Gerçek, yıkıcı ve yaratıcı: dünyada ve Türkiye'de üniversite, eğitim, gençlik mücadeleleri
Youth; political activity; education and state
945 Ergebnisse
Sortierung:
Youth; political activity; education and state
In: Lotus Yayınevi 60
In: Biyografi
In: Biyografi
Statesmen; Turkey; biography
Bu tez çalışmasında Uluslararası İlişkiler disiplininin temel teorik yaklaşımlarının devlete dair görüşleri tartışılmış ve küreselleşme süreci ile birlikte başlayan devlet tartışmalarının bir sınıflandırması yapılmaya çalışılmıştır. Bu bakımdan Uluslararası İlişkiler çalışmalarında iki temel devlet tartışmasının olduğu kabul edilmekte ve bu tartışmalar birinci ve ikinci devlet tartışması şeklinde sınıflandırılmaktadır. Birinci tartışma devlet merkezci ve toplum merkezci yaklaşımlar arasında birim-yapı veya aktör tartışması çerçevesinde yoğunlaşmıştır. İkinci tartışma ise küreselleşme tartışmasını da bu kategoriye alırsak devletin otonomisi ve etkin (agential) gücü üzerinden yürütülen bir tartışmadır. Genel olarak bu tartışmada bir taraf devleti uluslararası/küresel toplumun veya yapının etkisi altında pasif ve edilgen bir aktör olarak görürken diğer taraf ise devletin bizzat bu küresel/uluslararası yapıyı veya toplumu şekillendirdiği/belirlediği noktasından hareket etmektedir. Bu bakımdan her iki tartışma da aslında bir kamplaşma ve kutuplaşmayı ifade etmektedir. Birinci tartışmanın artık ikinci tartışmanın gölgesinde kaldığını söylemek mümkündür. Hem küreselleşme tartışmasında hem de ikinci devlet tartışmasındaki bu kamplaşma ve kutuplaşmanın, başını Hobson'un çektiği İkinci Kuşak neo-Weberyan Tarihsel Sosyolojinin devlet teorisi olan, Yapılanmacılık ile üstesinden gelebiliriz. Yapılanmacı yaklaşım ya/ya da mantığını reddeden ve devleti küresel, bölgesel ve yerel olmak üzere üç düzlemde hareket eden otonomi sahibi ve her düzlem üzerinde etkin gücü olan ve yine bu düzlemlerden etkilenen hem uluslararası/küresel hem de yerel topluma içkin sosyal ve tarihsel bir aktör olarak görür. Kısaca Yapılanmacı anlayışa göre devlet, değişken yerel ve uluslararası etkin gücü olan belirleyici/oluşturucu bir devlettir. Yapılanmacılık bu bakımdan bahsedilen kutuplaşmayı aşmak için hiç kuşkusuz bir üçüncü yol önermektedir. ; This thesis analyzes the arguments of the main theoretical approaches on the state taken by scholars in the discipline of International Relations and classifies these debates on the state that have unfolded with globalization. In this respect, there are two state debates and these are, generally, classified as first- and second-state debates. The first state debate focuses on discussions of agency, structure or actors between state-centered and society-centered approaches. The second debate, if we include globalization debates in this category, is conducted through agential state power and autonomy of state. On the whole in this debate, one side regards states as passive victims/actors under international/global society or structures, while the other side argues that states determine and shape global/international society or structures. In this regard, both debates in fact refer to polarization and to forming cliques. It is possible to say that the first state debate is perpetually in the shadow of the second state debate. We can overcome this polarization and these cliques in which both the second state debate and globalization debates find themselves with Structurationism, which is the state theory of second wave neo-Weberian Historical Sociology under Hobson?s leadership. The Structurationist approach rejects the either / or logic; according to this approach, states act on three levels --global, regional, and local/national-- and states have an autonomy from these levels; states have agential power over these three levels and states are influenced by these levels; states are embedded as social and historical actors in the both international / global and local society. Briefly, according to the structurationist approach, the state is a constitutive? state with varying domestic and international agential power. In this respect, Structurationism certainly suggests a third way to overcome the polarization mentioned above.
BASE
İçinde bulunduğumuz yüzyılda, eğitim ve onun yükselen değerleriyle yeni bir inşa dönemi başlamıştır. Avrupa Birliği, bu sürece kayıtsız kalamamış; Birlik olmanın getirdiği öncelikler olan sanayi, ticari, politik, güvenlik ve temel haklar konularında başladığı bütünleşme çabalarına eğitimle devam etmiştir. Eğitim başlığı, Birlik için önemli bir konudur. Birliğin gelişimi incelendiğinde eğitimin özellikle ekonomi politikalarıyla ilintisi dikkat çekmektedir. AT aşamasında mevcut ekonomik koşullar Topluluğun ilgisini ekonomik gelişmeye ve kalkınmaya ve diğer bazı alanlara çekmiştir. Bu ilginin Birliğin elli yılına mal olduğu düşünülmektedir. Sosyoekonomik gelişmelerle beraber gelişen Birlik özellikle seksenli yılların başlangıcıyla beraber eğitim politikalarına oldukça önem vermeye başlamış; iki binli yıllarla beraber politikaların ve programların meyvelerini toplamaya başlamıştır. Bu sonuçlar ise ?Avrupalılaşma? ve bir ?Avrupa Kültürü? inşa etme çabalarında Birliğin aldığı yolu en açık bir biçimde göstermektedir. ; In our century, with education and its upgrade values, a new construction period has begun. European Union has not been indifferent to this process; it has kept on the integration efforts in the areas of industry, commerce, politics, security and fundamental rights, which are the priorities coming with being a union, with education. The title of ?Education? is an important issue for Union. When looked at the progress of Union, it calls attention the relation of education with especially economy politics. At the time of European Community, the present economic conditions have attracted Community?s attention to economical progress and development and some other areas. It is thought that this attention has cost fifty years for Union. Union that develops together with socio?economic progression has attached importance considerably to education politics with especially the beginning of 1980s; together with 2000s, it has begun to take the results of politics and programs. As for these results show clearly the distance that Union gains in the efforts of constructing ?European Culture? and in ?Europeanization?.
BASE
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 42, Heft 0, S. 77-127
ÖZETAVRUPA EĞİTİM ALANI'NIN OLUŞTURULMASI: TÜRK YÜKSEKÖĞRETİMİ ÖRNEĞİBu tezin temel sorunsalı, AB'nin doğrudan bir baskısı bulunmadığı politik alanlarda, ulusal düzeyde politika yayılımının nasıl gerçekleştiğidir. Bu çalışma Avrupa Eğitim Politikası alanına yoğunlaşmakta ve politikanın gelişimi özellikle, 1999 yılından beri yürürlükte olan Bologna Süreci'ne odaklanılarak incelenmektedir. Çalışmanın hedefi Avrupa Eğitim Alanı'nın nasıl oluştuğunu göstermek ve bu alanın ilkelerini tespit etmektir. Çalışma, politika yayılım sürecinin bir kaynağı olarak Avrupa Eğitim Alanı üzerinde durduktan sonra bir vaka çalışması olarak Türkiye'yi ele almakta ve eğitim alanı ilkelerinin bu ülkede nasıl yayıldığını tahlil etmektedir. Bu nedenlerle, çalışmada şu sorulara cevap aranmıştır: Avrupa Eğitim Alanı nasıl inşa edilmektedir? Hangi yollar ve sebeplerle alanın ilkeleri ulusal seviyeye nüfuz etmektedir? Teorik çerçevesi 'sosyal yapısalcılık' üzerine kurulmuş olan bu çalışmanın kavramsal çerçevesi Avrupalılaşma literatüründen yararlanmaktadır. Çalışmada, eğitim politikası alanında Avrupalılaşma'nın yatay bir süreç olduğu; değişim yönünde baskının nispeten daha az doğrudan olduğu savunulmaktadır.Anahtar Kelimeler: AB Eğitim Politikası, Bologna Süreci, Avrupalılaşma, Soysal İnşacılık, Türk YükseköğretimiABSTRACTCONSTRUCTING THE EUROPEAN EDUCATION SPACE:THE CASE OF TURKISH HIGHER EDUCATIONThe main concern of this dissertation is to explain how policy diffusion occurs in policy areas at the EU level when there is no direct pressure. The study focuses on European educational policy and traces the evolution thereof, specifically focusing on the Bologna Process that was launched in 1999. After focusing on the source of the diffusion process, which is the European educational space, the dissertation takes Turkey as a case study, analysing how the norms of the educational space have diffused in this country. Thus, the study aims at answering the following questions: How is the European educational space constructed? How and why the norms of the space diffuse to the national level? In terms of the theoretical framework, the study bases itself on social constructivism. The conceptual framework is drawn upon the literature on Europeanization. Europeanization in educational policy is argued to be a horizontal process, where pressure for change is less direct. Keywords: EU Educational Policy, Bologna Process, Europeanization, Social Constructivism, Turkish Higher Education
BASE
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 66, Heft 4, S. 67-100
ISSN: 1309-1034
TEZ9137 ; Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2010. ; Kaynakça (s. 186-195) var. ; xiii, 212 s. : res., tablo ; 29 cm. ; Osmanlı-Türk modernleşmesi yalnızca son üç yüzyılı kapsayan ve süreklilik gösteren büyük bir süreci ifade etmekle kalmaz aynı zamanda siyasal, ekonomik ve sosyal olarak Türkiye Cumhuriyeti'ne doğru evrilen bir dönüşümü de içinde barındırır. 18. yüzyılla birlikte eğitim alanında başlayan yenilikler farklı hız ve yoğunluklarla cumhuriyet dönemine kadar ulaşmış, imparatorluğun sonu ve Türk Devrimi ile birlikte batı tipi eğitim kurumları yaygınlaşmıştır. Batılılaşma (Westernization) hareketlerinin görüldüğü bütün toplumlar gibi Türk toplumu da batı tekniğinin alınmasında yabancı uzmanlardan faydalanmıştır. Avrupa merkezli eğitim anlayışının hâkim olduğu Atatürk döneminde hemen hemen her ülkeden ihtiyaç duyulan eğitim alanları için uzmanlar getirilmişken, sonuçları itibariyle yalnızca siyasi sınırlarda değişiklik yapmayan İkinci Dünya Savaşı, her alanda olduğu gibi eğitim alanındaki gelişmelerin de ABD merkezli olmasına yol açmıştır. 1950'de 27 yıllık CHP iktidarını demokratik yoldan devirerek iktidara gelen DP, ekonomik ve siyasi olarak yakınlaştığı ABD ile eğitim alanında da önemli ilişkiler kurmuştur. Yapılan ikili anlaşmalar yoluyla resmi kanaldan, vakıf yardımları ile gayri resmi yollardan kurulan ve bol miktarda maddi yardım içeren yeni model eğitim anlayışı ABD'den çağırılan kırkı aşkın uzmanın yurt genelinde yaptığı çalışmalarla birleşmiş ve Amerikan nüfuzu eğitim alanında da kendisini göstermiştir. Sonuçta kurtarıcı gözüyle bakılan ABD modelinin, sürekli gelişmekte olan Türkiye'nin değişen eğitim ihtiyaçlarını çözmek bir yana bunları çoğu zaman daha da karmaşık bir hale getirdiği söylenebilir. ; The modernization of The Ottoman-Turkish does not only imply a big process including last three centuries that shows duration but also inholds the rotation that was given to Turkish Republic politically, economically and socially. Innovations that started by the 18th century had reached in different rates and intensities to the republic period, western type of educational institutions became widespread by the end of empire and Turkish Revolution. As the Westernization Movements which have seen in all the societies, Turkish Society has also took the advantage of foreign experts while taking the western type. Where the European centred education comprehension dominated in the period of Atatürk, when the experts were being brought for the fields of needed education from almost all over the world, in respect of the results The World War II that didn't make a change only in political ranges, as in all fields it caused also the developments in the field of education being USA centred. In 1950, DP (Democratic Party) that came into power thereby overthrew the competence of 27- yearly CHP (Rebublic Public Party) by democratic way, got in touch with USA in also field of education with whom it approached as economically and politically. By the committed bilateral agreements through an official channel, with the help of endowment, the new type of education omprehension which was founded by illegal ways and includes plenty of financial aid allied with the studies in nationwide of more than 40 experts who were called from USA and the ascendancy of USA showed itself also in the field of education. Ultimately the type of USA that is seen as a rescuer, apart from solving the needs of changing education of constantly devoloping Turkey, it can be said that it mostly complicate these. ; Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: EF2009YL36.
BASE
Bu araştırma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Transaksiyonel Analiz ve Ego durumları kavramı, güven kavramı örgütsel güven kavramı üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde araştırmanın modeli belirtilmiştir. Üçüncü bölümde; bulgular ve yorumlara yer verilmiştir. Dördüncü bölümde ise; sonuç, tartışma ve öneriler anlatılmıştır.Bu araştırmanın amacı; resmi ilköğretim okullarında görev yapan öğretmenlerin, yöneticilerinde gözlemledikleri ego durumları ile örgütsel güven düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olup olmadığını saptamaktır.Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır.Araştırmanın evrenini; 2011-2012 eğitim yılında, İstanbul ili Maltepe ve Tuzla ilçelerindeki resmi ilköğretim okullarında görev yapan öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi ise; evrenden basit tesadüfi örnekleme yöntemiyle seçilmiş 203 öğretmenden oluşturulmuştur.Veri toplama aracı olarak; Yılmaz (2005) tarafından geliştirilen "Örgütsel Güven Ölçeği" ve Arı (1989) tarafından geliştirilen "Ego (Ben) Durumları Ölçeği" kullanılmıştır.Veri çözümlemek amacıyla, "Örgütsel Güven Ölçeği" ile elde edilen veriler SPSS programı kullanılarak, "Ego Durumları Ölçeği" ile elde edilen veriler bu ölçeğe özgü geliştirilen bir bilgisayar yazılımı kullanılarak bilgisayar ortamına aktarılmıştır. İki ölçek arasındaki ilişkinin saptanabilmesi amacı ile SPSS programı yardımıyla Spearman Korelasyon analizi uygulanmıştır.Yapılan istatistiksel analizler sonucunda resmi ilköğretim okulu öğretmenlerinin, yöneticilerinde gözlemledikleri ego durumları ile örgütsel güveni düzeyi arasındaki ilişkinin türünün ve düzeyinin ego durumlarının alt gruplarında farklılık gösterdiği saptanmıştır.Genel olarak, resmi ilköğretim okulu öğretmenlerinin, yöneticilerinde gözlemledikleri ego durumları ile örgütsel güven düzeyi arasındaki ilişki incelendiğinde; iki değişken arasında anlamlı ve pozitif yönlü bir ilişki bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. ; This research is constituted as 4 sections. In the first section, it is stuted Transactional Analyse and Ego States commonsense Trust commansense, Organizational Trust commansense. In the second section, the model of the research is stated. Inthe third section, it isi stated the evidence and the comments. In the fourth section; the result, the disccussion and the suggestions are given.The reason of this research is, determining the meaningful relationship between the organizational trust level and the ego states which are organized by the admininistrators.In this research the relational model is used.The universe of the research is situated by the teachers who have been working at Maltepe and Tuzla district state schools in 2011-2012 academic year. The sample of this research is constituted 203 teacher who havw bwwn selected by the sample random sampling."Organizational Trust Scale" which was developed by Yılmaz (2005) and "Ego States Scale" which was developed y Arı (1989) is used by means of data collection.As the reason of analayzing data, the works are transferred by the computer hardware datas which are developed by the"Ego States Scale" and "Organizational Trust Scale" by using The SPSS Programme datasç The Spearmann Correlation Analyse and the SPSS programmes have been used to find out the relationship between datas.It has been found meaningful and vertical relationship between the ego states and the organizational trust level among the teacher who work at the primary state schools and the administrators. However it has been found out the ego states have been effected the organizational trust scale by the rate of 10 percentype.
BASE
Petrol dünya yüzeyinde en fazla tüketilen enerji kaynağıdır. Dünyanın tüm ülkeleri için olduğu kadar Türkiye açısından da vazgeçilmez stratejik öneme haizdir. Küresel ve/veya bölgesel pek çok askeri ve siyasi gelişme bu çok değerli enerji kaynağı etrafında şekillenmektedir. Türkiye, bu enerji kaynağına sahip ülkelere çok yakın komşu ülke olmakla birlikte kendi yer altı zenginlikleri bakımından fakir bir ülkedir ve petrol tüketiminin % 90'dan fazla miktarını ithal etmektedir. Türkiye ekonomisi petrol fiyatlarındaki dalgalanmalardan etkilenmekte, cari açık, ödemeler dengesi, dış borç yükü ve enflasyon gibi makroekonomik dengeler petrol fiyatlarına göre şekil almaktadır. Ülkemizde petrol piyasası dikey bütünleşik bir kamusal örgütlenmeye tabi iken 2000'li yıllarda başlayan özelleştirme çalışmaları ile rafineri, petrokimya petrol dağıtım alanlarında yapısal regülasyon tesis edilmiş ve petrol piyasası rekabete açık bir piyasa yapısına kavuşmuştur. Yapısal regülasyon yanında sosyal regülasyonun bir parçası olarak çevresel hassasiyetler ve tüketicilerin korunmasına yönelik kurallar, akreditasyon, standardizasyon ve ürün/hizmet güvenliğini esas alan teknik regülasyon da yasal çerçeveye oturtulmuştur. Bağımsız bir düzenleyici otorite olarak EPDK'nın kurulması ile birlikte petrol piyasası yakın gözetim ve denetim altında bulundurulmaya başlanmıştır. Petrol açısından dışa bağımlı bir ülke konumunda olan Türkiye hazine gelirlerinin büyük miktarını yine bu enerji kaynağı üzerindeki dolaylı vergilerden karşılamaktadır. Akaryakıt satış fiyatlarının % 60-65'e varan miktarlarda vergi yükü bulunmakta olup petrol satışlarından dolayı 2011 yılında devlet kasasına giren toplam vergi miktarı 39,2 milyar liradır. Bu miktar, ülkemizde 2011 yılında toplanan verginin % 13'üne tekabül etmektedir. Petrol ürünleri üzerindeki bu aşırı vergi yükü, komşu ülkelerde 4-5 kat ucuza satılan bu ürünün kaçak yollarla ülkeye sokulması riskini de beraberinde getirmektedir. Ülkemizin oldukça uzun doğu ve güneydoğu kara sınırları ile bu bölgelerdeki istikrarsız yapı, ayrıca 3 tarafının denizlerle çevrili olması ve bu geniş alanda denetim kurulması noktasında yaşanan zorluklar hem karayolu hem de denizyolu ile yapılan kaçakçılığın artmasına yol açmaktadır. Aynı şekilde akaryakıt olarak kullanılabilen atık yağlardan elde edilen ve 10 numara yağ adı altında yapılan satışlar da rekabetçi piyasa yapısı, can, mal ve çevre güvenliği üzerinde tehditler meydana getirmektedir. EPDK özel ve genel kolluk birimleri ile birlikte petrol piyasasında denetime yönelik yoğun çaba sarfetmekte olup Kurum bütçesinin yaklaşık üçte birini bu alana aktarmaktadır. Ülkemizde ulusal marker uygulamasını merkezine alan bir denetim sistemi yürütülmektedir. Ülkemizde rafineri, işleme, depolama, iletim, taşıma, ihrakiye, serbest kullanıcı, dağıtım, bayilik faaliyetleri EPDK tarafından verilen ve belli kurallara bağlı lisanslar çerçevesinde yürütülebilmektedir. Lisans sahiplerine tehlike sorumluluğu çerçevesinde sigorta yükümlülüğü ile piyasa şeffaflığının sağlanabilmesi ve spekülatif fiyat hareketlerinden korunulabilmesini teminen de bildirime ilişkin regülasyon yükümlülüğü getirilmiştir. Ayrıca bu enerji kaynağının ülkenin kamu düzeni üzerinde üstlendiği vazgeçilemez rol nedeniyle acil durum stokları tutuma yükümlülüğü de belli lisans sahipleri açısından zorunlu hale getirilmiştir. Petrol rezervlerinin önümüzdeki 40-50 yıllık süreçte dünya ekonomileri, siyasi ve politik gelişmeleri üzerinde rolünü artırarak sürdüreceği hesaplanmakta olup piyasa yapısının yakın gözetim ve denetim altında bulundurulması hayati önem taşımaktadır. Bu doktora tezinde birincil ve ikincil mevzuat hükümleri ile birlikte EPDK ve Danıştay kararları çerçevesinde piyasa yapısı üzerindeki devlet kontrolü ve idari müdahaleler incelenmeye çalışılmıştır. ; Petroleum, consumed mostly on earth with the biggest share, is an energy sourcewith inescapable strategic importance for all the countries in the world as well as Turkey. Many military and political improvements in the world acquire a shape around this valuable energy source. Turkey, along with being a close neighbor country to the countries with this energy source, is a poor country from underground richness point of view and imports more than 90 % of her consumption. As a country at a position dependent on external sources for this energy source, Turkish economy has been affected from the fluctuations in the petroleum prices; macroeconomic equilibrium such as current gap, payment balance, external debt load and inflation take a shape according to the fluctuations in the price of petroleum. For this reason, stability in the petroleum market has a great importance for our country to continue economic public order. As petroleum market in our country used to have a vertical united public organizational structure, with the privatization efforts in the years of 2000, structural regulation was established in the fields of refinery, petro-chemistry, petroleum distribution areas, and the petroleum market has gained a structure open to competition. As a part of social regulation in addition to structural regulation, rules towards protection of environmental sensitivenesses and consumers, accreditation, standardization and technical regulation based on safety of goods/services have been made fit on legal frame. With the establishment of EPDK as an independent organizer framed below liberal economic understanding in the energy markets, petroleum market has also been started to be kept under supervision and inspection. Turkey, as a country dependent on external sources, has been making most of her treasury income through indirect taxes on this energy source. Tax load reaches up to 60-65 % of fuel oil prices and the total tax collection of the government through petroleum sales is 39.2 billion liras in 2011. This amount is equivalent to the 13 % of the total taxes that have been collected in our country in 2011. This excessive tax load on petroleum products brings the risk of illegal transformation of this product into the country since it is 4-5 times cheaper in neighborhood countries. Quite long east and southeast land borders of our country and the inconsistent structure in those regions, besides being surrounded with seas at 3 sides, and the difficulties that have been faced to set up a control system in this wide area causes the smuggling through both overland routes and maritime lines. In the same way, sales under the name Number 10 Oil that is obtained from waste oils but can be used as a fuel-oil, threatens the competitive market structure, life, property and environmental safety. EPDK has been spending intense efforts by allocating almost one third of the institution?s budget for the inspection of petroleum market together with private and general police force. In our country, an inspection system that is centralized on the national marker application has been performed. Refinery, processing, storage, conveyance, transportation, free user, distribution, franchising activities in our country can only be performed under the frame of licenses bound to certain rules and franchising activities given by EPDK. License owners are also held responsible for regulation related to declaration to be protected from speculative price changes and to provide insurance liability under the frame of threat responsibility with market transparency. In addition to all, due to the inescapable role of this energy source over the public order, responsibility of keeping emergency stocks is brought to be obligatory for some license owners.
BASE
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 43, Heft 0, S. 207-211
Bu çalışmada Türkiye Selçuklu Devleti ile Kilikya Ermenileri arasındaki siyasi ilişkiler incelendi: Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkiler Selçukluların Anadolu'ya girişi ile başlar. Bizans yönetiminde baskı altında yaşayan Ermeniler, Selçukluları kurtarıcı olarak karşıladılar. Ancak Haçlı Seferleri sırasında Hıristiyanlar, Ermenileri Türklere karşı kışkırttılar. Haçlıların yardımı ile Çukurova bölgesini ele geçiren Ermeniler burada bir baronluk kurdular. Ermeniler Haçlılarla ittifak yaparak Türk topraklarına saldırılar düzenlediler. Haçlılar Kilikya Ermenilerini baronluktan Krallığa yükselttiler. Türkiye Selçuklu Sultanları İzzeddin Keykâvus ve Alâeddin Keykubâd zamanında Selçuklular Ermenileri kendilerine tabi hale getirdiler. 1243 Kösedağ savaşı sırasında Ermeniler Selçuklulara ihanet ettiler. Moğollarla işbirliği yapan Ermeniler Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad'ın eşi Hunat Hatun'un yolunu kesip, Moğollara teslim ettiler. Moğollar Hunad Hatun'u şehit ettiler. Türkiye Selçuklularının yıkılması ile Ermenilerle mücadeleye Memluk Devleti devam etti. Kilikya Ermeni Krallılığına Memluklar son verdi. ; The political relations between Turkey Seljuk States and the Cilician Armenians have been viewed in this article: The relations between Turks and Armenians have begun by coming of Çağrı Beg'sto Anatolia. Armenians who was living under pressure of Byzantine rul ewel comed Seljuks as liberators. However Christians provacated the Armenians against the Turks during the Crusades .Armenians who captured the Çukurova region by the help of the Crusaders, so they established a barony there. Armenians as attacks on Turkish territory by having alliance with Crusaders. Crusaders raised the Cilicia Armenians from baronage to kingdom. In the period of İzzeddin Keykavus and Alâeddin Keykubâd who are theTurkey SeljukSultans had Armenians subject to them. Duringthewar of Kösedağ in 1243, Armenians betrayed the Seljuks. By the cooperation of Mongolians, Armenians barried the path of theSeljuk Sultan Alaeddin's Khatun, and they caught Hunat Keykubad. Then, handed her theMongols. Mongols martyred Khatun Hunad. By the destruction of Turkey Seljuks, the Mamluk Empire continued to fight with Armenians. Mamluks kingdom put an end to Armenian Cilicia.
BASE
Url: http://sutad.selcuk.edu.tr/sutad/article/view/517 ; Türk tarihinin çeşitli dönemlerinde kadının toplum, diplomasi ve devlet yönetimi içindeki durumuna ilişkin birçok örnek mevcuttur. Özellikle XIV-XV. yüzyılda birçok hükümdar eşi ya da annesi devletin iç ve dış siyasetinde etkinliğini koyarken yönetimde söz sahibi olmuş, fer-man, vakıf kayıtları ve kitabelere kendi adını basarak diplomasinin önemli bir unsuru olmuş-tur. Bu çalışmamızda Akkoyunlu ve Karakoyunlularda kadının sosyal ve siyasî yaşamdaki rolünü ele almaya çalışırken örnek olarak Hatun Can Begüm ve Sara Hatun'un diplomaside ve devlet yönetimindeki önemi ve rolü üzerinde durulacaktır. ; Numerous examples show that women played a role in society, government, and diplomacy throughout Turkish history. Especially XIV-XV. century, many monarch wife or the mother putting the effectiveness of domestic and foreign policy of the state when have a voice in management has become, edict, foundations and the inscription records the name of their own pressing an important matter in diplomacy. This study discusses women's role in the social and political life of Aqqoyunlu and Qaraqoyunlu state and focuses on Hatun Can Begüm and Sara Hatun's significance to and role to Aqquyunlu and Qaraquyunlu diplomacy and goverments.
BASE