Her ne kadar tüm devletler uluslararası sistemin egemen ve eşit birer aktörüyseler de; bunların sistemiçindeki etkinlikleri genellikle sahip oldukları güç nispetinde sınırlanmaktadır. Diğer bir ifade ile bir devlet nekadar güçsüzse o kadar sınırlandırılabilir, ne kadar güçlüyse o kadar sınırlandırılamaz olur. Ancak, çağımızdakibüyük güçler, örneğin ABD ve Rusya, kendilerine meydan okuyacak veya hesap sorabilecek bir güçbulunmamasına rağmen gerçekleştirdikleri uluslararası eylemlerde hep bir meşruiyet arayışı içerisindeoluyorlar. Bu çalışmanın temel amacı bu arayışın nedenini anlamaktır. Bunun için ABD'nin 2003 Irak veRusya'nın 2015 Suriye müdahaleleri örnek vakalar olarak ele alınmış. Bu vakalar Putnam'ın İki Aşamalı Oyunteorisine ara değişken olarak meşruiyet kavramının eklenmesi ile oluşturulan model ışığında anlaşılmayaçalışılmıştır. ; Although, all of the states are sovereign and equal actors of the international system, their influence in the system is limited with the power they possessed. In other words, the weaker a state is, the more likely it is to be limited in its actions; the powerful a state is, it is difficult to be limited in its actions. However, great powers of our era, such as USA and Russia, although there is no power who can challenge or call for an account against them, they are always in a search for legitimacy in their international actions. The main objective of this paper is to understand this search for legitimacy. Accordingly, 2003 USA's Iraq and Russia's 2015 Syria interventions have been chosen as the cases. These cases are analyzed through a model that is consisted of Putnam's Two Level Game and the concept of legitimacy
Globalleşen dünyada şirketlerin günümüz rekabet koşulları ile mücadele edebilmesinin yolu değişimden geçmektedir. Ancak artılarını ve eksik yönlerini tepsit edebilen kurumlar öngörülü davranarak kendilerini yenileyebilirler. Bu da etkin bir denetim mekanizması ile mümkündür. Şirket bünyesinde geleceğe dair kararların doğru saptanması açısından güvenilir ve tarafsız bilgi önemlidir. Bu doğrultuda atılacak adımlar şirketlerde doğabilecek hata ve hilelerin de önüne geçilmesini sağlayacaktır. Denetim konusunun yanında büyük şirketleri ve ülkelerin ekonomilerini ciddi şekilde ilgilendiren diğer bir konu da finansal raporlama standartlarıdır. Nitekim ülkelerin muhasebe sistemleri arasında birçok farklılıklar bulunmaktadır. Dünyada bu farklılıkları asgariye indirerek uygulamalarda kolaylık sağlamak amacıyla muhasebe uygulamalarını tekdüzeliliğe doğru yönlendiren çalışmalar yapılmaktadır. Buna muhasebede uyumlaştırma da diyebiliriz. Bu doğrultuda 1973 yılında kurulan Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (UMSK) global muhasebe standartlarının hazırlanması ve uygulanması sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Çalışmamızda da detaylı olarak açıklayacağımız bu yapı son olarak "Uluslararası Finansal Raporlama Standartları-UFRS" (International Financial Reporting Standards–IFRS) adını almıştır. 2000'li yılların başında ABD ve bazı Avrupa ülkelerinde yaşanan muhasebe ve denetim skandallarının da etkisiyle, UMSK'nın yayınladığı standartlara uyum yönünde dünya çapında bir görüş birliği oluşmaya başlamıştır. Türkiye de bu devletler arasındadır. 2005 yılı itibariyle Türkiye'de de Uluslararası Muhasebe Standartlarına uyum çalışmaları başlatılmıştır. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda bu çalışmayı yapmaktaki amacımız, Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarını genel hatlarıyla açıklamak, bu konuda Türkiye ile Filistin'deki mevcut uygulamalar ile uluslararası standartlar arasındaki farklılıklara değinerek, çeşitli tenkitlerde bulunmak ve konuya çözüm önerileri getirebilmektir. ; The way in which the companies in a globalized world could struggle with present conditions of competition has passed through a series of changes. The establishments that are able to identify their strengths and weaknesses can, however, refresh themselves by acting farsightedly. This, in turn, seems possible by means of an effective control mechanism. A reliable and impartial information is important for determining the correct decisions about the future within the body of the company. Steps to be taken in this direction will also enable to avoid the mistakes and cheats that may arise in the companies. Besides the auditing issue, another important issue that is seriously interested in large companies and the countries' economy is also financial reporting standards. Indeed, there is many differences between the accounting systems of the countries. It has been performed the studies that guide accounting practices towards the uniformity in order to provide great convenience in the applications by minimizing these differences in the world. We can also describe this as the harmonization of accounting. International Accounting Standards Board (IASB) that had established in 1973 for this purpose has played an important role in the preparation of the global accounting standards and their process of implementation. This structure, as we will also explain in detail in our study, has recently named as International Financial Reporting Standards–IFRS. In the early 2000s, a consensus has begun to arrive at all around the world in the direction of conformity to the standards issued by the IFRS, together with the effect of the accounting and auditing scandals experienced in USA and some European countries. Turkey is also among these states. As of 2005, it has been started works of compliance with International Accounting Standards also in Turkey. In line with the above-mentioned explanations, our main aim of doing this study is to sketch out International Financial Reporting Standards and to criticize from various aspects and be able to offer the solutions to the issue, by touching upon the current practices in Turkey and Palestine and the differences between international standards.
Uluslararası ilişkilerin tarih içindeki seyri önemli ölçüde farklılıklar göstererek gelişmiştir. Önceleri devletlerarası ilişkileri sadece savaşlar ve ticaret belirlerken, modern zamanlara doğru savaşların dışında başka faktörler de ilişkileri belirlemeye başlamıştır. Ancak bu ilişkileri belirleyen mutlak bir otoritenin olmaması ve ortaya çıkan kuralları galip devletlerin belirlemesi gibi durumlar günümüz dünyasında etkinliğini yitirmeye başlamıştır. Karşılıklı iletişim ve etkileşim sonucunda ortaya çıkmaya başlayan uluslararası toplum, kendi devamlılığını sağlamak amacıyla ahlaki ve hukuki bir takım kurallar da koymaya başlamıştır. Bu bağlamda ele alınabilecek örneklerden bir tanesi de Birleşmiş Milletlerdir. Misyon itibariyle savaşları engellemek, barışı sağlamak ve onu daimi hale getirmek için kurulmuş olan bu yapı, her ne kadar bazı alanlarda yetersiz olsa da uluslararası toplumun oluşmaya başladığına ve anarşik bir yapıdan düzenli bir yapıya yol alınmaya çalışıldığına dair önemli bir örnek teşkil etmektedir. Uluslararası toplumu irdeleyen fikir akımları, meseleye değişik yönleriyle yaklaşmış ve değişen bu durumu izah etme çabasına girmişlerdir. Bu bağlamda İngiliz Okulu bu akımlara önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bu çalışmanın amacı İngiliz Okulunun ortaya attığı uluslararası toplum bağlamında Birleşmiş Milletlerin rolünü incelemektir ; International relations' coursein history significantly has developed by differing.In the beginning, while only wars and commerce determined international relations,over modern times,exceptfor wars,other factos also began to determine international relations.However , such a condition that not being absoulate authory and being determined emerging rules by victorious states has begun to disappear being effective in today's World.As a result of mutual relation and interaction,international society begining to emerge has started to lay down moral and legal rules for providing it's sustain.The United Nations is one of the examples relating this situation.UN which was founded for the mission of to prevent wars,establish peace and male permanent. No matter how not being efficient in some areas,is important example relating to being to comprise and try proceeding from anarchy to ordered structure,inovement of idea ,which is examining international society,has approached with different direction to issue and has attemt to try get across this changing situation.In that case ,English school is an example of movement.This study's aim to examine The United Nations' role which English school throw out.
Avrupa Bütünleşmesinin önemli boyutlarından ve tartışmalarından biri olan ortak dış politika geliştirme konusu, gerek uluslararası konjonktürden, gerekse Avrupa Birliği'nin (AB) kendi dinamiklerinden dolayı 1990'lı yıllara kadar çok sınırlı bir gelişme gösterebilmiştir. Soğuk savaş boyunca, AB pek çok alanda ortak dış politika belirlemeye çalışmış fakat üye ülkelerin dış politika konularında egemenlik haklarından feragat etmek istememeleri ve dünya sisteminde iki kutupluluğun dayattığı kısıtlamalar nedeniyle uluslararası ilişkileri etkileme kabiliyetlerini çok sınırlı düzeyde kalmıştır. Ancak Soğuk Savaşın sona ermesi, AB'nin küresel rolünün yeniden tanımlaması için uygun bir zemin ortaya çıkmıştır. Nitekim AB'nin kendine münhasır özellikleriyle Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası ilişkilerde bir aktör olarak kapasitesini ve kabiliyetini artırdığı ve uluslararası politikada önemli roller oynamaya başladığı görülmektedir. Bu çalışmanın amacı AB gibi siyasal yapıya sahip bir aktörün uluslararası politikada nasıl bir gücü temsil ettiği, onun kapasitesinin bileşenlerinin neler olduğu, hangi ölçüde uyumlu bir politika oluşturabildiği ve oluşturulan ortak politikaların hangi düzeyde tam olarak uygulanabildiği sorularına cevap aramaktır. Bu cevaplar ışığında AB'nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikasını oluşturulduktan sonra uluslararası ilişkilerde önemli aktör konumuna gelmiştir. Ancak üye ülkeler dış politika alanında sınırlı düzeyde işbirliğini ön planda tutmak istemesinden dolayı bu aktörlüğünü sivil ve normatif bir güç olarak sürdürebildiği gösterilecektir. ; A common foreign policy issue, one of the important dimensions and debates of European integration was able to show a very limited development due to the international conjuncture and its own dynamics. During the Cold War, the EU has tried tried to identify common foreign policy in many areas but the fact that member countries did not want to waive their sovereignty rights in foreign policy matters and there was restrictions imposed by bipolarity in the world system led to the very limited ability of the EU to influence international relations. However, the end of the Cold War created a suitable ground for redefining the global role of the EU. Indeed it appears that the EU has increased its capacity and capability as an actor in international relations in the post-Cold War era and played an important role in international politics. The aim of this study is to find answers to questions what kind of power an actor with a political structure, such as the EU represents in international politics, what the components of its capacity are, to what extent a policy can be harmonized and the extent to which common policies are implemented. In the light of this response, the EU has become an important actor in international relations after the creating of EU's Common Foreign and Security Policy. In doing so, since member countries are willing to keep a limited level of cooperation in the field of foreign policy, it will be shown that the EU's actorness could continue as a civil and normative power.
Avrupa bütünleşmesinin önemli boyutlarından ve tartışmalarından biri olan ortak dış politika geliştirme konusu, gerek uluslararası konjonktürden, gerekse Avrupa Birliği'nin (AB) kendi dinamiklerinden dolayı 1990'lı yıllara kadar çok sınırlı bir gelişme gösterebilmiştir. Soğuk Savaş boyunca, AB pek çok alanda ortak dış politika belirlemeye çalışmış , fakat üye ülkelerin dış politika konularında egemenlik haklarından feragat etmek istememeleri ve uluslararası sistemde sisteminde iki kutupluluğun dayattığı kısıtlamalar nedeniyle uluslararası ilişkileri etkileme kabiliyeti çok sınırlı düzeyde kalmıştır. Ancak Soğuk Savaş 'ın sona ermesi, AB'nin küresel rolünün yeniden tanımlanması için uygun bir zemin ortaya çıkarmıştır. Nitekim AB'nin kendine münhasır özellikleriyle Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası ilişkilerde bir aktör olarak kapasitesini ve kabiliyetini art tırdığı ve uluslararası politikada önemli roller oynamaya başladığı görülmektedir. Bu çalışmanın amacı AB gibi siyasal yapıya sahip bir aktörün uluslararası politikada n asıl bir gücü temsil ettiği, kapasitesinin bileşenlerinin neler olduğu, hangi ölçüde uyumlu bir politika oluşturabildiği ve oluşturulan ortak politikaların hangi düzeyde tam olarak uygulanabildiği sorularına cevap aramaktır. Bu cevaplar ışığında AB'nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (ODGP) oluşturulduktan sonra uluslararası ilişkilerde önemli aktör konumuna geldiği görülmektedir. Bununla birlikte çalışmada, üye ülkelerin dış politika alanında sınırlı düzeyde işbirliğini ön planda tutmak istemesinden dolayıdır ki AB'nin bu aktörlüğünü sivil ve normatif bir güç olarak sürdürebildiği öne sürülmektedir. ; A common foreign policy is sue, one of the important dimensions and debates of European integration was able to show a very limited development due to the international conjuncture and its own dynamics. During the Cold War, the EU has tried tried to identify common foreign policy in many areas but the fact that member countries did not want to waive their sovereignty rights in foreign policy matters and there was restrictions imposed by bipolarity in the world system led to the very limited ability of the EU to influence international relations. However, the end of the Cold War created a suitable ground for redefining the global role of the EU. Indeed it appears that the EU has increased its capacity and capability as an actor in international relations in the post -Cold War era and played an important role in international politics. The aim of this study is to find answers to questions what kind of power an actor with a political structure, such as the EU represents in international politics, what the components of its capacity are, to what extent a policy can be harmonized and the extent to which common policies are implemented. In the light of this response, the EU has become an important actor in international relations after the creating of EU's Common Foreign and Security Policy. In doing so, since member countries are willing to keep a limited level of cooperation in the field of foreign policy, it will be shown that the EU's actorness could continue as a civil and normative power.
Neoliberal Kurumsalcılık, uluslararası ilişkiler teorisinde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra liberal-idealist politik paradigma fikirlerini geliştiren bir okuldur, uluslararası siyasi kurumların, devletlerin uluslararası ilişkilerde başarılı bir şekilde işbirliği yapmalarına izin verebileceğini savunmaktadır. Neoliberal Kurumsalcılık yaklaşımı özellikle Batı Avrupa ülkeleri arasında gerçekleşen işbirliğini ve bütünleşme sürecini açıklayıcı bir niteliğe sahiptir. Fakat bölgesel kurumsallaşma dinamiklerinin zayıf olduğu bir bölge olan Orta Asya'nın istikrarsız bölgelere yakınlığı ve bölge içinde süregiden çatışmalar hem Orta Asya devletleri için hem de bölgeye komşu devletler için bir tehdit oluşturmaktadır. Bu bakımdan, tezin temel amacı, Neoliberal Kurumsalcılık yaklaşımını kullanarak iki farklı örgütün ŞİÖ ve BRICS'in örneklerinde önemini açıklamaya çalışmaktır. ; Neoliberal institutionalism is a school in international relations theory that develops liberal-idealist political paradigm ideas after the Second World War, arguing that international political institutions can allow states to cooperate successfully in international relations. The approach of Neoliberal institutionalism is particularly descriptive of the cooperation and integration process between Western European countries. However, as a region where regional institutionalization dynamics are weak, the proximity of Central Asia to unstable regions and ongoing conflicts within the region pose a threat to both Central Asian states and neighboring states. In this respect, the main purpose of thesis is to explain the importance of two different organizations in the examples of SCO and BRICS by using Neoliberal Institutionalism approach.
Bir çatışma yönetimi formu olarak uluslararası arabuluculuk, eski çağlardan bu yana yaygın biçimde kullanılan bir üçüncü taraf müdahalesidir. 21. yüzyılla birlikte, çatışmaların değişen nitelikleri, aktörlerin çeşitlenmesi ve artan uluslararası bilinç gibi nedenlerle uluslararası arabuluculuğa dair geleneksel yöntemler etkinliğini kaybetmeye başlamıştır. Bu süreçte, uluslararası arabuluculuk kuramsal ve kurumsal bazda yeniden ele alınmış ve başta çok aktörlü arabuluculuk olmak üzere, yeni yaklaşımlar, uluslararası arabuluculuğa dahil edilmiştir. Bu çalışmada, değişen arabuluculuk anlayışı incelenmekte ve bu süreçte Türkiye'nin yeni yaklaşımların kurumsal düzenlemelere dahil edilmesindeki rolü analiz edilmektedir. Çalışma, Türkiye'nin bölgesel ve küresel çapta etkin arabuluculuğun kurumsallaşması hususunda önemli bir etkiye sahip olduğunu ileri sürmektedir. ; International mediation as a form of conflict management is a third-party intervention that has been widely used since ancient times. With the 21st century, traditional methods of international mediation began to lose their effectiveness due to reasons such as changing characteristics of conflicts, diversification of actors and increased international awareness. In this process, international mediation is reconsidered on a theoretical and institutional basis and new approaches, especially multi-actor mediation, are included in international mediation. In this study, the changing concept of mediation is examined and the role of Turkey in including new approach into institutional arrangements in this process is analyzed. The study argues that Turkey has a significant impact on institutionalization of effective mediation processes in regional and global scale.
Bir dış politika aracı olarak dış yardımlar 18. yüzyıldan beri kullanılmakla birlikte asıl önemini Soğuk Savaş ile birlikte kazanmıştır. Soğuk Savaş döneminde birçok ülke etki alanlarını artırmak için dış yardımları sürekli olarak kullanmışlardır. Dış yardımları etkin olarak kullanan ülkelerden biri de ABD'dir. ABD Soğuk Savaş'ın ilk yıllarından bugüne kadar çok farklı ülkelere farklı amaçlarla dış yardımlarda bulunmaktadır. Bu yardımların hepsini ekonomik ve siyasal amaçlı olarak değerlendirmek mümkün değildir. İnsani yardımlar başta olmak üzere acil müdahale yardımları ve diğer yardımlar Amerikan yardımlarında önemli bir dilimi oluşturmaktadır. Amerikan yardımları 1961 yılından itibaren USAID (United States Agency for International Development) bünyesinde dağıtılmaktadır. ABD yardımları bir dış politika aracı olarak dış yardımların anlaşılmasında en iyi örnektir. Türkiye ise Soğuk Savaş'ın sonra ermesi ile bölgesinde yaşanan gelişmelerin de etkisi ile dış yardım veren ülkeler arasında önemli bir pozisyon edinen ülkelerden biri olmuştur. Özellikle 1992 yılında kurulan TİKA'nın da (Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı) etkisi ile Türkiye başta bölge ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesine dış yardımda bulunan bir ülke haline gelmiştir. Dış yardımlar Türkiye'nin bölgesel ve küresel ölçekte giderek daha etkin bir aktör olmasını sağlamıştır. ; Foreign aid has been used as a foreign policy tool since 18th century but gained significant importance with the Cold War. During the Cold War many countries permanently used foreign aid in order to expand their influence areas. One of these countries is U.S.A. Since the early years of the Cold War U.S.A. has been providing foreign aid to many different countries for various purposes. It is not possible to categorize all of them as having economic and political purposes. Most of the aid provided is comprised of humanitarian relief, emergency intervention relief and other kinds of foreign aid. U.S.A. has been providing aid via USAID (United States Agency for International Development) since 1961. U.S.A. aid is the best exemplar in order to understand the role played by foreign aid in foreign policy. Turkey, on the other hand has become one of the most important aid providers in its region after the end of the Cold War. Especially due to the activities of TIKA (Turkish International Cooperation and Development Agency) established in 1992, Turkey has become an aid provider to the countries in its region and to many other countries in the world. Foreign aid has gradually rendered Turkey a more effective actor both regionally and globally.
TEZ8730 ; Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2012. ; Kaynakça (s. 94-103) var. ; xi, 104 s. : res., tablo ; 29 cm. ; As the financial crises which recurred frequently in the developing countries during the 1990's have appalled these economies, predicting of the financial crises has become one of the important subjects being studied at the national and international literature. In the developing economies, the ratio of the international reserves to the short term foreign debts is one of the most important leading indicators used in predicting the financial crises. It is generally accepted as ""The Reserve Adequacy"" where the ratio of international reserves to the short-term foreign debts is minimum 1, in other words where the international reserves are high enough to cover the capital and interest payments of the external and internal foreign currency debts which will become due within a one year term. In the literature, this ratio is evaluated as one of the key indicators of the credibility of an economy. While the decrease of the ratio of the reserves to the short-term foreign debts under the critical value of 1 leads to comments like there is a disorder in the economy or ineffective policies are used; the increase of this ratio over the critical value of 1 is interpreted as the economy is strong enough to front the sudden shocks. Therefore, this ratio is a key macroeconomic indicator for the developing economies which borrow from the financial markets and experience intensive foreign capital flow. In this research, the relationship of this ratio with the financial crises which Turkey and some developing economies are exposed to has been stated with both theoretical and empirical studies. The role of the ratio over the financial crises has been explored by determining the effects of some important macroeconomic indicators over the ratio at times the ratio is under the critical value of 1 and it is discussed whether this ratio is a leading indicator for the financial crises or not. ; 1990'lı yıllarda gelişmekte olan ülkelerde sıklıkla tekrarlanan finansal krizlerin ülke ekonomilerini derinden sarsması nedeniyle finansal krizlerin öngörülmesi ulusal ve uluslar arası literatürde çalışılan önemli konulardan biri olmuştur. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinde uluslar arası rezervlerin kısa vadeli dış borçlara oranı, finansal krizlerin öngörülmesinde kullanılan öncü göstergelerden en önemlilerinden biridir. Uluslar arası rezervlerin kısa vadeli dış borçlara oranının en az 1 olması, diğer bir deyişle rezervlerin bir yıllık dönemde vadesi gelecek olan döviz cinsi dış ve iç borç anapara ve faiz ödemelerini karşılamaya yetecek düzeyde olması rezerv yeterliliği olarak kabul görmüştür. Bu oran, literatürde bir ekonominin güvenirliliğinin en temel göstergelerinden birisi olarak değerlendirilmektedir. Uluslar arası rezervlerin kısa vadeli dış borçlara oranının 1 kritik değerinin altına düşmesi ekonomide bozulmaların olduğu, etkin olmayan politikaların izlendiği şeklinde yorumlanırken, bu oranın 1 kritik değerinin üzerinde olması ise ülke ekonomisinin ani şokları göğüsleyebilecek kadar güçlü olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Bu nedenle bu oran, finansal piyasalardan borç alan ve yabancı sermaye akışının yoğun olduğu gelişmekte olan ülkeler için önemli bir makroekonomik göstergedir. Bu araştırmada, bu oranın Türkiye'nin ve bazı gelişmekte olan ülkelerin maruz kaldığı finansal krizler ile ilişkisi hem teorik hem de ampirik olarak ortaya konulmuştur. Uluslararası rezervlerin kısa vadeli dış borçlara oranının finansal krizler üzerindeki etkisi, finansal krizlerin ortaya çıkmasına neden olan para arzının uluslar arası rezervlere oranı, para arzının GSYİH'ya oranı, cari işlemler açığının GSYİH'a oranı ve yurtiçi kredilerin GSYİH'a oranı gibi makroekonomik göstergelerin, bu oran üzerindeki etkileri tespit edilmiştir. Aynı zamanda bu oranın finansal krizlerin öngörülmesinde potansiyel bir öncü gösterge olup olmadığı tartışılmıştır.
Bu çalışmada Kırgız Cumhuriyeti'nin güvenlik alanında uluslararası örgütlerle olan işbirliği ve bu işbirliğinin pespektifleri ele alınmıştır. Kırgız Cumhuriyeti, bağımsızlığını elde etmesiyle beraber acil ve etkili bir çözüm gerektiren bir takım sorunla karşı karşıya kalmıştır. Bağımsızlığını yeni kazanmış olan Kırgız Cumhuriyeti'nin gündemindeki en önemli sorunlardan biri de ülkenin güvenlik sorunu olmuştur. Bunun da nedeni, SSCB'nin dağılmasından önce var olan uluslararası, bölgesel ve iç güvenlik mekanizmalarının ve sistemlerinin, ulusal çıkarlarını koruma konusunda zengin bir tecrübeye sahip olmayan Kırgızistan gibi yeni uluslararası aktörleri tehdit eden çağdaş sorunların çözümünde etkisiz kalmasıdır. Böyle bir durumda Kırgız Cumhuriyeti kendi ulusal güvenliğinin korunmasını sağlayabilmek için yeni mekanizmalar aramak zorunda kalmıştır. Bu bağlamda, Kırgızistan için ulusal güvenliğin korunmasını amaçlayan kendi sisteminin oluşturulmasına yönelik ana mekanizmalardan biri, güvenlik alanında çeşitli uluslararası ve bölgesel örgütle yapılan işbirliği olmuştur. Uluslararası ilişkilerin ve uluslararası hukukun gelişiminin bugünkü aşamasında uluslararası örgütlerin rolünün önemli ölçüde arttığını ve güçlü bir işbirliği merkezi haline geldiğini söylemek mümkündür. Hükümetler arası ve uluslararası birçok sivil toplum kuruluşu, resmi ve gayri resmi kuruluşun Orta Asya bölgesinde ve Kırgızistan'daki güvenlik, barış ve istikrar konularında Kırgız Cumhuriyeti ile işbirliğinin gelişmesine ciddi bir önem gösterdiğini de belirtmek gerekmektedir. Bu da büyük ölçüde, Kırgızistan'ın bölgedeki istikrarsızlık merkezlerinin (örneğin Afganistan) ve bunun yanı sıra Rusya ve Çin gibi büyük uluslararası oyuncuların yakınında yer alan jeopolitik konumundan kaynaklanmaktadır. Kırgızistan da, dünya topluluğunun pek çok ülkesi ile yakınlaşmaya, karşılıklı fayda çerçevesinde işbirliği yapmaya ve kurmuş olduğu kapsamlı ve adil ilişkileri geliştirmeye çalışmaktadır. Böylece, uluslararası işbirliği ve güvenlik konusuyla alakalı olarak uluslararası kuruluşlara olan aktif katılım Kırgızistan'ın yeni jeopolitik stratejisi haline gelmiştir. Bu bağlamda, çalışmanın ana amacı çeşitli uluslararası örgütlerin Kırgız Cumhuriyeti'nin ulusal güvenliğini oluşturma süreci üzerindeki etkisini incelemek, bu işbirliğinin etkinliğini değerlendirmek ve Kırgızistan'ın çeşitli uluslararası örgütlerle güvenlik alanında işbirliğinin geliştirilmesine yönelik beklentileri değerlendirmektir. ; This paper is devoted to the analysis of cooperation and its perspectives established by Kyrgyz Republic with international organizations in the field of security. Since declaring independence, Kyrgyz Republic has been faced with a myriad of problems that require urgent and effective solutions. One of the main issues on the agenda of the new independent state was the problem of security. The reason lied in the fact that the international, regional and internal security mechanisms, which existed before the collapse of the USSR system, became ineffective in dealing with the current problems that threatened new international actors such as Kyrgyzstan, which did not have enough experience in protecting their national interests. Thus, Kyrgyz Republic needed to establish new mechanisms with the purpose of protecting its national security. In this respect, cooperation with various international and regional organizations in the field of security has become one of the main strategies for the formation of a new system in protecting national security for sovereign Kyrgyzstan. Indeed, at the present stage as far as the development of international relations and international law is concerned, the role of international organizations has significantly increased, and they have become centers of cooperation on many global and regional issues. It is also worth noting that many international, governmental and non-governmental organizations have shown significant interest and displayed initiative in the development of cooperation with Kyrgyz Republic on the issues of security, peace and stability in the country and in the Central Asian region. This is largely due to the geopolitical position of Kyrgyzstan, which is located near precarious regions (for example, Afghanistan), as well as major international players as Russian Federation and China. Kyrgyz Republic, in turn, strives for closer and mutually beneficial cooperation with most countries of the world with a view to establish comprehensive and equitable relations with them. Thus, international cooperation, active participation in international security organizations became the new geopolitical strategy of Kyrgyzstan. In this context, the aim of this study is to investigate the influence of various international organizations in the process of forming national security for Kyrgyz Republic at different levels, to evaluate the effectiveness of this cooperation as well as to consider the prospects of further development.
BM, dünya barışının sağlanması maksadıyla gönüllü olarak bir araya gelmiş milletler topluluğudur. Barışın sağlanması için BM, öncelikle barışçıl yöntemlere başvurur, eğer bu mümkün olmazsa silahlı kuvvet kullanmak zorunda kalabilir. BM'nin silahlı güç kullanmak zorunda kaldığı yerlerden olan Kosova, Bosna-Hersek ve Afganistan'da Türkiye'nin katkılarının ne boyutta olduğu irdelenecektir. Bu katkıların genel çerçevede yeterli olduğu tezimizde açıklanacaktır. ; UN is the union of countries which has come together voluntarily for the purpose of the settlement of world peace. For the settlement of peace, UN applies principally peaceful solutions, if this is not possible, UN might be obliged to use armed forces. Turkey's contributions in Kosovo, Bosnia-Herzegovina and Afghanistan where UN has obliged to use armed forces will be examined. These contributions which are being sufficient in general framework will be explained in our thesis.
Avrupa Birliği, üye ülkelerin iç ekonomik ve sosyal gelişmelerine destek olmak, ülkelerarası gelişmişlik düzeyini dengelemek amacıyla hibe ya da kredi şeklinde kaynak aktarmaktadır. Avrupa Birliği, aynı zamanda üye olacak aday ülkelerin birliğe hazır hale getirilmesi amacıyla birliğe üye olmak için başvuran ve resmi olarak adaylığı tanınmış ülkelere de mali yardımlar vermektedir. Türkiyede bu mali yardımlardan faydalanmaktadır. Söz konusu yardımlar, Türkiyeye Avrupa Birliği üyeliği sürecinde Avrupa Birliği müktesebatına siyasi, ekonomik, yasal ve idari konularda uyum sağlama ve alınması gereken tedbirler için mali kaynak oluşturmak için verilmektedir. Yapılan anlaşmalar gereği bu yardımlar Avrupa Birliği tarafından yardımların aktarılmasından harcanmasına kadar kontrol edilmektedir. Bu çalışmada amaç, Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşlardan kamu kuruluşlarına proje karşılığı aktarılan mali yardım tutarların muhasebeleştirilmesinin nasıl yapılacağı konusunda inceleme yapmaktır. ; The European Union has been transferring significant amounts of resources in various financial instruments in the form of grants and loans for the purposes of supporting the internal economic and social development of member states, as well as balancing the cross-country development levels. The European Union also provides financial assistance to the countries that have applied for candidacy, as well as those officially nominated as candidates, in order to help them aid to get ready for the gains of the community. Turkey is one of the countries that benefit from this financial assistance. Aid provided to Turkey aims at providing financial resources needed for complying with the European Union acquis in the European Union accession process and taking the necessary policitical, economic, legal and administrative measures. According to the agreements, this aid is controlled at all stages from the release of the aid by the European Union until they are spent by the end users. The aim of this study is to examine the accounting processes of this aid transferred to public institutions by the European Union and international organizations in return for projects.
Dünya üzerinde üretimi ve kaçakçılığı günden güne artan uyuşturucu madde kaçakçılığı uluslararası düzeyde ele alınması gereken bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Terör örgütlerinin finans kaynağını oluşturması ve dünya üzerindeki genç nüfusu etkisi altına alması sebebiyle de tüm ulusların ayrıca önlem almasını gerektirmektedir. Dünyanın doğusunda yetiştirilen uyuşturucu ham maddesi batıya ulaştırılmaya çalışılırken bunun karşılığında batıdan da sentetik uyuşturucuların ham maddeleri olan kimyasallar da doğuya aktarılmaktadır. Bu döngü gerçekleşirken tüm ülkelerin gümrüklerine bu noktada önemli görevler düşmektedir. Bu çalışmada uyuşturucu madde kaçakçılığı gümrük kaçakçılığı yönüyle ele alınmıştır. Türkiye'nin coğrafi konumu itibariyle bu kaçakçılıktan nasıl etkilendiği de incelenmiştir. Türkiye'nin kara, hava, deniz gümrüklerinde gümrük muhafaza teşkilatının operasyonları sonucu ele geçirilen uyuşturucu madde çeşitleri ayrı ayrı sınıflandırılmış ve operasyonlar sonucu yakalanan maddelerin sayısal değerlerine ilişkin istatistiklere yer verilmiştir. Küresel bir sorun ve tehdit haline gelen uyuşturucu madde kaçakçılığı, tüm toplumların ortak sorunu olduğundan, çözüm yolunun da tüm toplumlar tarafından bulunmaya çalışılması gerekmektedir. Bu anlamda Türkiye'nin uyuşturucuyla uluslararası mücadele kapsamında yaptığı iş birliği anlaşmaları değerlendirilmiştir. Çalışmamızda son olarak uluslararası iş birliğiyle gerçekleştirilen son dönem uyuşturucu madde yakalama operasyonlarına da yer verilmiştir. ; Increasing drug trafficking and smuggling on the world is a problem that needs to be addressed at the international level. It also requires all nations to take measures because terror organizations form the source of finance and influence the young population in the world. While the raw material in the world is raised to the west, the raw materials of synthetic drugs from the west are transferred to the east. While this cycle is taking place, the customs of all countries have important duties at this point. In this study, drug smuggling is handled in terms of customs smuggling. As Turkey's geographical position has also studied how this is affected by smuggling. Turkey's land, air and sea customs enforcement organizations of the results of operations of narcotics seized in customs varieties classified separately and statistics related to the numerical values of the substances captured as a result of the operations are included. Since the smuggling of drugs, which is a global problem and a threat, is a common problem of all societies, the solution should be tried to be found by all societies. This makes sense as part of international cooperation agreements to combat drug trafficking in Turkey is evaluated. Finally, in our study, recent drug capture operations carried out with international cooperation were included.
Siber uzay ekonomiden ticarete, eğlenceden sağlığa, iletişimden ulaşıma, siyasetten savunmaya, bireysel işlemlerden küresel işlemlere, işletmelere ait süreçlerden devlete düzeyindeki hizmetlere kadar her alanı baştan başa etkileyen bir hal almıştır. Nerdeyse tüm işlem ve süreçlerin transfer edildiği bir alan halini alan bu uzayın ve bu uzayın siber teknolojilerinin güvenliğinin sağlanması elzemdir. Son zamanlarda siber silahların gelişiminde yaşanan artışlar ve bu silahların bireylerden devletlere kadar oldukça geniş bir yelpazeye karşı kullanılması, siber uzayın güvenliğinin bireyler ve devletler düzeyinde sağlanması gerekliliğini dayatmaktadır. Siber saldırıların bıraktığı tahribatlar hem birey hem de devlet düzeyinde önemli problemlere neden olmaktadır. Buna istinaden siber güvenliğin en zayıf halkası olan bireyin farkındalığının arttırılması, siber güvenliğe devletler düzeyinde önem verilmesi ve siber uzayın devletler tarafından savunulması gereken bir alan olması durumları öne çıkmıştır. Dünya genelinde devletler kendi politikalarına siber güvenliğin önemini, kendi siber uzaylarını savunma tedbirlerini ve siber güvenlik strateji belgelerini dâhil etmeye başlamışlardır. Önümüzdeki yıllarda teknolojik gelişmelere bağlı olarak siber saldırıların ve siber savaşların daha da artacağı göz önüne alınacak olursa, her devletin kendisini savunabilecek gerekli bilgi ve donanıma sahip siber savunma birimlerini, siber güvenlik strateji belgelerini ve yeterli insan farkındalığını oluşturmasının önemi net bir şekilde görülmektedir. Bu bağlamda, küreselleşme ve teknolojinin bu döneminde yeni bir alan olarak ortaya çıkan, Siber Uzay, Siber Saldırılar, Siber Çatışmalar, Dünyada Siber Güvenlik Sorunu ve Siber Güvenlik Stratejileri ve son olarak da Türkiye'nin Ulusal Siber Güvenlik Stratejileri/Politikaları çalışmanın önemli ve kilit noktasını teşkil edecektir. ; Cyber space has become an all-encompassing impact, from economics to trade, from fun to health, from communication to transportation, from politics to defense, from ...
Bu çalışma, Avrupa'da göç karşıtı politikalarının güvenlikleştirme sürecinin bir ürünü olduğunu ve bu sürecin en etkin aktörlerinden olan radikal sağ partilerin, göç karşıtı söylem ve yaklaşımlarını ortak bazı güvenlik temalarını kullanarak inşa ettiklerini ortaya koymaktadır. Bu temalar ulusal güvenlik, ekonomik güvenlik, kültürel güvenlik ve iç güvenlik şeklinde sınıflandırılabilmekte, temaların kullanım ağırlıkları da ülkelerin tarihsel, sosyal ve kültürel farklılıklarından yoğun biçimde etkilenmektedir. Çalışma içerisinde bu farklılıkların etkileri ve güvenlikleştirme süreci, eleştirel söylem analizine dayalı kurgulanmış bir yöntem çerçevesinde, popülist ve göç karşıtı politikalarıyla seçim başarısı kazanmış iki radikal sağ parti olan Avusturya'dan Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) ve İsveç'ten İsveç Demokratları (SD) partilerine yönelik analizlerle incelenmiştir. ; This study reveals that anti-immigrant policies in Europe result from a process of securitization, and that, within this process, radical right parties have been formulating discourses and approaches through a construction process by using some common security themes. These security themes can be classified as national security, economic security, cultural security and internal security. the frequency with which radical right parties use these themes may vary according to the specific historical, social and cultural characteristics of a particular country. the impact of these differences is studied in by a methodology based on securitization theory and critical discourse analysis and by analysing two radical right parties that achieved election success with their anti-immigrant policies: Freedom Party of Austria ( FPö) from Austria, and Sweden Democrat (SD) from Sweden.