Yerel dinamiklerin harekete geçirilerek, bölgesel kalkınma hareketine son yıllarda önem ve öncelik verildiği görülmektedir. Kalkınma hamlesi aynı zamanda sosyal hukuk devleti olabilmenin de bir gereğidir. Devlet, bu ödevini oluşturduğu kural ve kurumları aracılığıyla yerine getirmeye çalışmaktadır. Çağımızda devletin kalkınma ve ekonomik yaşamda önemli bir aktör durumundadır. Devlet bir yandan ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek, diğer yandan da toplumsal barışı ve kamu düzenini korumakla ödevlidir. Türkiye?de sosyo-ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi maksadıyla son yıllarda idari teşkilata dahil edilen kalkınma ajansları, gerek kuruluş ve gerekse işleyiş yapıları bakımından birtakım sorunlar barındırmaktadır. Kalkınma sürecinin bürokratik engelleri bu türden idari yapılarla aşılmaya çalışılırken, "her şeye rağmen kalkınma mı?" sorusu akla geliyor Kuşkusuz değil. Çevresel değerleri yok edici bir kalkınma düşünülemeyeceğine göre, devlet sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını göz ardı eden bir sosyo-kalkınma sürecine evet diyemez. Devlet, elindeki hukuk enstrümanları ile rasyonel bir denge kurmak zorundadır. Türkiye?nin kalkınma arayışında bölge ajansları kamu ve özel sektör paydaşlığında amacına uygun biçimde işletildiğinde olumlu sonuçlar elde edileceği söylenebilir. Ancak kalkınma ajanslarının uluslararası sermayenin doymak bilmeyen iştahını körüklemekten çok, toplum yararını kollaması şartıyla bu sonucun elde edilmesi mümkündür. Çevresel değerlerin feda edildiği ekonomik bir büyümenin kalkınma anlamına gelmeyeceğini acı deneyimler ortaya koymuştur. ; In recent years regional development and the movement is given priority by activating the local dynamics. Development is a requirement of being a social state governed by the rule of law. The State tries to fulfill these obligations by means of special rules and institutions. In our age the state is an important actor in the development process and economic life that steering, not rowing. The state on the one hand achieves economic development and ...
Toplumların hayatlarının her alanını etkileyen küreselleşmenin pek tabii çevre üzerinde de etkisi olacaktır. Çevreyle ilgili sorunların ve buna bağlı olarak çevresel duyarlılığın giderek daha fazla artması ile ülkelerin çevresel performanslarını ölçme ve değerlendirmeleri son yıllarda daha çok önem kazanmıştır. Bu bağlamda küreselleşmenin ülkelerin çevresel performanslarına etkisini belirlemeye yönelik yapılan bu çalışmada, ekonomik, sosyal ve politik küreselleşme boyutlarından oluşan ve İsviçre Ekonomi Enstitüsü tarafından yayınlanan KOF Küreselleşme Endeksi ile yine ülkelerin çevresel performansını çok yönlü ölçmeye imkân tanıyan ve Yale Çevre Hukuku ve Politikası Merkezi tarafından yayınlanan Çevresel Performans Endeksinden (ÇPE) yararlanılmıştır. Gayri safi yurt içi hasılanın kontrol değişkeni olarak dâhil edildiği bu çalışmada üç değişkenin de ortak olarak verilerinin bulunduğu 174 ülkenin verileri ile analizler yapılmıştır. Model, yapısal eşitlik modeli (YEM) vasıtasıyla çoklu regresyon analizi kullanılarak test edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre küreselleşmenin sosyal ve politik boyutlarının çevresel performansa pozitif yönde etki yaptıkları görülmüştür. Ekonomik küreselleşmenin ise çevresel performans üzerindeki etkisi anlamlı değildir. Bununla birlikte GSYİH, politik küreselleşme ile çevresel performans arasındaki pozitif ilişkiyi güçlendirirken, sosyal küreselleşme ile çevresel performans arasındaki pozitif ilişkiyi zayıflatmaktadır. ; Globalization, which affects every aspect of societies also have an impact on the environment. In recent years, it has become more important for countries to measure and evaluate their environmental performance as environmental problems and consequently environmental awareness increases. In this context, the KOF Globalization Index published by the Swiss Economic Institute, which is composed of economic, social and political globalization dimensions and The Environmental Performance Index (EPI) published by the Yale Environmental Law and Policy Centre, which measures the environmental performance extensively were used to determine the impact of globalization on the environmental performance of countries. In this study, where the gross domestic product was included as a control variable, analyses were made with the data of 174 countries in which all three variables have common data. Multiple regression analysis by employing structural equation modelling (SEM) was used to test the relationships in the model. According to the results of the analysis, social and political dimensions of globalization have positive effects on environmental performance. The impact of economic globalization on environmental performance is not significant. Besides, GDP strengthens the positive relationship between political globalization and environmental performance, while weakening the positive relationship between social globalization and environmental performance.
Özellikle 1970'ler sonrası etkisi ve boyutları hızla büyüyen insan faaliyetleri altında doğa hızla yok olmaya başlamıştır. Başta fosil enerji kullanımının neden olduğu bu yok oluş ile mücadele ve çevre sorunlarının çözümü için yeşil ekonomi önemli bir araç olarak görülmektedir. Yeşil ekonomiye geçişle birlikte geleneksel enerji anlayışıyerini temiz, çevreye zarar vermeyen enerji anlayışına bırakmıştır. Türkiye'de de zaman içinde artan ekonomik faaliyetlerin geldiği sonuç çevre göstergeleri bakımından değerlendirildiğinde sinyal vermektedir. Bu kapsamda, yeşil ekonomiye geçiş sürecinde yenilenebilir enerjinin kilit ve gösterge bir alan olduğunun ortaya konulması veTürkiye'nin bu alanda güçlü ve zayıf yönleri ile fırsat ve tehditlerinin tespiti amaçlanmıştır. Türkiye yenilenebilir enerji alanında güçlü adımlar atmıştır. Ancak yeterli seviyeye ulaşması için bu konuda çalışmalarının kararlı bir şekilde sürdürülmesi gerektiğinden söz edilmiştir. --- Especially under the effects of rapidly growing human activities after 1970s, nature began to disappear. Green economy is an important tool for combating this extinction caused by the use of fossil energy and for the solution of environmental problems. With the transition to green economy, traditional energy understanding is replaced by a clean, environmentally friendly energy concept. Turkey is also in the danger cause of the over time increased economic activities when evaluated in terms of environmental indicators. In this context, it is intended to identify strengths and weaknesses and the opportunities and threats in the renewable energy and to reveal thatrenewable energy is a key and indicator area in the transition process towards a green economy. Turkey is taking strong steps in the field renewable energy. However, it is possible to talk about the need to continue in a determined manner in order to reach an adequate level.
Özellikle 1970'ler sonrası etkisi ve boyutları hızla büyüyen insan faaliyetleri altında doğa hızla yok olmaya başlamıştır. Başta fosil enerji kullanımının neden olduğu bu yok oluş ile mücadele ve çevre sorunlarının çözümü için yeşil ekonomi önemli bir araç olarak görülmektedir. Yeşil ekonomiye geçişle birlikte geleneksel enerji anlayışı yerini temiz, çevreye zarar vermeyen enerji anlayışına bırakmıştır. Türkiye'de de zaman içinde artan ekonomik faaliyetlerin geldiği sonuç çevre göstergeleri bakımından değerlendirildiğinde sinyal vermektedir. Bu kapsamda, yeşil ekonomiye geçiş sürecinde yenilenebilir enerjinin kilit ve gösterge bir alan olduğunun ortaya konulması ve Türkiye'nin bu alanda güçlü ve zayıf yönleri ile fırsat ve tehditlerinin tespiti amaçlanmıştır. Türkiye yenilenebilir enerji alanında güçlü adımlar atmıştır. Ancak yeterli seviyeye ulaşması için bu konuda çalışmalarının kararlı bir şekilde sürdürülmesi gerektiğinden söz edilmiştir. --- Especially under the effects of rapidly growing human activities after 1970s, nature began to disappear. Green economy is an important tool for combating this extinction caused by the use of fossil energy and for the solution of environmental problems. With the transition to green economy, traditional energy understanding is replaced by a clean, environmentally friendly energy concept. Turkey is also in the danger cause of the over time increased economic activities when evaluated in terms of environmental indicators. In this context, it is intended to identify strengths and weaknesses and the opportunities and threats in the renewable energy and to reveal that renewable energy is a key and indicator area in the transition process towards a green economy. Turkey is taking strong steps in the field renewable energy. However, it is possible to talk about the need to continue in a determined manner in order to reach an adequate level.
Yeryüzünde binlerce yıldır var olan insanoğlu, endüstri devrimi ile birlikte doğayla girdiği mücadeleyi kazanmaya başlamıştır. Aslında kazandığını sandığı savaşı kay-betmekte olduğunun farkına ise ancak 1970'lerden sonra varabilmiştir. Endüstri devrimi ne olursa olsun salt ilerleme fikriyle gelmiş ve devam etmiştir. Bu sürekli ilerleme fikri ile ülkelerin kalkınma çabaları giderek kalkınma politikalarına dö-nüşmüştür. Günümüzde kalkınma politikaları ile belirlenen hedefler, ülkelerin en önemli uğ-raşı alanıdır. Ancak devletler tarafından sorumsuzca sürdürülen uğraşılar netice-sinde, doğal kaynakların tükenebileceği, türlerin yok olabileceği ve kirliliğin doğal dengeyi bozacak düzeye gelebileceği yaşayarak tecrübe edilmiştir. Bu durumun farkına varılmasıyla birlikte çevre ile kalkınma arasında bir denge oluşturulması-nın gerekliliği gündeme gelmiştir. Çevreye zarar vermeden kalkınmanın gerçek-leştirilebilmesi için belirlenen politikalardan en önemlisi olan sürdürülebilir kal-kınma kavramı tüm dünyada kabul edilmiş ve uygulanan bir kalkınma modelidir. Sürdürülebilir kalkınma hedefine ulaşabilmek için kullanılan önemli bir araç ola-rak ortaya çıkan "Çevresel Etki Değerlendirmesi" (ÇED) ilk kez 1969 yılında Ame-rika Birleşik Devletleri'nde uygulanmaya başlamıştır. Günümüzde birçok devlet tarafından çeşitli şekillerde ve boyutlarda uygulanan ÇED, Türkiye'de de uygulanmaktadır. 1993 yılında ilk ÇED Yönetmeliği'nin uygu-lamaya konulmasından günümüze, defalarca çevresel açıdan olumsuz olan bir-çok revizyona uğramıştır. Bu makalede kalkınma ile çevre arasında bulunan ve halen kalıcı çözüme ulaşa-mamış sorunlar ile ÇED uygulamasının bu sorunlara olan olumlu ve olumsuz etkisi Türkiye örneği üzerinden tartışılacaktır. Makale ağırlıklı olarak literatür tarama-sına dayanacak, çeşitli kanun ve yönetmeliklerden yararlanılacaktır. ; The human being has been living on Earth thousands of years and there has always been the struggle about respecting the nature along with industrial de-velopment. In fact, it has been noticed that its losing to war which its assume to gain after 1970s. However, the industrial revolution came with an absolute ad-vance and this trend has continued. Gradually, the development efforts of the countries have turned with this constant advanced ideas into a development po-licy. Today, the development policy is the most important occupational area of many countries. But in turn of occupation irresponsibly continuing by state have been experienced by living to can run out of natural resources, can disappear of spe-cies and pollution be able to come to a level that can distrupt the natural balance. Along with recognition of this case, the necessity of creation of a balance between environment and developement has been raised. The concept of sus-tainable development should be a development without harming the environ-ment, that is admitted all over the world and is a development model that is applied. Environmental impact assessment (EIA) is emerged as an important tool in order to achieve sustainable development goals. It was for the first applied in 1969, in the United States. Nowadays, the EIA, is established in various forms in many states, including Tur-key. In 1993, from establishing of the first EIA instructions until today, it has un-dergone an overhaul that many times negative aspects environmental. In this article it will be discussed that the issues between development and en-vironment still have not reached a permanent solution yet and the practices of EIA regarding these problems have positive and negative contribution. Alongside with the example of Turkey, the article will rely on mainly literature reviews and will benefit from various laws and instructions.
Bu tezin amacı çevresel güvenlik ve iklim değişikliği çerçevesinde devletlerin Arktik bölgesindeki iddialarını analiz etmektir. Çalışmada elde edilen ilgi ve verilere göre devletlerin Kuzey Kutbu'ndaki fosil enerji kaynaklarına sahip olmak için hak iddia etmelerinin yanında bölge kaynaklarının paylaşımında uzlaşmaya varma durumlarında bile bu fosil enerji kaynaklarının kullanılmasıyla mevcut durumda yüksek olan salınımı daha da fazla arttıracaktır. Dolayısıyla devletlerin hak iddiaları çerçevesinde bir silahlı çatışmaya sürüklenmesi engellense bile, küresel ısınmanın dünya için yıkıcı etkilerinden kurtulmak mümkün olmayacaktır. Çalışmanın ilk bölümünde çevresel güvenlik, Arktik bölge özelinde çevresel güvenlik adına atılan adımlardan biri olan Arktik Konseyi, küresel ısınma ve sera etkisi, buzulların erimesi, küresel ısınma ile ilgili 19.yüzyıldan itibaren yapılmış olan tahminler, bilimsel araştırmalar ve son olarak Arktik bölgesinin ekonomik ve stratejik önemine dair genel çerçeveyi çizen bilgiler verilmiştir. İkinci bölümde küresel ısınmanın uluslararası bir boyut kazanmasıyla birlikte Birleşmiş Milletler öncülüğünde yapılan Hükümetler Arası İklim Paneli (IPCC) ve ortaya koyduğu raporlar, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) ve Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi resmi belgelerle incelenmiş, devletlerin bu girişimlere karşı tutumu analiz edilmiştir. Üçüncü bölümde ise Arktik'teki buzulların erimesiyle ekonomik ve ulusal güvelik kaygıları artan beş Arktik ülkesinin (Rusya, ABD, Kanada, Norveç ve Danimarka) bölgedeki hâkimiyet iddiaları yine devletlerin resmi raporları ve basına verdikleri demeçler aracılığıyla Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi çerçevesinde incelenmiştir. Küresel ısınma Arktik bölgesi başta olmak üzere tüm dünya üzerindeki tüm canlı yaşamını tehdit eden önemli bir sorundur. Ancak bu çalışmada da görüleceği gibi bölge ülkeleri ekonomik çıkarları ve ulusal güvenlik kaygıları adına bu faktörü görmezden gelmektedir. Birleşmiş Milletler'in küresel ısınmayı yavaşlatmak için yaptığı çalışmalar ülkelerin bu isteksiz tutumundan dolayı beklenen etkiyi sağlamakta yetersiz kalmaktadır. Bu çalışmada elde edilen bilgi ve verilere göre devletlerin iddia ettikleri bölgeleri ele geçirmeleri ve buradaki fosil kaynakları kullanmaları durumunda küresel ısınmanın daha hızlı bir şekilde artacağı, ekonomik ve siyasi tehditlerin yerini çevresel tehditlerin alacağı ortaya konulmuştur. ; The aim of this thesis is to analyze of the states' claims in the Arctic region within the framework of environmental security and climate change. According to the information and data obtained in the study, even if the states reach a consensus in the sharing of regional resources, the use of these fossil energy resources will further increase the current high emissions. Therefore, even if states are prevented from being dragged into an armed conflict within the framework of their claims, it will not be possible to get rid of the devastating effects of global warming for the world. The first part of the study is an explanation about environmental security, Arctic Council which is one of the steps taken in the name of environmental security in the Arctic region, global warming and greenhouse effect, melting of icecaps, information about research made since the 19th century on global warming, and finally the economic and strategic aspects of the Arctic region. In the second part, the Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) led by the United and its reports, the United Nations Framework Convention on Climate Change (UNFCCC) and the United Nations Convention on the Law of the Sea have been examined with official documents. In the third part, the claims of sovereignty in the region of five Arctic countries (Russia, USA, Canada, Norway and Denmark), whose economic and national security concerns increased due to the melting of the Arctic glaciers, are examined within the framework of the United Nations Convention on the Law of the Sea. Global warming is an important problem that threatens all life on Earth, especially in the Arctic region. However, as can be seen in this study, countries in the region ignore this factor at the expense of their economic interests and national security concerns. The efforts of the United Nations to slow down global warming are insufficient to achieve the expected impact due to the countries' reluctance. According to the information and data obtained in this study, it is revealed that global warming will increase faster if the states take over the claimed areas and use the fossil resources there, and environmental and economic threats will be replaced by environmental threats.