Merkezî Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD'nin) Washington eyaletinde bulunan ve uluslararası bir düşünce kuruluşu olan Freedom House, ülkelerin demokrasi düzeyini ölçmede kendine özgü bir metod kullanarak ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini referans alarak devletlerin demokratik durumlarını etkin bir şekilde izlediğini ve özgürlüğün gelişimine katkı sunduğunu iddia etmektedir. Söz konusu iddiadan hareketle çalışma, Freedom House'un demokrasiyi ölçerken nasıl bir metod ve puanlama yöntemi kullandığını ve ABD'nin Freedom House aracılığıyla nasıl bir hegemonya kurguladığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Böylelikle Freedom House'a salt bir bilgi kaynağı olarak yaklaşmak yerine, onun nasıl bir politik ve ideolojik arka plana sahip olduğu eleştirel bir bakış açısıyla irdelenecektir
Bu çalışmada Kentsel Heterotopya kitabı incelenmiş ve ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Modern kentin temel özelliklerini, zorluklarını ve değişimlerini ortaya koyan bu kitapta özgürlüğün mümkün olup olmadığı konusu tartışılmaktadır. Metropolün ritmi, ahengi ve yaşam pratiklerinin yanı sıra modern mekânın kaosu ve düzensizliği de ele alınmaktadır. Aynı zamanda modern dünyada meydana gelen adacık ve eşik mekanlarının farklılıklarına değinilmektedir. Öteki olma durumu ve böylece ırkçılık ve asimilasyon konularını ele alan yazar farklı kimliklerin bir arada yaşayabilmesinin reçetesini okuyuculara sunmaktadır. Modern kentin özneleri olan flanör ve burjuvanın eylemlerini ve temel karakteristik özellikleri ortaya koyarak modern hayatta, gündelik yaşamın akışına yer vermektedir. Kitabın yazarı olan Stavros Stavrides'in görüşlerinin yanı sıra birçok ünlü düşünürün görüşlerine yer verilen bu kitabın oldukça zengin bir içeriğe sahip olduğu belirtilmektedir.
Yapısalcı inşacı olarak tanınan Fransız sosyolog Pierre Bourdieu, teorik sosyolojiye önemli katkılarda bulunmuş ve yaptığı analizlerle bazı kavramları yeniden yorumlamıştır. En özgün katkılarından biri habitus, alan, sermaye ve strateji gibi kavramların yeniden üretilmesiyle ilgilidir. Bourdieu, derin bir felsefi arka plana sahip bu kavramsallaştırma çabalarıyla eleştirel ve yorumsal sosyolojide özgün bir yer edinmiştir. Pierre Bourdieu'nün üniversite ve akademik yapıyı geniş bir şekilde ele aldığı Homo Academicus, Türkçe'ye 2021 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları arasında kazandırılmıştır. Akademik dünyayı "içeriden" bir bakış açısıyla kritik eden Bourdieu, kitabında üniversiteyi tahakkümcü anlayışların inşa edildiği bir yer olarak değerlendirmenin yanı sıra akademisyenleri de içinden geldikleri toplumsal sınıf, sermaye birikimi ve iktidar mücadelesi yönüyle irdelemektedir. Kitap akademinin kendi iç hiyerarşisinden, fakülteler çatışmasına, kadrolaşma mücadelesinden entelektüelsermaye birikiminin nitelik sorununa kadar üniversiteye dair temel meselelere ışık tutmaktadır.
Avrupalı devletlerin güvenlik algılamaları zaman içerisinde bazı değişim ve dönüşümler geçirmiştir. Günümüz itibariyle açıkça belirtilmemekle birlikte göçmen olgusu güvenlikleştirmenin merkezinde yer almaktadır. Güvenlikleştirme sürecinde aktör olarak devlet, herhangi bir sorunu tehdit olarak algıladığında o soruna öncelik verir. Sorun olarak tanımlanan "nesne" özel olarak ulusal güvenlik meselesi olarak kabul edilirse devletler bununla baş etmek için de özel haklara sahip olduğunu iddia eder. Soğuk Savaş sonrasında Avrupalı devletlerin güvenlik anlayışında göçmenler aleyhine değişim olmuştur. Aşırı sağ düşüncesi ile hareket eden ve göçmen karşıtı tutum gösteren siyasal partiler yükselişe geçmiştir. Bu çalışmada güvenlikleştirme kavramları ve Avrupa Birliği'nde göçün güvenlikleştirilmesi incelenmiştir. Daha sonra Avrupa'da göçmen karşıtlığı üzerinden siyaset yapan Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) ile Hollanda Özgürlük Partisi (PVV), durum çalışması modeline göre incelenmiştir. Bu seçimin nedeni ise her iki partinin göçmen karşıtlığında son yıllarda dikkat çeken faaliyetlerinin olmasıdır. Ayrıca FPÖ ve PVV'nin ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile birlikte Avroseptizm konusunda ortak söylemlerinin olmasıdır. Çalışmanın sonucunda, Avrupa genelinde göçmenlere yönelik ötekileştirici bir anlayışın güçlenmeye başladığı ve bunun da aşırı sağcı siyasi gruplar tarafından istismar edildiği tespit edilmiştir. ; Security perceptions of European states have undergone some changes and transformations over time. As of today, the immigration phenomenon is at the center of securitization, although it is not clearly stated. As an actor in the securitization process, when the state perceives a problem as a threat, it gives priority to that problem. If the "object" defined as the problem is specifically considered a national security issue, states claim that they also have special rights to deal with it. After the Cold War, the security understanding of European states changed against immigrants. Political parties acting with the far-right mindset and displaying an anti-immigrant attitude are on the rise. In this study, securitization concepts and securitization of migration in the European Union have been examined. Later, the Austrian Freedom Party (FPÖ) and the Dutch Freedom Party (PVV), which conduct politics over anti-immigration in Europe, were analyzed according to the case study model. The reason for this choice is the remarkable activities of both parties in anti-immigration in recent years. In addition, FPÖ and PVV have common discourses on Euroseptism along with racism and xenophobia. As a result of the study, it has been determined that a marginalizing understanding towards immigrants has begun to strengthen across Europe and this has been exploited by far-right political groups.
Savunma harcamaları ile ilgili bugüne kadar birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmanın temel amacı özgürlüklerin ve kurumsal faktörlerin savunma harcamaları üzerindeki etkisini incelemektir. Özgürlük göstergeleri; güçlendirme hakları endeksi, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü, konuşma özgürlüğü, seçimde öz tayin, din özgürlüğü, işçi hakları, kadının ekonomik hakları, kadının siyasi hakları, kadının sosyal hakları, yargının bağımsızlığı on farklı değişken çalışmaya dahil edilmiştir. Kurumsal faktör göstergesi olarak dokuz farklı değişken kullanılmıştır. Bu değişkenler; ifade özgürlüğü ve hesap verebilirlik, siyasi istikrar ve şiddetin yokluğu, devlet etkinliği, idari kalite, hukukun üstünlüğü, yolsuzluğun kontrolü, hukuk ve politikaya askeri müdahale, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, hukuk sistemi ve mülkiyet hakları şeklinde çalışmaya dahil edilmiştir. Bu çalışmada özgürlüklerin ve kurumsal faktörlerin savunma harcamaları üzerindeki etkisi 1990-2017 yılları arasında 151 ülke için çalışma yapılmış olup ampirik olarak dengesiz panel veri setinden yararlanılmıştır.Kurumsal faktörler ile savunma harcamaları arasında negatif ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna varılmıştır.Ancak kurumsal faktör değişkeni olan yolsuzluğun kontrolü ve savunma harcamaları arasında pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu sonucu tespit edilmiştir.Özgürlükler ile savunma harcamaları arasındaki ilişki tüm değişkenler için negatif ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu ve tüm sonuçların beklenti ile paralel olduğu sonucuna ulaşılmıştır. ; There have been many studies on defense expenditures until today. The fundamental objective of this study is to analyze the impact of freedom and institutional factorson defense expenditures. Freedom indicators; the empowerment rights index, freedom of assembly and association, freedom of speech, self-determination in elections, freedom of religion, workers' rights, women's economic rights, women's political rights, women's social rights and independence of the judiciary have been included in the study. Nine different variables have been used as indicator of institutional factor. These variables which are voice and accountability, political stability and absence of violence/terrorism, government effectiveness, regulatory quality, rule of law, control of corruption, military intervention in law and politics, gender ınequality, legal system and property rights. In this study, the effects of freedoms and institutional factors on defense expenditures were studied for 151 countries between 1990 and 2017, and empirically unbalanced panel data set has been used. It was concluded that there is a negative and statistically significant relationshipbetween institutional factors and defense expenditures. Nevertheless, it was determined that there is a positive and statistically significant relationshipbetween the control of corruption and defense expenditures, which is a variable of institutional factor. It has been attained that there is a negative and statistically significant relationship for all variables and that all results are in line with expectations.
The aim of this study is to examine the satisfaction of needs, happiness, academic motivation and life purpose of students who work and do not work in a job that provides financial benefits during the university life. The research is based on correlational research design. The sample of the study consists of 381 (261 women and 120 men) students studying at universities throughout Turkey during the 2021-2022 academic year. The data were collected through The Psychological Needs Scale, Oxford Happiness Scale-Short Form, Academic Motivation Scale, Scale of Life Goals-Short Form and Demographic Information Form. In line with the main purpose of the study, independent groups t-test was used to examine whether the average means of variables differed by gender and financial benefit, and Pearson correlation analysis was used to examine the relationships between satisfaction of needs, happiness, academic motivation and life purpose. The results revealed that there was a significant and positive relationship between the satisfaction of needs, happiness, academic motivation and life purpose. The level of inner purpose, happiness and academic motivation, which is one of the two sub-dimensions of life purpose, differed according to gender. The difference was in favor of women. The level of relationship need, happiness in life, academic motivation and life goals, which was one of the three subdimensions of need satisfaction, differed according to economic freedom. The difference was in favor of students who did not work at a job.
Bu çalışmada 20. Yüzyılın en önemli liberal düşünürlerinden biri olan Friedrich August von Hayek'in özgürlük düşüncesinin temellerini kurduğu bireycilik anlayışı, bir toplum için bizatihi gerekli olan özgürlük fikri ve özgürlükle her zaman ilintili olan sorumluluk düşüncesi irdelenmiştir. Hayek'in bireycilik, özgürlük ve sorumluluk düşüncesi çağdaş klasik liberal geleneğe damgasını vuran kendiliğinden doğan düzen fikrinin açılımıyla belirtilmiş ve toplum içerisinde somut hale getirilmesi savunulmuştur.
Hatta Hayek bütün çalışmalarını ve yazılarını kendiliğinden doğan düzen düşüncesi etrafında sistematize etmiştir. Hayek bireylere ve onların özgürlüklerine verdiği değerle, toplumsal düzenin tasarımlı bir şekilde kontrol edilmesine karşı çıkışı temsil etmiştir. Yine Hayek'e göre liberal geleneğin niteliği olan birey, özgürlük ve sorumluluk gibi kavramların bir sosyal düzen için gerekli olduğunu savunmuş ve genel liberal gelenekten ayrılmıştır.
Avrupa Birliği Ortaklık Mevzuatı'nda gerçek kişilere tanınan serbest dolaşım özgürlüğü, Kurucu Andlaşma'da yer alan hükümler gereğince tüzel kişilere de uygulanabilir niteliktedir. Bu durumun sonucu olarak herhangi bir Birlik üyesi devlette kurulan bir ticari şirket, Birlik'e üye diğer devletlerde, herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmaksızın ticari faaliyette bulunabilecektir. Serbest dolaşım ve yerleşme özgürlüğü tüzel kişilerde, şirket merkezinin bir ülkeden diğerine taşınması; ya da diğer ülkelerde şube veya bağlı şirket açılması yoluyla sağlanmaktadır. Üye devletler, serbest dolaşım ve yerleşme özgürlüğü ilkesi uyarınca yabancı şirketlerin, ülkelerinde ticari faaliyette bulunmasına kısıtlama getiren iç hukuk hükümlerinden kaçınmak durumundadır. Tüzel kişilere tanınan bu iki hakkın altında yatan temel gaye ise yerli-yabancı şirket ayrımının ortadan kaldırılması suretiyle sermaye akışının hızlandırılması ve ortak pazar ekonomisinin sağlanmasıdır. Ancak üye devletlerin iç hukuk hükümleri ve kanunlar ihtilafı mevzuatlarındaki farklılıklar, uygulamada büyük sorunlara yol açmaktadır. Çalışmanın konusunu da; uygulamada karşılaşılan bu sorunların Ortaklık Mevzuatı ve Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları ışığında incelenmesi oluşturmaktadır. ; The freedom of mobility granted to natural persons in the European Union Association Legislation is also applicable to the member state legal persons as per the provisions in the Founding Treaty. As a result, a commercial established in an EU member state can conduct commercial activities without any limitations in other EU member states. Freedom of mobility and establishment in legal persons is realized through the relocation of the corporation headquarters from one country to the other or through establishment of branches or affiliated corporations in other countries. Member states are obliged to refrain from legislating national legal provisions which restrict the commercial operations of foreign corporations in their country pursuant to the principle of freedom of movement and establishment. The main purpose of these two rights granted to the legal persons is to increase capital flow and promote common market economy through the ablosihment of foreign – domestic corporation distinction. However, the differences between member states' national legislation and the legislation regarding the conflict of laws lead to crucial problems in practice. This study focuses on the examination of these problems in the light of Association Legislation and the decisions of the European Union Court of Justice.
Osmanlı döneminden itibaren Türkiye'de basın, özgürlük sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Kısıtlama ve baskılarla şekillenen basın politikaları, sansür, gazetelerin kapatılması, muhalif gazetecilerin yargılanması ve tutuklanmasıyla Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Esasen basın özgürlükleri ilk Anayasa'dan itibaren koruma altına alınmıştır. Ancak Anayasa'ya rağmen kanunlara eklenen muğlak ifadeler ve Sıkıyönetim uygulamaları, iktidarların basın özgürlüğünü kabul etmekte zorlandığını göstermektedir. Matbuat Kanunu'nun 50. maddesi ile 1931'den itibaren iktidar, gazeteleri kapatma yetkisini elde etmiştir. Bu çalışmada 50. maddenin basın özgürlüklerini nasıl etkilediği, basının ilk özgürlük adımlarını nasıl ve ne zaman attığı analiz edilmiştir. Çalışmada, zoraki demokrasi dönemi olarak adlandırılan 1945-1947 yılları arasında Cumhuriyet gazetesi, metin analizi yöntemiyle incelenerek bu soruların cevabı aranmıştır.
Url: http://josc.selcuk.edu.tr/article/view/1075000289 ; Bu araştırmada öncelikli olarak medya ve demokrasi arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Demokrasinin temel niteliklerinden hareketle liberal-demokrat bir sistemde, medyanın konum, rol, önem ve işlevlerinin ne olması gerektiği sorgulanmıştır. Bu bağlamda medyanın demokrasinin temel evrensel değerlerine hizmet edebilmesi için özgür olması gerektiği noktasından hareket edilmiştir. Ancak söz konusu özgürlüğün salt "negatif özgürlük anlayışı" ekseninde değil, "hem negatif hem de pozitif özgürlük anlayışları" çerçevesinde kurgulanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Diğer yandan "medya bağımsızlığının" ve "medya çeşitliliğinin" sağlanamadığı bir ortamda, medyanın demokratik değerlere ve demokrasiye hizmet etmek bir yana; işlevlerinden sapmak suretiyle demokratik değerleri ve demokrasiyi tehdit eder hale geldiği vurgulanmıştır. Sonuç olarak medyanın demokrasiye hizmet edebilmesi için öncelikli olarak medyanın kendisinin demokratikleştirilmesi gerektiği belirtilerek, önerilerde bulunulmuştur. ; Prior object of this study were the relations between the media and democracy. Starting from the fundamental attributes of democracy, what should the status, role, significance and functions of the media be in a liberal-democratic system? Our starting context was the premise that the media had to be free if it should and could serve the universal fundamental values of democracy. Nevertheless, this freedom was not to be built solely upon a "negative freedom approach", it had to regard both aspects of "negative" and "positive" freedom. Further, it is pointed out that in an environment where "media independence" and "media diversity" could not be provided, the media, besides not serving the democratic values and the democracy, by straying away from it's functions, it becomes itself a threat to the democratic values and the democratic system. As a result, it is concluded that the media, to be able to serve the democracy, had to democratize itself first and suggestions have been made for this objective.