'Açık kapı politikası'ndan 'yabancı düşmanlığı'na: İngiltere'de ırkçılık, dış göç ve ırk ilişkileri
In: Ankara çalışmaları dizisi 5
11 Ergebnisse
Sortierung:
In: Ankara çalışmaları dizisi 5
In: Šu'ūn filasṭīnīya: daurīya fikrīya li-muʿālaq̄at aḥdāṯ al-qaḍīya al-filasṭinīya wa-šu'ūnihā al-muẖālifa = Palestine affairs : a bimonthly journal publ. in Arabic by the Palestine Research Center, Heft 150-151, S. 56-78
ISSN: 0258-4026
Die Zusammenarbeit zwischen Juden und Engländern im Rahmen der militärischen Sicherheit in Palästina; die Auseinandersetzung zwischen den jüdischen Organisationen und den Briten; die Besiedlung Palästinas als Strategie. (DÜI-Kho)
World Affairs Online
In: Avrupa Birliğin̕deki Türk girişimcileri dizisi : 3
In: Yayın 1998,8
Im ersten Teil sozio-politische Beschreibung der irakischen Schiiten, besonders Fragen des Rechts, der Verwaltung und der politischen Meinung. Im zweiten Teil politische Geschichte von 1914 bis ca. 1921, insbesondere die Position gegenüber den Engländern und den irakischen Regierungen. Im Anhang Dokumente. (DOI)
World Affairs Online
In: Türkiye İş Bankası kültür yayınları
In: Genel yayın, Anı dizisi 600
In: Sirrī li-l-ġāya 1,7
World Affairs Online
ÖZETOrtadoğu'nun sınırları kesin olarak tespit edilmeyip farklı tanımlar yapılsa da bilinen en önemli gerçek bu bölgenin tarihin başlangıcından beri jeopolitik, stratejik ve yer altı kaynakları yönünden çok önemli olduğudur. Bölge I. Dünya savaşından sonra Osmanlı devletinin hakimiyetinden çıkarak, 1920 San Remo konferansında İngiltere ve Fransa arasında manda rejimi altında paylaşılmıştır. II. Dünya savaşından sonra bölgedeki siyasi olayları yönlendiren en önemli faktör İsrail devletinin kuruluşu olmuştur. Bu tarihten sonra bölge Arap - İsrail sıcak çatışmalarına; büyük devletler arasında ise soğuk savaşa sahne olmuştur.Türkiye'nin bu dönemdeki Ortadoğu politikası bölgede Arap ülkeleriyle yakın ilişkiler içinde bulunma ve onların davalarını destekleme şeklinde olmuştur. Ancak bu dönem uzun sürmemiştir. Bu yakınlaşma artan Sovyet tehdidi, Türkiye'nin Batı ittifakına girme çabaları ve bunun bedeli olarak 1949 da İsrail'i tanımasıyla sona ermiştir. Çünkü önce Truman Doktrini ardından Marshall yardım planıyla Türkiye'nin ulusal çıkarını hızla Amerikan çıkarlarıyla özdeşleştirme yoluna girmesiyle, Türkiye bu politikasını terk etmiştir. Artık Türkiye'nin Ortadoğu politikası Amerikan çıkarları çerçevesinde şekillenmeye başlamıştır .II. Dünya savaşından sonra Türkiye dış konjektür ve iç politikadaki gelişmelerin etkisiyle yeniden çok partili hayata geçiyordu. Bu dönemin ilk partisi olarak Demokrat Parti 1946 da politika sahnesine çıkıyor ve 14 Mayıs 1950 seçimlerinde 27 yıllık tek parti dönemini yıkarak iktidara geliyordu. Muhalefet döneminde CHP'nin dış politikasını eleştiren Demokrat Parti'nin kendi programında da farklılık yoktur. Hatta partiler arası birlik bu dönemin özelliklerinden biridir. Yani CHP ve DP dış politikada hedef yönünden farklı olmayıp sadece aktiflik, cüretkarlık yönünden farklıdır. Demokrat Partinin İktidara gelmesiyle birlikte Türkiye'nin Arap ülkelerine yönelik Ortadoğu'daki siyaseti, aktif bir değişim içine girdi. Bu aktiflik aslında daha önce başlayan yakınlaşma çabalarının bir sonucu niteliğindeydi. Menderes'in Ortadoğu'ya yönelik bu aktif politikasının sebebi, Sovyetler Birliği'nin yakın dönemde önemi artan Ortadoğu'ya girme çabasının ABD ve Batılı devletler tarafından engellenmek istenmesiydi. Menderes hükümeti Batı ve Ortadoğu devletleri arasında dengeli bir siyaset izlemeye çalışırken, tek taraflı bir yol takip ediyordu. Bunun da gerçek nedeni, Menderes hükümetinin başlarda Ortadoğu ile ilgili belirgin politikasının olmayışıydı. Aslında Menderes'in belli bir politikasının olmayışı bir gerçekti,ama onun diplomasisinin temeli, Batılı ülkelerin Ortadoğu'da gelişen siyasi olaylara mümkün olduğunca katılımlarını sağlamaya dayanıyordu. Menderes, her iki güç dengesini görmüştü ve bu bölgede ortaya çıkan güç boşluğunu Türkiye'nin hedeflerine yararlı bir şekilde kullanmaya yönelik çaba sarf ediyordu.Menderes hükümeti Ortadoğu politikasına yön veren üç temel hedef vardır: a)Ortadoğu'da istikrarın ve güvenliğin korunmasıb)Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki anlaşmazlığın tatmin edici bir çözüme ulaştırılmasıc)Komünizmin bu "hassas bölgeye" girmesini engellemek için etkili güvenlik sisteminin yaratılmasıBu Ortadoğu politikası çerçevesinde Türkiye bölgedeki devletlerden Irak ve Ürdün ile 14 Temmuz 1958'de ki ihtilallere kadar iyi ilişkiler içerisinde olmuştur. Mısır ve Suriye ile ise, bu devletlerin Sovyet denetiminde hareket etmeleri nedeni ile zaman zaman gerginlikler yaşanmıştır.Demokrat Parti'nin Ortadoğu politikası sonucu değil konjektür gereğidir. Bununla birlikte Adnan Menderes mevcut durumda aktif bir rol almaya çalışmıştır. Demokrat Partinin izlediği Ortadoğu Politikası ABD - Batı ülkeleri ile ilişkilerini geliştirirken bölge ülkeleriyle ilişkilerini zedelemiştir. Demokrat Parti 1958 Irak darbesiyle bölgedeki tek Arap destekçisini de kaybetmiş ve Ortadoğu Politikasının Araplara "abilik" yapma kısmı iflas etmiştir. SUMMARYSince the definite borders of the middle east hasn't been strictly determined and there are several different definitions about it, the most important reality known about here is that the middle east is very important in sense of the geopolitics,strategy and the richness of the its underground sources, since beginning of the history. The region released from the OtomanSovereignity after the first world war and in the San Remo Conference (1920) it was shared between England and France under a mandatery regime.After the World War 2 the most effective political factor that leads the events in this region has been the establishment of the Israeli government. Since this date, the area witnessed hot conflicts between Arabs and Israel , also cold conflicts among the great powers. Turkey's middle east politics had been in a direction that making close relationship with Arabian governments and supporting their allegations. However it didn't last too long. This getting closer with them ended by the increasing Soviet threat,Turkey's attempt to enter the West Alliance and as a price of this accepting the existing of İsraeli government. Additionally by the Truman Doctrine and then the Marshall helping project Turkey's national self-interests started to become identical with the America's own interests. Because of these, Turkey abandoned its approach to the area. From then on Turkey's middle east politics started to take shape in accordance with the America's self - interests. After the world war 2 Turkey was transferring into the poly-party system again by the effects of foreign conjuncture and the developments of the internal affairs. Democratic Party was getting into the politic stage in 1946 and in 14 May 1950 was coming to the power , demolishing the 27 year long period of single party. However it used to criticize the CHP's foreign affairs severely when it was the opposition party, there is no difference in its own party programme. İn fact the association between the parties was one of the main characteristics of that period. That is to say ,the CHP and the DP aren't different in sense of foreign politics' goal but in sense of activeness and boldness. By the DP's coming to the power ,Turkey's middle east politics towards the Arab states changed into an active transformation. Actually this activeness which was started beforehand was a consequence of attempts for getting closer to that world. The aim of Menderes' this active middle east politics was that America's and West's will of preventing the Soviets who wanted to enter the middle east of which value had been gradually rising then. Menderes' government was nourishing a unilateral way while it was trying to make a balanced policy between West and Arab governments. The real reason of this was that in fact there wasn't any clear policy about middle east by Menderes' government. Actually having no political approach was true but Menderes' fundamentals of diplomacy were based on making the western governments get involved in middle east affairs as much as possible. He saw the both two balance of power and was attempting towards to make benefit for Turkey's aims from any lack of power existing in this region. There are three main aim of Menderes' government that leads its middle east policy: a) Proving stability and security in the areab) Obtaining satisfactory solutions for conflictions between İsraeli and Arab governments. c) Establishing an effective security system in order to prevent communism to enter this touchy region. In the limits of this policy Turkey made close relationships with Jordan and Iraq until the revolutions in 14 July 1958, but with EGYPT and Syria there occasionally was some high tensions because of their positions under the Soviet control.This activeness doesn't come from Democrat Party's
BASE
Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı'nı kapsayan bölgeyi ifade eden Türk Boğazları, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan günümüze kadar, zaman zaman Türkiye'ye yöneltilen tehditlerin başlıca kaynağını oluştururken, genellikle Türkiye'nin jeopolitik ve jeostratejik önemini artırıcı bir koz olmuştur. Türklerin, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Türk boğazları üzerinde azalmaya başlayan hakimiyeti, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ve antlaşma ile aynı tarihte yürürlüğe giren ve antlaşmanın bir parçası sayılan "Boğazların Tabi Olacağı Usule Dair Mukavelename" ile Türk boğazlarından barışta ve savaşta, denizden ve havadan geçiş ve ulaşım serbestliği ilkesi kabul edilmesi ile tamamen yok olma noktasına gelmiştir. Lozan'da kabul edilen boğazlar ile ilgili Sözleşmede boğazlardan geçiş serbestliği, ticaret ve savaş gemileri için barış zamanı, Türkiye'nin muharip ve tarafsız olduğu savaş zamanları için ayrı ayrı düzenlenmiştir. Sözleşme, kıyıdan itibaren 15-20 km.lik bir alanı kapsayacak şekilde boğazlar bölgesi ile İmralı hariç; Marmara Denizi'ndeki tüm adaları ve Boğazönü Adaları'nı (Semadirek, Limni, Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları) gayri askeri statü kapsamına almıştır. Serbest geçiş ilkesi ve uluslararası denetim sisteminin etkisi altında hazırlanan sözleşme, boğazlara ilişkin bir kısım yetkileri akit devletlerin temsilcilerinden oluşan Boğazlar Komisyonu'na devretmiştir. Türkiye, egemenlik haklarını açıkça sınırlandırmış olan sözleşme ile savunma ve güvenliği için tedbir alma hakkından mahrum bırakılmıştır. Bu durumda Türkiye Lozan'da içine sindiremeden imzaladığı Lozan boğazlar sözleşmesinin iptali ve tekrar boğazlarda ki hakimiyetini kurmanın yollarını aramıştır. Türkiye'nin Bu arayışları sonuçsuz kalmamış ve 20 Temmuz1936 tarihli Montreux Boğazlar Sözleşmesi'nin imzalanması ile sonuçlanmıştır. Bu tarihe kadar değişik evrelerden geçerek azalmaya devam eden, ancak bu sözleşmenin imzalanmasıyla Türk boğazları ve geçiş rejimi üzerinde Türk hakimiyeti yeniden sağlanmıştır. Montreux Sözleşmesinin amacı; "boğazlardan geçişi ve gemilerin ulaşımını, Lozan Barış Antlaşması'nın 23. maddesiyle tespit edilen prensibi, Türkiye'nin güvenliği ve Karadeniz'e kıyıdaş devletlerin güvenliği çerçevesinde koruyacak biçimde düzenlemek" olarak belirlenmiştir. Akit devletlerin, 24 Temmuz 1923'te Lozan'da imzalanmış olan sözleşmenin yerine koymayı kararlaştırdıkları sözleşme, 29 madde ile dört lahika ve bir protokolden oluşmaktadır. Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Lozan Barış Antlaşması ve eki olan Boğazların Tabi Olacağı Usule Dair Mukavelenamenin, Türkiye'nin boğazlar bölgesi üzerindeki egemenliğini kısıtlayan hükümlerini ortadan kaldırmıştır. Sözleşmenin imza tarihi olan 20 Temmuz 1936'dan itibaren geçerli olmak üzere, Türkiye'nin boğazlar bölgesini askerileştirmesi, Boğazlar Komisyonu'nun kaldırılarak yetkilerinin Türkiye'ye aktarılması öngörülmüştür. Montreux Sözleşmesi ile Boğazlardan geçiş rejimi ve gemilerin ulaşımı konuları, Türkiye'nin ve Karadeniz'e kıyıdaş devletlerin güvenliklerini koruyacak çerçevede düzenlenmiştir. Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile Montreux sözleşmesinin arasında ki en önemli fark Türkiye'nin kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi karşısında sayması durumudur. Bu husus Lozan'da öngörülmeyen ve Türkiye'ye önleyici meşru müdafaa hakkına dayanarak tedbir alma imkanı veren yeni bir düzenleme olarak sözleşmede yer almıştır. Lozan'ın aksine Montreux sözleşmesi, havadan geçiş serbestliği ilkesini kabul etmemiştir. Sadece sivil uçakların boğazlar üzerinden geçişi düzenlenmiş, askeri uçakların boğazlar üzerinden geçmesine izin verip vermeme yetkisi Türk hükümetine bırakılmıştır.Barış ve Türkiye'nin tarafsız olduğu savaş zamanlarında, boğazlardan geçecek savaş gemilerinin sınıfı ve tonajı sınırlandırılmış olup, bu gemilerin geçişi ön bildirime tabi tutulmuştur. Ayrıca, Karadeniz'de bulunacak kıyıdaş olmayan devlet gemileri için süre sınırlaması da getirilmiştir. Türkiye'nin muharip olduğu savaş zamanı ile kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi ile karşı karşıya sayması durumlarında (21. maddede öngörülen istisna dışında) savaş gemilerinin boğazlardan geçişi konusunda Türkiye dilediği gibi davranabilecektir. Boğazları tüm savaş gemilerine kapatma veya dilediği devlet savaş gemilerini geçirme hakkı vardır.Montreux Boğazlar Sözleşmesi, geçiş nedeniyle ortaya çıkabilecek tüm hukuki durumları düzenlememektedir. Sözleşmede öngörülen açık sınırlayıcı hükümlere (örnek olarak 2. maddenin lafzına) ters düşmemek, genel uluslararası hukuk ilkelerine bağlı kalmak ve boğazlardan geçiş hakkının özüne dokunmamak koşuluyla; Türkiye'nin zabıta ve yargı yetkisi ile geçişin zararsız olmasını isteme ve geçişi düzenleme yetkileri vardır. Montreux'de saklı tutulan ve uluslararası hukukun teyit ettiği bu yetkisini kullanarak Türkiye, ulusal bir düzenleme (tüzük ) yaparak 1994 ve 1998 tarihli Tüzükleri uygulamaya koymuştur. Böylece, kıyıdaş devlet olarak, ulaştırma güvenliğini sağlama ve deniz trafiğini düzenleme yetkisini kullanmıştır.SSCB ve Yugoslavya'nın 1991 tarihinde dağılmasından sonra Montreux Boğazlar Sözleşmesi'nin akit devletleri; Gürcistan, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan, Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya (Sırbistan-Karadağ), İtalya, Fransa ve İngiltere olmuştur. Değişen dünya konjonktürünün sonucu olarak özellikle ABD ve AB gibi küresel güç aktörlerinin girişimleri ile Türk boğazlarından geçiş rejiminin tartışmaya açılma ihtimali mevcuttur. Gerek mevcut hukuki ve siyasi düzen, gerekse Türk boğazlarından geçişle ilgili uygulamalar ışığında incelendiğinde, bazı teknik detaylara mahsus aksaklıklar dışında Montreux Boğazlar Sözleşmesi'nin feshini veya değiştirilmesini gerektirecek bir durum mevcut değildir. Sözleşmenin yenilenmesi durumunda Türkiye halen sahip olduğu avantajlara sahip olamayacak ve yeni sözleşme, halen uygulanan rejime kıyasla Türkiye'nin lehine olmayacaktır. Bu nedenle Türkiye Montreux Boğazlar Sözleşmesinin devam etmesi için çaba harcamalıdır. Turkish Straits which expresses the region covering Maramara Sea , İstanbul and Çanakkale Straits has usualy been a trump increasing geopolitic and geostrategic importance of Turkey while also being the main source of many threats against the country , time to time since Küçük Kaynarca Agreement was signed in 1774. Turkish sovereighty which began to decrease after Küçük Kaynarca Agreement signed in 1774 reached at a point to completely disappear folowing the issue of Lausanne Peace Agreement dated 24 July 1923 and 'Regulations The Straits Will Be Subject To' which was put in effect as a complemantary part of it at the same date.intoroducing the free passage and transportation principle through sea and air, in peace and war. In the agreement signed in Lausanne, free passage principle through the straits was arranged separately for commercial or war ships during peace, war time when Turkey stands neutral or is a belligerent The agreement,described all islands in Marmara Sea and Boğazönü islands covering a 15-20m area from the coastal site as non-military zones , with the exemption of the straits region and İmralı. The agreement arranged under the influence of free passage principle and international control system transfrered some authorities regarding the straits to the Straits Commission composed of representors of contracting countries. Turkey was deprived of its right of taking precautions for its safety and defence with this contract restricting its sovereignty. Under these conditions, Turkey looked for a way to dissolve of the Lausanne Straits Agreement which was signed by Turkey unwillingly and to restructure its sovereignty on the straits. These attempts of Turkey was not left answerless and finaly resulted with the arrangement of Montreux Straits Agreement. In this way, Turkish sovereighty on Turkish Straits and passage principle was re-arranged which continued to decrease, passing through different stages.The objective of Montreux Agreement was to arrange' the principles of passing through the straits , passage of ships , the principle outlined on the 23rd article of Lausanne Peace Agreement, Security of Turkey and other neighbouring countries situated coastwise of Black Sea .'The contract which was thought to be put in effect by the contracting countries to replace the agreement signed in Lausanne on 24 July 1923, consisted of 125 articles, four attachments and one protocol.Montreux Straits Agreement, Lausanne Peace Agreement and its attachment 'Regulations The Straits Will Be Subject To' cancelled the provisions restricting Turkish sovereighty on the straits region . It is stated that Turkey should militarize the straits region, The Straits Commission should be dissolved and its authorities should be transferred to Turkey starting fom the issue date of the agreement, 20 July 1936. In Montreux Agreement, subjects such as the passage prcinciple through straits and ships are arranged in a way to protect the security of Turkey and countries on Black Sea coastline. The main difference between Lausanne Straits Agreement and Montreux is the situation that Turkey considered itself quite close to a war threat .This situation was not assumed in Lausanne Agreement . A new arrangement was made enabling Turkey to take precautions for its defence. In contrary to Lausanne, Montreux Agreement does not allow airway passage principle. Only the passage of civil aircrafts are covered and the decision whether to let the passage of war ships is left to the Turkish Goverment.During peace and war time when Tukey stands neutral, the class of war ships to pass through the straits will be restricted and will require a preliminary notification. Furthermore, a time restriction is intorduced for ships of countries not located along the coastline and which was going towards Black sea.During war time when Turkey takes part as a belligerent , in case it considers itself close to a war threat ( with the exceptions outlined on the 21st article) , Turkey can act in the way it likes regarding the passage of war ships through the straits. Montreux Straits Agreement arranges all judical cases sourcing from right of passage. Provided that restricting provisions of this agreement are not violated and international law principles are fullfilled and the basic of passage right through the straits are reserved; Turley can claim the security of passage and to arrange the passage conditions.Using these authorities, Turkey put the Regulations dated 1994 and 1998 in effect as a nationl arrangement. Thus, it used its authority to arrange marine traffic and to provide the security in transportation.After Soviet Socialist Countries Union and Yugoslavia was dissolved in 1991, contracting parties of Montreux Agreement became , Georgia, Russian Federation, Ukraine, Romania, Bulgaria, Turkey, Greece , Yugoslavia ( Serbia -Karadağ) , Italy, France and England As e result of changing world conditions, especially with the attempts made by actors of the global power such as America and European Union, there exists the possibility of bringing the passage regime through straits into discussion. Examining the situation both within the frames of existing judical and political structures and applications in Turkey regarding the passage through straits, we can find no reason which requires the dissolve or an alteration on Montreux Agreement with the exemption of defects in technical details. In case the agreement is renewed, Turkey will not reserve its existing advantages and the new agreement will not be in the favor of Turkey when compared with the regime still in effect. Therefore, Turkey should struggle for the continuance of present Montreux Agreement.
BASE