Suchergebnisse
Filter
19 Ergebnisse
Sortierung:
Evlat Edinme Bakımından Türk ve İsviçre Doktrin ve Tatbikatı Arasında Bir Mukayese
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 13, Heft 4, S. 1
ISSN: 1309-1034
Günümüzde İslâmiyet ve milliyetçilik
In: Türk kültür yayını 21
In: Doktriner dizi 5
Ziya Gökalp sosyolojisinde bazı kavramların değerlendirilmesi
In: Türk kültür yayını 19
In: Doktriner dizi 4
Türkiye açısından özyönetim: aydınlar, sendikalar ve siyasal partiler
In: Türk kültür yayını 16
In: Doktriner dizi 1
Doktrinci düşünce: doktrinci düşüncenin esasları üzerine üç şeminer metni
In: Ergenekon yayınları 3
Indo-Israeli nuclear posture against Pakistan : a case of deterrence instability = Pakistan'a karşı Hindistan-İsrail'in nükleer duruşu : caydırıcılık istikrarsızlığı örneği ; Pakistan'a karşi Hindistan- İsrail'in nükleer duruşu: Caydiricilik istikrarsizliği örneği
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 18.06.2018 tarihli "Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge" gereğince tam metin erişime açılmıştır. ; Hindistan Cumhuriyeti ve İsrail Pakistan'a karşı uzun süreli ideolojik ve askeri bir düşman taşımaktadır. Bu çalışma konu ile ilgili birincil ve ikincil kaynakları (kitaplar, dergi ve gazete makaleleri, raporlar ve uzmanlar, akademisyenler ve ilgili kişiler tarafından yayınlanan diğer materyaller) inceleyerek ve analiz ederek Hindistan- İsrail savunma ortaklığının Güneydoğu'da nükleer caydırıcılık istikrarsızlığı için Pakistan'a nasıl bir asimetrik tehdit oluşturuyor? Sorusuna cevap bulmak için nitel araştırma yöntemleriyle birlikte eleştirel bir yaklaşım izlemektedir. Araştırmacı, çalışmada ele alınan devletlerin konvansiyonel ve nükleer silahlara yönelik duruşlarını anlamak için rasyonel karar verme, tehdit yeteneği, tehdit güvenilirlik, statü ve caydırma stabilitesi hakkında Frank C. Zagare ve D Marc Kilgour'ın kuramsallaştırdığı) "Mükemmel Önleme Teorisi"nin varsayımlardan yararlandı. Bu kıstılanmış akademik çalışma, sadece mevcut Hint-İsrail savunma ortaklığının Güney Asya'da nükleer caydırıcılık istikrarsızlığı için Pakistan'a doğrudan asimetrik bir tehdit oluşturduğunu değil, her iki ülkenin de Hint- Pakistan savaşları (1965, 1971 ve 1999) sırasında istihbarat ve gizli silah arzı paylaşma tarihini paylaştığını ortaya koymuştur. Ayrıca her iki ülke de 1979, 1982, 1984, 1986-1987, 1999 ve 2003'te Pakistan'ın nükleer tesislerine ortak hava saldırısı planlamış, ancak inandırıcı misilleme tehdidi uygulamadan önce planlarını engellemiştir. Ayrıca, İsrail ne savunma teknolojisini Hindistan'a transfer ederken tereddüt etmekte ne de Pakistan'a karşı kullanılmasını yasaklamaktadır. Hindistan- İsrail savunma ortaklığında Hindistan çoğunlukla alıcı tarafta durmaktadır. Bu anlamda Hindistan'a İsrail yapımı havadan yere bomba gönderen uçaklar, tanksavar güdümlü füzeler; hava ve balistik füze savunma sistemleri; İHA'lar ve silahlı uçaklar; erken uyarı sistemleri ve istihbarat toplama teknolojileri ve Pakistan'a karşı kullanılmak üzere casus uydular sevk edilmiştir. Ayrıca Hindistan ve İsrail Pakistan ve Cemmu&Keşmir meseleleri hakkında ortak siyasi, diplomatik ve askeri söylemleri paylaşmaktadır. Diğer taraftan Hint-İsrail savunma ortaklığı, Pakistan ve Hint "Soğuk Başlama Doktrini" ile asimetrik bir ilişkiye yol açmakta, hem geleneksel hem de nükleer silah alanlarında bu asimetriyi daha da arttırmaktadır. Bilahare Pakistan İsrail gibi belirsiz İlk Kullanım Duruşu'na sahip aktöre karşı nükleer tercihini caydırıcılık amacıyla oluşturmuştur. İlk Kullanım Yok duruşunu ilan etmesine rağmen, Hint nükleer kuvvetlerinin hazırlığı İlk Kullanım duruşunu da yapılandırılmıştır. Sonuç olarak, Güney Asya'da nükleer caydırıcılık istikrarı riske girmiştir. Bu durum Hindistan'ın Pakistan ile olan rekabetinin ortaya çıkarılması açısında önemlidir, ancak Pakistan karşıtlığı bağlamında İsrail ve Pakistan daha çok açıkça ilişki kurmayı görmezden gelirler, bunun yerine örtmece bir şekilde birbirlerini savunma hesaplarında düzenli olarak hesaba katarlar. ; Department: Middle Eastern Studies Republic of India and Israel share their protracted ideological and military antagonism with Pakistan. This study follows critical approach with qualitative method of research for finding the answer of the question "how does Indo-Israeli defense partnership pose asymmetric credible threat to Pakistan for nuclear deterrence instability in South Asia?" by reviewing and analyzing the relevant primary and secondary sources of information (books, journal and newspaper articles, reports, and other published material by experts, scholars and stakeholders). Researcher took benefit from the assumptions of Perfect Deterrence Theory (theorized by Frank C. Zagare and D. Marc Kilgour) about rational decision making, threat capability, threat credibility, status quo and deterrence stability for recognizing conventional and nuclear weapons posture of these countries. This limited academic exercise found that not only existing Indo-Israeli defense partnership directly poses asymmetric credible threat to Pakistan for nuclear deterrence instability in South Asia, but both countries share a history of sharing intelligence and secret arms supply during Indo-Pakistan wars (1965, 1971 and 1999). Further, both countries planned for joint air strikes on nuclear installations of Pakistan in 1979, 1982, 1984, 1986-1987, 1999 and 2003, but the credible retaliatory threat thwarted their plans before execution. Furthermore, Israel neither hesitates while transferring defense technology to India nor prohibits it to use against Pakistan. In Indo-Israeli defense partnership, India mostly remains at receiving end. It has deployed Israel-made air to surface bombs; anti-tank guided missiles; air and ballistic missile defense systems; UAVs and armed drones; early warning systems and intelligence gathering technologies; and spying satellites against Pakistan. Furthermore, India and Israel share relatively common political, diplomatic and military discourse about Pakistan and the issue of Jammu & Kashmir. Moreover, Indo-Israeli defense partnership causes asymmetric relationship with Pakistan and Indian Cold Start Doctrine further increases this asymmetry in both conventional and nuclear weapons domains. Subsequently, Pakistan has to add its nuclear option as a deterrent with ambiguous First Use posture like Israel. Despite declaring No First Use posture, the readiness of Indian conventional and nuclear forces shows its configuration with First Use posture. Resultantly, nuclear deterrence stability is at risk in South Asia. It is significant that India shows its rivalry with Pakistan openly, but Israel and Pakistan mostly ignore to talk about severe antagonism between each other overtly, instead in a euphemistic manner, but they regularly count each other's defense capabilities in their security calculus.
BASE
Din, kent ve cemaat: Fethullah Gülen örneği
In: Ufuk kitap 87
In: Gülen hareketi araştırmaları 14
Kemalist Türkiye'den Nazi Almanyası'na karşılaştırmalı bakışlar ve algılar 1929-1939
In: Libra kitap 92
In: Tarih 78
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisi Kemalizm, kuşkusuz Türk siyasal düşünce tarihinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada Nazi perspektifinden Kemalizm'in nasıl görüldüğü ve söz konusu olan süreçte Kemalizm'e doktriner bir kimlik kazandırma çabasındaki iktidar elitleri tarafından Nasyonal Sosyalizm'in nasıl algılandığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu çalışma genel olarak nasyonal sosyalistlerin, yeni Türkiye ve Kemalizm algısı ile 1930'lu yıllarda Türkiye'deki iktidar elitinin Hitler Almanyası ve Nasyonal Sosyalizm algısını karşılaştırmaktadır. Nasyonal sosyalist basında; Türkiye'de millî birliğin sağlanmasında gösterilen başarılar, parti-devlet bütünlüğü, liderlik prensibi ve Türkiye'nin Avrupalılaşması yönünde uygulanan reformlar takdir edilmekte, Kemalizm'in Nasyonal Sosyalizm ile taşıdığı paralelliklerin öne çıkarıldığı göze çarpmaktadır. Türk basınında ise yukarıdaki başlıkların yanı sıra gençlik ve spor, disiplin, işçi örgütleri ile führerlik gibi nasyonal sosyalist ideolojinin temel unsurlarına yönelik yoğun bir ilgi göze çarpmakla beraber Nasyonal Sosyalizm'in ırkçı ve emperyalist politikalarına yönelik daha mesafeli bir tavır kendini göstermektedir.
Sınır aşan sular ve Türkiye
20.Yüzyılın başlarından itibaren sınır aşan suların paylaşımı ve kullanımı konusu,ülkeler arasında sorun olmaya başlamış ve sorunun çözümü konusunda çeşitli doktrin ve görüşler ortaya atılmıştır.Uluslararası su hukukunun çözmek zorunda olduğu problem sahalarının başında,devletlerin uluslararası akarsulardan endüstriyel,enerji ve tarımsal amaçlı faydalanma hakkının tespiti ile bu faydalanma hakkının diğer kullanıcı devlet veya devletlere vereceği zararın önlenmesi;dolayısıyla faydalanma hakkının sınırının tespit edilmesi gelmektedir.Faydalanma hakkının dayanağının ülke egemenliği olduğu konusu,uluslararası hukukta genel kabul görmüş bir esas olmasına rağmen,bu hakkın sınırlarının tespit konusu halihazırda kesin ve net olarak çözümlenememiştir. Türkiye,Irak ve Suriye arasındaki Fırat,Dicle ve Asi sularının kullanımı ile ilgili su sorunu,Türkiye'nin Fırat ve Dicle sularında,kendi kalkınmasına yönelik faydalanma eylemlerine girişmesi sonucu başlamış,her üç ülke arasındaki güvensizlik ve Suriye ve Irak'ın gelecekteki su ihtiyaçlarını da garanti altına almaya yönelik aşırı su talepleri nedeniyle bu güne kadar çözüme kavuşturulamamıştır. Suriye ve Irak,suyu matematiksel olarak paylaşımını istemekte,Türkiye'nin müktesep haklarını gasp ettiğini,Türkiye'nin suyu silah olarak kullanmak istediğini belirtmekte ve sorunu siyasi boyuta taşımakta,su sorununu ''Arap Sorunu'' haline getirmeye çalışmaktadır. Türkiye ise sorunu teknik bir konu olarak görmekte,suyun matematiksel değil hakça,adil ve makul bir paylaşımını istemektedir.Sorunu üç ülkenin çözebileceğini belirtmekte,Üç Aşamalı Çözüm Planı ve Barış Suyu Projesi gibi çözüm önerileri ortaya koymaktadır. Ortadoğu'nun istikrarsızlık üreten yapısı içinde,diğer sorunlarla birlikte su sorununun birleşik bir krize dönüşebileceği,dolayısıyla Türkiye için potansiyel bir risk taşıdığı göz önünde tutulmalıdır. Stratejik ve güvenlik boyutunda olan su sorununu Türkiye kendi menfaatleri doğrultusunda çözecek bir politika izlemek durumundadır. ; Since the beginning of the 20th century,the ...
BASE
Devlet aklı doktrini ve modern Türkiye'ye geçiş sürecinde bir tezahürü olarak teşkilat-ı mahsusa ; The doctrine of reason of state and teşkilat-ı mahsusa (Ottoman Special Organization) as an its manifestation in the transition process of modern Turkey
Bir zihniyet ve siyasi yaklaşım/tavır olarak devletin tarihsel varlığı kadar eski olan devlet aklı doktrini, devleti en yüce değer ve bizatihi amaç olarak görmektedir. Bu yaklaşıma göre, devletin meşruiyeti kendine içkindir ve kendinden menkuldür. Devlet aklı doktrini, devletin varlığını korumaya ve selametini muhafaza etmeye mutlak öncelik tanımaktadır. Devletin varlığının ve güvenliğinin/bütünlüğünün korunması için başvurulacak her yöntem mubah sayılmakta ve her araç meşru kabul edilmektedir. Daha özel bir anlamıyla devlet aklı; olağanüstü bir durumda ve "kriz" halinde, devletin muhafazası için herhangi bir hukuk ve ahlak ilkesiyle bağlı olmamasına denk gelmektedir. Devlet aklının mihmandarı olan zorunluluk ve olağanüstü durum, yönetim sanatının bir tekniği olarak istihbaratı da ortaya çıkarmış ve şekillendirmiştir. Türkiye'nin geleneksel devlet anlayışının dayandığı "devletçilik" ilkesinin ve buhran dönemlerindeki siyasi tutumunun temelini, devlet aklı doktrini oluşturmaktadır. Osmanlı'nın modernleşme sürecinin rahminde gelişmiş ve ortaya çıkmış olan Türkiye'nin devlet aklı, selefi olan Osmanlı'dan tevarüs etmiştir. Osmanlı'nın son döneminde ve aynı zamanda bir "kriz" döneminde iktidar olmuş İttihat ve Terakki tarafından bir istihbarat ve askeri örgüt olarak gizli bir şekilde kurulan Teşkilat-ı Mahsusa, devlet aklının en çıplak surette tezahür ettiği örneklerden biridir. Bu çalışma, devlet aklı doktrinini birçok cihetiyle araştırmayı ve bu doktrin çerçevesinde modern Türkiye'ye geçiş sürecinde bir örnek olarak Teşkilat-ı Mahsusa'yı incelemeyi amaçlamaktadır ; The doctrine of Reason of State is a mentality and political approach which is as old as the state's historical existence. This doctrine sees the state as the highest worth and objective in itself. According to this approach, the legitimacy of state is inherent and self-proclaimed. The doctrine of reason of state gives priority to protection of state's existence and preservation of its safety. To ensure the state's existence and integrity, any methods, ...
BASE
Uzlaşma özelinde vergi uyuşmazlıklarının idari çözüm yollarının Türkiye ve bazı seçilmiş ülkeler açısından karşılaştırmalı değerlendirilmesi ; Tax dıspute of admınıstratıve remedıes ın compromisespecific of comparatıve evaluatıon ın terms of Turkey and some selected countrıes
In: http://hdl.handle.net/11499/27562
Vergi işlemleri sırasında ortaya çıkan uyuşmazlıklar gerek idari gerekse yargı yolu ile çözüme kavuşturulmaktadır. Mükellef ile idare arasında yaşanan bu uyuşmazlıkların bir an önce çözüme kavuşturulması ise her iki taraf açısında oldukça önemlidir. İdare hazineye en kısa süre içerisinde kaynak sağlamak isterken, mükellef ise uyuşmazlığın sonlanması ve bu konudaki belirsizliğin ortadan kalkmasını arzulamaktadır. 1963 yılında 205 sayılı kanun ile ülkemizde uygulanmaya başlanan ve idari çözüm yolları içinde yer alan uzlaşma müessesesi ise uyuşmazlıkların yargı yoluna başvurmadan çözüme kavuşturulması noktasında önemli bir yere sahiptir. Bu çerçevede, tezin konusunu oluşturan uzlaşma müessesesi doktrin, vergi hukuku hükümleri, Maliye Bakanlığı tarafından çıkarılan genel tebliğler, Danıştay kararları ve konuyla ilgili çalışmalar çerçevesinde incelenmiştir. Vergi ihtilaflarının çözümünde barışçıl bir yol olan uzlaşma müessesesi ülkemizdeki tarihsel gelişimi, vergi aflarından farkı, verginin kanuniliği ilkesi karşısındaki durumu, diğer ülkelerdeki uygulanma şekilleri ve sayısal veriler ışığında bir değerlendirme tabi tutulmuştur. Bu bağlamda uygulamada yaşanan sorunlar ve eksiklikler tespit edilerek, diğer ülke uygulamalarından örnekler verilmiş ve çeşitli çözüm önerilerinde bulunulmuştur. ; Disputes arising during the tax transactions are resolved either by administrative or judicial means. The resolution of these disputes between the taxpayer and the administration as soon as possible is crucial for both sides. The Administration wants to provide funds to the treasury as soon as possible, but the taxpayer wishes to terminate the dispute and to remove the ambiguity in this matter. The compromise institution, which was started to be implemented in our country in 1963 with the law numbered 205, and which is included in the administrative solution ways, has an important point at the point of getting the disputes to be resolved without resorting to the judicial way. In this framework, the compromise institution, that constitutes the subject of the thesis is examined within the framework of doctrine, tax law provisions, general notices issued by the Ministry of Finance, decisions of the Council of State and related works. The compromise institution, a peaceful way of resolving tax disputes, has undergone an assessment of the historical development of our country, the difference from tax exemptions, the situation of the tax legislative principal, the forms of implementation in other countries and the numerical data. In this context, problems and deficiencies experienced in implementation are identified and examples from other countries' applications are given and various solutions suggested.
BASE
ABD'nin İkinci Dünya Savaşı sonrası uyguladığı dış politikası'nın Türkiye'ye etkileri (1945-1952) ; The impacts of the foreign policy implemented by the USA after WWII on Turkey (1945-1952)
Bu çalışmada bugünün Türkiye'sini anlamamız açısından Amerika Birleşik Devletleri-Türkiye Cumhuriyeti ilişkilerinin hızlanmaya başladığı 1945-1952 döneminin önemi vurgulanmış ve II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan yenidünya düzeni içerisinde oluşturulan Türk iç ve dış siyasetinin ABD politikalarından ne kadar etkilendiği incelenmiştir. Çalışmanın birinci bölümünde; II. Dünya Savaşı ve Savaş sonrası ortaya çıkarılan Sovyet Tehdidi, Türkiye ile ABD'nin bu tehdidi algılama şekilleri ile Türk Amerikan yakınlaşmasına değinilmiştir. İkinci bölümde Truman Doktrinin neden ve nasıl yayınlandığı, Marshall Yardımları ile Türkiye'ye ne gibi yardımlar yapıldığı ve Truman doktrine karşı Sovyetlerin verdiği tepkiye yer verilmiştir. Üçüncü bölümde ise iç politikadaki çok partili hayata geçiş süreci, Türkiye'deki toplumsal değişimlere ve dış politikadaki değişimlerle NATO üyeliğine uzanan süreçte ABD'nin uyguladığı politikaların nasıl etkilediği incelenmiştir. 1945-1950 döneminde CHP tarafından başlatılan ABD eksenli politikalar Truman Doktrini'nin ilan edilmesiyle doruk noktasına ulaşmıştır. Doktrinde öngörülen askeri yardımlar ve doktrinin sonucu olarak nitelendirilebilecek Marshall Planı ile başlayan ekonomik yardımların sürdürülmesi için gösterilen çabalar bir süre sonra, yöneticilerin kişisel ve sınıfsal tercihlerinin de etkisiyle aşırıya kaçmıştır. Türk- Amerikan ilişkileri, Türkiye'nin NATO'ya girişiyle ittifak niteliği kazanan yeni bir döneme girmiştir. Truman Doktrini ile başlayan süreçte; sonuçları günümüze kadar uzanan politik, askeri, ekonomik ve kültürel ABD etkisi Türk siyasal hayatına yerleşmiştir. ; This study focuses on the significance of the 1945-1952 period, in which Turkey-United States relations has started to accelerate and explores how Turkish domestic and foreign policy has been affected by the U.S. policy in the new world order, emerged after 2nd World War in order to grasp Turkey's position today. 2nd World War and Soviet threat uncovered in the post-war period, Turkey's and the United States' approach towards such a threat and close contacts between Turkey and U.S. is studied in the first chapter of the study. In the second chapter, why and how the Truman Doctrine was set forth, Marshall Aid that had reached to Turkey and Soviet Union's reaction against the Truman Doctrine are covered. In the third chapter the transition process to multi-party system in the domestic politics of Turkey and how U.S.' policies had affected Turkey in the process that extends to NATO membership and changes in the foreign policy as a result of the social changes are examined. U.S. dominated politcs, initiated by the Republican People's Party in the 1945-1950 period, has reached its climax with the declaration of Truman Doctrine. The efforts to continue getting military aids, projected in the Doctorine and economical aids, which can be evaluated as initated by the Marshall Plan had exceeded its limits with effects of the personel and class preferences of the administrators. Turkish-American relations has entered into a new era, with Turkey's entry into NATO; the political, military, economical and cultural influences of the United States, which is extending up to the present, is settled in Turkish political life.
BASE
Milli görüş gençliğinin siyasal toplumsallaşma süreci ; Political socialization process of milli görüş youth
Toplumsallaşma, biyolojik bir varlık olarak dünyaya gelen insanın, içinde bulunduğu toplumun değer ve normlarını içselleştirerek toplumsal bir varlık olan bireye dönüştüğü sürece işaret eden sosyolojik bir kavramdır. Toplumsallaşma süreci ile insanlar farklılıklarına rağmen ortak paydalar ekseninde bir toplumu oluşturan bireylere dönüşürler. Birey için bir öğrenme sürecine işaret eden toplumsallaşma, toplum için de toplumsallaşma ajanları vasıtasıyla değerlerini sonraki kuşaklara aktararak varlığını devam ettirdiği hayati bir sürece tekabül etmektedir. Bir alt toplumsallaşma kategorisi olarak siyasal toplumsallaşma da benzer şekilde insanın içinde yaşadığı toplumun siyasal değerlerini öğrenip içselleştirerek siyasal bir varlığa dönüştüğü süreci tanımlayan bir kavramsallaştırmadır. Söz konusu süreç içerisinde birey çeşitli faktörlerin etkisi ile siyasal kimliğini inşa eder ve kendisine ait politik görüşleri ve tutumları olan bir varlığa dönüşür. Üç bölüm halinde tasarlanan bu tez çalışması Milli Görüş hareketi mensuplarının siyasal toplumsallaşma süreçlerine odaklanmaktadır. Çalışma kapsamında ilk olarak toplumsallaşma ve siyasal toplumsallaşma kavramlarına ilişkin literatür bilgisi kısaca aktarılmıştır. Akabinde Milli Görüş hareketi hakkında bilgi verilmiştir. Çalışmada örneklem olarak Milli Görüş hareketinin tercih edilmesinin nedeni; güçlü bir fikri altyapıya, doktriner eğitime, yaygın sivil toplum yapılanmasına, hareket içinde etkili medya organlarına ve disiplinli teşkilat yapılanmasına sahip olmasının yanı sıra Türkiye'nin son elli yılına etki eden önemli bir siyasi aktör olmasıdır. Bu bağlamda Milli Görüş hareketi, mensuplarının siyasal toplumsallaşma süreçlerine etkisi açısından önemli bir inceleme zemini oluşturmaktadır. Toplumsallaşma ve Milli Görüş hareketine ilişkin temel düzeydeki literatür bilgisinin arkasından, çalışmanın son bölümü Milli Görüş hareketi mensuplarına yönelik olarak gerçekleştirilen saha çalışmasının sonucunda elde edilen bulguları ve değerlendirmeleri içermektedir ; Socialization is a sociological term that indicates the process of transformation of human being, which borns as biological creature, toward individual by internalizing the values and norms of the society he lives in. By socialization process, human beings becomes individuals which forms a society along the axis of common ground despite their diversities. Socialization that points a learning process to individual, corresponds a vital progress for society that continues its existence by transferring the values to next generations via agencies of socialization. Political socialization, as a sub-socializaton category, similarly is a conceptualization defines the process of human being's transformation to a political entity by learning and internalizing the political values of society he lives in. During aforementioned process, human establishes his political existence along with effects of various factors and becomes an individual who has his own politica thoughts and attitudes. This thesis study, designed as three chapters, focusses on political socialization process of Milli Görüş movement members. At first; in scope of the study, literature about the concepts of socialization and political socialization is reviewed. Afterward, information is given about Milli Görüş movement. The reason for preference of Milli Görüş movement as sample for the scope of this study is that, alongside it is an essential political actor having impact of Turkey's last five decades, alsı it has a powerful intellectual background, doctrinal education, widespread civil society organization, media organs which are effective in the movement and well-disciplined organizational structure. Under this context members of Milli Görüş movement presents an important research area in terms of effects of its members to political socialization progress. After, literature review about socialization and Milli Görüş movement, last chapter of the study consists of finding and evaluations which are obtained from resuls of field research on Milli Görüş members
BASE