ODTÜ gelişme dergisi / Orta Doǧu Teknik Üniversitesi, Iktisadi ve Idari Bilimler Fakültesi: METU studies in development / Middle East Technical University, Faculty of Economic and Administrative Sciences
ISSN: 1010-9935
748 Ergebnisse
Sortierung:
ISSN: 1010-9935
In: Ankara Üniversitesi yayınları no: 508
In: Ortadoğu etütleri: siyaset ve uluslararası ilişkiler dergisi = Middle Eastern studies : journal of politics and international relations, Band 15, Heft 4, S. 323-342
Bu çalışmanın amacı, Boko Haram terör örgütü ve Orta Afrika'da bölgesel güvenlik sorunlarının ortaya çıkmasındaki temel faktörleri, güvenlik sorunlarını, küresel ve bölgesel aktörlerin yaklaşımını analiz etmektir. Boko Haram, özellikle Nijerya'da faaliyet gösteren bir terör örgütüdür ve yıllar içinde Orta Afrika bölgesine genişleyerek bölgesel güvenlik endişelerini artırmıştır. Sınırların geçişkenliği, yoksulluk, işsizlik, devlete karşı güvensizlik ve bölgesel terörist gruplar arasındaki bağlantılar, örgütün Orta Afrika'da yayılmasının temel faktörleridir. Bu yayılma, kitlesel nüfus yer değiştirmelerine, ekonomik bozulmalara ve topluluklar arası gerilimlere yol açmıştır. Birleşmiş Milletler (BM) ve Orta Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (Economic Community of Central African States – ECCAS) gibi küresel ve bölgesel aktörler, Boko Haram'a karşı istihbarat ve güvenlik iş birliğini artırmış ve uluslararası düzeyde çeşitli ortaklıklar kurulmuştur. Ancak, Boko Haram'ın Orta Afrika'da oluşturduğu tehdit, bölgesel ve uluslararası düzeyde koordineli bir mücadeleyi gerektirmektedir. Bu tehdide karşı yapılan askeri operasyonlarla birlikte, uzun vadeli istikrar için yoksulluk, eğitimsizlik ve çatışmanın nedenleriyle mücadele edilmesi stratejik öneme sahiptir.
In: Kulturelle Bildung 42
Yüksek Lisans Tezi ; Enerji kaynaklarını kendisi üretemeyen ve dışardan alım yapan ülkelerin ihtiyaçlarına yönelik politikalar belirlemesi gerekmektedir. Gelişen sanayi ile birlikte enerji ihtiyacı artmakta ve enerji ihtiyacının karşılanması için farklı enerji kaynakları aranmaktadır. Enerji kaynağına sahip olmayan ülkelerin geliştirdiği politikalar sadece dış politikanın değil iç politikanın da konusudur. Türkiye sanayisini geliştirmek adına yaptığı girişimler doğrultusunda daha fazla enerji kaynağına ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyacı tek bir enerji kaynağı yerine farklı kaynaklar kullanarak karşılamaya çalışmaktadır. Bunun başlıca sebebi kendi enerji kaynağını üretememesi ve dışa bağımlı olmasıdır. Bu dışa bağımlılığının ülke siyasetini etkilememesi adına farklı kaynakları farklı ülkelerden ve farklı çalışmalarla karşılamaya çabalamaktadır. Bu çalışma ile ülkenin enerjiye olan ihtiyacı, bu konuda yapılan çalışmalar, Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmeler ve bunun Türkiye'nin enerji politikalarına etkilerinin incelenmesi yapılan ön çalışma ile gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu çalışma ile hem ülkenin enerji politikalarının anlaşılması hem de Doğu Akdeniz'de yaşanan son gelişmelerin enerji politikalarına etkisinin anlaşılmasına katkı sunması beklenmektedir. Ayrıca gelecekte belirlenecek enerji politikalarının perspektifi açısından da aydınlatıcı olması beklenmektedir. ; Energy sector has gained utmost importance in the lives of individuals as well as countries, especially since the Industrial Revolution. This is evident for every country and nation as energy is a central element of human existence and activities. Therefore, this places energy producing countries at the centre of economic initiatives and competitions together with energy importing nations to have a solid energy strategy and policy. Technology and human activities require more sources on the one hand, and nations and governments are adopting new policies to meet the growing demand on the other. These policies constitute the main parts of the nations in ...
BASE
KARAÇOBAN, Arda 11 Eylül Sonrası ABD'nin Değişen Ortadoğu Politikası, Yüksek Lisans Tezi , Ankara, 2019. 11 Eylül 2001 terör saldırısı öncesinde ABD daha çok savunmada kalmayı tercih etmiştir. Bu ülkenin stratejisi savaşlarda genel olarak caydırıcılık üzerinedir. ABD'nin 11 Eylül 2001 terör saldırısından sonra Dünyaya ve Ortadoğu bölgesine bakış açısı değişmiştir. Artık savunma değil saldırı anlayışı ön plana çıkacaktır. O dönem yeni başkan seçilen George W. Bush ve yönetimi yeni stratejiler geliştirmiştir. Bush yönetimi ilk olarak güvenliğe önem verdi ve kendisine karşı terör eylemlerinde bulunacak olan ülkeleri rahatça işgal edip bu ülkelerin kaynaklarına sahip olmaya çalışacaktır. Bush'un bir diğer stratejisi ise daha çok demokrasi adı altında insan hakları kavramını kullanarak özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da etkin rol oynayarak bu ülkelerin sahip oldukları yeraltı zenginliklerini kontrol altına almak istemektedir. Afganistan ve Irak işgallerinden sonra ABD'ye tepki giderek artacaktır ve Bush'un uyguladığı bu stratejiler yavaş yavaş önemini kaybedip Dünyada ve İslam Ülkelerinde tepkilere neden olacaktır. Obama ise 2008 yılında başkanlığa gelmiş 11 Eylül sonrası değişen ABD politikasını demokrasi ve güvenlik politikası yerine daha çok unutulan yumuşak güç stratejisi üzerine kurmaktadır. Ülkelere daha telkinle yaklaşarak sizin düşmanınız değiliz söyleminde bulunmaktadır. ABD hegemonyasını tekrar harekete geçirmek istemiştir. Artık tek kutuplu bir dünya olmadığı çok kutuplu bir sistemi kabul ettiklerini belirtip bir adım geri planda durarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki faaliyetlerine uluslararası örgütleri kullanarak devam etmiştir. Bu çalışmam da ise yukarıda anlattığım politikaların başkanlar arasındaki strateji farklarına değinilerek bu konu incelenecektir. ; KARAÇOBAN, Arda , The Changing US Policy in the Middle East after 9/11, Master Thesis, Ankara, 2019. Prior to the September 11, 2001 terrorist attack, the United States preferred to remain on the defensive. The strategy of this country was generally about deterrence during wars. After the terrorist attack of September 11, 2001, the US changed its perspective of the world and the Middle East. The concept of attack, not defence, will come to the fore. George W. Bush, who was elected president at the time, and his administration developed new strategies. The Bush administration paid attention to security at first, and would easily occupy the countries that would take terrorist actions against it and have the resources of those countries. Another strategy of Bush would be to control the underground wealth of these countries by using the concept of human rights under the name of democracy and playing an active role especially in the Middle East and North Africa. After the invasions in Afghanistan and Iraq, the reactions to the US will gradually increase and Bush's strategies gradually lost importance and caused reactions in the World and Islamic Countries. Obama, who came to the presidency in 2008, built the changing US policy after 9/11 on the more forgotten soft power strategy instead of democracy and security policy. He stated the discourse of "We are not your enemies" by approaching the countries with further suggestion. Obama wanted to mobilize US hegemony again. He stated that they accepted a multi-polar system where there was no longer a unipolar world and continued his activities in the Middle East and North Africa by using international organizations. In this study, we will examine this issue by addressing the differences in strategy between the presidents of the policies described above.
BASE
Ortadoğu, jeopolitik ve ekonomik olarak dünya politikasının en önemli ve sorunlu bölgelerinden birisidir. Orta Doğu bölgesi, gerek sahip olduğu doğal kaynaklar bakımından olsun, gerekse de siyasi istikrarsızlıklar ve etnik-dini çatışmaların merkezi olması bakımından olsun, sürekli göz önünde olmuştur. Tarih boyunca da büyük güçlerin dikkatini üzerine çekmiştir. Özellikle, Soğuk Savaş sonrasında ABD'in en önemli müdehale alanlarından birisi olmuştur. Rusya ise, bu dönemde daha çok enerji politikası bakımından bölgeye ilgi duymaktadır. Bu tez çalışmasında, Soğuk Savaş sonrasında ABD ve Rusya'nın Orta Ddoğu politikaları karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. ABD, Orta Doğu politiksını İsrail'in ve bölgeye yerleştirdiği askeri varlığının güvenliği üzerine kurgulamaktadır. ABD, Irak'ın istikrarı ve İran'ın nükleer silahlara sahip olmasının engellenmesi konusunu da böleye yöenlik politikalarında en önemli başarı kriteri olarak kabul etmektedir. Rusya ise, SSCB tecrübesinden de hareketle bölgeye oldukça ilgilidir. Rusya, ABD'nin 11 Eylül sonrası giriştiği saldırgan politikasını iç istikrarını sağlamak için kullanmıştır. Rusya, ABD'den farklı olarak daha çok bölgedeki yerleşiklere yakın olma yolunu seçmiştir. Rusya için en önemli amaç, kendi enerji havzasını genişletmek ve bölgenin de bu bakımdan güvenli olmasını sağlamaktır. ; As geopolitically and economically, the Middle East is one of the most important and problematic region in the world politics. The Middle East has rich natural resources, but the region is politically unstable and centre of ethnic-religious conflicts, all of these aspects attract the attention to the region. The region attracted the attention of big powers during the history. The region became the most important intervention land of USA, especially after the Cold War. But Russia has interested in the region mostly because of its energy politics. Middle East politics of the USA and the Russia after Cold War were evaluated by comparison in this thesis study. USA installs the Middle East politics on the safety of the Israel and the military existence in the region. USA accepts that the Iraq stability and prevention of Iran to have the nuclear weapons are the most important success criterions in the politics which are directed to the region. And Russia is pretty interested in the region because of the experience from USSR. Russia used the aggressive policy of USA after September 11, to provide internal stability. Russia, unlike the United States, has chosen to be close to residents in the region. The most important objective for Russia, is to expand its energy basin in the region, and in this regard, to ensure security of the region.
BASE
Bu çalışmada Refahyol Hükümeti Döneminde Ortadoğu ve İslam ülkelerine yönelik Türk dış politikası incelenmiştir. Soğuk savaş sonrası oluşan "yeni dünya düzeni" ne Türkiye nasıl adapte oldu. Özal döneminde dış politika nasıl yönlendirildi. Körfez Savaşında ABD'nin yanında yer almak Türkiye'ye ne kazandırdı, ne kaybettirdi. Refahyol Döneminde Orta doğu ve İslam ülkelerine yönelik politikalar nelerdi. ABD ve Batı tarafından kuşkuyla karşılanan bu yakınlaşma, Türk dış politikasındaki geleneksel batı eksenli politikadan bir sapmaya mı işaret ediyordu. Bu politika ordu ve kamuoyu tarafından nasıl değerlendirildi, Türkiye'de nasıl bir kutuplaşmaya neden oldu ve nasıl sonuçlandı. Bu konular değerlendirilmiştir. ; In this study ,the Turkish foreign polcy towards Middle Esat and Islamic countries during the period of the Refahyol Government examined.How Turkey was adapted new world order,which was formed after the Cold War.How was designed the foreign policy during Özal's Period.What were the gains and losses of Turkey by being together with USA during Gulf War.What were the policies towards Middle Eastern and İslamic countries during Refahyol Government.This convergence with these countries was confronted by suspicion by the West and the USA, is pointing a deviation from the traditional western –oriented policies of Turkish Foreign policy.How was evaluated this policy by the Turkish Army the public opinion and what a polarization has existed and how it has resulted.These subjects will be evaluated.
BASE
Ortadoğu, gerek stratejik konumu gerekse yeraltı kaynakları bakımından tüm dünyanın dikkatinin yöneldiği bir bölgedir. Bu coğrafyada sürekli yaşanan gerilimler Ortadoğu'nun devamlı dünya gündeminde kalan bir bölge olmasını hazırlamıştır. Bu sorunlardan en bilinenleri kronik hale gelen İsrail-Filistin çatışması, İsrail-Lübnan gerginliği ve ABD'nin Irak işgali sonrası ülkenin içine sürüklendiği iç savaştır. Sorunlarının sadece başlıklarıyla uzun bir liste oluşturulabilecek Ortadoğu'da Türkiye sorunların çözümüne katkı sağlamaya çalışmıştır. 1980 sonrasında Ortadoğu'da daha aktif bir rol arayışına giren Türkiye'nin I. Körfez Krizindeki tutumu nedeniyle ekonomik anlamda yaşadığı kayıpların telafisi güç olmuştur. 11 Eylül sonrasında yine Ortadoğu bölgesinde ortaya çıkan olumsuz gelişmeler Türkiye'yi bu coğrafyada aktif bir politika izlemeye yöneltmiştir. İktidarda olan 58. ve 59. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin Ortadoğu'da sergiledikleri aktif politikalarla, ülkenin bölgesel güç olma hedefi bağlamında önemli yol kat etmesi sağlanmıştır. İzlenen Ortadoğu politikası nedeniyle iç ve dış kamuoyunda eleştirilmiş olmakla birlikte her iki hükümet de geliştirdikleri çok yönlü açılımlar ve uyguladıkları pro-aktif diplomasi ile uluslararası arenada Türkiye'den söz ettirmişlerdir. 58. ve 59. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin iktidar dönemi, tarih sahnesinden çekilişi yüz yılı bulmamış Osmanlı Devleti'nin stratejik iktidar alanlarından olan Ortadoğu'da yürütülecek çok yönlü politikalarla Türkiye'nin hareket kabiliyetinin gelişeceğinin görüldüğü bir dönem olmuştur. Tarihsel süreç içerisinde bir çatışma alanı olarak karşımıza çıkan Ortadoğu bölgesinde 58. ve 59. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri döneminde yaşanan gelişmelere ilişkin yürütülen politikaların incelendiği bu tez Türkiye'nin yakın gelecekte bölgede üstlenmesi muhtemel role ışık tutmaktadır. ; The Middle East, due to its strategic position and underground resources, has taken the primary attention of the world. The continuous tension in the region has made the Middle East a region of cardinal interest in the world. The most well known among these problems is the invasion of Iraq by US forces which led to the breakout of a civil war in the country and serious turmoils of Israel-Lebanon and Israel-Palestine conflicts. The Middle East defined through a long list of problems has produced a vicious circle of unsolvable quarrels. Turkey has tried to find solutions to resolve those conflicts in this neighborhood. In the post-1980 Turkey searched ways of being more active in the Middle East although Turkey has been unable to reclaim the economic losses it suffered due to its stance in the Gulf War I. After 9/11 negative developments in the region has redirected Turkey to pursue a vigorous political strategy. As a result, Turkey has earned its position as the most influential country in the Middle East. Active political approaches pursued in the Middle East by the 58th and 59th Turkish governments led Turkey to become a regional power. Due to the political views of these governments, some domestic and foreign criticisms have been harsh, but the diplomacy that they followed and their political views have settled Turkey in a new place within the international arena. The Middle East, was one of the most important region of the Ottoman Empire has become one of the most important areas for the 58th and 59th Turkish governments just after less than a century of the dismemberment of the Ottoman Empire. The active political approaches reinforce the weight of the Turkish Republic in the Middle East. This thesis analyzes the policies of the 58th and 59th Turkish governments concerning the Middle East and try to show the role that Turkey can play in this region in the future.
BASE
Yüksek Lisans Tezi ; Dünya üzerinde yatırım yapılabilecek fiziki yapı bakımından en uygun alan Afrika Kıtası'dır. Gelecekte kıtanın daha da çok değerleneceği göz önünde bulundurulduğunda Dünya üzerindeki birçok ülkenin Afrika üzerinde özel bir politika geliştirmesi kaçınılmaz olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kültürel mirasın ve din kardeşliğinin etkisi ile Afrika kıtasına olan bakış açısını 1998 yılında hazırladığı Afrika'ya Açılım Eylem Planı ile değiştirmiş ve 2002 yılında Ak Parti'nin iktidara gelmesi ile çok yoğun bir şekilde kıta üzerinde faaliyetlerini artırmıştır. Özellikle Dışişleri Bakanlığınca "Afrika sorunlarına Afrikalı çözümler" bakış açısı ile yıllar boyunca sömürülen Afrika insanına destek verilmesi amaçlanmıştır. Bu politikanın amacı, hiçbir sömürme gayesi gütmeden Afrika ülkelerinin yine kendi vatandaşlarının özgür iradeleri ile kalkınmasına yardımcı olmaktır. Çalışma, kuramsal bir altyapıda Afrika ile Türkiye ekonomik ilişkilerini ele almaktadır. Bunun temel sebebi yapılacak bir ampirik çalışmada ihtiyaç duyulan verilerin Afrika ülkelerinin birçoğu için sadece son birkaç yıl için elde edilebilmesidir. Çalışmanın temel amacı ise Afrika-Türkiye ilişkilerinin özellikle Afrika Açılım Eylem Planı sonrasında gösterdiği ekonomik gelişmeyi ortaya koymaktır. ; The most suitable area for investments in terms of physical structure in the world is the African Continent. Since it is expected that the continent will be valued even more in the future, it is inevitable that many countries in the world will develop a special policy on Africa. Republic of Turkey's cultural heritage and a religious brotherhood. In 1998, it changed its perspective on the African continent with the Opening to Africa Action Plan. With the coming to power of the AK Party in 2002, it has intensely increased its activities on the continent. In particular, the Ministry of Foreign Affairs initiated the "African solutions to African problems" perspective. Thus, it was aimed to support the African people who were exploited for years. The ...
BASE
Orta Doğu, dünya siyaset tarihinin her döneminde gündemde olan, çatışma ve savaşların sürekli bir şekilde devam ettiği bölgelerdendir. Bölgeye özellik kazandıran kavramların; din ve mezhep çeşitlilikleri olduğu, ayrıca farklı etnik yapılar içermesi, stratejik konumu, petrol ve doğal gaz gibi zengin doğal enerji kaynaklarının varlığı bölgeyi önemli hale getirmektedir. Bu tez kapsamında, Orta Doğu bölgesinin önemli ülkelerinden İran, Irak, Suudi Arabistan ve İsrail Devletleri ele alınmıştır. Bu ülkelerin, tarihsel süreçte; oluşumları, siyasal yapıları ve ekonomik güçleri, savunma ve güvenlik yapıları, savunma güçleri, iç güvelik yapıları, uluslararası alandaki askeri faaliyetleri savunma harcamaları ve silahlanma yarışı kapsamında söz konusu ülkelerin savunma harcamaları, savunma harcamalarının sebepleri, silahlanma yarışının gerekçeleri, bölgeye silah satan devletlerin amaç ve bölgedeki faaliyetleri, silah üretimleri, tehdit algıları ve şekillendiren hususlar, silahlanma konusunda bölgenin özellikleri ile silahlanmanın bölge ve dünya siyasetine etkileri hakkında inceleme ve değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışmanın kapsamını İran, Irak, Suudi Arabistan ve İsrail Devletleri oluştururken, çalışmanın merkezini bu ülkelerin silahlanma yarışı ve güç dengesi oluşumu teşkil etmektedir. Çalışmada nitel ve nicel araştırma modeli kullanılmıştır. Bu modele göre ve belirlenen amaç doğrultusunda İran, Irak, Suudi Arabistan ve İsrail'e ait kitap, makale, tez ve genel ağ bilgileri incelenmiştir. Çalışma sırasında kullanılan kaynaklardaki bilgiler detaylı olarak incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda Orta Doğu'da devam eden silahlanma yarışı konusunda değerlendirmeler yapılmış ve sonuçlar elde edilmiştir. ; The Middle East is one of the regions on the agenda of the world political history, where conflicts and wars continue. The concepts that give feature to the region; religion and sectarian diversity, as well as different ethnic structures, strategic location, rich natural energy resources such as oil and natural gas make the area being important. In this thesis, Iran, Iraq, Saudi Arabia, and Israel which are important countries of the Middle East region are discussed. In the historical process of these countries; formation, political and economic forces, defense and security structures, defense forces, internal security structures, defense expenditures of military activities in the international arena and defense expenditures of these countries within the scope of arms race, reasons of defense expenditures, reasons of arms race, reasons activities and activities in the region, weapons production, threat perceptions and shaping issues, characteristics of the region in arming and the effects of arming on regional and world politics were searched and evaluated. The scope of the study consists of Iran, Iraq, Saudi Arabia, and Israel, while the arms race and balance of power of these countries constitute the center of the study. The qualitative and quantitative research model was used in the study. According to this model and within the aim of this study, the information in books, articles, theses and general network which belongs to Iran, Iraq, Saudi Arabia, and Israel were examined. The information in the literature used during the study was examined and evaluated as details. As a result of this investigation, evaluations were made on the ongoing arms race in the Middle East and the results were obtained.
BASE
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 42, Heft 0, S. 27-60
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 099-119
YÖK Tez No: 555205 ; Yüksek Lisans ; Enerji ihtiyacını tetikleyen en temel tarihsel gelişme olan sanayi devriminden bu yana enerjinin her zaman çatışmaya yol açan yapısı günümüzde de devam etmektedir. Türkiye gibi ithal fosil enerji kaynaklarına bağımlı ülkelerde enerji güvenliğinin çatışmalara müsait yapısı daha çok hissedilmektedir. Enerjinin böylesi yüksek bir değer taşıdığı, enerji güvenliğinin ise devletler için kilit konumda bulunduğu bir ortamda Türkiye'nin de parçası olduğu Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon rezervleri ve bunların Türkiye enerji güvenliğine etkileri tez çalışmamızın temelini oluşturmuştur. Tez çalışmamızın üzerine kurulduğu esaslardan birincisi, güncel olarak kapitalist sistemin uygulandığı küreselleşme süreci içinde güvenlik olgusunun, uluslararası güvenlik yaklaşımları çerçevesinde anlaşılmasıdır. İkincisi, uluslararası güvenlik olgusunun enerji güvenliği boyutu üzerinden, Türkiye'nin enerji güvenliğinin incelenmesidir. Temel alınan üçüncü esas ise, Doğu Akdeniz'de keşfedilen hidrokarbonların Türkiye'nin enerji güvenliğine herhangi bir etkisinin olup olmadığının incelenmesidir. Bahsettiğimiz bu 3 temel esas üzerine kurguladığımız tezimizin ilk bölümünde güvenlik, küreselleşme, uluslararası güvenlik, uluslararası iş birliği kurumları gibi konular uluslararası güvenlik yaklaşımları üzerinden kavramsal olarak tartışılmıştır. İkinci bölümünde, enerji güvenliği konusu, tarihsel gelişim sürecinden bu yana kavramsal olarak tartışılmış ve Türkiye'nin mevcut enerji görünümü, güncel veriler esas alınarak somut bağlamda ele alınmıştır. Son bölümde ise, enerji keşifleri ile şiddetlenen Doğu Akdeniz'deki çekişmenin güncel olarak gelişimi aktarılmış, bu çekişmede Türkiye'nin yeri gözlemlenmeye çalışılmış ve son olarak elde edilen güncel veriler üzerinden, Türkiye'nin gelecekteki doğal gaz enerjisi tüketim projeksiyonu çıkarılarak, Doğu Akdeniz hidrokarbon rezervlerinin Türkiye enerji güvenliği üzerine etkisi tartışılmıştır. Tez çalışması sonucunda, kavramsal boyutta ele alınan konular ile güncel koşullar bağdaştırılarak, Türkiye'nin enerji güvenliği bağlamında atması gereken bazı adımlar aktarılmaya çalışılmış ve üçüncü bölümde yapılan projeksiyon ışığında, Doğu Akdeniz'deki keşfedilmiş hidrokarbon rezervlerinin Türkiye enerji güvenliği üzerine beklendiği kadar büyük bir etkisinin bulunmadığı saptanarak, Türkiye'nin bu bölgeden hangi konularda faydalar sağlayabileceği anlatılmıştır. ; Since the industrial revolution that is the most basic historical development causing energy demand, always conflict making structure of energy is still going on. Suitable structure of energy security for conflicts are more pronounced on imported fossil energy resource dependent countries like Turkey. Where an Energy carries such a high value, and has been in essential point, east Mediterranean hydrocarbon reserves and effect of these over Turkey's energy security has been the basis of our thesis. First of the principles on which our thesis was founded, is to understand the concept of security within the framework of the globalization process in which the capitalist system is currently applied under the international security approaches. Second is an examination of Turkey's energy security through energy security dimension of international security cases. The third basis is to examine whether there is an effect on Turkey's energy security of the discovery of hydrocarbons in the eastern Mediterranean. Our thesis is based on these three basic principles. In the first part, issues such as security, globalization, international security, international cooperation institutions are discussed conceptually through international security approaches. In the second part of the thesis, the issue of energy security has been conceptually discussed since the historical development process, Turkey's current energy outlook are discussed with current data in the present context basis. In the last chapter, the current development of the conflict in the Eastern Mediterranean, which is exacerbated by energy discoveries, has been described, Turkey's position in this conflict have tried to be observed and finally, with the recent data obtained through Turkey's future natural gas consumption projection, the effect of Eastern Mediterranean hydrocarbon reserves on the Turkey's energy security were discussed. As a result of this study, the conceptual dimension and the current conditions are connected and indicated some steps that Turkey must be taken in the context of energy security. In light of the projections made in the third part, it is detected that no presence of a large effect as expected on Turkey's energy security of the discovered hydrocarbon reserves in the eastern Mediterranean and has been described on which issues from this area Turkey may provide benefits.
BASE
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 2-16