ÖZPost-Sovyet Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'da Siyasal Konsolidasyon ve Mobilizasyon Örüntüleri adını taşıyan elinizdeki tez çalışması Sovyet sonrası dönem Orta Asya'sındaki yeni siyasal ve toplumsal yapıyı anlama çabasının bir parçasıdır. Siyasal ve toplumsal yapıyı açıklamada egemenlik ilişkileri alanına özel bir önem atfedilmektedir. Bu çerçevede çalışmanın kısa bir başlıkla "Orta Asya'da hegemonya ve iktidar olarak" adlandırılması da mümkündür. Yeni rejimlerin toplum nezdinde, rıza ve baskı araçlarını bir arada kullanılarak nasıl bir yerleşiklik kazandığı, ideolojik ve kurumsal düzeyde nasıl konsolide edildiği, Kazakistan Kırgızistan ve Özbekistan örnekleri üzerinden değerlendirilmektedir. Türkiye dahil altı ülkede yürütülen araştırma ve saha çalışmalarına yaslanan çalışma karşılaştırmalı bir bölge çalışmasıdır. Tezin sorularına yanıt üretme çabasında disiplinlerarası bir yaklaşımla, siyaset bilimi, siyaset sosyolojisi, antropoloji, tarih ve uluslararası ilişkiler disiplinlerinin yöntem ve yaklaşımlarından yaralanılmıştır. Çalışmanın kuramsal geri planında ise Gramsci'nin hegemonya teorisinin özel bir ağırlığı vardır. Araştırmada sözkonusu üç ülkedeki siyasal konsolidasyon örüntülerinin ideolojik, kurumsal ve toplumsal dayanakları hegemonya-iktidar-toplum üçgeninde ele alınıyor. Bu çerçevede anayasal mimari, siyasal partiler ve seçim sistemlerinin himayeci-kliental ilişkilerle nasıl eklemlendiği gösterilmeye çalışılmaktadır.Çalışmanın şu dört soru etrafında özetlenmesi mümkündür: Egemenlik ilişkilerinin çözümlenmesinde tarih ve sosyal çevrenin yeri; Siyasal konsolidasyon ve mobilizasyon olgusunu açıklamada kilit kavramlar neler olduğu; Mevcut siyasal rejimlerde siyasal konsolidasyon örüntüsünün ana öğelerinin neler olduğu ve son olarak siyasal konsolidasyonun sınırları, hegemonya karşısındaki direnç odakları ve siyasal değişimin aktör ve dinamikleri neler olduğu sorularına yanıt aranmaktadır. ABSTRACT "In this thesis, it is aimed at understanding the emerging patterns of society and politics in Post-Soviet Central Asia. In understanding the social and political structure, special attention is paid to the sphere of power relations. With regard to this main aspect the thesis could also be titled as "hegemony and power in Central Asia". New regimes' consolidation at ideological and institutional levels, are evaluated through an analysis of how the power used repressive state apparatuses together with the ideological apparatuses in each of the above mentioned countries.The thesis is a comparative one based on field researches conducted in six countries, including Russian Federation, UK, Turkey, Kazakhstan, Kyrgyzstan and Uzbekistan. In search for answers to the questions of the research, different methods from the disciplines of politics, political sociology, anthropology, history and international relations are used within an interdisciplinary approach. At the background of the theoretical construction of the thesis lies the Gramscian theory of hegemony. Ideological, social and institutional pillars of the consolidation patterns in three of these Central Asian states are evaluated from the prism of hegemony-power-society relations. With regard to this framework, it is tried to explore and explain how constitutional designs, political party systems and electoral systems of these countries are combined with the clientalistic networks of political patronage.The overall content of the thesis could be summarized in the following four points: The role of the historical background and social structure in the analysis of power relations; the key concepts in explaining the consolidation and mobilization patterns; the fundamental elements of the consolidation and mobilization patterns; and finally, the limits of hegemony, challenges to hegemony.
Batı Trakya Yunanistan'ın Kuzey Doğusunda bulunmaktadır. Evros (Meriç) ile Nestos (Karasu) nehirleri arasında kalan 8578 kilometre karelik bir alanı kapsamaktadır. Lozan Barış Konferansında Türkiye ile Yunanistan arasında varılan bir antlaşma gereği iki ülke arasında zorunlu ahali mübadelesi yapılmıştır.Ancak İstanbul'un Rum nüfusu ile Batı Trakya'nın Türk nüfusu zorunlu mübadelenin dışında tutulmuş ve bulundukları ülkedeki devletin güvencesi altında dinsel azınlık konumunda bırakılmıştır. Söz konusu azınlıkların azınlık ve yurttaşlık hakları tanınmıştır.Bununla beraber Yunanistan kendi vatandaşı olan bu insanları hiçbir gerekçeye dayanmaksızın ulusal bütünlüğü tehdit olarak görmekte ve bu insanlara karşı uluslararası ve ikili antlaşmalarla belirlenen sorumluluğu yerine getirmediği gibi azınlık üzerinde baskı ve asimilasyon politikasını devlet denetiminde planlı,kararlı ve sürekli bir şekilde uygulamaktadır. Avrupa Birliği'nin temel dayanağına baktığımızda;hukukun üstünlüğü,insan hakları,demokrasi kavramını görmekteyiz.Yunanistan 1981 yılında Avrupa Birliği'ne tam üye olmuştur. 1990'ların ikinci yarısına kadar Batı Trakya Türk azınlığının durumunda herhangi bir değişiklik görülmemekte,1990'ların sonunda azınlık haklarında kısmen iyileştirmeler yapılmıştır. Ancak hassas ve hayati konularda herhangi bir değişikliğe rastlamak mümkün değildir. Avrupa Birliği azınlık hakları konusunda Yunanistan'ı bir çok defa uyarmış ve kınama kararları vermiştir.Ancak sorunların giderilebilmesi için Avrupa Birliği'nin daha etkİli yaptırımlar uygulaması gerekmektedir.Yunanistan kendi vatandaşı olan Batı Trakya Türkleri'nin ikili antlaşmalardan doğan haklarını iade etmeli ve kendi taraf olduğu uluslararası antlaşmaların gereklerini yerine getirmelidir. Ancak bu sayede Batı Trakya Türkleri'nin sorunlarının çözümü mümkün görünmektedir. ; West Thrace is located in the northeast of Greece,moreover,it comprises 8578 square kilometre open space between the rivers Evros (Meriç) and Nestos (Karasu).As a result of Lozan Peace Pact an obligatory exchange agreement had done betweenthe two countries,Turkey and Greece.However, Istanbul's Greek population and WestThrace's Turk population had been kept out of this obligatory exchange,furthermore,Turk's and Greek's in the country where they existed they left in the position of religion minorityunder the name of government assurance.Also,to the minorities above mentioned had givencitizenship and minority rights.Neverthless,Greece sees Turks,who they are his own citizens,as a threat to thenational integrity without based on at any justification,what is more,not only doesGreececarry out the responsibility which was mentioned by the bilateral agreements,but alsocarries out a permanent,determinend,designed policy plan under the governments control overto the minorities,for to assimilate and press them.When we look for the basic mainstay of European Community we are confrontedwith the concepts the superiority of laws and the democracy of human rights. Greecebecame an entire member to European Community in 1981.We hadn't seen any changes at thesituation of West Thrace Turk's minority until 1990's second half but in the and of 90's Greece had partially done improvements.In spite of this,it is not possible to come across toany changes in vital and sensible matters.European Community has warned Greece manytimes for the minority rights,moreover,Greece has been given many disapproval resolutions.However European Community have to apply more effective sanctions to remove theproblems.Greece should return the rights of the people who are his own citizens West ThraceTurks had arisened from the bilateral agreements,moreover,Greece should carry out thenecessities of the international agreements that are from his own side.As a result of this, WestThrace Turks problems solution is seen possible.
Bugün Türkiye'nin sahip olduğu imaj oldukça kötü ve olumsuzdur. Bu savdan yola çıkarak gerçekleştirdiğim araştırmamda bu olumsuz imajın nasıl oluştuğu ve bunun nedenleri ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Türkiye'nin bu olumsuz imajı öncelikle bazı tarihi kökenlere dayanmaktadır. Batı ile Türklerin ilk temasları Haçlı Seferleri yani savaşlar yoluyla olmuştur. O dönemde Türkler sürekli fetihler yapan yayılmacı bir millet olduğu için Batı'da korku kaynağı olmuşlardır ve böylece Türklerle ilgili "barbar, medeniyetsiz millet" imajı oluşmuştur.Bu imaj uzun yıllar boyu silinememiştir. Daha yakın tarihe doğru gelindiğinde ise Türkiye'de demokrasi ve insan hakları ihlalleri alanında yaşanan olaylar imajımızı son derece olumsuz etkilemiştir. Bugün ülkemizin bu olumsuz imajını düzeltebilmek ve çok daha iyi bir imaj yerleştirebilmek için yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmaların toplandığı ortak nokta ise Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girebilme çabasıdır. Bu amaç doğrultusunda Türkiye'nin çağdaşlık ve medeniyet anlamındaki eksikliklerinin giderilmesi için daha fazla gayret gösterilmektedir. Nitekim son dönemde Türkiye'nin imajını düzelten ve iyileştiren siyasi, sosyal ve ekonomik reformların çoğu Avrupa Birliği'ne girebilmek amacıyla yapılmıştır. Diğer taraftan Türkiye, son yıllarda siyasi başarılarının yanında sanat ve spor alanlarında da ciddi başarılar elde etmiştir. NATO Zirvesi gibi çok önemli uluslar arası toplantılar ve kongreler ülkemizde gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Bunlar tüm dünyanın dikkatini Türkiye'ye çeken organizasyonlardır. Bunun gibi son dönemde imajımızı olumsuzdan olumluya doğru değiştiren pek çok olay yaşanmıştır. Tez çalışmamda bu olaylar tek tek ele alınarak incelenmekte ve böylece Avrupa Birliği'ne doğru giderken Türkiye'nin imajı ortaya koyulmaktadır.GENERAL KNOWLEDGEName and Surname:Özlem Burcu OLGUNField:Communication SciencesProgramme:Public RelationsSupervisor:Prof. Dr. Melda Cinman ŞimşekDegree Awarded and Date:Master - 2004Keywords:Image, Pulicity, the Image of TurkeyABSTRACTIMAGE FACTOR AND THE IMAGE OF TURKEY WHILE GOING TOWARD EUROPEAN UNIONToday, the image of Turkey is rather bad and negative. By setting of thesis, I tried to bring up how consisted of that bad image and the reasons of it. That bad image of Turkey firstly supported by some historical sources.The first contacts of Turkey with West became by the way of the Crusades. On that term, Turks became the origin of fear for Europeans because they were a spreading nation that made continual conquests; in this way "the barbarian and uncivilized nation" image consisted of about Turks. That bad image couldn't been cleaned for long years. In nearer history, the events about democracy and human rights violations in Turkey affect our image badly.Today, more intensive studies are made to be able to repair our that negative image and to place a better image instead of it. The common point that studies are gathered is the effort of Turkey to enter European Union. With this aim more energy is spent to get rid of the defects of Turkey about contemporariness ana civilization. Likewise, in last term most of political, social and economic reforms that repair the image of Turkey has been made with the aim of entering European Union. Neverthless; besides Its political successes, Turkey won other serious successes at sport and art in last years. Like NATO Summit, many important international meeting and congres begin to be arranged in our country. These are organizations which call all the world's attention to Turkey. In last term events that like that are carried out which change our image from negative to positive. All these events were considered in my thesis study, so the image of Turkey while going toward European Union are brought out here.
TÜRKİYE'DE DİREKT YATIRIM TERCİHLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLERTürkiye'de Yabancı Yatırım girişleri istenilen düzeyde gerçekleşmemektedir. Buna rağmen ekonomik büyüme son yıllarda olumlu bir gelişme göstermektedir. Ülkemizde yabancı sermaye esas olarak 1980'den sonra kendini göstermiştir. Ancak istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Bunda ülkemizdeki siyasi ve iktisadi istikrarsızlıkların önemli payı vardır.Özellikle gelişmekte olan ülkeler için kıt olan sermayenin sağlanmasında direkt yabancı sermaye yatırımları önemli bir rol üstlenmektedir. Yabancı sermayenin bir ülkeyi tercih etmesi için ülkedeki ekonomik ve siyasi alt yapının sağlam temellere dayanması gerekmektedir. Krizler nedeniyle ülkedeki ekonomik ve siyasi dengeler bozulmuş, Türkiye'ye gelen direkt yabancı sermayeyi olumsuz yönde etkileyerek, yabancı sermayenin ülkeye giriş miktarında azalmaya neden olmuştur.Türkiye için büyük önem taşıyan direkt yabancı sermaye yatırımlarının miktarının artırılabilmesi için öncelikle, ülkedeki siyasi ve ekonomik istikrarın oluşturulması, bürokratik işlemlerin azaltılması ve yabancı sermaye yatırımcılarını cezbedecek adımların atılması gerekmektedir. Tezin ilk bölümünde yabancı sermaye kavramı anlatılmaya çalışılmış, yabancı sermayeyi açıklayan teorilere yer verilmiştir. Ayrıca yabancı sermayenin bir ülkeye gelmesine etken faktörler ele alınarak, yabancı sermayenin genel anlamda bir ülke ekonomisine sağladığı kazançlar ve kayıplar incelenmiştir. Direkt yabancı sermaye yatırımlarının bir ülkeye geliş sebepleri ekonomik ve siyasi faktörler, sosyal ve kültürel faktörler açısından incelenmiştir. İkinci bölümde, direkt yabancı sermaye yatırımlarının Türkiye ekonomisine etkileri incelenmeye çalışılmıştır. Türkiye'nin yabancı sermaye çekme konusunda sahip olduğu avantajlar ve dezavantajlar değerlendirilmiştir. Dünyada bu konu ile ilgili son gelişmeler çerçevesinde Türkiye'nin yabancı sermaye konusunda gelmiş olduğu nokta anlatılmaya çalışılmıştır. Türkiye'nin çekmiş olduğu direkt yabancı yatırımların hem kendi potansiyelinin çok altında olduğunun hem de dünya geneline bakıldığında mevcut direkt yatırımların son derece az oluşunun nedenleri irdelenmeye çalışılmıştır.Son bölümde, Türkiye'nin bu konuda neler yapabileceği ele alınarak direkt yabancı sermayenin ülkeye girişinin hızlandırılması konusunda ne gibi önlemlerin alınabileceği tartışılmıştır.GENERAL KNOWLEDGEName and Surname: Aylin KeskinField: Business AdministrationProgramme: International BusinessSupervisor: Professor Münir ŞakrakDegree Awarded and Date: Master - July 2005Keywords: Foreign Direct Investment, InfluencesABSTRACTFACTORS EFFECTING FOREIGN DIRECT INVESTMENT CHOICES IN TURKEYForeign direct investment is not enough in Turkey. In spite of this, Turkey's growing up rate is better in last years. Basically the foreign direct investment started coming into Turkey after 1980, however it is still not at the desired rate. There are political and economical instability in Turkey which effect coming of foreign capital.Foreign direct investments have a great role over the countries which especially have problems in providing of scarce capital. In order to attract foreign capital to country, economic and political situations should be based on robust base. Because, foreign direct investments do not want to enter to countries which have instabilities in political and economical life. Turkish economic crises effected foreign direct investments negatively and caused a decrease in the volume of foreign direct investments.Turkey requires foreign direct investment. Because of this political and economical stability should be provided, bureaucratic procedures should be minimized before coming obstacle for foreign capital and should be provided suitable conditions to attract foreign direct investment.In the first part of the theses, the concept of foreign capital and the theories analyzing foreign capital has been expressed. Besides this, the gains and loss resulted from foreign direct investments has been tried to be understood. We searched the reasons of foreign direct investments to come any country with economic and political aspects, social and cultural aspects. We tried to explain the effects of foreign direct investments on the country's economic development and progress.In the second part, the impacts of foreign direct investments to Turkey have been analyzed. Subsequently, the advantages and disadvantages of Turkey for foreign direct investments were discussed. The latest developments related to this subject. Unsuccessful attempts of Turkey about foreign direct investment were assessed and the insufficient level of foreign direct investment was pointed out.Besides this, the precautions that should be taken to overcome this problem have been discussed.
Dengeli beslenmede oldukça önemli yeri olan zeytinyağı ve sofralık zeytin gerek sahip olduğu özellikler ve gerekse bu sektörde ürünün yetiştirilmesi ve pazarlanması ile uğraşan nüfus itibari ile Türkiye ve Avrupa Birliği'nde önem taşıyan ürünler arasındadır. Bu araştırma ile Türkiye ve AB'nde zeytin ve zeytinyağı sektörünün önemi belirtilmiş ve bu sektör analiz edilerek karşılaştırmalar yapılmıştır. Dünya zeytinyağı üretim ortalaması 1.850 bin ton'dur. Bunun 'lik kısmını AB karşılamaktadır. Diğer üretici ülkeler Tunus, Türkiye ve Fas'tır. Üretim yıldan yıla değişiklik göstermekle beraber dünya pazarını AB etkilemektedir. 1980 öncesi 9 üyeli topluluğun başlıca üretici ülkesi İtalya idi. 1981 'de Yunanistan'ın 1986'da İspanya ve Portekiz'in girişi ile Topluluk zeytinyağı üretimi yılda 1.000.000 ton'un üzerine çıkmıştır. AB'nde Yunanistan, İspanya ve İtalya başlıca üretici ülkelerdir. Bununla birlikte İtalya, aynı zamanda önemli dış alımcı ülkedir. 100 milyona yaklaşan zeytin ağaç varlığı, 90 bin üretici aile ve 1000'den fazla yağhanesi ile Türkiye, dünya zeytin ve zeytinyağı sektörü içinde önemli bir konuma sahiptir. Ancak görünüşte bu önemi belirgin iken, ülkemizin ürünler dünya üretimi ve ticaretinde istenilen konumda olduğunu söylemek güçtür. Bunun nedenleri arasında, üretim düzensizliği son yıllarda ortaya çıkan pazarlama organizasyonundaki olumsuzluklar ile dış ticarete ilişkin politikaların eksikliği ön sıralarda gelmektedir. Karşılaştırmalar sonunda Türkiye ve Avrupa Birliği'nde zeytin ve zeytinyağı sektöründe genel yapı, dış ticaret ve destekleme politikalarında bazı benzerlikler yanında önemli farklılıkların olduğu da tesbit edilmiştir.Bunun içinde öncelikle sektörde yapısal iyileştirmelerin sağlanması gerekmektedir. Türk zeytin ve zeytinyağı sektörünün geleceği, mevcut destekleme politikalarının gözden geçirilmesinin yanı sıra üretimdeki yıllık dalgalanmaları önleyecek tedbirlerin alınması ve sektördeki teknolojinin yenilenerek uluslararası standartlara uyumlaştırılması ile Türk zeytin ve zeytinyağlarının tanıtımının sağlanmasına bağlı olacağı sonucuna varılmıştır. ; Olive oil and table olive, owing to its important place in human nutrition has a significant place in Turkey and in the European Union. In this study, olive and olive oil sector has determined to important and analysed as comparative for Turkey and for the European Union. Average world production is some 1.850.000 tonnes, of which 80% comes from the European Union. The other producers are Tunusia, Turkey and Morocco. Production varies considerably from one year to another, but the world market fluctuates as a direct result of the Community market. In the early 1980 s, when the Community had nine Member States, Italy was the main producer. With the entry Greece in 1981, followed by Spain and Portugal in 1986, olive oil production to over a million tonnes a year. Greece and Spain normally the main suppliers and Italy, although on exporting producer, remains the main purchaser. Turkey has a very important position in the world olive oil sector with almost 100 million olive trees, 90.000 families, that grow olives as their sole crop and over 1000 olive oil processing plants. This importance is clear in terms of the physical wealthy it represents. However, it is not so apparent. In terms of Turkish olive oil production and exports. At first, this was because there were significant problems in production amongst other things. More recently, inadequate marketing organisation and foreign trade policy measures were the main reasons. Under the light of the comparisons, it is concluded that there are significant differences as well as a few similarities in the general formation and the foreign trade policies, in the support policies for olive and olive oil sector in Turkey and the European Union. Therefore, primarly, certain precautions mentioned in the study should urgently be taken to better and promote sector, Future of the olive and olive oil sector depends or to be modernize and existing support policies must be scrutinized besides preventive precautions must taken for years of roughness for productions. Aim of the olive and olive oil of Turkey is to introduced as like international Standard and working for promotions must be important.
GENERAL KNOWLEDGEName and Surname : Mehmet KaradayıField: İnternational RelationProgramme: DoctorateSupervisor: Professor Cengiz OkmanDegree Awarded and Date: Doctorate- March 2005Keywords: Power Diplomacy, Military ForceABSTRACTIMPLEMENTATION OF POWER DIPLOMACY UNITED STATES OF AMERICA AND TURKEYSeptember 11, 2001 terrorist attacks changed America's political strategies implemented during Cold War and 1990s deeply and made military force the most important element of foreign policy. Undoubtedly, power diplomacy implemented by the USA affects all states. Without any legal basis, USA thinks to have military intervention right, in the framework of 'preemptive strike' doctrine, against states and terrorist organizations seen as threat by the USA. Especially 2001 Afghanistan and March 2003 Iraq military interventions are clear instances.In the 21st century, the concept of the enemy completely changed and the possibility of big powers' fighting with each other by way of alliances fairly decreased. In the 21st century, instead of arsenal wars, there emerged a kind of war against enemy using asymmetric methods. By this thesis, it was mentioned the last position of American power diplomacy in 21st century and the place of military force in its power diplomacy. The national security policy planned by the USA aimed at future, the national security strategy, Joint Vision 2020 and The Army in 2020 established by the USA with direction of military national strategy were researched as bases of military power being basic argument of power diplomacy. It is examined where the USA deploys its forces and gives them which missions by using as an element of foreign policy. Turkey located in the most complicated region of the world is closely influenced by any developments in its region. Therefore, Turkey needs to implement effective power diplomacy in order to manipulate the regional politics and become effective in its region. In this thesis, it is mentioned the practice of power diplomacy of Turkey by taking USA power diplomacy implementation into consideration. It is tried to explain the elements owned by Turkey in order to manage effective implementation of power diplomacy. When taking into consideration of available Turkish military force, in the near future, with effective power diplomacy in accordance with its traditional foreign policy which has new approach, it is reached the result that Turkey would have more words to say in its region.GENEL BİLGİLERİsim ve Soyadı: Mehmet KaradayıAnabilim Dalı: Uluslararası İlişkilerProgramı: DoktoraTez Danışmanı: Prof. Dr. Cengiz OkmanTez Türü ve Tarihi: Doktora - Mart 2005Anahtar Kelimeler: Güç Diplomasisi, Askeri Güç, ÖZET GÜÇ DİPLOMASİSİ UYGULAMALARI ABD VE TÜRKİYE11 Eylül 2001 terörist saldırıları, Amerika'nın soğuk savaş sırasında ve özellikle 1990'lı yıllarda uyguladığı dış politika stratejilerini büyük ölçüde değiştirmiş ve askeri gücü dış politikanın en önemli unsuru haline getirmiştir. ABD'nin uyguladığı güç diplomasisi şüphesiz bütün devletleri etkilemektedir. Amerika Birleşik Devletleri kendine tehdit gördüğü devletlere ve terörist örgütlere karşı herhangi bir meşru zemin aramadan askeri müdahale yapma hakkını 'önleyici saldırı' doktrini çerçevesinde kendinde görmektedir. Özellikle 2001 Afganistan ve Mart 2003 Irak'a müdahaleleri bunun örnekleridir.21.yüzyılda düşman kavramı tamamen değişmiş ve büyük devletlerin ittifaklar yolu ile birbirleri ile savaşma ihtimalleri oldukça azalmıştır. 21. yüzyılda topyekün savaş yerine asimetrik yöntemler kullanan düşmana karşı savaş başlamıştır. Bu çalışma ile ABD güç diplomasisinin 21. yüzyıldaki aldığı son şekil ve askeri gücün bunun içindeki yerine değinilmiştir. ABD'nin geleceğe yönelik tasarladığı ulusal güvenlik politikası, ulusal güvenlik stratejisi, milli askeri stratejisi doğrultusunda oluşturduğu Müşterek Vizyon 2020 ve 2020'de Ordusu, güç diplomasisinde temel aracı olan askeri gücün esasları olarak incelenmiştir. ABD'nin milli çıkarlarını korumak için dünyada askeri kuvvetlerini nerede konuşlandırarak ve bunlara ne gibi görevler vererek dış politikanın bir unsuru olarak kullandığı ele alınmıştır.Dünyanın en karışık bölgelerinden birinde olan Türkiye, bölgesindeki her gelişmede çok yakından etkilenmektedir. Dolayısıyla Türkiye'nin bölgesinde etkin olabilmesi ve bölge politikalarını yönlendirebilmesi için çok etkili bir güç diplomasisi uygulaması gerekmektedir. Bu çalışmada Türkiye'nin kendisine ABD modelini göz önünde bulundurarak güç diplomasisi uygulaması üzerinde durulmuştur. Mevcut askeri potansiyeli dikkate alındığında, Türkiye'nin geleneksel dış politikasıyla uyumlu yeni yönelimlerle, uygulayacağı etkin bir güç diplomasisi ile yakın gelecekte, bölgesinde çok daha fazla söz sahibi olacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Toplumun gündelik ihtiyaçlarıyla ilgili kamu hizmetlerini görme işlevini yerine getiren idarenin, etkin bir işleyişe sahip olması ve kamu hizmetlerinden yararlananların haklarının korunması için idare, çeşitli şekillerde denetime tabi tutulmaktadır. Merkezden yönetim idarelerinin yerinden yönetim idareleri üzerindeki denetim yetkisi olan idari vesayet, günümüzde içeriği ve sınırı bakımından bütün dünyada sancılı bir sorun olup, uzun yıllardır ülkemiz gündemini meşgul etmeye devam etmektedir.Bu çalışma ile, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki idari vesayet denetimi, yeni kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde ve yeni yapılan yasal düzenlemeler ışığında, değişmeye başlayan görünümü ile anlatılmaya çalışılmıştır. Çalışmamızda idari vesayetin bir denetim türü olması göz önünde bulundurularak, idarenin diğer denetlenme şekilleri olan; yargı denetimi, siyasi denetim, kamuoyu denetimi, hiyerarşik denetim ve ombudsman denetimi hakkında bilgi verildikten sonra, idari vesayet; tanımı, içeriği, ilişkili olduğu temel kavramlar ve diğer denetim yöntemleri ile farklılıkları ortaya konularak ele alınmıştır. İdari vesayet incelenirken, konunun daha iyi anlaşılması bakımından yerel özerklik kavramı ayrıca ele alınmıştır. Bu konular ele alınırken, ilgili kitap, makale, mevzuat, yargı kararları ve uluslararası metin ve sözleşme hükümleri incelenip tahlil edilmiştir.Merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki idari vesayet denetiminin ağır bir şekilde uygulanması durumunda vesayetin, hiyerarşiye yakın bir görünüme kavuştuğu görülmektedir. Ülkemizde merkeziyetçilik geleneğinin de etkisiyle, günümüze kadar, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerinde ağır bir vesayet denetimi uyguladığı görülmektedir. Ancak, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalar ve Avrupa Birliği'ne üyelik süreci ile birlikte, yerel yönetimlerle ilgili olarak yeni kabul edilen düzenlemelerde idari vesayet denetiminin hafifletilmeye başlandığı görülmektedir. Sonuç olarak, günümüzde yükselen yerelleşme ve özerklik kavramları karşısında, demokratik ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de, hukuka uygunluğu sağlamaya yönelik idari vesayet denetiminin kabul edilmesi ve yerindelik denetiminden olabildiğince uzaklaşılması gereklidir. Yapılacak düzenlemelerde, idari vesayetin tamamen kaldırılması yerine bu ilkeye uygun hareket edilmesi, idarenin bütünlüğü ilkesinin çağdaş ve demokratik değerlerle sağlanması bakımından daha uygun olacaktır. The administration responsible for carrying out public services related to the daily needs of the public has been under control in different ways in order to secure its operation effective and efficient and protects those getting benefit from these public services. The administrative tutelage of the centralised administration which has the authoriy of monitoring over the local administration is a big problem in all over the world in terms of its content and limits and has been engaging the attention of our country's agenda for a time.With this study, the control of administrative tutelage of the central administration over local administration have been analyzed in the light of new public administration concept and recent legal regulations.Having explained the other controling ways such as sudicial control, political control, public control, hierarchical control and ombudsman control by cosidering the administrative tutelage as a controlling sort, the administrative tutelage has been explained by its related basic concepts, contents, definition and discussing the differences with the other control methods. While analyzing the administrative tutelage, the concept of local autonomy has also been analyzed to make the subject more precise. Moreover; while analyzing these topics it has also been referred to related books, current laws, international texts and contracts.When the central authority carries out the administrative tutelage power over the local administration, we observe that tutelage takes a shape closer to hierarchy. In our country, we observe that central administration have had a heavy tutelage control on the local administrations until now with the impacts of centralisation tradition. However, both in line with the treaties Turkey has agreed and the period that Turkey has entered in the way of European Union, we observe that the control is lessening with the new regulations that have been enacted recently. In conclusion, like in every democratic country and in the light of the concepts like decentralization and autonomy that have been gaining too much importance at the moment; it is necessary that we accept the administrative tutelage to provide law appropriateness in place and go as far as possible from aptness control. In the regulations that will be done, instead of removing administrative tutelage it is more appropiate to act in accordance with this principle in terms of providing administrative integrity by contemporary and democratic values.
ÖZETÇalışmanın amacı, hiperenflasyonist sürecin teorik bazda ve gerçekleştiği ülkelerde incelenmesi ve enflasyonist süreç ile mücadele etmek için uygulanan istikrar politikalarının etkinliğinin analizidir. Sözkonusu incelemenin ardından Türkiye'de enflasyon olgusunun tarihsel süreç içerisinde gelişimi ve enflasyon ile mücadelede uygulanan istikrar politikaları hakkında bilgi verilip; bir model uygulaması ile Türkiye'de enflasyonist sürecin nedenleri amprik olarak ortaya konmaya çalışılmıştır.Hiperenflasyonist süreç ile ilgili olarak yapılan teorik çalışmaların ortaya koyduğu genel yaklaşım, aylık bazda 'leri aşan oranların hiperenflasyon olarak kabul edilmesidir. Dışsal şoklar (savaşlar ve uluslar arası krizler), siyasi zafiyet ve bütçe açıklarının para basılarak kapatılmaya çalışılması hiperenflasyonun nedenleri olarak görülmüştür. Sürecin görüldüğü ülkeler bu yaklaşımı doğrulamaktadır. Hiperenflasyonist süreç ile mücadelede sıkı para ve maliye politikaları temelli; heteredoks, ortodoks, monetarist ve IMF destekli istikrar politikaları uygulamaya konmuştur. İsrail gibi başarılı örnekler mevcutken, başarısızlıkla sonuçlanan programlar daha çoktur. İstikrar süreci demokratik ortamlarda uygulandığı gibi demokratik olmayan dikta yönetimler altında da uygulanmıştır. Türkiye, 24 ocak 1980 İstikrar Programı ile bir dönüşüm sürecine girmiş ve pek çok reform gerçekleştirilmiştir. İçsel dengesizlikler sonucunda Nisan 94 Krizi ile yeni bir istikrar programı uygulanmaya başlanmıştır. Kur kontrolü sağlandığı halde enflasyon düşürülememiştir. 1997 Asya Krizi ve 1998 Rusya Krizleri istikrar sürecini olumsuz etkilemiş ve Ocak 2000'de yeni bir program uygulamaya konmuştur. Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri ile süreç aksamış ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı yürürlüğe girmiştir. Program ile devlet ekonomi ilişkilerinde yeni bir süreç hedeflenmiş ve devletin üstlene geldiği faaliyetlerden uzaklaşmaya çalışılmıştır. Ekonometrik model uygulaması ile döviz kuru, bütçe açığı, ödemeler dengesi, para arzı, faiz oranları ile enflasyon arasındaki ilişki incelenmiştir. Döviz kuru ile enflasyon oranı arasında güçlü bir ilişkiye ulaşılmıştır. Bu bağlamda enflasyon ile mücadele de döviz kurunun istikrarı sağlanmalıdır. SUMMARYThe purpose of the study is the research of hyperinflationist process on theoretical basis and in the occured countries and the analysis of the effectiveness of the stabilization policies applied for disinflation process. After the so-called research, the information was provided about the development of the inflation phenomenon in Turkey in the historical process and the stabilization policies applied during the disinflation and the reasons of the inflationist process were tried to be revealed ampirically.The general approach revealing the theoretical studies concerning the hyperinflationist process is the assuming the rates exceeding 50 % on monthly basis as hyperinflation. eksternal shocks (wars and international crisis'), political inanition and the print of the banknote to close budget deficits are considered as the reasons of hyperinflation. The countries which the process happens confirm the approach.In the struggle against hyperinflation process, very strong monetary and fiscal policies based, heteredox,ortodox ,monetarist and IMF supported stabilization policies were applied. While there are successful examples such as Israel, the unsuccessful examples are much more. While the stabilization process was applied in democratic places, it was also applied under the dicta governance, Turkey has penetrated into a transformation process with the Stabilization Policy in January 24, 1980 and many reforms were held. Due to internal imbalance, a new stabilization policy were applied with the April 1994 crisis. In spite of the fact that Exchange rate control was secured, it was failed to comb the inflation. The 1997 Asia and the following 1998 Russia crisis' affected the Stabilization Process negatively and a new program was put into force in 2000. The process was interrupted by the November 2000 and Febreuary 2001 crisis' and therefore The Transition Program to Strong Economy was put into force.A new process was targeted with the program and strived to get rid of the activities that the government undertook. The relation among the foreign exchange rate,budget deficit, balance of payments, money supply, interest rates and the inflation were studied with the Econometric model application. A strong relation was found between foreign exchange rate and inflation rate. Hence, for disinflation, the stabilization of foreign exchange rate must be achieved.
ÖZETFinansal küreselleşme, günümüzde, dünya çapında bir entegrasyon eksenine oturmuştur. Hızla artan yabancı sermaye akımları doğrudan yabancı yatırımlar veya portföy yatırımları şeklinde tüm dünyaya yayılmakta; sınırların önemi ortadan kalkmaktadır. Bu süreci tetikleyen unsurların başında; Bretton Woods sisteminin çöküşü, 1980-1990 döneminde faiz oranlarının serbest bırakılması, çokuluslu şirketlerin dünya çapında önemlerinin artması, enformasyon alanında kaydedilen gelişmeler gelmektedir.Finansal küreselleşmenin altyapısını oluşturmada en büyük pay sahibi olan uluslararası ekonomik kuruluşlar, finansal serbestleşmeyi sağlamış ve bu sayede uluslararası emek, sermaye,mal ve fon alışverişinin önü açılmıştır. Uluslararası ticareti mümkün olduğunca serbest ve düzenli kılan evrensel organizasyonların yanında bölgeselleşme kapsamında değerlendirilen ekonomik entegrasyonların ticaretin serbestleştirici amaçlar doğrultusunda uygulamaları da küreselleşmeyi hızlandırmaktadır. Bir ülkenin küreselleşme sürecindeki başarısı, çoğu kez bölgeselleşme sınavındaki başarısıyla paraleldir. Türkiye, OECD ile her daim yakın ilişkilerde olmaya çalışmıştır, OECD üyesi ülkelerle ticaretimizde en büyük payı ise AB ülkeleri almaktadır. AB'ye üyelik sürecinde AB ülkeleriyle uyum çerçevesinde atılması gereken adımları atma yolunda olan Türkiye'nin mali, siyasi ve sosyal alanlarda ciddi reformlara ihtiyacı vardır. Bölgesel entegrasyonlardan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği'nin kurucu üyesi olarak yer alan Türkiye açısından bu entegrasyonlar, dünyada süregelen liberal değişimler ve globalleşme eğilimlerine paralel olarak, Türkiye'nin dünyayla entegrasyonuna katkı sağlayacak türden entegrasyonlardır. Finansal küreselleşmenin ikinci bileşeni olarak nitelendirilebilecek finans alanında kullanılan teknolojik ürünler de finansal küreselleşmenin hızını artırmada destekleyici konumdadır. Bugün yeryüzünde, her beş kişiden biri, aynı adı taşıyan kartlarla, hem ulusal hem global piyasalarda aynı alışveriş kültürünü yaşarken, ATM'ler mekan ve zamandan bağımsız bir şekilde fon transferini gerçekleştirmektedir. Kuşkusuz; elektronik fon transferleri ve e-ticaretin finansal küreselleşmedeki rolleri tartışılmaz bir etkinliktedir. Türkiye'de finansal küreselleşme ise en çok bankacılık sektöründe etkili olmuş, bankacılık artık günümüzde telebankacılık ve self-servis bankacılığına dönmüştür. Türkiye'de finans sektöründeki bilgi ve iletişimin gelişmişliği, finansal sektörün entegrasyonunda zaman ve mekan problemlerini çok büyük ölçüde çözebilmektedir. Finansal küreselleşmede gelişmiş ülkelerle rekabet edebilecek konuma gelebilmek için başarılı ekonomik entegrasyonlarda yer almalı ve Türkiye'de finans sektöründe kaydedilen bilgi ve iletişim bazlı gelişme diğer sektörlerde de hız ve etkinlik kazanmalıdır. ABSTRACTNowadays, financial globalization has a great impact on the integration of all the world. Direct foreign invesments and capital flows increase worldwide so fast that the frontiers of the countries become unimportant. The collapsation of the Bretton Woods, liberalization of interest rates in 1980's and 1990's, increase of the importance of the multinational companies and the development in the information area have an important effect on this situation.International economic foundations, which have a big share in the creation of the base of the financial globalization, have let the capital flows free, so that the trade of the international capital, fund, labour and goods become more liberal. Besides, the politics of the regional economical integrations helps to the financial liberalization, too. The success of a country by the globalization is the mirror of the success of that country in the exam of regional integration. Turkey has always an effort to become in close relationship with OECD. The countries of the European Union have the largest share of the trade of Turkey and OECD. Türkiye needs great reforms in economical, social and political areas in the period of the membership to the European Union. Türkiye took place by the establishment of the Economic Cooperation Organization and Blacksea Economic Cooperation. This foundations is very important by the economical integration of Turkey and the whole world. Technological instruments, which are used in financial area, can be described as the second component of the financial globalization. This instruments support to increase speed of the financial globalization. Today in the world, one of the five people shops in the same style with same credit cards in global also local markets. Automatic Teller Machines transfer the fund out of the pressure of the time and place. Absolutely, electronical fund transfer systems and e-commerce play great role in financial globalization. In Turkey, the sector of the banking is the most affected sector by the financial globalization. Nowadays, banking seems to be electronical banking and self-service banking. In Turkey the development in the banking and in the sector of finance, solve the problems, which occures because of the time and place, by the integration of the sector of finance. In order to compete with the developed countries,Turkey must take place in successfull economical integrations and also must develop in the information and communication area by the sectors out of the sector of the finance, too.
Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı'nı kapsayan bölgeyi ifade eden Türk Boğazları, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan günümüze kadar, zaman zaman Türkiye'ye yöneltilen tehditlerin başlıca kaynağını oluştururken, genellikle Türkiye'nin jeopolitik ve jeostratejik önemini artırıcı bir koz olmuştur. Türklerin, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Türk boğazları üzerinde azalmaya başlayan hakimiyeti, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ve antlaşma ile aynı tarihte yürürlüğe giren ve antlaşmanın bir parçası sayılan "Boğazların Tabi Olacağı Usule Dair Mukavelename" ile Türk boğazlarından barışta ve savaşta, denizden ve havadan geçiş ve ulaşım serbestliği ilkesi kabul edilmesi ile tamamen yok olma noktasına gelmiştir. Lozan'da kabul edilen boğazlar ile ilgili Sözleşmede boğazlardan geçiş serbestliği, ticaret ve savaş gemileri için barış zamanı, Türkiye'nin muharip ve tarafsız olduğu savaş zamanları için ayrı ayrı düzenlenmiştir. Sözleşme, kıyıdan itibaren 15-20 km.lik bir alanı kapsayacak şekilde boğazlar bölgesi ile İmralı hariç; Marmara Denizi'ndeki tüm adaları ve Boğazönü Adaları'nı (Semadirek, Limni, Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları) gayri askeri statü kapsamına almıştır. Serbest geçiş ilkesi ve uluslararası denetim sisteminin etkisi altında hazırlanan sözleşme, boğazlara ilişkin bir kısım yetkileri akit devletlerin temsilcilerinden oluşan Boğazlar Komisyonu'na devretmiştir. Türkiye, egemenlik haklarını açıkça sınırlandırmış olan sözleşme ile savunma ve güvenliği için tedbir alma hakkından mahrum bırakılmıştır. Bu durumda Türkiye Lozan'da içine sindiremeden imzaladığı Lozan boğazlar sözleşmesinin iptali ve tekrar boğazlarda ki hakimiyetini kurmanın yollarını aramıştır. Türkiye'nin Bu arayışları sonuçsuz kalmamış ve 20 Temmuz1936 tarihli Montreux Boğazlar Sözleşmesi'nin imzalanması ile sonuçlanmıştır. Bu tarihe kadar değişik evrelerden geçerek azalmaya devam eden, ancak bu sözleşmenin imzalanmasıyla Türk boğazları ve geçiş rejimi üzerinde Türk hakimiyeti yeniden sağlanmıştır. Montreux Sözleşmesinin amacı; "boğazlardan geçişi ve gemilerin ulaşımını, Lozan Barış Antlaşması'nın 23. maddesiyle tespit edilen prensibi, Türkiye'nin güvenliği ve Karadeniz'e kıyıdaş devletlerin güvenliği çerçevesinde koruyacak biçimde düzenlemek" olarak belirlenmiştir. Akit devletlerin, 24 Temmuz 1923'te Lozan'da imzalanmış olan sözleşmenin yerine koymayı kararlaştırdıkları sözleşme, 29 madde ile dört lahika ve bir protokolden oluşmaktadır. Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Lozan Barış Antlaşması ve eki olan Boğazların Tabi Olacağı Usule Dair Mukavelenamenin, Türkiye'nin boğazlar bölgesi üzerindeki egemenliğini kısıtlayan hükümlerini ortadan kaldırmıştır. Sözleşmenin imza tarihi olan 20 Temmuz 1936'dan itibaren geçerli olmak üzere, Türkiye'nin boğazlar bölgesini askerileştirmesi, Boğazlar Komisyonu'nun kaldırılarak yetkilerinin Türkiye'ye aktarılması öngörülmüştür. Montreux Sözleşmesi ile Boğazlardan geçiş rejimi ve gemilerin ulaşımı konuları, Türkiye'nin ve Karadeniz'e kıyıdaş devletlerin güvenliklerini koruyacak çerçevede düzenlenmiştir. Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile Montreux sözleşmesinin arasında ki en önemli fark Türkiye'nin kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi karşısında sayması durumudur. Bu husus Lozan'da öngörülmeyen ve Türkiye'ye önleyici meşru müdafaa hakkına dayanarak tedbir alma imkanı veren yeni bir düzenleme olarak sözleşmede yer almıştır. Lozan'ın aksine Montreux sözleşmesi, havadan geçiş serbestliği ilkesini kabul etmemiştir. Sadece sivil uçakların boğazlar üzerinden geçişi düzenlenmiş, askeri uçakların boğazlar üzerinden geçmesine izin verip vermeme yetkisi Türk hükümetine bırakılmıştır.Barış ve Türkiye'nin tarafsız olduğu savaş zamanlarında, boğazlardan geçecek savaş gemilerinin sınıfı ve tonajı sınırlandırılmış olup, bu gemilerin geçişi ön bildirime tabi tutulmuştur. Ayrıca, Karadeniz'de bulunacak kıyıdaş olmayan devlet gemileri için süre sınırlaması da getirilmiştir. Türkiye'nin muharip olduğu savaş zamanı ile kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi ile karşı karşıya sayması durumlarında (21. maddede öngörülen istisna dışında) savaş gemilerinin boğazlardan geçişi konusunda Türkiye dilediği gibi davranabilecektir. Boğazları tüm savaş gemilerine kapatma veya dilediği devlet savaş gemilerini geçirme hakkı vardır.Montreux Boğazlar Sözleşmesi, geçiş nedeniyle ortaya çıkabilecek tüm hukuki durumları düzenlememektedir. Sözleşmede öngörülen açık sınırlayıcı hükümlere (örnek olarak 2. maddenin lafzına) ters düşmemek, genel uluslararası hukuk ilkelerine bağlı kalmak ve boğazlardan geçiş hakkının özüne dokunmamak koşuluyla; Türkiye'nin zabıta ve yargı yetkisi ile geçişin zararsız olmasını isteme ve geçişi düzenleme yetkileri vardır. Montreux'de saklı tutulan ve uluslararası hukukun teyit ettiği bu yetkisini kullanarak Türkiye, ulusal bir düzenleme (tüzük ) yaparak 1994 ve 1998 tarihli Tüzükleri uygulamaya koymuştur. Böylece, kıyıdaş devlet olarak, ulaştırma güvenliğini sağlama ve deniz trafiğini düzenleme yetkisini kullanmıştır.SSCB ve Yugoslavya'nın 1991 tarihinde dağılmasından sonra Montreux Boğazlar Sözleşmesi'nin akit devletleri; Gürcistan, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan, Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya (Sırbistan-Karadağ), İtalya, Fransa ve İngiltere olmuştur. Değişen dünya konjonktürünün sonucu olarak özellikle ABD ve AB gibi küresel güç aktörlerinin girişimleri ile Türk boğazlarından geçiş rejiminin tartışmaya açılma ihtimali mevcuttur. Gerek mevcut hukuki ve siyasi düzen, gerekse Türk boğazlarından geçişle ilgili uygulamalar ışığında incelendiğinde, bazı teknik detaylara mahsus aksaklıklar dışında Montreux Boğazlar Sözleşmesi'nin feshini veya değiştirilmesini gerektirecek bir durum mevcut değildir. Sözleşmenin yenilenmesi durumunda Türkiye halen sahip olduğu avantajlara sahip olamayacak ve yeni sözleşme, halen uygulanan rejime kıyasla Türkiye'nin lehine olmayacaktır. Bu nedenle Türkiye Montreux Boğazlar Sözleşmesinin devam etmesi için çaba harcamalıdır. Turkish Straits which expresses the region covering Maramara Sea , İstanbul and Çanakkale Straits has usualy been a trump increasing geopolitic and geostrategic importance of Turkey while also being the main source of many threats against the country , time to time since Küçük Kaynarca Agreement was signed in 1774. Turkish sovereighty which began to decrease after Küçük Kaynarca Agreement signed in 1774 reached at a point to completely disappear folowing the issue of Lausanne Peace Agreement dated 24 July 1923 and 'Regulations The Straits Will Be Subject To' which was put in effect as a complemantary part of it at the same date.intoroducing the free passage and transportation principle through sea and air, in peace and war. In the agreement signed in Lausanne, free passage principle through the straits was arranged separately for commercial or war ships during peace, war time when Turkey stands neutral or is a belligerent The agreement,described all islands in Marmara Sea and Boğazönü islands covering a 15-20m area from the coastal site as non-military zones , with the exemption of the straits region and İmralı. The agreement arranged under the influence of free passage principle and international control system transfrered some authorities regarding the straits to the Straits Commission composed of representors of contracting countries. Turkey was deprived of its right of taking precautions for its safety and defence with this contract restricting its sovereignty. Under these conditions, Turkey looked for a way to dissolve of the Lausanne Straits Agreement which was signed by Turkey unwillingly and to restructure its sovereignty on the straits. These attempts of Turkey was not left answerless and finaly resulted with the arrangement of Montreux Straits Agreement. In this way, Turkish sovereighty on Turkish Straits and passage principle was re-arranged which continued to decrease, passing through different stages.The objective of Montreux Agreement was to arrange' the principles of passing through the straits , passage of ships , the principle outlined on the 23rd article of Lausanne Peace Agreement, Security of Turkey and other neighbouring countries situated coastwise of Black Sea .'The contract which was thought to be put in effect by the contracting countries to replace the agreement signed in Lausanne on 24 July 1923, consisted of 125 articles, four attachments and one protocol.Montreux Straits Agreement, Lausanne Peace Agreement and its attachment 'Regulations The Straits Will Be Subject To' cancelled the provisions restricting Turkish sovereighty on the straits region . It is stated that Turkey should militarize the straits region, The Straits Commission should be dissolved and its authorities should be transferred to Turkey starting fom the issue date of the agreement, 20 July 1936. In Montreux Agreement, subjects such as the passage prcinciple through straits and ships are arranged in a way to protect the security of Turkey and countries on Black Sea coastline. The main difference between Lausanne Straits Agreement and Montreux is the situation that Turkey considered itself quite close to a war threat .This situation was not assumed in Lausanne Agreement . A new arrangement was made enabling Turkey to take precautions for its defence. In contrary to Lausanne, Montreux Agreement does not allow airway passage principle. Only the passage of civil aircrafts are covered and the decision whether to let the passage of war ships is left to the Turkish Goverment.During peace and war time when Tukey stands neutral, the class of war ships to pass through the straits will be restricted and will require a preliminary notification. Furthermore, a time restriction is intorduced for ships of countries not located along the coastline and which was going towards Black sea.During war time when Turkey takes part as a belligerent , in case it considers itself close to a war threat ( with the exceptions outlined on the 21st article) , Turkey can act in the way it likes regarding the passage of war ships through the straits. Montreux Straits Agreement arranges all judical cases sourcing from right of passage. Provided that restricting provisions of this agreement are not violated and international law principles are fullfilled and the basic of passage right through the straits are reserved; Turley can claim the security of passage and to arrange the passage conditions.Using these authorities, Turkey put the Regulations dated 1994 and 1998 in effect as a nationl arrangement. Thus, it used its authority to arrange marine traffic and to provide the security in transportation.After Soviet Socialist Countries Union and Yugoslavia was dissolved in 1991, contracting parties of Montreux Agreement became , Georgia, Russian Federation, Ukraine, Romania, Bulgaria, Turkey, Greece , Yugoslavia ( Serbia -Karadağ) , Italy, France and England As e result of changing world conditions, especially with the attempts made by actors of the global power such as America and European Union, there exists the possibility of bringing the passage regime through straits into discussion. Examining the situation both within the frames of existing judical and political structures and applications in Turkey regarding the passage through straits, we can find no reason which requires the dissolve or an alteration on Montreux Agreement with the exemption of defects in technical details. In case the agreement is renewed, Turkey will not reserve its existing advantages and the new agreement will not be in the favor of Turkey when compared with the regime still in effect. Therefore, Turkey should struggle for the continuance of present Montreux Agreement.
ÖZETOrtadoğu, ortak din, ortak tarih ve kültüre sahip olduğumuz, köklü bir medeniyetin beşiğidir. Osmanlı bakiyesi olan Türkiye Orta Doğu politikalarında edilgen bir strateji uygulamakla tarihi, kültürel ve dini geleneğinden doğan ağırlığını hissetirememektedir. Kuşkusuz Orta Doğu'yu konu alacak bir çalışmanın her şeyden önce önüne açılan geniş alan ve sayısız yollardan birini tercih etmesi, alanını özelleştirmesi gerekiyor. Orta Doğu hakkında, tarihsel bir yaklaşımla çalışmaya karar verirken, genel bir çalışmadan veya dokümantasyondan ziyade Orta Doğu ile Türkiye arasındaki ilişkilere yön vermiş olan belli bir dönem üzerinde yoğunlaşmanın daha doğru olacağını düşündüm.Bu bağlamda, hem Türkiye'de önemli değişimlerin yaşanmasının işaretlerini vermesi açısından hem de 12 Eylül askeri yönetiminin hakim olması bakımından bu dönem tez çalışması yapmak için bana oldukça uygun gelmiştir. . Tabii bu dönem üzerinde çalışmak bu dönemden önceki uluslararası konjonktürün Türkiye'nin Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerine etkilerini de değerlendirmeye dahil etmeyi gerektiriyordu. Çünkü şu bir gerçek ki, her iki tarafın ilişkileri dünya sisteminin güçlü temsilcilerinden bağımsız gelişmemektedir. Arapları birleştirici bir rol oynadığı görüntüsü veren İsrail sorunu ise bölge ülkelerinin ilişkilerini daha da karmaşıklaştırmaktadır. 1980-1983 dönemi özellikle kendisinden sonraki dönemlerin dış politika araç ve parametrelerini belirlemesi açısından ne kadar önemli olduğu günümüzdeki gelişmelerden de anlaşılmaktadır. Örneğin bu dönemde İKÖ'yle girilen yakın ilişkiler ve bölge devletleriyle olan yakınlaşmalar 80'ler boyunca Türk Dış Politikasına yön verdiği gibi 90'ların iç politik ortam ve tartışmalarını hazırlamıştır. Kısaca belirtmek gerekirse Camp David barış antlaşması ve İsrail ile Arap ülkelerinin ilişkileri bu evrede yeni bir sürece girmiştir. S.S.C.B' nin Afganistan'ı işgali bu dönemde meydana geldi. Bu da Orta Doğu ülkelerinin S.S.C.B.'ye bakışlarını etkiledi. İran'daki İslam Devrimi, Orta Doğu ülkelerinin hakim rejimlerini korku ve tedirginliğe sevketmiş; bu dönemde başlatılan İran-Irak savaşı da bölge ülkelerinde farklı kaygı ve beklentiler doğurmuştur. Gene bu dönemde İsrail, Kudüs'ün Arap kesimini ilhak edecek ve bu da yeni bir gerginliğe neden olacaktır. Türkiye'de bir darbe olması, Enver Sedat'ın öldürülmesi gibi ilk elde sayabileceğimiz pek çok önemli olay meydana gelmiştir. Bütün bu saymaya çalıştığımız olaylar hem Türkiye'nin hem de bölge ülkelerinin dış ve iç politikalarını etkilemiştir. Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi o dönemi hem dış politika hem de iç politikaya etkileri açısından değerlendirmeye çalışırken; aynı zamanda bu etkilerin sonraki dönemlere uzanan sonuçlarını da değerlendirmeye çalışacağım. Bu bağlamda, devlet politikası olarak o döneme ne tür eleştirel yaklaşımlar sergilenmiş olduğunu da tahlil etmeye çalışacağım.ABSTRACTTURKEY'S FOREIGN POLICY AND THE MIDDLE EAST BETWEEN 1980 AND 1983Middle East is a kind of cradle which shares and accommodates common cultural and historical values with Turkey. Turkey, unfortunately, carry out more passive political strategies in the region whereas it is a country with a past of Ottoman Empire which was the central political, cultural and social actor of the region along centuries. But Turkey can not take the advantage of his rich experiences.In this thesis, the concentration point is the coup of September 12th in 1980. This military intervention is, at the same time, a turning point of Turkey's social and political life. Working on this period necessitates developing a different perspective through the near past of this area and the multilateral relations of regional actors. Indeed, it is a fact that Turkey and his regional partners' acts and operations in the region can not be independent from the real actors and representatives of world system. Even some critical events, like the problem of Israel, seemingly lead to the convergence of Arab countries, but in reality, confuse the relations of related countries in the region. Especially the period of 1980-1983 is a very important phase in terms of defining the political preferences and the directions of following years. For example, in that period, Turkey developed close relations with Organization of Islamic Conference and the countries of the region. These relations also affected the intra-political agenda of Turkey. On the one side, Turkish foreign policy (along 1980s), and the on the other side, intra-political agenda and discussions (specifically after1990s) have been shaped by these interactions with other Middle Eastern countries. If it is mentioned briefly, in this period, the process the Peace of Camp David and the relations between Arab countries and Israel have evolved towards new dimensions. The occupation of Afghanistan by USSR has happened at the same time and this new situation reshaped the views of Arab countries over the communist regime and USSR. Another radical event in the region was Iran-Islamic Revolution and this development also leads the regional countries to alarm and anxiety about the future of their prosperities. Additionally, at the same time again, Israel has occupied the Arabian side of the Jerusalem and caused a new international and regional tension. These years have also witnessed the assassination of Enver Sedat, the president of Egypt and military intervention in Turkey. All of these developments have influenced both of foreign and domestic policies of Turkey and other countries in the region. This thesis tries to analysis the state policies of Turkey through this chaotic term between 1980 and 1983.
ÖZETSOVYETLER BİRLİĞİ'NİN DAĞILMASINDAN SONRA İRAN'IN AZERBAYCAN POLİTİKASISovyetler Birliği'nin 1991 yılında dağılması ve ardından bu birliğe bağlı Azerbaycan'ın, Azerbaycan Cumhuriyeti adı altında bağımsızlığını ilan etmesi ile bu devletin komşusu olan İran ile ilişkileri yeni bir döneme girdi. Azerbaycan toprakları XIX. yüzyılın başlarındaki Rus İşgali ile kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrıldı. Kuzey Azerbaycan önce Rusya, sonra Sovyetler Birliği egemenlik alanına girerken Güney Azerbaycan İran'a bırakıldı. Azerbaycan Cumhuriyeti adı altında bağımsızlığına kavuşan ülke Kuzey Azerbaycan'dır. Kuzey Azerbaycan'da Azerilerin yaklaşık nüfusu 7 milyon iken İran'a bağlı Güney Azerbaycan'da bu rakamın üç katı, 20-25 milyon Azeri yaşamaktadır.Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığa kavuşması İran içinde hem sevinç hem de endişe ile karşılandı. Kuzeyde bağımsız, batı tarzı ve gelişmiş bir Azeri devleti, güneydeki Azeriler için de bir cazibe merkezi olabilecektir. Bu ise İran'daki Azeri milliyetçiliği akımlarını güçlendirecek ve belki de İran'ın üniter yapısına zarar verebilecektir. Öte yandan yeni kurulan bu devlet, İran'a uluslararası arenada yanlızlıktan kurtulma şansı da getirmektedir. Azerbaycan ile kurulacak iyi ilişkiler, İran'ın dünya siyasetine yeniden adapte olmasını sağlayabilecektir. Bölgede yeni devletlerin ortaya çıkması ekonomik fırsatları da beraberinde getirmektedir. İran ekonomik alanda başarı sağlayabilmek için, Türkiye gibi diğer bölge içi, ABD gibi bölge dışı ülkelerle rekabet etmek zorundadır.Azerbaycan'ın bağımsızlığını kazandığı günden bugüne kadar geçen zamanda İran-Azerbaycan ilişkileri inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. İki ülke arasında Güney Azerbaycan problemi en önemli sorundur. Bu sorun Elçibey'in Azerbaycan'daki kısa iktidarı sırasında doruk noktaya ulaşmıştır. İran, Azerbaycan'ın ekonomik ilerlemesini durdurmak ya da en azından yavaşlatmak için Azerbaycan'ın taraf olduğu meselelerde karşı tarafı desteklemektedir. Karabağ savaşında İran'ın Ermenilere verdiği destek ve Ermenistan ile kurulan iyi ilişkiler bunun bir örneğidir.Hazar Denizi'nin hidrokarbon ürünlerinin çıkartılması ve dünya pazarlarına iletilmesi konusunda da İran ile Azerbaycan karşı karşıya gelmektedir. İran, Hazar Denizi'nin kıyıdaş ülkeler tarafından ya eşit paylaşılmasını ya da belirli münhasır alan dışında ortak kullanılmasını istemektedir. Azerbaycan ise Hazar'ın orta hat yöntemi ile ulusal sektörlere bölünmesi taraftarıdır. Diğer taraftan bölgeden çıkartılan petrol ve doğal gazın uluslararası piyasalara ulaştırılması konusunda da İran ve Azerbaycan muhalif düşüncededir. İran, bölgeden çıkan tüm kaynakların kendi toprakları üzerinden geçecek bir hatla Basra Körfezi'ne ulaştırılmasını öngörmektedir. Bu hat bazı avantajları da bulunmasına rağmen ABD ve Batılı devletler tarafından kabul edilmemektedir.Azerbaycan ise bölgeden elde edilecek petrol ve doğal gazın Türkiye üzerinden Akdeniz'e ulaştırılmasını istemektedir. Maliyeti dolayısı ile özellikle petrol şirketleri tarafından cazip görülmeyen bu hattı ABD de desteklemektedir.İran ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler sayılan bütün güçlüklere rağmen gelişmeye devam etmektedir. Bu ilişkilerin olumlu yönde gelişmesi her iki devletin de yararına olcaktır.ABSTRACTIRAN'S POLICIES TOWARDS AZERBAIJAN REPUBLIC AFTER THE COLLAPSE OF SOVIET UNIONThe relations between Iran Islamic Republic and Azerbaijan Republic entered a new phase after the collapse of Soviet Union and declaration of independence by Azerbaijan in 1991. In the beginning of the 19th century, Azerbaijan territory was divided into two separate parts; the north and the south, by the Russian invasion of the region. While the former remained under the sovereignty of first Russia then the Soviet Union, the latter was a part of Iran. The country that gained its independence from the Soviet Union is the one in the north. While the population of the Azeris in this independent country in the north is about 7 million, that of the Azeris in the south which is a state in Iran is three times bigger; between 20-25 million.Iran met the declaration of independence in the Northern Azerbaijan with both excitement and anxiety. It is possible that an independent, developed and westernized Azeri state in the north may be a center of attraction for the Azeris living in the Southern Azerbaijan. Consequently, this may strengthen the nationalistic movements among the Azeris in the south and eventually give damage to the unity of Iran. This newly founded country in the north, on the other hand, can also bring the chance for Iran to break its isolation from the international arena. Good relations developed with Azerbaijan Republic could make it possible for Iran to adapt in the world political system. On the other hand, the emergence of newly independent states in the region can also create economic opportunities. Iran has to compete with countries inside the region like Turkey and countries outside the region such as the USA to succeed in economic area.Since Azerbaijan Republic gained its independence, the relations between Iran and Azerbaijan have not been stable. The most important problem between Iran and Azerbaijan is the Southern Azerbaijan issue. The compexity of the problem reached its peak during the brief Elchibey administration in Azerbaijan. To stop or at least slow down the development of Azerbaijan, Iran supports the opponents of Azerbaijan in the issues in which Azerbaijan is involved. The good relations between Iran and Armenia and the support given to Armenia by Iran during the war in Karabagh are examples of Iran's this policy. Iran and Azerbaijan stand on the opposite sides in the issue about the exploitation and export of the hydrocarbon products of the region. Iran demands that the Caspian Sea should be either equally shared by the coasting countries or used together (condominium). Azerbaijan, on the other hand, claims that the Caspian Sea ought to be divided into national sectors according to medium line borders. Transportation of the oil and natural gas of the region to the world markets is another issue that causes a conflict between Iran and Azerbaijan. Iran urges that all the oil and natural gas of the region ought to be carried to the Persian Gulf via Iranian territory by pipe lines. Although this route has some advantages, it is not accepted by the USA and western countries.Azerbaijan wants to carry the oil and natural gas to the Mediterranean Sea through pipelines from Baku to Ceyhan. Even tough this route is not considered economical by the oil companies, the USA has been supporting it since it was proposed. In spite of all above mentioned issues and problems between Iran and Azerbaijan, the mutual relations have been developing. It is for the benefit of both Iran and Azerbaijan that the good relations be built and maintained.
ÖZETMısır Arap Cumhuriyeti, Afrika'nın Kuzey Doğusunda 997,739 km2 alanı, 68,5 milyon nüfusu vardır. Yıllık nüfus artışı % 2,3 tür ve nüfus yoğunluğu 58,2 kişi/km2 dir. Erkler ayrılığı ilkesine dayanan başkanlık sitemi ve çok partili demokratik sistem ile yönetilmektedir. Mısır Arap Cumhuriyeti 1922 yılında bağımsızlığına kavuşmuştur. Ülke bulunduğu bölge nedeniyle dünyanın başlıca güçlerinin çekişme alanı olmuş ve bu yüzden yıllarca istikrara kavuşamamıştır. Mısır Arap Cumhuriyeti' de bağımsızlığından sonra İsrail ile savaşa girmiştir. 1978 yılında İsrail ile Camp Davit barış anlaşmasını imzalamıştır. İmzalanan anlaşma ile Arap Dünyasının tepkisini almasına rağmen ABD' nin tam desteğini arkasına almıştır. Batı Dünyası ile iyi ilişkiler kurarak ve ılımlı politikalar izleyerek istikrarlı bir dönem sürdürmektedir. Mısır Arap Cumhuriyeti'nin 2000 yılında 92,6 milyar Dolar Gayri Safi Milli Hasılası ile 3,4 reel büyüme gerçekleştirmiştir. Yıllık enflasyon 2000 yılında 2,7 olmuştur. Toplam dış borcu 29,5 milyar Dolardır. Bir Mısır Poundu 3,47 ABD Dolarına eşittir.Ülke 1990 yılından sonra kalkınma programlarına önem vermektedir ve bunun için çeşitli reformlar uygulamaktadır. Uygulamış olduğu mali politikalarda harcamaları kısıtlama, ithalatı azaltma ve ihracatı artırmak için çaba sarf etmektedir. Özelleştirme bütün kalkınmakta olan ülkelerin temel sorunu olduğu gibi beklenen hızın altında devam etmektedir. Fiyatlar serbest ekonomi kurallarına uygun olarak belirlenmektedir. 14 milyar dolar döviz rezervi bulunmaktadır. Üç aylık bono faiz oranları % 10 civarında seyretmektedir. Borsa 2000 yılını düşük bir trendle geçirmiştir. Çalışma hayatında nüfusun çoğunluğu tarımla uğraşmaktadır. İşsizlik oranı oldukça yüksektir. Tarım alanlarının yetersizliği nedeniyle Nis nehrinin sularıyla sulama alanları için projeler geliştirilmektedir. Ülkenin en önemli tarım ürünü pamuktur. İhracatta pamuk ve pirinç en önemli tarım ürünüdür.madencilikte petrol üretimi ve doğal gaz üretimi mevcuttur. Büyük miktarda doğal gaz rezervlerine sahiptir. Turizm sektörü ülkenin en önemli gelir kaynaklarındandır. Ülke turizminin en önemlisi ünlü Mısır piramitleridir. Turizm için önemli yatırımlarda bulunulmaktadır. Ulaşımda Nil nehri önemli bir yere ve gelire sahiptir. Nil nehrinde üzerinden büyük gemilerin geçişi için genişletme çalışmaları devam etmektedir. Sanayide, otomotiv sanayi başı çekmektedir. Uluslar arası büyük otomotiv üreticisi firmaların üretim ve montaj üssü olarak görülebilir. İmalat sanayiinde tekstil ürünleri üretimi yapılmaktadır. İnşaat sektöründe yeni yerleşim bölgeleri, otoyollar ve çimento fabrikaları ilk baştaki yatırımlarıdır. Mısır Arap Cumhuriyetinin 2000 yılında 4,689 milyon Dolar ihracatı, 14,010 milyon Dolar ithalatı vardır. İhracatında başlıca ürünleri, petrol ürünleri, tekstil ürünleri ve tarım ürünleri yer almaktadır. Başlıca ihracat yaptığı ülkelerin başında ABD. İtalya ve Hollanda gelmektedir. İthalatında ihracatının üç katına yakındır. İthalatta en önemli payı makineler, elektrikli aletler, taşıt araçları, gıda maddeleri ve petrol mamulü ürünler almaktadır. Ayrıca ithalatta sınai ve yatırım malları önemli yer tutmaktadır. Başlıca ithalat yaptığı ülkeler ABD, Almanya, İtalya'dır. Türkiye ile Mısır Arap Cumhuriyeti arasında ticari ilişkiler en son olarak Türkiye'nin 1/95 sayılı protokolde kendisin bağlayan anlaşmalar arasında olan, Mısır ile Avrupa Topluluğu arasında imzalanmış olan "Avrupa - Akdeniz ortaklık anlaşmasına" istinaden yürütülmektedir. İki ülke arasında ticaret hacmi 517,427 bin dolara ulaşmıştır. Türkiye' nin 2000 yılında Mısır Arap Cumhuriyetine ihracatı 376,7 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye'nin Mısır Arap Cumhuriyetine ihraç ettiği ürünlerin başında motorlu kara taşıtları ve bunların parçaları, örülmemiş giyim eşyaları, demir ve çelik ürünleri ilk sıraları alır. Türkiye'nin Mısır Arap Cumhuriyetinden ithalatı 2000 yılında 140,7 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye'nin Mısır Arap Cumhuriyetinden ithal ettiği ürünlerin bayında: petrol ürünleri, doğal gaz, pamuk ve pirinç ilk sıraları almaktadır. Türkiye ve Mısır Arap Cumhuriyetinin 1990 yılından itibaren artan miktarlarda bir ticaret hacmi gerçekleşmektedir. Bu artış her iki ülkenin faydasınadır. ABSTRACTARABIAN REPUCLIC OF EGYPT'S ECONOMY AND TURKEY - EGPYT ECONOMIC RELATIONSHIPSArabian republic of Egypt is located at the northeast of Africa covering 997,739 km2 with a population of 68,5 million. Annual population increase is % 2,3 and its density is 58,2 people per km2 . The country has been ruled by presidential system, based on principles of powers separations, and a democratic parliamentary. Arabian republic of Egypt had won her independence in 1922 due to her strategical importance, great powers of the world tried to dominate the region so the county became unsuccessfull to balance her economical and politikal stability for years. After her idebendence, Arabian republic of Egypt declared war on Israel. In 1978 the wor en ded with Camp David peace negotion signature for the sides. Although Arabic world's reactions against. This negotiation, Egypt is now continuing a normal period by establishing good relationships and following friendly political strategies with west. Arabian republic of Egypt obtained 92,6 milyard USD national income beside 3,4 percent real growthy in the year of 2000. statistics show that yearly infilation was % 2,7 in 2000. Total external debt is 29,5 milliard USD. An Egyption pound equals to 3,47 USD.Arabian republic of Egypt has been giving priority to development programmes and adapting various reforms since 1990. It is strived to restrict the spendings, to increase exportation but to decrease importation by means of practised financial politics. Privatization is the main similar problem of all developing countries like in Egypt; therefore it is going along under estimated speed. Prices are determined according to free economics rules. There is 14 milliard USD foreign exchange reserve 3 monthly bond interest rates are about % 10. Stock exchance closed the year of 2000 with a low trend.Majority population of working class are busy with agriculture. Unemployment rate is pretty high. It is tried to improve irrigation projects by using Nile River's water because of unsufficient agricultural gields cotton is the most important agricultural produce. Cotton and rice are the important items for exportation. Petroleum and natural gas production take place in the mining sector. The country has a huge natural gas rezerves. Tourism sector is one of the most essential income resorces of the Egypt. Egypt pyramids are among the famous touristic places. It's made big investments for transportation of large ships are continuing. Automotiv is the leader sector in country' industry. The country can be seen as an assembly and production base of international automotive manifacturers.Textille is produced for production industry.Hiyways,new centres of population and cement factories are the privileyed investment areas in construction industry.Figures show that Eygpt's exportation was 4,689 million USD while her impoctation was 14,010 million USD in 2000. petroleum, textile and agriculturel products can be calculated as country's main exportation goods. Holland, USA and Italy are Egypt's chiefly economical partners for her export. Importation has approximately tripled of exportation. The lion's share of importation are machines, electrical tools, vehicles, food staffs and made of petroleum products. In addition above, investment and industrial goods are playing important role for the country's importation. USA, Germany and Italy are her main importation partners.Turkey- Arabian republic of Egypt's economic relation are based on " European - mediterranen ded of partnership" signed between egypt and European union. This agreement is binding Turkey with a protocol number of 1/95 signed between Turkey and EU. And Turkey - Egypt relations are countinuing in this frame. Trading volume between Turkey and Egypt has reached 517 million USD. Turkey's exportation to Egypt was 376,7 million USD in 2000, Essetial exportation of Turkey to Egypt are vehicles and their spare parts, not knitted garments and iron-steel products. Turkey's importation from Egypt was 140,7 million USD in 2000. Turkey imports petroloum products, naturel gas, cotton and rice from Egypt.Turkey and Egypt economic relations has been tending to increase since 1990. It is benifical for both country.