Bu çalışmada, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Avrupa Birliğine üyelik sürecinden bahsedilmiş olup, Kıbrıs sorununun Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini nasıl etkilediği açıklanmıştır. Çalışmada arşiv kaynaklarını kullanarak zengin bir içerik oluşturmaya özen gösterilmiştir. Çalışmanın temelini oluşturabilmek için Kıbrıs sorununun tarihçesinden bahsedilmiştir. Devamında ise Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Avrupa Birliğine üyelik sürecinin nedenleri ve hukuki durumu değerlendirilmiştir. Çalışmanın amacı Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin AB'ne üye olmasıyla birlikte Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde Kıbrıs sorununun nasıl etkili olduğunu gösterebilmektir. Bu bağlamda Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı izlemiş olduğu taraflı politikayı ortaya konmuş ve Avrupa Birliği Zirve kararlarından bahsederek, Kıbrıs sorununun Türkiye'ye karşı nasıl kullanıldığı ifade edilmiştir. Buna ek olarak günümüz için bir değerlendirme yapılması gerektiği düşünülerek Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Avrupa Birliğine üye olmasıyla birlikte Türkiye'ye karşı Doğu Akdeniz'de oluşturdukları siyasi baskılar analiz edilmiştir. ; In this study, the membership process of the Greek Cyprus Administration of south Cyprus to the European Union is mentioned and how the Cyprus problem affects Turkey-European Union relations is explained. In the study, care was taken to create a rich content by using archive resources. In order to form the basis of the study, the history of the Cyprus problem was mentioned. Afterwords, the reasons and legal status of the Greek Cyprus Administration's membership process to the European Union were evaluated. The aim of the study is to show how the Cyprus problem is effective in Turkey European Union relations with the Greek Cyprus Administration of South Cyprus joining the European Union. In this context, the biased policy followed by the European Union against Turkey was put forward and by the mention European Union Summit decisions, it was expressed how the Cyprus problem was used against Turkey. In addition to this, considering that an evaluation should be made for today, the political pressures created by the Greek Cyprus Administration of South Cyprus in the Eastern Mediterranean with the membership of the European Union have been analyzed.
Avrupa Birliği, ekonomik bütünleşme alanında başarılı olup şimdiye kadar görülen en başarılı birlik olmuştur. Ekonomik alanın aksine güvenlik ve savunma alanı ise Birliğin epeyce zorlandığı, tartışıldığı ve çekinceli bir alan olmuştur. Soğuk Savaş döneminde, güvenlik ve savunma alanında önemli bir çaba harcanmış; Batı Avrupa Birliği kurulmuş, Avrupa Savunma Topluluğu kurma girişiminde bulunulmuş ancak hedeflenen sonuçlara tam anlamıyla ulaşılamamıştır. Soğuk Savaş dönemi güvenlik ve savunma konuları bakımından AB için NATO gölgesinde geçmiştir. Fakat asıl önemli olan gelişmeler Soğuk Savaş'ın bitimi ile yaşanmaya başlamıştır. 1992 Maastricht Antlaşması ile Ortak Dış Politika ve Güvenlik Politikasında (ODGP) çok önemli bir adım atılmış ve siyasi bütünleşme sürecine gidilmeye başlanmıştır. Bu aşamada, güvenlik ve savunma politikaları hükümetlerarası düzeyde de olsa AB'nin ikinci sütununu oluşturmuştur. Devam eden süreçte ise Avrupa Güvenlik Savunma Politikası (AGSP) ve NATO ile işbirligi içinde oluşturulan Avrupa Guvenlik Savunma Kimliği (AGSK) oluşturulmuştur. Ayrıca yapılan çeşitli Zirvelerle bu süreçler hızlı bir biçimde gelişmiştir. 2009 yılında Lizbon Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi ile de birliğin hem anayasal hem de hukuki olarak Ortak Güvenlik ve Savunma Politikasının (OGSP) temel dayanakları ve kuruluşu tamamlanmıştır. Son dönem gelişmesi olarak da yine Lizbon Antlaşmasında yer alan "kalıcı yapısal işbirliği" ilkesinden yine aynı isimle yola çıkılarak "Kalıcı Yapısal İşbirliği" (PESCO) yapısı oluşturulmuştur. Avrupa Birliği'nin ortak bir güvenlik ve savunma politikası oluşturması süreci incelenirken, AB'nin NATO ile olan ilişkilerinin de göz önünde bulundurulması zorunludur. Bu nedenle, NATO'nun bu savunma ve güvenlik sürecine olan etkisi ve Avrupa Birliği'nin savunma ve güvenlik politikası oluşturma sürecinde meydana gelen politikaların NATO'ya yansımaları ve etkileri de irdelenmek durumundadır. Bu bağlamda çalışmada genel olarak güvenlik kavramından başlanarak uluslararası, toplumsal ve küresel anlamda güvenlik ve güvenliğe etki eden faktörler ele alınmış, AB Güvenlik ve Savunma Politikasının oluşum süreci ile günümüze kadar yaşadığı belli başlı önemli gelişmelere değinilmiş; NATO ile olan ilişkileri üzerinde durulmuş ve günümüzde gelinen aşama incelenmiştir. Ayrıca bu politika çerçevesinde yapılan bazı ortak operasyonlara da değinilmiştir. ; The European Union, has become the most successful union ever seen achieving economic integration. Contrary to the field of economy, the field of security and defence, has been a highly challenging, controversial and risky area the Union struggles with. Much effort had been spent in the field of security and defence during the Cold War period, West European Union had been established; attempts to establish European Defence Community had been made however targeted results could not be obtained in the fullest sense. For EU, the Cold War period, had been overshadowed by NATO in terms of security and defence issues. However, major developments began to be experienced subsequent to the end of the Cold War. A considerable step in Common Foreign and Security Policy (CFSP), was taken by Maastricht Treaty of 1992 and the process of political integration, thus, was initiated. At this stage, although the security and defence policies have been at intergovernmental level, they constituted the second pillar of EU. In the ongoing process, the European Security Defence Policy Identity (ESDI) has been established in accordance with European Security Defence Policy (ESDP) and NATO. Additionally,through various summits held, these processess have been rapidly improved. As Lisbon Treaty entered into effect in 2009, the basic foundation and establishment of EU's Common Security and Defence Policy (EU CSDP) has been set both constitutionally and legally. As a recent development, based upon the principle of "Permanent Structured Cooperation" which is included in Lisbon Treaty, once again, the Permanent Structured Cooperation (PESCO) structure has been established. Taking the relations between European Union and NATO, as well, into consideration is obligatory for the establishment procedure of European Union's common security and defence policy to be examined. For this reason, NATO's effect over the mentioned defence and security process, and the reflections and effects of policies brought up during EU's defence and security policy formation process on NATO, are to be studied as well. In this context, within the scope of this study, starting from the concept of security in general, the aspect of security and factors influencing it in international, social and global terms are taken into consideration; the formation process of EU Security and Defence Policy and the concerning main developments occurring until today, are mentioned; its relations with NATO are accentuated and the final stage reached today is analysed. In addition to this, some of the common operations executed within the frame of this policy are also considered.
Yüksek LisansTezi ; Uluslararası işbirliği bağlamında yaşanan değişmelerin en geniş çerçevesini sunan, eşit aktörler arasında, iki yönlü ve hiyerarşik olmayan diyalog vurgusu ile işbirliğinin yeni formu olarak formüle edilen Güney- Güney işbirliği bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Çalışmanın temel sorusu; coğrafi referansla sosyo- ekonomik bir kategori olarak sunulan Güney ülkeleri grubundaki ülkelerin esasında homojen değil heterojen bir grup oluşturduğundan yola çıkarak, sınırlı sayıda ortak özellikleri olan bu ülkelerin neden ve nasıl bir işbirliğine yöneldikleridir. Çalışma, tarihsel perspektiften Güney- Güney işbirliğinin nasıl doğduğunu, nasıl geliştiğini ve kurumsal çerçevesini ele almaktadır. Bu çerçevede çalışmada, Güney ülkeleri kavramı nasıl ortaya çıkmıştır, Güney ülkelerini işbirliğine yönelten temel dinamikler nelerdir, Güney- Güney işbirliğini ortaya çıkaran etmenler nelerdir ve kurumsal çerçevesi nedir sorularına cevap aranmaktadır. Dekolonizasyon süreci sonrasında hegemon kutuplardan uzaklaşmak isteyen ülkelerin bir araya gelmesi ile ortaya çıkan Bağlantısızlar Hareketi ile Güney ülkelerinin politika üretebilecekleri platformlar sağlama amacıyla hareket eden Birleşmiş Milletler'in ilgili kurumları, Güney- Güney işbirliğinin gelişimini tarihsel olarak besleyen iki farklı ana damar olarak düşünülmektedir. Bağlantısızlar Hareketi ve Birleşmiş Milletler kurumları toplantıları kronolojik olarak incelenerek, Güney- Güney işbirliğinin gelişimini sağlayan ip uçları aranmıştır. 1960'lı yıllardan başlayan bu toplantılarda Güney'e ve Güney- Güney işbirliğine dair atıflar ideolojik etkenler içerirken, bu atıflar zamanla ekonomik kaygılara dönüşmüştür. Günümüzde Güney- Güney işbirliği, karşılıklı fayda ve dayanışma vurgusu odaklı kalkınma projelerini ve politikalarını içermektedir. Ekonomik, politik, teknik, sosyal, çevresel ve teknolojik alanlarda eşit aktörler arasında ilişkiler ağı olan Güney- Güney işbirliğinin, dinamik yapısı ile kalkınma politikalarında başvurulan önemli bir kaynak olarak ...
ÖZET AYGÜN, M. Fatih. Avrupa Birliği Entegrasyon Teorileri Işığında Türkiye-Suriye-Ürdün-Lübnan Arasındaki Yüksek Düzeyli Dörtlü İşbirliği Konseyi'nin Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2014 Bu çalışmada Türkiye-Suriye-Ürdün-Lübnan arasında kurulmak istenen "Yüksek Düzeyli Dörtlü İşbirliği Konseyi" mekanizmalarının da yer aldığı bölgesel vizyon temelinde bütünleşme süreci, Avrupa Birliği'ni konu alan entegrasyon teorileri ışığında incelenecek ve entegrasyon teorilerine kısaca değinilecektir. Avrupa Birliği Bütünleşme Teorileri içerisinde bütünleşmeyi tamamıyla açıklayabilecek tek bir teori olduğunu söylemek zordur. Bu görüşten yola çıkarak Türkiye'nin entegrasyon ihtiyacını, entegrasyon arayışını ve en başta yakın komşularını kapsayan yeni bölgesel entegrasyon vizyonunu en iyi açıklayabilecek teoriler incelenecektir. Anlatılan teoriler ışığında gerçekleştirilmek istenen bütünleşme sürecinin başarısız olma sebepleri araştırılacaktır. ; ABSTRACT AYGÜN, M. Fatih. An Evaluation of the High Level Quartet Cooperation Council between Turkey-Syria-Jordan-Lebanon in the Light of the European Union Integration Theories, Master's Thesis, Ankara, 2014 In this study, the integration process on the basis of regional vision including the High Level Quartet Cooperation Council mechanisms that are wanted to be established between Turkey-Syria-Jordan-Lebanon will be assessed in the light of the European Union Integration Theories and the integration theories will briefly be touched upon. It is hard to state that there is not a single theory which fully explains the integration among the European Union Integration Theories. In this context, the theories that can explain in the best way of Turkey's need for integration, its search for integration and especially its new regional integration vision covering its close neighbors will be analyzed. The reasons for failure in the integration process that is aimed to be conducted will be researched in the light of mentioned theories.
Avrupa'da bütünleşme fikrinin temelleri çok eski tarihlere dayanmaktadır. Fakat bu birliğin kurulmasında II. Dünya Savaşı'nın yarattığı siyasal ve ekonomik çöküntünün yeri büyüktür. Savaş sonrası bozulan ekonomilerini geliştirmek amacıyla Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ABD'nin de desteğiyle önce 1951 yılında Paris Anlaşması ile Avrupa Kömür ve Çelik Birliği'ni (AKÇT), daha sonra 1957'de Roma Anlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu'nu (AAET-EURATOM) kurdular. Süreç içerisinde yapılan antlaşmalarla genişleme yaşayan Topluluk, genişlemeye bağlı olarak kurumlarında değişiklikler yapmış, yeni kurumlar oluşturmuş ve mevcut kurumların yetkilerini arttırmıştır. Yarım asrı geride bırakan Türkiye-AB ilişkilerinin temeli 31 Temmuz 1959'da Türkiye'nin AET'ye üyelik için başvurusu ile atılmıştır. AET Bakanlar Konseyi, Türkiye'nin yapmış olduğu başvuruyu kabul ederek, üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması imzalanmasını önermiştir. 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması'nın 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmesiyle de Türkiye-AB ortaklık ilişkisi başlamıştır. Türkiye-AB ilişkilerinde önemli dönüm noktalarından biri 1996 da Gümrük Birliği Anlaşması'nın imzalanması, diğeri ise 1999 yılında gerçekleşen Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin adaylık statüsünün teyit edilmesidir. Adaylık statüsü verilmesinin ardından Türkiye, Uyum Yasaları ve reform paketleri ile Kopenhag Kriterleri'ne bir an önce uyum sağlamayı hedeflemiştir. 17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel'de düzenlenen Zirve toplantısında Türkiye'nin siyasi kriterleri yeterli ölçüde karşıladığı belirtilerek 3 Ekim 2005 tarihinde AB'ye katılım müzakerelerinin resmen başlatılması yönünde karar alınmıştır. ; The basis of the idea of integration in Europe is based on a very ancient history. However, the political and economic collapse created by the 2nd World War was very important in the establishment of this union. France, Germany, Italy, Belgium, Netherlands, Luxembourg by the support of USA firstly constituted the European Coal and Steel Union (ECSC) with the Paris Agreement in 1951 and then continued to constitute the European Economic Community (EEC) and the European Atomic Energy Community (AAET-EURATOM) with the Treaty of Rome to develop their post-war distorted economies. The Community, which experienced expansion with the agreements made in the process, made changes in its institutions depending on the enlargement, created new institutions, and increased the powers of the existing institutions. Relations when were founded half a century ago between Turkey and the European Union based on Turkey`s application for membership of the EEC on 31 July 1959.EEC Council of Ministers, accepting that Turkey had made the application, has offered the signing of a partnership agreement will be valid until the membership conditions occur. Following the Ankara agreement signed on 12th September in 1963 entered into force on 1 December 1964, Turkey-EU partnership relationship began. One of the significant turning points in Turkey-EU relations in 1996 the signing of the Customs Union Agreement and the other is the confirmation of Turkey's candidate status at the Helsinki Summit in 1999. After giving candidate status to Turkey, it aims to ensure compliance with the Copenhagen criteria by Adjustment Act and the reform packages. It was indicated that Turkey provides political criteria in the Summit meeting held in Brussels on 17 December 2004. Because of that on 3 October 2005, it was decided to meet the EU accession negotiations formally launched.
Ülkelerin sürdürülebilir kalkınmaya önem vermesiyle çevrenin iyileşmesi ve sınırlı kaynakların kontrol altına alınması sağlanarak ekonomilerin gelişmesi sağlanabilir. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin sürdürülebilir kalkınma ile ilgili politikaları küresel ekonomiyi etkileyebildiğinden dolayı Avrupa Birliği ülkelerinin sürdürülebilir kalkınma performanslarının ölçülmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda araştırmada, Avrupa Birliği ülkelerinin en son ve güncel olan Dönüşüm Performansı Endeksi (Transaction Performance Index - TPI) bileşenlerine ait değerler üzerinden söz konusu ülkelerin sürdürülebilir kalkınma performansları MEREC tabanlı WEDBA yöntemi ile ölçülmüştür. Bulgulara göre ilk olarak MEREC yöntemi ile ülkelere göre en önemli TPI bileşeninin ''çevresel dönüşüm'' olduğu tespit edilmiştir. İkinci olarak ise MEREC tabanlı WEDBA yöntemine göre en fazla sürdürülebilir kalkınma performansına sahip ilk üç ülkenin Danimarka, İrlanda ve Malta, buna karşın en az performansa sahip ilk üç ülkenin ise GKRK, Finlandiya ve Estonya olduğu gözlenmiştir. Araştırmada ayrıca MEREC tabanlı WEDBA yöntemi kapsamında ülkelerin ortalama sürdürülebilir kalkınma performansları hesaplanmış ve ortalama performans değerinden az performansa sahip olan ülkelerin küresel ekonomiye katkılarının daha fazla olması için sürdürülebilir kalkınma performanslarını artırmaları gerektiği değerlendirilmiştir. Son olarak yöntem açısından duyarlılık ve ayırım uzaklığı analizlere göre ülkelerin sürdürülebilir kalkınma performansları TPI kapsamında MEREC tabanlı WEDBA yöntemi ile ölçülebileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Avrupa Birliği, kuruluşundan itibaren göç alan ve politikalarını insan hakları çerçevesinde düzenleyen bir ulusüstü örgüttür. Avrupa Birliği tarafından düzensiz göçün azami seviyede tutulması amaçlanmıştır. Bu sebeple de Birlik bütünlüğünü sağlamak amacıyla sözleşmeler ile belirlenen politikalar doğrultusunda iç ve dış göçü kontrol altına alacak bir takım düzenlemeler yapmıştır. Dolayısıyla bu çalışma; insanların dini, iktisadi, siyasi, sosyal ve diğer durumlar sebebiyle yer değiştirme hareketlerinin Avrupa Birliği politikalarını nasıl etkilediğiyle ilişkilidir. Çalışma kapsamında söz konusu bu politikalar incelenerek, bugüne kadar katedilen mesafe ifade edilmeye çalışılacaktır. Çalışmada Avrupa Birliği göç politikaları; tarihsel verilere, yapılan antlaşmalara, kararlara ve uygulamalara göre değerlendirilerek; uluslararası hukuk, Avrupa Birliği komisyon kararları, Frontex verileri, Birleşmiş Milletler raporları, göç politikası çerçevesinde yapılan antlaşmalar, insan hakları tarihsel gelişimi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na ilişkin kararlar çerçevesinde ele alınacaktır. v Çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; araştırmanın konusuna, amacına, önemine, çalışma ile hangi sorulara yanıt arandığına ve konuya ilişkin tanımlara yer verilecektir. İkinci bölümde; göç kavramı, göç türleri ve Avrupa Birliği'nde göç konusu ve göç politikalarının tarihsel gelişimi ele alınacaktır. Üçüncü bölümde; insan hakları açısından sığınma hakkı ve mültecilik, insan haklarının tarihsel gelişimi, sığınma hakkının ortaya çıkışı, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin kurulması, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve mültecilerle ilgili diğer çalışmalar incelenecektir. Dördüncü bölümde ise göç politikaları, Avrupa Birliği öncesi Avrupa ülkelerinin göç politikaları, Avrupa Birliği'nin ortak göç politikaları, ortak sığınma politikası üretme çabaları kapsamında yapılan antlaşmalar ve Avrupa Birliği'nde göçmenlere ve sığınmacılara yönelik bazı kurumlar incelenecektir. ; The European Union is a supranational organization that has received immigrants since its establishment and regulates its policies within the framework of human rights. The European Union aims to keep irregular migration at the minimum level. For this reason, in order to ensure the integrity of the Union, it has made a number of arrangements to control the internal and external migration in accordance with the policies determined by the agreements. Therefore, this study is related to how the policies of the European Union is affected according to people's movements due to religion, economics, politics, social issues, and other situations. Within the scope of the study, these policies will be examined and the distance covered up to the present will be expressed. In this study, European Union migration policies will be handled while being evaluated according to the historical data, the agreements, decisions, and practices; in the framework of international law, the European Union commission decisions, Frontex data, the United Nations reports, treaties on migration policy, historical development of human rights and decisions of the European Court of Human Rights and the European Commission of Human Rights. vii The study consists of four parts. In the first chapter; the subject, the purpose, the importance of the study, which questions are aimed to be answered with this study, and the definitions about the subject will be included. In the second part; the concept of migration, the types of migration, and the historical development of the subject of migration and migration policies in the European Union will be discussed. In the third chapter; the right to asylum and migration in terms of human rights, the historical development of human rights, the emergence of the right to asylum, the establishment of the United Nations High Commissioner for Refugees, the 1951 Geneva Convention and more studies on refugees will be examined. In the fourth chapter, migration policies, migration policies of European countries before the European Union, common migration policies of the European Union, treaties made within the scope of efforts to produce common asylum policy, and some institutions about migrants and asylum seekers in the European Union will be examined.
Savunma harcamaları tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de oldukça önemli bir yere sahiptir bütçeden önemli bir pay almaktadır. Türkiye soğuk savaş yıllarında Sovyetler Birliği'nin yayılmacı politikasına karşı 1952 yılında NATO'ya üye olmuştur. Türkiye NATO güvenlik şemsiyesine katılmakla savunma harcamalarını daha da artırmadan yüksek bir güvenlik düzeyine ulaşmıştır.Küreselleşme ile birlikte bölgesel entegrasyonlar da hız kazanmış çeşitli ittifak arayışları ortaya çıkmıştır. Bu entegrasyonu en iyi uygulayan Avrupa olmuştur.AB kendi güvenlik politikasını kurma yolunda, Türkiye ise AB'ye üyelik süreci içindedir. Türkiye'nin savunma ihtiyacını gerektiren nedenler gerek AB, gerekse NATO ülkelerinden farklılık arz etmektedir. Türkiye'nin tehdit algılaması daha farklıdır. Çünkü Türkiye dünyanın en istikrarsız bölgesinde bulunmaktadır. Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar dünyadaki en önemli kriz bölgeleridir.Avrupa'nın NATO dışında bir güvenlik sistemi oluşturması ciddi bir savunma gideri anlamına gelmektedir. Avrupa'nın bugünkü güvenlik yapısıyla üye devletler, soğuk savaşın sona ermesi ve hâlen devam eden NATO güvenlik şemsiyesine rağmen savunma harcamalarını azaltamamışlardır.AB AGSP'yi NATO'dan daha yüksek bir güvenlik düzeyine çıkaramadığından, bugüne kadar olan Türkiye'nin AB sürecinin Türk savunma harcamalarına önemli bir etkisinin olmadığı söylenebilir. Ayrıca AB'de savunma harcamaları incelendiğinde, özellikle AB'ye üye ülkelerin üyelikten önceki ve sonraki savunma harcamaları düzeyinin korunduğu görülmektedir.Bugünün güvenlik ortamında; Türkiye özellikle bölgesindeki istikrarsızlık ortamının barış ortamına bırakılmadığı ve komşu ülkelerin savunma harcamalarının azalmadığı sürece kedini güvende hissedemeyecektir. Bütün bunlara değişen yeni tehdit algılamasında da tanımlanan ve dış desteğe de sahip terör sorunu eklenince Türkiye'nin caydırıcılığı yüksek bir silahlı kuvvetler bulundurmaya, dolayısıyla savunma harcamalarını mevcut düzeyde tutmaya devam edeceği değerlendirilmektedir. ; Defense Spending has, as in almost all countries, an important place in our country and gets a huge portion of the budget. Turkey became a member of NATO in 1952 against hostile policies of the Soviet Union. By joining the security umbrella of NATO, Turkey has assured a high level of security without having to further increase her defense spending.By globalization, regional integratins and search for various alliances have quickly become the trend. The best example of this integration is Europe.Europe is on its way to establishing her own security policy, whereas Turkey is in the process of membership to the European Union (EU).The reasons for Turkey?s defense spending differ from those of both EU and NATO countries threat perception of Turkey is much more different, because Turkey is located in the most instable region of the world. The Middle East, Balkans and the Caucasus are the most important crises regions in the world.To establish a security system apart from NATO means a serious defense expenditure for Europe. Despite the end of the cold War and the currently available NATO defense umbrella, EU member countries have been unable to reduce defense spending due to Europe?s current security structure.Because the EU has been unable to bring Eropean Security and Defense Policy to a higher security level than that of NATO, it is right to state that Turkey?s EU process has has not had an important influence on Turkish defence spending. Furthermore, when defense spending in EU is examined, it is clear that level of defense spending of EU countries before and after becoming members of the EU has not changed.In today?s security environment; Turkey will not feel safe unless the neighboring countries reduce their defense spending and the instable situation in the region becomes one of peace. If the externally supported and funded terror problem defined in the new threat perception is added to all of these, Turkey is forced to maintain a highly deterrent armed forces and thus to maintain her defense spending in its current level.
Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı sonrasında savaşların son bulması için devletler bir araya gelerek Avrupa entegrasyonunun temellerini atmışlardır. Üye ülkeler arasında barış ortamını büyük oranda sağlayan Avrupa Birliği, maalesef Avrupa'nın göbeğinde 1992 yılında Bosna Savaşı'nın yaşanmasına engel olamamış ve bu savaş sırasında istenilen desteği verememiştir. Bu savaş Avrupa Birliği'nin meşruiyetinin sorgulanmasına neden olmuştur. Bosna Savaşı Avrupa Birliği'nin güvenlik politikası geliştirmesinde etkili olmuştur. Ayrıca Avrupa Birliği, Balkan politikası geliştirmiş ve genişleme politikasına Balkanları da dâhil etmiştir. Bu ülkelerden biri olan Bosna Hersek'te hem barış ortamının devam etmesi hem de ekonomik gelişimine katkı sağlamak amacıyla dış politikasında Avrupa Birliği üyeliğini amaç edinmiştir. Günümüzde ülkede çatışma riski bulunmakta ve bu riskin giderilmesi için Avrupa Birliği'nin çözüm olacağı düşünülmektedir. ; For Europe to end wars after the Second World War, states came together and laid the foundations for European integration. Unfortunately, the EU, which provided a peaceful environment among the member states in great measure, could not prevent the Bosnian War in 1992 from happening and failed to provide the desired support during this war. This war is the legitimacy of the EU. The Bosnian War has influenced the development of the EU's security policy. In addition, the EU has developed Balkan policy and has included the Balkans in its enlargement policy. BiH, one of these countries, aims at EU membership in foreign policy in order to continue the peace environment and contribute to economic development. Today, there is a risk of conflict in the country and it is thought that the EU will be the solution to eliminate this risk.
Danışman: Alihan Limoncuoğlu ; Çokkültürcülük, bir devletin ulaşmak istediği kültürel politikalar manzumesi anlamına gelmektedir. Devlet, inşa ettiği politik duruşta her ne kadar bir etnik unsura diğerlerinden daha fazla yer verse de çokkültürcülük kavramı, var olan tüm kültürlere yer veren normatif ilkeler toplamıdır. Çokkültürlülük ise bir politik duruştan çok mevcut durumu özetleyen tanımlayıcı bir kavramdır. Çokkültürlülük, bir toplumdaki etnik, kültürel, dilsel, ırksal, dinsel ve/veya bireysel tüm farklılıkların, siyasal ve kamusal alanda kendini özgürce ifade etmesi ve tanınması anlamına gelir. Çokkültürlülüğü çoğulculuktan ayıran temel fark, onun yirminci yüzyılın idealleştirdiği demokrasi, bireycilik ve insanların evrensel eşitliği gibi ilkelerini, bireylerin farklılığına rağmen değil, bu farklılıklar sebebiyle uygulama isteğidir. Siyasal manada politik bir duruş olan çokkültürcülük ve toplumdaki birden fazla kültürel durumu betimleyen çokkültürlülük kavramı devlet etkisini en aza indirmeyi düşünen liberal kültürün bir parçası olmasına karşın, azınlık hakları konusunda sorumluluğu yine devlete devreder. Çokkültürlü anlayışın Avrupa'ya yansıyan en büyük sorunu, yerleşik olmayan topluluklarda gözlemlenmektedir. Avrupa ülkeleri, İkinci Dünya Savaşı sonrası ve Soğuk Savaş boyunca ekonomilerini ve ülkelerindeki refah seviyelerini geliştirmektedirler. Çokkültürlülüğün gelişimi bağlama oturtularak, yani çokkültürlülük bilinen şekli ile içinde doğduğu Batı demokrasilerinin siyasi çerçevesi içine yeniden yerleştirilerek çokkültürlülüğün "kapsayıcı" bir tanımı yapılacaktır. Çokkültürlülük bu durumda, belirgin niteliği birlik ve çoğulculuk arasındaki gerilim olan daha genel bir sorunsalın, milli birlik sorunsalının özel bir biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çokkültürlülük söz konusu olduğunda üzerinde durulan kimlik etnik kimliktir. Bu etnik kimlik belli bir soya aidiyeti ifade eder. Ulus devlet sürecinde millet oluşumunda soy ikinci planda kalmaktadır. Günümüzde, kültürel aynilik anlayışından uzaklaşma ile birlikte etnik kimliklerin yeniden kendini tanımlaması ve otantik gerçekliğine yeniden dönmesi refleksi ortaya çıkmaktadır. Çokkültürlülük bu noktada gündeme gelmekte ve kendine meşruiyet zemini aramaktadır. Avrupa Birliği'nin bugün içinde bulunduğu refah paylaşımı ve işsizlik temelinde gerçekleşen durağan yapı, birliğin çokkültürlü sisteminin iflas etmesine sebep olmaktadır. Küreselleşme ile terörist organizasyonların propaganda imkanının gelişmesi bu durumun da ırkçılık ve yabancı düşmanlığını tetiklemesi dolayısı ile kimlik politikalarına bağlı çokkültürlülük iflası arasında güçlü bir bağ vardır. Çokkültürcülüğün iflası sadece sağ veya muhafazakar siyasetçiler tarafından değil ana akım partilerin tümü tarafından dile getirilmektedir. Bu düşünceler birleştiğinde Avrupa'da özellikle ll. Dünya savaşı sonrasından günümüze görülmemiş düzeyde yabancı düşmanlığını körüklemektedir. En azından Avrupa'nın gelişmiş ülkeleri düzeyinde, Avrupalı devletler ve bu devletlerde çalışan misafir işçiler arasındaki ilişkinin, bir karşılıklı gönüllülük (arz-talep) dengesine dayandığı, çokkültürlülük tarafından ihmal edilen bir olgu olagelmiştir. ; Multiculturalism means the cultural politics that a state wants to achieve. The concept of multiculturalism is the sum of normative principles that embrace all existing cultures, although the state has more of an ethnic component in its political stalemate than any other. Multiculturalism, on the other hand, is a descriptive concept that summarizes the current state rather than a political one. Multiculturalism means that all ethnic, cultural, linguistic, racial, religious, and / or individual differences in a society are freely expressed and recognized in the political and public arena. The main distinction that distinguishes multiculturalism from pluralism is that it wants to apply the principles such as democracy, individualism and universal equality of people idealized by the twentieth century, not because of individual differences, but because of these differences. The concept of multiculturalism, which is a political stance in the political sense and multiculturalism, which describes more than one cultural situation in society, is part of a liberal culture that considers the least to be a state influence, but it also transfers responsibility for minority rights to the state. The greatest problem of multicultural understanding reflected in Europe is observed in non-resident communities. European countries are improving their economies and the prosperity of their countries throughout the post-Second World War and the Cold War. The development of multiculturalism will be restrained, that is, multiculturalism will be redefined in the political context of the Western democracies in which it is born in order to make a "covering" definition of multiculturalism. In this case, multiculturalism emerges as a specific form of the question of national unity, a more general problematic which is the tension between unity and pluralism. When it comes to multiculturalism, the identity is the ethnic identity. This ethnic identity refers to a certain soya belonging. In nation-state process, the second line remains in nation formation. Today, with the departure from the understanding of cultural identity, the reflex of ethnic identities to redefine themselves and return to their authentic reality emerges. Multiculturalism is at this point in the world and is looking for a legitimacy ground for itself. The stagnant structure of the European Union, which is based on welfare sharing and unemployment today, causes the multicultural system of the Union to go bankrupt. There is a strong link between globalization and the development of the propaganda opportunities of terrorist organizations, which in turn triggers racism and xenophobia, and therefore the multiculturalism connected with identity politics. The work of multiculturalism is not only spoken by right-wing or conservative politicians, but by all mainstream parties. When these considerations are combined, especially in Europe, It has fueled xenophobia at an unprecedented level after World War II. At least at the level of Europe's developed countries, the relationship between European states and guest workers working in these states has become a phenomenon neglected by multiculturalism, based on a mutual volatility (supply-demand) balance.