TURKISH - GERMAN RELATIONS FROM MONTREUX TO THE SECOND WORLD WAR
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 049-082
33 Ergebnisse
Sortierung:
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 049-082
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 63, Heft 4, S. 65-87
ISSN: 1309-1034
In: Electronic journal of vocational colleges: ejovoc, Band 13, Heft 1, S. 70-94
ISSN: 2146-7684
Sosyal düzen vurgusunun ön plana çıktığı, karşılaşılan sosyal sorunlarda aile, dini kuruluşlar ve vakıfların aracı rol üstlendiği muhafazakâr refah rejimi anlayışının, Almanya özelinde dönüşüm gösterdiği görülmektedir. Teorik açıdan bakıldığında bu refah rejimi kapsamında devletin rolleri sınırlı ve az düzeyde müdahalecidir. Devletin temel görevi var olan hiyerarşik düzeni sağlaması ve korumasıdır. Ancak küreselleşme ile başlayan ve günümüze kadar devam eden süreçte gerek toplumsal cinsiyet rollerinin değişmesi gerekse demografik değişimler muhafazakâr refah rejimi modelini de dönüşüme zorlamıştır. Bu noktadan hareketle çalışma kapsamında muhafazakâr refah rejimi anlayışının Almanya özelinde yaşadığı değişim ve dönüşümün ele alınması amaçlanmıştır. Bu amaç paralelinde yapılan değerlendirmeler neticesinde devletin toplumsal anlamda yaşanan değişim ve dönüşümlere uyum sağlama amacıyla; sosyal yardım ve hizmetler, kadın istihdamına yönelik işgücü piyasalarına müdahale ve emeklilik üzerinden yapmış olduğu düzenlemeler ile sorumluluğunu artırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
In: Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi
ISSN: 1309-9302
Öz
Bu çalışma halkla ilişkiler faaliyetlerinde reklam afişlerinin sosyal entegrasyon bağlamında göçmenleri Almanca öğrenmeye ve sosyal hayata katılmaya teşvik rolünü ele almaktadır. Günümüzde milyonlarca insan savaş, şiddet, açlık veya doğal afetlerden kaçtığı gibi milyonlarcası da emek göçü, eğitim göçü, yatırım göçü vs. yaparak doğduğu topraklardan çok uzaklarda yaşamına devam etmektedir. Bu insanların göç rotalarına bakıldığında günümüz göç eylemlerinin bir anlamda küresel eşitsizliğin de bir göstergesi olduğu görülmektedir. Küresel göçmenlerin sayıca artışıyla ortaya çıkan kavramlardan biri olan sosyal entegrasyon; göç eden bireylerin geldikleri ülkenin toplumuyla uyum içinde bütünlük sağlamasıdır. Gelişmiş ülkelerde sosyal entegrasyon sürecinde bireyler kendi başlarına bırakılmazlar. Göç alan ülkelerin kamu kurumları, sivil kuruluşları ve yerli halk göç edenlerin sosyal entegrasyon sürecinde onlara yardım eder. Almanya 1960'lı yıllardan beri çoğunluğu Türklerden oluşan milyonlarca göçmenin en çok tercih ettiği ülkelerin başında gelmektedir. Ülkede göçmenlerin sosyal entegrasyonundan sorumlu kamu kurumunun dışında yarı resmi kurumlar ve sivil toplum kuruluşları konuyla ilgili iletişim faaliyetleri yürütmektedir. Bu çalışmada, göçmenleri sosyal entegrasyona teşvik eden Alman Entegrasyon Vakfı'nın (Deutschlandstiftung Entegrasyonu) (DSI) halkla ilişkiler faaliyetlerinden Almanca öğrenmenin kilit rolünü vurgulayan yirmi yedi reklam afişinden üçü örnek olarak seçilmiştir. Bu üç reklam afişi Roland Barthes'in göstergebilim yaklaşımıyla analiz edildi. İncelenen reklam afişlerinde göçmenlerin Almanca öğrenmesi "başarı" ve "şöhret" mitiyle sunulmuştur.
Çevresel sorunların ve çevresel bozulmaların ozon tabakasının seyrelmesiyle beraber 1980'li yıllarda insan hayatını etkilemeye başlaması sonucunda çevre faktörü Soğuk Savaş'ın ardından başlayan güvenlik tartışmalarında yer edinmeye başlamıştır. Güvenlik kavramının genişletilmesi ve güvenlikleştirmeyle birlikte hızla küreselleşen dünyada çevre meselesi önemli bir güvenlik unsuru olarak görülmeye başlamıştır. Çevresel güvenlik kavramının güvenlik çalışmalarında ayrı bir alan olarak yer tutmasıyla birlikte çatışmaların, özellikle şiddetli ülke içi çatışmaların ardında yatan çevresel nedenler ihtiyaç ve kaynak temelli çatışmalar açsından çeşitli çalışma gruplarında irdelenmeye başlamıştır. Bu çalışma, çevresel güvenliğin kavramsal gelişimine ışık tutarak Ruanda ve Burundi'nin tarihsel sürecini çevresel güvenlik kaygıları açısından değerlendirmekte ve bu analiz üzerinden ihtiyaç ve kaynak temelli çatışmalara dair çatışma çözümleme örnekleri sunmaktadır. ; The environmental factor started to take its place in security debates introduced right after the Cold War as environmental problems and environmental derogation start to have a negative effect on human life with the depletion of ozone layer in the 1980s. The environmental factor became an important security issue in a very globalizing world with the extension of security concept and securitization. Environmental causes underlying conflicts especially the violent internal ones started to be studied among different study groups in terms of needs-based and resource-based conflicts since the concept of environmental security was introduced as a separate field in security studies. This study highlights the conceptual development of environmental security and evaluates the historical context in Rwanda and Burundi in terms of environmental security concerns. It also offers conflict resolution samples for needs-based and resource based conflicts with this analysis.
BASE
In: İstanbul hukuk mecmuası: Istanbul law review, Band 80, Heft 2, S. 357-381
ISSN: 2667-6974
In: Fachbuchreihe f. d. Sprachmittler 4
2015 yılındaki mülteci akını ile birlikte Almanya'da göç tartışmaları tekrar siyasetin ana gündem konularından biri olmaya başlamıştır. Bu süreçte 2017 yılında yapılan genel seçimlerde aşırı sağ partiler rekor seviyede oy almış, buna paralel merkez partiler de seçim öncesinde yabancı karşıtlığı söylem ve vaatlerde bulunarak bu olumsuz havaya ayak uydurmuştur. Peki gerçekten Almanya bir göç ülkesi mi veya rasyonel olarak düşünüldüğünde Almanya'nın göçmen almaya ihtiyacı var mı? Bu ve benzer soruların yanısıra bir taraftan yaşlanan nüfus diğer taraftan vasıflı/vasıfsız eleman ihtiyacının giderek arttığı gerçeği bazı politikacılar ve bürokratlar tarafıından sıkça dillendirilmektedir. Bu çalışma muhtemel senaryolar ışığında Alman nüfusunun gelecekte nasıl şekilleneceğini ve Almanya'nın göç ülkesi olup olmayacağını nicel araştırmalarla ortaya çıkarmaktadır. Yaşlanan nüfusla birlikte her yıl genç nüfus ihtiyacı artan Almanya'da yetişmiş göçmenler ülkeyi terk etmektedir. Bir taraftan göçmenler sürekli olumsuz haberlerle gündem olurken, diğer taraftan göçmenlerin ülkeye olan katkıları önemsiz gösterilmekte ve Almanya'nın bir göç ülkesi olduğu unutulmaktadır. Bu çalışma Almanya'daki demografik dönüşüm bağlamında artan göçmen ihtiyacını irdeleyecektir. Buna paralel olarak da yabancı düşmanlığı, yükselen ırkçılık ve şiddet eğilimlerinin son senelerde artmasının olumsuz neticelerinin gelecekte ne tür sonuçlar doğuracağı incelenecektir. ; Discussion about migration became one of the main subjects on the political agenda in Germany, especially in 2015 when the country experienced an intense flux of immigrants. There was a general election in 2017, and far-right parties gained votes at a high level. During the election campaign, central parties took advantage of xenophobic discourse and commitment, and as such they were in compliance with the political atmosphere. Is Germany indeed an immigrant country or does Germany need to accept immigrants from a rational perspective? The reality of having an aging population and the growing scarcity of qualified/ unqualified staffs are often emphasized by some politicians and bureaucrats. By considering a possible scenario and using quantitative research methods, this study reveals how the German population would be considered in the future and whether Germany is an immigrant country. The increase in the aging population triggered the need for a young population because well-trained young immigrants were leaving the country. Unfavorable news about immigrants is generally at the top of the country's agenda, and their contribution to the country is often downplayed. Germany as a country of immigrants has completely been forgotten. This study examines the increasing demand for immigrants in context of demographic transformation as well as corresponding to xenophobia, escalation of racism, and a tendency to commit violence, which have been on the rise in the last several years. The study also discusses possible results.
BASE
World Affairs Online
In: Ortadoğu etütleri: siyaset ve uluslararası ilişkiler dergisi = Middle Eastern studies : journal of politics and international relations, Band 15, Heft 1, S. 93-116
تعتبر الدراسات الاستشراقية من الدراسات المهمة، والتي حظيت باهتمام كثير من الباحثين الغربيين، الذين اهتموا بتفاصيل الشرق، ومعرفة علومه، وتاريخه، ولغاته، وعاداته وتقاليده، حتى يتمكنوا من الغوص في أعماق الفكر الإسلامي، وبالتالي معرفة طريقة تفكير الأمة المسلمة، وهذا يساعدهم في السيطرة على الشرق واستعماره وفرض نفوذهم عليه، كما تنوع الباحثين في الدراسات الاستشراقية بين من درس الإسلام بتجرد تام وحاول إنصافه واتسمت دراسته بالموضوعية، وبين من تحامل على الإسلام وحقد عليه و قدم صورة غير موضوعية عنه فانحرف اق عن جادة البحث العلمي، وسيحاول البحث عرض نموذجين مختلفين من المستشرقين الغربيين مابين متحامل للحضارة ومنصف لها، ومناقشة رؤية كل منهما في نظرته للشرق.