KUTUPLAŞMA VE İKTİSADİ BÜTÜNLEŞME: AVRUPA BİRLİĞİ ÖRNEĞİ
In: The journal of international social research: Uluslararası sosyal araştirmalar dergisi, Band 11, Heft 57, S. 510-518
ISSN: 1307-9581
19 Ergebnisse
Sortierung:
In: The journal of international social research: Uluslararası sosyal araştirmalar dergisi, Band 11, Heft 57, S. 510-518
ISSN: 1307-9581
In: Uluslararası İlişkiler Dergisi, S. 99-109
In: Sosyoekonomi: scientific, refereed, biannual, Band 28, Heft 44, S. 319-335
ISSN: 1305-5577
Bu çalışmada, ekonomik ve politik faktörlerin devletin ekonomik boyutu üzerindeki etkisi ampirik olarak incelenmektedir. Politik faktörlerden politik kutuplaşma diğer kontrol değişkenlerle birlikte ana bağımsız değişkendir. İstatistiksel analiz olarak En Küçük Kareler ve İki Aşamalı En Küçük Kareler yöntemleri kullanılmıştır. Çalışma kapsamına 61 ülke dâhildir ve 1990 ile 2015 yılları arasındaki zaman aralığı kullanılmıştır. Regresyon analizi sonuçları, politik kutuplaşmanın fazla olduğu ülkelerde kamu tüketim harcamalarının milli gelir içindeki payının azaldığını göstermektedir. Ek olarak, etnik çeşitlilik, demokrasi ve siyasi ayrışma düzeylerinin artması kamu tüketim harcamalarının milli gelir içindeki payının artması şeklinde bir etki ortaya çıkarmaktadır. Çalışma bu bulguların bağlantılarını açıklamaktadır.
Soğuk Savaş sonrası dönemde, Rusya Federasyonu sancılı bir geçiş süreci yaşamıştır. Bu süreçte ekonomik, sosyal ve siyasi alanlarda birçok buhran ortaya çıkmıştır. Bu buhranlar sonucunda ülkenin ekonomisi gerilemiş, iç ve dış politikasında ise bir takım belirsizlikler baş göstermiştir. Böylece Rusya için dışarıda olumsuz bir ülke imajı oluşmuştur. Pragmatist bir çizgi takip eden Vladimir Putin yönetimi ise öncelikli olarak Rusya'nın ekonomik durumunu düzeltmiş ve iç politikada merkezi idarenin gücünü artırıcı önlemler almıştır. Böylece içerde güçlenen Rusya dışarıda da etkin bir dış politika izleme imkânına kavuşmuştur. Bu makalede Putin yönetiminin Rus dış politikasında önceliği olan aktörlerle kurduğu ikili ilişkiler analiz edilmektedir. ; In the post-cold war era, Russia has experienced a painful transformation period. In this period, a lot of economic, social and political crisis have been encountered. As a result of those crises, the economy of the country went into regression, and, some uncertainties were experienced in both internal and external politics. All those caused a pessimistic image for the country in the external world. Vladimir Putin's administration who followed pragmatic policies, has started with the fixture of economic conditions, and has taken some measures to enhance the power of central government. Thus, Russia, by enhancing its internal situation, has had the ability to follow an efficient foreign policy. In this paper, Putin's administrations bilateral relations, with the actors who have priority in Russian foreign policy have been analyzed.
BASE
Research on the coverage of CSOs on social media and the use of social media by CSOs has been gaining momentum. To contribute to this line of research, this study investigates the coverage of civil society organizations (CSO) on Twitter in Turkey by focusing on the most frequently mentioned organizations. It examines the characteristics of these CSOs as well as the effect that social and political developments in Turkey have on their coverage on Twitter. The data were collected from Twitter for the period between August 18, 2019 and September 17, 2019. We found that CSOs were not equally mentioned on Twitter; a total of 29,387 tweets mentioned 4,941 different CSOs, representing only 3.98% of all CSOs in Turkey. We also found that, with a few exceptions, tweets were not equally distributed in number across the CSOs or over time. Furthermore, the content of the tweets about the most frequently mentioned CSOs was strongly related to the political developments in Turkey, thereby reflecting the politically polarized views about the organizations in Turkey. Therefore, we concluded that ideological divisions in politically polarized countries such as Turkey shape the coverage of CSOs on Twitter.Keywords: Turkey, CSOs, Twitter, polarization, democracy. ; Sosyal medyada sivil toplum kuruluşlarının (STK) ne kadar yer aldığı ve sosyal medyanın sivil toplum kuruluşları tara-fından kullanılması üzerine araştırmaların sayısı artmaktadır. Bu alandaki çalışmalara katkı vermek amacıyla, bu araştırma, Türkiye'de Twitter'da en çok adı geçen STK'ları inceleyerek bu STK'lardan ne kadar bahsedildiğini ve bahsedilen STK'ların özelliklerini ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Bunu yaparken, STK'lardan bahsedilme sıklığının Türkiye'deki sosyal ve si-yasi gelişmelerden ne kadar etkilendiğini araştırmaktadır. Bu amaçla, 18 Ağustos 2019 ve 17 Eylül 2019 tarihleri arasında yazılmış tweetler incelenmiştir. Analizler, Türkiye'de STK'lardan Twitter'da sayısal olarak eşit bir şekilde bahsedilmediğini göstermiştir. Dernek ya da vakıflardan bahseden toplam 29.387 tweet vardır ve bu tweetlerde 4.941 dernek ya da vakıftan bahsedilmiştir. Bu da Türkiye'de bulunan STK'ların sadece %3,98'inden Twitter'da bahsedildiğine işaret etmektedir. Buna ek olarak, birkaç istisna dışında, STK'lar ile ilgili yazılmış tweetler zaman içinde eşit dağılmamıştır. Ayrıca, bu araştırma STK'lar ile ilgili yazılan tweetlerin Türkiye'deki siyasi gelişmelerle ilişkili olduğunu ve dolayısıyla Türkiye'deki bu kuruluşlarla ilgili siyasi açıdan kutuplaşmış görüşleri yansıttığıni göstermiştir. Bu nedenle, Türkiye gibi siyasi kutuplaşmanın yüksek olduğu ülkelerde ideolojik ayrımların Twitter'da STK'lardan bahsedilmesi üstünde belirleyici bir etkisi olduğu sonucuna varılmıştır.
BASE
Sovyetler Birliği'nin yıkılması ile Soğuk Savaş sona erdi. Soğuk Savaş döneminin temel kutuplarından birisi olan Amerika Birleşik Devletleri, dünyanın içine girdiği bu yeni süreci "Yeni Dünya Düzeni" olarak tanımladı. Ancak dünya düzeni sadece Amerika'nın nitelediği tarzda yeni bir düzene girmemişti. Globalleşmenin yeni bir evreye girmesiyle esastan bir "Yeni Dünya Düzeni" gelişmeye başladı. İki kutuplu Soğuk Savaş dönemi, yerini çok kutuplu bir düzene bıraktı. Ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel alanlardaki gelişmeler bir yönetim biçimi ve bir yaşam stili olarak demokrasinin küresel ölçekte yeniden ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Nasıl isimlendirilirse isimlendirilsin, eksik ve fazlalığına rağmen yeni düzende demokrasinin sahası genişlemektedir. Sivil toplum, bireysel ve toplumsal parametreler ve dahası devletin fonksiyonları yeniden tanımlanmaya başlanmıştır. Dünya, artık herkesin herkesle hem dost hem düşman olduğu ama her halükarda birbiriyle bağlantılı olmak zorunda olduğu bir alan haline gelmektedir. Bu tez, yukarıda özetlenen konular ekseninde şu hususları ileri sürmektedir: -Dünya, çok kutuplu bir yeni düzene gitmektedir. -Bu düzen globalleşmenin ileri bir aşaması olarak ele alınmalıdır. -Devletlerin klasik mentalitesi hızla değişmektedir. -Bu yeni süreçte birey, toplum ve devletlerin demokrasiye yönelişi artmaktadır. -Bu yöneliş, sivil toplumsal unsurların da etkin olduğu kozmopolitik bir demokrasi hedeflemekte. ; Cold War ended upon the collapse of The Soviet Union. United States of America, one of the fundamental polars of cold war period, defined this new period that the world is facing as "New World Order". However, the world order had not entered a new world order system as America described. By the globalisation entered into a new phase, "New World Order System" has started to develop in a real sense. Bipolar Cold War Period has left its place to a multipolar order system. Developments in economic, political and socio-cultural areas make democracy to be re-evaluated essentially into a global scale as a governmental and life style. No matter how it is named, democracy's scope, despite its the pluses and minuses, has been enlarging in new order system. Civil society, individual and social parameters and even functions of state have been started to re-define. Meanwhile the world is becoming an area where everybody is friend and foe with everybody, however must be connected to each other in any case. This thesis, in parallel of above outlined topics, asserts below issues: - The world has been entering a new multipolar order. - This new order has to be evaluated as an advanced stage of globalization. - Classical mentality of states has been altering rapidly. - In this new period, individual, social and states' tendencies to democracy has been increasing. - This tendency has been targeting a cosmopolitic democracy that civil society elements are also active.
BASE
In: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi: Dokuz Eylul University the journal of Graduate School of Social Sciences, Band 22, Heft 4, S. 1403-1425
ISSN: 1308-0911
Gümrük birliği, ekonomik entegrasyon sürecinin önemli bir aşamasını teşkil etmektedir. Kuramsal açıdan gelişimi 20. yüzyılın ortalarından itibaren ve ekonomik entegrasyon teorisi bağlamında olmakla birlikte pratikte gümrük birliği uygulamalarına 19. yüzyılda da rastlanılabilmektedir. Gümrük birliğinin ilk örnekleri ekonomik olmaktan ziyade politik işbirliğini öngörmektedir. Sırp ve Bulgar devletleri arasında 20. yüzyılın başlarında gerçekleştirilen gümrük birliği girişimi, neden olduğu eko-politik sonuçlar ile önemli bir örnek niteliğindedir. Söz konusu gümrük birliği girişimi, dönemin konjonktürü bağlamında değerlendirildiğinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından bir tehdit olarak algılanmış ve 1906 yılında Sırp Devleti'ne ambargo uygulanması ile takip eden dönemde Domuz Savaşı olarak adlandırılacak bir ticari çatışmayı başlatmıştır. Bu çalışmada Sırp ve Bulgar devletleri arasındaki gümrük birliği girişiminin iktisadî arka planı ve nitelikleri, birincil kaynaklardan hareketle Avusturya-Macaristan, Sırbistan ve Osmanlı Devleti ekseninde açıklanmakta ve Balkan Savaşları ile I. Dünya Savaşı'nın işareti olarak gösterilen kutuplaşma sürecinin eko-politik boyutları değerlendirilmektedir. Elde edilen bulgular ülkelerin ekonomik ve politik çıkarları çerçevesinde kısa süreli ve değişken ittifaklar oluşturdukları yönündedir.
In: Liberal Düşünce Dergisi, Band 25, Heft 98, S. 65-81
Türkiye'de sosyal kutuplaşmaya bağlı olarak ortaya çıkan ötekileştirme, yaygın olarak görülmektedir. Bilhassa 1990'lardan itibaren etnik, dini ve ideolojik kutuplaşma, ötekileştirmeyi derinleştirmiştir. Gelişen teknolojinin bireylere verdiği özgür ve anonim olarak düşüncelerini sunma imkanı, farklı kesimleri hedef alabilen ötekileştirmenin sosyal medya aracılığıyla daha da keskinleşmesine sebep olmaktadır. Literatürde varolan çalışmalar, Kürtlerin toplumun en çok ötekileştirilen etnik grubu olduğunu ortaya koysa da, Suriyeli sığınmacıların gelişiyle değişen atmosfer Kürtlerin 'öteki' konumlarında da bir değişimin sinyalini vermektedir. Bu bağlamda, makalenin amacı, Ekşi Sözlük'te Kürtlere ve Suriyelilere yönelik kullanılan temsillerin farklılaşan unsurlarının ortaya koyarak, Suriyeli sığınmacılara yönelik olumsuz temsillerin Kürtlerin 'öteki'konumlarını ne düzeyde etkilediğini tespit etmektir. Bu amaçla, Ekşi Sözlük entryleri aracılığıyla oluşturulan temsiller, içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda, Ekşi Sözlük'te Suriyeli sığınmacılara yönelik oluşturulan olumsuz temsillerin, Kürtlerin olumsuz temsillerinden daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Bununla beraber, seçilen entrylerde Suriyeli sığınmacıların ötekileştirilmesinin, toplumda bu iki sosyal grubun hiyerarşik olarak kurgusuna sebep olarak Kürtlere yönelik ötekileştirmeyi hafifletmiş olsa da, Suriyeli sığınmacıların bu karşılaştırma sebebiyle daha da fazla ötekileştirildiği görülmektedir.
Bölgeler arası farklılıkların artması, günümüz Türkiye'sinde ciddi bir politika kaygısı yaratmaktadır. Bölgesel eşitsizliklerin artması, kutuplaşma eğiliminin artması, gelir dağılımının bozulması gibi farklılıklar ise ekonomik, mali, siyasi ve sosyal alanlarda birçok sorunların yaşanmasına neden olmaktadır. Bu sorunların üstesinden gelmek amacıyla bölgesel sorunların iyi bir şekilde analiz edilmesi ve bölgesel kalkınmanın sağlanması adına çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bu çerçevede önemli bir maliye politikası aracı olan teşvik politikalarına başvurulmaktadır. Teşvikler ile çeşitli alanlarda geri kalmış bölgelere yatırım yapılarak mevcut sorunların çözülmesi amaçlanmaktadır. Çalışmada bölgesel kalkınma ekseninde teşvik politikaları ele alınacak olup, mevcut durum kamu maliyesinin amaçları doğrultusunda değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda Türkiye'nin İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması - 2 (İBBS-2) düzeyindeki 26 bölgesinin teşvik politikalarının değerlendirilmesinde mali, politik, demografik, dış ticaret, istihdam ve eğitim kategorilerinde çeşitli göstergeler toplanmıştır. Bölgelerin 2018 yılına ait farklı kategorilerdeki toplam 13 göstergesinin bütüncül olarak değerlendirilmesi amacıyla WASPAS yöntemine başvurulmuştur. Çalışma sonucunda elde edilen bulgular, gelişmiş olarak nitelendirilebilecek bölgelerin üst sıralarda, nispeten geri kalmış bölgelerin ise alt sıralarda yer aldıklarını göstermektedir. Bu sonuçlar sayesinde sistemin eksik ve aksayan yönlerinin çözümüne ilişkin öneriler getirilmeye çalışılmaktadır. ; Increasing the differences between regionals are creating a serious policy concern in modern-day Turkey. Differences such as increased regional inequalities, increased polarization tendency, and deterioration of income distribution will cause many problems in economic, financial, political, and social areas. To overcome these problems, regional problems should be analyzed well and studies should be done to ensure regional development. In this framework, incentive policies are used as an ...
BASE
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 74, Heft 3, S. 689-718
ISSN: 1309-1034
2010 yılının sonunda Tunus'ta başlayan ve Arap ülkelerinin büyük bir kısmında etkisini gösteren kitlesel ayaklanmaların bölgede hala süregiden büyük bir alt üst oluşa yol açtığını söylemek mümkündür. Tunus ise, ayaklanmalardan etkilenen diğer Arap ülkelerinden farklı olarak, Ocak 2011'de Zeynel Abidin Bin Ali rejiminin tasfiyesinin ardından kendine has bir demokrasiye geçiş süreci tecrübe etmeye başlamıştır. Bu geçiş sürecinde, kuruluşundan 2011'e dek yasaklı olan en-Nahda hareketinin yasallaşarak ülkedeki en önemli siyasal aktörlerden biri haline geldiği ise aşikardır. 2011'den sonra en-Nahda'nın siyasal pozisyonu ülkenin önemli siyasal aktörleriyle uzlaşı gerçekleştirerek Tunus siyasetinin kalıcı öznelerinden biri olabilmek amacı çerçevesinde şekillenmiştir. En-Nahda kutuplaşma hattı yerine uzlaşı zemininde hareket ederek, yeri geldiğinde ülkenin baskın seküler güçleriyle dahi iktidar paylaşmak konusunda tereddüt etmemiştir. İdeolojisini uzun yıllarsiyasal İslami renklerle bezeyen hareketin, Tunus seküler sistemi içerisinde kendisine bir yer yaratabilmesi ve bu yolla yeni iktidar yapılanmasına eklemlenmesi önemli bir ideolojik dönüşümden de beslenmiş görünmektedir. Nitekim, en-Nahda'nın Mayıs 2016'da gerçekleştirilen 10. Kongresinde, parti ideolojisinin artık siyasal İslamcılıkla tanımlanamayacağı, bunun yerine "Müslüman demokratlar" kavramının kullanılacağının altı çizilerek seküler ilkeler temelinde siyaset yürütüleceği vurgulanmıştır. Bu çalışma, en- Nahda'nın Tunus'un demokrasiye geçiş sürecindeki sisteme eklemlenme biçimine ve iktidarda yer almaya başladığı süreçle birlikte billurlaşan ideolojik dönüşümüne odaklanmaktadır. Bunu yaparken, en-Nahda'nın 2011 sonrasındaki ideolojik dönüşümünün nasıl bir tarihsel miras üzerine şekillendiği ortaya konmaya çalışılarak, belli süreklilikler ve kopuşlar tespit edilecektir. Ayrıca, 10. Kongrede siyasal İslam'ın bir anlamda terk edildiğinin ilanıyla kristalize olan ideolojik dönüşümün demokrasiye geçiş süreciyle olan bağı ele alınacak ve 2011-2016 yılları arasında Tunus'ta yaşanan siyasal gelişmelerin bu dönüşüm üzerindeki etkileri belirlenmeye çalışılacaktır.
İdari reform sorunu iki yüzyıldır Türkiye'nin gündeminde olan bir konudur. Bugün de genel kabul gören görüş, kamu yönetiminin iyi işlemediği ve kapsamlı bir reforma ihtiyacı olduğudur. Bu çalışmada ilk önce idari reformu zorunlu kılan nedenlerden sosyo-ekonomik yapı, dış faktörler ile kamu yönetimindeki yetersizlikler üzerinde durulmaktadır. Daha sonra da Osmanlı'dan günümüze kadar olan idari reform çalışmaları kısaca değerlendirilmektedir. Makale, önceki reform programlarının arzu edilen hedefleri gerçekleştiremediklerini ve başarısız olduklarını tartışmaktadır. İdari reformun önündeki engelleri ortaya koymayı temel amaç edinen bu çalışmada Osmanlı-Türk siyasasının üç önemli karakteristiğinin önemli rol oynadığı ileri sürülmektedir. Bunlar: patrimonyal yapının ve patronaj ilişkilerin varlığını sürdürmesi; sivil toplum unsurların güçsüz olması; siyasal istikrarsızlık, toplumsal kutuplaşma ve parçalanmış siyasal kültürdür. Fakat, son yıllarda kamuda yeniden yapılanma çalışmalarının hız kazandığı görülmekte ve burada da IMF ve Avrupa. Birligi ile 2002 seçimlerinde sağlanan tek parti iktidarı değişimin dinamikleri olarak ortaya çıkmaktadır. ; The issue of administrative reform has been on Turkey's agenda for two centuries. Today, there is also a general agreement that public administration in Turkey is functioning badly and in need of radical reform. in this study, at first, the reasons for reform are considered. After that, administrative reform efforts from the Iate Ottoman period to the present dayare briefly reviewed. The paper argues that the past reform programmes did not acbieve desired results and they failed. Therefore, the main aim of this study is to explore the barriers to reform. in this respect, three dominant features of Ottoman- Turkish polity play a central role. Theyare the persistence of patrimonial patterns and patronage relations; lack of civil society elements; political instability and fragmented political culture. However, in recent years the efforts of restrncturing public sector have gained momentum because of change dynamics such as the impact of IMF and the EU and the existence of single party government formed following the 2002 general elections.
BASE
In: http://acikerisim.pau.edu.tr:8080/xmlui/handle/11499/26366
Bu tezin amacı, siyasi iradenin niteliğinin şekillendirdiği toplum yapısını farklı zamanlarda iktidar olan iki parti ve iki lider örneği kullanarak açıklamaktır. Türkiye'de her iktidar, "öteki" oluşumuna sebebiyet vermiş; yabancılaşma, kutuplaşma gibi kavramlar her iktidar döneminde sık sık kullanılmıştır. Kurumlar ve sivil toplum aracılığıyla değil de kişiler üzerinden gerçekleştirilen demokrasi anlayışı beraberinde zıt kutuplu grupların çatışmasını getirmiştir. Tek Parti Dönemi'nden itibaren başlayan bu süreç, aradan uzun yıllar geçmesine rağmen AK Parti İktidarı ile devam etmektedir. Türkiye'de anayasaların da bu anlayışla hazırlandığı ve uygulandığı görülmektedir. Öyle ki, her iktidar "kendi sistemi"ni meşrulaştırmak adına mevcut anayasaları değiştirme çabası içinde olmuştur. İşte, bu çalışmada; Türk politikasında dönüm noktası olan Tek Parti iktidarından yola çıkarak, yine bir dönüm noktası olarak nitelendirilebilecek AK Parti iktidarı arasındaki mutlak gücün benzerlikleri gösterilmeye çalışılarak demokrasinin niteliği tartışılacaktır. "Tek"liğin Türk politikası için ne anlama geldiği, dışarıda kalanların durumu, tek tipçiliğin ne gibi sonuçlara yol açabileceği ve ne kadar gerekli olduğu anlaşılmaya çalışılacaktır. ; The aim of this thesis is to explain the social structure shaped by the nature of political will by using two parties and two leaders, who are governed at different times. All power in Turkey, "the other" has given rise to the formation; concepts such as alienation and polarization were frequently used in every period of power. The notion of democracy, which is realized not only through institutions and civil society, but also through individuals, has brought conflict of opposite polar groups. This process, which started from the One-Party Period, continues with the AK Party Power despite many years pass. In Turkey, it is observed that this understanding of the constitution is prepared and implemented. So that, every power tried to change the existing constitutions in order to legitimize its own system. Here, in this study; based on the turning point of Turkish politics, it will be discussed the similarities of One Party power between the AK Party government which can be described as a turning point and the quality of democracy will be discussed. It will be tried to understand what uniqueness means for Turkish policy, the situation of those who are outside, what kind of results can lead to one type and what is necessary.
BASE
20. yüzyılda dünyada yaşanan gelişmeler, önemli değişimlere neden olmuştur. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) dağılmasından sonra 1960'lı yıllardan 1990'lı yıllara kadar devam eden kutuplaşma (bu kutuplaşmaya "kapitalist ve sosyalist karşı durması" da denilebilir) son bulmuş. Soğuk Savaş dönemi, ilk önce "Doğu Bloğu" sonra da bu bloğa önderlik eden SSCB'nin dağılması sonucunda sosyalizm çıkmaza girmiştir. Sonuçta Doğu Bloğu'nu oluşturan ülkeler ve SSCB'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan ülkeler yeni düzene liberal politikalara geçiş yaptılar. Eskiden kapalı devlet yapısına sahip olan bu ülkeler küreselleşmenin de etkisiyle yeniden yapılanmaya gidildi. SSCB'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, çağdaş dünyaya uyum sağlamak için demokratikleşme sürecine geçiş yaptı. 1990'lı yıllara kadar demokrasi açısından nerdeyse hiç deneyimimi olmayan Azerbaycan, kısa süre içerisinde ilerleyişler elde etti. Fakat bu süreç halen istenilen düzeyde değildir. Bu tezde öncelikle genel olarak demokrasinin günümüze kadar olan değişim süreci ele alınmıştır. Özellikle Kapitalizm ve Sosyalizm, Liberal demokrasi ve Sosyal demokrasi karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Daha sonra Azerbaycan'da demokratikleşme süreci ele alınmıştır. ; Developments in the world of the twentieth century, has led to significant changes. The Union of Soviet Socialist Republics (USSR) after the collapse continued polarization (this polarization "to stand up against the capitalist and socialist" in the know said) has ended up to 1990 from 1960. The first so-called cold war period "Eastern Bloc", then the result of the dissolution of the USSR entered Socialism impasse that leads to this blog. The result after the collapse of the Eastern bloc countries that make up the country gained its independence from the USSR and made the transition to liberal policies of the new order. These countries used to having a closed state structures were restructured with the impact of globalization. Azerbaijan gained independence after the collapse of the USSR, the transition to the democratization process in order to adapt to the modern world made of. In terms of the democracy until the 1990s almost no experience without Azerbaijan, pleaded with the progress achieved in a short time. However, this process has not reached the desired level. This thesis is primarily dealt with the overall process of change to present democracy. Especially Capitalism and Socialism, Liberal democracy and Social democracy were comparatively investigated. Then democratization process in Azerbaijan were discussed.
BASE
20. yüzyılda dünyada yaşanan gelişmeler, önemli değişimlere neden olmuştur. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) dağılmasından sonra 1960'lı yıllardan 1990'lı yıllara kadar devam eden kutuplaşma (bu kutuplaşmaya "kapitalist ve sosyalist karşı durması" da denilebilir) son bulmuş. Soğuk Savaş dönemi, ilk önce "Doğu Bloğu" sonra da bu bloğa önderlik eden SSCB'nin dağılması sonucunda sosyalizm çıkmaza girmiştir. Sonuçta Doğu Bloğu'nu oluşturan ülkeler ve SSCB'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan ülkeler yeni düzene liberal politikalara geçiş yaptılar. Eskiden kapalı devlet yapısına sahip olan bu ülkeler küreselleşmenin de etkisiyle yeniden yapılanmaya gidildi. SSCB'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, çağdaş dünyaya uyum sağlamak için demokratikleşme sürecine geçiş yaptı. 1990'lı yıllara kadar demokrasi açısından nerdeyse hiç deneyimimi olmayan Azerbaycan, kısa süre içerisinde ilerleyişler elde etti. Fakat bu süreç halen istenilen düzeyde değildir. Bu tezde öncelikle genel olarak demokrasinin günümüze kadar olan değişim süreci ele alınmıştır. Özellikle Kapitalizm ve Sosyalizm, Liberal demokrasi ve Sosyal demokrasi karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Daha sonra Azerbaycan'da demokratikleşme süreci ele alınmıştır. ; Developments in the world of the twentieth century, has led to significant changes. The Union of Soviet Socialist Republics (USSR) after the collapse continued polarization (this polarization "to stand up against the capitalist and socialist" in the know said) has ended up to 1990 from 1960. The first so-called cold war period "Eastern Bloc", then the result of the dissolution of the USSR entered Socialism impasse that leads to this blog. The result after the collapse of the Eastern bloc countries that make up the country gained its independence from the USSR and made the transition to liberal policies of the new order. These countries used to having a closed state structures were restructured with the impact of globalization. Azerbaijan gained independence after the collapse of the USSR, the transition to the democratization process in order to adapt to the modern world made of. In terms of the democracy until the 1990s almost no experience without Azerbaijan, pleaded with the progress achieved in a short time. However, this process has not reached the desired level. This thesis is primarily dealt with the overall process of change to present democracy. Especially Capitalism and Socialism, Liberal democracy and Social democracy were comparatively investigated. Then democratization process in Azerbaijan were discussed.
BASE
Thesis (Doctoral)--Izmir Institute of Technology, City and Regional Planning, Izmir, 2020 ; Includes bibliographical references (leaves. 176-196) ; Text in English; Abstract: Turkish and English ; Liberal economic programmes have been systematically implemented in Turkey since the early 1980s. These programmes aimed to launch a transformation, from import substitution under state direction to export oriented open-market conditions. Following this transformation, economic, political, institutional and spatial structures have drastically changed. Moreover, this process resulted highly uneven in terms of income distribution, both socially and geographically. The objective of this thesis is to analyse the relationships between regional uneven development and liberalisation in the case of Turkey; by doing this, it also contributes to the debates on liberalism through the revision of mainstream approaches by, per contra, drawing on the principles of critical approaches in a comprehensive way owing to the understanding provided by the concepts of 'actually existing neoliberalism', and 'spatiotemporal fixes'. To this end, beside descriptive statistics and well-known inequality indices, empirical analyses including nonspatial and spatial convergence models are applied at the level of NUTS 2. In addition, these analyses are completed through the distribution dynamics approach, which offers insights on the cross-sectional distribution of income. The analyses, on the one hand, report an overall slow convergence between regions; on the other hand, a polarisation issue in the regional pattern is identified in terms of notable gaps between three income levels. Findings indicate that liberal policies have not offered a permanent solution for the issue of uneven development. Therefore, closing regional disparities should be a serious policy concern and economic strategies should be better aligned with spatial/regional policies to address uneven development. ; Liberal ekonomik programlar Türkiye'de 1980'li yılların baslarından bu yana sistematik olarak uygulanıyor. Bu programlar temelde devlet idaresindeki ithal ikameci büyüme modellinden ihracata yönelik serbest piyasa modeline geçişi hedefliyordu. Bu dönüşümü takiben, Türkiye'de ekonomik, politik, kurumsal ve mekânsal yapılar ciddi şekilde değiştiler. Dahası, bu süreç gelir dağılımı kapsamında hem sosyal hem de coğrafi olarak oldukça eşitsiz sonuçlar doğurdu. Bu tez bölgesel eşitsiz gelişme ile liberalleşme arasındaki ilişkiyi Türkiye örneğinde çözümlemeyi hedefliyor. Bunu yaparken, bir yandan ana akim yaklaşımları detaylı olarak incelerken, öte yandan eleştirel yaklaşımlardan devraldığı 'reel neoliberalizm' ve 'zaman-mekân sabiteleri' kavramsallaştırmalarının sağladığı kapsayıcı yaklaşımla liberalizm üzerine devam eden tartışmalara katkı sunuyor. Yukarıda verilen amaca ulaşmak için, tanımlayıcı ve bilinen eşitsizlik endekslerinin yanında, klasik ve mekânsal yakınsama modelleri NUTS düzey 2 bölgeleri ölçeğinde uygulanmıştır. Ek olarak, bu analizler gelirin kesitsel dağılımının analizine olanak veren bölüşüm dinamikleri yöntemi ile tamamlanmıştır. Analizler sonucunda bir yandan Türkiye'de bölgeler arasında yavaş bir yakınsamanın var olduğu belirlenmiş; öte yandan, üç gelir grubu arasındaki farka dayanan dikkate değer bir kutuplaşma sorunu olduğu ortaya çıkarılmıştır. Sonuçlar liberal politikaların eşitsiz gelişme sorununa kalıcı bir çözüm üretemediğini göstermektedir. Sonuç olarak, bölgesel eşitsizliğin giderilmemesinin önemli bir politika sorunu olduğu ve bunu yapmak için ekonomik stratejilerin mekânsal politikaları dikkate alarak belirlenmesi gerektiğini ortaya konmuştur.
BASE