Existentialism, which is a 20th century movement, does not consider the individual as a mere thinking entity; defines it as an entity who acts, feels, and can show the responsibility of taking his own choices with his free will. The individual who has the courage to make a choice with her free will and realizes herself in line with her actions has become the subject of research by existential thinkers. Although existentialism, researching of the individual the first emerged as a philosophical movement, it later showed its effect in the fields of social sciences such as psychology. Existential understanding, which has been influential in many research areas, has tried to understand and make sense of the individual in the process of "being me".
In this article, the person who can take the responsibility of gaining self is discussed. The study is limited within the framework of the common concepts and phenomena of the philosophical and psychology existential movement. The concepts and facts of the research were examined with the phenomenological approach method. In the study, the elements of the process of being me are which the individual's freedom, anxiety to be self, being hopeful in the face of the uncertainty of the future, being aware of having a limited life, and being involved in the process of being me by making choices. Within the scope of this study, the elements of the process of being me are evaluated by associating them with religion. The following conclusions were reached in the research: Not every individual is active in the process of being a self; some individuals involve the process of being me by making choices despite their experiences of anxiety, despair, and death; while some others do not have the courage to be me in the face of anxiety, hopelessness and death.
Migration is an important phenomenon that deeply affects the lives of adolescents and paves the way for many emotional and behavioral problems. It is important for adolescents to go through the migration process without any problems in order for them to continue their lives in harmony with the society they have just joined and to continue their individual development in a healthy way. The aim of this study is to draw attention to the problems experienced by adolescents, who are in an interim period from childhood to adulthood, before, during and after migration, and what kind of practices can be implemented for these problems. For this purpose, the developmental characteristics of the adolescents involved in the migration process were emphasized in the study, the problems they experienced during the migration process were mentioned, and finally, various application suggestions for these problems were included. Adolescents may be exposed to different sources of stress with the migration process, and such exposures cause them to experience different levels of physical, biological and social problems. At the point of overcoming such problems that individuals face, the creation of implementations at different systems, including the educational settings, can help adolescents in the identity formation process to feel more self-confident and develop a positive sense of belonging.
İş hayatında kadınların aktif olması gerek ekonomik gerekse sosyal açıdan son derecede önemlidir. Turizm sektöründe, her geçen gün kadın çalışanların sayısı giderek artmaktadır. Söz konusu bu durum, kadın çalışanların sektörde hangi pozisyonlarda görev aldığını ve karşılaştıkları sorunların neler olduğu sorusunu da dikkat çekmektedir. Bu çalışmada kadınların diğer sektörlere göre yüksek oranda istihdam edilmesine olanak sağlayan turizm sektöründe, kadınların yönetici kademesinde karşılaştıkları sorunların belirlenmesi amaçlanmıştır ve Ordu ilinde faaliyet gösteren turizm işletme belgeli 4 ve 5 yıldızlı konaklama işletmelerinde gerçekleştirilmiştir. Nitel araştırma tekniğinin uygulandığı çalışmada yarı yapılandırılmış açık uçlu mülakat soruları hazırlanmıştır ve 9 konaklama işletmesi için 11 kadın yönetici ile görüşme sağlanmıştır. Elde edilen bulgulara göre yüz yüze görüşme yapılan kadın yöneticiler, Ordu ilindeki otel işletmelerinde kadın yöneticilere kariyer fırsatlarının yeterince sunulduğunu, ancak bu fırsatların belirli departmanlarda yoğunlaştığını ifade etmektedirler (Satış ve Pazarlama, Kat hizmetleri, Ön büro, İnsan Kaynakları vb.). Bunun yanı sıra ücretlerin düşük olması, uzun ve esnek çalışma saatleri, sosyal güvence yoksunluğu, kariyer olanaklarında fırsat eşitsizliği, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, ataerkil zihniyet, kişinin özel hayatı ve iş hayatı arasında denge kuramama gibi zorluklarla da karşılaştıkları güçlükler araştırma bulgularında yer almaktadır.
Heidegger's philosophical project is generally seen as atheoretical and anti-logical because he remarked on the subjective conditions of knowledge and the everydayness of human behaviors. To him, Dasein's everyday reasoning is coercively and inevitably framed by the present-at-hand modes of understanding. Heidegger alerts us about the possible origins of present-at-hand modes of everyday experience. One of them is Das Man that, is associated with a categorical otherness for Heidegger. It can be regarded as an origin of the primordial scheme of experiences for Dasein that takes those experiences for granted as an axiological ground for their lives in the World. Heidegger sees that process as an inauthentic condition for Dasein's fundamental character. Everyday reasoning generates a variety of present-at-hand instruments to understand and interpret the World and Dasein itself; thus, Dasein moves between Das Man and authentic modes. With a Heideggerian approach, this article observes how the characters in the film Druk take themselves out of Das Man and go into the authentic mode and how they do this through alcohol. The primary data source is Druk and the four teacher characters in the film. In the movie, alcohol is not a ready-to-hand object but a tool motivating its users and pushing them to perform. It is an example equivalent to the Heideggerian analogy of the hammer. The movie is a well-fitting example of the Heideggerian position with the story of four teachers who experiment with having a certain amount of alcohol in their blood to achieve a better version of themselves.
Bu çalışma BRICS'in henüz uluslararası politikada belirleyici bir aktör olmadığını iddia etmektedir. Bu ana iddia, aktör ve belirleyici aktör arasında bazı farklılıklar olduğu ön kabulüne dayanmaktadır. Bu çalışmada belirleyici aktör kavramına yüklenen anlam en azından belli bir bölgede dominant veya hegemon güç olma durumudur. BRICS; genel anlamda batı üstünlüğü ve özelde de Amerikan üstünlüğüne karşıymış gibi görünen beş gücün yani Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ülkelerinin baş harflerinden oluşan nevi şahsına münhasır bir kulüptür. Ekonomilerinden almış oldukları güçle yola çıkan BRICS ülkeleri, kulübün sunduğu işbirliği ve diyalog sayesinde daha etkili küresel yönetişim, daha dengeli küresel ekonomi ve daha demokratik uluslararası ilişkileri hedeflemektedirler. Mevcut uluslararası düzenin herkes için kabul edilebilir ve kapsayıcı olması için küresel yönetişim araçlarının yeterince bağımsız, tarafsız, çoğulcu, şeffaf, adil ve memnun edebilir bir seviyede olması gerektiğini vurgulamaktadırlar. Üç bölümden oluşan bu çalışmanın ilk bölümünde kavramsal çerçeve ve tarihsel arka plana yer verilmiştir. İkinci bölümde BRICS'in uluslararası politikadaki rolü ortaya koyulmuştur. Son bölümde ise BRICS'in sorunları ele alınmıştır. BRICS analiz edilmiştir. Çünkü bir aktör hâlini alan BRICS, günümüz uluslararası politikasını etkilemeye çalışmaktadır. Ancak belirleyici bir aktör olmak için ciddi sorunları vardır. ; The thesis claims that BRICS is not yet a determinative actor in international politics. The main claim is based on the pre-acceptance that there are some differences between actor and determative actor. The meaning attributed to the determinative actor concept in the thesis is being a dominant or hegemonic power in a certain region at least. BRICS is an sui generis club that contains five powers that Brazil, Russia, India, China and South African countries that appear to oppose western superiority in general and American superiority in particular. BRICS countries which set out with the power they received from their economies aim for more effective global governance, a more balanced global economy and more democratic international relations thanks to the cooperation and dialogue offered by the club. They emphasize that the global governance tools must be sufficiently independent, impartial, pluralistic, transparent, fair and satisfactory in order for the current international order to be acceptable and inclusive for all. The thesis consists of three chapters. The conceptual framework and historical background were included in the first part. The role of BRICS in international politics were revealed in the second part. The problems of BRICS were discussed in the last part. BRICS were analyzed. Because BRICS which has become an actor tries to influence the international policy of today. However it has serious problems to be a determinative actor.
Göstergebilim, göstergeler üzerinden çözümleme yapan bir bilim dalıdır. Hem dil içi hem dil dışı göstergeler üzerinden derin yapıda yer alan anlamları yüzey yapıya çıkarır. Dil dışı göstergeler, bireyin günlük hayatında her an karşılaştığı sembollerden oluşmaktadır. Dil çalışmalarında ise dil içi göstergeler temel alınarak göstergebilim çözümlemeleri yapılır. Yunus Emre'nin şiiri incelendiği zaman da karşımıza yalın ama çok güçlü bir dil çıkmaktadır. Şiirlerinde yer verdiği söz varlığı çok geniş bir alana yayılmıştır. Göstergebilim aracılığı ile de Yunus Emre'nin şiirlerinde yer verdiği dil içi göstergeleri çözümlemek ve derinde yapıda kalıp fark edilmesi güç olabilen anlamları çözümlemek oldukça önemlidir.
Çalışmamızda yer verdiğimiz "insan sevgisi ve iyi insan olma" imgesi Yunus Emre için çok önemlidir ve şiirlerinde çokça değindiği bir konudur. Yunus Emre'nin evrensel bir yapısının olması, ele aldığı bu konular sayesinde olmuştur. Yunus Emre'nin şiirleri içerisinde 'insan sevgisi ve iyi insan olma' anlam alanını tespit ettiğimiz örnekler aşağıda verilmiştir ve her bir şiir kendi içerisinde gösterge tespit ve açıklamaları ile incelenmiştir.
Sonuç olarak Yunus Emre'nin 'insan sevgisi ve iyi insan olma' izleğinin geçtiği şiirleri, Peirce'in üçgenine göre değerlendirilip yorumlanacaktır. Yunus Emre'nin şiirlerinde sıklıkla üzerinde durduğu bu temanın değerlendirilmesi ve göstergebilim kuramlarının yardımı ile yeniden yorumlanması oldukça önemli görülmektedir.
Ülkemizde modern anlamda nüfus sayımının ilki 1927 yılında, sonuncusu ise 2000 yılında olmak üzere on dört genel nüfus sayımı gerçekleştirilmiştir. Sayımlar, bu konuda gerekli deneyim, fiziki alt yapı ve yetişmiş elemana sahip olan ülkemizin en köklü ve uzmanlaşmış kuramlarından birisi olan D.İ.E.(Devlet İstatistik Enstitüsü)- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından, Birleşmiş Milletler Örgütü'nün standartlarına uygun olarak gerçekleştirilmektedir. Türkiye nüfusunun ekonomik, sosyal, kültürel ve demografik konulardaki niteliklerini, ülkemizin idari bölünüşüne göre tam ve doğru olarak belirlemek amacıyla gerçekleştirilen bu sayımlar, gerek bilimsel çevreler gerekse kamuoyu tarafından çeşitli eleştiri ve tartışmalara konu olmaktadır. Bu durumu, 1997 Genel Nüfus Tespiti ve 2000 Genel Nüfus Sayımı da içermektedir. Eleştirilere konu olan daha çok ilçe merkezleri ve belediye örgütlü yerleşmelerin nüfus miktarlarının doğruluk derecesidir. Yapılan bu çalışmada, D.İ.E. (TÜİK) tarafından üretilen nüfus istatistiklerinin doğruluk derecesi, nüfus istatistiği konusunda sağlıklı ikinci kaynak olan E.T.F. (Ev Tespit Fişleri) tarafından test edilmektedir. Bu tür bir çalışmanın ülke geneline uygulanması zor olduğu için Afyonkarahisar örneği ile sınırlandırılmıştır. Elde edilen verilere göre, özellikle Belediye Örgütlü Yerleşmelerin nüfus miktarlarında anormal farklılıklar olduğu ve gerçeği yansıtmadığı tespit edilmiştir. Bunun en önemli nedeni nüfus sayımlarının spekülatif hareketlere maruz kalması başta olmak üzere, güncelliğini yitirmesi, ihtiyaçlara cevap verememesi gibi pek çok sorunu beraberinde getiren 1580 sayılı Belediye Kanunuydu. Bütün bunlardan dolayı Belediye Kanunu yeniden düzenlenerek 5393 Sayılı Belediye Kanunu yürürlüğe konmuştur. Fakat yeni belediye kurulmasındaki nüfus miktarı ve merkezi bütçeden toplam nüfus miktarına göre verilen payı düzenleyen maddeler değiştirilmelidir. Bunun yanında; sayımda görevli personelin sayım sonucunu etkilemeyecek şekilde kurallara uygun hareket etmesi ve ülke halkının nüfus sayımının amacının gerekliliği konusunda bilinçlendirilmesi sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır. ; In our country fourteen general population censuses had been conducted as the first modern one in 1927 and the last one in 2000. Censuses have been conducted by the State Institute of Statistics of Turkey (SIS), which is one of the most fundamental and specialized institutes of our country and has necessary experience about this subject and physical infrastructure and experienced staff appropriate to the standards of United Nations. The censuses, which aim to identify the qualifications of the economic, social, cultural and demographic subjects of turkey population according to the administrative division exactly and properly, cause various criticisms and disputes by both scientific circles and public opinion. The situation includes 1997 population count and General Population Census 2000. The reason for the criticisms are mostly because of the accuracy of population amount in municipality organized settlements and administrative districts. In this study, the acccuracy of the population statistics which were produced by the (SIS) The State Instituteof Statistics have been tested by the second reliable source (House Determining Records). This sort of study is difficult to be carried out througout the country so that it had been limited with the case of Afyonkarahisar. According to data we got it had been understood that there are abnormal differences and they do not indicate the reality particularly in the population amount of municipality organized settlements. The most significant reason for this is the number 1580 Municipality Law, which brought about firstly the isssue of being exposed to speculative acts in population censuses and many issues such as losing its currency and being unable to answer to necessities. On account of these, Municipality Law had been arranged again and the number 5393 Municipality Law had been implemented. However, the articles, which prepare the share given by the central budget according to total population amount and the population amount in order to set up new municipality, should be altered. Besides, if the staff in charge of census behave properly for the rules so as not to influence the census' data results and making the nation conscious of the necessity of the census will facilitate the solution to the problem.
This paper argues that by portraying minority concerns primarily as cultural concerns and by discussing minority existence independently of capitalism, neoliberalism, feminism, environmentalism, globalization, and the distinction between the Right and the Left, the dominant discourse on ethno-cultural minorities, namely multiculturalism, may lead to the reduction of minority communities to cultural entities in the collective consciousness of the dominant majority. Such reductionism endangers minority existence by identifying the question of minorities with the question of culture to the point that minorities voicing their noncultural political concerns increasingly appear unintelligible, presumptuous, or even destructive to wider society. Against this background, the paper discusses why and how ethno-cultural minorities may find their collective identity in different, not necessarily ethno-cultural, political formations in the age of neoliberal globalism, such as anti-neoliberal, anti-globalist, cosmopolitan, environmentalist, anti-capitalist, feminist, radical democratic, republican, and anti-imperialist. This discussion is based on Ernesto Laclau's and Chantal Mouffe's understanding of hegemony and social antagonism.
Yaşam evreleri içerisinde oldukça kritik olan ergenlik dönemi, bireylerin yoğun değişim yaşadığı süreçlerden biridir. Bu dönemde yaşanılan fizyolojik gelişime, psikolojik değişimler de eşlik etmektedir. Bireylerin çocukluk çağında yaşamış oldukları ruhsal travmaların yansıması ergenlik döneminde de kendisini gösterebilmekte, iyi oluşlarını etkileyebilmektedir. Bu araştırmada temel amaç, ergenlik dönemindeki bireylerin çocukluk çağı travmaları ile öznel iyi oluşları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Ayrıca katılımcıların travmayı inkâr durumlarına, demografik özelliklerine göre öznel iyi oluşun farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir. Çalışma grubunun uygun örnekleme yöntemi ile belirlendiği bu araştırmada, ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini, 2021-2022 eğitim öğretim yılında lise eğitimlerine devam eden ergenlik dönemindeki 649 gönüllü kişi oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak Kişisel Bilgi Formu, Bernstein ve arkadaşları (1994) tarafından geliştirilen ve Şar, Öztürk ve İkikardeş (2012) tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılan Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği ile Eryılmaz (2009) tarafından geliştirilen Ergen Öznel İyi Oluş Ölçeği kullanılmıştır. Veriler analiz edilirken, betimsel istatistiklerden, ilişkisiz örneklemler için t-Testinden ve tek yönlü varyans analizinden (ANOVA) yararlanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına bakıldığında katılımcıların öznel iyi oluş puanlarının travmayı inkâr etme durumuna göre anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmektedir. Ayrıca araştırmada katılımcıların çocukluk çağı travmaları ile öznel iyi oluşları arasında orta düzeyde negatif yönlü anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Katılımcıların öznel iyi oluşlarının cinsiyete ve sosyo-ekonomik duruma göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgular ilgili alan yazın ışığında tartışılarak öneriler sunulmuştur.
Bu araştırmada, ergenlerde iyi oluş, sosyal kaygı ve öz-denetim becerileri arasındaki ilişkilerin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada aynı zamanda ergenlerde iyi oluş, sosyal kaygı ve öz-denetim becerilerinin bazı demografik değişkenlere (cinsiyet, yaş, sınıf düzeyi, gelir düzeyi, kardeş sayısı) göre farklılaşıp farklılaşmadığı da incelenmiştir. Bu amaç doğrultusunda İstanbul ilindeki çeşitli lise ve ortaokullarda öğrenim gören 327 erkek 109 kadın öğrenci olmak üzere 436 ergene "Kişisel Bilgi Formu", "Ergenler İçin Beş Boyutlu İyi Oluş Modeli(EPOCH Ölçeği)", "Ergenler için Sosyal Kaygı Ölçeği" ve "Ergenlerde Öz-Denetim Becerileri Ölçeği" uygulanmıştır. Araştırmada ergenlerde iyi oluş düzeyi ile sosyal kaygı ve öz-denetim becerileri arasındaki ilişkilerin ne düzeyde olduğunun belirlenebilmesi amacıyla Pearson Momentler Korelasyon Katsayısına bakılmıştır. Buna ek olarak, ergenlerde iyi oluş, sosyal kaygı ve öz-denetim becerileri düzeylerinin demografik değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığının belirlenmesi için t-testi ve Tek Yönlü Varyans Analizi tekniği kullanılmıştır. Veri analizlerinden elde edilen bulgulara göre; demografik değişkenlerden cinsiyet ve sınıf seviyesi ile iyi oluş ve sosyal kaygının alt boyutu olan genel durumlarda kaçınma arasında anlamlı farklılıklara rastlanılmıştır. Araştırmada aynı zamanda yaş değişkeni ile iyi oluş düzeyi arasında da anlamlı farklılık bulunmuştur. Diğer demografik değişkenlerden olan kardeş sayısı ve gelir düzeyi ile ergenlerin iyi oluş, sosyal kaygı ve öz-denetim becerileri arasında anlamlı farklılık bulunamamıştır. Değişkenler arasındaki ilişkiler incelendiğinde; iyi oluş ile özdenetim başarısı arasında pozitif yönde orta düzeyde; özdenetim yetersizliği ile sosyal kaygının tüm alt boyutları arasında pozitif yönde düşük düzeyde anlamlı ilişki bulunmuştur. Bu araştırma psikolojik danışmanlık ve rehberlik alanı ile ilişkili olacak şekilde tartışılmış ve sonraki araştırmalar için öneriler vererek alana katkı sağlamayı hedeflemiştir. ; This study aims to investigate the relationships of well-being, social anxiety and self-regulation abilities of the adolescents. In this study, it is also observed whether well-being, social anxiety, and self-regulation of adolescents vary according to the some demographic information variables (gender, age, class level, income level and the number of siblings, etc.). With the aim of this, "Demographic Information Form", "Measure of Adolescent Well-being" and "Self-regulation Scale for Adolescents" were implemented to 436 adolescents who are students as 327 males and 109 females in high and secondary schools in Istanbul. In current study in order to detect the level of the relationships between the Well-being, social anxiety and self-regulation abilities of adolescents, Pearson Moment correlation coefficient was carried out. Apart from this, to decide on whether the level of well-being, social anxiety and self-regulation abilities of adolescents was differentiate or not, t-test and one way analysis of variance technique was conducted. According to findings; significant differences were encountered in the gender and the class level of demographic variables with well-being and refraining from the general events that are the sub-dimension of social anxiety. Also, in this study, the meaningful difference between the age variable with Well-being level was found. As an other demographic variables, between the number of siblings and the income level of adolescents, it was not found any meaningful difference. When the relationships of variables were investigated; it was found that there were positive-medium level between the Well-being with self-regulation, but there were positive- low level between the sub-dimensions of social anxiety and the failure of self-regulation. The results of this research were discussed with related to Psychological Counselling and Guidance field and the study also aims to contribute to the field by giving suggestion for further research.
Bu çalışmanın amacı bireylerin sahip oldukları genel yaşam doyumlarının, psikolojik iyi olma durumlarına ve bir çalışan olarak işlerine olan tutkunluklarına etkisini ortaya koymaktır. Bununla birlikte psikolojik iyi oluşun, yaşam doyumu ile çalışmaya tutkunluk arasında öngörülen aracılık rolünün incelenmesi araştırmanın diğer bir amacıdır. Araştırma, Karadeniz Bölgesi'nde öğrenci barınma hizmetleri kapsamında öğrenci yurtlarında görev yapan çalışanlar örnekleminde 2022 yılı Haziran ile Temmuz ayları arasında gerçekleştirilmiştir. Veri toplamak için yüz yüze anket yönteminin kullanıldığı araştırmada 191 katılımcıdan geri dönüş sağlanmıştır. Elde edilen veriler SPSS26 paket programında korelasyon ve regresyon analizleri ile analiz edilmiştir. Toplanan veriler ve gerçekleştirilen analizler doğrultusunda elde edilen bulgulara göre tüm hipotezler kabul edilmiştir. Hipotezlerin kabulü ile birlikte; bireylerin yaşamlarına ilişkin sahip oldukları tatmin duygusunun onların psikolojik olarak kendilerini iyi hissetmelerinde ve iş hayatlarında da bunu sürdürerek, örgütsel etkinlik ve verimlilik için arzu edilen ve pozitif çalışan davranışlarından biri olarak kabul edilen çalışmaya tutkunluğun gelişmesinde önemli rol oynadığı ifade edilebilir. Sonuçlar yaşam doyumunun artması ile birlikte psikolojik iyi oluş ve çalışmaya tutkunluğun da artış göstereceğine işaret etmektedir. Aynı zamanda psikolojik iyi olma durumunun da çalışmaya tutkunluğun önemli bir belirleyicisi olduğu tespit edilmiştir.
Filistin, sadece bir toprak savaşımı değildir. Aynı zamanda Filistin halkı yaşamsal varlık mücadelesi vermektedir. Her yitirilen toprak, binlerce ailenin yurtsuz kalması demektir. Oysa Batılı devletler meseleye, bir insani dramdan ziyade politik bir sorun olarak bakmaktadır. İsrail hakkında alınmış Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) kararları olmasına rağmen, bunları göz ardı etmektedir. Filistinliler zorlu yaşam koşulları ve fiziksel bölünmenin yanı sıra, bir de siyasal açıdan iki farklı örgüt arasında bölünmüştür; Hamas ve El Fetih. El-Fetih, Batılı devletler ile kurduğu ilişkiler neticesinde bazı Filistinliler tarafından eleştirilmektedir. Hamas ise silahlı mücadeleyi bırakmaması nedeniyle meşruiyet krizi geçirmektedir. Hamas, Batılı devletlerin ve İsrail'in gözünde bir terör örgütü olarak görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, bu iki örgüt arasındaki farklardan ve rekabetten söz ederek, iki aktör arasında bölünmüş olmanın Filistin direnişine olan etkisini ortaya koymaktır. Çalışmada örgüt liderlerinin ve Filistinli bürokratların resmi açıklamalarına da yer verilmektedir. ; Palestine is not only a struggle for land but it's also Palestinian people's fight for a vital being. Every land that has been losing means that thousands of families become homeless. But Western states view it as a political problem rather than a humanitarian drama. Even though there are decisions taken by the United Nations Israel ignores them all. In addition to physical division and a difficult life standard the Palestinians are divided between two different organizations politically; Hamas and Fatah. Fatah has been criticized by some Palestinians because of its relations with Western states. Hamas is experiencing a crisis of legitimacy because of not abandoning the armed struggle. Hamas has been seen as a terrorist organization in the eyes of Western states and Israel. The aim of this study is to reveal the effect of the split between the two actors on the Palestinian resistance by mentioning the differences and competition between these two organizations. The study will also include official statements of the leaders of the organization and Palestinian bureaucrats.
Tez No: 578543 ; Yüksek Lisans ; Yetkilendirilmiş yükümlü statüsünün uygulanması ve bu uygulamanın Türkiye'de ki ithalat ve ihracat işlemleri üzerine etkilerini araştırdığım bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm olan giriş bölümünde Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsünü genel olarak değerlendirdik ve şartlarını inceledik. İkinci bölümde ithalat, ihracat ve gümrük işlemlerinin genel işleyişleri ve yapısı hakkında incelemeler yapıldı. Son bölümde ise bu statüyü almış firmalar ile yaptığımız anket ve görüşmeler neticesinde ortaya çıkan sonuçları analiz edip yorumlamasını gerçekleştirdik. ; Explores the impact on imports and exports in Turkey, this study is in three parts. In the first section, which is the introduction, we evaluated the Authorized Obliged Status in general and examined the conditions. Investigations were made on the general functioning and structure of the second countries' import, export and customs operations. The last team prepared this status and the results of our surveys and interviews with companies have analyzed and commented.