Nuclear energy discourse in Turkish media
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 73, Heft 3, S. 891-911
ISSN: 1309-1034
145 Ergebnisse
Sortierung:
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 73, Heft 3, S. 891-911
ISSN: 1309-1034
In: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-037
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, Türkiye'de modern bir toplum projesi uygulamaya konmuştur. Sosyal yaşamın her alanında köklü değişmeleri içeren söz konusu projenin konularından biri de kadın ve ailedir. Modern bir yaşamı ve onu oluşturacak modern insan tipini yaratmayı içeren projenin gerçekleştirilmesi sürecinde siyasal iktidarın tavrı, politikası, önemli olmaktadır. Bu süreçte, siyasal iktidarın söyleminde, mevcut sosyal koşullara bağlı olarak, önemli değişmeler yaşanmıştır. Burada siyasal bir projeyi, ilk ortaya koyan bir metin olarak hükümet programları ele alınacaktır. Bu programlardan hareketle, siyasal iktidarın kadına yönelik söyleminde yaşanan değişme eğilimi üzerinde durulacaktır. ; With the foundation of the Republic, the project of a modern society has been carried out in Turkey. One of the matters of this project, which includes radical changes in all parts of social life, is woman and family. In the process of the realization of the project, which consists of creating a modern life and the type of modern people that will constitute it, the attitudes of political power, and its policy have been important. In this process, significant changes have been experienced in the discourse of political power depending on the existent social conditions. In this paper, government programs will be studied as texts which bring up a political project for the first time. With reference to these programs, the tendency to change in discourse of political power directed to woman will be focused on.
BASE
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-040
8 Ağustos 2008 tarihinde başlayan beş günlük Rus-Gürcü çatışması, Kafkasya politikası için bir dönüm noktası olmuştur. Kafkasya'da dengelerin değişerek yeni bir jeopolitik durumun ortaya çıkardığı yeni konjonktür, bölge ülkelerinin ve bölgeye yönelik çıkarları olan aktörlerin politikalarını yeniden gözden geçirmelerine neden olmuştur. Bu çerçevede Türkiye, Kafkasya politikasını yeniden yapılandırma içerisine girmiştir. Bu anlamda Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisini beklenmedik bir hızla ortaya atan ve Ermenistan ile Ağustos 2007 tarihinde başlatılan normalleşme sürecine çatışma sonrası ivme kazandıran Türkiye, Kafkasya politikasında proaktif ve ön alıcı açılımlarda bulunmuştur. Ancak, Türkiye'nin bu yeni açılımlarından özellikle normalleşme açılımı, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde tansiyonun yükselmesini de beraberinde getirmiştir. Bu araştırmada Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin daha çok söylem düzeyinde kaldığı ve beklenen stratejik düzeye çıkarılamadığı ileri sürülmektedir. Ayrıca, ilişkilerde sadece enerji alanında somut işbirliği gerçekleştirilmiş, ancak bu siyasal alana yansıtılamamıştır. Buna karşın Davutoğlu döneminde Türkiye, Kafkasya politikasını yeniden dizayn etmeye başlamış ve bununla Azerbaycan ilişkilerinin de stratejik ortaklık boyuta geçilmesi hedeflenmiştir. ; Started on August 8, 2008, the five-day Russian-Georgian conflict has become a turning point for Caucasian politics. A new emerging geopolitical balance in the Caucasus changed the situation, provided for a new conjuncture and caused the regional actors to change their policies. Under these circumstances, Turkey has started to re-structure her Caucasian policy as well. In this framework, Turkey, one of the most important actors of the region, swiftly initiated the Caucasus Cooperation and Stability Platform and normalization process in terms of relations with Armenia in the Caucasus. Turkey's new proactive Caucasian policy and particularly normalization process with Armenia have caused tension over TurkishAzerbaijani relations." In this study, it is proposed that Turkey-Azerbaijan relations have remained at the level of discourse dimension instead of expected strategic level. Furthermore, in the bilateral relations, concrete cooperation materialized only in energy field, but it could not widen into the political sphere. However, Turkey has begun to redesign its Caucasus policy in the era of Davutoglu and in this context; it has been aimed to raise relations between Azerbaijan and Turkey to the strategic dimension.
BASE
In: Akademik İncelemeler Dergisi: AİD = Journal of academic inquiries, Band 19, Heft 1, S. 119-136
ISSN: 2602-3016
This study examines the complex dynamics of communication in the changing field of journalism influenced by the use of media. It specifically focuses on how thoughts and perceptions are expressed in this evolving landscape. Information and communication technologies significantly influence journalism by rapidly disseminating news, updates, and societal impacts. Utilizing critical discourse analysis, the study aims to reveal systematic language usages and uncover latent meanings beyond news texts. Focused on the 2023 Turkish Presidential Election, news texts from four prominent international newslets Al Jazeera, BBC, CNN, and Euronews are analyzed. The comprehensive analysis of international media coverage investigates the interplay of linguistic and thematic choices in shaping narratives. With a dual focus on macro and micro levels of discourse, the study uncovers diverse approaches among foreign media outlets. Each outlet adopts a distinctive thematic approach at the macro level, emphasizing key figures and sociopolitical contexts. Al Jazeera spotlights competition, BBC underscores post-election polarization, CNN focuses on Erdogan's victory, and Euronews provides insights into national challenges. Visual elements, like photographs, contribute significantly to framing events, offering nuanced political messaging. Micro-level analysis explores linguistic choices, syntax, and rhetoric, emphasizing the active voice to underscore leaders' agency. Deliberate use of the passive voice in presenting election results maintains a neutral tone. The way sentences are structured and the cause-and-effect connections help readers understand political developments by providing context. The study underscores the importance of media literacy in decoding political event representations, emphasizing the multifaceted complexities of media discourse.
In: Liberal Düşünce Dergisi, Heft 106, S. 77-96
Kimliğin özgünlüğünden ve farklı değerlerinden bahsederken referans verilen noktalardan birisi kimliğin sahip olduğu dini hassasiyetlerdir. Kimileri bu hassasiyetleri konuşma dilinde kullanarak dini hassasiyetlerle örülü bir kimlik algısı oluşturmak isterken, kimisi de aynı algıyı örtülü şekilde söylem içerisinde sunar. Bu nihayetinde özgürlüğün bir ifadesi olarak insanın kendinde hissettiği sorumluluk halinin farklı şekillerde yansıtılmasıdır. Açık veya örtülü olarak yaratılmak istenen algının siyasi argümanlar ile kurulan bağlantısı, siyasi özgürlük ile söylem özgürlüğünü buluşturmaktadır. Siyasi argümanlar içerisinde öne çıkan değişken ise iktidarların dine bakış açısı paralelinde gelişen söylem dilidir. Kurumsallaşmış bir dinin doktrinleri ile geleneksel doktrinleri içerisine alan söylem dili, kimlik algısında benzer amaçlara hizmet etmektedir. Geleneksel dindarlıktan modern dindarlık üzerine gidilen yolda söylem dili, kimlik üzerinden yaratılmak istenen algıda niyet ve ameller arasındaki ayrımı ortaya koymayı zorlaştırmaktadır. Bu çalışmada, yorumsayıcı (hermeneutik) metodoloji kullanılarak, söylem dilinde yer verilen dini terminolojinin kimlik algısı üzerinde bir etki yarattığına dair bir yorum geliştirilmek istenmektedir.
In: İletişim: Araştırmaları Dergisi, Band 4, Heft 2, S. 45-78
Bu makale, AB'nin, dış politika amaçları, ilkeleri ve davranışlarını göz önünealarak Andrew F. Cooper, Richard A. Higgott ve Kim Richard Nossal tarafındanortaya konan davranışsal model ışığında orta ölçekli bir güç olarak tanımlanıptanımlanamayacağı sorusuna cevap bulmayı amaçlamaktadır. Sonuç olarak,Birliğin "hayır için güç" söylemi çerçevesinde dünyayı herkes için daha iyi bir yerhaline getirmek için yürüttüğü faaliyetler, dış politikasında etkin çok taraflılığa veBirleşmiş Milletlere verdiği önem, Paris İklim Anlaşmasının imzalanması ilesonuçlanan 2015 Paris İklim Konferansı öncesi ve esnasında oynamış olduğuentelektüel ve girişimci liderlik, arabuluculuk ve köprü kurucu rol ve kendi ilehemfikir olan aktörlerle kurduğu işbirlikleri Birliğin dış politika davranışlarıaçısından orta ölçekli bir güç olarak hareket ettiğini göstermektedir. ; This article aims to find whether the EU is labeled as a middle power inaccordance with behavioural model offered by Andrew F. Cooper, Richard A. Higgott ve Kim Richard Nossal. It is concluded that EU's activities towards makingthe world a better place for everybody pursuant to its "force for good" discourse,the importance given by the EU to effective multilateralism and the United Nationsin its foreign policy, intellectual and entrepreneurial leadership, broker and bridgebuilder role played by the EU in the run up to and during 2015 Paris ClimateConference which was finalized with the signing of Paris Agreement and its act ofcoalition-building with like-minded actors demonstrated that the EU acts as amiddle power in terms of foreign policy behaviours.
BASE
Bu çalışmada, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin özellikle seçim ve referandum gibi dönemlerde Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini ve Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecini medya yoluyla iç seçim tartışmalarında nasıl kullandıkları ortaya koyulmuştur. Bu kapsamda 2017'de yaşanan Hollanda - Türkiye Diplomatik (Seçim) Krizi ve 2016'da Brexit referandumu öncesi süreç örnek olay olarak seçilmiş, söz konusu dönemlerde uluslararası basında yer alan Türkiye ile ilgili haberler söylem analizi yöntemiyle incelenmiştir. Çalışma sonucunda Avrupa Birliği'ni ilgilendiren seçim ve referandum dönemlerinde, Türkiye ile ilgili siyasi söylemlerin kamuoyunu etkilemek, seçmen duygu ve tercihlerini yönlendirmek, ön yargıları canlandırarak seçim sonuçlarını etkilemek amacıyla ve medya kanalıyla araçsallaştırıldığı görülmüştür. ; In this study, it has been revealed that how European Union member countries use EU Turkey relations and Turkey's EU membership discourse for their internal election debate through media outlets, especially in electoral and referendum periods. In this context, 2017 Netherlands - Turkey diplomatic crises and the process before 2016 Brexit referandum selected as case studies and the news related to Turkey was analyzed via discourse analysis method in these periods in international media. In conclusion, it has been observed that during the electoral and referendum periods concerning EU, the political discourses related to Turkey instrumentalized by media to influence public opinion, to steer voters feelings and preferences and to influence the election results by reviving prejudices against Turkey.
BASE
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi
ISSN: 1309-1034
Bu çalışma, beyin yıkama ve zihin kontrolüne ilişkin komplo söylemlerinin yerelleşme dinamiklerini Türkiye'deki "telegram" komplo söylemi üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Bu söyleme göre, telegram kurgusal bir zihin kontrol cihazının adıdır ve Türkiye'de politik amaçlar ile sıklıkla kullanılmaktadır. Telegram komplo söylemi, Salih Mirzabeyoğlu özelinde IBDA/C grubunun politik çerçeveleme aracı olarak ortaya çıkmaktadır. Çalışma bu politik aracı, grubun dergilerinden olan Baran, Akademya, Beklenen Yeni Nizam ve Aylık dergilerindeki telegram tartışmaları ekseninde ele almaktadır. Dergilerdeki komplocu söylemi eleştirel bir biçimde değerlendiren çalışma, söylemin politik alana devşirilmesinin nasıl ve hangi bağlamlarda gerçekleştiğini değerlendirmektedir. Söylemin yerelleşmesi sürecinde Amerikan politik düşüncesindeki küresel aktörler yerel temsilcilere dönüşmüş, şeytani misyonlar Komünistlerden Kemalistlere ya da ılımlı İslamcılara devredilmiştir. Telegram komplo söyleminin yerelleşmesi aynı zamanda Türkiye'deki İslamcılığın politik sınırlarına ilişkin veriler de sunmaktadır. Tarihsel olarak kurulmuş İslamcı/laik, dindar/seküler ayrımları telegram komplo söyleminin en önemli temalarından birisini oluşturmakta ve söylem aracılığıyla yeniden üretilmektedir. Bu bağlamda çalışma, ulusal ve uluslararası politik olayları anlama ve yorumlama biçimleri ile komplo söyleminin oluşturduğu evrenlerin özdeşlik zeminine işaret etmekte ve onun yeniden üretilme safhalarını telegram komplo söylemi aracılığıyla soruşturmaktadır.
Milli Görüş Hareketi, Türk Siyasi Hayatı içerisinde son 50 yıllına sosyal, siyasal, fikirsel ve dış politika açısından farklılıklar getirmiş bir siyasi harekettir. 1969 yılında Bağımsızlık Hareketiyle başlayan daha sonra Milli Görüş adını alarak mücadelesini vermiştir. 1970 yıllın da günümüze kadar Partileşme sürecine girmiş siyasi hayatı boyunca beş siyasi partisi "laikliğe aykırı" sebepler dolayısı ile dört partisi kapatılmıştır. Partileşme süreçleri boyunca kurmuş oldukları teşkilat yapısı ve temel esasları ile siyasete içerisinde çeşitli kavram ve söylemler ile yenilikler ortaya atmıştır. Teşkilat modeli ve beli kuraları temel esaslar üzerinden belirleyerek varoluş şekli ve mücadele sebeplerini hem İslami hem de ülke şartlarına göre olması. Teşkilat mensuplarının siyaset yapma amaçlarını öğretmesi, eylem, söylem ve fikir birliği için çalışması siyaset içerisindeki kendi has yapısını göstermektedir. Mücadelesini yaratılış, manevi ve yasal açıdan açıklaması ile varoluş sebebini tarif etmiştir. Siyasi hayata getirmiş olduğu Önce Ahlak ve Maneviyat söylemi ile yeni bir eğitim (maarif) model ortaya çıkmış, ekonomik açıdan ortaya atmış olduğu Adil Ekonomik düzen ve Ağır Sanayi söylemi ile kendine özgü bir ekonomik model ortaya atmıştır. Avrupa Ekonomik Ortak Pazarı günümüzdeki adıyla Avrupa Birliği karşıtı olması ve onun karşısına İslam Birliği söylemi hatırlatması ile D-8 aktif hale getirmesi ile kendine özgü dış politika hamlesi belirlemesi. Hukuk açısından Adil Hukuk Sistemi oluşturarak çok hukuklu sistem üzerinden Adalet, Hürriyet ve İnsan haklarına dayalı adil düzen söylemi olmuştur. Sonuç olarak Milli görüş hareketi TSH içinde eli yılık mücadelesi boyunca kendine çalışma metodu olarak belirlediği Temel Esasları ve Söylemleri nasıl oluştuğunu ve devam ettiğini üzerinde durulmuştur. ; The National Vision Movement is a political movement that has brought social, political, and intellectual and foreign policy differences to the last 50 years in Turkish Political Life. The movement, which started with the name of Independence Movement in 1969, continued struggle with the name the National Vision later. Since 1970 up to the present, the national movement, which has been on way to becoming a political party, had been closed for four times during its political life, it has been claiming that its political party was contrary to secularism. Throughout the process of becoming a political party, they have introduced various concepts and discourses and innovations within their organizational structure and basic principles. The fact that the national vision movement determined its organizational model and certain rules based on the basic principles that are both Islamic and suitable to the country conjecture shows its unique structure. Its discourse of which the priority is morality and morale revealed a new educational model. It has created a unique economic model with its economic outlook; "Fair Economic Order" and "Heavy Industry". Its foreign policy formed D-8 Union as an alternative to the European Economic Common Market and it is the anti-European Union. In terms of law regulations, 'Fair Legal System' has been formed by 'Fair Order' based on Justice, Honesty and Human Rights through a multi-legal system. As a result, the National Vision Movement in Turkish political life has focused on how the Fundamental Principles and Discourses, which were determined as a method of self-study during the fifty-year struggle, were formed and continued.
BASE
İngiliz kolonyal yönetiminin Güney Asya'dan çekilmesinde sonra ortaya çıkan devletlerden biri olan Pakistan bağımsızlığının ilk yıllarında, ülkeyi yönetecek idari bir altyapıya, temel kamu hizmetlerini sağlayacak kurumsal bir yapıya ve nitelikli idari personele sahip değildi. Üstelik, söz konusu dönemde Pakistan'ı oluşturan halkın, Müslüman olmaları dışında çok az ortak noktaları vardı. Bu zorluklar nedeniyle, Pakistan'ın uzun süre bağımsızlığını koruyamayacağı ve kısa sürede çökeceği, başta Hindistanlı yöneticiler olmak üzere, beklenen bir durumdu. Ancak, Pakistan hayatta kalmayı başardı. Hatta, General Ayub Khan döneminde gelişmekte olan ülkelere bir kalkınma modeli olarak sunuldu. 1950'lilerde olduğu gibi, 11 Eylül saldırılarından sonra da Pakistan hakkında pejoratif sıfatlar kullanılmaya başlandı. Komşusu Afganistan'dan kaynaklı sınır aşan terörizm ve mülteci akınlarıyla boğuşan Pakistan'ın, Sünni ve Şiiler arasında 1970'lerden beri devam eden mezhep çatışmaları; kamu hizmetlerinin görece yetersiz sağlanması; ordunun siyasete olan müdahaleleri gibi pek çok kronik sorunu vardır. Bu sorunlar nedeniyle, Pakistan'a yönelik olarak "başarısız devlet" (failed state) tabiri, Batılılar tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. Bu çalışmada, Pakistan devletini tanımlamak için kullanılan "başarısız" sıfatının, Pakistan için uygun bir niteleme olmadığı, Pakistan'ın sosyo-ekonomik ve siyasi yapısı kuruluşundan günümüze gelen süreçte yaşananları ele alarak ifade edilmeye çalışılacaktır. Başarısız devlet söylemine ilişkin literatürde, farklı sorunları olan devletlerin aynı sıfatla nitelendiği dikkati çekmektedir. Örnek vermek gerekirse, 1990'larda iç savaşla boğuşan ve hiçbir kamu hizmetinin verilemediği Afganistan ve Somali ile; Kuzey kore ve Pakistan gibi, otoriter yönetimlerin olduğu, kamu hizmetlerinin sağlanmasında yapısal sorunları olan ülkeler başarısız sıfatı ile nitelenmektedir. Başarısız devlet söylemine ilişkin eleştirilerde en fazla üzerinde durulan husus da bu olmuştur. Bu nedenle, bu çalışmada başarısız devlet söylemi yerine ikili bir ayrıma gidilmesi ihtiyacı doğmuştur. Hiçbir kamu hizmetinin verilemediği ve devlet otoritesinin tamamen ortadan kaybolduğu ülkeler için, William Zartman'ın "çökmüş devlet" (collapsed state) kavramı kullanılmıştır. Devlet otoritesinin var olduğu, ama kamu hizmetlerinin sağlanmasında ciddi problemleri olan, demokratik bir yönetim ve insan haklarına saygı bağlamında yetersiz bir performans sergileyen devletler için ise "kırılgan devlet" (fragile state) kavramının kullanılması tercih edilmiştir. Bu çalışmada, söz konusu bağlamda Pakistan'ın kırılgan bir devlet olduğu, Pakistan'ın sosyo-ekonomik ve siyasi yapısı ele alınarak ifade edilmeye çalışılacaktır. ; Pakistan, one of the states which came into existence after the British colonial rule withdrew from South Asia, didn't have any administrative structure to rule the country; any institutional structure to provide public services and qualified bureaucratic personnel. Furthermore, during the aforementioned period Pakistan composed of people who had few thing in common with the exception of being Muslim. Due to these hardships, it was expected, especially by the then Indian rulers, that Pakistan could not preserve its independence and would collapse in a short time. However, Pakistan succeeded to survive. Even, in General Ayub Khan era it was demonstrated as a model for developing countries. Like 1950s, pejorative adjactives have used to describe Pakistani state after September 11 attacks. Pakistan has many chronic problems such as; cross border terrorism and influx of refugees based on its neighbour Afganistan; sectarian violence between Sunnis and Shias which continues since 1970s; relatively insufficent public services; army's interference to politics, military coup d'etats. Because of these problems, failed state discourse was used frequently towards Pakistan by Westerners. In this project, by handling it's socio-economic and political progress since independence it will try to articulate that the adjective "failed" which is used to describe to Pakistan, is not a proper attribution for Pakistan. In the literature about failed state discourse, it attracts notice that many countries facing different problems are labelled as the same adjective. To give an example, on the one hand there are countries like Afganistan and Somalia, in 1990s both of them struggled with civil war and no public services were given to people. On the other hand, there are countries like North Korea and Pakistan, which have structural problems providing public services and authoritarin regimes. All these countries are labeled as failed, and this situation is one of the main critics of failed state discourse. That's way, in this project it is needed to make a dual classification subtituted for failed state. For countries whose state authority completely vanished and not providing any public services, are described with William Zartman's definition, as "collapsed state". For countries which have state authority but have difficulties in providing basic public services; performs poorly in the context of democracy and respect to human rights, are prefered to be described as "fragile state". Accordingly, in this project, Pakistan is going to be handled wtih its socio-ekonomic and political structure and it is going to be argued that Pakistan is a fragile state.
BASE
Bu çalışma, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri bağlamında Recep Tayyip Erdoğan'ın AB söyleminin dinamiklerini anlamayı amaçlamaktadır. Bu minvalde çalışma Nisan 2003 ile Aralık 2007 tarih aralığında, Erdoğan'ın uluslararası platformlarda yaptığı konuşmalardaki AB söylemini eleştirel söylem analizi yöntemi ile incelemektedir. Çalışmanın ilk bölümü olan teorik ve kavramsal çerçeve, söylem analizine odaklanır, söylem analizinin tarihsel süreci ve söylem analizinin çalışmada kullanılan alt yaklaşımları burada aktarılır. İkinci bölüm, Türkiye-AB ilişkilerini AK Parti öncesi ve sonrası ayrımı ile tarihsel açıdan inceler. Son olarak üçüncü bölüm, Erdoğan'ın siyasi hayatını, genel söylemini ve AB'ye bakış açısını ortaya koyar, Erdoğan'ın AB söylemini eleştirel söylem analizi yöntemi ile analiz eder. Sonuç bölümü, Erdoğan'ın ilgili tarih aralığında AB'nin norm ve değerlerine uygun bir söylem geliştirdiği, Türkiye'nin bu değerlerin bir parçası olduğunun vurgulandığı sonucuna ulaşır. Çalışma, bu söylemin yapı taşlarını Türkiye'nin motivasyonu, Türkiye'de gerçekleştirilen reformlar, serbest piyasa ekonomisine uyum, Avrupa ile Türkiye arasındaki kültürel ortak değerler ve son olarak medeniyetler çatışmasına karşın medeniyetler uyumu çerçevesinde küresel barış ve refah olarak tespit eder. ; This study aims to understand the dynamics of Recep Tayyip Erdoğan's European Union discourse in the context of Turkey-EU Relations. In this regard, the study examines the Erdoğan's discourse toward the EU on international platforms between April 2003 and December 2007 by using a critical discourse analysis method. The very first part of the study, the theoretical and conceptual framework, focuses on discourse analysis. The historical process of discourse analysis and the sub-approaches used in the study are examined in the same part. The second part periodizes Turkey-EU relations as before and after the AK Party with a historical perspective. Finally, the third part reveals Erdoğan's political life, his general discourse, and his perspective on the EU and investigates Erdoğan's EU discourse with a critical discourse analysis method. In the final part, it is concluded that Erdoğan has developed an appropriate discourse by the norms and values of the EU and emphasizes that Turkey is part of these values. Finally, this study considers the main elements of Erdoğan's discourse as Turkey's motivation, the reforms carried out in Turkey, adaption to the free market economy, cultural common values between Europe and Turkey, and global peace and prosperity within the civilizational harmony despite the clash of civilizations.
BASE
Url: http://josc.selcuk.edu.tr/article/view/1075000114 ; Siyasi partiler iktidar olma ya da iktidara ortak olma mücadelelerinde siyasal iletişim stratejilerini etkin bir şekilde kullanarak, amaçlarına kısa sürede ulaşmalarını sağlayacak politikalar üretirler ve söylemler geliştirirler. Daha fazla seçmen kitlesini etkilemek için izlenen stratejiler ise, kimi zaman partilerin bir takım konularda ürettikleri politikaların ve vaatlerin gerçek hayatta tam anlamıyla bir karşılığının olmamasına neden olmaktadır. Bu durumu en iyi gözlemleyebileceğimiz alanlardan biri siyasi partilerin kadına yönelik üretmiş oldukları politika ve söylemler alanıdır. Kadının toplumsal yaşamın her alanında görünür olma adına verdiği mücadelede siyasi partiler bu mücadelenin önemli bir parçası olmak yerine popülist söylemler içerisinde kadın seçmeni çekebilmenin yollarını aramakta, siyasette ve kamusal yaşamın bir çok alanında ikincilleştirilen kadın yine siyasi partilerin cinsiyetçi ideolojileri içerisinde var edilmeye çalışılırken aslında görmezden gelinmektedir. Bu çalışmada belirtilen kaygılardan hareket edilerek 2007 Genel Seçimleri sonucunda Türkiye'nin iktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) kadın söylemi ve politikaları incelenmiştir. Ele alınan konu AKP ve CHP'nin parti programları, seçim bildirgeleri, gazete siyasal reklamları gibi parti politikalarını ortaya koyan temel yayınları ve uygulamaları çerçevesinde analiz edilmiştir. AKP'nin 2001 yılında yayınladığı ve bugüne kadar değişiklik yapmadığı parti programı, CHP'nin 2008 yılında yayınladığı son parti programı ve her iki partinin 2007 Genel Seçimleri'ne ait seçim beyannameleri ve gazete siyasal reklamları çalışmada incelenmiş ve bu veriler çerçevesinde her iki partinin kadın söylemi ve politikaları belirlenmeye çalışılmıştır. ; In their struggle to rise to power or to be part of the power, political parties produce policies and develop discourses that would enable them to achieve their goal in a short time by using efficiently their political communication strategies. Due to strategies that they follow with a view to influencing a larger amount of voters cause, it happens from time to time that policies that they come up with and promises they make concerning certain issues do not exactly correspond to real life. One of the areas in which to best observe such situations is the policies and discourses that political parties produce towards women. When it comes to women's struggle to be visible in every part of social life, political parties, instead of being an important part of that struggle, look to attract more female votes through populist discourses. Thus while women who are sidelined in much of public life are given appearance in the parties' sexist ideologies, they are in fact being ignored. It is with these concerns that this study examines the discourses and policies concerning women of the AKP (Justice and Development Party), which came to power after the 2007 general elections, and of the CHP (Republican People's Party), the main opposition party. The topic at hand is analyzed by examining party programs, election campaign manifestos, newspaper political advertisements, major political practices and publications propagating policies. This study first examines especially the AKP's party program, which was published in 2001 and has not been modified since then, the CHP party program last published in 2008, and finally both parties' election declarations and newspaper political ads for the 2007 elections and then, based on these data, tries to make out what the both parties' discourses and policies regarding women are.
BASE