A Comparative Study of the Freedom of Expression in Turkey and EU
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 44, Heft 0, S. 51-148
138 Ergebnisse
Sortierung:
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 44, Heft 0, S. 51-148
ÖZETBasın özgürlüğü, toplumun doğru şekilde bilgilendirilmesi ile birlikte bilinçli bir kamuoyunun oluşmasında önemli bir rol üstlenir. Özellikle liberal demokrasilerin vazgeçilmez parçası olan bireylerin kendi kendisini idaresi ve fikirlerin farklılığına saygı çerçevesinde görevini yerine getirir. Bu yüzden basın özgürlüğü, demokratik bir toplumun en temel ve vazgeçilmez unsurudur.Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğünün bir diğer şekli olarak karşımıza çıkar. İfade özgürlüğü bir insan hakkı olarak, BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi en temel insan hakları belgelerinde yer almıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 10'da ifade özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Anılan maddede ilk olarak ifade özgürlüğünün çerçevesi çizilmiş, bu özgürlüğün kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerdiği belirtilmiştir. 10. maddenin ikinci fıkrasında ifade özgürlüğünün kabul edilebilir sınırları belirlenmiştir. Buna göre, ifade özgürlüğü üzerine konan bir sınırlamanın kabul edilebilmesi için, sınırlama ilkin kanunen belirlenmiş olmalı, ikinci olarak bu sınırlama demokratik bir toplumda gerekli olmalıdır. üçüncü olarak ise bu sınırlama 10. maddenin ikinci fıkrasında sayılan meşru amaçlardan birini gerçekleştirmeye yönelik olmalıdır.Maalesef ülkemizde, AİHS m. 10 korumasına rağmen özellikle siyasi baskılardan ve medya sahiplik yapısından kaynaklanan nedenlerle basına müdahaleler olmakta ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından ihlal kararları verilmektedir. Çalışmamızda mahkeme kararları ışığında ihlal nedenleri incelenecek ve basın özgürlüğünün meşru sınırlandırılması halleri anlatılacaktır. Ayrıca mahkeme kararları, Avrupa Birliği İlerleme Raporları ve basın meslek kuruluşlarının bildirileri ışığında Türkiye'nin basın özgürlüğü konusundaki geçmişine, şu andaki durumuna ayrıntılı şekilde yer verilecektir. Anahtar kelimeler: Basın özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İfade Özgürlüğü, Medya.ABSTRACTFreedom of press assumes significant role in ensuring an informed public opinion thanks to properly clarified. This freedom fulfills mission in the context of an inherent part of liberal democraties, a form of government based on self governance, respect for a plurality of view. Freedom of expression is necessity and an essential liberty of democratic society. Freedom of press appears as a form of freedom of expression. The right to freedom of expression is protected by all major international human rights instruments such as the U.N. Universal Declaration of Human Rights, the International Covenant an Civil and Political Rights, and The European Convention on Human Rights and Fundamental Freedoms. Article 10 of the European Convention on Human Rights protects freedom of expression. First it states the scope of the right. It entitles everyone to the freedom to hold opinions and to receive and impart information and ideas without interference by public authority and regardless of frontiers. Article 10 defines the circumstances in which limitations on free expression are permitted. Such limitations are permissible only if they satisfy three tests. Firstly, the restriction must be prescribed by law. Second, a restriction is permissible only if it is "necessary in a democratic society". And third, a restriction is valid only if it is designed to specified objectives in the article 10/2.Despite of the protection in Article 10 of European Convention of Human Rights, unfortunately in Turkey, there is illegal interference in freedom of press especially arising from political pressures and ownership structure of the media. So European Court of Human Rights finds violation of the right to freedom of press.In our thesis, causes of right violation will be analyzed in the light of the court decisions. At the same time the limitations of freedoom of press will be explained. Furthermore background, today and the plans about the freedoom of press in Turkey will be covered in detail in the light of court decisions, European Union Turkey Progress Reports and international press associations. Keywords: Freedoom of Press, European Convention of Human Rights, European Court of Human Rights, Freedoom of Express, Media.
BASE
In: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
The aim of this study is to examine the satisfaction of needs, happiness, academic motivation and life purpose of students who work and do not work in a job that provides financial benefits during the university life. The research is based on correlational research design. The sample of the study consists of 381 (261 women and 120 men) students studying at universities throughout Turkey during the 2021-2022 academic year. The data were collected through The Psychological Needs Scale, Oxford Happiness Scale-Short Form, Academic Motivation Scale, Scale of Life Goals-Short Form and Demographic Information Form. In line with the main purpose of the study, independent groups t-test was used to examine whether the average means of variables differed by gender and financial benefit, and Pearson correlation analysis was used to examine the relationships between satisfaction of needs, happiness, academic motivation and life purpose. The results revealed that there was a significant and positive relationship between the satisfaction of needs, happiness, academic motivation and life purpose. The level of inner purpose, happiness and academic motivation, which is one of the two sub-dimensions of life purpose, differed according to gender. The difference was in favor of women. The level of relationship need, happiness in life, academic motivation and life goals, which was one of the three subdimensions of need satisfaction, differed according to economic freedom. The difference was in favor of students who did not work at a job.
Avrupalı devletlerin güvenlik algılamaları zaman içerisinde bazı değişim ve dönüşümler geçirmiştir. Günümüz itibariyle açıkça belirtilmemekle birlikte göçmen olgusu güvenlikleştirmenin merkezinde yer almaktadır. Güvenlikleştirme sürecinde aktör olarak devlet, herhangi bir sorunu tehdit olarak algıladığında o soruna öncelik verir. Sorun olarak tanımlanan "nesne" özel olarak ulusal güvenlik meselesi olarak kabul edilirse devletler bununla baş etmek için de özel haklara sahip olduğunu iddia eder. Soğuk Savaş sonrasında Avrupalı devletlerin güvenlik anlayışında göçmenler aleyhine değişim olmuştur. Aşırı sağ düşüncesi ile hareket eden ve göçmen karşıtı tutum gösteren siyasal partiler yükselişe geçmiştir. Bu çalışmada güvenlikleştirme kavramları ve Avrupa Birliği'nde göçün güvenlikleştirilmesi incelenmiştir. Daha sonra Avrupa'da göçmen karşıtlığı üzerinden siyaset yapan Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) ile Hollanda Özgürlük Partisi (PVV), durum çalışması modeline göre incelenmiştir. Bu seçimin nedeni ise her iki partinin göçmen karşıtlığında son yıllarda dikkat çeken faaliyetlerinin olmasıdır. Ayrıca FPÖ ve PVV'nin ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile birlikte Avroseptizm konusunda ortak söylemlerinin olmasıdır. Çalışmanın sonucunda, Avrupa genelinde göçmenlere yönelik ötekileştirici bir anlayışın güçlenmeye başladığı ve bunun da aşırı sağcı siyasi gruplar tarafından istismar edildiği tespit edilmiştir. ; Security perceptions of European states have undergone some changes and transformations over time. As of today, the immigration phenomenon is at the center of securitization, although it is not clearly stated. As an actor in the securitization process, when the state perceives a problem as a threat, it gives priority to that problem. If the "object" defined as the problem is specifically considered a national security issue, states claim that they also have special rights to deal with it. After the Cold War, the security understanding of European states changed against immigrants. Political parties acting with the far-right mindset and displaying an anti-immigrant attitude are on the rise. In this study, securitization concepts and securitization of migration in the European Union have been examined. Later, the Austrian Freedom Party (FPÖ) and the Dutch Freedom Party (PVV), which conduct politics over anti-immigration in Europe, were analyzed according to the case study model. The reason for this choice is the remarkable activities of both parties in anti-immigration in recent years. In addition, FPÖ and PVV have common discourses on Euroseptism along with racism and xenophobia. As a result of the study, it has been determined that a marginalizing understanding towards immigrants has begun to strengthen across Europe and this has been exploited by far-right political groups.
BASE
In: Liberal Düşünce Dergisi, Band 0, Heft 109, S. 1-25
Bu çalışmada 20. Yüzyılın en önemli liberal düşünürlerinden biri olan Friedrich August von Hayek'in özgürlük düşüncesinin temellerini kurduğu bireycilik anlayışı, bir toplum için bizatihi gerekli olan özgürlük fikri ve özgürlükle her zaman ilintili olan sorumluluk düşüncesi irdelenmiştir. Hayek'in bireycilik, özgürlük ve sorumluluk düşüncesi çağdaş klasik liberal geleneğe damgasını vuran kendiliğinden doğan düzen fikrinin açılımıyla belirtilmiş ve toplum içerisinde somut hale getirilmesi savunulmuştur.
Hatta Hayek bütün çalışmalarını ve yazılarını kendiliğinden doğan düzen düşüncesi etrafında sistematize etmiştir. Hayek bireylere ve onların özgürlüklerine verdiği değerle, toplumsal düzenin tasarımlı bir şekilde kontrol edilmesine karşı çıkışı temsil etmiştir. Yine Hayek'e göre liberal geleneğin niteliği olan birey, özgürlük ve sorumluluk gibi kavramların bir sosyal düzen için gerekli olduğunu savunmuş ve genel liberal gelenekten ayrılmıştır.
DergiPark: 371409 ; trakyasobed ; The aim of this paper is to analyze "the return to bosom of the nation"discourse voiced by the opposition parties in Turkish politics in certaincircumstances, which seems to be a project that had never been realized. It isa political strategy envisaged forovercoming a political crisesthrough mass resignation of theopposition party's representatives from the parliament. Within this framework,the subject was classified according to political periods and each specificcase was analyzed and compared with the other cases.Aiming to take the legal political activity out of the parliament and tomobilize people around the opposition, this political strategy intends to makeradical changes in the functioning of the political system. From thisperspective this work is set out to contribute to the literature throughdetermining under which political conditions this strategy voiced by theopposition appears and whether it is a realizable and successful politicalmaneuver or not ; Bu çalışma Türk siyasal hayatında muhalefetpartilerinin kimi durumlarda dile getirdikleri ancak hiçbir zamangerçekleştiremedikleri bir proje olarak kalan "sine-i millete dönüş" söyleminikonu edinmektedir. Sine-i millete dönüş, muhalefet partilerinin kriz anlarındabir çıkış noktası olarak düşündükleri parlamentodan toplu şekilde istifa etmestratejisidir Bu çerçevede sine-imillete dönüş söyleminin parti politikası olarak tartışıldığı dönemlerbelirlenmiş, her olay kendi özelinde değerlendirilerek dönemsel bazdatartışmaların ortak noktaları tespit edilmiştir. Meşru siyaseti, parlamentodançıkararak halk zeminine taşımayı amaçlayan ve muhalefete halkı da ortak etmeamacı güden bu politik strateji, bir meşruiyet sorunu yaratarak siyasalsistemin işleyişinde köklü değişiklikler yapmayı hedeflemektedir. Bu bağlamdaçalışmamız muhalefet tarafından zaman zaman dile getirilen bu stratejinin hangikoşullar altında gündeme geldiğini, uygulanabilirliğini ve başarılı bir siyasalmanevra olup olmayacağını belirlemeyi amaçlamaktadır.
BASE
DOI:10.17336/igusbd.409435 ; Batı Trakya Müslüman Türkleri, 1923'ten günümüze kadar pek çok sorunla ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalmış, özelikle Türk-Yunan ilişkilerinin Kıbrıs Sorunu sebebiyle bozulduğu 1970li yıllar sonrasında ayrımcılığın ve sorunların şiddeti artarak devam etmiştir. Bu sorunların başında, etnik kimliğin reddi, eğitim, vatandaşlıktan ıskat, din ve vicdan hürriyeti ve buna bağlı müftülük sorunu, kurumların kontrolü sorunu, demografik yapının değiştirilmesi, ifade özgürlüğüne sınırlamalar gelmektedir. Ancak, 1990'ların son yarısında ve 2000'li yıllarda Yunanistan'da azınlık hakları konusunda olumlu gelişmeler meydana gelmiştir. Bu bağlamda, azınlığı mağdur eden tüm sorunların çözümü sağlanmasa bile bazı alanlardaki gelişmeler incelemeye değerdir. Bu çalışmanın amacı 1990'lardan itibaren Yunanistan'daki azınlık hakları konusunda Avrupalılaşma ve Avrupa kurumlarının etkisini analiz etmektir. ; The Turkish Muslim Minority in Western Thrace has been subject to discriminative practices and human right violations since 1923. Especially after the 1970s, when the Turkish-Greek relations deteriorated due to the Cyprus Problem, the situation for the Minority worsened dramatically. The most significant problems of the Minority are; the denial of ethnic identity, education, de-nationalization of the minority members, freedom of religion and the election of Muftis, the problem concerning the control of the Minority institutions, demographic changes, and the freedom of expression. Since the late 1990s and throughout the 2000s, considerable positive developments in minority rights have been taking place in Greece. Despite the liberalization of minority rights and softening of the discriminative measures and repressive policies, as the fundamental problems of Western Thrace Turks still persist, this process is worth examining. The aim of this study is to examine the role of Europeanization and European Institutions on the minority rights in Greece starting with the 1990s.
BASE
Avrupa Birliği Ortaklık Mevzuatı'nda gerçek kişilere tanınan serbest dolaşım özgürlüğü, Kurucu Andlaşma'da yer alan hükümler gereğince tüzel kişilere de uygulanabilir niteliktedir. Bu durumun sonucu olarak herhangi bir Birlik üyesi devlette kurulan bir ticari şirket, Birlik'e üye diğer devletlerde, herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmaksızın ticari faaliyette bulunabilecektir. Serbest dolaşım ve yerleşme özgürlüğü tüzel kişilerde, şirket merkezinin bir ülkeden diğerine taşınması; ya da diğer ülkelerde şube veya bağlı şirket açılması yoluyla sağlanmaktadır. Üye devletler, serbest dolaşım ve yerleşme özgürlüğü ilkesi uyarınca yabancı şirketlerin, ülkelerinde ticari faaliyette bulunmasına kısıtlama getiren iç hukuk hükümlerinden kaçınmak durumundadır. Tüzel kişilere tanınan bu iki hakkın altında yatan temel gaye ise yerli-yabancı şirket ayrımının ortadan kaldırılması suretiyle sermaye akışının hızlandırılması ve ortak pazar ekonomisinin sağlanmasıdır. Ancak üye devletlerin iç hukuk hükümleri ve kanunlar ihtilafı mevzuatlarındaki farklılıklar, uygulamada büyük sorunlara yol açmaktadır. Çalışmanın konusunu da; uygulamada karşılaşılan bu sorunların Ortaklık Mevzuatı ve Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları ışığında incelenmesi oluşturmaktadır. ; The freedom of mobility granted to natural persons in the European Union Association Legislation is also applicable to the member state legal persons as per the provisions in the Founding Treaty. As a result, a commercial established in an EU member state can conduct commercial activities without any limitations in other EU member states. Freedom of mobility and establishment in legal persons is realized through the relocation of the corporation headquarters from one country to the other or through establishment of branches or affiliated corporations in other countries. Member states are obliged to refrain from legislating national legal provisions which restrict the commercial operations of foreign corporations in their country pursuant to the principle of freedom of movement and establishment. The main purpose of these two rights granted to the legal persons is to increase capital flow and promote common market economy through the ablosihment of foreign – domestic corporation distinction. However, the differences between member states' national legislation and the legislation regarding the conflict of laws lead to crucial problems in practice. This study focuses on the examination of these problems in the light of Association Legislation and the decisions of the European Union Court of Justice.
BASE
Bu çalışmada temsili demokrasilerin olumsuz özelliklerine karşı Spinoza'nın siyaset anlayışı üzerinden ne gibi çözümler üretilebileceği tartışılmaktadır. Bu amaçla Spinoza'nın siyaset anlayışının seçilmesinin nedeni çağını aşan bir demokrasi anlayışı çerçevesinde bugünün "oy odaklı" siyasal yaşamına yeni yollar gösterebilmesindendir. Spinoza bir yandan Eski Yunandan gelen doğrudan demokrasi anlayışına yakın görünse de demokrasiyi salt bir yönetim biçimi olarak görmez. Spinoza, demokrasiyi insanların ortak uzlaşım kanallarını açabilecek bir anlayışla değerlendirir. Bu bağlamda Spinoza'nın önemi demokratik bir toplumda öncelikle saygı temelli bir çoğulcu bakışı oluşturabilecek bir siyaset anlayışına sahip olmasından gelir. Spinoza'da siyaset -Aristoteles'te olduğu gibi- ahlak temellidir. Birey kendi conatus'uyla (çabasıyla) insani olanaklarını keşfeder. Spinoza'nın conatus kavramı, kişinin kendini korumasına ilişkin olsa da toplumsal ve düşünsel bir etkinlikle bağlantısı içinde Spinoza'nın etiğini siyasetine kavuşturur. Conatus aynı zamanda belirlenimcilik-özgür istem çatışkısını aşıp özgürlüğe olanak sağlar. Spinoza'da özgür düşünce, boş inançları yıkıp bilimsel düşünceyi egemen kılan felsefi bilgiyle olası olabilir ve siyasal düzenin kalıcılığı buna bağlıdır. ; The abusing of representative democracies will be discussed in this thesis in terms of what kind of solutions Spinoza's political insight can be produced. For this reason, Spinoza's view of politics which exceeds his era has been selected since it sheds lights to new ways for today's political life on the "focus of voting" of democratic insight. On the one hand Spinoza's insight of democracy stays closed to the Antique Greek's direct democracy, whilst Spinoza doesn't consider democracy that exists only as a form of government. Spinoza's consideration of democracy is to what can create some mutual conventional channels for people. In this context the significance of Spinoza is about his political insight which emphasizes respect for establishing pluralistic understanding in a society. According to Spinoza, politics is based on morality -as Aristotle did-. An individual recognizes his own possibilities in with his conatus (effort). Spinoza's ethics is engaged with his politics since the concept of conatus is related to be preserved and being evaluated in a social and intellectual activity. According to Spinoza, conatus also solves the antinomy of determinism-free will and it provides in the possibility of freedom. The liberty of thought in Spinoza can be possible with philosophical knowledge instead of superstition; and the stability of political order is depended on this situation.
BASE
Geniş halk kitlelerin yönetime katılması ve yönetim sürecinin aktörlerinin belirlenmesi ve yönetsel kararların alınmas ısürecine dahil edilmesi amacını taşıyan demokrasi ve bu anlayışa dayalı demokratik rejimler ülkeler ve kitleler içingerçekleştirilmek istenen bir idealdir. Totaliter ve otoriter rejimlerin tekçi, baskıcı, ifade ve örgütlenme özgürlüğünükısıtlayıcı, yönetimin belli bir kişi ya da grup/grupların elinde tutulması ve devam ettirilmesi anlayışına bir tür tepkiolarak, çoğulcu ve katılımcı bir yapıya kavuşturulması ile idealize edilen demokrasilerin en önemli aktörleri arasındabaskı grupları yer almaktadır. Bu çalışmada; temsil ettikleri kitlelerin çıkarlarını ve ülkülerini gerçekleştirmek üzereyönetsel karar verme mekanizmala rı üzerinde değişik yöntemler ile baskı kurmak sureti ile faaliyette bulunan buorganizasyonların demokratik rejimlerde ne tür yöntemlerle, hangi tür işlev gördükleri kavramsal / teorik çerçevedeliteratür taraması ve durum analizi yöntemi ile ele alınmaya çalışılacaktır. ; Democracy and democratic regimes based on this understanding, which aims to involve large masses of people in theadministration and to identify the actors of the management process and to take administrative decisions, is an idealfor countries and masses. One of the most important actors of democracies idealized by the pluralist and participatorydemocracies of totalitarian and authoritarian regimes is monist, oppressive, restricting the freedom of expression andassociation, and a kind of reaction to the concept of holding and maintaining the administration in the hands of acertain person or group / groups. printing groups. In this study; these organizations, which are operating by applyingdifferent methods on the managerial decision making mechanisms in order to realize the interests and ideals of themasses they represent, will be tried to be examined by the literature review and situation analysis method in theframework of conceptual / theoretical framework
BASE
Geniş halk kitlelerin yönetime katılması ve yönetim sürecinin aktörlerinin belirlenmesi ve yönetsel kararların alınması sürecine dahil edilmesi amacını taşıyan demokrasi ve bu anlayışa dayalı demokratik rejimler ülkeler ve kitleler için gerçekleştirilmek istenen bir idealdir. Totaliter ve otoriter rejimlerin tekçi, baskıcı, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayıcı, yönetimin belli bir kişi ya da grup/grupların elinde tutulması ve devam ettirilmesi anlayışına bir tür tepki olarak, çoğulcu ve katılımcı bir yapıya kavuşturulması ile idealize edilen demokrasilerin en önemli aktörleri arasında baskı grupları yer almaktadır. Bu çalışmada; temsil ettikleri kitlelerin çıkarlarını ve ülkülerini gerçekleştirmek üzere yönetsel karar verme mekanizmaları üzerinde değişik yöntemler ile baskı kurmak sureti ile faaliyette bulunan bu organizasyonların demokratik rejimlerde ne tür yöntemlerle, hangi tür işlev gördükleri kavramsal / teorik çerçevede literatür taraması ve durum analizi yöntemi ile ele alınmaya çalışılacaktır. ; Democracy and democratic regimes based on this understanding, which aims to involve large masses of people in the administration and to identify the actors of the management process and to take administrative decisions, is an ideal for countries and masses. One of the most important actors of democracies idealized by the pluralist and participatory democracies of totalitarian and authoritarian regimes is monist, oppressive, restricting the freedom of expression and association, and a kind of reaction to the concept of holding and maintaining the administration in the hands of a certain person or group / groups. printing groups. In this study; these organizations, which are operating by applying different methods on the managerial decision making mechanisms in order to realize the interests and ideals of the masses they represent, will be tried to be examined by the literature review and situation analysis method in the framework of conceptual / theoretical framework
BASE
Demokratik sistemlerin vazgeçilmez ve hayati unsuru olan siyasi partiler, temsili demokrasinin yerine getirilmesinin yanı sıra, çağdaş demokrasinin temel niteliği olan "çoğulculuk" ilkesinin hayata geçirilmesinde de önemli rol üstlenmiştir. Türkiye'de Anayasa ve kanunlarda birtakım yasaklarla sınırlandırılan siyasi partiler, söz konusu sınırların ihlali nedeniyle kapatma davaları ile karşı karşıya kalmış ve bu davaların sonucunda ilgili partilere pek çok kez kapatma yaptırımı uygulanmıştır. Hukukumuzda siyasi parti kapatma nedenlerine Anayasamızda açıkça yer verilmiştir. Bunlardan "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü" ilkesi nedeniyle verilen siyasi parti kapatma kararlarında Anayasa Mahkemesinin anılan ilkeyi çok katı uyguladığına ilişkin çeşitli eleştireler bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kapatma kararlarıyla ilgili olarak çeşitli ihlal kararları vermiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarında bir taraftan bölümez bütünlük ilkesinin korunmasına özen gösterirken, diğer taraftan da demokratik ilkelerin hayata geçirilmesini de gözetmelidir. Bu kapsamda ifade hürriyeti ve örgütlenme özgürlüğü hem 1982 Anayasası hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında korunan en önemli temel haklardın ikisidir. ; Political parties, which are indispensable and vital elements of democratic systems, have played an important role in the implementation of the principle of "pluralism", which is the basic feature of contemporary democracy, as well as the fulfillment of representative democracy. The limited number of political parties prohibited in the Constitution and law in Turkey, said that faced with due to the border closure cases of violations and closure many times the parties concerned as a result of this case was applied. The reasons for closing political parties in our law are clearly stated in our Constitution. There are various criticisms that the Constitutional Court applied the principle very strictly in the political party closure decisions made due to the principle of "indivisible integrity of the state with its country and nation". The European Court of Human Rights has also issued several violation orders in relation to closure decisions by the Constitutional Court. In the Constitutional Court decisions, while paying attention to the protection of the principle of indivisible integrity, on the other hand, it should also consider the realization of democratic principles. In this context, freedom of expression and freedom of association are two of the most important fundamental rights protected under both the 1982 Constitution and the European Convention on Human Rights.
BASE
In: Liberal Düşünce Dergisi, Heft 107, S. 95-128
Osmanlı döneminden itibaren Türkiye'de basın, özgürlük sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Kısıtlama ve baskılarla şekillenen basın politikaları, sansür, gazetelerin kapatılması, muhalif gazetecilerin yargılanması ve tutuklanmasıyla Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Esasen basın özgürlükleri ilk Anayasa'dan itibaren koruma altına alınmıştır. Ancak Anayasa'ya rağmen kanunlara eklenen muğlak ifadeler ve Sıkıyönetim uygulamaları, iktidarların basın özgürlüğünü kabul etmekte zorlandığını göstermektedir. Matbuat Kanunu'nun 50. maddesi ile 1931'den itibaren iktidar, gazeteleri kapatma yetkisini elde etmiştir. Bu çalışmada 50. maddenin basın özgürlüklerini nasıl etkilediği, basının ilk özgürlük adımlarını nasıl ve ne zaman attığı analiz edilmiştir. Çalışmada, zoraki demokrasi dönemi olarak adlandırılan 1945-1947 yılları arasında Cumhuriyet gazetesi, metin analizi yöntemiyle incelenerek bu soruların cevabı aranmıştır.