Suchergebnisse
103 Ergebnisse
Sortierung:
Uluslararası uyuşmazlıkların çözümünde arabuluculuk yöntemi ; The mediation method in international dispute resolution
Günümüzün uluslararası aktörlerine düşen görev, karşılaştıkları uyuşmazlıkları her bakımdan daha insani olan barışçı yollar ile çözme yoluna gitmektir. Bu çözüm yolları içerisinde en dikkat çekici ve sonuca yatkın olan ise arabuluculuk yöntemidir. İnsanlık tarihi ile paralel bir şekilde gelişme gösteren arabuluculuk, neredeyse tüm uygarlıklarda tercih edilen bir yöntem olmuştur. Arabuluculuk uyuşmazlık halindeki iki devletin, üçüncü bir uluslararası hukuk kişisi tarafından bir araya getirilmesi ve barış için çözüm üretilmesi sürecidir. Bu sürecin başarılı bir şekilde sonuçlanmasında arabulucunun tarafsızlığı, statüsü ve taraflar üzerindeki baskı gücü önemli bir rol oynamaktadır. Arabulucu konumundaki üçüncü kişi, bir devlet olabileceği gibi, uluslararası bir örgüt veya gerçek kişi de olabilmektedir. Arabuluculuğun en önemli özelliklerinden biri, arabulucunun tarafları bağlayıcı nitelikte bir karar verme yetkisinin bulunmamasıdır. Bu bakımdan arabulucu, sadece uyuşmazlık halindeki tarafları bir araya getirmekte ve çözüm önerileri sunmaktadır. Arabuluculuk yönteminin zamandan tasarruf sağlaması, arabuluculuk yapan kişilerin alanında uzman olması, yargı organlarının yükünü azaltması ve gizliliğin daha kolay korunabilmesi gibi nedenler ile diğer barışçı çözüm yollarına göre daha çok tercih edildiği görülmektedir. ; The duty of today's international actors is, to settlement the international disputes they faced in peaceful ways which are more humane than all respects. Within these peacfeul ways, most remarkable and liable to result is mediation. As developing parallel with the history of humanity, mediation has been a preffered method in almost all civilizations. Mediation is a process of bringing together and finding solutions to the conflict parties by a third party person. To have a successful conclusion in this process, the impartiality, the status and the leverage of the mediator plays an important role. The third party person as a mediator, may be a state and may also be an international organization or natural person. One of the most important characteristics of mediation is the mediator can not give a decision that is binding on parties. In this regard, mediator only brings the conflict parties together and offers solutions. Mediation way is more preferable than other peaceful solutions in such reasons as the time savings of mediation, being expert persons as a mediator, reducing the burden of the judicial organs and being easier to protect confidentiality.
BASE
Plurilingualism and multiliteracies: international research on identity construction in language education
In: Kolloquium Fremdsprachenunterricht 50
TEORİDEN PRATİĞE:SURİYE KRİZİ VE ULUSLARARASI TOPLUM ; From Theory to Practice: Syrian Crisis and International Society
Bu çalışma uluslararası toplumun varlığını ve işlerliğini Suriye krizi üzerinden tartışmayı amaçlamaktadır. Çalışmada uluslararası toplum, ulus devletlerin oluşturduğu bir cemiyet olarak tanımlanacak ve bu cemiyetin işlerliği ve varlığı, kurumları vasıtasıyla ortaya konacaktır. Uluslararası toplum kavramı, hem gündelik yaşamda hem de Uluslararası İlişkiler çalışmalarında sıklıkla kullanılmaktadır ancak, özellikle Türkçe literatürde kavramın karşılık geldiği pratik yeterince net bir biçimde tanımlanmamış bulunmaktadır. Bu nedenle çalışmada İngiliz ekolünün uluslararası toplum kavramı benimsenerek, diplomasi, savaş, büyük güçler yönetimi, güçler dengesi ve uluslararası hukuk kurumlarının bu topluma nasıl işlerlik kazandırdığı incelenecektir. Çalışmanın temel katkısı, İngiliz ekolünün Türkçe Uluslararası İlişkiler literatüründe bilinirliğinin arttırılması ve Uluslararası İlişkiler çalışmalarında teori-pratik boyutunun güçlendirilmesi olacaktır. Bu amaç doğrultusunda, öncelikle uluslararası toplumun kavramsal olarak ne ifade ettiği tartışılarak kurumları tanımlanacak, sonrasında Suriye krizinde bu kurumların nasıl işlediği açıklanarak uluslararası toplumun sadece bir kavram değil aynı zamanda bir gerçeklik olduğu vurgulanacaktır. ; This study analyzes the existence and functionality of international society over the Syrian crisis. In this context, international society will be defined as a community comprised of nation-states while the functionality and the existence of this community will be put forward through its institutions. The term international society is frequently used both in daily life and in International Relations (IR) studies. However, the corresponding practice in the Turkish literature has not been clearly defined. This explains why this study embraces the international society concept of the English School and how its institutions – namely diplomacy, war, great power management, balance of power, and international law – bring this international society into force. The major contribution of the study will be to raise awareness concerning the English School of thought in Turkish International Relations literature, as well as to strengthen the theory-practice dimension of IR studies. Within this context, the article will first discuss the conceptualization of international society and then proceed to define its institutions, followed by an analysis of how these institutions functioned during the Syrian crisis. The major argument of this paper is that international society is not merely a concept but a reality itself.
BASE
Türkiye'de özelleştirme uygulamalarında uluslararası doğrudan yatırımların yeri ve etkileri ; During the privatization process in Turkey location of international direct investment and effects
"Türkiye'de Özelleştirme Uygulamalarında Uluslararası Doğrudan Yatırımların Yeri ve Etkileri" Hüseyin YILDIRIM Dünyada özellikle 1980"li yıllarda, ülkemizde ise 24 Ocak 1980 reform program ile beraber başlayıp günümüze kadar uzanan liberalleşme sürecinde önemli sonuçlarından birisi özelleştirme olmuştur. Özelleştirme ile de küreselleşme sürecinin en hızlı gelişme kaydeden doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından daha fazla pay almak amaçlanmıştır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de doğrudan yabancı sermaye ve özelleştirme arasındaki ilişkileri araştırmaktır. Bu araştırma, 1986-2013 arasındaki zaman dilimi için gerçekleştirilmektedir. Yapılan çalışmalar sonucunda, özelleştirmenin tarihçesi ile özelleştirme uygulamaları sonucu ülkemize gelen yabancı sermayenin bölgeleri, sektörleri ve miktarı üzerine değerlendirmeler yapılmıştır. ; During the Privatizatıon Process in Turkey Location of International Direct Investment and Effects Hüseyin YILDIRIM In the 1980s, especially in the world, our country, starting with the January 24, 1980 to present the reform program extending liberalization, privatization has been one of the important results. Customizing with the rapid development of the globalization process that saves a greater share of foreign direct investment was intended to take. The aim of this study in Turkey to investigate the relationship between foreign direct investment and privatization is. This research is carried out for the period between 1986-2013. As a result of the study, the results of privatization privatization practices with history of foreign investment in our country's regions, sectors and evaluations are made on the amount of
BASE
Uluslararasi Saglik hukuku sempozyumu
In: İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 2
Uluslararası ilişkilerde siber güvenlik algısı ve ulus devletin değişen stratejisi ; The perception of cyber security in international relations and the changing strategy of nation state
TEZ11407 ; Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2015. ; Kaynakça (s. 75-94) var. ; xiv, 97 s. : res. (bzs. rnk.), tablo ; 29 cm. ; Bilginin güce eşit olduğu çağımızda bilginin saniyeler içerisinde tek bir tuşla paylaşıldığı siber uzay, ulusal ve uluslararası güvenlik algısında radikal değişimlere yol açmıştır. Bu yüksek lisans tez çalışması siber uzayın yarattığı algı değişiminin devletlerin ulusal güvenlik stratejilerini nasıl etkilediğini araştırmaktadır. Çalışmada siber uzayla ilgili kavramsal ve kuramsal çerçevenin incelenmesinin ardından, siber uzayda ulus devletlerin birbirleriyle ve devlet dışı aktörlerle ilişkileri tepkisel, stratejik ve diplomatik olarak gruplandırılmıştır. Buna ek olarak, siber güvenliğin sağlanmasındaki kısıtlı uluslararası işbirliği çabaları, Rusya-Ukrayna Krizi'nde Siber Berkut'un eylemleri ile sosyal medyada siber korsan ve terör gruplarının meydan okumaları incelenmiştir. Ayrıca, Türkiye'nin ulusal güvenlik stratejisi siber yeterlilikleri gelişmiş olan devletlerle kıyaslanmış ve Türkiye için bir siber güvenlik modeli ortaya konulmuştur. 'Beşinci Boyut' olarak adlandırılan siber uzayın güvenlik algısında yarattığı değişimler, ulus devletin kara, hava, deniz ve uzayın yanı sıra siber alanda da tavizsiz güç yarışını sürdüreceğini göstermektedir. Bununla birlikte, devletlerin siber diplomasiyi yabancı devletlerin halklarını etkilemede etkin bir araç olarak kullandıkları, siber istihbarat faaliyetlerine önem verdikleri ve siber ordular kurdukları görülmektedir. Siber güvenlik stratejilerinde devletlerin ulusal yazılımlarını geliştirmeye öncelik vermeleri ulusal güvenlik kaygılarının uluslararası işbirliğinin önüne geçebileceğine işaret etmektedir. Çalışmada uluslararası siber güvenliğin sağlanması için siber terör gruplarıyla olan mücadelede uluslararası işbirliğinin sağlanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. ; In our era, when knowledge is equal to power, cyber space – where information is shared with one click – has led to radical changes in the national and international perception of security. This master's thesis researches how the perception change that cyber space has created affects the national security strategies of states. After the analysis of the conceptual and theoretical frameworks, we have defined the relations among nation states and the relations between nation states and non-state actors as reactional, strategic and diplomatic. In addition, we have examined the limited attempts of international cooperation, the acts of Cyber Berkut in the Russia-Ukraine Crisis and some challenges raised by hacktivist and terror groups in cyber space. Furthermore, we compared Turkey's national cyber security strategy to the states with developed cyber capabilities, and a cyber security model for Turkey has been put forward. The changes cyber space or 'The 5th Domain' has led to in the perception of cyber security demonstrates that the fierce power struggle among nation states will continue not only in land, air, sea and space but also in cyber space. Along with this, it has been observed that states use cyber diplomacy as a powerful means of influencing the people of foreign countries, they give importance to cyber intelligence activities and they establish cyber armies. The fact that nation states give priority to developing their national software suggests that concerns about national security will surpass the efforts of international cooperation in cyber space. In order to ensure international cyber security and to cope with cyber terror, it has been concluded in the thesis that international cooperation is a must.
BASE
Uluslararası barış ve güvenliğin sürdürülmesi kapsamında barış için birlik kararı'nın uygulanabilirliği ; The applicability of uniting for peace resolution in the context of maintaining international peace and security
II. Dünya Savaşı'nın ardından kurulan Birleşmiş Milletlerde, savaşın galibi beş devletin daimî üye olarak yer aldığı Güvenlik Konseyi oldukça güçlü ve geniş yetkiler- le donatılmış, buna mukabil tüm üye devletlerin eşit bir şekilde temsil edildiği Genel Kurul bir müzakere organı olarak şekillendirilmiştir. Ancak Güvenlik Konseyinin be- lirleyici ve hükmedici bir konuma sahip kılındığı bu sistemin, temel amaç olan ulus- lararası barış ve güvenliğin sağlanması açısından başarısız olduğu ortaya çıkmıştır. Özellikle daimî üyelerin Birleşmiş Milletler Andlaşması ile kendilerine tanınan veto yetkilerini sıkça kullanmaları sebebiyle, Güvenlik Konseyinden karar almak neredey- se imkânsız hâle gelmiştir. Uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden veya ihlâl eden olaylar karşısında Güvenlik Konseyinin etkin bir şekilde harekete geçememesi, Gü- venlik Konseyi özelinde Birleşmiş Milletleri haklı eleştirilerin hedefi haline getirmek- tedir. Birleşmiş Milletler sisteminin yaşanan bu tür sorunlar ve günümüz ihtiyaçları doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi yönündeki çabaların sonuç vermediği dikkate alındığında, daimî üyelerin sahip oldukları veto yetkilerini kötüye kullanmaları karşı- sında, Genel Kurulun 1950 tarihli Barış İçin Birlik Kararı kapsamında harekete geç- mesinin en uygun ve elverişli seçenek olduğu görülmektedir. ; The Security Council, being one of the main bodies of the United Nations es- tablished after the Second World War, is composed of five permanent members and empowered with large and strong powers, in contrast with General Assembly desig- ned just as negotiation organ although all member states are represented only in this body. However, it is obvious that the Security Council dominant UN system aiming international peace and security has not been successful. Especially due to frequent use of veto power by permanent members has blocked decision making. The inability and immobility of Security Council against the actions creating threats to international peace and security has made the UN system a target of rightful criticism. Taking into consideration these problems and futile reform efforts for restructuring the UN sys- tem, the most appropriate and convenient option to prevent abuses of veto powers by permanent members is to act according to Uniting for Peace Resolution of the General Assembly dated 1950.
BASE
Uluslararası ilişkilerde kırılgan devlet söylemi, nedenleri ve yaklaşımlar: Pakistan örneği ; The fragile state discourse in international relations, reasons and approaches: The case of Pakistan
İngiliz kolonyal yönetiminin Güney Asya'dan çekilmesinde sonra ortaya çıkan devletlerden biri olan Pakistan bağımsızlığının ilk yıllarında, ülkeyi yönetecek idari bir altyapıya, temel kamu hizmetlerini sağlayacak kurumsal bir yapıya ve nitelikli idari personele sahip değildi. Üstelik, söz konusu dönemde Pakistan'ı oluşturan halkın, Müslüman olmaları dışında çok az ortak noktaları vardı. Bu zorluklar nedeniyle, Pakistan'ın uzun süre bağımsızlığını koruyamayacağı ve kısa sürede çökeceği, başta Hindistanlı yöneticiler olmak üzere, beklenen bir durumdu. Ancak, Pakistan hayatta kalmayı başardı. Hatta, General Ayub Khan döneminde gelişmekte olan ülkelere bir kalkınma modeli olarak sunuldu. 1950'lilerde olduğu gibi, 11 Eylül saldırılarından sonra da Pakistan hakkında pejoratif sıfatlar kullanılmaya başlandı. Komşusu Afganistan'dan kaynaklı sınır aşan terörizm ve mülteci akınlarıyla boğuşan Pakistan'ın, Sünni ve Şiiler arasında 1970'lerden beri devam eden mezhep çatışmaları; kamu hizmetlerinin görece yetersiz sağlanması; ordunun siyasete olan müdahaleleri gibi pek çok kronik sorunu vardır. Bu sorunlar nedeniyle, Pakistan'a yönelik olarak "başarısız devlet" (failed state) tabiri, Batılılar tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. Bu çalışmada, Pakistan devletini tanımlamak için kullanılan "başarısız" sıfatının, Pakistan için uygun bir niteleme olmadığı, Pakistan'ın sosyo-ekonomik ve siyasi yapısı kuruluşundan günümüze gelen süreçte yaşananları ele alarak ifade edilmeye çalışılacaktır. Başarısız devlet söylemine ilişkin literatürde, farklı sorunları olan devletlerin aynı sıfatla nitelendiği dikkati çekmektedir. Örnek vermek gerekirse, 1990'larda iç savaşla boğuşan ve hiçbir kamu hizmetinin verilemediği Afganistan ve Somali ile; Kuzey kore ve Pakistan gibi, otoriter yönetimlerin olduğu, kamu hizmetlerinin sağlanmasında yapısal sorunları olan ülkeler başarısız sıfatı ile nitelenmektedir. Başarısız devlet söylemine ilişkin eleştirilerde en fazla üzerinde durulan husus da bu olmuştur. Bu nedenle, bu çalışmada başarısız devlet söylemi yerine ikili bir ayrıma gidilmesi ihtiyacı doğmuştur. Hiçbir kamu hizmetinin verilemediği ve devlet otoritesinin tamamen ortadan kaybolduğu ülkeler için, William Zartman'ın "çökmüş devlet" (collapsed state) kavramı kullanılmıştır. Devlet otoritesinin var olduğu, ama kamu hizmetlerinin sağlanmasında ciddi problemleri olan, demokratik bir yönetim ve insan haklarına saygı bağlamında yetersiz bir performans sergileyen devletler için ise "kırılgan devlet" (fragile state) kavramının kullanılması tercih edilmiştir. Bu çalışmada, söz konusu bağlamda Pakistan'ın kırılgan bir devlet olduğu, Pakistan'ın sosyo-ekonomik ve siyasi yapısı ele alınarak ifade edilmeye çalışılacaktır. ; Pakistan, one of the states which came into existence after the British colonial rule withdrew from South Asia, didn't have any administrative structure to rule the country; any institutional structure to provide public services and qualified bureaucratic personnel. Furthermore, during the aforementioned period Pakistan composed of people who had few thing in common with the exception of being Muslim. Due to these hardships, it was expected, especially by the then Indian rulers, that Pakistan could not preserve its independence and would collapse in a short time. However, Pakistan succeeded to survive. Even, in General Ayub Khan era it was demonstrated as a model for developing countries. Like 1950s, pejorative adjactives have used to describe Pakistani state after September 11 attacks. Pakistan has many chronic problems such as; cross border terrorism and influx of refugees based on its neighbour Afganistan; sectarian violence between Sunnis and Shias which continues since 1970s; relatively insufficent public services; army's interference to politics, military coup d'etats. Because of these problems, failed state discourse was used frequently towards Pakistan by Westerners. In this project, by handling it's socio-economic and political progress since independence it will try to articulate that the adjective "failed" which is used to describe to Pakistan, is not a proper attribution for Pakistan. In the literature about failed state discourse, it attracts notice that many countries facing different problems are labelled as the same adjective. To give an example, on the one hand there are countries like Afganistan and Somalia, in 1990s both of them struggled with civil war and no public services were given to people. On the other hand, there are countries like North Korea and Pakistan, which have structural problems providing public services and authoritarin regimes. All these countries are labeled as failed, and this situation is one of the main critics of failed state discourse. That's way, in this project it is needed to make a dual classification subtituted for failed state. For countries whose state authority completely vanished and not providing any public services, are described with William Zartman's definition, as "collapsed state". For countries which have state authority but have difficulties in providing basic public services; performs poorly in the context of democracy and respect to human rights, are prefered to be described as "fragile state". Accordingly, in this project, Pakistan is going to be handled wtih its socio-ekonomic and political structure and it is going to be argued that Pakistan is a fragile state.
BASE
Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarına göre denetim işlevi uygulamasının Türkiye ve Filistin karşılaştırması ; Comparison in financial audit function applications between Turkey and Palestine according to International Financial Reporting Standards
Globalleşen dünyada şirketlerin günümüz rekabet koşulları ile mücadele edebilmesinin yolu değişimden geçmektedir. Ancak artılarını ve eksik yönlerini tepsit edebilen kurumlar öngörülü davranarak kendilerini yenileyebilirler. Bu da etkin bir denetim mekanizması ile mümkündür. Şirket bünyesinde geleceğe dair kararların doğru saptanması açısından güvenilir ve tarafsız bilgi önemlidir. Bu doğrultuda atılacak adımlar şirketlerde doğabilecek hata ve hilelerin de önüne geçilmesini sağlayacaktır. Denetim konusunun yanında büyük şirketleri ve ülkelerin ekonomilerini ciddi şekilde ilgilendiren diğer bir konu da finansal raporlama standartlarıdır. Nitekim ülkelerin muhasebe sistemleri arasında birçok farklılıklar bulunmaktadır. Dünyada bu farklılıkları asgariye indirerek uygulamalarda kolaylık sağlamak amacıyla muhasebe uygulamalarını tekdüzeliliğe doğru yönlendiren çalışmalar yapılmaktadır. Buna muhasebede uyumlaştırma da diyebiliriz. Bu doğrultuda 1973 yılında kurulan Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (UMSK) global muhasebe standartlarının hazırlanması ve uygulanması sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Çalışmamızda da detaylı olarak açıklayacağımız bu yapı son olarak "Uluslararası Finansal Raporlama Standartları-UFRS" (International Financial Reporting Standards–IFRS) adını almıştır. 2000'li yılların başında ABD ve bazı Avrupa ülkelerinde yaşanan muhasebe ve denetim skandallarının da etkisiyle, UMSK'nın yayınladığı standartlara uyum yönünde dünya çapında bir görüş birliği oluşmaya başlamıştır. Türkiye de bu devletler arasındadır. 2005 yılı itibariyle Türkiye'de de Uluslararası Muhasebe Standartlarına uyum çalışmaları başlatılmıştır. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda bu çalışmayı yapmaktaki amacımız, Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarını genel hatlarıyla açıklamak, bu konuda Türkiye ile Filistin'deki mevcut uygulamalar ile uluslararası standartlar arasındaki farklılıklara değinerek, çeşitli tenkitlerde bulunmak ve konuya çözüm önerileri getirebilmektir. ; The way in which the companies in a globalized world could struggle with present conditions of competition has passed through a series of changes. The establishments that are able to identify their strengths and weaknesses can, however, refresh themselves by acting farsightedly. This, in turn, seems possible by means of an effective control mechanism. A reliable and impartial information is important for determining the correct decisions about the future within the body of the company. Steps to be taken in this direction will also enable to avoid the mistakes and cheats that may arise in the companies. Besides the auditing issue, another important issue that is seriously interested in large companies and the countries' economy is also financial reporting standards. Indeed, there is many differences between the accounting systems of the countries. It has been performed the studies that guide accounting practices towards the uniformity in order to provide great convenience in the applications by minimizing these differences in the world. We can also describe this as the harmonization of accounting. International Accounting Standards Board (IASB) that had established in 1973 for this purpose has played an important role in the preparation of the global accounting standards and their process of implementation. This structure, as we will also explain in detail in our study, has recently named as International Financial Reporting Standards–IFRS. In the early 2000s, a consensus has begun to arrive at all around the world in the direction of conformity to the standards issued by the IFRS, together with the effect of the accounting and auditing scandals experienced in USA and some European countries. Turkey is also among these states. As of 2005, it has been started works of compliance with International Accounting Standards also in Turkey. In line with the above-mentioned explanations, our main aim of doing this study is to sketch out International Financial Reporting Standards and to criticize from various aspects and be able to offer the solutions to the issue, by touching upon the current practices in Turkey and Palestine and the differences between international standards.
BASE
AVRUPA BİRLİĞİ VE ULUSLARARASI KURULUŞLARINDAN KAMU KURULUŞLARINA AKTARILAN MALİ YARDIMLARIN MUHASEBELEŞTİRİLMESİ ; ACCOUNTING FOR THE FINANCIAL AID TRANSFERRED FROM THE EUROPEAN UNION AND INTERNATIONAL ORGANIZATIONS TO PUBLIC INSTITUTIONS
Avrupa Birliği, üye ülkelerin iç ekonomik ve sosyal gelişmelerine destek olmak, ülkelerarası gelişmişlik düzeyini dengelemek amacıyla hibe ya da kredi şeklinde kaynak aktarmaktadır. Avrupa Birliği, aynı zamanda üye olacak aday ülkelerin birliğe hazır hale getirilmesi amacıyla birliğe üye olmak için başvuran ve resmi olarak adaylığı tanınmış ülkelere de mali yardımlar vermektedir. Türkiyede bu mali yardımlardan faydalanmaktadır. Söz konusu yardımlar, Türkiyeye Avrupa Birliği üyeliği sürecinde Avrupa Birliği müktesebatına siyasi, ekonomik, yasal ve idari konularda uyum sağlama ve alınması gereken tedbirler için mali kaynak oluşturmak için verilmektedir. Yapılan anlaşmalar gereği bu yardımlar Avrupa Birliği tarafından yardımların aktarılmasından harcanmasına kadar kontrol edilmektedir. Bu çalışmada amaç, Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşlardan kamu kuruluşlarına proje karşılığı aktarılan mali yardım tutarların muhasebeleştirilmesinin nasıl yapılacağı konusunda inceleme yapmaktır. ; The European Union has been transferring significant amounts of resources in various financial instruments in the form of grants and loans for the purposes of supporting the internal economic and social development of member states, as well as balancing the cross-country development levels. The European Union also provides financial assistance to the countries that have applied for candidacy, as well as those officially nominated as candidates, in order to help them aid to get ready for the gains of the community. Turkey is one of the countries that benefit from this financial assistance. Aid provided to Turkey aims at providing financial resources needed for complying with the European Union acquis in the European Union accession process and taking the necessary policitical, economic, legal and administrative measures. According to the agreements, this aid is controlled at all stages from the release of the aid by the European Union until they are spent by the end users. The aim of this study is to examine the accounting processes of this aid transferred to public institutions by the European Union and international organizations in return for projects.
BASE
Liberalism: A Review of the Literature
This article reviews liberalism as one of the theories of International Relations. This review-will be presented in three sections. In the first section the article will review the historical and philosophical origins of the liberal thought. This will be followed by the introduction of important works in a historical order that helped liberal theory to distinguish itself conceptually theoretically and methodologically from the rest of the field. In the final section in lieu of a conclusion the current state of affairs in liberal theory from theoretical and practical perspectives will be presented. This review underscores the fact that liberalism as a political theory has contributed to the development of liberalism as an International Relations theory yet over the years liberalism has managed to create its own place by developing methodologically and conceptually.
BASE
Türkiye'nin sınıraşan suları ve sınıraşan sular politikası ; Turkey's transboundary waters and transboundary water policy
Bu çalışmanın amacı, artan nüfusu ve gelişen ekonomisiyle birlikte suya olan ihtiyacı gün geçtikçe artan Türkiye'nin, sahip olduğu su potansiyelinin önemli bir kısmını oluşturan sınıraşan nehir havzalarındaki politikasını ortaya koymak ve küresel anlamda sınıraşan sular konusunda özellikle son dönemde artan mevzuat çalışmalarına ilişkin görüşlerini değerlendirmektir. Bu çerçevede çalışmanın birinci bölümünde, sınıraşan sular konusunda ülkeler arasında temel ihtilaflardan birini teşkil eden "kavramlar" hususu ele alınarak konu hakkında ülkelerin havzalarda bulundukları konumlara göre farklı tutumlarına yer verilmiştir. İkinci bölümde, sınıraşan suların kullanımında problemlerin ortaya çıkmaya başladığı ilk dönemlerde ortaya atılan doktrinler ve sözkonusu doktrinlere ilişkin ülkelerin yaklaşımları değerlendirilerek günümüz dünyasında artık kabul görmedikleri vurgulanmıştır. İkinci bölümde devamla, sınıraşan sular konusunda yeni yeni oluşturulmaya başlayan uluslararası mevzuata yönelik Türkiye'nin sınıraşan sular politikası çerçevesindeki tutumu aktarılmıştır. Son bölümde ise, Türkiye'nin sınıraşan nehir havzalarındaki su potansiyeli, suyun kullanım yöntemleri ve mevcut projeler ele alınarak kıyıdaş ülkeler arasındaki ilişkilere olan yansımaları değerlendirilmiştir. ; The aim of this study is to set forth Turkey's policy on transboundary waters which constitutes important water potential of Turkey, whose water needs are increasing together with its growing population and developing economy, and to evaluate her opinions in particular related to legislative studies that have increased recently in the field of transboundary waters at the global level. In this framework, in the first chapter of this study, by addressing the "definitions" which is one of the conflicting issues among the countries in transboundary waters, different positions of countries on this matter depending on their status in a transboundary river is given. In the second chapter, by evaluating the doctrines that were developed at the beginning of the emergence of the problems in the utilization of transboundary waters, and the positions of countries with regard to these doctrines, it was emphasized that these doctrines are not acceptable in today's world. Furthermore, in the second chapter, Turkey's position, in the context of its transboundary water policy, in relation to newly developed international legislation is explained. In the last chapter, by putting forth Turkey's water potential in transboundary water basins, the methods for utilization of water and existing projects, the reflection of these on relations between riparian countries are evaluated.
BASE
Türk gücü ; Turkish power
Bu çalışma, "Güç" olgusundan ziyade Uluslararası İlişkiler açısından gücün bir yansıması olan "Yumuşak Güce" odaklanmaktadır. Öncelikle "Güç" kavramının tanımı üzerinde durulmakta, Uluslararası İlişkiler açısından gücün tanımı yapılırken, gücün çeşitleriyle beraber kavram analiz edilmektedir. "Yumuşak Güç" ve yumuşak gücün kullanımı Türk Dış Politikası üzerinden tartışmaya açılırken Türkiye'nin yumuşak güç politikaları neden sonuç bağlamında ele alınmaktadır. Aslında Türk Yumuşak gücünü oluşturan etmenler ile bu gücün Türkiye açısından tarihsel arka planında nasıl şekillendirildiği konusu, 11 Eylül 2001 tarihinden sonra ortaya çıkan yenidünya düzeninde Türkiye'nin yumuşak güç kullanımındaki yetkinliği sorunsalı tartışılmaktadır. Çalışmanın son kısmında Türk Dış Politikasının 2001-2011 yılları arasındaki yumuşak güç etkinliği ve uygulama alanları üzerinde durulmakta ve olaylar, politikalar, reaksiyonlar Türkiye'nin avantajları ile dezavantajları açısından değerlendirilmektedir. ; This study focuses on Soft Power, which is a reflection of power in terms of International Relations rather than the phenomenon of power. In the Introduction, the definition of the concept of power is emphasised, and while power is defined in terms of International Relations, the concept of power in all its varieties is analyzed. While "Soft Power" and the use of soft power are opened to debate through Turkish Foreing Policy, Turkey's Soft Power Policies are discussed in the context of cause and effect. The factors that make up Turkish Soft Power and how it has been shaped throughout the Turkish historical background, and the question of Turkish competence in the use of soft power in the new world order which in fact occurred after 11 September 2001 are discussed. In the last part of the study, the soft power efficiency of Turkish Foreign Policy between 2001-2011 and its application areas are emphasized and events, policies, reactions are evaluated in terms of Turkey's advantages and disadvantages.
BASE