Çocuk Çalışmaları (Childhood Studies) bir dizi akademik disiplinde görece olarak kendine yer bulmuş olmasına rağmen, Uluslararası İlişkiler disiplini açısından durum biraz daha farklıdır. Uluslararası ilişkiler disiplini bağlamında çocukluk ve çocuklara ilişkin analizlerin oldukça sınırlı olduğu görülmektedir. Nitekim çocuğun uluslararası sistemdeki rolünden bahsedildiğinde, genellikle verilen yanıt böyle bir rolün var olup olmadığını sorgulamak olmaktadır. Öte yandan çocukların evrensel insan haklarına ilişkin siyasi tartışma bağlamında ciddi anlamda önem verilen aktörler olarak öne çıktıkları ve merkezi bir konumda oldukları ileri sürülebilir. Ancak her ne kadar uluslararası örgütler nezdindeki kodifikasyon çalışmalarıyla uluslararası çocuk hakları rejimi giderek artan biçimde gelişme gösterse de, bu rejimin çocukları yalnızca pasif 'kurbanlar' olarak gören yaklaşımının, çocuklara ihtiyaç duydukları şekilde ve etkin bir biçimde yardım edebileceği belirsizdir. Bununla birlikte, uluslararası ilişkiler disiplininin geleneksel devlet merkezli yaklaşımlarında daha önce büyük ölçüde ihmal edilen çocukların ve çocukların failliğinin -diğer disiplinlere kıyasla geç olsa- giderek daha fazla öne çıkmaya başladığı gözlemlenmektedir. Bu itibarla çalışma, uluslararası ilişkiler disiplinine çocuğun aktör olarak dâhil edilmesinin elzem olduğunu ileri süren bir anlayışla, Uluslararası İlişkiler disiplininin çocuk ve çocukluk bağlamındaki bakış açısının ne yönde ve nasıl geliştiğini ele almaktadır. Bu bağlamda öncelikle çocukluğun sosyal inşasına ilişkin literatürdeki gelişmeye ve sonra da uluslararası ilişkiler disiplininde özellikle savaş ve çatışma bağlamında çocuk ve çocukluk nosyonuna ilişkin çalışmaların kapsamına odaklanmaktadır.
One of the major weaknesses of the studies on the development of International Relations (IR) curricula in Turkey is the lack of systematic data on the characteristics history development and current status of the IR academia. In order to reveal research practices of academicians and how international relations is taught and how IR scholars perceive the discipline an online survey was conducted among the faculty members of the IR Departments in Turkey in June-July 2009. Scholars were asked to answer 55 questions about the IR curriculum courses research subjects and major theoretical approaches political attitudes funds language and types of publication academic journals universities the involvement of academy in policy-making process and non-academic intellectual activities. The results of the survey indicates that IR studies in Turkey seems to be foreign policy oriented focus on Turkey and the big power policies and the discipline is under the influence of Realism.
Uluslararası İlişkiler Disiplini özünde barış nasıl tesis edilebilir sorusu üzerinden ortaya çıkmış bir disiplindir. Süreç içerisinde barış olgusu güvenlik ile paralel şekilde ele alınmış; güvenliğin sağlanarak aynı sorunların tekrar yaşanmaması için neler yapılabileceği konusunda çaba sarf etmektedir. Disiplinin temel inceleme alanı ve baş aktörü devlet olduğu için; devletlerin var olduğu süreçten itibaren disiplinden bahsetmek mümkündür. Modern anlamda 1648 Westfalya Antlaşması ile kurulduğu belirtilen disiplin, günümüze kadar içerisinde birçok farklı tartışma ve düşünceye ev sahipliği yapmıştır. Lakin birçok tartışma ve düşünce özünde güvenlik odaklı olup, devletlerin güvenliğini nasıl tesis edileceği veya güvenliğin neden gerekli olup, hangi koşullarda bunun ihlal edildiği konusu üzerinde tartışılmıştır. Güvenlik devletlerin en vazgeçilmez olgusu olduğu için disiplin içinde hemen hemen her teorik tartışma güvenliğe atıfta bulunmuştur. Çalışmada güvenlik ile ilgili tüm yaklaşımlar geçmişten günümüze kadar incelenecektir. Devamında 21.Yüzyıla doğru güvenliğin çeşitlendiği, yeni paradigmaların ortaya çıktığı süreç ele alınacaktır. Küreselleşme ve teknolojik gelişmelerin yatay bir şekilde ilerlediği süreçte yeni bir alan olarak ortaya çıkan Siber Uzay ise çalışmanın temelinde yer alacak; siber uzayda meydana gelen yeni meydan okuma olarak Siber Güvenlik olgusu ele irdelenecektir. Siber güvenliğin Uluslararası İlişkiler içerisine nasıl dâhil edildiği ve nasıl analiz edildiği çalışmanın önemli ve kilit noktasını teşkil edecektir ; International Relations is essentially a discipline that emerged from the question of how peace can be established. In the process, the peace case is handled in parallel with the security and efforts are made to ensure that the same problems do not happen again. Since the main subject of discipline is the state, it is possible to talk about discipline from the time when states exist. In the modern sense, the discipline established by the Treaty of Westphalia of 1648 has hosted many different debates and conventions within the day. However, many discussions and thoughts are essentially security oriented and discussed on how to establish the security of the states or why security is necessary and in which conditions it is violated. Since security is the most indispensable state of the states, almost every theoretical discussion in the discipline has been found in safety. The study will examine all approaches to security in the past to the present. Then the process of emerging new paradigms, where security is diversified towards the 21st century, will be addressed. Globalization and technological developments in the form of a horizontal Cyber emerged as a new field in the process of promoting space will take place on the basis of the work; Cyberspace as a new challenge occurring in cyberspace Security will handle cases examined. How cyber security is incorporated into the International Relations and how it is analyzed will be an important and key point of study.
Uluslararası iletişim düzenindeki asimetrik karşılıklı bağımlılık, reform tartışmalarına yol açmaktadır. Alanyazında bu sorun sıklıkla eleştirel kuram bağlamında özellikle ekonomi politik açıdan ele alınmıştır. Uluslararası İlişkiler'in temel paradigmaları realizm ve liberalizme göre yapılandırılmış olan ve güç ilişkilerine dayalı bu düzende, reforma yönelik çabalar beklentileri karşılamaktan uzaktır. Bu çalışmanın amacı, soruna farklı bir açıdan yaklaşarak, iki baskın teorinin uluslararası iletişim düzeninde reforma yönelik katkı potansiyellerinin incelenmesidir. Neorealist ve neoliberal analizlerde sosyolojik ve normatif unsurların giderek daha fazla dikkate alınmasının gerekçesi yine küreselleşmeyle artan karşılıklı bağımlılıktır. Dolayısıyla bu teorik çalışmada, karşılıklı bağımlılık ve reform kavramlarının, uluslararası iletişimin farklı analiz düzeylerini içeren (1) enformasyon toplumu, (2) kültürlerarası iletişim ve kamu diplomasisi ve (3) küresel yönetişim unsurları bağlamında betimsel ve karşılaştırmalı bir analizi yapılmaktadır. Teorik çerçeve olarak realizm ve liberalizmin seçilmesinin nedeni, realist ve liberal temellere dayalı iletişim düzeninde reformun yine bu teorilerin kavramları üzerinden tartışılmasının faydalı olacağı tezidir. Reform ve çözüm çabalarında politika üretilmesi ve harekete geçilmesi beklenen alanlar; küresel bir enformasyon toplumu, ortak değer ve çıkarlar için uluslararası kamuoyunun oluşturulmasını sağlayacak kamu diplomasisi uygulamaları ve uluslararası kuruluşlar aracılığıyla daha etkin ve adil bir küresel yönetişimdir. ; In the international communication order, the asymmetry in mutual interdependence leads to discussions on reform. In the literature, this dilemma is mostly studied through political economic lenses of the critical theory. The major paradigms, realism and liberalism in International Relations have shaped the structure of this order based on power relations and the efforts for a reform have been far away from meeting the expectations. The purpose of this paper is to approach the problem differently and investigate the potential of these theories for a reform. In the neorealist and neoliberal analyses, the sociological and normative concerns are increasingly taken into consideration also owing to increasing mutual interdependence with globalization. Therefore, in this theoretical paper, a descriptive and comparative analysis of the concepts mutual interdependence and reform is made according to (1) information society, (2) intercultural communication and public diplomacy and (3) global governance that involve different levels of analysis in international communication. The theoretical framework is constructed on realism and liberalism because of the thesis that a discussion on reform according to their perspective may prove more fruitful since the communication order is already based on realist and liberal concepts and arguments. In the quest for reform, the issue areas that require policies and action are a global information society, public diplomacy for an international public opinion and an effective and just global governance through initiatives of the international organizations.
"Türkiye ve Rusya Arasındaki Ticari İlişkiler" konulu tez çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde, önce Osmanlı İmparatorluğunun üç kıtaya yayıldığı ve Karadeniz'in bir Osmanlı - Türk gölü haline dönüştüğü 17. Yüzyıldan itibaren o dönemlerde Rus Çarlığı olarak adlandırılan Rusya Devleti arasındaki ilişkiler özetlenmektedir. İkinci bölümde ise, dış ticaret konusunun teorik çerçevesi incelenmektedir. Üçüncü bölümde, "Uluslararası Ticarette Türkiye - Rusya Arasındaki Dış Ticaret ve Analizi" başlığı altında; Rusya hakkındaki genel bilgiler derlenecek, Türkiye-Rusya ticaret ilişkileri ile iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik nitelikteki anlaşmalar ele alınacaktır. ; "Foreign Trade Relations Between Turkey and Russia" on our thesis consists of three parts. The first part of the study summarizes the relations between the Russian State, which was called the Russian Tsarist at that time, since the 17th century, when the Ottoman Empire spread over three continents and the Black Sea turned into an Ottoman – Turkish lake. In the second part, the theoretical framework of foreign trade is examined. In the third chapter, "International Trade in Turkey – Trade between Russia and Analysis" under the heading; General information will be compiled on Russia, Turkey and agreements on trade-economic characteristics between the two countries and trade relations with Russia will be discussed.
Uluslararası toplumda ortaya çıkan uyuşmazlıkların tarafları dikkate alınarak incelendiğinde, uluslararası hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlıklar ve uluslararası hukuk kişileri ile özel hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlıklar biçiminde bir tasnif yapılmaktadır. Diplomatik uyuşmazlık çözümü, uluslararası hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlık çözümünü konu edinmekte özel olarak ise uyuşmazlık taraflarından en azından birinin devlet olduğu uyuşmazlık çözüm yollarını ifade etmektedir. Uyuşmazlıkların diplomatik yollarla çözümü gerek tarihsel açıdan bakıldığında gerekse çağdaş uluslararası toplum düzeni incelendiğinde en çok tercih edilen ve tüm uyuşmazlıkların konu itibarıyla sınırlandırılmadan çözülebileceği yolları bünyesinde barındırmaktadır. Bu çalışmada uyuşmazlıkların tanımlanmasından başlanarak uyuşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesinin incelemesi yapılacaktır. Öncelikle bir uluslararası uyuşmazlığın yargı içtihatları çerçevesinde belirlenmesi ve tasnifi için öngörülen kıstasların değerlendirilmesi yapılacaktır. Ardından uyuşmazlıkların barışçı çözümü yükümlülüğünün içeriği kişi, konu ve nitelik itibarıyla işlenecektir. Diplomatik müzakereler, dostça girişim, arabuluculuk, soruşturma ve uzlaştırmadan oluşan yerleşik diplomatik uyuşmazlık çözüm yolları, hukukî dayanakları çerçevesinde temel vasıfları açıklanmak suretiyle değerlendirilecektir. Bu yolların tercih nedenleri ve hangi durumlarda işletildikleri incelenirken somut örneklere yer verilerek anlatım zenginleştirilecektir. Devam eden kısımda ise uluslararası ilişkilerde meydana gelen değişimlerin bu yolları nasıl etkilediği ve ne tip yönelimlerin diplomatik uyuşmazlık çözümünü etkilediği ele alınacaktır. Bu değişimlerden yola çıkarak diplomatik uyuşmazlık çözümünün geliştirilmesi adına dikkate alınabilecek tavsiyeler dile getirilecektir. ; The disputes that rise in the international community can be classified as the ones between intenational law persons and the ones between international law persons and private law persons when they are studied by the charecter of parties. The subject of diplomatic dispute settlement is the disputes that are between intenational law persons and specifically the disputes which at least one of the parties is a state. Diplomatic dispute settlement contains the most preferred and comprehensive means that can settle all disputes without any limitations on subject matter both historically and in contemporary international community. In this study, dispute settlement with diplomatic means will be reviewed by describing disputes at the beginning. Firstly international disputes and criterions used in classfication of disputes will be determined within the scope of case law. After that, the obligation of peaceful dispute settlement will be handled by characteristics of obligation including ratione personae and ratione materiae. The established means of diplomatic dispute settlement which are diplomatic negotiations, good offices, mediation, inquiry and conciliation will be studied within the frame of legal basis of these means by stating their fundemental characteristics. When preferability and most suited conditions of these means examined the subject will also be enriched by concrete examples. In following part, the effects of changes in international relations to diplomatic means and what kind of tendencies can be observed will be discussed. Based on this discussion recommendations on enhancing the diplomatic dispute settlement will be stated.
Afrika Birliği, 2014 yılında başlattığı girişimle, Afrika kıtasını bölgesel bir uluslararası ceza mahkemesine kavuşturmayı amaçlamaktadır. Bu girişim, Nüremberg'ten bu yana evrensel olarak uygulanagelen uluslararası cezai muhakemede daha önce örneği olmayan yeni bir araçtır. Söz konusu girişimin önemi, uluslararası ceza hukukunda bölgeselleşme kavramını tartışmaya açma potansiyeli taşımasındandır. Kıta düzeyinde bütünleşmeyi hedef alan Afrika Birliği, 2000'li yılların başından itibaren artan şekilde uluslararası ceza adaletini gündemine almaktadır. Afrika Birliği, uluslararası cezai muhakeme araçlarının Afrikalıları haksız yere hedef aldığı iddiasına dayanmaktadır. Ancak bu durum, uluslararası ceza hukuku normlarının tümden reddi anlamına gelmemektedir. Talep edilen, bu normların Afrika devletlerinin önceliklerini, değer ve farklılıklarını içerecek şekilde reforme edilmesidir. Bu anlamda "Afrika Ceza Mahkemesi", uluslararası cezai muhakemenin bilinen araçlarından pek çok açıdan farklılaşan bir yargı yetkisine sahip olacaktır. Bölgesel ve evrensel olan mutlak surette birbirine karşıt olmak zorunda değildir. Her ne kadar işler bir mekanizma kurabilmek için Afrika Birliği'nin aşması gereken pek çok sorun olsa da Afrika Ceza Mahkemesi sayesinde yaratılacak bölgesel uygulama ve teamüllerin uluslararası ceza hukukunun gelişimine katkı sunması beklenmektedir.
Sovyetler Birliği'nin 1990-1991 yıllarında dağılma süreciyle birlikte diğer Türk toplulukları da arka arkaya kendi bağımsızlıklarını ilan etmiştir. Orta Asya Cumhuriyetleri içerisinde en büyük yüzölçümüne sahip olan Kazakistan, hem Sovyetler döneminde baskının en çok hissedildiği hem de bugün büyük başarılarla dünya arenasında geldiği nokta açısından önemli ülke bir olarak görülmektedir. Bu çalışmanın birinci bölümünde Kazakistan'ın tarihine kısa bir bakış atılmıştır. Rusya Çarlığı zamanından Sovyetlere kadar olan dönemin sosyal, ekonomik ve idari alanları incelenmiş ve bağımsızlık sonrası Kazakistan'ın etnik, ekonomik, askerî ve stratejik konularında pek çok sorun ortaya çıkmıştır. Daha önce devlet sisteminde belirlenmiş rejim standartları bulunmayan, ülkenin iç ve dış politika açısından tamamen tecrübesiz olması nedeniyle bağımsızlıktan sonra memleket anayasası, dış politika yetkileri ve bürokrasisi senelerce süren yoğun bir çalışma sürecini gerektirmiştir. Ülkenin karşısında bulunan bu sorunların kademeli olarak çözülmesi amacıyla Cumhurbaşkanı Nazarbayev tarafından kabul edilen kısa ve uzun vadeli program, proje ve stratejiler de bu bağlamda incelenmiştir. İkinci bölümde uluslararası örgütlerin tanıtımı, bu örgütlerin fonksiyonları, sınıflandırılmaları hakkında genel bilgi verilmiş ve Kazakistan açısından çok taraflılık ve uluslararası örgütlerin önemi açıklanmıştır. Üçüncü bölümde ise çeşitli uluslararası örgütler ve bu örgütlerin örnekler üzerinden ilişkileri ve neticeleri incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Kazakistan, Dış Politika, Güvenlik, Uluslararası Örgütler, Bütünleşme. ; After the partition of the Soviet Union in 1990-1991, other Turkish countries declared their independence in succession. Kazakhstan, which has the largest area among the Central Asian Republics, it is seen as the most important country in terms of where the pressure was felt during the Soviet period and where it came out with the great success the world arena. A succinct overview of the history of Kazakhstan is given in the first part of this study. The social, economic and administrative areas of the period from the time of Tsarist Russia to the Soviets were examined and many problems of post-independence Kazakhstan emerged in ethnic, economic, military and strategic issues. The Constitution, Foreign policy powers and bureaucracy of the country after independence required years of intensive work due to the lack of regime standards established in the state system before, and being completely inexperienced in the domestic and foreign policy aspects of the country. Short-and long-term programmes, projects and strategies have been adopted by President Nazarbayev in order to gradually resolve these problems coloborating the country. In the second part of the study, general information about the functions and classification of international organizations is given and the importance of multilateralism and international organizations for Kazakhstan is described. In the third chapter, relations and outcomes are examined in the example of some international organizations. Keywords: Kazakhstan, Foreign Policy, Security, International Organizations, Integration.
Uluslararası sistemde temel örgütlenme birimi olarak kabul edilen ulus devlet sistemi Ortaçağ döneminde Avrupa'dan tüm dünyaya yayılarak gelen bir yapıya karşılık gelmektedir. Bu yapının 1648 Westphalia Antlaşmasından başlayarak bir dizi siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmeler sonucunda özellikle Fransız İhtilali sonrasında tüm dünyaya yayıldığı ve uluslararası politikada hakim siyasal örgütlenme biçimi olduğu kabul görmektedir. Modern devlet sistemi olarak adlandırılan bu yapıda tüm devletlerin sınırları belirli bir toprak parçası üzerinde vatandaşları üzerinde son sözü söyleme yetkisine sahip oldukları ve meşru güç kullanma tekelini elinde bulundurdukları genel kabul gören bir anlayıştır. Söz konusu bu modern devlet sistemi tüm devletlerin aynı özelliklere sahip olduğu veya olması gerektiği ön kabulüne dayanmaktadır. Tüm ulus devletlerin benzer gelişmeler neticesinde kurulduğunu öngören bu yaklaşım sistemde var olan tüm devletlerin bazı asgari standartlara sahip olduğunu ve standart kalıplar içinde var olduklarını ifade etmektedir. Bir başka deyişle modern ulus devlet modeli esasında tek tip ve standart bir devlet modeli öngörmektedir. Oysaki ulus devlet sistemi Avrupa dışındaki bölgelerde Avrupa'da yaşanan sürece benzer bir gelişim süreci göstermemiştir. Bu nedenle dünyanın birçok bölgesinde ortaya çıkan ulus devlet modelleri bir ulus devlette olması gereken şartları taşımadan ortaya çıkarak varlıklarını sürdürmektedirler. Özellikle Birleşmiş Milletler Sisteminin kurulmasının ardından bağımsızlıklarını kazanan birçok eski sömürge devleti bir ulus devlette olması gereken asgari standartlara sahip olmadan devletleşme sürecine girmişlerdir. Bu devletler hukuki olarak uluslararası toplum tarafından ulus devlet formunda kabul edilmiş olmalarına rağmen fiili olarak bir ulus devlette olması gereken özelliklere sahip olamadıkları için standart bir ulus devlette olması gereken işlevleri yerine getiremedikleri görülmektedir. Gelinen noktada bu tür devletler başarısız olarak adlandırılarak diğer devletlerden olumsuz olarak ayrışmaktadırlar. ii Bu durum bu devletlerin başarısız ve uluslararası sistemin hatalı veya bozuk parçaları olarak görülmelerine neden olmaktadır. Çünkü bu devletler vatandaşlarına diğer başarılı devletlerin sağladığı güvenlik, sağlık, eğitim gibi temel hizmetleri sağlayamadıkları gibi ülke içinde yaşadıkları silahlı çatışmalar nedeniyle gerek komşuları gerekse küresel sistem için kitlesel göçler, salgın hastalıklar, küresel terörizm gibi birçok soruna neden olmaktadır. Bu çalışma uluslararası politikada başarısız devlet sorununa odaklanarak başarısız devletselliğe neden olan unsurları tartışmaya açmaktadır. Bu noktada çalışmanın ortaya koyduğu tez; başarısız devletselliğin başarısız devletlerin kendilerinden kaynaklanan bir sorun olmasının yanında bu durumun aynı zamanda küresel kapitalist sistem ve sömürge devletlerinin uyguladıkları yanlış politikalardan kaynaklanmasıdır. Bu açıdan çalışma öncelikli olarak modern ulus devletin oluşum süreci ve unsurlarını inceledikten sonra başarısız devletlerin temel özelliklerini ortaya koyarak bu duruma neden olan sebepleri incelemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca başarısız devletlerin neden olduğu uluslararası sorunlara dikkat çekerek bu sorunun çözümü için yeni yaklaşımlara ihtiyaç olduğunu vurgulamaya çalışmaktadır. ; The nation state system, which is accepted as the basic organization unit in the international system, corresponds to a structure that has spread from Europe to the whole world starting from in the middle ages. It is accepted that this structure has spread all over the world especially after the French Revolution as a result of a series of political, economic and social developments starting from the 1648 Treaty of Westphalia. It is a dominant form of political organization in today's international politics. In this structure, which is called the modern state system, it is generally accepted that all states have the authority to say the last word on the territory of a certain territory and hold the monopoly of using legitimate power. This modern state system is based on the assumption that all states have or must have the same characteristics. This approach, which envisages that all nationstates are established as a result of similar developments; states that all the states in the system have some minimum standards and exist within standardized patterns. In other words, the modern nation-state model provides a uniform and standardized state model. However, the nation-state system has not shown a similar development process in the regions outside Europe. Therefore the nation-state models that emerged in many parts of the world continue to exist without having to meet the requirements of a nation-state. Especially after the establishment of the United Nations System, many former colonial states, which gained their independence, entered the process of state building process without having the minimum standards required in a nation state. Although these states were legally accepted by the international community in the form of nation-state, they cannot fulfill the functions they should have in a standardized nation-state because they do not actually have the characteristics that should be in a nation-state. At this point, such states are considered to be unsuccessful and they are negatively differentiated from other states. This causes these states to fail and be seen as faulty or damaged parts of the international system. Because these states do not provide basic services to their iv citizens like other successful states, such as security, health and education and also they cause many problems such as mass immigration, epidemics, global terrorism for both the neighbors and the global system due to the armed conflicts in the country. This study focuses on the problem of the failed state in international politics and discusses the factors causing failed statehood. At this point, the thesis of the study; Besides the fact that the failed statehood is a problem arising from the failed states themselves, this is also due to the false policies implemented by the global capitalist system and the colonial states. In this respect, the study primarily aims to examine the main features of the failed states after examining the formation process and elements of the modern nation-state and to examine the reasons that cause this situation. It also tries to emphasize the need for new approaches to solve this problem by drawing attention to the international problems caused by the failed states. Key Words: State, Nation State, Failed State, Modern State, Capitalist System, International Policy, Failed State, Colonialism, Patrimonialism.
İnsani müdahalenin konusu Birleşmiş Milletler Antlaşması'nda kuvvet kullanımının yasaklanması ile gerçekleşmiştir. Kuvvet kullanımının yasaklanması ile birlikte, eskiden var olan tüm kuvvet kullanma yöntemleri gibi insani müdahale de bu yasağın kapsamında kalmıştır. BM Antlaşması gereğince çözmeye zorlamayacağını ifade eden madde 2/7'ye uygun olup olmadığı, yine Birleşmiş Milletler Antlaşması VII. Bölümü çerçevesinde uluslararası barış ve güvenliği ihlal edip etmediği değerlendirilmiştir. Ayrıca insani müdahalenin uluslararası örf ve âdet hukukuna uygunluğuyla "jus cogens" bir kural olup olmadığı incelenmiştir. 1991'de Irak'taki Saddam rejiminin saldırılarına karşı Kuzey'deki Kürt grupların ve güneydeki Şii grupların korunması için oluşturulan çekiç güç, Kuzey Irak'a ABD liderliğinde gerçekleştirilen "Huzur Operasyonu" Irak'ın içişlerine müdahaledir. 1992'de Irak'ın kuzeyinde ve güneyinde oluşturulan "uçuşa yasak bölge" ile Saddam Hüseyin rejimine karşı korunması amaçlanmıştır. ; The subject of huminitarion intervention has been actualised with the prohibition of using forces of United Nations agreement, Huminitarion intervention took plase in the scope of this prohibition lik an the procedule of using forces in the past with the prohibition of using force. Within the agreement of United Nations, whether the peace and security has been violated and It is proper for 2/7 in the frame of the part of united nations o greement or not is evaluated. Besides, Convenience of humminitarion intervation was eromined in the perspective of ( jus cogens) unwritten law of nations. Combined task force that is constituted for protecting the Kurdish groups in the north and the shi'a groups in the south. Against the attacks of Saddam Rejime in 1991 inter fered in the internal affairs of Iraq with the "peace operations" which is organized under the authority of U.S.A. In 1992, no flight zone was constituted in the north and south of Iraq for the purpose of protecting civilians against Saddam Rejime.
Bu çalışma uluslararası toplumun varlığını ve işlerliğini Suriye krizi üzerinden tartışmayı amaçlamaktadır. Çalışmada uluslararası toplum, ulus devletlerin oluşturduğu bir cemiyet olarak tanımlanacak ve bu cemiyetin işlerliği ve varlığı, kurumları vasıtasıyla ortaya konacaktır. Uluslararası toplum kavramı, hem gündelik yaşamda hem de Uluslararası İlişkiler çalışmalarında sıklıkla kullanılmaktadır ancak, özellikle Türkçe literatürde kavramın karşılık geldiği pratik yeterince net bir biçimde tanımlanmamış bulunmaktadır. Bu nedenle çalışmada İngiliz ekolünün uluslararası toplum kavramı benimsenerek, diplomasi, savaş, büyük güçler yönetimi, güçler dengesi ve uluslararası hukuk kurumlarının bu topluma nasıl işlerlik kazandırdığı incelenecektir. Çalışmanın temel katkısı, İngiliz ekolünün Türkçe Uluslararası İlişkiler literatüründe bilinirliğinin arttırılması ve Uluslararası İlişkiler çalışmalarında teori-pratik boyutunun güçlendirilmesi olacaktır. Bu amaç doğrultusunda, öncelikle uluslararası toplumun kavramsal olarak ne ifade ettiği tartışılarak kurumları tanımlanacak, sonrasında Suriye krizinde bu kurumların nasıl işlediği açıklanarak uluslararası toplumun sadece bir kavram değil aynı zamanda bir gerçeklik olduğu vurgulanacaktır. ; This study analyzes the existence and functionality of international society over the Syrian crisis. In this context, international society will be defined as a community comprised of nation-states while the functionality and the existence of this community will be put forward through its institutions. The term international society is frequently used both in daily life and in International Relations (IR) studies. However, the corresponding practice in the Turkish literature has not been clearly defined. This explains why this study embraces the international society concept of the English School and how its institutions – namely diplomacy, war, great power management, balance of power, and international law – bring this international society into force. The major contribution of the study will be to raise awareness concerning the English School of thought in Turkish International Relations literature, as well as to strengthen the theory-practice dimension of IR studies. Within this context, the article will first discuss the conceptualization of international society and then proceed to define its institutions, followed by an analysis of how these institutions functioned during the Syrian crisis. The major argument of this paper is that international society is not merely a concept but a reality itself.