Levant'ta Ekonomik Bütünleşme Beklentileri
In: Uluslararası İlişkiler Dergisi, Band 15, Heft 60, S. 59-73
187 Ergebnisse
Sortierung:
In: Uluslararası İlişkiler Dergisi, Band 15, Heft 60, S. 59-73
In: Liberal Düşünce Dergisi, Band 25, Heft 100, S. 69-90
Toplumsal bütünleşme son dönem, toplumların en çok ihtiyaç duydukları ve hükümetlerinde bu konuda ciddi uğraşlar içinde olduğu bir durumdur. Bu anlamda özellikle modern dönemde devletler için çeşitli nedenlerle oluşan çokkültürlü yapı en önemli sorunmuş gibi durmaktadır. Toplumsal bütünleşmeyi sağlama adına farklı toplulukları ortak norm ve değerler çerçevesinde ortak amaçta buluşturmak, devletlerin en önemli görevi halini almıştır. Bu açıdan son dönem sıklıkla gündeme gelen iki teorinin bu anlamda ilgi çektiği söylenebilir: sosyal sermaye ve çokkültürcülük. Her iki teorinin farklı kültürlerin bütünleşmesine dair pek çok ortak noktada buluştukları söylenebilir. Bu nedenle bu çalışmada çağdaş liberal ve sosyal demokrat eşitlikçilik anlayışı çerçevesinde doğan çokkültürcülük bağlamında çoğulcu davranan ve birlikte yaşama kültürünün iyi örnekliğini sergileyen devletler sosyal sermayenin güçlü olduğu ülkeler midir? Ya da sosyal sermayesi güçlü olan ülkeler çokkültürcü bir politika mı izlemektedir? sorularının cevabı aranmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak ayrıştırma, ötekileştirme ve ırkçılığın olmadığı güven ve huzurun olduğu topluluklar sosyal sermaye ve çokkültürcülüğün korelasyon içinde olduğu topluklardır denebilir.
In: The journal of international social research: Uluslararası sosyal araştirmalar dergisi, Band 11, Heft 57, S. 510-518
ISSN: 1307-9581
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 77, Heft 3, S. 485-511
ISSN: 1309-1034
Bu çalışmada, Suriye'de iç çatışma ve güvensizlik ortamının başladığı 2011 yılından itibaren Türkiye'ye göç eden Suriyelilerin, Türkiye'nin en güney ucunda yer alan Yayladağı ilçesine göçleri sonucunda, ilçe sakinleri ile göç edenler arasında ortaya çıktığı görülen sosyal, kültürel ve ekonomik yönlerden karşılıklı bir etkileşim sürecinin boyutları ve bunun ülke geneline yansıyan sonuçları ele alınmaktadır. Nitel araştırma yöntemlerinden görüşme tekniği kullanılan çalışma kapsamında, göç edilen yerde yaşayan Yayladağlılar ile birlikte Suriyeli Bayırbucak Türkleri ve Araplar ile yarı yapılandırılmış görüşme formlarıyla derinlemesine mülakatlar yapılarak kamu görevlileri ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile birlikte toplam 91 katılımcının görüşlerine yer verilmiştir. Araştırmanın kuramsal arka planı oluşturulurken Friedrich Heckmann'ın bütünleşme teorisinden yararlanılmıştır. Saha araştırmasının sonuçlarından anlaşıldığı üzere, yerli halk ile göç edenler arasında bir kültürlenme ve etkileşim sürecinin yaşandığı ancak bunun ortak dil, kültür gibi özellikler taşıyan Bayırbucaklı Türklerde daha fazla olduğu, Araplarda ise düşük düzeyde kaldığı ortaya konulmuştur.Bu durum da bütünleşmede ortak dil, kimlik ve kültürün önemini bir kez daha ortaya koymuştur.
In: TASAM yayınları
In: Dış politika serisi 3
In: Uluslararası Avrasya Sosyal Bilimler Dergisi: International Journal Of Eurasia Social Sciences, Band 13, Heft 47, S. 135-151
ISSN: 2146-1961
21. yüzyılda özellikle küreselleşmenin etkisiyle uluslararası örgütlerin işlevi ve önemi gün geçtikçe artmaktadır. Bölgesel örgütlenmelerin önem kazandığı günümüzde Avrupa Birliği (AB) benzeri örgütlenmelerin önemi ve uluslararası ilişkilerdeki etkinliği artmıştır. Uluslararası örgütlerin etkinliğinin artması bölgesel entegrasyonların oluşmasını hızlandırmıştır. Afrika kıtası da bu bağlamda özellikle bağımsızlık sonrası dönemde kıta içinde çeşitli entegrasyonlara girişmiştir. Kıta, iç sorunlarını bölgesel örgütler aracılığıyla aşmaya çalışmaktadır. Afrika kıtasında şu an BM genel kuruluna üye 54 ülke bulunmaktadır. Bu sayı dünya'da bulunan devlet sayısının yaklaşık dörtte birini oluşturmaktadır. Bu bağlamda bakıldığında 54 devletin oybirliğiyle aldıkları kararlar BM çatısı altında önemli bir ağırlığa sahiptir. Fakat Afrika kıtasında siyasi bir bütünlük henüz bulunmamaktadır. Bunun en büyük nedenlerinden biri sömürge sonrası dönemde bağımsızlığını yeni kazanmış devletlerin kıta içerisinde bir bütünlük oluşturamamalarıdır. Bu çalışmada Afrika kıtasında, kıta çapında tüm devletleri kapsayan siyasi bir bütünlük ve küresel anlamda uluslararası güce sahip etkin bir örgütün neden henüz oluşmadığının cevabı aranmaktadır. Afrika'daki siyasi, bölgesel ve sosyo-kültürel entegrasyonlar sınıflandırılıp kuruluş amaçları ve etkinlikleri üzerinde inceleme yapılmıştır. Kıtada oluşturulan entegrasyonların hangi iç dinamikler doğrultusunda meydana geldiği incelenmiştir. Bu bağlamda kıtada kolonyal bağların etkisinin neo-kolonyal dönemde de devam ettiği ve bölgesel örgütlenmelerde belirleyici olduğu sonucuna ulaşılacaktır. ; In 21st Century, under the influence of globalization, international organizations's importance and functions are growing of day by day. Especially coming into prominence of regional organizations, The effectiveness European Union (EU) and similiar organizations has been increased in international relations.The increasing effectiveness of international organizations has accelerated the emergence of regional integrations. Even The Continent of Africa has created difirent kinds of integrations, especially in the post-independence period. Continent is trying to solve the problems through regional organizations. There are 54 member states in UN General Essembly from the continent of Africa.This number is the one-quarter of the states in all over the world. In this context, decisions taken by 54 state's unanimity, occupies important weight under the umbrella of UN. However there are no political integrity within the states of Africa continent. One of the greatest reason is that the newly independent states could not create an integrity within the continental, especially in the post-colonial period. In this study is trying to provide answer to why not formed yet, such a political integrity and an effective organization with the international force that includes all states within the continent. The political,regional and socio-cultural integrations of Africa has been classified and examined in accordance with their organizational goals and events. The established integrations in the Continent, were examined in accordance with the internal dynamics of integrations. In this context, the effect of colonial ties over continent has been maintained during the neo-colonial period. Also this ties are decisive over regional organizations.
BASE
lmmigration has recently become a crucial issue which worries not only the European countries but also the north African ones, which were considered by illegal immigrants as transit zones to reach Europe. However, after the political troubles in Tunisia and Libya, on the one hand, and the recent drastic measures taken by the Europeans to fight against this phenomenon, on the other, Algeria has become the final destination of these immigrants. Official statistics provided by the Brigade for the Fight against lllegal lmmigration and the Courts of Adrar and Tamanrasset- two southern provinces sharing frontiers with Mali and Niger respectively- confirm that Algeria has become a hosting country. ; Avrupa'ya ulaşım bölgesi olarak gördüğü Kuzey Afrika ülkelerini de endişelendiren önemli bir konudur. Tunus ve Libya'daki siyasi sıkıntılar ve Avrupa ülkelerinin bu olaylara karşı mücadele etme yönünde aldığı şiddetli önlemler neticesinde, Cezayir bu göçmenlerin nihai varış yeri haline gelmiştir. Yasadışı Göçle Mücadele Tugayı, Adrar ve Tamanrasset Mahkemeleri tarafından sağlanan resmi istatistikler - sırasıyla Mali ve Nijer ile sınır paylaşan iki güney eyaleti - Cezayir'in bu konuda ev sahibi ülke haline geldiğini doğrulamaktadır. Ordu tarafından sınırların sıkı bir biçimde kontrol edilmesine karşın, yasadışı göçmenleri karlı bir faaliyetle taşıyan kaçakçıların yoğun uğraşları sonucunda binlerce Afrikalı, her yıl Tamanrasset ve Adrar'a varmaktadır.
BASE
In: Uluslararası İlişkiler Dergisi, Band 15, Heft 58, S. 107-117
In: Social sciences studies journal: SSS journal, Band 3, Heft 12, S. 2252-2260
ISSN: 2587-1587
In: The journal of international social research: Uluslararası sosyal araştirmalar dergisi, Band 8, Heft 41, S. 407-407
ISSN: 1307-9581
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 56, Heft 2, S. 1
ISSN: 1309-1034
Bugün Avrupa Birliği, 4-5 asır geriye giden Avrupa 'yı ortak bir çatı altında birleştirme girişimlerinin kuşkusuz en başarılı olanıdır. Esasen Avrupa 'nın bir bütün olarak coğrafi, ekonomik ve siyasi entegrasyonu hedeflenmiş; fakat taktik olarak ekonomik entegrasyondan başlanılarak 1951 Avrupa Kömür ve Çelik Toplulukları And-laşması akdedilmiş ve bunu 1957 Roma Andlaşması izlemiştir. Bu andlaşmaları müteakip ekonomik işbirliği alanlarında hızla cesaret verici başarılar kaydedilmiş ve 1986Avrupa Tek Senet Andlaşması ile iki kutuplu uluslararası sistemde gözlemlenme-ye başlanan değişim eğiliminin de etkisiyle güvenlik ve dış politika da işbirliği alanlarına dahil edilerek, bütünleşmeye yeni bir siyasal boyut da katılmıştır. 1992 'de iki kutuplu uluslararası sistemin sona erdiği Soğuk Savaş sonrası dönemde, Maastricht Birlik Andlaşması ile Ekonomi, Adalet ve İçişleri ve Dış Politika ve Güvenlik Politikası taşıyıcı sütunları üzerinde bir "Avrupa Birleşik Devletleri" inşa etme hedefi ortaya konulmuştur. Böylece bütünleşmiş bir Avrupa 'nın, tek ve birleşik devasa bir güç olarak uluslararası sistemde belirleyici roller oynayan küresel bir aktör haline getirilmesi hesaplanmaktaydı. Buna yönelik olarak da bütün kıtada hızla ekonomik, siyasi ve coğrafi bütünleşme tamamlanmak istenmiştir. Bu kıtasal bütünleşmenin teknik, kurumsal ve hukuki altyapısını inşa etmeye yönelik olarak, 1997 Amsterdam Andlaşması, 2001 Nice Andlaşması ve en nihayet 2004 Anayasa Andlaşması akdedilmiştir. Anayasa Andlaşması 'nın 2005 'de Fransa ve Hollanda 'daki referandumlarda reddedilmesi üzerine, Avrupa entegrasyonu ile ilgili bir kriz dönemine girilmiş; 2007 'de Anayasa Andlaşması 'nın reforma edilmiş bir hali olan Lizbon Reform Andlaşması imzalanıp güçlükle Aralık 2009 'da yürürlüğe sokularak, Avrupa entegrasyonu bugüne ulaşmıştır. Gelinen bu aşamada Avrupa bütünleşmesinin kurumsal yapısını temsil eden Avrupa Birliği, büyük ölçüde kıtayı bütünleştirerek bölgesel düzeyde barış ve refaha önemli katkılar sağlamakta olup bu yönü ile örnek bir bölgesel entegrasyon modelini temsil etmektedir. Ancak hem sahip olduğu reel güç ve potansiyeller, hem bizzat kendisinin de hedeflediği ve hem de esasen dünyanın da büyük ölçüde kendisinden beklediği küresel barış ve istikrarın kurucu ve koruyucusu global düzeyde belirleyici rol, güç ve etkiye sahip bir "Avrupa Birleşik Devletleri" olabilme açısından, Avrupa Birliği 'nin oldukça yetersiz kaldığı görülmektedir. Bu yetersizlikte ise dar-tutucu bakış ve yaklaşımların etkisiyle, böyle bir rolü mümkün kılabilecek siyasal irade ve stratejik vizyonlar geliştirememenin temel etkiye sahip olduğu söylenebilir. ; Today the EU is undoubtedly the most successful initiative, among those which have taken for 4-5 centuries, to consolidate Europe under a common roof. In fact, geographical, economic and political integration of Europe as a whole had been targeted but, as a tactic, starting with the economic integration, firstly the European Coal and Steel Communities Treaty of 1951 was conducted and it was followed by the Treaty of Rome in 1957. In the areas of economic cooperation some encouraging success was quickly achieved, and also with the Treaty of the European Single Act in 1986, and the effect of the tendency of change the bipolar international system of security, foreign policy was entered into cooperation so that the Integration of Europe has been gained a political dimension. In 1992, the Cold War period after the end of the bipolar international system, the target to build a "United States of Europe" on the carrier columns of Economy, Justice and Home Affairs, Foreign and Security Policy by the Maastricht Treaty of Union has been put. Thus, an integrated Europe, as a single unified international system and as a huge power would have transformed into a global actor playing decisive roles. For achieving this in the whole of continent a quick economic, political and geographical integration has been intended to complete. The Amsterdam Treaty of1997, the Nice Treaty of2001, and finally, the Constitutional Treaty of2004, have been conducted to build the technical, institutional and legal infrastructure of continental integration. With the rejection of the Constitutional Treaty by referendum in France and the Netherlands, it was entered the period of a crisis related to European integration; The European integration has reached to our days by putting into force the Treaty of Lisbon, signed in December 2009, as a reformed version of the Constitutional Treaty of2007, with some difficulties. At this stage we have reached, the European Union, representing the institutional structure of European integration, has been an example model of integration with its aspect of providing with an important contribution to peace and prosperity largely at the regional level by integrating the continent. The European Union, in terms of playing an effective global role as the founder and guardian of the global peace and stability, has remained rather inadequate, with regard to its own power and potentials and its own targets creating expectation for the entire world. This inadequacy arises because of the basic effect of the failure of developing a political will and strategic visions to be able to fulfil its expected role, with the effect of the narrow-conservative viewpoints and approaches.
BASE