Bu çalışmada hem enerji hem de silah olarak kullanılabilen nükleer malzemeyle ilgili uluslararası hukuktaki düzenlemeler çerçevesinde İran'ın nükleer programı incelenmektedir. İran'ın enerji durumu ile nükleer programının niteliğine değinen çalışma, nükleer malzemenin enerji amacı dışında kullanımını önlemek için kurulan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun İran'da yaptığı incelemeler ışığında İran'ın nükleer programının barışçı amaçlı olup olmadığını değerlendirmektedir. Uluslararası hukukun gelişimine katkıda bulunmak amacıyla nükleer malzemeye sahip olan bütün devletlerde denetim mekanizmasının güçlendirilmesi noktasından hareket eden bu çalışma, Birleşmiş milletler güvenlik konseyine sevk edilen İran'ın nükleer programıyla ilgili gelişmeleri analiz ederek ancak müzakereler yoluyla İran'ın nükleer programının getirdiği sorunların çözülebileceğini ön görmektedir. ; This study examines Iran's nuclear programme in the context of arrangements of international law related to nuclear materials used to both produce energy and weapon. Researching energy sources of Iran and nature of her nuclear programme the study analyzes and evaluates weather Iran's nuclear programme is peaceful or not in the light of investigations conducted by International Atomic Energy Agency founded to prevent nuclear proliferation and to control over the use of nuclear material other than producing energy. From point of view that control measures should be taken and strengthened on the nuclear activities and materials of all States to contribute growth of international law, the study analyzes developments concerning Iran's nuclear programme referred to the United Nations Security Council, and suggests that nuclear problem should be resolved only by means of negotiations.
Yerel yönetimlerin mali yapısını da kapsayan reform çalışmalarında başarıya ulaşabilmek açısından uluslararası entegrasyon sürecinin yerel yönetimlere olan etkilerini analiz etmek son derece önemli bir konudur. Uluslararası entegrasyon sürecinin yerel yönetimler maliyesi üzerindeki etkilerinin analiz edildiği bu tez çalışmasında konular üç ana başlık altında incelenmektedir. Birinci bölümde uluslararası entegrasyonlar ve küreselleşme olgusu ele alınmıştır. Bu bölümde ekonomik entegrasyonların özellikleri, aşamaları, ve uluslar arası entegrasyonlara ilişkin çeşitli konular kavramsal çerçevede değerlendirilmektedir. Küreselleşme kapsamında ise; Küreselleşme süreci, küreselleşmenin özellikleri, küreselleşmenin kamu yönetimi üzerindeki etkileri, küreselleşmenin ulus devletleri ne şekilde etkilediği ve küreselleşme ile yerelleşme arasındaki ilişki ortaya konulmaktadır. Yine küreselleşme sürecinde yerel yönetimleri ve maliyesini derinden etkileyen uluslararası ekonomik ve mali kuruluşlara bu bölümde değinilmektedir. Đkinci bölüm ise; uluslararası entegrasyon ve küreselleşme döneminde yerel yönetimlere hakim olan politikalara ayrılmıştır. Yerel yönetimleri hemen her alanda derinden etkileyen yaklaşımlar bu bölümde ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulmuştur. Üçüncü bölüm ise; uluslararası entegrasyonların en popüler ve başarılı örneklerinden olan Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği'nin yerel yönetimler maliyesi üzerindeki etkilerinin ayrıntılı bir analizine ayrılmıştır. Özellikle Avrupa Birliği'nin yerel yönetimlere yaklaşımı ve Birlik müktesebatı çerçevesinde yerel yönetimlere biçilen yeni rol ve bu rolün yerel yönetimler maliyesi üzerindeki etkileri bu çalışmanın son bölümünde ağırlıklı olarak yer almaktadır. Avrupa Birliği'nin yerel yönetimlere yönelik mali yardımları ve Birliğin adaylık sürecinde ve tam üyelikte Türk yerel yönetimlerine olası etkileri de bu bölümde ele alınan diğer konulardır. Uluslararası entegrasyonlar entegrasyona dahil olan ülkelerin yerel yönetimlerinden entegrasyonun amaçlarının gerçekleştirilmesi ve böylelikle entegrasyonun kökleşmesi için faaliyette bulunmalarını talep etmektedir. Ayrıca, entegrasyonun sağlıklı bir şekilde işlemesi ve istikrarı için entegrasyon tarafından belirlenen sınırlamaların ve taahhütlerin üye ülkelerde yerel yönetimlerin de dahil olduğu kamu kesimince yerine getirilmesi talep edilmektedir. Uluslararası entegrasyon süreci yerel yönetimleri hemen her alanda etkilemektedir. Yerel yönetimler maliyesi de bu süreçlerden etkilenen başlıca alanlar içerisinde yer almaktadır. Uluslararası ekonomik ve mali kuruluşlar ile çok uluslu şirketlerin de belirleyici aktörler olarak yer aldıkları küreselleşme ve uluslararası entegrasyon süreci, yerel yönetimleri finansman, hizmet sunma yöntemleri, merkezi yönetimle aralarındaki ilişkiler (görev ve kaynak bölüşümü, idari vesayet, merkezi idare bankaları vb.), personel, denetim, yurtiçi ve sınırötesi işbirliği, katılım, uluslararası kuruluşlar ve yabancı sermaye piyasalarıyla olan ilişkiler gibi pekçok konuda derinden etkilemiştir. Kimi zaman bunun da ötesine geçilerek, Avrupa Birliği entegrasyonunda olduğu gibi birliğin amaçlarının gerçekleştirilmesinde bölgesel ve yerel yönetimler başlıca aktörler olarak görülmekte ve bu amaçların gerçekleştirilmesi için yerine getirilmesi gereken faaliyetlerin mümkün olduğunca halka en yakın yönetim birimlerince ifa edilmesi (subsidiarite) esası getirilmektedir. Bu kural birlik müktesebatının bir parçası yapılmakta ve hazırlanan birlik anayasa taslaklarında bu ilkeye yer verilmektedir. AB'ye uyum sürecinde yerel yönetimlerimize de önemli görevler düşmektedir. Avrupa Birliği, kaynak kullanımında etkin, katılımcı ve halka yakın bir yerel yönetim sistemi öngörmektedir. AB'nin birlik politikalarının uygulanmasında yerel yönetimlere biçtiği rolü sağlıklı olarak saptayabilmek ve bunun gereklerini yerine getirmek için gerekli yasal ve idari tedbirleri almak merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin başlıca görevlerindendir. ; To analyse the effects of the international integration process on the local governments is considerably important study field in terms of achieving the reform studies including the financial structure of local governments. The topics in this thesis research, which the effects of the international integration on the local governments finance are analysed, are examined under three major headings. The fact of international integrations and globalization is mentioned in the first section. In this part, the features of financial integration, its stages and various topics related to the international integration are evaluated within a conceptual framework. As for the globalization, the process of globalization, its features, the effects of globalization on public governments, how it affects the national states and the relationship between globalization and localization are introduced. The international economic and financial institutions affecting the local governments and its finance profoundly in the globalization process are once again mentioned in this part. The second section is left for the policies that dominate the local governments in the period of international integration and globalization. In this part the approaches which have an influence on the local governments profoundly in almost every area are analyzed in detail. The third section is about a detailed analysis of the effects of the European Council and European Union, the most popular and most successful examples of the international integration, on the local governments finance. Especially the approaches of European Union to the local governments and a new role assigned to the local governments within the framework of acquis communataine and the effects of this role on local governments finance are largely included in the final part. The financial support of the European Union for local governments and possible effects of the Union to Turkish local governments in the period of candidateship and a full membership are also the other topics included in this vi section. International integrations demands that local governments of the countries which are included in integration realize the aims of the integration and thus work for taking root of the integration. Furthermore, its demanded that the restrictions and undertakings determined by the integration are fulfilled by the public sector including the local governments in member countries in order to make it work in a good and stable way. Process of the international integration affects the local governments in almost every area. The finance of the local governments is among the major ones which is affected by these processes. The process of globalization and international integration which the international economic and financial institues and multinational companies as well take part as determinative actors affects local governments profoundly at various topics such as financing, the methods of serving, the relationship with central government (task and source distribution, administrative tutelage, central government banks etc.), staff, supervision, domestic and transfrontier cooperation, attendance, international institutions and foreign capital market. Sometimes by passing beyond this as well, regional and local governments are seen as major actors in order to realize the aims of the union as it happens in European Union Integration and that the activities, which must be fulfilled to realize these aims, are held by the units that are the closest to public as far as possible, namely principal of subsidiarite is brought. This rule is made a part of acquis communautaire and this principal is included in the constitution outlines. Local governments have important mission in the adaptation process to European Union. European Union stipulates a system of a local governments which is active in using source, participant and close to public. To be able to determine correctly the role which European Union assigns to local governments in the application of unity policies and to take necessary legislative and administrative precautions in order to fulfill it are the primary mission of central and local governments.
Avrupa Senedi ile telaffuz edilmeye baslayan Avrupa Birligi içinde ortak bir dıs politika gelistirme iradesi, 1990'lı yıllarda hem uluslararası sistemde hem de Avrupa Birligi sisteminde ortaya çıkan yeni olgular temelinde hızlanarak, Maastricht Antlasması'nın imzalanmasının ardından Ortak Dıs Politika ve Güvenlik Politikasının olusturulmasının kabul edilmesiyle, somut bir görünüm kazanmıstır. Avrupa Birligi, Ortak Dıs Politika ve Güvenlik Politikası'nın dogal bir uzantısı olarak, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasının gelistirilmesini de burada kabul etmislerdir. Bu dogrultuda, çalısmalar hızlandırılmıs, Amsterdam ve Nice Antlasmaları ile AGSP'na iliskin sistemin gerekli araç ve yeteneklere kavusturulması saglanmaya çalısılmıstır. Bu süreç devam ederken Avrupa Birligi içerisinde, Türkiye'nin 1987'de tam üyelik basvurusuyla yeni bir görünüme kavusan iliskiler, 1990'lı ve 2000'li yıllarda ortaya çıkan gelismeler ısıgında Avrupa Birligi'nin Genisleme Politikası, ODGP ve AGSP ile de baglantılı hale gelmistir. Son dönemde Türkiye ve Avrupa Birligi arasındaki iliskileri etkileyen en önemli konulardan birisi olan AGSP, kültür ve kimlik açılımları da içermektedir. Türkiye'nin gelistirilmeye çalısılan AGSP'na olan yaklasımı, kaygıları ve bu politikaya getirecegi açılımlar, hem uluslararası etkenler hem bölgesel dinamikler hem de tarafların dıs politik çıkarları ve güvenlik algılamaları dogrultusunda islenecektir. Ulusüstü bir deger dagıtım sistemi olarak, siyasal bütünlesme sürecini tamamlama yolundaki Avrupa Birligi'nin, ortak yarar temelinde, ortak degerler ve normlar dogrultusunda gelistirmeye çalıstıgı AGSP'nın, bölgesel ve küresel etkileri ile Türkiye'nin buradaki konumu, kamuoyu destegi, siyasi irade ve dıs politika gelismeleri ele alınarak incelenecektir. ; Development of a common foreign and security policy in the EU, was emphasized with the Single European Act in1986. Process of development a common foreign policy accelerated in 1990's. In this era, some radical changes occurred in international system, such as declining Soviet power and communist system, existing new independent states, transformation process of Central European countries. The EU, as a supranational system and as a global actor, affected from all these developments and started improving its strategic interests and security aims. With signing Maastricht Treaty, Europeans began to work on design a Common Foreign and Security Policy (CFSP) and also, they took responsibilities of creating a credible European Security and Defense Policy (ESDP). ESDP is being created as a dimension of the Union's Common Foreign and Security Policy. Relevant with these developments, the EU began strengthening its identity and own statue at global and regional level. Arrangements of Amsterdam and Nice Treaties are known as important developments because of aiming to provide assets and capabilities which are necessary to development a credible Foreign and Security policy in the EU. The EU is eager to be part of the picture whenever security problems arise in Europe. Since the Turkish full membership application to the EC in 1987, relations between two parties gained a new phase. Turkey and the European Union relations were affected by European Union Enlargement Policy, CFSP and ESDP. These there policy areas of the EU have strong cultural roots and identity dimensions. So, the Turkish concerns and opinions according to integration, enlargement process of EU and its position according to ESDP were examined in the basis of international effects, regional dynamics, political interests and security perceptions.
Özet: İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Birleşmiş Milletler (BM), kurulduğu andan bugüne değin hiç olmadığı kadar derin bir kriz ile yüz yüze kalmış du-rumdadır. BM'nin varlık ve etkinlik sorununu oldukça etkileyen bu kriz; meşruiyet krizidir. BM'nin bu krizden hasıl çıkacağı, hayata geçireceği reformlara ve kaybettiği siyasi kararlılığı yeniden kazanıp kazanamayacağına bağlıdır. Öncelikle üyelerin reform çalışmaları konusunda samimi olmaları ve Genel Ku- rul'daki görece demokratik ortamın başta Güvenlik Konseyi olmak üzere BM'nin diğer tüm organ ve kuruluşları için de sağlanması gerekiyor. Örgütün kurulduğu ilk yıllardan beri gelen reform ihtiyacı karşılanamadığı, Konsey'deki veto ve temsil adaletsizliği giderilemediği sürece BM'nin meşruiyeti büyük yara almaya devam edecektir. Anakronik yapı, orantısız temsil sorunu, veto yetkisinin sınırlı sayıda üyeye verilmiş olması, fin ansal sorunlar, siyasi kararlılık eksikliği, kolektif güvenlik mekanizmasının işlevsiz hale gelmesi, bölgesel entegrasyon ve yapılanmaların giderek daha etkili olması, uluslararası toplumun BM'ye olan güveninin sarsılması vb. gibi bir dizi sorun içinde BM meşruiyet krizini en azından öngörülebilir bir gelecekte aşabilecek gibi görünmüyor. Ayrıca, kriz aşılmadığı sürece BM Antlaşması ile tesis edilmiş ve büyük ölçüde kabul görmüş normlar bütünü de özünden sarsılabilir. Bu bağlamda, meşruiyet sorunu sadece bir etkinlik değil aynı zamanda bir varlık sorunu olarak da değerlendirilmelidir. ; Abstract: The United Nations (UN), having founded following the World War II, is face to face with a deep crisis that never experienced before. This is the legitimacy crisis heavily affecting the raison d'etat and the UN's question of efficiency. The way how the UN will break through this crisis is conditional upon its reforms and will to regain its political determination. Before all else, the member states have to be sincere about the reform endeavors and there is a certain need to settle the relatively democratic medium of the General Assembly in all bodies of the UN. The legitimacy crisis of the UN will continue to bleed unless the needs for the reforms since the early years is fulfilled and the injustice of veto and representation in the Security Council are removed. Yet, the UN does not seem to overcome the legitimacy crisis in the foreseeable future due to problems such as anachronic structure, disproportionate representation, very limited veto authority, financial difficulties, lack of political determination, malfunctionality of collective security, the rising effectiveness of regional integrations and such organizations and convulsion of international trust towards the UN. Moreover, as much as this crisis continues the norms founded with the UN Charter and adopted on a large scale could wither away substantially. In this context, legitimacy crisis should be evaluated not as a matter of strength but also a question of existence.
Tarafsızlık 17. yy'a değin hukuki bir yöntem olarak devletlerin kendilerini savaşlardan korumak için kullandıkları bir araç olarak pek bilinmese de, herhangi bir savaşa taraf olmama, siyasi nitelikte bir tarafsızlık uygulaması olarak, çağlardır uluslararası ilişkilerde uygulanmıştır. Hukuki nitelikteki tarafsızlık, tarafsız ile tarafsızlığa hedef olanlara çeşitli haklar ve yükümlülükler oluştururken, siyasi tarafsızlık inandırıcı ve istikrarlı olma durumundadır. Çağdaş uluslararası gelişmeler ve özellikle silahların giderek büyüyen vurucu güçleri, kollektif savunma gereksinimine neden olduğu gibi, uyuşmazlıkların çözümünde güç kullanımını da sınırlamaktadır. Bu gelişmeler tarafsızlığın statü olarak uygulanmasını güçleştirici özelliktedir. Ulusal dış politikalarda tarafsızlık, günümüzde belirli durum ve koşullarda uygulana bilirliğinin yanında, uluslararası işlevselliğe de sahip olabilmektedir. ; Die Neutralitaet als völkerrechtliches Mittel ist bis zum 17. th. als Faktum des Sichhera shaltens der Staaten aus dem Krieg anderer Staaten nicht bekannt, obwohl die Neutralitaet in Form von politische Orientierung der Staaten, sich uon Kriegen anderer Staaten herauszuhalten, se it Jahrhunderten praektiziert werden. Die Neutralitaet im völkerrechtlichen Sinn umfasst wechselseitinge Rechte und Pflichten von Neutralen und der Neutralitaet ausgesetzten Parteien. Waehrend politische Neutralitaet glaubwürdigkeit und Stabilitaet uoraussetzt. Diğe Entwicklungen der internationalen Beziehungen und uo rallem die Entwicklungen der Waffensysteme, die die Massengefaehrdungen ermöglicht, fiihrt im Gegenwart nicht nur zur Notwendigkeit der kollektiuen Sieherheit ein, sondem beschraenkt auch die Andwendung der militaerischen Mittels als Jnstrument der Konflikstslösung. Diese Entwicklungen wirken einer Neutralitael uölkerrecht lichen Natur, d.h. also webiger im politische Sinne, entgegegen. Im Gegenwart ist die Neutralitaet fiir die Staaten als Status oder Orierıtiurung nur unter bestimmten nationalen oder internationalen umstaenden und Gegebenheiten uon Nutzen.
Bu tezde 1 Mart 2003 Tezkeresi süreci ve bu sürecin devamı incelenmistir.Tezde zaman ve kaynak açısından sınırlandırmaya gidilerek 1 Subat 2003-30Mayıs 2003 tarihleri arasındaki gelismeler ve Türkiye'de faaliyet gösteren bes gazeteele alınarak incelemeler yapılmıstır. Bununla beraber degerlendirilen konudabaglantının saglanması amacıyla Türk Amerikan iliskilerinin tarihsel kökenleri deincelemeye dâhil edilmistir.Tezde genel olarak 1 Mart Tezkeresi süreci ve bu süreç sonrası gerek TürkAmerikan iliskileri'nin içinde bulundugu durum gerekse Türkiye'nin Irak savası sonrasıkarsılastıgı önemli sorunlar degerlendirilmistir. Bu çalısmada Türkiye'deki basınorganlarının 1 Mart sürecine iliskin degerlendirmelerinden yararlanma yolunagidilmistir.Tez üç asamalı bir sekilde hazırlanmıs ve konunun ayrıntılı olarak incelenmesineçalısılmıstır. Birinci bölümde Türk Amerikan iliskilerinin geçmisi incelenmistir. Ayrıcayine bu bölümde Amerika'nın dıs politikasına yön veren doktrinler konu edinilmistir.ikinci bölümde Türk Amerikan iliskilerinde meydana gelen bunalımlar ele alınmıstır.Üçüncü bölümde ise 1 Mart Tezkeresi süreci degerlendirilmis ve bu sürecin Türkiyeüzerindeki etkileri tartısılmıstır.1 Mart Tezkeresi, Türk Amerikan iliskilerinde derin yaralar açan önemli birolaydır. ; Within this thesis; the process of `March 1 Parliament Rejection of US Troops inTurkey? and continuation of this period have been studied.A limitation was used in time and source and the research has been carried out byanalysing five different journals published between the dates of 1st February 2003 and30th May 2003. In addition; The historical background of the relations between Turkeyand America have also been included into the research in order to link and visualize thesubject matters clearly.In the thesis, on the whole, the process of `March 1 Parliament Rejection of USTroops in Turkey? and ongoing period; the status of the Turkish American relations; andthe major problems that Turkey encountered after The Iraq war have been discussed.During the research, the way of benefiting from the Turkish media evaluationsconcerning 1 March Permission has been used.This thesis has been organized in three parts and within the thesis the subjectmatter is analysed in detail. The history of Turkish-American relations finds its place inthe first part. Besides; the doctrines shaping the American foreign policy are dealt in thesame part. In the second part; the turmoils that occurred in Turkish-American relationsare researched. And finally, in the third part; the process of `March 1 ParliamentRejection of US Troops in Turkey? is assessed and the influences of this process onTurkey are discussed.`March 1 Parliament Rejection of US Troops in Turkey? can be considered as aturning point which leads to deterioration in Turkish-American relations.
Bu çalışma, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) üyeliğine engel olan faktörleri incelemek üzere hazırlanmıştır. AB ile ilişkiler, Türk dış politikasının her zaman en önemli konularından biri olmakla birlikte son yıllarda daha ön plana çıkmıştır. 6 Mart 1995'den günümüze AB üyeliği, iktidar yada muhalefet partilerinin üzerinde uzlaştıkları ortak bir hedef olarak belirlenmiştir. Türkiye, yaklaşık elli yıldan beri Avrupa bütünleşmesinin bir parçası olmaya çalışmaktadır. Bu, tarihsel süreçte kendini Avrupalı görme eğilimi ile örtüşmektedir. Ancak son dönemde tam üyeliğin bir türlü gerçekleşmemesi nedeniyle kamuoyunda bir bıkkınlık hakimdir. Ayrıca, Avrupa kamuoyunun bir kısmında da Türkiye'nin Avrupa değerlerini özümseyemeyeceği görüşü hakimdir. İçinde bulunulan süreçte, Türkiye'nin AB üyeliğini engelleyen önemli sorunlar olduğu açıktır. Çalışmanın, birinci bölümünde AB'nin kendi içinde gelişimi açıklandıktan sonra ikinci bölümde Türkiye-AB ilişkileri tarihsel perspektif ile açıklanmaktadır. Üçüncü bölümde, AB ile ilişkilerde, sorunların özellikle Avrupalı karar vericilerce nasıl ortaya konulduğu bu yönde hazırladıkları raporlar çerçevesinde ele alınmaktadır. Çalışma, Kıbrıs sorunu, Kürt sorunu, Yunanistan'la ilişkiler, insan hakları gibi meseleleri kapsayan bu raporların Türkiye'nin AB üyelik sürecini nasıl etkilediği sorusu üzerinde odaklanmaktadır. Bu soruların cevaplandırılması, uzun ince bir yol olarak tanımlanabilecek üyelik sürecinin geldiği noktanın anlaşılması bakımından önemlidir. Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Entegrasyon, İlerleme Raporu ; This study is prepared to examine the factors that counteract Turkey's membership of European Union (EU). However the relations with EU is one of great importance in Turkish foreign policy it looms large in recent years. Since March 6, 1995 membership of EU is modified as common target that parties in power or opponents compromise on. Turkey tries to be a part of EU nearly for fifty years. This overlaps with tendency of perceiving itself as European in historical process. But boredom covers the public opinion because of not fulfilling of full membership in the last period. Moreover there is an opinion in some part of the European public opinion that Turkey can not adopt European values. It is clear that there are important problems that counteract Turkey's membership of EU throughout the current process. In the fist chapter of study, foundation of EU explained in itself. After that in the second chapter Turkey-EU relations is explained with historical perspective. In the third chapter how the problems especially displayed by European decision-makers argue with the reports which is prepared in this way. This study focuses on the question of how reports including the issues like Cyprus problem, Kurdish problem, relations with Greece and human rights affect the process of Turkey's membership of EU. To understand the point in the membership process that can be defined as long and thin way is considerable in answering these questions. Key Words: European Union, Integration, Progress Report
BALKANLARDA İŞBİRLİĞİ:SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEME İLİŞKİN BİR ANALİZSoğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası işbirliği, uluslararası ilişkiler teorisinde yer alan realizm ile neoliberal kurumsalcılık ekolleri arasında sürdürülen önemli bir tartışma konusudur. Realistler, Soğuk Savaş sonrası dönemde, önceki dönemlere göre değişen bir olmadığını belirterek, anarşinin uluslararası sisteme hakim olduğu savından hareketle, işbirliğinin mümkün olmadığını iddia etmektedir. Öte yandan neoliberal kurumsalcılar ise Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte uluslararası işbirliğinin önündeki engellerin kalktığını savunmaktadır. Balkanlarda işbirliğinin incelendiği bu çalışma, her iki paradigmanın bakış açıları dikkate alınarak, uluslararası işbirliğinin Soğuk Savaş sonrası dönemde bölgede nasıl şekillendiğinin bir analizidir. Balkanlarda işbirliği üç analiz düzeyi ile işlemselleştirilmiştir: Bölgesel aktörler olarak Türkiye ve Yunanistan'ın Balkanlar özelinde dış politikaları ve bölgesel işbirliğine katkıları, bölgesel işbirliği girişimleri,Yugoslavya'nın dağılmasının ardından ortaya çıkan Bosna-Hersek'teki savaş özelinde Balkanlardaki çatışmalar karşısında uluslararası işbirliğinin durumu. COOPERATION IN THE BALKANS:AN ANALYSIS in the POST-COLD WAR CONTEXTThe international cooperation in the post-Cold War period is under discussion among realists and neoliberal institutionalists. Realists argue that the international cooperation is still not possible in the post-Cold War period in which the anarchy is still dominant and nothing has changed in the 1990s compared with the previous eras. Neoliberal institutionalists, on the other hand, argue that the new era in the international politics has created such an atmosphere that actors in the system are able to cooperate in order to maximize and realize their common interests. This study analyses the cooperation in the Balkans in the post-Cold War context. The analysis has been explored within the framework of the debate between realist and neoliberal institutionalist approaches to the international cooperation. The cooperation in the Balkans in the post-Cold War period has been operationalized through three analysis-levels in this study: First of all, the cooperation in the Balkans is analysed within the framework of region-oriented foreign policies of the powerful regional actors, that is to say, Turkey and Greece. The rivalry in the Balkans between Turkey and Greece, a new dimension in their foreign policies in the 1990s, is reviewed as one of the factors that facilitate the cooperationin the Balkans. Secondly, regional initiatives, emerged in the 1990s as to promote cooperation among the Balkan states are examined. Finally, international cooperation is discussed by taking into consideration of the role of international community during the Balkan conflicts in the post-Cold War period, particularly, Bosnian War in 1991-1995.
Yüksek Lisans Tezi ; Bu çalışmada; Kyoto Protokolünün Avrupa Birliği tarafından imzalanmasının ardından çevreye zarar vermeyen enerji kaynaklarına yönelen ve bu doğrultuda çevreye en az zarar veren fosil yakıt olan doğal gaz tüketiminde meydana gelen artışla beraber Avrupa Birliğinin en büyük doğal gaz tedarikçisi Rusya'ya aşırı bağımlığının nasıl bir enerji güvenliği ile karşı karşıya olduğu incelenmektedir. Konunun genel çerçevesini çizmek adına birinci bölümde enerji tüketiminin tarihsel süreç içinde nasıl arttığına, genel olarak enerjinin hayatımızdaki yeri ve doğal gaz dışında kalan enerji çeşitleri üzerinde kısaca durulmakta; doğal gaz ayrıntılı bir şekilde tarihsel süreci ve özellikleri ile birlikte irdelenmekte; enerjinin ekonomik ve politik boyutu ele alınmakta ve enerji güvenliğinin ne anlama geldiği konusunda görüşlere yer verilmektedir. Bu bağlamda, Kyoto Protokolünün imzalanmasına giden süreç tarihsel bağlamda incelenmekte; tarihsel süreç incelenirken enerji-çevre bağlamında meydana gelen gelişmeler ele alınmaktadır. İkinci bölümde, Avrupa Birliği'nin enerji kaynaklarının kısıtlı oluşuna vurgu yapılıp; enerji konusunda dışa bağımlı olan Avrupa Birliği'nin uygulamaya çalıştığı enerji politikasının tarihsel gelişimi ve temel unsurları hakkında bilgiler yer almaktadır. Bu perspektifte doğal gazı Avrupa Birliği enerji güvenliğinde ki yeri irdelenmiştir. Üçüncü bölümde, Rusya'nın enerji politikasında petrol yerine doğal gazın öne çıkarılması irdelenmekte olup, bu Rus doğal gazının en önemli alıcısı olan Avrupa Birliği ile enerji çerçevesinde ekonomik ilişkilere ve doğal gaz özelinde gelişen ilişkiler üzerinde durulmaktadır. Dördüncü bölüm de ise, doğal gaz özelinde Avrupa Birliği-Rusya ilişkilerinde Türkiye'nin konumu üzerinde durulacaktır. ; In this study; it has been analyzed how Russia demands to use natural gas as a tool for international relations after the collapse of Soviet Russia and after the compromise of Kyoto Protocol that Europe directs its interest to environment- friendly energy sources. As favorable source natural gas, this is less harmful to green, made EU more dependent to Russia and how EU energy security would be influenced from this partnership. For the common perspective of matter; firstly, how energy consumption rose within historical process, the importance of natural gas in life and shortly assessment of substitute; the features and history of natural gas have been considered, the economical and political sides of energy were explicated and the views about the meaning of energy security have been placed in this work. Within this framework, the process followed to be signed Kyoto protocol has been discussed, while it has been analyzing, developments in energy and environment was considered. In second chapter, the scarce energy sources of EU were highlighted. Then how energy dependent Union has followed its energy policies and basic principles were argued out. Within this concept, the significance of natural gas was discussed in EU energy security. In third chapter, it was examined that why Russia made natural gas as primary energy source instead of oil and how their relations would proceed with EU, mainly in natural gas, in its economic dimension. Lastly in chapter forth, it has been discussed, in the concept of natural gas, Turkey's role over EU and Russia relations.
Yüksek Lisans Tezi ; 1946 yılında bağımsızlığını kazanan Suriye ile Türkiye arasındaki ilk ciddi bunalım 1957'de yaşanmıştır. Suriye'de 1960'ların ikinci yarısından itibaren yönetimde etkili olmaya başlayan Baas Partisi, Hatay'ın Suriye'nin toprağı olduğunu iddia etmiş ve bu konuda hem kendi kamuoyunda hem de Arap dünyasında propagandalar yapmıştır. Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Projesi'ne başlamasından sonra su sorununu gündeme taşıyan Suriye, Türkiye'yi su emperyalizmiyle suçlamış ve Arap ülkelerini Türkiye aleyhine kışkırtmıştır. Arap ülkelerinden, Suriye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nden tehdit algılayan Türkiye, İsrail ile stratejik işbirliği içine girmiştir. Güneydoğu Anadolu Projesini engellemek için Türkiye'ye karşı olan terörist örgütlere destek veren Suriye, Türkiye'ye 1984'ten bu yana ciddi zararlar veren PKK Terör Örgütü'ne 1998 yılına kadar yardım etmiştir. Türkiye'nin İsrail ile işbirliğine gitmesi Suriye'nin kendini bir anda çevrelenmiş hissetmesine yol açmıştır. 16 Eylül 1998'de Orgeneral Atilla Ateş ile başlayan Suriye'ye uyarı ve tehdit mesajları Ekim ayında Türkiye ile Suriye'yi savaşın eşiğine kadar getirmiştir. Özellikle Mısır'ın arabuluculuğu ve diğer Arap ülkelerinin desteğiyle imzalanan Adana Mutabakatı sonrası Suriye, PKK'ya olan desteğini kesmiş ve PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan'ı sınır dışı etmiştir. Adana Mutabakatından sonra ilişkiler yumuşamaya başlamıştır. 2000 yılında Suriye'de iktidarı devralan Beşar Esad, Türkiye ile olan ilişkilere önem vermeye başlamıştır. ABD'nin Orta Doğu'daki emperyalist tutumu Suriye ve Türkiye'yi 2002'den sonra yakınlaştırmıştır. ; First serious conflict between Turkey and Syria which gained its indendency in 1946, occured in 1957. Ba'ath Party which had taken the power since second half of the 1960s, claimed Hatay was a Syria's land and made propagandas both in Syria community and in the Arabic World. After Turkey had decided to begin the Project of Southeastern Anatolia, Syria brought up the water conflict issue, accused Turkey of water imperialism and provoked Arabian Countries consistently against Turkey. Turkey perceiving threats from Arabian Countries, Syria, Greece and even Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus formed a strategic association with Israel in this period. To hinder the Southeastern Anatolia Project, Syria supported the terrorist groups against Turkey with material and logistics and helped and laid up the PKK terrorist organization which has been seriously harming Turkey since 1984. Association with Israel and Turkey caused Syria to feel itself encirled. The warning and threat messages which were started on 16th September 1998 by General Atilla Ates brought Turkey and Syria on the verge of a war. After Adana Congruity signed by the support of Arabian Coutries and especially with the help of mediatoring efforts of Egypt, Syria interrupted its support for PKK and deported the terrorist Abdullah Ocalan, following the Adana Congruity, Relations have started to calm down. Bashar Asad, who took over the government of Syria in 2002 started to attribute importance to the relations with Turkey. The imperialist manner of conduct of USA in Middle East caused Turkey and Syria to become Closer after 2002.
Su canlıların yaşamı için vazgeçilmez bir doğal kaynaktır, fakatdünyadaki kaynakların sadece %3'ü kullanılabilir niteliktedir. Bu miktardagezegene eşit olarak dağılmamıştır. Ortadoğu gibi su kaynaklarının yetersizolduğu bölgeler ciddi problemlerle karşıkarşıyadırlar. Bölgedeki sukaynakları iklim koşullarındaki değişiklikler, yanlış kullanımlar, endüstriyelgelişmeler, aşırı ve yanlış sulama teknikleri nedeniyle giderek azalmaktainsan yaşamını tehdit eder noktaya gelmektedir. Bu su savaşlarısöylemlerinin çıkmasın ayol açarken, Ürdün, Litani, Nil Nehirleri'nden farklıolarak Fırat ve Dicle havzalarına ilişkin bu tür söylemler gerçekçigörünmemektedir.Suriye ve Irak, Türkiye'nin su zengini olduğunu GAP projesiyleonların haklarını gasp ettiğini iddia etmektedirler. Esasında savaşa nedenolabilecek bir sorunmuş gibi lanse edilen problem gerekli önlemlerinalınması neticesinde halledilebilecek olmanın yanında bölgeye getirilecekbarış içinde ön ayak olabilecek durumdadır. Özellikle Türkiye'nin çözümiçin önerdiği projeler görünürde ekonomik aslen siyasi nedenlerlereddedilirken sorunun devamlılığı sağlanmaktadır. Gelecekteki sukullanımlarını garantilemek isteyen güney komşularımız bölge dışıaktörlerin isteklerine uyarak problemi politika aracı olarak kullanılan birsorun yapay bir sorun haline getirmiştir. Bölge dışı aktörler,bölgeyiistikrarsızlaştırmak istekleri doğrultusunda rahatlıkla yönlendirebilmek veekonomik çıkarlarını gerçekleştirmek için sorunu kullanırken,komşularımızda siyasi ve ekonomik nedenlerle yapay sorunu canlı tutmaktadır. Bölge dışıgüçler sorunu kullanarak bölgeyi kendi içinde parçalayarak güçlenmesiniönlerken,Suriye ve Irak da Türkiye'nin lider olmasını engellemeyiamaçlamaktadırlar.Sorun güney komşularımız ve İsrail ilişkilerimizi olumsuzetkilemektedir. Özellikle 1990'larda İsrail'le gelişen ilişkilerimiz sorurununkarmaşıklaşmasına yol açmaktadır. İsrail ve güney komşularımızlailişkilerimizde amaçlanan denge politikası gerçekleştirilememekte bu dakayıplara sebep olmaktadır. Aslında iyi olmayan ilişkiler su sorununualevlendirmekte bu da tüm tarafların aleyhine olmaktadır. ; Water is an inevitable naturel source for living. Hovewer only 3% ofthis source is being used. The amount used is not equally distributed for eachpart of earth. The regions suffering water scarcity, like Middle East , arefacing with serious problems. Water sources are declining and threateninghuman life due to some reasens, such as change in climate , erronaous usage ,industrial developments ,widely application and wrong irrigation techniques.These result in rumour of water wars. The rumours don't seem realistic withEupharetes and Tigris basins , whereas it is the case for Jorden , Nile andLitani Rivers. Syria and Irag claim that Turkey is rich in water sources andseizing their water usagerights by the (GAP) Project.Eventhough the water problem seems to be a couse of war , it mightturn into a consensus that could bring peace to the region . The refusel of theprojects offered by Turkey for economic , actually for political reasens resultin contiunity of the problem. Turkey's southearn neighbouurs, actingaccording to the demands of non-regional actors , want to guarantee usage ofthe water sources in future and bring the problem into light as an artificialproblem that could be used as a political tool.Although non-retional actors employ the problem as a political tool,to make instable the region, to direct the region according to their demandsand to maintain their economic interests, Turkey's southern neighbours tryto keep the artificial problem alive for both economic and political reasens.As non-regional powers are preventing the region to become stronger byusing the problem to break the region into small communities , Syria andIraq are trying to prevent turkey to become a regionel leading position. Theproblem has negative affect on Turkey's relations with southearn neigboursand Israel.Turkey-Israel relations , improved during 90's, caused problem tobecome more complex. The aimed balanced politics between Turkey and it's southern neighbours and Israel could not been realised causing major losses.The relations that is not evaluated as good neighbourship inflamate theproblem and influnce negatively all sides.
Cumhuriyetimiz bugüne kadar belli baslı dönemlerden geçmistir. Atatürk döneminde dıs politika öncelikleri Lozan Antlasmasının genç Türk devletine sagladıgı yeni uluslararası kimlik ve hakların uygulanarak pekismesi, dıs iliskilerin gelistirilip çesitlendirilmesi, uluslararası çok taraflı siyasi faaliyetlere katılım, iktisadi hayatımızın ve silahlı kuvvetlerimizin modernlestirilmesini hedefleyen çalısmalar seklinde özetlenebilir. Atatürk'ün vefatı üzerine Cumhurbaskanı olan smet nönü, devleti otoriter ve duruma hakim bir sekilde yönetmis, Akdeniz'de Mussolini tehlikesi karsısında ve çok yakınlasmıs olan II. Dünya Savası öncesi ngiltere ve Fransa'yla dayanısmaya dogru bir dıs politika çizgisine yönelmistir. nönü'nün dikkatli ve ihtiyatlı tutumu Türkiye'yi savasın dısında tutmus ve altı yıla yakın süren ve özellikle Avrupa ve Asya için felaketli bu dönemde Türkiye, hem batılı müttefiklerin kendisini savasa sürükleme taleplerini savusturmus, Almanya ile çatısma durumuna girmemis ve SSCB ile iliskilerde zorluklar yasanmasına mahal vermemistir. 1950 Mayıs'ındaki seçimlerde yirmi yedi yıldır süren tek parti iktidarı sona ermis ve Demokrat Parti'nin on yıl sürecek iktidarı baslamıstır.Bu dönemde Cumhurbaskanı Celal Bayar ve Basbakan Adnan Menderes Hükümetleri'nin dıs politikası batı dünyası ile iliskilerin sıkılastırılması, güvenligimiz için NATO'ya girmek, dıs yardımlardan azami istifade ile yetersiz ve köhnelesmis altyapıyı güçlendirecek yatırımları ve iktisadi kalkınmayı saglamak seklinde özetlenebilir. 27 Mayıs 1960 Askeri darbesi ile Demokrat Parti iktidardan uzaklastırılmıs ve bir süre askeri bir yönetim iktidarda kalmıstır. Bu dönemde Türkiye uluslararası taahhütlerini sürdürmeye devam etmistir. 1961'de yeniden çok partili siyasi hayata geçilmistir. Kıbrıs sorunu artık Türkiye'nin dıs politikasında devamlı bas köseye oturmus ve dıs iliskilerini hayli etkilemeye baslamıstır. Özetle; Türkiyemiz jeostratejik konumu, jeopolitik önemi ve milli hedefleri ile çevresindeki kritik olaylara büyük bir duyarlılık içinde, problemlerle dolu dıs iliskilerinde büyük gayretler ve gelismelerle Atatürk'ün yolunda azimle devam etmektedir. ; Türkiye has been passed through many important eras. In Atatürk's era, political priorities are strengthen the national identity and rights, which were taken in Loussane Treaty, improving international relatioans,take part in multinational activities, improving financial status and strengthen the army . After Atatürk's death, nönü became president. He ruled the state very strictly and tough. With the threat of Mussolini and inevitable II. World War he built close relations with England and France. With nönü's cautious international relations Türkiye avoided the II. World War, avoided the attempts to drag Türkiye to War by Allies, avoided the conflict with Germany and SSCB for six disastrous years for all Asia and Europe. In 1950's elections 27-year-single-ruling party era ended and began the 10 year era of Domocrat Party. President Celal Bayar and Vice President Adnan Menderes built close relations with western powers, took part in NATO, took international helps to modernize the country, modernized the old infrastructure and developed economy of the country. After military coup in 1960 military power, Democrat Party was abstained from ruling the country so the military power ruled the country for a while. In this period Türkiye announced that he will stick to international promises though. 1961 the country transform to multi-party democratic elections again. Cyprus became a main issue of our international relations from now on and effected our international relations severely. Türkiye with its geopolitik and geostrategic position, will keep its promises heading to Atatürk's path beware of critical issues, full of problems in international relations and events around him.
Kurtuluş Savaşı'nın kadrolarını bünyesinde toplayan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Kurtuluş Savaşı kazanılıp Cumhuriyet kurulduktan sonra Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bir siyasi parti kurma düşüncesi doğrultusunda siyasal çatı altına alınmıştır. Önce Halk Fırkası ve Cumhuriyet Halk Fırkası isimleri altında toplanan bu siyasal çizgi daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi adını alarak ülkemizde dünya ölçeklerine uygun siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşam modeli kurmuştur. CHP 1970'li yılların Türkiye'sindeki gelişmelere ilk kez 1965'li yıllarda dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü öncülüğünde gündeme getirilen ve daha sonra Bülent Ecevit tarafindan geniş toplum kesimlerine aktarılan Ortanın Solu hareketiyle dahil olmuştur. Ortanın Solu hareketiyle birlikte "sosyal adalet", "devrimcilik", "devletçilik" kavramları ön plana çıkmış, evrensel sosyal demokrat düşünceye sahip parti ve kuruluşların birlik merkezi Sosyalist Enternasyonal'e üyelik bu dönemle beraber gelen önemli gelişmelerden biri olmuştur. CHP; 27-30 Kasım 1976 tarihlerinde toplanan 23. Kurultayı'nda, Bülent Ecevit'in önerisi ile Sosyalist Enternasyonal'e girilme kararı alınmıştır. CHP, sosyal demokrasinin fikir ve mücadele birlikteliğinin yürütüldüğü, ilkelerinin temsil edildiği Sosyalist Enternasyonal'e üye olmayı gereklilik, kazanım olarak değerlendirmiştir. 28 Eylül 1978'de Sosyalist Enternasyonal, Türkiye'den CHP'nin üyelik başvurusunu kabul etmiştir. CHP, üyeliğiyle saygınlığını arttırmış ve evrensel yönünü ön plana çıkarmıştır. Dünya siyasetinde uluslararası birliklerin ve lobicilik çalışmalarının önemi gün geçtikçe artmaktadır. CHP, Avrupa siyasetine yön veren sosyal demokrat, sosyalist parti ve örgütlenmelerle, Sosyalist Enternasyonal'in genel organlarındaki ve alt birimlerindeki yapılanmalarda yürüteceği ikili ilişkilerle ve görüşmelerle önemli ve belirleyici bir kimlik edinebilir. Örneğin AB'ye giriş ve üyelik sürecinde yaşanacak sıkıntıların aşılmasında CHP, bu ülkelerle iyi ilişkileri aracılığıyla sorunların çözümüne dönük önemli katkılar yapabilir. Anatolia and Rumeli Defence and Justice Society who gathers Kurtulus War's staff initself, comes under one political roof after Kurtulus War's victory and Republic built in the direction of thinking Empyreal Leader Ataturk building a political party.This political line which first gathers under the name of Public Party and Republican People's Party later getting the name of Republican People's Party which built an economic and social life model suitable to world standarts in our country. CHP to the development of 70's Turkey firstly in 1965 whom brought up those years leadership General Minister Ismet Inonu and later transferred to wide society region by Bulent Ecevit included with the movement of Middle Left. With Middle Left movement "social justice", revolutionism", "statism " concepts came into foreground, the parties and institutions with thinkings of global social democracy became one of the important developments which comes in this period together with the Social International membership. CHP take the desicion of entering to Socialist International with the offer of Bulent Ecevit which comes together at the 23. Congress between the date of 27-30 November 1976.CHP, being member of Social International evaulate as an achievement and necessity which carry out the social democracy concept and contestation together.In 28 September 1978 Socialist International accepted the membership application of CHP from Turkey. CHP, with its membership increase their prestige and come into the foreground with their international side.The importance of international unities and lobbies works in world politics rising as time goes on. CHP who gives directions to the European politics with the social democrat, socialist party and organisations, configurating binary relations and negotiations with social international general members and lower units, can have important and determinative identity. Forexample; passing beyond the difficulties in the process of entering EU and membership period CHP can make important contributions with their good relations with these countries on solving problems.
Bu calisma uluslararasi terorizm olgusunu kuresellesen dunya cercevesinde incelenmistir. Gerek terorizm gerek kuresellesme tum boyutlariyla irdelendiyse de asil olarak uluslararasi terorizm ve kuresellesme ile etkilesimi uzerine odaklanilmistir.Tarihinde ideoloji din milliyetcilik gibi bircok sebepten meydana gelmis olan teror dunya capindaki hizli gelismeler ve teknoloji nedeniyle esitsizlik adaletsizlik tatminsizlik ve kuresellesme karsitligi gibi nedenlerle ortaya cikmaya baslamistir. Bunun sebebini aciklamak amaciyla terorizm ve kuresellesme oncelikle iki ayri tanim olarak ele alinarak tanimlanmistir. Dunyanin modernlesme teknoloji iletisim ve ulasimdaki kolayliklar nedeniyle kuculmesiyle terorun de yayginlastigi kuresellestigi siddetini ve sikligini arttirdigi gorulmektedir. Kuresellesme hem terore kolaylik saglamaya baslamis hem de olumlu etkileri sayesinde onlenmesi yolunda fayda saglamistir. Ortaya cikan teror-kuresellesme baglantisi bu kapsamda incelenmis kuresellesmenin teror uzerine pozitif ve negatif etkileri sorgulanmis pozitife dondurulebilecek etkilerinden soz edilmistir. Gelisen ve degisen dunyada terorle savas icin suregelmis olan askeri diplomatik yollarla beraber uluslararasi birlesim ve hukukun onemi artmistir. Tamamen ortadan kaldirilmasi mumkun olmayan terorle savasin en onemli ayagini uluslararasi alanda guclu bir isbirligi ile hazirlanacak hukuki kural yaptirim ve cezalar olusturmaktadir. Ýsbirliginin yayginlastirilmasi ve kuvvetlendilmesi kadar bu isbirliginin surekli olusu da buyuk onem tasimaktadir. Bu calismanin amaci terorizm ve kuresellesmeyi aciklayarak aralarindaki somut ve kuvvetli bagi gostermek ve terorle savas icin kuresellesmenin de yardimiyla uluslararasi ve sureklilik arzeden bir birligin kurulusunun onemini vurgulamaktir. ; This thesis analyzes the concept of terrorism in the age of globalization. Despite both concepts, globalism and terrorism, being studied by its all aspects, mainly the relationship between international terrorism and globalism is concentrated on. Terrorism, which has been motivated by ideological, religious and national reasons all through its history, has added issues to its concern like inequality, injustice, dissatisfaction and anti-globalist movements. In order to clarify this shift in the policies, the concepts of terrorism and globalization are first explained as distinct issues. Terrorism has become global because of modernization, developments in technology, communication and the ease in transportation. Thus, globalization has started to serve terrorism. At the same time, with its positive effects it became helpful in the fight against terrorism. The connection of globalization and terrorism has been explained in this respect. As the previous tools of diplomacy and military measures started to lose their validity, international cooperation and law have emerged as the tool to fight against terrorism. Since terrorism is a phenomenon that cannot be totally abolished, the best way to minimize terrorism is the use of international law, with necessary organizations established to form cooperation at the international level. The main aim of this thesis is to point out to several facts like there being a directly proportional relationship between globalization and terrorism concepts, furthermore continuous, determined international efforts and cooperation is a must and most important tool while fighting against terrorism.
Türkiye ve Amerika arasındaki iliskiler 1960?larda solcu yazarlar tarafından sorgulanmaya baslamıstır. Bu elestirilerin baslamasında Türk Amerikan iliskilerinde yasanan olumsuzluklar kadar olusan yeni politik kültürün de etkisi olmustur. 1961 Anayasasının getirdigi kısmi özgürlükler sayesinde, Türkiye?nin iç siyasi hayatında yeni bir dönemi açılırken, Türk dıs politikası da sorgulanmaya baslamıstır. Bu elestirilerin baslamasında olusan yeni politik kültürün yanında Türk-Amerikan iliskilerinde yasanan olumsuzlukların da payı olmustur. Sol basında yapılan tartısmalar, genelde Türkiye?nin dıs politikası özelde Türkiye- Amerikan iliskileri konusuna farklı bir bakıs açısı getirmistir. Öyle ki, 10 yıl öncesinde Türkiye-Amerikan iliskilerinin bilinmeyen bir çok yönü açıklıga kavusmus ve geleneksel Türk dıs politikası tartısmaya açılmıstır. Bu dönemde sol akımların gelismesi, Türkiye-Amerika ilisiklerinin sorgulanmasının baslatırken, bu tartısmalar sol grupların iç politikada seslerini daha fazla duyurmalarını saglamıstır. Çünkü sol basında ele alınan konulardan bir çogu Kıbrıs meselesi?nde oldugu gibi Türk halkının milli hassasiyetinin en yogun oldugu konulardı. Bu gruplar Türkiye?nin Amerika?dan baglarını koparmadıkça hiçbir ulusal davasında basarılı olamayacagını savunmuslardır. Solcu yazarlara göre, ikili anlasmalar ve askeri, ekonomik yardımlar Türkiye?nin dıs politikasında hareket özgürlügünü engelliyordu. Askeri üsler ise, Türkiye?yi beklenmedik bir savasın içine sokma tehlikesini tasıyordu. Solcu yazarlar yazılarında, Türk hükümetlerini bu tehlikelere karsı uyarmıslardır. Asırı sol yazarların incelemelerinde Sovyetler Birligi, ABD?ye alternatif olarak görülürken, ılımlı sol yazarlar, Atatürkçü dıs politika yani bütün devletlerle esit mesafede iliskiler kurulması üzerinde yogunlasmıslardır. ; The beginning of very serious critical analysis in various aspects on relations between Turkey and the US was initiated in 1960?s. Thanks to freedoms which 1961 Constitution brought about, a new chapter in Turkish domestic political life has begun and in parallel of this development, Turkish foreign policy has been scrutinized carefully. In this respect, it could be argued that Turkish leftist writers and intellectuals have begun to analyze Turkish stance and her foreign policy regarding the US critically in this period. In the early stage of critically analyzing Turkish-American relations, some negative developments and relatively newly experienced political culture in this relationship had also played very substantial role in the beginning of discussion. The discussion made by the leftist media has led to different point of view on Turkish foreign policy in general and also Turkish-American relations in particular. In such that the some dimensions of Turkish-American relations, which has not been known publicly in that time, have been noticed and in this respect traditional Turkish foreign policy has been debated. In this period, while the development of left currents has initiated the critically study of Turkish-American relations, the discussions on Turkish-American relations has led to greater voice and role by left groups in domestic politics. Because many of the topics such as Cypriot issue, discussed by the left media were top sensitive issues in which Turkish people followed closely. The leftist groups claimed that Turkey could not be successful in any of her national matters as long as she would break off her relations with the U.S. According to leftist writers, mutual agreements and military, economic assistances have hindered Turkey?s freedom of action in her foreign policy. On the other hand American military bases have potentially risked Turkey to take part in any unexpected war. Therefore, leftist writers had warned Turkish government this potential threat in their columns. While ultra leftist writers have had considered SSCB as an alternative power against the U.S in their studies, moderate leftist writers focused on Kemalist foreign policy, which required equal distance to all countries.