-led civil society members in 2018, the article uncovers the formation and progression of relationships between civil society actors and the state, revealing adaptations and adjustments based on contextual circumstances. The article seeks to move beyond comprehensive liberal and developmental perspectives, instead focusing on the evolving dynamics of state control within migration-related civil society.
The Relationship Between the Constitutional Court and Political Actors Between 1962-1980: A Critical Approach to the Hegemonic Preservation Thesis; 1962-1980 Arasında Anayasa Mahkemesi ve Siyasal Aktörlerin İlişkisi: Hegemonik Koruma Tezi'ne Eleştirel Bir Yaklaşım
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 16, Heft 1, S. 142-179
ISSN: 1309-0593
Anayasa Mahkemesi kurulduğu 1962 yılından bu yana, sadece TBMM kararlarını iptal etmekle kalmayıp, aynı zamanda en tartışmalı siyasi konularda da konum alan önemli bir aktör olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, Mahkeme'nin rolünü ve diğer siyasi aktörlerle ilişkilerini açıklayan geniş bir literatür oluşmuştur. Bu makalenin iki temel amacı vardır: (i) 1962-1980 yılları arasında Mahkeme ile diğer siyasi aktörler arasındaki ilişkileri analiz etmek ve (ii) bu ilişkinin gelişimini ve doğasını açıklayan alternatif bir teorik çerçeve önermek. Makalede Ran Hirschl'ün Hegemonik Koruma Tezi aracılığıyla Anayasa Mahkemesinin rolünü açıklayan baskın görüş eleştirilecek ve Joel Migdal'ın Toplum-içinde-Devlet yaklaşımına dayanarak alternatif ve daha nüanslı bir açıklama önerilecektir.
Kadınların Şiddetteki Rolü ve Birleşmiş Milletler'in Kadın, Barış ve Güvenlik Gündemi; Women's Role in Violence and UN Women, Peace, and Security Agenda
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 16, Heft 1, S. 1-30
ISSN: 1309-0593
The UN's Women, Peace, and Security (WPS) agenda emphasizes women's victimhood and peacemaking roles. However, women participate in two-thirds of armed movements and affect conflict outcomes in unique gendered ways. This article argues that excluding female perpetrators from the WPS agenda generates new insecurities for them and broader societies. By highlighting women's contribution to perpetuating conflict, I propose a framework to incite policymakers to view women's empowerment as a mainstream security concern and implement policies aligned with the goals of the UN WPS Agenda. First, I explore reasons to avoid reinforcing gender norms that portray women as victims and peacemakers. These reasons encompass assessing: 1) women's contributions to armed organizations, 2) their exclusion from post-conflict rehabilitation programs, 3) the limited visibility of human rights violations by women and the underrepresentation of male civilians as victims, and 4) "saving vulnerable women" rhetoric as a justification for Western power involvement. Then, I examine gender inequality as a fundamental cause enabling these factors, underscoring the need to regard gender inequality and traditional gender norms as central security concerns.
Incorporating Climate Change into the Women, Peace, and Security Agenda; İklim Değişikliğini Kadın, Barış ve Güvenlik Bağlamında Ele Almak
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 16, Heft 1, S. 31-61
ISSN: 1309-0593
İklim değişikliği, konuyla ilgili ilk ve tek belge olan 2242 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının 2015 yılında kabul edilmesine kadar Kadın, Barış ve Güvenlik (KBG) gündeminin bir önceliği olarak görülmemiştir. Oysa iklim değişikliği, hem silahlı çatışmalar ve savaşlar yoluyla devlet güvenliği üzerinde doğrudan etkiler doğuran hem de geçim kaynaklarının kaybına, siyasi istikrarsızlığa, zorla yerinden edilmeye ve yoksulluğa neden olan bir insan güvenliği sorunudur. Bu tehditler eşitsiz toplumsal cinsiyet rolleriyle birleştiğinde, pek çok toplumda kadınlar üzerinde halihazırda var olan sosyoekonomik yük ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet daha da artmaktadır. Bu makale, son yıllarda iklim değişikliği ve KBG gündemi arasında uluslararası literatürde kurulmaya başlayan ilişkiyi Türkçe literatüre kazandırmayı amaçlamaktadır. Makale, metodolojik olarak, mevcut araştırmalar ve uluslararası raporların bulgularından yola çıkarak iklim değişikliğini KBG gündeminin "koruma" ve "katılım" sütunları ile ilişkilendirmektedir. Bu amaçla makalede öncelikle uluslararası ilişkiler disiplininde bir güvenlik tehdidi olarak iklim değişikliğinin yeri sorgulanmaktadır. İkinci bölümde, ilk olarak kadınların iklim değişikliği nedeniyle algıladıkları güvensizlik ele alınmakta, daha sonra iklim barışı ile KBG gündeminin ortak noktası olan barış inşasına değinilmektir. Makale, ister geleneksel güvenliğe ister insan güvenliğine bir tehdit olarak ele alınsın, iklim değişikliğinin etkilerinin üstesinden gelmeyi sağlayacak çözümün KBG gündeminin içinde, kadınların dahil edildiği ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin etkilerinin hafifletildiği bir barış inşasında olduğunu vurgulamaktadır.
Communication on Climate Change in the Mediterranean by Non-State Actors: A Framing Analysis; Akdeniz'de Devlet Dışı Aktörlerin İklim Değişikliği İletişimi: Bir Çerçeveleme Analizi
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 16, Heft 1, S. 91-114
ISSN: 1309-0593
How do non-state actors frame climate change in a region labelled as a climate hotspot? To answer this question, this article explores the climate communication strategies of non-state actors with various country origins. Adopting the quantitative content analysis method, it comparatively analyses differing frame utilizations (e.g. ecological/meteorological, policy, economic and energy interests, culture, science and technology, civil society) of non-state actors in their selected climate change/global warming-related reports (n=89) on the Mediterranean. The findings provide clues on the cosmopolitan framing of non-state actors on the regional level.
Soğuk Savaşçı Hegemonik Erkeklik: Demokrat Parti ve Menderes Örneği; Cold Warrior Hegemonic Masculinity: The Case of Democrat Party and Menderes
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 16, Heft 1, S. 62-90
ISSN: 1309-0593
Soğuk Savaşçı erkeklik, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki iki kutuplu dünya sisteminin antagonistik siyaset anlayışıyla şekillenmiştir. Nükleer silahlanma yarışlarının, rekabetin, ideolojik kamplaşmanın yarattığı kaos ortamı güç ve güvenliğe olan ihtiyacı daha da arttırmış ve bu konjonktürde zamanın erkeklik biçimini militarist öğeler oluşturmuştur. Bu bağlamda, bu çalışma Soğuk Savaş döneminde erkekliğin iç ve dış politikada nasıl üretildiğini ve Türkiye'de Demokrat Partili yıllarda siyasal alana nasıl yansıdığını incelemektedir. Bu amaçla çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde erken Soğuk Savaş döneminde erkekliği şekillendiren unsurlar ve dönemin hegemonik erkekliği "eril koruma mantığı" kavramı çerçevesinde tartışılacaktır. Çalışmanın ikinci bölümünde erken dönem Soğuk Savaş erkekliğinin Türkiye'nin Demokrat Partili yıllarını kapsayan (1950-1960) döneme yansımasına odaklanacaktır. Son bölümde ise, Soğuk Savaş dönemi liderlerinden biri olarak Adnan Menderes üzerinden erkeklik okuması yapılacaktır.